yagmura olan özlem...

kar_tanesi

Yeni Üye
Üye
yagmura olan özlem...
Bir sabah uyandığımda hava bulutluydu. Gökyüzünü her ne kadar
aydınlatmaya çalışsa da güneşin önündeki kara bulutlar buna izin
vermiyordu. Ve güneşe hasret kalacağım bir günün başındaydım henüz.
Yavaş yavaş rüzgar esiyordu. Ağaçların yaprakları bu rüzgarı beklercesine
dallarından kopuyordu. Kuşların tüyleri eksiliyordu sırtından..

Büyük bir umutla odamın camından ikide bir havaya bakıyor bugün güneşin
içime doğmasını ümit ediyordum. Her bakışım içimdeki özlemin üzerine siyah
bir perde çekiyordu sanki. Hava aydınlanmıyor güneş hiç gözükmüyordu. Ve
artık gökyüzü yağmur bulutlarına kucak açmıştı. Rüzgar pencereyi bir açıp
bir kapıyor perdenin ucu özgürlüğüne kavuşmak istermiş gibi dışarıya
sarkıyordu. Ve daldan dala konan kuşların hayalini süslüyordu perdenin
kenarlarındaki beyaz boncuklar. Artık içimde ne dışarıya bakmak nede
gökyüzünü seyretmek hevesi kalmıştı. Güneş yetim kalmış gibi bir kenara
çekilmiş ağlıyordu sanki. Ve yağmur, bulutların sitemi değil sanki güneşin
gözyaşlarıydı. Yağmak için fırsat kolluyordu adeta.

Bugün içinde parlayamamanın mutsuzluğu vardı. Oysa bahçemdeki çiçekler
güneşin gözyaşlarına olan ihtiyacını biliyordu. Ağaçlar yapraklarını avuç
gibi açmış yağmurun tanelerini bekliyordu. Bakalım hangi yaprak daha çok
damla toplayacak .. Odamın kapısı kapalıydı. Camı da kapatınca odanın içi
adeta karanlık bir dünya oluvermişti. Bugün hiç dışarıya çıkmak
istemiyordum. Odamda oturup başımı dizlerimin arasına alıp düşünmek
istiyordum. İçim kararmıştı. Duvarlara bakıp insan yüzleri yaratıyordum
düşlerimde. Cama her vuran yağmur tanesi onu kırıp sanki kalbime saplanan
kurşun oluyordu. İçime düşüyordu. Paket taşlı sokağımdan geçen bir at
arabasının sesi bozuyordu odamdaki sessizliği ve ben köşeme daha çok
çekiliyordum. Belki de bugün hesaplaşma günlerimden biriydi.

Birden içimden dışarıya çıkıp yağmurda dolaşmak geldi. Oysa ben yağmuru
sevmezdim. Hele ıslanmayı hiç sevmezdim. Bir çılgınlık yapmak için kendimi
niye zorluyordum ki ! Hiç anlamadığım bir duyguydu bu.

Üzerime bir şey almadan koşarak mahallenin yanındaki parka gittim. Daha
birkaç dakika önce dizlerimi başımın arasına almış düşünüyordum.
Şimdiyse ta yükseklerden yüzüme düşen damlalara bakıyor elimle
onları yakalamaya çalışıyordum. Her avcumun içine düşen tane yüreğimin bir
yerinde hayat buluyordu. Ve yaprakla kıskanıyordu beni.. Çünkü bir ağacın
altındaydım onlara nispet..Uzaktan evime bakıyordum. Bahçemdeki
ağaçlar evimin çatısından uzamış yağmura erişmek için yarış
yapıyordu adeta. Kaldırımların kenarında biriken su
birikintileri bir araya gelip toplandığında birkaç sokak hayvanına su oluyordu.
Ve bir köpeğin susuzluğunu sonlandırıyordu. Mahallenin kedileri damların,
saçakların altından çıkıp susuzluklarına son
verecekti bu suyla. Onların hayat bulduğu su, benim birkaç dakika önceki
korkumdu. Anlamsız bir korku..! Başkalarına hayat veren korku..!

Artık korkmuyor ve nefret etmiyordum yağmurdan. Ve birden yanaklarımın
kenarında gamzeler çıkıp tebessüm etmeye başlamıştım bulutlara. Başımı
yukarıya gökyüzüne doğru kaldırmış gülümsemeye başlamıştım.
Kara bulutların ardındaki saklanmış keşfedilmeyi bekleyen aydınlığa
bakıyordum. Ve güneşe gülüyordum. Biliyorum beni görüyordu.
Güneş kara bulutların arkasına gizlenmiş bulunmayı bekliyordu.
Ve birazdan bana hediyesini verecekti. Damlalardan kimisi gözlerime kimisi
burnumdan içeri giriyordu. Ama aldırış
etmiyordum buna. Ve koşmaya başladım parkın yeşil çimleri üzerinde. Üstüm
başım sırılsıklam olmuştu. Yağmurlu bir havanın, karanlık odamın
aydınlanmayan duvarlarından daha aydınlık olduğunu nereden bilirdim!
İçime düşen coşku ve mutluluk yüzümde satır satır roman olmuştu sanki.
Kim baksa anlardı sevincimi. Eve doğru gidiyordum artık.
Üstüm başım ıslanmıştı ve neredeyse nezle olmak üzereydim.
Burnumu çekip duruyordum. Gök gürlemesi kendisine
sitem eden beni selamlıyordu.

Üstümü değiştirip odama geri girdim. Oda halen karanlıktı. Camı açtım,
perdeyi toplayıp yağmuru davet etmek istiyordum odama. Yatağıma ve
kitaplarıma düşşün diye bekliyordum damlaları. Bu gece yağmurla sevişmek
istiyordum. Belki içime düşen huzur odamın bu akşam misafiri olurdu. Kim
bilir ..! Yatağıma uzanmış dışarıya bakıyordum. Bulutların gidişini gördükçe
hüzünle kaplanıyordum . Niye bilmiyorum.. Onlara olan nefretim nasıl olmuştu
da bir anda sevgiye dönüşmüştü anlamamıştım.

Yatağımda bunu düşünürken içime ateş düşmüştü. Durulmuş ve kaşlarım
çatılmıştı. Ağlamaya başlamıştım. İçimde kendi kendime yarattığım bir
nefretin en müptela sevgilisi olmuştum şimdi. Sevmediğim yağmurun
damlasıyla ıslanıp kendimi teslim etmiştim. Camdan içeri giren toprağın
kokusu içime ağlamaklı bir duygu vermişti. Ağlıyordum .. Ama yüzüm
hep gülüyordu. Duygulanmıştım. Birkaç dakika önce havaya bakarken
gözüme damlayan yaşlar artık sahip olduğu yere kavuşmak istiyordu.
Camdan bahçeme doğru bakarken aşağıya eğildim.
Durmadan ağlamak geliyordu içimden.
Yanaklarımdan süzülüp
camın altındaki fesleğen çiçeğinin yapraklarına damlıyordu göz yaşlarım.
Eğilmiştim. Varması gereken yere varıyordu aslında yağmur tanesi. Bir süre
misafirim olmuştu yağmurun damlası. Şimdi evine gitmek istiyordu. İçimde
birikmiş sevginin heyecanıydı bu yaşlar. Ve artık güneşi aramıyordum.

Çünkü şimdi mutluydum. Akşam olup yatmayı beklerken bu anın bitmemesini
istiyordum. Kendi içimde büyüttüğüm korku gözlerimden aşağı düşüyordu.
Bir yandan gülmeye çalışıyor bir yandan ağlıyordum. Aynaya koştum.
Kendime baktığımda daha önce hiç bu kadar sevimli olmamış
Civan' ı görüyordum aynada. Oysa duvarlarda mutlu olmak için
insan yüzü yaratırken kendi yüzümün
ne tatlı olduğunu hiç fark edememiştim.

Yüreğim mutlulukla dolmuştu. Öğlen yaklaşmış bulutların aralandığı yerden
güneş tepeye doğru asaletini belli edercesine tahtına oturuyordu. Bulutlar
güneşe sırasını vermişti. Birkaç dakika sonra sokakların ıslak kaldırımları
ve kedilerin ıslanmış tüyleri kalmıştı yağmurdan geriye. Birde benim
mutluluğum. Güneş kapladıkça gökyüzünü odamın karanlığı son buluyor ve
içerisi toprak kokuyordu. Bahçeme inmiştim. İçi suyla dolmuş saksıların
suyunu boşaltırken o zamana kadar bir türlü açmayan fesleğen çiçeğinin ilk
yapraklarını güneşe uzatıyordu.

İçimdeki sevginin yaşları ona hayat vermiş, o da çiçeğini güneşe armağan
ediyordu. Güneş parlamış etraf ısınmıştı. Ağaçlar susuzluklarını gidermiş
ben de mutlu olmuştum. Oysa bulutlara olan aşkım, onlara olan
sevgim güneşin arkasına sığınıp gitmişti. Akşam olmuş odamda
yatmaya çalışıyordum. Bugün
olanları düşünüyor ve bir anlam vermeye çalışıyordum.
Duygulanmıştım. Aklıma geldikçe yaptıklarım için
yine ağlamaya başlamıştım. Ağlarken gökteki
yıldızların havada aslı duran hallerini görmüştüm. Onlar da parlaktı ama
güneş kadar değil. Ve yağmur yağarken de parlamıyorlardı. Elimle
yanaklarımdaki gözlerimdeki yaşları silmeye çalışırken içimden gelen derin
bir baskı kalbimde yıllardır gizlenmiş nefreti bir anda boşaltmıştı
gözlerimden. Kendimi tutamıyor ve ağlıyordum. Ve yaş, korkumun ölümü
oluyordu. Hava kararmış oda yine karanlığa teslim olmuştu
ama içimdeki güneş daha yeni açıyordu. Düşünüyordum olanları...

Eğer bir gün yine yağmur yağar da ben korkarsam aklıma hep o gün kendi
akıttığım yaşlar gelir. Asıl yağmur içimde yağar o zaman. Ve toprağın o
kokusu içime sindikçe ferahlar mutlu olurum. Ve yine düşüyorum da; hayatta
yapmakta endişe ettiğim şeylerin yarısından çoğunu kendi içimde
büyüttüğüm korkular yüzünden yapamamışım.
Oysa şimdi onların aşkıyla yaşıyorum
.
 
Cevap: yagmura olan özlem...

Emeğine sağlık cnm..
 
Geri
Üst