Üç Ayların İlki Recep Ayının Faziletleri

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Üç Ayların İlki Recep Ayının Faziletleri
bu konu Recep ayının faziletleri hakkında dini bilgilere yer vermektedir.

Üç ayların birincisi olan Recep ayının faziletleri hakkın da bilgi sahibi olmak isteyen üyelerimiz ve ziyaretçilerimiz için genel dini bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.

dua-1.jpg



“Allâhümme bârik lenâ fî Recebe ve Şaban. Ve belliğnâ Ramazan.”duası her gün en az bir defa okunmalı.
  • Bu ayda yapılacak her hayırlı işin sevabı kat kat verilir.
  • Bu ayda oruç tutmak pek faziletlidir.
  • Sadaka vermek, fakirleri sevindirmek -Ramazan müstesna- diğer aylardan daha değerli ve daha ecirlidir.
  • Bu ayda otuz rek’atlık nafile bir namaz vardır, kılınmalıdır.
  • Bu ayın ilk Cum’a gecesi, Regâib gecesidir.
  • Yırmiyedinci gecesi, Mi’raç gecesidir. Tevbe, ibâdet ve dualarla değerlendirilmelidir.

Receb Ayının Fazîleti
Ebû Saîd el-Hudrî -radıyallâhu anh-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin şöyle buyurduğunu söylemiştir:
“Allah Teâlâ katında ayların sayısı on ikidir. Bu, Allah’ın kitabında gökleri ve yeri yarattığı günden beri böyledir. Bu aylardan dört tanesi haram (hürmetli) aylardır. Biri Allah’ın esam ayı denilen Receb’tir… Diğer üç tanesi peşpeşe olup, şunlardır: Zilkade, Zilhicce ve Muharrem… “
“Recep Allah’ın ayıdır, Şaban benim ayırtıdır ve Ramazan da ümmetimin ayıdır. Kim Recep ayında inanarak ve sevabını Allâh’dan bekleyerek, bir gün oruç tutarsa, Allah’ın büyük rızâsına hak kazanır. Firdevs Cenneti’nin en üst katına yerleşir. İki gün oruç tutarsa, iki kat mükâfat verilir ve her katın ağırlığı dünya dağları gibidir. Üç gün oruç tutarsa, Allah Teâlâ onunla Cehennem arasına bir hendek açar ki, uzunluğu bir senelik yoldur. Dört gün oruç tutarsa, delirmek, cüzzam ve baras hastalıkları belâlarından ve Mesîhü’d-deccâl fitnesinden de kurtulur. Beş gün oruç tutan kimse, kabir azabından emîn olur, korunur. Altı gün oruç tutarsa, kıyamet günü kabrinden kalkarken yüzü, on-dördüncü gecedeki aydan daha parlak (nurlu) olarak kalkar. Yedi gün oruç tutarsa -Cehennemin yedi kapısı vardır- Allah Teâlâ, Recebin günlerinden her birinin orucu sebebiyle Cehennemin kapılarından birini kapar. Bütün kapılar kapanmış olur. Sekiz gün oruç tutarsa -Cennet’in sekiz kapısı vardır- her günü için Ailâh Teâlâ, Cennet kapılarından birini açar. Dokuz gün oruç tutan kimse, kabrinden kalkarken “Eşhedü enlâ ilahe illallah!” diyerek kalkar ve yüzü Cennet’ten başka bir tarafa döndürülmez. On gün oruç tutarsa, Allah onun için Sırat köprüsünde her gece üzerinde istirahat edeceği bir yatak serer. Onbir gün oruç tutarsa, kıyamet günü ondan daha faziletli biri görülmez. Meğer ki, onun kadar veya daha fazla oruç tutmuş ola!.. Oniki gün oruç tutarsa, Allah Teâlâ ona kıyamet günü iki hülle giydirir. Bir hulle(nin kıymeti), dünya ve içindekilerden daha hayırlıdır. Onüç gün oruç tutarsa, Kıyamet günü insanlar çok sıkıntıda iken Arşın gölgesinde ona bir sofra kurulur ve o, o sofradan yer. Ondört gün oruç tutarsa, Allah Teâlâ ona hiçbir gözün görmediği, kulağın duymadığı, bir beşerin kalbinden geçmeyen ihsanlarda bulunur. Bir kimse bu ayda, onbeş gün oruç tutarsa, Allah Teâlâ kıyamet gününde onu güvende olan kimselerin durduğu yerde bulundurur. Onun yanından geçen mukarreb melek veya Nebiyy-i mürsel ona şöyle der:
«-Ne mutlu sana!.. Sen emîn kimselerdensin!..»
(Bir başka rivayette, onbeş günden fazla tutan için denilmiştir ki:)
“Bir kimse Receb’den onaltı gün oruç tutsa, Allah Teâlâ’yı ilk ziyaret edenlerden olur. O’na nazır ve O’nun kelâmını ilk işitenlerden olur. Onyedi gün oruç tutarsa, Allah Teâlâ, Sırat’ın her mil mesafesinde istirahat edeceği bir yeri o kimse için hazırlatır ve o kimse orada istirahat eder. Onsekiz gün oruç tutsa, İbrahim -aleyhisselâm-’ın köşküne yakın bir köşke alınır. Keza bu ayda ondokuz gün oruç tutan kimse için Hak Teâlâ Cennette İbrahim ve Âdem -aieyhimüsselâm-’ın sarayları karşısına bir saray bina eder. O, o iki zâta selâm verir, onlar da kendisine selam verir, alırlar. Receb ayından yirmi gün oruç tutan kimseye semâdan bir seslenici:
«-Ey Allah’ın kulu, Allah Teâlâ senin geçmiş günahlarını bağışladı. Kalan ömrün için iyi ameller işlemeye bak.» diye seslenir.” (Gunye 1/175-176)

Receb Ayında Oruç
Ali bin Ebî Tâlib -kerremallâhu vecheh- Rasûlullâh -sallâllâ-hu aleyhi ve seli em-’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Receb ayı büyük bir aydır. O ayda bir gün oruç tutan kimse için, Allah Teâlâ bin sene oruç tutmuş gibi sevap yazar. İki gün oruç tutana, iki bin sene oruç tutma sevabı yazar. Üç gün oruç tutan kimse için Allah Teâlâ üç bin sene oruç tutmuş gibi sevap yazar. Yedi gün oruç tutan kimseye Cehennem kapıları kapanır. Sekiz gün oruç tutan kimseye, Cennetin sekiz kapısı açılır, istediği kapıdan içeriye girer. Onbeş gün oruç tutan kimsenin günahları hasenata çevrilir. Semâdan bir münâdî, «Geçmiş günahların afv olunmuştur. Amelini yenile. Kalan ömrün için ibâdetlerine devam et!» diye seslenir. Her kim Recep ayında oruç tutmayı arttırır ise, Allah Teâlâ da ona ihsanını arttırır. (Gunye 1/176) Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır:
“Receb’den bir gün oruç tutan kimse, otuz sene oruç tutmuş gibi sevaba nail olur.” (Gunye, 1 /’ne)
Mûsâ bin imrân, Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’dan şöyle dinlediğini rivayet ediyor:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurmuşlardır ki:
“Cennette Recep isminde bir nehir vardır. Sütten beyaz, baldan daha tatlı.. Bir kimse, Receb ayında bir gün oruç tutsa, Allah Teâlâ bu nehirden ona içirir.” (Gunye 1/178)
“Receb Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan ümmetimin ayıdır.” (Gunye 1/178)

Receb Ayının Birinci Gününün Orucu ve Gecesinin Önemi
Ebû Zerr -radıyallâhu anh-’ın rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Bir kimse, Receb’in birinci gününü oruçlu geçirse, bir aylık oruç tutmuş gibi sevâb verilir. Yedi gün oruç tutsa, yedi Cehennemin kapıları kapanır. Sekiz gün oruç tutsa, sekiz Cennetin kapıları onun için açılır. On gün oruç tutsa, Allah Teâlâ günahlarını hasenata çevirir. On sekiz gün oruç tutsa, semâdan bir seslenici:
«-Geçmiş günahların bağışlandı. İyi amellerine devam et!..» diye seslenir.” buyurmuştur. (Gunye, 1 /179)
Selame bin Kays, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Bir kimse, Receb’in ilk günü oruç tutsa, Allah Teâlâ, onun o orucunu altmış yıllık günahlarına keffâret kılar. Onbeş gün oruç tutan kimsenin Allah Teâlâ kıyamet günü hesabını kolaylaştırır. Receb ayını otuz gün oruçlu geçiren kimse için, Allah Teâlâ kendisinden razı olduğunu ve onun cezalandırılmayacağını yazar.” (Gunye, 1/179)
Ömer bin Abdilazîz’in -radıyallâhu anh-, Basra valisi olan Haccâc bin Ertad’a yazdığı mektupta ;
“Senede dört geceye dikkat edip, ibâdetle geçirmen lâzımdır. Allah Teâlâ o gecelerde rahmetini bol bol saçar. Bu geceler: Receb’in birinci gecesi, Şaban’m on beşinci gecesi, Ramazan’in yirmi yedinci gecesi ve Ramazan bayramı gecesidir.”
diye yazdığı bildirilmiştir. (Gunye, 1/179)
Receb Ayının İlk Üç Günü Tutulacak Orucun Fazîleti
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar:
“Receb-i şerîf’in birinci gününde oruç tutmak, üç senelik; ikinci günü sâim (oruçlu) olmak iki senelik, yine şehr-i mezkûrun (bu ayın) üçüncü günü oruçlu bulunmak, bir senelik günâh-ı sağîreye (küçük günahlara) keffâret olur. Bunlardan sonra beher günü bir aylık sagîyr (küçük) günahın afv ve mağfiretine (bağışlanmasına) medar olur.” (Kenzö’l-İrfan s: 27 Süyûtî’nin Câmiü’s-Sağîr’inden)

Receb Ayında Diğer Salih Ameller
Abdullah bin Zübeyr -radıyallâhu anhümâ- şöyle demiştir:
“Bir kimse, Allah Teâlâ’nın ayı olan Receb’de bir mümin kardeşini, gam ve üzüntüden kurtarsa, Allah ona Firdevs Cennetinde gözünün görebildiği kadar büyük bir saray ihsan eder. Dikkat ediniz! Receb ayına hürmet ve ikram ediniz ki, Allah Teâlâ bin türlü kerametle size ikram ve ihsan etsin.” (Gunye 1/178)
Selâme bin Kays’dan rivayet edildiğine göre, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Bir kimse, Receb ayında sadaka verse, Allah onu, yuvasından çıkan ve ölünceye kadar havada uçan karganın, yuvasından uzaklaştığı kadar Cehennem’den uzak eder.” buyurmuştur.
Bazıları, karga beş yüz yıl yaşar, demişlerdir. (Gunye, 1/178)
Recep Ayında Kılınacak 30 Rek’at Namaz
Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh- hazretleri şöyle anlatmıştır:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Receb ayının hilâlini görünce, Selmân-ı Fârisî-radıyallâhu anh-’e hitaben buyurdular ki:
“-Ey Selmân, erkek ve kadın müminlerden biri, Receb’de otuz rekat namaz kılsa, her rekatında bir Fatiha, üç İhlâs ve üç Kâfirûn sûrelerini okusa, Allah Teâlâ onun günahlarını siler ve ayın tamamında oruç tutmuş gibi sevap verir. O kimse gelecek yıla kadar namazlarını (bırakmadan) kılanlardan olur. Her gün için Bedir şehidlerinden bir şehidin ameli miktarı ameli yükseltilir. Recep ayında tuttuğu bir gün oruç için bir senelik ibâdet sevabı yazılır. Derecesi bin kat yükseltilir. Eğer Receb ayının tamamını oruçlu geçirir ve bu namazı da kılarsa, Allah onu Cehennemden kurtarır, Cennete nail eder ve orada Hakk’ın yakînından olur. Bunu bana Cebrail -aleyhisselâm- bildirdi ve şöyle dedi:
“-Yâ Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-!.. Bu namaz sizinle müşrikler ve münafıklar arasında bir alâmettir. Çünkü münafıklar bu namazı kılmazlar.”
Selmân -radıyallâhu anh- der ki:
«-Yâ Rasûlâllâh! Bu namazı nasıl ve ne zaman kılayım?» dediğimde, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
-Ya Selman! Recebin başında on rekat kılarsın. Her rekatta bir Fatiha, üç İhlâs ve üç Kâfirûn sûrelerini okursun. Selâm verdiğinde ellerini kaldırıp ;
Lâ ilahe illallâhu vahdehü lâşerîkeleh. Lehülmülkü ve le-hül hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün la yemûtü, bi-yedihil hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir.
Allâhümme lâ mania I imâ a’teyte velâ mu’tiye limâ me-na’te.”der ve ellerini yüzüne sürersin.
Ayın ortasında on rekat daha kılar ve onun da her rekatında bir Fatiha, üç İhlâs ve üç Kâfirûn sûrelerini okursun. Selâm verince iki elini semâya kaldırır ve:
Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâşerîkeleh. Lehülmülkü ve le-hül hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü, bi-yedihil hayr ve hüve alâ külli şey’in kadîr.
İlahen vahiden ferden sameden vitren. Ve lem yettehız sâhibeten velâ veledâ”deyip ellerini yüzüne sürersin.
Ayın sonunda da, on rekat kılar, her rekatta bir Fatiha, üç İhlâs ve üç Kâfirûn sûrelerini okur, selâm verdiğinde ellerini kaldırıp:
“Lâ ilahe illallâhu vahdehû lâşerîkeleh. Lehülmülkü ve lehül hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün lâ yemûtü, bi-yedihil hayr ve hüve alâ külli şey’in kadir.
Ve sallallâhu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihittâ-hirîyne velâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm.” diye duâ edersin.
Bu duanın sonunda dilediğini Allah -azze ve celle-’den iste. Duan kabul edilecektir. Allah Teâlâ seninle Cehennem arasında yetmiş hendek hâsıl eder, her hendeğin arası, yer ile gök arası mesafe kadardır. Ve kıldığın bu namazın her rekatı için, bir milyon rekat sevabı yazılır. Ve Cehennemden afv beratı yazılır. Sırattan geçmene yol verilir.”
Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anh-:
-Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in hadîsindeki bu ziyâdeyi işitince duygulandım, secdeye kapandım, Allah’a şükür secdesi yaptım, demiştir.” (Gunye 1 /180-181)

Regâib Gecesi
“Receb ayının ilk Cum’a gecesine Regâib gecesi denir. Bazı âlimlerin açıklamasına göre, Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu gece pek çok rûhânî ahvâl ve ikrama kavuşmuş olmakla, Yüce Allah’a şükür için on iki rekat namaz kılmıştır.
Peygamber Efendimizin -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu Regâib gecesinde, ana rahmine düşmüş olduğuna dâir olan bir rivayet uygun görülmemektedir. Çünkü bu gece ile Hazret-i Peygamberimizin doğumu arasındaki zaman, bu hesaba aykırı düşmektedir. Ancak Hazret-i Âmine’nin, Peygamber Efendimiz’e hâmile kaldığını bu gece anlamış olması düşünülebilir. Sebep ne olursa olsun, bu gece pek mübarek bir gecedir. Zaten Regâib, istenilen, değeri çok olan, bağış, ihsan, ikram ve nefis şeyler demektir. “Râğibe” kelimesinin çoğuludur. Bu geceyi ibâdetle geçirmenin sevabı çok büyüktür. Fakat bu gecede kılınacak namazın sünnet veya mendup olması hakkında kuvvetli bir delil bulunmamaktadır. Bu gecede toplanıp, cemâatle namaz kılınması bid’at sayılmaktadır. Zaten, Teravihten başka hiçbir nafile namazın, çağrışarak cemâatle kılınması sünnet değildir, mekruh sayılır. Ancak bir yerde bulunan, iki üç kimsenin bu gibi namazları cemâatle klimaları câİZ görülmüştür.” (islâm ilmihali, Ö. Nasuhi Bilmen s: 207)
Receb’in İlk Cum’a Gecesinde Allah’ın Mağfireti
Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdular:
“Receb, Allah Teâlâ’nın ayıdır. Şaban benim ayımdır. Ramazan benim ümmetimin ayıdır.”
Peygamber -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e:
-Yâ RasûlâllâhL. Receb, Allah Teâlâ’nın ayıdır, ne demektir? diye sorulan suâle, Allah Rasûlü:
-Receb, Allah Teâlâ’nın ayıdır. Çünkü Receb Hakk’ın mağfiretine mahsûs bir aydır. Bu ayda insanlar kan dökmekten men’ olunur. Bu ayda çarpışmaya izin yoktur. Bu ayda Allah Teâlâ, Peygamberlerin -aleyhimüsselâm- dualarını kabul etmiştir. Yine bu ayda Allah Teâlâ, evliyasını düşmanlarının elinden kurtarmıştır. Bir kimse Recep ayında oruç tutsa, Allah Teâlâ tarafından üç türlü lütuf ve inayete mazhâr olur. Bunlardan biri, Allah Teâlâ onun geçmiş günahlarının tümünü mağfiret eder. İkincisi, hayatının bundan sonraki safhalarında da onu korur. Üçüncüsü, mahşer yerinde susuzluktan emîn olur.” buyurduğunda, orada bulunanlardan yaşlı, pîr-i fânî bir zât ayağa kalkıp;
-Yâ Rasûlâllâh! Ben Recep ayının hepsini tutamam, dediğinde, Râsûl-i Ekrem -sallallâhu alleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
-Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş sevabına kavuşursun. Çünkü sevaplar, on misli yazılır. Fakat sen, Receb-i şerifin ilk Cum’a gecesinde gafil olma ki, melekler o geceye Regâib gecesi demişlerdir. O gece, gecenin üçte biri geçtikten sonra göklerde ve yerde bir melek kalmaz, hepsi Kabe etrafında toplanırlar. Allah Teâlâ onların bu toplanmaları üzerine onlara hitaben:
-Ey meleklerim, dilediğinizi benden isteyiniz!., buyurur. Onlar:
-Yâ RabbiL istediğimiz, Receb ayında oruç tutanları mağfiret etmendir, deyip isteklerini arz ederler. Allah Teâlâ:
-Ben Receb ayında oruç tutanları mağfiret ettim, buyurur.”
(Gunye 1 /181-182)

Regâib Gecesi Namazı
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyuruyorlar:
Bir kimse Receb’in ilk Perşembe günü oruç tutup da, sonra bu günün gecesinde, yani Cum’a gecesinde akşamla yatsı arası iki rekatta bir selâm vererek ve her rekatta bir Fatiha, üç Kadir (İnnâ Enzelnâ) sûresini, on iki İhlas (Kulhüvallâhü ehad) sûresini okumak suretiyle on iki rekat namaz kılıp; bitirdikten sonra da bana yetmiş defa:
“Allâhümme sallı alâ Muhammedinin Nebiyyil ümmiyyi ve alâ âlihi ve sahbihî ve sellim”diyerek salavât getirip secdeye varsa ve secdede yetmiş defa:
“Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbül melâiketi verrûh.”
dedikten sonra, secdeden başını kaldırıp otururken, yetmiş kere:
“Rabbiğfir verham ve tecâvez amma ta’lemü inneke en-tel eazzül ekremü”diyerek, tekrar secdeye varıp; birinci secdede olduğu gibi yetmiş kere:
“Sübbûhun kuddûsün rabbünâ ve rabbül melâiketi verrûh.” duasını okusa da, secdede iken Allah Teâlâ’dan dünyevî ve uhrevî hacetini istese, Hak Teâlâ onun istek ve temennîlerini
kabul eder. (Gunye, 1/182)
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- devamla buyururlar:
“Nefsim kudret elinde olan Allah Teâlâ’ya kasem ederim ki, herhangi bir erkek veya kadın tarif edilen bu namazı kılarsa, Yüce Allah bütün günahlarını bağışlar. Günahları, deniz köpüğü, kum taneleri, dağların ağırlığı ve ağaçların yaprakları kadar çok olsa bile… Kıyamet günü aile efradından yediyüz kişiye şefaat eder. Kabre konulduğu gece, bu namazın sevabı güler yüzlü, tat-11 dilli olarak gelir:
«-Ey dostum!.. Müjdeler olsun ki, sen her türlü sıkıntıdan kurtuldun…» Bunun üzerine o:
“-Sen kimsin? Vallâhî, senin yüzünden daha güzel yüzlü bir kimse görmedim. Sözünden tatlı söz söyleyen birini işitmedim. Kokundan daha hoş bir koku koklamadım.” diyerek sorar. O da:
-Ey dostum, ben senin falan senenin, falan ayının, falan gününün gecesinde kıldığın namazın sevabıyım. Bu gece senin ihtiyâcını görmek, yalnızlığını giderip, sana arkadaş olmak ve senden korku ve üzüntüleri gidermek için geldim. Sûr’a üflendiğinde, kıyâmetgünü arasatta başının üstünde gölgelik edeceğim. Seni müjdelerim. Yüce Mevlâ’nın hayır ve bereketleri üzerinden ebe-diyyen eksik olmayacaktır, der. (Gunye, 1 /182)
“Regâib Gecesi Duaların Kabul Olduğu Gecedir“
Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyuruyorlar: “Beş gece vardır ki, o gecelerde edilen dualar geri çevrilmez:
1) Receb’in ilk Cuma gecesi (Regâib gecesi),
2) Şaban’ın onbeşinci gecesi (Beraat gecesi),
3) Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece (Cum’a gecesi),
4) Ramazan Bayramı gecesi,
5) Kurban Bayramı gecesi.” (İslâm ilmihali, A. Fikri Yavuz, s: 529)

Mi’rac-ı Nebî
“Cemî nekâisten tenzîh ederim o Zât-ı Eceli ü A’lâ’yı ki, O Zât Tebâreke ve Teâlâ kendi abd-i ehassı olan Habîbini, geceleyin, Mescid-i Harâm’dan Mescîd-i Aksâ’ya gönderdi ki, biz o Mescid-i Aksâ’nın etrafında bağlar, bahçeler ve her türlü meyve ve nimetleri halk etmekle mübarek kıldık. (Dünyaca mübarek olduğu gibi, din hususunda da mübarektir.) Ve biz abd-i ehassımıza, kudretimize delâlet eden bazı âyetlerimizi göstermek için Mescîd-i Harâm’dan Mescîd-i Aksâ’ya gece götürdük. Muhakkak ki O Nebiyy-i Mükerrem, Rabbinin hitaplarını iyi işiten, gösterdiklerini en güzel görendir.” (isrâ Sûresi 17/1)
Mescid-i Aksa ile murâd, Mekke-i Mükerreme’ye uzaklığı sebebiyle Bey t-i Makdis’tir.
Beyzâvi ve Hazîn’in beyânları veçhile, Mi’râc-ı Rasûlullâh, nefs-i Harem-i Şeriften vuku’ bulmuştur. Bazı rivâyâtta, «Ebû Tâlib’in hemşîresi Ümmi Hânî’nin Harem dahilinde olan evine avdet etmiştir.» denilmektedir. Mi’rac-ı Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Hicret-i Nebevî’den bir sene sekiz ay evvel vuku’ bulmuştur. Ve rûh maa’l-cesed vâkî olmuştur. Gerçi havsala-i ak-liyyesi mahdut, zayıf olan bazı kimselerden mirac-ı Nebevî’nin ruhen veyahut rüya ile olduğu kanâatinde olanlar bulunmuş ise de, hem zayıf ve hem de çürük bir kavildir.
Mi’râcı, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sabahleyin ashabına haber verince, müşrikler tekzîbe kalkışarak birbirlerine koşuşmuşlar ve yeni müslüman olmuş, daha imânı kuvvet bulmamış bazı kimselerin tereddüt ve inkârına sebep olmuşlardı. Eğer rüya ile olmuş olsaydı, hiçbir kimsenin itirazına hedef olmazdı. Çünkü rüyada havsala-i beşerin kabul edemeyeceği ahvâl-i garîbe görülebilir. İşte mi’râc-ı Nebevî, rûh maa’l-cesed olması muhakkaktır ki, müşriklerin akılları da hayrete düştüğünden, hattâ Ebû Bekir -radıyallâhu anh-’ın yanına gelmişler:
-Gördün mü, arkadaşın ne söylüyor?., demişler, Hazret-i Ebû Bekir de:
-Bundan daha ziyâdesini söylese, Rasûlullâh’ı yine tasdîk ederim! demesi üzerine “Sıddîk” unvanına mazhâr olmuştu…

Cebrail ile Göğe Yolculuk
Sahih-i Buharî’deki rivayete nazaran -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri buyurdular ki:
Şakk-ı sadr tamam olduktan sonra katırdan küçük ve merkepten büyük beyaz bir binek getirildi. (Râvî Enes bin Malik -ra-dıyallâhu anh- bunun adı Burak’tır ki, adımını gözünün eriştiği yerin nihayetine atar idi, demiştir.) Ben bunun üzerine bindirildim. Cibrîl de benimle yollandı, bana refakat etti. Sonra ben Cebrail ile beraber Beyt-i Makdis’e vardım. Meleklerle birlikte namaz kıldım. “Ve bir rivayette” ervâh-ı enbiyâ da benimle birlikte namaz kıldılar.
“Ba’de’l-Mirac da Kudüs’de tekrar ervâh-ı enbiyâ ile namaz kıldığını Enes bin Malik -radıyallâhu anh- rivayet etmiştir.
Sonra âlî makamlara çıkılacak bir miraç, bir merdiven kuruldu. Cibril ile bindirildim ve onunla beraber yükseldim. Nihayet dünya semasına vardık. Cibrîl gök kapısını çaldı. Bekçi (Hazîn) melek tarafından “Kimdir o?” denildi. Cebrail -aleyhisselâm-”Cibrîlim” dedi. “Yanındaki kimdir?” diye soruldu. Cibrîl: “Muham-med -sallâllâhu aleyhi ve sellem-” diye cevab verdi.
Melek:
-Ya, O’na göğe çıkmak için mîrâç daveti gönderildi mi? diye sordu. Cibrîl: “Evet gönderildi” diye tasdik etti.
Hazin melek tarafından: “Merhaba gelen zâta. Bu gelen kişi ne güzel yolcu,” denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben birinci semaya varınca orada Adem -aleyhisseiam- ile karşılaştım.
Cibrîl bana “bu senin baban Âdem’dir. Ona selam ver.” dedi. Ben de selam verdim. Âdem selamıma mukabele etti ve “Merhaba, hayırlı oğlum, salih peygamber” dedi.
Adem -aleyhisseiam- sağına bakıyor gülüyor ve soluna bakıyor ağlıyordu. Sağında cennetlik olan evladlarının ruhları ve solunda da cehennemlik olan evlatlarının ruhları var idi.”
Sonra Cibrîl, benimle yukarı yükseldi. İkinci semaya geldi, kapısını çaldı. “Kimdir o?” denildi. “Cibrilim” dedi. “Yanındaki kimdir?” denildi. “Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dedi.
Melek de: “Yâ, ona vahy ve mîraç gönderildi mi?” dedi.
Cibrîl: “Evet gönderildi.” dedi.
Melek “Merhaba gelen zâta, bu gelen kişi ne güzel yolcu” denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı.
Ben ikinci semaya varınca orada Yahya ve İsa peygamberlerle karşılaştım. Yahya ile İsa teyze oğullarıdır. Cibrîl bana “selam ver” dedi. Selam verdim. Onlar da mukabele ettiler. “Merhaba hayırlı kardeş, sâlih peygamber.” dediler.
Sonra Cibrîl ile üçüncü semaya yükseldik. -Hadis-i sahîhde-birinci ve ikinci semadaki mükâleme böylece aynen devam etti. Üçüncü semada Yûsuf -aleyhisseiam-, dördüncü semada İdris -aleyhisseiam-, beşinci semada Harun -aleyhisseiam- ve semanın hâzini (meleği) ile mülakat ve selamlaştıktan sonra altıncı kat semada Mûsâ -aleyhisseiam- ile karşılaştı, ona selam verince Musa -aleyhisseiam- da mukabele etti. Sonra “salih kardeş, salih peygamber merhaba” dedi. Ben Musa’yı bırakıp geçince Mûsâ ağlamaya başladı. Musa’ya denildi ki “niye ağlıyorsun?”
-Benden sonra genç peygamberlere beyat olundu ki, onun ümmetinden cennete girenler, benim ümmetimden girenlerden çoktur da ben ona ağlıyorum.” dedi.
Sonra yedinci kat semaya yükseldik. Gök kapısı açıldı. “Kim 0?” denildi. “Cibrîlim” dedi. “Yanındaki kimdir?” denildi. “Muhammed” -sallallâhu aleyhi ve sellem- dedi. “Ona miraç daveti gönderildi mi?” denildi. Cibrîl de “gönderildi” dedi. “Bu gelen zata merhaba, bu gelen kişi ne güzel misafir,” denildi.
Yedinci kat gökte ibrahim aleyhisselam- bulunuyordu.
Cibrîl, “Bu gördüğün baban İbrahim’dir, ona selam ver” dedi. Ben de İbrahim’e selam verdim. O da selamıma mukabele etti de:
-Ey hayırlı oğul! Ey salih peygamber, merhaba! dedi.
Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz hazretleri buyurdu ki:
Bütün bu menâzil ve manzaralardan sonra Sidre-yi münte-hâya ref olundum. Sidre-i Müntehâ sahası açıktı. Bir de gördüm ki, Sidre ağacının meyvesi Yemenin Hecir karyesinin testileri gibi idi. Cibrîl bana: “işte burası Sidre-i Müntehâdır” dedi.
Sidre-i müntehânın kökünden dört nehir akıyordu. İki nehir zahirî idi. ikisi de bâtınî idi.
“Ey Cibrîl! Bu dört nehir nedir? diye sordum.
Cibrîl:
“Bâtın nehirler cennette iki nehirdir. Zahirî olan nehirler Nil ile Fırat nehirleridir.” dedi.
Sonra bana Beyt-i Mâmur keşf olundu, gösterildi. Gördüm ki, ona her gün yetmiş bin melek ziyarete geliyor.
Buyurdular ki: Sonra bana bir kâse hamrden, yani şaraptan ve bir kâse sütten ve bir kâse baldan üç bardak getirildi. Ben süt dolu bardağı aldım, yani sütü alıp içtim.
Cibrîl bana “İçtiğin süt senin ve ümmetinin fıtratı, yani hilkat-ı islamiyyesidir” dedi. Yani, “sütü alıp içtiğinize isabet ettiniz. Eğer şarabı içse idin ümmetin dalâlette kalacaklar idi.” demektir.
Miracdan avdetimde Musa’ya uğradığımda, Musa bana:
“-Sana ne emrolundu?” diye sual etti.
Ben de cevaben:
“-Gece ve gündüz bana elli vakit namaz emir olundu” dedim.
Sonra Musa -aleyhisselam-:
“-Senin ümmetin elli vakit namaza takat getiremezler. Vallahi ben muhakkak olarak nâsı tecrübe eyledim ve Benî İsraili şiddetli bir sıkıya tabî tuttum. (Benî israil’in ahlâk-ı zemimelerinin izalesi için çok uğraştım.) Sen Rabbine rücû edip ümmetin için tahfif buyurmasını Allah Teala’dan niyaz eyle.” dedi.
Ben de müracaatla niyaz eyledim, on vakit namaz tenzil olundu.”
Böyle böyle defaatle Mûsâ -aleyhisselam-’a rücû ve o da daha tenzilini taleb etmesini çünkü ümmmetin bu namazı kılamaya-cağını ve buna tahammül edemeyeceğini söylemesi üzerine -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz tekrar Hak Sübhanehû ve Teâlâ hazretlerine rücû ve müracaat ve niyaz eyledi. Her defasında on vakit tenzil buyuruldu. Her gün on vakit namazla emrolundu.
Yine buyurulur ki: Dönüp Musa’ya geldim. Musa bana evvelki mütalaasını söyledi. Ben de Cenâb-ı Allah’a arz u niyaz eyledim de bu defa beş vakit namazla emrolundum.
Bunun üzerine Musa’ya dönüp geldim. Musa -aleyhisselam-
“Ümmetin her gün beş vakit namaza muktedir olamaz. Muhakkak ki senden evvel ben nâsı tecrübe eyledim. Rabbi’ne tekrar müracaat edip ümmetin için daha tahfîfini niyaz eyle.” dedi.
Ben de cevaben: Rabbim tealaya çok niyaz eyledim. Tâ ki bir daha arz u niyaz eylemekten utanırım. Bir daha müracaat edemeyeceğim ve bu beş vakit namaza razı ve buna teslim olacağım, dedim.
Sonra ben Musa’nın bulunduğu mahalli geçtiğimde bir mü-nâdî, yani Hak Sübhanehû ve Teâlâ Azze ve Celle Hazretleri:
“Ben beş vakit namazla farîzamı imza ve irâde eyledim ve kullarımdan tahfîf eyledim” diye nida eyledi.
İşte beş vakit namazın ümmet-i Muhammed üzerine farz olmasına irade-i Sübhâniye şeref-i tealluk eyledi.
Cebrail -aleyhisselam- Sidre’de kaldı. Çünkü Sidre’den öte bir parmak ucu yaklaşmış olsaydım yanardım, demiştir. Sidre’yi, ilahi bir nûr kaplamıştı. Sidre’den ötesi tasvir ve beyâna sığmayan bir âlemdi. En-Necm sûresinde:
“Sizin Rasûlünüze o vahyi kavî ve şedîd olan Cibrîl-i Emîn ta’lim etti.”
“O Cibrîl-i emîn ki kuvvet ve akılda kemal, manzarada heybet ve azamet sahibidir.” (Necm, 5-6) buyurulur.
Allah’ın halkettiği hey’et-i asliyyesi üzere müstakîm ve memur olduğu işlere kuvvetle müstevlî oldu.
Cümle enbiyaya Cebrail vahiy ile benî Adem suretinde geldiği kaviyyen mervîdir. Belki Fahr-i âlem -sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretlerine iki defa, biri Hira dağında vahy-i ilahi getirdiğinde ve bir de Mîrac-ı Nebîden avdetinde Sidre’de hey’et-i asliyyesi ile görünmüştür.
Cibrîl-i Emîn kavîdir. Kuvvetine delil, Lût kavminin karyelerini emr-i ilâhî ile altüst etmesidir ve Semûd kavmini bir sayha ile helak eylemesidir. (Musâhabe-3, Mahmud Sami Ramazanoğlu, 31-37)

Mi’raç Gecesi Namazı
Receb-i şerîf’in yirmiyedinci gecesine müsadif olan mübarek Leyle-i Mi’raçta on iki rekat nafile namaz kılınması müstah-sen görülmüştür. Her rekatta, Fâtiha-i şerîfe’den sonra başka bir sûre okuyarak iki rekatta bir selâm vermeli ve sonra yüz kere :
“Sübhânellâhi velhamdülillâhi velâ ilahe illallâhu vallâ-hü ekber” teşbihini okumalıdır.
Sonra yüz kere;
“Estağfirullâh el- Azîm” diyerek istiğfar da bulunmalı ve yüz kere de Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimize salât ü selâm göndermeli:
“Allâhümme sal I i alâ Muhammedin ve alâ âli Muham-med” demelidir.
‘Gündüzünde oruçlu bulunmalıdır.
*Masıyete dâir olmaksızın yapılacak her duanın kabulü, inâ-yet-i ilâhiyyeden umulur. (Dualar ve Zikirler s: 129)
Miraç Gecesinin Gündüzünde Oruçlu Bulunmanın Fazîleti
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu bildiriyor:
“Receb’in yirmiyedinci günü oruç tutan kimse için (Allah Te-âlâ) altmış ay oruç tutmuş sevabını yazar. O gün Cebrail -aley-hisselâm-’ın Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- üzerine peygamberlik vazifesini indirdiği ilk gündür.” (Gunye 1/182)
Yine Ebû Hüreyre ve Selmân-ı Fârisî -radıyallâhu anhümâ-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir:
“Receb’de bir gün ve bir gece vardır ki, o günde oruç tutan ve o gece namaz kılıp (o geceyi ihya eden) kimse için, yüz sene oruç tutmuş ve yüz sene gece namazı kılmış (geceyi ihya etmiş) gibi sevap verilir.”
“O gün Receb’in (bitmesine) üç gün kalan gündür. Yine o gün, Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin peygamber olarak tâyin olunduğu gündür.” (Gunye 1 /183)
 
Geri
Üst