Vakıf Kelimesinin Tanımı

T

TİTAN

Forum Okuru
Vakıf Kelimesinin Tanımı
Vakıf Nedir
Vakıf Hakkında Bilgi
vakıfın tanımı





Sevgili melekler, bu yazımızda günlük hayatta bulunan ve sık sık kullanılan vakıf kelimesinin anlamını ve vakıfların işleyişini ayrıntılarıyla anlatacağız :)

vakif-1c0.jpg



Bir malın satılmamak kaydıyla hayır işine bırakılmasını ifade eden bir terimdir, îslâm hukukçuları bir terim olarak vakıfı: “Menfaati ibadullaha ait olmak üzere bir ayn’ı Allah’ın mülkü hükmünde olarak temlik ve temellükten ile’1-ebed habs etmekdir” şeklinde tanımlamışlardır Bu tanıma göre, insanların faydalanmaları için bir malın Allah’ın mülkü hükmünde düşünülerek ebedî olarak alım, satım, rehin, hibe, vasiyet, miras gibi temlik ve temellük ile sonuçlanacak her türlü hukukî tasarrufun dışına çıkararak bir tarafa tahsis edilmesine vakıf denilmektedir

Vakıf, kurumlaşmış bir yardım anlayışını ifade eder Bu nedenle konuyu iyi kavrayabilmek için îslâm dininin yardım anlayışı, hatta eski toplumlardaki yardım kuruluşları üzerinde durmak gerekir

İslâm inancına göre kâinatta her şey fani olup yalnız Allah bakidir Mutlak hakim O’dur Mülk Onundur Allah bütün varlığı kuşattığı için O’nu seven yaratıklarını; insanları, hayvanları, bitkileri hatta cansız varlıkları da sever Bu sevgi Allah’ın canlılara bağışladığı hayatı kutsal kılmıştır Bu da “maldan sevgiye kadar” pek çok şeyde fedakârlık gerektirir, işte bu duygularladır ki: “insanların en hayırlısı insanlara yararlı olan malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan (vakfedilen), vakfın en hayırlısı da halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır” anlayışına ulaşılmıştır

Kuranda doğrudan doğruya “vakıf terimi kullanılmamıştır Ne var ki, vakfın, konusunu meydana getiren sadaka, in’am, it’am, ihsan, ödünç verme, yararlı iş yapma, hayır işleme, yoksul, düşkün ve yetimleri gözetme, köle ve esirleri hürriyetlerine kavuşturma, yoksul ve misafirleri yedirip barındırma, yeni müslüman olanları İslâm’a ısındırma, ibadet yerleri yapma, topluma yararlı eserler İnşa ve ihya etme, ilim müesseseleri kurma, sağlık ve temizlik hizmetlerini yürütme, yurt savunması İçin harcamada bulunma gibi konularda varit olan ayet ve hadisler bu kurumun doğmasına sebep olmuştur Böylece vakıf tatbikatı Hz Peygamber devrinde başlamış ve zamanla İslâm medeniyetinin en önemli kuruluşlarından biri haline gelmiştir

Bir hadiste: “İnsan ölünce üç şeyden başka ameli sona erer Devam eden sadaka (sa-daka-i câriye), faydalanılan ilim ve kendisi-’ ne dua eden hayırlı evlât” denilmektedir Bu hadiste geçen “sadaka-i câriye” sözü İslâm hukukçuları tarafından “vakıf olarak yorumlanmıştır Diğer taraftan “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyiliğe eremezsiniz” ayetinin gelişinden sonra Ebu Talha adındaki bir şahabının Resulullah (s)’a gelerek “Beyraha” adındaki çok sevdiği bahçesini Allah rızası için hayra tahsis etmek istediğini bildirmesi ve Hz Peygamber (s)’nin ona, bu bahçeyi akrabalarına tahsis etmesi tavsiyesinde bulunması; Hz Ömer (ra)’nin Hayber ganimetinden hissesine düşen “Semğ” adındaki araziyi yine Hz Muhammed (s)’in tavsiyesi ile “aslı satılmamak, bağışlanmamak, mirasla intikal etmemek şartıyla fakirlere, yakın hısımlarına, miskinlere, yolda kalanlara, Allah yolunda cihad edenlere ve azadlık antlaşması yapmış kölelere tasadduk (vakf)” etmiş olması; Hz Ali (ra)’nin Yenbu’daki bir arazisini ve çeşmesini; Hz Osman (ra)fm Rûme kuyusunu vakfetmeleri, vakfın dinî temellerini oluşturmaktadır

Bu delillerden hareketle Hanefî, Şafiî, Maliki, Hanbelî, Zahirî, Zeydî ve Caferi mezheplerine mensup İslâm hukukçularının çoğunluğu (cumhur-i fukaha) vakfı caiz görmüş ve teşvik etmişlerdir Buna rağmen hukukçular arasında ufak tefek görüş ayrılıkları da bulunmaktadır

Dört Halife devrinde başlayan ve Emevi-ler devrinde gelişen fetihlerden sonra müs-lümanların büyük bir iktisadî refaha kavuştukları biliniyor Bu durum Abbasiler devrinde de gelişerek devam etti Müslümanların zenginliği, yukarıda kısaca temas ettiğimiz İslâm’ın yardım anlayışı ile birleşince vakıflarda büyük bir artış görüldü Yüzbin-lerce insanın yararlandığı ve hemen her alanda hizmet veren vakıflar ortaya çıktı Bu gelişmelere paralel olarak İslâm hukukçularının vakıf konusu ile yakından ilgilenmeleri, vakıf hukukunun ortaya çıkmasına sebep oldu Böylece daha hicrî 3 yüzyıl gibi erken bir devirde Ebubekir Ahmed b Amr el-Hassaf (Ö 261)’ın Ahkâm&’l-Evk-3fı gibi vakıflarla ilgili müstakil eserler yazılmaya başlandı Aynca vakıf konusu hukuk kitaplarında ayn bir bahis olarak incelendi Zamanla İslâm dünyasında vakıflarla ilgili yüzlerce eser ortaya çıktı

Bütün bunlara rağmen vakıflardaki asıl büyük gelişme Selçuklular ve Osmanlılar devrinde yaşandı Bu devirde yardımlar insanları aşarak hayvanlara kadar götürüldü Çok ve çeşitli hizmet alanları düşünülerek binlerce vakıf kuruldu Bu cümleden olarak camiler, mescitler, namazgahlar, mektepler, medreseler, kütüphaneler, tekkeler, zaviyeler, darülacezeler, hastahane ve imaretler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, çeşme ve sebiller, su yolları, yollar, köprüler, deniz fenerleri, limanlar, kale ve istihkâmlar, spor saha ve tesisleri, mesireler gibi vakıf müesseseleri yapıldı Bu sayılanların dışında dul kadınlar ve kimsesiz çocuklar için bakımevleri açmak, öksüz çoculara süt anne tutmak, bayramlarda çocukları sevindirmek için top atmak, halkın alış-verişte kandınlmaması için çarşı ve pazar yerlerine ölçü ve tartı aletleri koymak, evlâtlıkların, köle ve cariyelerin sahipleri tarafından ezilip hırpalanmamaları için kırdıkları eşyayı tazmin etmek, yoksul kızlara çeyiz hazırlamak ve düğünlerini yapmak, hapishanelerdeki mahkumlara çeşitli yardımlarda bulunmak, çalışamayan yaşlı ve sakat meslek ve sanat erbabı için yardım fonları kurmak, halka faydalı olan kitapları yazdırmak ve parasız dağıtmak, kışın et fiyatlarının artmaması için tedbirler almak, ıslah edilmiş koyunha-neter kurmak, hatim, mevlid, aşır, Buhari okutmak, yemek yedirmek, fukaraya odun, kömür almak, halka sıcak günlerde soğuk su ve şerbet dağıtmak, bunları soğutmak için kâr temin etmek, çocuklar için mesire yerleri (oyun bahçeleri) yapmak, çocuklara kitap almak, yetimlere aylık bağlamak, askeri donatmak, donanmaya yardım etmek, kışın geçit vermez dağ başlarına, vadilere sığınak yapmak, yollarda halkı rahatsız eden, üstelik sağlığa zararlı olan pislik ve balgam gibi şeylerin üstünü külle kapatmak, kış aylarında kuşları, hasta ve garip leylekleri beslemek ve tedavi etmek, sahipsiz kedi ve köpekleri doyurmak, gibi son derece değişik konularda kurulan vakıflara rastlamak da mümkün olmaktadır

Osmanlılar döneminde devlet, vatandaşın canım ve malını korumak, asayişi sağlamak, sınırları korumak, devlet düzenini sağlamakla mükellefti Günümüzün modern devlet anlayışında devlet görevlerinden sayılan eğitim, sağlık, bayındırlık, diyanet, sosyal yardım hizmetleri ise devlet görevleri arasında görülmüyor ve bütün bu hizmetler, şahısların kurduğu vakıflar tarafından yürütülüyordu Tabiatıyla bu vakıf kurumlara, gelir getiren zengin akarlar bağlanıyordu

Kanuni devrinin ünlü tarihçisi ve devlet adamı Lütfı Paşa, Asaf-Nâme adındaki eserinde, ideal bir devlet adamının gelirlerinin üçte birini harcamasını, üçte birini tasarruf etmesini, üçte birini de hayır işlerine yatırması gerektiğini yazmaktadır XVIII yüzyılda İstanbul’da bulunan ve Türk toplum hayatını çok yakından tanıyan tarihçi d’Ohsson, Türk insanının hayırseverliğinin nedenini îslâm dininde görerek şöyle demiştir: “Kur’an, Türkleri dünyanın bütün milletlerinin en hayır ve insan severi haline getirmiştir” d’Ohsson’dan sonra Türkiye’ye gelen yabancıların da benzer düşüncelere sahip olmaları, uzun yüzyıllar boyunca bu yardımseverlik anlayışında bir değişikliğin olmadığını göstermektedir Hatta vakıfların çokluğu zaman zaman bazı problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur Fatih devrinde vakıflar o kadar çoğalmıştı ki, bu yüzden devlet gelirlerinde ciddi azalmalar görülmüş ve Sultan, çıkardığı bir hatt-ı hümayunla bazı vakıfları İlga etmek zorunda kalmıştı Devlet hazinesini zor duruma sokan bu vakıf bolluğu, XVH yüzyılda da kendini hissettirir Öyle ki, Koçi Bey, Sultan IV Murad’a sunduğu meşhur lâyihasında bu konu üzerinde ısrarla durmak gereğini duymuştur

Vakfın XVIII yüzyıl Türk toplum hayatındaki etkilerini belirlemek için yapılan bir araştırmada, bu yüzyılda vakıf gelirlerinin neredeyse devlet gelirlerinin yansına eşit olduğu ortaya konulmuştur Bu gelirlerin %3775′i din alanına, %2816′sı eğitim ve Öğretime, % 105 Ti sosyal hizmetlere, %650′si askerî harcamalara aynim işti

İslâm dininin eğitim ve öğretime verdiği değer, daha ilk müsîüman Türk devletleri zamanında bu alanda yoğun çalışmalann yapılmasına neden olmuştu Selçuklular devrinde ise bu konu daha ciddi bir şekilde ele alındı Alparslan ve Melikşah’a vezirlik yapmış olan devlet adamı Nİzamülmülk’ün büyük masraflarla kurdurduğu Nizamiye medreseleri, fonksiyonu ve etkileri ile haklı bir şöhrete kavuştu Bu medreseler örnek alınarak hemen bütün Anadolu şehir ve kasabalarında medreseler inşa edildi Osmanlılar döneminde de, daha ilk sultanlardan itibaren, aynı gelenek sürdürüldü Medreseler, sıbyan mektepleri (ilkokullar), tıp medreseleri, Daru’l-Hadisler ve Daru’l-Kurralar, kütüphaneler yapıldı Eğitim ve öğretim kurumlannın sayısı binleri buldu Üstelik bunlann hemen hepsi yatılı okullar olarak düzenlenmişti ve bu ilim yuvalann-da devrin meşhur ilim, fen ve sanat adamlan yetişti

Günümüzde olduğu gibi o devirde de eğitim hizmetlerinin yürütülmesi için yalnızca bina yapmak yeterli değildi Başta müderrisler (öğretmenler) olmak üzere, medreselerde görevli asistanlar ve hizmetlilerin maaşları, öğrencilerin harçlıkları, kitap ve kırtasiye giderleri, iaşeleri ve binaların her türlü bakım ve tamiri için paraya ihtiyaç vardı Bu para, gelirleri bu eğitim ve öğretim kurumlarına vakfedilen han, hamam, dükkan, ev, değirmen, çiftlik gibi akarlarla sağlanıyor ve hayırseverler binalarla birlikte bu gelir kaynaklarını da vakfediyorlardı

Vakıfların Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasına da büyük ölçüde etkisi olmuştur Anadolu’nun fethi ve Osmanlı devletinin kuruluşu sırasında ele geçirilen şehirlerde devlet adamları ve hayırsever zenginler derhal imar faaliyeti başlatıyor ve kısa zamanda bu şehirlerde camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, yollar, köprüler, imaretler, tekkeler, hastaneler vs yapılıyordu Bunlara zengin gelir kaynaklan da bağlanınca kalabalık bir “mürtezika” (vakıfların gelirlerinden yararlanan kişiler) zümresi, hatta tâ Orta Asya’dan gelen Türk göçmenler bu şehirlere yerleşiyorlardı Böylece bu vakıf kuruluşları sayesinde şehirlerin fiziki çehresi hızla değişiyor, artan Türk nüfusu ile Türkleşme ve islâmlaşma sağlanıyordu Osmanlılar bir iskân ve kolo-nizasyon metodu olarak da vakıflara başvurmuşlardı Kurulan tekkeler bazan yeni köylerin çekirdeğini oluşturabiliyordu Lâle Devri’nde Damat İbrahim Paşa, doğduğu köy olan “Muşkara”yı büyütmek ve güzelleştirmek için köyünde pek çok eser yaptırdı Gerçekten de Muşkara kısa zamanda büyüdü, bir şehir oldu ve köyün eski adı değiştirilerek “yeni şehir” anlamında “Nevşehir” denildi Nevşehir, vakıfların Türk şehir hayatında oynadığı rol için güzel bir örnektir

Şehirlerimiz 1856 yılına kadar belediye teşkilatından mahrumdu Vakfiyeler incelendiğinde, bu tarihten önce su, ulaşım, aydınlatma, temizlik, asayiş gibi belediye hizmetlerinin hep vakıflar tarafından gerçekleştirildiği görülür

Su kanalları, su kemerleri, maksemeler, çeşmeler, sebiller, kuyular, hamamlar tamamen vakıf kuruluşlardı Fakirlerin parasız yıkandıktan hamamlar mevcuttu Sebillerde buzlu su, hatta şerbet dağıtılırdı Yol, kaldırım ve köprü yapımını vakıflar sağlıyordu Bazı hayır sahipleri kurduktan vakıflarla “kandilciler” tutuyor, yine vakıf geliri ile kandil ve yağ alarak sokakları aydınlatıyorlardı Sokakların temizlenmesi ve umumi helalar için vakıflar kurulmuştu Bekçi ücretleri vakıflardan ödeniyordu Vakıf hastahanelerde her din ve ırktan insan tedavi ediliyor, gerekirse ücretsiz ilaç veriliyor, doktor temin ediliyordu İmaretlerde yoksullara, yolcu ve misafirlere her gün bir veya iki öğün yemek yediriliyordu d’Ohs-son’a göre istanbul imaretlerinde her gün parasız yemek yiyenlerin sayısı 30 bin idi Böylece vakıflar bir yandan binlerce görevliye maaş ödüyor, öte yandan yüzbinlerce insana hizmet götürüyordu Böylece vakıflar yolu ile gelir dağılımındaki dengesizlikler asgariye indirilirken, yine aynı sebebe bağlı olarak ortaya çıkabilecek sosyal patlamaların da önü alınmış oluyordu

Vakıflann ülke ticaretine ve ekonomik hayatın gelişmesine de olumlu etkileri olmuştu Hemen bütün şehirlerde vakıf ticaret hanları vardı Şehirler arası yollar, önemli stratejik mevkilere kervansaraylar yaptırılarak sürekli işler halde tutulmuş, böylece yolcu ve tacirlere yol güvenliği ve konaklama imkânı sağlanmıştı Kervansarayların vakfiyelerinden buralara yerli, yabancı, erkek, kadın, hür, köle, müslim, gayr-i müslim herkesin kabul edildiğini; yolculara yiyecek, ilâç hatta ayakkabı sağlandığını, hayvanlara bakıldığını anlıyoruz Ücretsiz hizmet sunan kervansaraylar, banilerinin vakfı olan gelirleri ile bu fonksiyonlarını yüzyılar boyu sürdürmüşlerdi

Bütün bu sayılanların dışında vakıfların kültür hayatına da önemli etkileri olmuştur Başta büyük sanat değeri olan mimarî âbideler olmak üzere, hat, taş, ağaç ve maden işçiliği, tezhip, çini, kitap, cilt, ebru gibi değişik sanat dallarında ibda edilmiş vakıf şaheserleri; şehirleri, kütüphane ve müzeleri doldurmaktadır Vakfiyelerin dil, kültür, la-rih, hukuk ve iktisat tarihi, sosyoloji hatla folklor açısından taşıdığı önem ise ayrıca hatırlanması gereken bir konudur
 
Geri
Üst