yeter bunlar sana!!!

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
yeter bunlar sana!!!
Bunca senedir gönlünce keyfince yaşadın. Gününü gün et¬tin ve şimdi eli boş olarak, ömür sermayesi tükenmiş bir vazi-yette ve hayatın yansını harcamış ve geçirmiş bir durumdasın. Fakat hâlâ gönül eğlencesindesin. Yeter artık.

Defalarca, Yüce Âlemden "Kulum" iltifat ve hitabıyla çağrıldın. Senin bu türlü bir iltifata karşı iki büklüm olmuş vücudun ve ruhunla nefsin hoşuna giden şeylerden istiğna ederek, tozu toprağı göze sürme diye çekeceğine sunardın ve bataklığa sap-lananlar gibi; lehviyyâta daldın ve hâlâ da balıklamasına dalma¬ya devam ediyorsun. Boğulup kalmana çok az kaldı. Yeter ar-tik.

Sana cadde-i kübrâ gösterildi. En doğru yola iletildin. O yolun erkânını öğretenlerle hayâlen sohbete kaç defa, ama kaç defa mazhar kılındın. Öyle ki, bazen kendinden geçiyordun. Bir başka âlemle dudak dudağa, göz göze geldiğin, ses tonun¬dan da yüz çizgilerinden de belliydi. O âlemle temasa geçince hâlin başka oluyordu. Ciddî bir tevazu ve mahviyyet içinde ken-dinden geçiyordun. Bazen o kadar ileri gidiyordun ki, o sohbe¬tin verdiği lezzeti dilini çıkarıp dudaklarını yalamakla ifâde ediyordun. Fakat ne oldu ise bir seneden beri oldu. Kimin na¬zarı veya bedduası isabet etti, bilmem. Hayır hayır. Ne nazar, ne de beddua isabeti... Belki en büyük düşmanın olan nefsine ve şeytanına tavız vermen, seni bu hâle getirdi. Öyle ki, artık o sohbetten mahrumsun. O âlemle temasa geçemiyorsun. Ah keşke bununla kalsaydın. Senin hem dünyanı, hem de ukbânı berbat eden ve edecek olan şeytanî âlemin içine girdin.Şâyet henüz girdiğin bu kötü âlemden en yakın bir zamanda yıldırım süratiyla gerisin geriye çıkmayıp takva kalesine girmezsen; bu kötü âlemin uğursuz kapılan senin üzerine kapanıp mıhlanacak ve sen bir daha oradan çıkamayacaksın. Dön geriye, çabucak çık oradan; inad edip durma. Yeter artık.

Ya bu hâle ne diyeceksin? Bu neyin nesidir?! Hayâline ge¬lir mi idi hiç, yirmi sene sonra perhizini bozacağın?
Hani gözünün üstünde hiç mi hiç kaşın yoktu? Hani küçüklüğünde karşı cinsin, onlardan kaçınıyorsun diye seni kına¬mıştı. Hani senelerce bir def acık olsun bakmadın da karşıdakini nerede ise sinirinden çatlatacaktın. Hani bakmaz ve konuşmaz diye tanınıyordun. Ve hani haram yemez-içmez, fuzulî gezmez, mâlâyâni konuşmaz diye ün salmıştın. Şimdi ise bak elin yazmaya bile varmıyor. Amma akşama defterin dürülecek ve yarın da hesabın görülecek, merak etme. Ama şimdi ise fırsat kolluyorsun eğlence yerlerine gitmeye, kadınların ses¬lerini duymaya, vücut hatlarını görmeye, haramı tatmaya, haramı yemeye ve haramla doymaya... Hayâlen onlarsız yasayamaz oldun. Ve nerede ise hakkında kader kitabının sebkat edip eşkiyaların defterine kaydolmanla karşı karşıyasın. Gel vazgeç böyle nefsânî, şeytanî ve hayalî vesveselerden. Vazgeç; hem "ne zamana kadar zâilât-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyât-ı dâimeden tegâfül edeceksin", yeter artık.

Hâlâ vicdanın tefessüh etmemiş olacak ki, ettiğin haltların akabinde mahzun oluyor ve için için kan ağlıyorsun. Biliyorum belki de günaha girmektense ölümü tercih ediyorsun. "Rabbim, günaha gireceksem beni ö/dür daha iyi diyorsun ve her günahın arkasında, sende binlerce nedamet ofları ve yüzünde pişmanlık çizgileri beliriyor. Amma buna rağmen yine kötü âdetlerine devam ediyorsun. Yarın bu pişmanlığı da yitirir ve kendini haklı görmeye ve mazeret uydurmaya başlarsın. Ne yapıyorsun ben-î âdem, vazgeç bu sevdadan! Yeter artık!

Mubah şeylerle yetinmelerini, haram şeylerden kaçın¬malarını şimdiye kadar binlerce insana, hem de çırpınarak duyurmaya çalıştın. Fakat bu anlattıkların nerede! Sen ne¬rede! "Eynesserâ minessüreyya." Senin gibilerinin dudakları¬nın ateşten makaslarla kesileceğini daha bu sabah sen söylü¬yordun. Şimdi ise bu vaziyetin nedir? Nasıl dayanacaksın bu ateşe? Ve nasıl dayanacaksın seni dinleyen ve tanıyanların nef¬ret ve lanetlerine? Ne olursun gel aklını başına al! Şu anlat¬tıklarını tatbik et veya yapabildiklerini anlat. Ve illâ yeter artık; Allah'dan utan da, bari dilini kes!

Yahu her şey bir tarafa. Değersiz bir iyilikte bulunduğun kimsenin sana karşı yaptığı en küçük saygısızlığını unutamıyor ve afvedemiyorsun. Ya seni yoktan yaratan, sana ruh veren, seni îmân ve İslâm şerefiyle aziz kılan, sana yüce dostları sevdi¬ren, ruhunu ve bedenini en güzel cihazlarla donatan, hem de verdiklerinin birisinin bile olmayışında, yüzlerce noksanlık ve binlerce zarar meydana gelecek olan şu güzel sureti ve sîreti sana veren Yüce Yaratıcı'ya karşı kulluğunu her halükârda ve en ağır şartlar altında bile göstermen lazım gelirken; farzlarını ihmal ve haramlarını irtikab ediyorsun. Yüce Mevlâ'ya karşı böylesine bir saygısızlık ayıp değil de nedir? Ne olursun, aklını başına al da, öyle düşün, inhiraflarda bocalayıp istikâmetten kaçtığın yeter artık!

Ümid ederim; bu senin için bir ders olur. Zaten tutunaca¬ğın ve bel bağlayacağın hiçbir amelin kalmadı. Ya yoktu veya olanı sen silip süpürdün ve neticede iflas ettin. Artık dakikaların aleyhinde işliyor. Gel, Ramazan-ı Şerifin şu son gecelerini özellikle Kadir gecesini fırsat bilerek ve feyzinden istifâde ede¬rek kendine gelip bir silkiniver. Kendini Yüce Rahman'ın rah¬met deryasına atıver. Hem de oradan çıkmamacasına. Orada Rahmetenlil âlemin olan Şerefli Elçi'yi (s.a.v.) ve yüce dostları bulacaksın. Onlardan birisinin eteğine tutunuver. Merak etme, mutlaka sâhil-i selâmete çıkar ve kurtulursun; hem de tertemiz olarak. Belki de hiçbir şey olmamış gibi. Haydi gel; bu kadar direttiğin yeter artık!

Dön Yüce Allah'a Dal rahmet deryasına Tutun O yüce su/tana Ulaş kalbî itminana Ve er; ebedî rıdvâna...
Ve artık, YETER BUNLAR SANA.


Vehbi Yıldız, İrfan Ordusu
 
Geri
Üst