Zemzem hakkında bilmediklerimiz

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Zemzem hakkında bilmediklerimiz
Zemzem kuyusu Mekkedeki Mescid-haramdakı Hacerül-Esved'in karşısında Kabeye 19 metre uzaklıkta bulunmaktadır.Zemzem asla kesilmeyecek ve derinliğine varılmayacak, sonsuz derinliğe sahip bir sudur.

Hz. İsmailin annesi Hz. Hacer hayli su arayan sonra evladının koyduğu yerden suyun fışkırdığını görmüş ve "yavaş yavaş, dur-dur!" Demiş, sonra da etrafa yayılmasın diye o yerin kenarlarına kum dökmeye başlamıştır. Söylenene göre, bu olay suya zemzem isminin verilme nedeni.


zemzem.jpg


Hz. İsmailin adı ile tanınan kuyu Mekke için önemine göre, fiziksel ve kimyasal yapısına uygun olarak yaklaşık altmışa yakın isimle adlandırılmıştır.

Kuran da zemzem kelimesi geçer mi?

Kuranda Zemzem kelimesine rastlanmaz. Ama hadislerde Zemzem kelimesine sıkça rastlamak mümkündür.

Rivayet olunur ki, Hz. İbrahim oğlu İsmail ve eşi Hz. Hacer az miktarda su ve yiyecek Mekke vadisinde bırakıp gidiyor. Evladının susuzluktan ölmesinden korkan Hz. Hacer Safa ve Merve tepeleri arasında su aramaya başlar. Yedi kez bu tepeler arasında gidip gelir. Yedinci yürüyüşde Merve tepesine yaklaşırken oğlunu koyduğu yerde bir ses duyar.Hz. Cebrail tarafından kazılan topraktan suyun fışkırdığını anlıyor. Yerden çıkan su ile İsmailin oynadığını görür ve suyun önünü keserek gölet formuna dönüştürmeye çalışıyor. Kurak Mekke vadisinde kendilerine suyun verildiğini gören Hz. Hacer Allaha şükreder ve kabını su ile doldurarak aynı zamanda suyun akışına engel olmaya çalışmıştır. Resulullah (sas) de "Allah İsmail'in annesine rahmet etsin! Eğer suyun önüne kesmeseydi, zemzem akıp giden ırmak olacaktı buyurmuştur.

Hz. Cebrailin zemzem suyundan içen ve bebeğini emziren Hz. Hacere "Bu suyun yok olacağından, kuruyup gideceğinden korkma , Burası Allahın evidir. Allah dostlarını korur. Su da Allah'ın konuklarının içeceği sudur. Dediği bildirildi

Zemzemin özellikleri nelerdir?


Zemzem tek gözden kaynayan pınar vardı. Hz. İbrahim tarafından kuyu haline düşürülmüş ve bundan sonra Hz. Hacer ve oğlu aynı kuyu etrafında yerleşmeye başlamıştır. Zemzem kuyusu ile Mekke topraklarında hayat canlanmaya başladı ki, bu da Yemen-Suriye yolunda seyahat edenlerin dikkatini oraya çekti. Aslen Yemen'de yaşayan Cürhüm kabilesine ait kervan seyahat esnasında Mekke yakınında dururken uzakta kuşların uçuştuğunu gördüler. Ve bu arada su olduğu kanaatine vararak iki kişiyi oraya bakmak için gönderdiler. Böylece orda suyun olduğunu öğrendikten sonra Mekkede yaşamaya karar verdiler. Bunun için Hz. Hacer'e başvurdular. Hz. Hacer de Zemzemden kullanmak ve onu özünü değiştirmemek şartıyla Mekke'de yerleşimine razı oldu. Mekkede insanların yerleşim nedeni olan Zemzem kuyusu Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail tarafından temelleri atılan Kâbe ile birlikte Mescid-haramın kutsal sayılan mekanlarından biri oldu. Sonraları hac ve umre için Mekkeye gelenler bu sudan çok yararlandı.

Mekkede çoğalan Cürhüm kabilesi zamanla Hz. İbrahim ve Hz. İsmailin sünnetini terk ederek Allahın evine karşı saygısızlığa, oraya gelenlerle kötü muamele etmeye başladılar. Rivayet olunur ki, bu yüzden bir süre zemzem kuyusunun suyu çekildi .
 
Cürhüm kabilesi bölgeye gelen Huzaa ve onları destekleyen Kenanoğulları ile mücadelede mağlup oldular. Bu yüzden de Hacerül-Esvedi yerinden alarak başka yere gömdüler. Sonra da içine değerli eşyalar atılan zemzem kuyusunun da üstünü örttüler ve yere tanınmaz hale getirerek Yemen tarafa göç ettiler. Asırlarca üzerinden sel suları geçen kuyunun ağzı tamamen kapatıldı.

Sonraları Zemzem kuyusu Hz. Peygamber'in (sav) dedesi abdülmüttalib tarafından yeniden görüldü. Kâbenin gölgesinde ve Hicr denilen yerde yatarken gördüğü rüya abdülmüttalib için bir başlangıç oldu

Rüyasında bir zat, kendisine şöyle seslendi:Kalk, Tayyibeyi kaz! Sordu: Tayyibe nedir? Fakat o zat, sorusuna hiçbir cevap vermeden uzaklaşıp gitti

Tüm bunlar Abdülmuttalibi derin düşüncelere sevk etmişti. Öyle ki, Zemzemin varlığından haberdardı, çünkü cürhümlüler düşman istilasından kaçarken ellerindeki tüm değerli eşyaları buraya atmış ve örter gitmişlerdi. Ancak onun yerini bilen kimse kalmamıştı ve bu yüzden de bu, bir efsaneye dönüşmüştü. Ona hiçbir zaman kesilmeyecek ve dibine inilmesi mümkün olmayacak bir suyu çıkarması söyleniyordu.

Bu kadar net bir bilginin karşısında duyarsız kalmak mümkün değildi. Abdülmuttalib belirtileri verilen yere gelir. Söylendiği gibi, bir alaca karga bir mekana inip-kalkıyor, gagası ile de, sanki, bu yere işaret ediyordu. Abdülmuttalib biraz yaklaşınca karınca yuvasını da görür. Artık daha şüphesi kalmamıştı. Ertesi gün oğlu Haris'i de beraberinde alıp aynı yere gelir ve Zemzemi kazmaya başlar.

Çok geçmeden kuyunun ağzını örten büyük ve yuvarlak taş görünüyor. Kuyunun kapağını kaldırırken oranın her türlü ziynet eşyası ve değerli eşyalarla dolu olduğunu görürler. Abdülmuttalib ve oğlu Haris bir yandan onları bir kuyudan çıkarır, diğer yandan ise kuyunun altından gelen bir nemlilik kendini hissettiriyordu. Artık vakit tamamdı, çok geçmeden Zemzem de ortaya çıkıyordu .

Onlara hiç kimseye nasip olmayan bir nimet ihsan edilmişti. Allahü Ekber! Allahuekber - Diye tekbir getirmeye başladılar .Bu heyecan Kureyşlilerin de dikkatini çekmiştir. Az sonra onun etrafında büyük bir halka oluşturdular.Bu, babamız İsmailin mirasıdır, bunda bizim de hakkımız var. Bizi de bunlara ortak etmelisin , diyor ve kuyudan çıkan altın ve gümüşü onlarla bölüşdürülmesini istiyorlardı. Abdülmuttalib tavrını değiştirmeden ; Hayır, bunu yapamam. Çünkü bu, ancak bana bahşedilmiş özel bir durumdur diye söylerken etrafındakiler ısrara devam ediyor.

Hatta aralarından Adiyy bin Nevfel ileri çıkarak Abdulmuttalibe:

- Bu nasıl olabilir? Sen tek kişisin. Yanında oğlundan başka kimse yoktur. Hangi cesaretle bize karşı çıkıyor, isteklerimizi yerine getirmiyorsun ? Diyor ve taleplerine boyun eğmesi için Abdulmuttalibe, sanki, meydan okuyordu. Abdulmuttalib adiyyin sözlerinden etkilenmişti. Güç ve kuvvetin ancak yanındaki adamların sayısı ile ölçen Adiyye anladığı dille cevap vermeliydi. Bu yüzden de Abdulmuttalib ellerini açıyor, yüzünü gökyüzüne tutarak bunları söylemeye başlar: Yemin ederim ki, eğer Allah bana on oğul verirse, bunlardan birisini Kabe'nin yanında kurban edeceğim!
 
Bu, içten gelen bir dua olduğu gibi, Beytullah'ın gölgesinde Allah'a verilmiş söz idi. Ancak çekişme devam ediyordu. Bu esnada Abdulmutalib bir teklif ileri sürüyor:- Gelin, bu konuda aramızda hüküm vermesi için istediğiniz kişiyi hakem tayin edelim. Kötü teklif değildi. Tereddüt etmeden: Sadoğullarının kahini, dediler . Bu adam Şam eşrafindan olmakla sayılıp seçilen ve muteber bir kişi idi . Olur, diyip başını aşağı saldı.

Bundan sonra yakın akrabalarını da beraberinde götüren Abdulmuttalib ve ondan pay talep edenler her kabileden bir temsilci ile Şam tarafa yola düşerler. Yol uzun, ortam zordu. Yollarda esas itibariyle çöl şartları hakimdi. Kaderin bir tecellisi (hükmü) olarak, Hicazla Şamın arasında bir yere varınca Abdulmuttalib'in ve yanındakilerin suyu biter.
 
Çölde suyun bitmesi en büyük felaket, ölüm demekti. Sabredip bir süre devam ettiler, ama uçsuz bucaksız çöl bitip tükenirmiydi. Çaresiz kalıp aralarında tartışma olsa da, yol arkadaşları olan Mekkelilerden su istiyorlar. Ama onların su vermek niyeti yoktu: Biz de sizin gibi susuz kalmaktan korkuyoruz, diyorlardı . Onların yardım etmeyeceğinden iş başa düşmüştü. Abdulmütalip akrabalıran dönüp Siz ne düşünüyorsunuz? -Diye sorar.

Biz sana tabiyiz. Sen ne dersen, onu da yaparız, cevabını verirler.Bu durumda iki yol kalıyordu; ya durup ölümü beklemek, ya da etrafa dağılıp su aramalı idiler. Onlar ikinci seçeneği tercih ettiler. Su bulmak amacıyla aramaya başladılar.
 
Devesinin yanına gelen abdulmütalip ayağa kalkan devenin altından tatlı su fışkırdığını görünce Zemzemde olduğu gibi heyecanlanıyor. Allahü Ekber! Allahuekber Diye tekbir getirmeye başlar. Herkes hemen onun başına toplanır. Manzarayı görenler dehşete gelmişti. Susuzluğun başlıca tehdit olduğu ve insanların, hayvanların susuzluktan telef olma noktasına ulaştığı bir yerde, hem de böyle kızgın çölün ortasında, hatta toprağın üstüne kadar çıkan böyle bir suyun varlığı gerçekten tekbir getirmeyi zaruri kılacak apaçık bir inayet idi. Öncelikle abdulmütalip kılıcıyla suyun çıktığı yeri genişletir, ardından hem arkadaşları su içiyor, hem de hayvanları suvarırlar. Sonra da birlikte geldikleri ve kendilerini susuz kalacak diye onlara su vermeyen Mekkelileri davet ediyor: - Gelin, Allahın bize bahşettiği sudan siz de için ve hayvanlarınızı da sulayın , diyor.
 
Herkes birbirinin yüzüne bakıyor. Gözlerine inanamıyorlardı. Bu, mümkün değildi. Ama gerçek oldu. Öncelikle gelip sudan doyasıya içir, sonra hayvanlarını getirip suvarırlar. Bu kadar bariz bir lütuf karşısında utanmışdılar: su vermedikleri abdulmütalibe elindeki suyunu onlarla bölüşürdü. Vicdan azabı çektikleri hallerinden hissediliyordu. Çok geçmeden abdulmütalibe yaklaşıp şöyle derler: Vallahi, hüküm bizim aleyhimize sonuçlandı. Vallahi, Zemzem hususunda seninle asla çekişmeyecek, hak talep etmeyeceğiz. Şüphesiz, sana Zemzemi bahşeden de bu çölde suyu ihsan eden Allahtır .Mesele artık güzellikle çözülmüş, hakemin yanına gitmeye de gerek kalmamıştı. Bir süre dinlenip Mekke'ye dönerler.
 
(Uzun süre riyaset (başkanlık, reislik) görevini layıkıyla yerine getiren Abdulmütalip bu yıllarda on oğlu dünyaya gelmişti. On oğlunun da sağlıklı yetiştirip ulaştığını ve ona dayanak olacak yaşa geldiğini görüp Zemzemi bulunca dediği neziri hatırlar, sözünü yerine getirmek için onlardan birini kurban vermek istiyor. Çünkü Allaha kalpten dua etmiş ve isteğine cevap verildiği takdirde çocuklarından birini Kâbe'de kurban edeceğini nezir demişti.Başka bir konumuzda bu ayrıntıya değinicez. )

Zemzem kuyusu birinci çıkıştan 12 metre 80 santimetre, ikinci kayalar içine oyulmuş konuşmadan ise 17 metre 20 santimetre uzunlukta iki farklı (gözden) bölümden oluşur. Derinliği 30 metredir.

IX yüzyıldan bu yana elde edilen bilgilere göre 1,5-2,5 metre arasında değişen kuyunun büyüklüğü örülmemiş ve kaya içinde kazılan yerinde bir insanın içine girebileceği genişlikdedir
 
IX yüzyıldan bu yana elde edilen bilgilere göre 1,5-2,5 metre arasında değişen kuyunun büyüklüğü örülmemiş ve kaya içinde kazılan yerinde bir insanın içine girebileceği genişlikdedir. Zemzem kuyusunun birincisi Hacer-ül-esved, ikincisi Ebu Kubeys dağı ve Safa tepesi, üçüncüsü de Merve tepesinden 13 metre aşağıdan çıkıp kuyuyu dolduran üç ana kaynağı var. Hacerül-Esvedin karşısındaki çıktığı yer 45 cm uzunluğunda ve 30 cm yükseklikte olan kaynak Zemzemin ana kaynağıdır. Zemzem kuyusundakı su seviyesi mevsimlere hatta günlere göre değişir. Abbasiler döneminden itibaren suyu seviyesini artırmak için daha fazla kuyunun tabanının genişletme süreci başlamıştır.

Abdülmuttalibin döneminden itibaren zemzem hurma ve kuru üzümle beraber içilirdi. Abdulmuttalip develerini sağar, sütlerini balla karıştırıp zemzemle beraber hacılara dağıtırdı
 
Abbasiler döneminde zemzem kuyusunun tamirine özel fikir verildi. Onların bu faaliyetleri daha sonra da devam ettirildi. Osmanlı döneminde halkın Zemzemden daha iyi kullanımı sağlandı. 1527 yılından ise zemzem binasının yeniden restorasyonu başlandı. Kuyunun üstünde kubbe inşa edildi. Tavandaki bezeler değiştirildi ve mermer yenilendi. 1612 yılında Sultan I. Ahmet kuyunun giriş bölümüne demir kafes koydurmakla daha güvenli duruma getirdi. Bu kafes üzerinde dört kişi durur ve kuyudan su çekerlerdi.Zemzem suyunu yüzü kıbleye, Besmele okuduktan sonra sağ elle üç nefeste içmek ve gözü sudan ayırmadan Allahım! Senden faydalı ilim, bol rızık ve her türlü hastalıktan şifa diliyorum denilmesi daha faziletlidir.
 
Geri
Üst