Garda Unutulan Hüzünler

AYTASI

Aktif Üye
Üye
Garda Unutulan Hüzünler
Garda Unutulan Hüzünler

Köşe bucak kaçıyorum sesli zamanlardan. İçimden geçen trenin veda sireni acıtıyor kalp çarpıntısını. Garlarda unutulan hüzünlerin öksüz bakışları çarpıyor raylara. “Evladım şu bilete bi bakar mısın saat kaçta yazıyor?” diye soruyor yaşını gözlerine gömmüş ninenin dudakları. Bakışlarımızda derin korkular yetişememe telaşı uzak sevgilerin endişeli uykusu. Bakışlarımızda pür dikkat bekleyiş coşkusu.
Sırtında çantası ne yöne gideceğini bilemeyen yüreğin neresi olursa olsun sadece “gitmek” üzerine yazılmış düşlerini ısırıyor sabah ayazı. Cebinde biriktiği üç beş kuruş dilekle yola çıkacak belki de sesini duyuramadığı kavuşmaların uğultusunu geride bırakarak. Gitmek çözüm mü o da bilmiyor onca soru cevap oyunun içinde gidip gelirken. Bazen seçimler bize uygun düşmeyebilir ama yürek seçici davranmıyor. Aşk geldiği gibi kalıyor tüm sesinle kovsan da kulaklarını tıkayıp ellerinde terliyor.
“Neyin var hanım kızım?”
“Bir şey yok bey amca”
“Ama ağlıyorsun”
“Hayır amca sadece dökülüyorum”
Kim bilir neleri sığdırdı içine fazla geleceğini düşünmeden ve hiç ummadığı ama bir gün mutlak olacak dediği bir anda aktı kalbinden taşanlar yanaklarına. Ne çok şey biriktiriyoruz göz gözü görmez sevişmelerin içinde. Tene tutsak sevda Türküleri yakılıyor ıssız gecelerin yalnızlık biçen ay ışığı sokaklarında. Kime çarpsan yaralı haykırış dilinde. Öksüz sürgün nöbetlerinde deliriyoruz boğazımızda düğümlenen “gitme kal” yutkunmaları içinde.
“Gitme diyorum gidiyor”
“Kim?”
“Aşk”
“Aşkla konuşabiliyor musun?”
“Kavuşmalara eksik kaldığımdan beri”
Onca eksikliğin içinde neden kavuşmalar başı çeker ve yenilir uzaklığa? Dudaklardan çıkması bu kadar kolayken sevginin neden korkulara yenilir ve çeker gider arkasına bakmadan? Akşama kadar satması gereken simitleri bitiremediği için bir köşede ağlarken çocuk bizler ısınan ellerimizin değerini bilmeden yaşıyoruz. Emanetçiye bırakılan eşyalar gibi dileklerimiz çoğu zaman geri dönüp almayı bile unutuyoruz. Nasıl oluyor da onca unuttuklarımız arasında kendimizi de bir yerlerde bırakıp gitmiyoruz?
Yerde bir kağıt parçası özel bir yakarışa dokunur gibi uzanıyorum “her yanım hüzün olsa da kavuş bana” yazıyor. Kim bilir kimin parmaklarından kaydı geride bıraktıklarından kaçmaya çalışırken kompartıman sessizliğine karışan. Aslında kendimizden kaçmaya çalışıyoruz sadece kendimizi götürdüğümüzü bilmeden.
“Varınca hemen ara”
“Tamam”
“Seni çok özleyeceğim”
“Tamam”
“Çok seviyorum seni”
“Tamam canım tamam”
Konuşsana be adam bir şeyler söylesene bir cümle kurmayı bile öğretmedi mi bu yaşam sana? Kız sana sarılıyor kollarında korku tüneli. Nefret ediyorum dudaklarınıza biçtiğiniz müebbet suskunluktan. Ne demek “tamam”? Merak etme anlıyorum seviyorsun ama geçecek sakin ol her şey yoluna girecek demek gibi bir şey mi? Bunun da üstesinden geleceğiz bak iyi olacaksın demek mi yoksa? Çok seviyorum seni lanet olsun tamam!.
Gidiyorum vedaların arasından bütün ihtişamıyla yaklaşıyor tren. Geriye dönüp baktığımda sadece hüzün var. Garda unutulan hüzünler. Ve biliyorum kimse dönüp de aramayacak kaybettiğini düşünmeyecek bile. Her tren vedaların dumanında art arda söndürülen ve ezilen sigara izmaritleri arasında yanaşacak istasyona. Kondüktörün düdüğü duyulacak telaş içinde koşturacak bedenler. Aniden rüzgar çıkacak garda unutulan bütün hüzünler etrafa saçılacak üstümüze yapışacak. Kim bilir bu yüzden belki de bütün vedaların ağırlığı üzerimizde. Belki de bu yüzden hüzün ağırlığındayız.
Garlarda unutulan hüzünler hepinizi kutsuyorum. Sevmemiz gereken bir çağda olmalıydık maalesef ayrılıkların elinden tutuyoruz.
Aşk dilimi ısırdım gitme inan sadece korkuyoruz…
pelin onay
 
Geri
Üst