İ
İslami Yazar
Forum Okuru
Kibir ve Hasedin kötülüğü
İnsanlar arasında karşılıklı sevgi ve saygı bağlarının kuvvetlenmesini emreden şerefli dinimiz; bu sevgi ve saygıyı engelleyecek her türlü davranışı kesinlikle yasaklamıştır. İslam’ın katiyetle yasakladığı bu kötü davranışların başında kibir ve haset gelir.
İmanı kemiren, insanı küçülten, vicdanları huzursuz eden, Allah yolunu perdeleyen, nimetlerin elden gitmesine sebep olan hep kibir ve hasettir.
Biri, Allah’ın verdiği mal, mülk, servet ve güzellikle, yine Allah’ın kullarına karşı kibirlenmek, gururlanmak.
Diğeri, başkalarının servet ve sıhhatine göz dikerek: “Bende olmayan onda da olmasın, bende bulunmayan onda da bulunmasın...” gibi İslam’a uymayan düşüncelerle kıskançlık ve hased duygularına kapılmak...
Kibirle alakalı kuran da geçen ayetlerden bazıları
Evet, her ikisi de Allah’ın haram kıldığı, iki kötü huy, iki manevi hastalıktır. Bu hususta mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme. Çünkü (ne kadar sert bassan) arzı cidden yaramazsın, boyca da asla dağlara ulaşamazsın.
Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme. Şüphesiz Allah, kibir taslayanların, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.
(Habibim), haset ettiği zaman, hasetçinin şerrinden (sabahın Rabbine sığınırım de.)
Görülüyor ki, Yüce Allah’ımız kibirli olmayı yasaklamakta, kibirli kimseleri sevmediğini beyan buyurmakta ve hasetçilerin şerrinden de zatına sığınmamızı emretmektedir.
Bu İlahi emir ve yasaklar karşısında, hepimiz kendimizi yoklayalım ve hesaba çekelim:
İman nerede, kibir nerede, ben neredeyim.
Fazilet nerede, çalım ve gurur nerede, ben neredeyim.
İslam ve Kur’an nerede, haset nerede, ben neredeyim.
Allah’ın kullarına karşı kibirlenmek, onlara haset etmek, nefis ve şeytanın insan tarlasına ektiği nifak ve bozgunculuk tohumlarıdır. Müslüman, böyle bir tohumu benliğinde besleyemez. Suratı asık, başı havada, kibir ve gururla, insanlara yüksekten bakarak salına salına yürümek, onları küçük görmek, ellerindekine göz dikmek, bir müslümanın özelliği olamaz. Müslüman, kibir, menfaat, haset gibi hastalık ve ihtirasların esaretine girip, dünyasını ve ahiretini zindana çeviremez.
Hadislerde kibir ve haset nasıl tarif edilmektedir?
İnsanlık tarihinin ahlak ve fazilet güneşi olan peygamberimiz (S.A.V.) hadis-i şeriflerinde:
Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete giremez.”Buyururlar. Eshapdan biri:
-Ya Rasülullah, insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını sever, (Bu da mı kibirdir?) dedi. Allah Rasülü :
-Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise, hakkı kabul etmemek ve insanları hakir görmektir. buyurdular.
Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmaktadırlar:
Bir kimse, günün birinde güzel elbisesi içinde kurularak yürüyordu. Başını taramış, kendini beğeniyor ve çalım satıyordu. Derken Allah-ü Teala onu yerin dibine geçirdi. O da kıyamete kadar yerin dibine geçmektedir.”
Hasetten sakının. Çünkü haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi bütün iyi ve güzel amelleri yiyip bitirir.
Böylece, sözleriyle kibir ve hasedin kötü birer huy olduğunu açıklayan ve onlardan kaçınılmasını emreden Peygamberimiz (S.A.V.) yaşayışıyla da bu hususta müslümanlara örnek olmuştur.
Bir gün, bir bastona dayanarak ashab-ı kiramın yanına çıkmıştı. Ashab-ı Kiram O’na hürmeten ayağa kalktılar. Bunu gören Peygamberimiz (S.A.V.):
Acemlerin birbirlerini ululayarak tazimen ayağa kalktıkları gibi, siz de kalkmayınız. buyurmuşlardır.
Allah Rasülü’nün irfan mektebinden feyz alan olgun müminler de kibir ve hasetten son derece sakınmışlardır.
Bunlardan, İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer (R.A.), kölesiyle beraber Şam’a gidiyorlardı. Bir tek develeri olduğu için nöbetleşe biniyorlardı. Şam’a yaklaştıkları zaman nöbet sırası köleye gelmiş ve köle; Ya Emir-el Müminin! Şehre girmek üzereyiz. Ben deve üzerinde siz yaya olmaz deyince, Hz. Ömer Allah bizi İslam ile şereflendirmişken şerefi başka yerlerde aramak bize yakışmaz. demiş ve deveye binmeyip hakkına razı olmak suretiyle tevazu göstermişti.
İslam dini bir hayat nizamı olarak yaşanmadıkça, müslüman, bu olgunluğa erişemeyecek, kibir gibi, haset gibi insan hayatını saran maddi ve manevi hastalıklar, bütün hızıyla yayılmaya devam edecektir. İnsan kendini Allah’a teslim etmedikçe hürriyete de kavuşamayacak, nefsani, şeytani duygu, arzu ve istekler Onu ebediyen huzursuz bırakacak, idare edenle edilen arasındaki uçurum daima derinleşecektir.
Şeytanı, Hz. Adem (A.S.)’a secde ettirmeyip ebedi lanete uğratan kibir ve hasettir.
Selam ve dua ile
İmanı kemiren, insanı küçülten, vicdanları huzursuz eden, Allah yolunu perdeleyen, nimetlerin elden gitmesine sebep olan hep kibir ve hasettir.
Biri, Allah’ın verdiği mal, mülk, servet ve güzellikle, yine Allah’ın kullarına karşı kibirlenmek, gururlanmak.
Diğeri, başkalarının servet ve sıhhatine göz dikerek: “Bende olmayan onda da olmasın, bende bulunmayan onda da bulunmasın...” gibi İslam’a uymayan düşüncelerle kıskançlık ve hased duygularına kapılmak...
Kibirle alakalı kuran da geçen ayetlerden bazıları
Evet, her ikisi de Allah’ın haram kıldığı, iki kötü huy, iki manevi hastalıktır. Bu hususta mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme. Çünkü (ne kadar sert bassan) arzı cidden yaramazsın, boyca da asla dağlara ulaşamazsın.
Kibirlenip insanlardan yüzünü çevirme. Yeryüzünde çalımla yürüme. Şüphesiz Allah, kibir taslayanların, kendini beğenip övünenlerin hiçbirini sevmez.
(Habibim), haset ettiği zaman, hasetçinin şerrinden (sabahın Rabbine sığınırım de.)
Görülüyor ki, Yüce Allah’ımız kibirli olmayı yasaklamakta, kibirli kimseleri sevmediğini beyan buyurmakta ve hasetçilerin şerrinden de zatına sığınmamızı emretmektedir.
Bu İlahi emir ve yasaklar karşısında, hepimiz kendimizi yoklayalım ve hesaba çekelim:
İman nerede, kibir nerede, ben neredeyim.
Fazilet nerede, çalım ve gurur nerede, ben neredeyim.
İslam ve Kur’an nerede, haset nerede, ben neredeyim.
Allah’ın kullarına karşı kibirlenmek, onlara haset etmek, nefis ve şeytanın insan tarlasına ektiği nifak ve bozgunculuk tohumlarıdır. Müslüman, böyle bir tohumu benliğinde besleyemez. Suratı asık, başı havada, kibir ve gururla, insanlara yüksekten bakarak salına salına yürümek, onları küçük görmek, ellerindekine göz dikmek, bir müslümanın özelliği olamaz. Müslüman, kibir, menfaat, haset gibi hastalık ve ihtirasların esaretine girip, dünyasını ve ahiretini zindana çeviremez.
Hadislerde kibir ve haset nasıl tarif edilmektedir?
İnsanlık tarihinin ahlak ve fazilet güneşi olan peygamberimiz (S.A.V.) hadis-i şeriflerinde:
Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete giremez.”Buyururlar. Eshapdan biri:
-Ya Rasülullah, insan elbisesinin ve ayakkabısının güzel olmasını sever, (Bu da mı kibirdir?) dedi. Allah Rasülü :
-Allah güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise, hakkı kabul etmemek ve insanları hakir görmektir. buyurdular.
Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise şöyle buyurmaktadırlar:
Bir kimse, günün birinde güzel elbisesi içinde kurularak yürüyordu. Başını taramış, kendini beğeniyor ve çalım satıyordu. Derken Allah-ü Teala onu yerin dibine geçirdi. O da kıyamete kadar yerin dibine geçmektedir.”
Hasetten sakının. Çünkü haset, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi bütün iyi ve güzel amelleri yiyip bitirir.
Böylece, sözleriyle kibir ve hasedin kötü birer huy olduğunu açıklayan ve onlardan kaçınılmasını emreden Peygamberimiz (S.A.V.) yaşayışıyla da bu hususta müslümanlara örnek olmuştur.
Bir gün, bir bastona dayanarak ashab-ı kiramın yanına çıkmıştı. Ashab-ı Kiram O’na hürmeten ayağa kalktılar. Bunu gören Peygamberimiz (S.A.V.):
Acemlerin birbirlerini ululayarak tazimen ayağa kalktıkları gibi, siz de kalkmayınız. buyurmuşlardır.
Allah Rasülü’nün irfan mektebinden feyz alan olgun müminler de kibir ve hasetten son derece sakınmışlardır.
Bunlardan, İslam’ın ikinci halifesi Hz. Ömer (R.A.), kölesiyle beraber Şam’a gidiyorlardı. Bir tek develeri olduğu için nöbetleşe biniyorlardı. Şam’a yaklaştıkları zaman nöbet sırası köleye gelmiş ve köle; Ya Emir-el Müminin! Şehre girmek üzereyiz. Ben deve üzerinde siz yaya olmaz deyince, Hz. Ömer Allah bizi İslam ile şereflendirmişken şerefi başka yerlerde aramak bize yakışmaz. demiş ve deveye binmeyip hakkına razı olmak suretiyle tevazu göstermişti.
İslam dini bir hayat nizamı olarak yaşanmadıkça, müslüman, bu olgunluğa erişemeyecek, kibir gibi, haset gibi insan hayatını saran maddi ve manevi hastalıklar, bütün hızıyla yayılmaya devam edecektir. İnsan kendini Allah’a teslim etmedikçe hürriyete de kavuşamayacak, nefsani, şeytani duygu, arzu ve istekler Onu ebediyen huzursuz bırakacak, idare edenle edilen arasındaki uçurum daima derinleşecektir.
Şeytanı, Hz. Adem (A.S.)’a secde ettirmeyip ebedi lanete uğratan kibir ve hasettir.
Selam ve dua ile