umudun derinlere indiğinde

MEÇHUL

Daimi Üye
Üye
umudun derinlere indiğinde
umudun derinlere indiğinde

Gecemin yırtık ağlarına tenindeki şifalı tuzları dök
Düşlere dalayım seninle gülüm, ellerinle üzerimi ört
Şiir yüreğine büyüler süreyim, eski yıldızlarımı sök
Acılarımın lacivert bağrında olayım sana en güzel gök.

Rüzgârın resmi vardı dallarda, biz hayatın sesini dinlerken. Suskundu düşünüşlerimiz, mevsim kıştı. An kelimeleri tetikleyen gizli bir bakıştı, biz buğulu bir şölene kurulurken. Parmak dokunuşlarımız şiirlere sarıldı işte o an. Biz suskunduk, mevsim kıştı, ama ruhumuzdaki yangın işte o an, hiç ama, hiç yaşanmamış kutsal bir yazdı.

Bütün gecelerin sorgularla köşe kapmacasında denizler kayalara sessiz vuruşlarla sırlarını söyler. Tuzun özündeki sancı aşa dökülünce, terlenir beden. Hep aynı dönüşümlerle yer değiştiren bu hayatın felsefe taşından yansımalarla günler evrimini tamamlar. Sevdanın suskularıyla büyür yürek her zaman gül yüreklim, gece denizi bekler, deniz bu bilmeceyle durmaksızın biçare kayalarını döver.

Sözümüzün ve gönlümüzün açılımları netleşince direncimiz yeniden hayata hazırlanır. Günlerdir bu koşuşlardan bitap düşmüş yanılgılı bir bedenken ben, sen en öldüresi hançer sızılarıyla ruhumu ayağa kaldırmayı başardın gülüm. Dalımdaki son yaprakla rüzgâra göğsümü vererek, nice geceler geçirdim sana hissettirmeden. Yıldızları oynattım ağlayışlarla yerlerinden ve nice dolunayda yarasa inlerinde sabahı ettim, ama asla seni yüreğimden uzak tutmadım.

Sözün bütün dağılmış tabakalarında kanımızı tutuşturan akşamlar yaşarız, kapılar aralanır uçurum uykularından ve bizler kuşların gagalarından şiirler biriktiririz yaşama dair, deryalara sığmayan yalnızlığımızı anlatmak için. Biliriz ve biliyoruz ki, evrenin yasası içimizdeki ören yerlerinde yaşar. Dudaklarımızın kana yatırılmış imgelerinde duygularımız durgun, yüreğimiz aşka vurgundur. Gönlümüzdeki çiçek kokularına esintidir yaşam. Kırılan yerlerimizi onaran da her devirde zaman.

Gözleri bağlı papatyaları küskün sabahlarda yolarken aşk, keşke’lerin düş koparışlarında yalnızlıklar uğrar limanımıza. Bir türlü alışamayız anıların çiziklerine ve koparırız kabuk tutan yaralarımızı. Bakakalırken biz kan bulanmış yüreklere, büyülüdür şiirlerimiz, tutkuludur aşklarımız, silip süpürülen zamandan şefkat bekleriz, zehir tadındaki hasretlerden.

Gülüşün buzlar sarkan dağlarından günü içerdi sevda, biz acının zemherisinden sular içerken. Dirhem merhabaların ve mutluluğun huzmelerinden yele kaçışları ile uzaklaşırken, yeniden büyümekti azmimiz. Yaşam lime lime sessizlik senfonisiydi, kanımızın kaynayan kazanlarından şiir şiir içtikçe. Yüreğimizin ırmak boylarında soluğumuza nem sürüp biz türkülerle çürürken, zaman bahardı aslında. Günün aydınlık sokaklarında sezdirmeden kirpiklerimize yanılsamayı kentler süpürdük, huysuz sevdaların kurumuş sarmaşıklarıyla, başımız döndü, içimizdeki yıldızlar söndü, yine de vaz geçmedik hayatı anlatmaktan.

Bir diş sancısıyla ıslak yollardan geçersin umudun derinlere indiğinde. Deniz gönlüne inciler serperken ben, sen hayatı dişlersin, özünden sıyrılarak. Sözlerinin kırılmış nakaratları yankılara dönüşür sessizliği emziren gecelerde. Aynı tekdüzeliğin camları çizmiştir aslında canımızı yar. Aynı sahnenin şovenleriyiz bir bakıma. Ruhumuzun heder iklimidir aslında, bizi o karabasan duvarların altında bırakan şeytani yüzlü keder.

Hayallerimizin en ulaşılmaz karelerine bir liman ve bir kayık ekledik şimdi, sevgimizle boyayarak. Yıldızlar astık, ayı iğneledik, en güzel yerine de güneşi çiviledik. Yitik kentlere kürek çektik günlerce, biz hep aynı kente ulaştık. Sevdamızdı gülümseyen mevsimlerce, rüzgârda savrulduk, yağmurda ıslandık da bir kez bile ah etmedik.

Savruk bir dinlencede korkularımın uç iklimlerinde özleminin çağrılarına ansızın kapanır sesim. Düşüncemin yankısına uzanarak sana farkında olmayarak acılar sürerim. Bilirim ki, en saklı duldasında sevdanın, ben şeytanın karelerinde destelerden şans beklerim. Seni kazanmanın, seni kaybetmenin ruletini çeviririm senden uzaklarda. Aynı şans döngüsüdür yitirdiğim, kazanmadan asla anlayamadığım.

Her devirde gül tılsımının gölgesine saklanmaktır sevda, sürgün umutlarla. Köşe başında tutulan nöbetlerin ayazında üşümüş ellerimizle uzandığımız gülüşlerin sıcağından medet uman sarmalanışlardır. Gecenin gündüze karıştığı, mevsimlerimizin yenilendiği eksenimizde çıkılan yolun tadına doyumsuz varmaktır. Durdurulamaz akışı nehirlerin iklimsiz coğrafyamızda.

Sarı limon bahçelerine kokunu bırakarak titreyen bedeninle, sevgi kelimeleri yüklerdin karanlığa aldırmayarak. Bembeyaz ellerine sarılıp dudaklarına inerdim, sen yıldızlara saçlarını örterken. Yüreğinin turunçlarından şifa içerdim yârim kana kana, sen Akdeniz gibi kokarken. Kelimelerden saraylar kurardım sana sevdam, sen aşkla gönlümü kutsarken.

Sessizliğin damarına sarılmış gülüşün, içimde kaynar bir lav. Anılar dün olmuş gülüm, titreyişlerimiz lal. Savruk bir zamandayım sensiz ben, kırılmış elimde binlerce dal. Uzat ellerini, ver gülüşlerini en kutsal merhabanla, bu bedenden istersen bütün sevinçlerimi al.
Sular aşırdıkça dağlarımızdan, bir gün özümüzdeki aşk sözümüze dönüşecek ve her gün yatağını oyan ırmaklarca kendimizi bulacağız. Güneşler ısıtınca üşüyen sırtımızı meltemlerle yollarımızı bekleyeceğiz. Bütün şarkılar bize çalarken gülüm, biz bu yalan dünyanın hiçbir olumsuzluğuna takmayacak, yalnız birbirimiz için yaşamayı da öğreneceğiz.
 
Geri
Üst