Yenidoğan Bebeklerle İlgili Batıl İnançlar

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
Yenidoğan Bebeklerle İlgili Batıl İnançlar
Bu konu yenidoğan bebekle ilgili batıl inançlara yer vermektedir.

Ülkemizin bazı yörelerin de yenidoğan bebekle ilgili uygulanan bir takım yöntemler ve inanışlar vardır. Birazdan sizlerle paylaşacağım ve bebeklere uygulanan bu yöntemler ve inanışlardan eminim ki çoğunu duymamışsınızdır. Her ne kadar batıl inanış desek de halen bu yöntemler bebeklere uygulanmakta ve iyi geldiğine inanılmaktadır.

Bakın yeni doğmuş bebekle ilgili batıl inanışlar nelermiş;
yenidogan bebek-384.jpg

Albasması: Kırkbasması, olarak da adlandırılır. Orta Asya’dan Şaman geleneklerinden kaynaklanmaktadır. İlk kırk gün içinde lohusa ve yenidoğan bebeği kötü ruhlardan korumak için, bebek ve anne yalnız bırakılmaz, anneye kırmızı kurdele bağlanır, odaya soğan, sarımsak, nazar boncuğu asılır, yastık altına makas, bıçak gibi metal keskin aletler konur. Böylece annede ortaya çıkabilecek halüsinasyonlar, sayıklama, ağlama gibi durumların önlenebileceği sanılır. Bu bulgular aslında doğum sonrası depresyon veya enfeksiyon ile ilgilidir. Yenidoğan bebekte ise birçok hastalık, örneğin kan şekeri düşüklüğü, metabolik bozukluklar veya diğer nedenlerle görülebilen havaleler ve enfeksiyonlar albasması ile açıklanmaya çalışılır.

Emzirmek için üç ezan beklemek: Bazı yörelerde kız bebekler beş ezan, erkek bebekler üç ezan geçtikten sonra beslenir. Böylece bebeklerin gelecekte aç gözlü olmayacakları, sabırlı bireyler olarak yetişeceklerine inanılır. Üç ezan beklendiğinde bebek yaklaşık 9-12 saat aç kalacaktır. Halbuki anne sütünün erken ve yeterli gelmesi için ilk 30-60 dakikada bebeğin anne memesine tutulması gerekir. Doğumdan sonraki ilk bir saatte bebek uyanıktır ve aktif olarak anne memesini emebilir. Düşük doğum kilolu bebekler gibi bazı riskli durumlarda emzirme gecikirse kan şekerinin düşmesiyle bebek havale geçirebilir.

İlk ağız sütünün verilmemesi: Doğumdan sonraki ilk beş günde gelen süte ilk ağız sütü (kolostrum) denir. İlk gün sütün miktarı az fakat protein, mineral ve vitamin içeriği yüksektir; bebeği hastalıklardan koruyan antikorlar içerir, barsak epitelinin direncini artırır. Çok tanrılı dinlerde ilk ürünün adanmasının bereketi arttıracağına inanılırdı. Bu nedenle ilk sütün bebeğe verilmeyip toprağa atılmasıyla sütün bol olacağına inanılır. Oysa ilk ağız sütü bebeğin ilk aşısı gibidir, bebeği hastalıklardan korur.

Bebeğe şekerli su, bal verilmesi: Bebek anne-baba sözü dinlesin, ağız tadı ile yaşasın denilerek verilmektedir. Ayrıca anne sütünün ilk günlerde yetersiz olduğu inancı ile şekerli su verilir. Şekerli su verilmesi bebeğin anne sütünü reddetmesine, emme az olduğundan sütün gelmesinin gecikmesine neden olabilir. Sütün gelmesinde en önemli etken bebeğin memeyi emerek boşaltmasıdır. Kolostrum, bebeği enfeksiyonlardan koruyucu maddeler içerir ve bebek kolostrumu yeterince alamazsa enfeksiyonlara eğilim olabilir.

Göbeğin saklanması: Göbeğin kuruması için kahve ve reyhan gibi baharatlar sürülür. Bunlar enfeksiyona neden olabilir. Göbeğin saklandığı yerin özelliklerinin çocuğa geçmesi isteği ile bir takım uygulamalar yapılır. Göbek kuruduktan sonra uygun bir yere gömülür. Gömüldüğü yerin çocuğun ilerdeki mesleğini belirlediğine inanılır. Göbek nerede ise çocuğun ömrünün bir dönemini geçireceğine inanılır. Kız çocuklarında ise eve bağlı olsun diye sandığın dibinde saklanılır.

Kırklama: Lohusa ve çocuğu kırk basmaması için birlikte yıkama adetidir. Kırk dökme, kırk çıkarma gibi farklı isimleri de vardır. Hıristiyanlıktaki kırk gün vaftizi ile benzerlikler taşır. Genel inanışa göre, lohusayı ve bebeği korumak için kırk gün dışarı çıkarmazlar. Kırkıncı gün bir tasın içine kırk adet küçük taş, kırk adet gül veya mevsim çiçeği atılır. Kimileri kırk taş yerine kırk metal para atarlar. Bu tastaki su süzülür ve kırk kez annenin ve çocuğun üzerine dökülür böylece anne ve bebek kırklanmış olur. Kırkı çıkan anne ve bebek uzun ömürlü ve zengin olsun diye en uzak, en yüksek katlı evde oturan zengin akrabalarına götürülür. Götürüldüğü yerde bebek uzun boylu olsun, yüksek mevkilere gelsin diye yüksek bir yere konulur. Uğurlanırken uzun yaşasın diye bebeğin boynuna un serpilir, gürbüz ve tatlı dilli olsun diye yanına yumurta ve şeker konulur.

Tuzlama: Yenidoğan bebek tuzlu su ile yıkanır veya tuzla ovulur. Bu uygulamada tuzun bereket ve uğur vereceğine inanılır. Ayrıca bazı yörelerde bebeğin büyüdüğünde terinin korkmaması için bebeği tuzlamak gerektiği inancı da vardır. Bebeklerin vücuduna sürülen tuz, cildi çok hassas olan bebeklerde yanıklara neden olabilir. Ayrıca yoğun tuz, sıvı kaybına, kanda tuz oranının artması ile beyin kanamasına yol açabilir.

Kundaklama: Yenidoğanın bacakları ve kolları düzgün, boyu uzun olsun diye birçok yörede kundak uygulanır. Bebek sıkı bir şekilde kundaklandığında sıcak mevsimde ateş yükselebilir. Kundağın diğer olumsuz etkileri, çok sıkı uygulandığında kalça çıkığı ve solunum yolu enfeksiyonu riskini artırmasıdır. Öte yandan kundaklı bebek daha az uyanır ve daha uzun uyur. Erken doğan bebeklerin ise kundaklandığında kas ve sinir gelişmesinin daha iyi olduğu gösterilmiştir. Aşırı ağlayan bebekler kundaklandığında daha az ağlar. Kundak soğuk mevsimlerde vücut sıcaklığının düzenlenmesinde yardımcı olur. Ani beşik ölümlerinin de kundaklanan bebeklerde daha az görüldüğü gösterilmiştir. Sonuç olarak; bebeğin kollarının daha çok sarılıp, bacaklarının serbest kaldığı, çok sıkı yapılmayan gevşek bir kundak bebek için sakinleştirici olabilmektedir.

Toprak içerisinde yatırmak (höllük): Kırsal kesimde bebek beşik içine doldurulmuş ısıtılmış toprağa yatırılır, böylece soğuktan korunur. Fakat topraktaki tetanoz mikropları özellikle göbekten kana karışarak bebekte tetanoza neden olabilir.

Sarı tülbent (bez) örtme: Yenidoğan döneminde sarılık karşımıza çok sık çıkar. Bir kısmı kan uyuşmazlığı gibi fototerapi, kan değişimi gibi acil tedavi gerektirebilir. Çoğu ise fizyolojik dediğimiz, yaklaşık ilk iki haftada bebeklerin çoğunda görülen sarılıktır. Sarı örtü örtülerek sarılığın önleneceği inancı vardır. Sarılık olan bebek mutlaka doktor tarafından değerlendirilmelidir. Tedavide geç kalınması kalıcı beyin hasarına yol açabilir.

Nazar boncuğu takma: Nazar boncuğu inancı İslamiyet öncesi Türk geleneklerinden kalmadır. Kişinin dünyaya açılan penceresi gözdür ve göz her türlü iyi ve kötü düşüncelerin ilk çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu yüzden bakışlardan ve kötü gözlerden korunmak amacı ile nazar boncuğu kullanılmaktadır. Bebeklerin giysilerinin, genellikle omuzlarına, çengelli iğne ile takılır. Çengelli iğne açılarak yaralanmalara neden olabilir. Ayrıca bebek nazar boncuğunu yutabilir veya soluk borusuna kaçabilir.

Yenidoğanlarla ilgili yanlış bilgiler Anne Bebek Dergisinden alıntıdır.
 
Geri
Üst