Türkiye`de Halkla İlişkiler ve İstihdam

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
Türkiye`de Halkla İlişkiler ve İstihdam
halkla ilişkilerin türkiyedeki gelişimi
Türkiye`de Halkla İlişkiler ve İstihdam
Ülkemizde iletişim fakültelerinde okumakta olan Halkla İlişkiler öğrencilerinin ve bu fakültelerden mezun olmuş öğrencilerin en büyük sorununu sektördeki durgunluk ve işsizlik oluşturmaktadır. Peki niçin Halkla İlişkiler Türkiye`de hak ettiği yeri bulamıyor? Avrupa`nın ve Amerika`nın en gözde mesleği niçin Türkiye`de yeterince önemsenmiyor? Bu sorulara birden çok cevap vermek mümkün olmakla beraber, mevcut temel problemleri şu şekilde sıralayabiliriz;
 Üniversitelerin sadece teoriye dayalı eğitim vermesi. Öğrencilerin teoride öğrendiklerini uygulamaya geçiremeyişi
 Halkla İlişkiler mesleğinin Türkiye`de yeterince bilinmeyişi.
 Ülkemizin bilgi toplumuna geçemeyişi
 Halkla İlişkiler mesleğinin ülkemizde yeni oluşu
 Ülkemiz sanayicilerinin Halkla İlişkiler`in önemini kavrayamamış olması
Tüm bu sorunların hepsi çok önemli olmakla beraber, mevcut problemler arasında en önemlisi ülkemiz sanayicilerinin iletişim faaliyetlerinden habersiz oluşudur. Ekonominin temel prensibi olan arz-talep ilişkisi Halkla İlişkiler sektörü için de hayatidir. Nitekim firmalar Halkla İlişkiler ajanslarının müşterileri olmakla beraber, firmalardan gelen talep doğrultusunda iş yapmaktadırlar. Yani bir talep, talebe olan arz mevcuttur.
Sorunun altındaki sorunu tespit etmek, soruna çözüm üretmede yol gösterici olacaktır. O halde “Niçin ülkemiz sanayicileri Halkla İlişkilerin önemini kavrayamıyorlar?“ sorusu, sorunun cevabını bulmakta anahtar rol üstlenmektedir.
Ülkemizdeki işletmelerin %99,8`ini Küçük ve Orta Boy İşletmeler (KOBİ) oluşturmaktadır. KOBİ`lerin Halkla İlişkiler`e yaklaşımı sektörün gelişimini doğrudan etkilemektedir. Türkiye`deki KOBİ`lerin Halkla İlişkiler`e (Halkla İlişkiler terimi yapılabilecek tüm pazarlama iletişim çalışmalarını kapsayan genel anlamıyla kullanılmaktadır) yaklaşımına değinmeden önce dünyanın geçirdiği pazarlama iletişimi evrelerine değinmekte fayda bulunmaktadır.
Kitlesel Üretim Dönemi
1950`lerin sonlarına doğru, başlangıçta talepte yaşanan dalgalanmalar tatmin edilmiş ve ekonomi değiştikçe, üretime dayalı işletmeler, üretimin maliyetini düşürerek kazançlarını sürdürmeyi amaçlamışlardır. Kalite, dizayn ve tüketici tercihlerinin dikkate alınmadığı bu dönemde, baz alınan tek ölçü çok satmak olmuştur. (Bozkurt 2004: 20)
Kitlesel Pazarlama Dönemi
Üretici saysında ki artış ve ulaşım teknolojilerinin gelişimiyle beraber ihracatın kolaylaşması, piyasadaki ürünlerin sayısının çoğalmasına yol açmıştır. Piyasada ürün sayısının çoğalması tüketiciye satın alacağı ürünü seçme hakkı vermiştir. Böylece üreticinin krallığını yıkılmasa da sallantıya uğramıştır. Maliyetleri azaltarak, kalitesiz ürünleri satarak kar elde etme dönemi sona ermiştir. Artık tüketici seçim yapma, ürünü satın almadan önce rakip ürünlerle kıyaslama olanağına kavuşmuştur. Ekonomideki yeni gelişimler beraberinde yeni sorunlar getirmiştir. Ürün sayısının çoğalması tüketicide satın alacağı ürün hakkında bilgi edinme ihtiyacı, firmalarda ise tüketicinin kendi ürününü satın alması için bilgi verme zorunluluğu oluşturmuştur. Ayrıca ürün sayısındaki artış piyasada aynı standartlarda, benzer ürünlerin yer alması sonucunu doğurmuştur. Böylece piyasadaki rekabet artarak, 1960`larda pazarlama karması, ilk defa bir formül olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu yaklaşıma göre; ürün üretilip fiyatlandırıldıktan sonra, dağıtım kanallarına gönderilir ve kitlesel mesajlarla da insanlara duyurulurdu. Pazarlama sistemine ilk kez dahil olan iletişim öğesi reklamlar, bu dönemde işlevsel olmuştur. Ancak yapılan reklamlar, marka veya kurum imajlarından çok, o mal ya da hizmetin pazarda olduğunu haber veren ilanlar şeklinde olmuştur.(Bozkurt 2004:20)
Bu dönemin temel pazarlama yaklaşımında;
 Ne üretirsem satarım?
 Nerede üretirsem satarım?
 Ne kadar üretirsem satarım?
 Hangi fiyattan istersem satarım.
gibi, yalnız arz yönü önemsenen, müşteri ve tüketicilerin hiçbir şekilde planlamaya dahil edilmediği bir pazarlama anlayışı hakimdi. (Bozkurt 2004:21)
Tüketici Odaklı Pazarlama
Piyasada aynı standartlarda, benzer ürünlerin oluşu, firmaları rakiplerinde farklılaşmak için marka ve imaj çalışmalarına yöneltmiştir. Ürün olarak farklılaşamayan firmalar, soyut değerlerle rakiplerinden farklılaşma ihtiyacı duymuşlardır. Buda firmalara, ürünlerini sattıkları müşterilerini tanıma mecburiyetini beraberinde getirmiştir. Firmalar müşterilerini tanımak için, müşteri analizleri yapmış ve müşterilerini segmentlere ayırmışlardır. 1980`lerin başında; müşteri gruplarının küçülmesi ve her grubun yaşam tarzına, satın alma alışkanlıklarına, istek ve ihtiyaçlarına göre yeni pazarlama planları ve buna paralel olarak da iletişim planları yapılmaya başlanması söz konusu olmuştur. (Bozkurt 2004:21 ) Yani üreticinin krallığı yıkılmış, tüketicinin krallığı başlamıştır. Günümüzde de devam eden Tüketici Odaklı Pazarlama anlayışın temelinde müşteriler yer almaktadır.
Bu yeni pazarlama anlayışında ise;
 Ne üretmeliyim ki satabileyim?
 Hangi fiyattan satabilirim?
 Ne kadar üretirsem satarım?
 Ürünlerimi nerelerde satmalıyım?
gibi, temelinde üretim bazlı pazarlama anlayışını sorgulayan ve müşteri ve olası müşterilerin talep ve beklentilerini merkeze alan yeni pazarlama anlayışı uygulanmaya başlanmıştır. (Bozkurt 2004: 22)
İthal malların yasak olduğu Türkiye`nin içe kapanık olduğu dönemde yerli işletmeler ürettikleri ürünler kalitesiz de olsa satma imkanına sahiptiler. Ürün ve üretici sayısının az olduğu bu dönemde, tüketici piyasada var olan ürünleri satın almak zorundaydı. Bu yüzden firmalar iletişim faaliyeti yürütme zorunluluğu duymamaktaydı. Özellikle 1983 yılında Türkiye`nin dışa açılması üretici ve ürün sayısını çoğaltmış, piyasada rekabet artmıştır. Büyük yerli ve yabancı firmaların, marka ve imaj çalışmalarına önem vermesi ve kaliteli ürünler üretmesi piyasada rekabet üstünlüğü sağlamalarına yol açmıştır. Maalesef ülkemizdeki KOBİ`ler “Kitlesel Üretim ve Kitlesel Pazarlama Dönemi” anlayışını aşamamışlar, dolayısıyla “Tüketici Odaklı Pazarlama” anlayışını benimseyememişlerdir. Bu durum KOBİ`lerin ürettikleri ürünleri daha ucuza satmalarına ve daha az ürün satmalarına neden olmaktadır. Özellikle ihracat yapan KOBİ`lerimizin aynı kalitedeki ürünlerini rakiplerinden ucuza satmalarının nedeni markalaşamamalarıdır. Bütün işletmelerde olmasa da KOBİ`lerimiz hala “Ne üretirsem satarım, her ürünün bir alıcısı vardır, iyi ürün üretirsem marka olurum” anlayışına sahiptir. Oysa sadece iyi ürün üretmek marka olmak için yeterli değildir. KOBİ`lerin marka olabilmeleri için pazarlama iletişimi çalışmaları yürütmeleri gerekmektedir. KOBİ`lerin üretime yaklaşımı, pazarlama iletişimi çalışmalarının önemini kavrayamamalarına yol açmaktadır. KOBİ`lerin niçin pazarlama iletişimi çalışmalarının önemini kavrayamadıklarını tespit ettikten sonra , artık soruna çözüm üretmeye başlayabiliriz.
KOBİ`lerde ki anlayışın değiştirilmesi için, Türkiye`de ki Halkla İlişkiler Derneklerine ve İletişim Fakülteleri`ne büyük görevler düşmektedir. Halkla İlişkiler Dernekleri ve İletişim Fakülteleri bir araya gelerek ya da tek başlarına, KOBİ yöneticilerini değişen ekonomik şartlarla birlikte “markalaşmanın” zaruri olduğu konusunda bilgilendirmeleri gerekmektedir. Niçin ürünlerini daha ucuza sattıklarını, rekabet avantajı yakalayamadıklarını ve daha az mal sattıklarını sebep-sonuca dayalı şekilde açıklayarak KOBİ`lerde anlayış değişikliği oluşturmaları gerekmektedir. Bu yüzden KOBİ`lere yönelik pazarlama iletişimi planları oluşturulmalı, konu daha ayrıntılı incelenmeli, bilgi kaynakları çoğaltılmalıdır. Ülkemizde esnaf ve sanatkarlar ile tüccar ve sanayici KOBİ`ler, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) ve Türkiye Ticaret, Sanayi, Deniz Ticaret Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği (TOBB) tarafından temsil edilmektedir. TESK`e 2.761.513 adet işletme, TOBB`a 1 milyon 200 binin üzerinde firma kayıtlı bulunmaktadır. (DPT 2004 : 9) Her ilimizde, o ile ait odalarla birlikte çalışma yürütülüp KOBİ`leri bilgilendirici konferanslar ve seminerler verilmelidir. Ayrıca imkanlar doğrultusunda derneklerimiz KOBİ`ler için bilgilendirici özel yayınlar çıkartmalıdır. Üniversiteler ile KOBİ`ler arasında köprü kurulmalıdır. Üniversitelerde üretilen bilginin KOBİ`lere akışı sağlanmalıdır.
KOBİ`lerde ki anlayış değişikliği, işletmelerimizin %99,8`ini oluşturan KOBİ`lerin Halkla İlişkiler çalışmalarına yönelmelerini sağlayacaktır. Dolayısıyla talep fazlalaşacak, sektör canlanacak, sektördeki istihdam oranı artacak, ülkemizde Halkla İlişkiler gelişecektir.

KAYNAKLAR
Bozkurt, İzzet (2004). İletişim Odaklı Pazarlama . İstanbul: Mediacat.
Devlet Planlama Teşkilatı (2004). “ KOBİ Stratejisi ve Eylem Planı”.


alper menteşoğlu
 
Geri
Üst