marsta hayat var mı?

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
marsta hayat var mı?


Dünya kamuoyu 1996 yılında, önce Ağustos, ardından Ekim ayı başında çok ilginç haberlerle sarsıldı. 7 Ağustos’ta NASA direktörü Daniel Goldin düzenlediği basın toplantısında, Antarktika’da bulunan ve Mars’dan geldiği bildirilen bir meteoritte NASA’dan bir grup bilim adamının (McKay, D.S. ve arkadaşları) fosil bakteri kalıntıları keşfettiğini duyurdu. Hemen ardından, çalışma grubu bu konuyla ilgili olarak Science dergisinde bir makale yayımladı (Science 273, 924-930, 1996). Ekim ayı başında ise, yine Mars’dan geldiği tespit edilmiş olan bir başka meteoritin Mars’da hayat emareleri olduğunu gösteren bakteri kalıntıları içerdiği duyuruldu. Mars’da hayat tartışmalarının bu şekilde yeniden canlanmasıyla dikkatler bir kez daha kırmızı gezegene çevrildi.

KIRMIZI GEZEGEN MARS

Rüzgar etkisiyle meydana gelen demirce zengin toz bulutlarının kırmızı renkli gösterdiği Marsda su ve karbondioksit buzlarının oluşturduğu kutup bölgeleri, kum dünleri, muhtemelen geçmişte suyun oyduğu kanallar, 25 km yüksekliğinde sönmüş bir volkan ve 5000 km uzunluğunda bir kanyon sistemi bulunmaktadır.

Mars atmosferi % 95 karbondioksit, % 2-3 azot, % 0,4 oksijen ve ayrıca su buharı, argon ve diğer nadir gazlardan oluşmaktadır. Fakat atmosfer basıncı Dünya’nınkine göre çok zayıftır: 1/100 atmosfer. Çünkü gerek geçmişteki volkanizma Dünya ve Venüs’deki volkanizmaya oranla daha azdı (yani Mars atmosferine az miktarda gaz bırakılmıştı) ve gerekse bu volkanizmaya neredeyse tam bir fotoliz (atmosferdeki gazların ışık etkisiyle kimyasal alarak bozunması) eşlik ediyordu. Mars üzerinde suyun varlığı bir hayat gelişi- minin mümkün olabileceğini düşündürüyordu. Fakat Viking 1 ve 2 kapsüllerinin 1976’da Mars yüzeyinde gerçekleştirdiği örnek analizleri bu konuda negatif sonuçlar verdiler: Mars’da hayat yoktu.

Mars 4,6 milyar yıl önce yaratıldığında karbon dioksit ve su buharından oluşan ısı tutucu bir atmosfere sahipti ve bu haliyle gezegenler içinde ayrı bir yeri vardı. Fakat su akıntı izlerinden hiçbirinin 3,7 milyar yıldan daha yakın bir zamanda oluşmamış olduğu keşfedildi. Yani, aradan geçen zaman içinde gezegende sıvı suyun ortadan kalkmasına, havanın soğumasına yol açan bazı gelişmeler olmuştu. Bu konuda çeşitli senaryolar üretildi:

a) Yüklü tanecikler taşıyan Güneş rüzgarları Mars atmosferini ortadan kaldırmış olabilirdi, b) Gezegen atmosferindeki karbon dioksit karbonatlı kayaçlara dönüşmüş, böylece atmosfer bizzat gezegen tarafından absorbe edilmiş olabilirdi. Yakın zamandaki yeni bir keşif ise akla daha yakın bulundu: Asteroid ve kuyruklu yıldız çarpmaları sonucu Mars atmosferi tahrip olmuştu. Mars ikliminin sürekli olarak bir değişim gösterdiği ve bugün de tam anlaşılamayan bir değişim periyodu içinde bulunduğu biliniyor. Kaya formasyonlarının % 97’sinin 2 milyar yıldan daha genç olduğu, yani sürekli bir tazelenme ve yenilenme geçiren ve bu yüzden ancak çok yakın bir zamanda düşmüş asteroid izlerinin görülebildiği Dünya’nın da aynı süreçten geçtiği biliniyor. Fakat onun için belirlenen kader hiç şüphesiz farklıydı ve deyim yerindeyse, mucizelerle doluydu.

Bu arada, Merkür, Venüs ve Ay üzerinde de gözlenen meteoritik ve volkanik kraterlerin varlığından başka Mars’da ayrıca önemli volkanik akıntılar, eski su akıntı izleri (kanallar), su oyukları, rüzgar erozyonu ve buzul çevresi faaliyetleri de (çokgen toprak şekillerinin oluşumu) tesbit edildi. Bu morfoloji suyun varlığını kesin bir şekilde göstermektedir. Buzulların jeotermik ergimesi sonucu başlayan su akıntılarıyla önce karmaşık daha sonra kanallar halinde aşınma sistemlerinin gelişmiş olabileceği ileri sürülmektedir.

Kalıntı halde iki buzul bölgesi mevcut olup bunlardan biri katılaşmış sudan yapılıdır. Bunların geçirdiği değişim gezegen iklimindeki değişikliklerin anlaşılmasını sağlamaktadır. Mars’ın yüzeyi ise, magnezyum ve demirce zengin magmatik bir karışımdan ibaret kristalleşmiş kayaçlardan oluşmaktadır.

BİR METEORİT İLE GELEN?

NASA’dan Kanadalı ve Amerikalı bilim adamlarına göre herşey 15 milyon yıl önce Marsa dev bir asteroidin çarpmasıyla başladı. Gezegen yüzeyinden kopan parçalar, gezegenin çekim alanı dışına, yani gezegenlerarası uzaya fırladı. Bunlardan bazıları Güneş Sisteminde sonu gelmeyen uzun turlardan sonra Dünya’nın çekim alanı içine girdi ve yaklaşık 13 bin yıl önce Antarktika civarına düştü. 1984 yılında keşfedilen on iki meteoritten en yaşlısı olan ALH84001 (AlIan Hills 84001) kod numaralı kavun büyüklüğündeki meteoritten alınan örnekteki mikroskobik gözenek ve çatlaklar içinde McKay ve ekibi organik bileşikler ararken elektron mikroskobu kullanarak gördükleri nesnelerin bakteri benzeri organizma kalıntıları olduğunu dünya kamuoyuna duyurdular.

Analiz sonuçlarına göre, meteoritteki mikroskobik gözenek ve çatlakların belirlenen ilk oluşum yaşı Mars kabuğunun oluşum yaşıyla aynı : 4,5 milyar yıl. McKay ve ekibi bunların daha sonraki dönemlerde, yaklaşık 3,6 milyar yıl önce, globül olarak adlandırdıkları karbonat birikimleriyle dolmuş olduğunu iddia ediyor, fakat yaşla ilgili yeni bir çalışma, karbonatların çok daha sonra, günümüzden 1,4 milyar yıl önce oluşmuş olduğunu ortaya koyuyor Karbonatların nasıl oluştuğu da aynı şekilde tartışma konusu.

Karbonatlar, organik moleküller bakımından, özellikle de polisiklik aromatik hidrokarbonlarca (PAH) zengin (1 ppm civarında konsantrasyonlarda) kısımlarda oluşabilmektedir. Bu çatlakları belli zaman aralıklarıyla sıvamış olan PAH’lar organik bir menşei işaret ediyor. Dünya’da oluşmuş bir kontaminasyon (bulaşma) ihtimali gözönüne alınmazsa bu tip bir hidrokarbonun nereden geldiği en önemli soru olarak karşımıza çıkıyor. Bunların, genç yıldızların oluşumu sırasında meydana geldiği biliniyor. Fakat Mars’daki durum bu değil. Dünyada ise, mesela biftek pişirildiği zaman oluşuyor. Diğer yandan canlıların, özellikle de bakterilerin canlıyken veya öldükten sonra fosilleşirken bu gibi hidrokarbonları ürettiği biliniyor. Araştırmacılar hidrokarbonlarla karışmış çok küçük manyetit (bir demir oksit minerali) ve demir sülfür partikülleri de belirlediler. Bu partiküller Dünya üzerinde bakteriler tarafından üretilmektedir. Böyle yapılara Güney İtalya’nın yeraltı sularında, Pleyistosen’de (son 2 milyon yıl zarfında) bakteriler tarafından meydana getirilen CaCO3 (kalsit) yumrularının yüzeyinde rastlanmaktadır. Karbonatlardaki izotop oranı ve demir sülfür taneciklerinin varlığı, moleküllerin 0 ila 80 t arasında oluştuğunu göstermektedir. Son olarak manyetit ve demir sülfür partiküllerinin etrafı bu iki mineralleşmenin biyolojik faaliyete yakından bağlı iki fizikokimyasal süreç olan oksidasyon (oksijen eklenmesi) ve redüksiyon (oksijen kaybı) reaksiyonlarıyla oluştuklarını göstermektedir. NASA’nın patronu Daniel Goldin yine de tedbiri elden bırakmıyor ve Mars’da bir üst hayat formu gelişebildiğini düşündürtecek hiçbir delilin olmadığının altını çiziyor.

SORU İŞARETLERİ

Bilim camiası Mars’ın hayat gelişimi için elverişli şartlara ev sahipliği yaptığını kabul ediyorsa da, NASA’nın keşfini herkes tartışmasız kabul etmek istemiyor. Fransız kimyacı Andre Brack’a göre, ayrı ayrı elde edilen bulgular çok inandırıcı değil. Avrupa Uzay Ajansı’ndan Marcello Coradini ve Gresham (İngiltere) Açık Üniversite’den Colin Pillinger bakterilerin Mars orijinli olduğu iddiasına şüpheyle bakıyor. Pillinger, Mars’dan kopan bir parçanın bu durumda Dünya’ya ulaşmasının da imkansız olduğunu düşünüyor. Kesin sonucu almanın tek yolu yerinde inceleme yapmak olarak görülüyor. Amerikalılar ve Ruslar da buna hazırlanıyorlar. Her iki ülke de yıl sonunda sırayla Kaşif (Pathfinder) ve Mars 96 uzay araçlarını gönderiyorlar. NASA için bu keşfin bir diğer önemi, Kongre’den araştırma kredilerini artırmasını isteme imkanı vermesi.

Marsa ait olduğu öne sürülen mikrofosiller konusunda tedbirli konuşmayı gerektiren birçok sebeb var aslında:

1) Bunlar Dünya’da bulunan bakteri fosillerinden yüz defa daha küçük;

2) Hücrelerin bileşimi belirlenemediğinden, organik olup olmadıkları konusunda birşey söylemek imkansız;

3) Normalde hayat için gerekli sıvıların dolaştığı hücre benzeri yapılarda bunu sağlayan boşluklar olduğuna dair herhangi bir işaret görülmüyor;

4) Dünyadaki kayaçlarda mikrofosilleri tanımlamak için kullanılan kriterlerden bazıları ALF484001’de mevcut, fakat biri değil: Mikrofosilleri barındıran karbonatlar suda, yani hayat ortamında oluşan tortul kayalarda değil, hayatın gelişme imkanı bulamadığı binlerce derece sıcaklıkta meydana gelen magmatik bir kayada bulunuyor;

5) McKay ve arkadaşları tarafından sözü edilen manyetit deliline gelince, bu mineral her ne kadar uzun zamandır biyolojik mineralleşmenin betirteci olarak biliniyor ise de, inorganik çökelim ile de oluşabilmektedir. Bir mineral topluluğunda demir sülfitlerle birlikte manyetitin bulunuyor olması, minerallerin oluştuğu anda mevcut olan kısmi oksijen basıncının, yani oksijenin varlığını sınırlar. Dünya’da böyle bir mineral topluluğunun oluşması indirgen bir ortam olan anaerobik çökelim şartlarını, yani oksijensiz bir ortamı yansıtır;

6) Dünyadaki biyolojik sistemlerde doğrudan sentezlenmeyip metamorfizma sonucu oluşan PAH’ların metamorfizma geçirmemiş bir örnek olan ALH84001’de tanımlanmaları iyi bir hayat belirtisi olarak alınamaz;

7) Örnekteki manyetit tanecikleri çok küçük - Dünya’da birçok fosille birliktelik sunan manyetit taneciklerinden daha küçük. Dahası, mikrofosilleri tanımlamada kullanılan en temel kriterlerden birisi, hücre çeperi gibi organize kısımların varlığıdır. McKay ve ekibinin gösterdiği yapılar böyle bir özellik arzetmemektedirler;

8) Moleküllerden mikrofosillere sıçrayış, biyolojik gelişimde önemli bir adımdır fakat, Mars üzerinde böyle bir gelişim olduğuna dair henüz yeterli delil yok;

9) ALH84001’deki karbonatlar, bu kaya henüz Mars’da iken, yüksek sıcaklığa yol açan bir meteorit çarpması sonucu oluştuysa, bu takdirde biyolojik bir oluşum için şartlar son derece olumsuz demektir.

BİRAZ DAHA BEKLEMEK

Dünya dışı hayatların varlığı konusunda başvurulan Drake denklemi Samanyolu Galaksisi’nde muhtemelen mevcut teknik uygarlıkların sayısını 1) Yıldız oluşum oranı, 2) Yıldız sistemleri içinde zeka gelişimi için en uygun yer olan gezegen oluşum oranı ve 3) Teknik uygarlıkların ortalama ömrü ile ilişkilendirmektedir. Aslında bu yaklaşım bile “bilimsel olmayan ve hatta anlamsız” bir deneme olarak nitelendirilmektedir. Bazı meteoritlerin dünya dışı amino asit ve diğer (biyojenik olmayan) organik moleküller içerdiği 25 yıl önce Byurakan (Ermenistan) Gözlemevi’nde yapılan uluslararası bir toplantıda ortaya konmuştu. Princeton Üniversitesi’nden Christopher F. Chyba’nın da dediği gibi, bugün artık biliyoruz ki, Güneş Sistemi ve yıldızlararası uzay, organik madde bakımından zengin. Nobel ödülü sahibi Christian de Duve bu gerçeği uzaybilimcilere şu şekilde ifade etmişti: “Siz, organik kimyanın evrendeki en basit ve yaygın bir kimya olduğunu göstermiş bulunuyorsunuz”.

Bugüne kadar Mars’dan toprak veya kaya numunesi getirilmiş değil. ABD tarafından Aralık ayında fırlatılacak Mars Global Gözlem Aracı Mars Kaşifi’nin yapım çalışmaları halen devam ediyor. Her ne kadar 1997 yılı Temmuz ayında Mars Kaşifi gezegene inecek ise de bu, hareket kabiliyeti birkaç on metre gibi küçük bir mesafeyle sınırlı olan ve ancak birkaç hafta kalabilecek olan bir araç. Dahası, Mars Kaşifi gezegenden örnek getirmeyecek, çalışmaları orada yapacak. Mars’dan örnek getirecek araçlar hiç şüphesiz daha komplike, daha hareketli olmak zorunda. NASA en erken 2003 yılında Mars’dan örnek getirecek şekilde uzay aracı yapım çalışmalarını sürdürüyor. Aslında bu proje başlangıçtaki Mars Araştırmaları programında yoktu. Fakat Mars meteoritleri denilen parçaların Mars’da geçmişte veya halen hayat olabileceğine dair bazı belirtiler taşıması programda değişikliklere gidilmesine yol açtı. Yine de bazı teknik sıkıntılar sözkonusu. Bunların başında, Mars’dan getirilecek örneklerin kontamine olmaması için uygulanacak karantina tedbirleri geliyor. Bu, oldukça hassas bir konu.

NASA’nın planlarına göre, gelecek on yılda örnek getirme projesi (sample-return mission) için yaklaşık 1 milyar dolar harcanacak ve her 26 ayda bir kere Mars ziyaret edilecek. Finansman konusu problemli. Her misyonun 150 milyon dolar tutacak olması NASA’yı düşündürüyor. Rusya ile 2001 yılında ortak bir Mars misyonu gerçekleştirme projesine de bu yüzden sıcak bakıyorlar. Rusya’nın Mars 96 misyonu ise Kasım ayında fırlatılacak olan bir yörünge ve iki iniş aracından oluşuyor. Sonuç itibariyle, Mars’da geçmişte veya bugün hayat olup olmadığı hakkında kesin birşey söylemek için sözü edilen misyonların sonuçlarını beklemek gerekecek. Sayısız jeofiziksel, jeokimyasal ve fizikokimyasal şartın biraraya gelmesiyle ortaya çıkabilecek olan hayatın, o kadar kolay, basit ve kör süreçlerle oluşamayacağını düşündürtmesi açısından olsun, bu tartışmaların faydalı olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.
 
Geri
Üst