Ordu Şehir Tanıtımı

Ulaşım

ÇEVRE İLLERE ve BÜYÜK ŞEHİRLERE OLAN KARAYOLU UZAKLIKLARI
Ordu - İstanbul : 898 Km. Ordu - Ankara : 581 Km. Ordu - Sivas : 391 Km. Ordu - Sinop : 333 Km. Ordu - Rize : 257 Km. Ordu - Tokat : 284 Km. Ordu - Trabzon : 181 Km. Ordu - Samsun : 165 Km. Ordu - Giresun : 44 Km.
İLÇELERE OLAN KARAYOLU UZAKLIKLARI

Ordu Akkuş 135 Km. Ordu - Aybastı : 104 Km. Ordu - Mesudiye : 114 Km. Ordu - Çaybaşı : 104 Km. Ordu - İkizce : 102 Km. Ordu - Kabataş : 94 Km. Ordu - Korgan : 87 Km. Ordu - Kumru : 85 Km. Ordu - Ünye : 75 Km. Ordu - Çatalpınar : 65 Km. Ordu - Çamaş : 73 Km. Ordu - Gölköy : 63 Km. Ordu - Fatsa : 53 Km. Ordu - Gürgentepe : 50 Km. Ordu - Ulubey : 22 Km. Ordu - Kabadüz : 21 Km. Ordu - Perşembe : 15 Km. Ordu - Gülyalı : 12 Km.
 
Coğrafyası

Ordu şehri mavi ve yeşil iç içe, doğanın hala bakir kalabildiği bir yer
Ordu ili 37-38 derece doğu meridyenleri, 40-41 derece kuzey paralelleri arasında yer almıştır. Doğu' da Giresun, Baı' da Samsun, Güney' de Sivas ve Tokat, Kuzey' de Karadeniz ile çevrilidir. İlin sorumluluk sahası ise 115 km. genişlik, 62 km. derinliğindedir. Kıyı 60 mil uzunluğunda olup küçük koy ve körfezleriyle de deniz araçlarının kolaylıkla barınabilecekleri yer ve plajlara sahiptir. İlin alanı 6001 km2 dir. 1997 nüfus sayımına göre il genel nüfus 858.576 olup, kilometre kareye 14.3 kişi düşmektedir.
Güneyden denize doğru akan Turnasuyu, Melet ırmağı, Akçaova Deresi, Ilıca Deresi, Bolaman Irmağı, Elekçi Deresi, Curi Deresi, Çeviz Deresi ve Akçay Deresi araziyi derin vadiler halinde bölmektedir
ormanlik.jpg
Arası 60-70 derece meyillere varan genellikle dik ve kesik tepelerden oluşmuştur. Ilıman bir iklime sahip olan Ordu, başta fındık olmak üzre patates, soya fasulyesi, arıcılık, deniz ve hayvan ürünleri konusunda yurdumuzda ilk sıraları teşkil etmektedir. İlin ekonomik yapısı her türlü sanayiye cevap verebilecek niteliktedir. Fındık üretimi ilin ticari hayatında önemli bir rol oynamakta ve büyük bir döviz girdisi sağlamaktadır. Fındıktan başka her türlü sebze ve meyvenin dışında tarla ürünllerinden arpai buğday, bakla, çavdar, İlimizin yüksek kesimlerinde yetiştirlmektedir. İlin alçak kesimlerinde ise genellikle her türlü sebze ve meyve (ayva, armut, kiraz, dut, vişne, incir, kivi ve ceviz gibi) yetiştirilmektedir. Bugün bilindiği gibi 18 ilçe, 65 Belediyesi ve ayrıca 508 köyü bulunmaktadır. Doğu Karadeniz Bölgesinin eşsiz doğa güzelliklerini sinesinde toplayan Ordu
ilimizin İlçeleri:
Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gürgentepe, Gülyalı, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe, Ulubey ve Ünye' dir. Sahilden itibaren güneye doğru yükselerek derin vadiler meydana getirmek suretiyle uzanan Karedeniz sıra dağları engebeli yüzey şekillerini oluşturur.

03870006.JPG
 
Ordu İl Tarihi



Şimdiye kadar çıkan Ordu İI Yıllıkları'nda, diğer bir çok ansiklopedi ve popüler yayınlarda, Ordu yöresinin Fâtih Sultan Mehmed tarafından 1461 yılında Trabzon ile birlikte fethedildiği yazılıdır. Dolayısıyla araştırıcı olmayıp sadece yaşadıkları bölge hakkında bilgi edinmek isteyen ve kolayca ulaşabildiği söz konusu bu yayınları okuyan orduluların zihnine de, bu yanlış bilgi yerleşmiştir. Halbuki bölge, Osmanlılar tarafından değil, 1380'lerde, Hacıemiroğulları tarafından fethedilmiş; 1427 yılında da Osmanlılar tarafından ilhak edilmiştir.

Yanlış, sadece bölgenin fethi konusundan ibâret değildir. XIX.yüzyıldan itibaren yaşadığımız kültür değişmeleri sonucunda ülkeyi etkisi altına alan pozitivist düşüncenin yayılmasıyla, toplumumuzun tarihî kimliğini oluşturan ve onun sürekliliğini sağlayan geleneksel bilgi ilmî araştırma ve tahlillere tabi tutularak doğrusu yanlışından ayrılmaksızın toptan reddedilip yıkılmaya çalışılmış, bölgenin fethini gerçekleştiren ve mezarları yatır haline gelmiş olan tarihî şahsiyetler, yine yukarıda bahsettiğim yayınlarda boş inanlar ve hurafeler olarak nitelendirilmiştir. Böylece altı yüz yıllık Türk dönemi tarihi unutularak, Ordu bölgesi tarih dışına itilmiştir. İşte bu sebepledir ki, XIX.yüzyılda, Osmanlı Devleti'nin taşradaki nüfuzunun azalması sonucunca, Osmanlı Devleti üzerinde muhtelif siyasî emeller besleyen büyük güçlerin de destek ve yardımlarıyla, bölgeye yerleşen Rumların ve Ermenilerin Millî Mücadele öncesinde ve sırasında çıkardıkları huzursuzlukların hatıraları Türk öncesi ile bütünleştirilerek zihinler iyice bulandırılmıştır. Tarih ciddî olarak araştırılıp sorgulanmadığı, temellendirilmiş gerçeklikler açık seçik ortaya konulmadığı sürece böyle bir manzarayla karşılaşmak kadar tabiî bir şey olamaz . ***
Biz şimdi burada, bu makalenin sonunda tanıtılan Ordu bölgesi hakkındaki araştırmalar ve bazı temel kaynaklar çerçevesinde, bir iki paragraf halinde Ordu Yöresi'nin Türklerden önceki durumunu, daha geniş bir biçimde de Türklerin yöreyi nasıl fetih ve iskân ettiğini ve Osmanlılar dönemindeki genel yapısını anlatmaya çalışacağız. Bu, şüphesiz tafsilatlı ve tasviri bir tarih olmayacak, önemli bazı noktaların vurgulanmasından ibaret kalacaktır.
Yunan tarihçisi Ksenophon (d.M.Ö.431)'nun Onbinlerin Dönüşü (1962, 1984) adlı eserine göre. Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde, M.Ö.400 yılında, Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Halibler ve Tibarenler gibi, Yunan asıllı olmayan yerli halklar yaşıyordu.
M.Ö.675'lerden itibaren, bu bölgeye, sırasıyla Kimmerler, Miletoslular (Miletliler) (656'larda), Persler (M.Ö.547'de), Makedonyalı İskender (M.Ö.334'te) ve komutanları (M.Ö.312-280) hakim oluyor. Bundan sonra bölgede, yaklaşık üç buçuk asırlık bir ömür süren Pontus Devleti (M.0.280-M.S.63) gözüküyor. Bu devleti, Roma İmparatorluğu ortadan kaldırıyor ve bölgeyi 395'te Doğu Roma imparatorluğu devralıyor ve zaman içinde bölünmesine ve kendi kabuğu içine çekilerek küçülmesine rağmen Fâtih Sultan Mehmed'in 1453'te İstanbul'u ve 1461'de de Trabzon'u fethine kadar varlığını korumayı başarıyor. Bu arada zikredilmesi gereken önemli bir hadise, hiç şüphesiz M.S.324 yılında bölgede hristiyanlığın yayılması olayıdır.
Bilindiği üzere 1204 yılında, İstanbul Latinler tarafından istila edilmiş, bunun üzerine, Bizans Komnenoslar hanedanından I.Andronikos'un torunları Aleksios ve David İstanbul'dan kaçarak Trabzon'a gelmişler ve Gürcü kraliçesi Tamara'nın da desteğiyle Trabzon İmparatorluğu'nu kurmuşlardır(1204-1461). Bilindiği üzere bu devlete Fâtih Sultan Mehmed son vermiştir. Ancak hemen belirtelim ki, yine bu devletin hakimiyeti altında bulunan ve Ünye'den Giresun'a kadar uzanan Orta Karadeniz Bölgesi, diğer bir ifâdeyle Ordu ve yöresi, Osmanlılar tarafından değil, 1270'lerden 1380'lere kadar uzanan uzun bir süreç içinde diğer Türk gruplarının, özellikle Hacı Emiroğullarının mücadeleleri sonucunda fethedilmiştir. Bu fetih üzerinde ciddî bir surette durulması gerekmektedir. Çünkü bu, özel orduların yerli halka boyun eğdirerek gerçekleştirdiği bir fetih değil fakat ordu biçiminde teşkilatlanmış bir uç beyliği halkının fethidir; bu fetih, söz konusu yeni halkın yeni bir toprakla bütünleşerek orayı iskân edişi ve orayı vatanlaştırması biçiminde cereyan eden bir fetih olayıdır. Osmanlı döneminde Ordu ve yöresinin sosyal tarihi, bu fetih sırasında ve sonrasında oluşan yapılanmanın devamından başka bir şey değildir. Bu sebeple, Osmanlı dönemi Ordu'nun etnik ve sosyal yapısını, siyasî, dinî ve iktisadî tarihini anlayabilmek için, fethin nasıl gerçekleştiğini ve fetih sonrasında bu bölgede nasıl bir sosyal idarî ve iktisadî yapı oluştuğunu bilmek ve anlamak gerekmektedir. Şimdi kısaca bunu görmeye çalışacağız. Ancak bundan önce, Trabzon İmparatorluğu zamanında Canik dağlarının arkasında neler olduğuna da bir göz atmak gerekmektedir.
***
Yukarıda anlatılanlardan da anlaşılacağı üzere, XIII.yüzyıl başında, Karadeniz'in Samsun'dan Rize'ye ve Canik dağları zirvelerinden sahile uzanan bölgesinde Trabzon Devleti (1204-1461) vardı. İstanbul Latinlerin elindeydi. Batı Anadolu'da İznik Devleti kurulmuştu. Bunlar dışında bütün Anadolu Selçuklular tarafından XI. yüzyıldan bu yana Türk iskânına açılmış ve burada güçlü bir müslüman Türk medeniyeti kurulmuştu. Sinop'tan Karadeniz'e açılan Selçuklu Devleti, şüphesiz Trabzon'u tehdit ediyordu. 1223'te Selçuklular tarafından gerçekleştirilen Trabzon seferi, sonuç vermedi. Bununla birlikte, Trabzon Devleti genel olarak Selçuklulara bağımlı idi. Ne var ki, iki devlet arasındaki barış içinde bir arada yaşama süreci ancak 1243 yılında Anadolu'nun İlhanlılar tarafından istilâsına kadar devam etti.
Anadolu'daki Moğol hakimiyeti kısa sürmüş, fakat bölgenin yapısında büyük değişmelere yol açmıştı. Bu değişmenin en önemli sebebi, Moğol istilasıyla birlikte, çok sayıda Türk aşiretinin XI. yüzyılda olduğu gibi, Anadolu'ya göç etmiş olmasıydı. İlhanlılar bu aşiretleri kontrol altına almakta zorlandı. Zaten son İlhanlı vâlileri de merkeze karşı isyan ettiler. İşte bu iki sebeple, XIII. yüzyılın ikinci yarısında ve XIV. yüzyılın başlarında Anadolu'da bir çok Türk Beyliği kuruldu.
Son İlhanli valisi uygur kökenli Eretna, bir dizi isyandan sonra, 1341'de bağımsızlığını ilan etti. Merkezi önce Sivas sonra Kayseri olan Eretna Devleti (1335-1381), Erzincan, Ankara, Tokat, Amasya, Samsun, Niğde, Niksar ve Karahisar'ı kapsıyordu. Eretna'nın 1352'de ölümüyle, oğlu Mehmed yerine geçtiyse de devlet zayıfladı ve 1359'da onun da ölümüyle Orta Anadolu'nun birliği sona erdi. Valiler bağımsızlıklarını ilan ettiler. Özelikle Hristiyanlarla olan sınır bölgelerinde yeni Türk beylikleri ortaya çıktı. Bunlar gazi Türkmen beylikleriydi.
Bu beyliklerden Trabzon Devleti'ne sınırdaş olanlar arasında, Sivas'ta Eretnalıların yerine geçen Kadı Burhaneddin Devleti, Bayburt ve Erzincan Beyleri, merkezi Milas (Mesûdiye) olan Hacı Emiroğulları Beyliği ve merkezi Niksar olan Taceddinoğulları Beyliği vardır. Trabzonlular, bu devlet ve halklarla ve yine Doğu Anadolu'da bir Türk konfederasyonu olan Akkoyunlularla ilişki içindeydiler. Görüldüğü gibi Trabzon Devleti irili ufaklı bir çok Türk siyasî teşekkülü ile sarılmış vaziyette bulunuyordu.
Ordu ve çevresinin Türkler tarafından fethedildiği XIV.yüzyılda, Trabzon Devleti'nin çevresindeki Türk Beylikleriyle ilişkileri hakkında bilgi alacağımız önemli iki kaynak mevcuttur. Bunlardan biri, Trabzon Devleti'nin önemli olaylarını not eden Trabzon saray tarihçisi Panaretos'un Kronik'i, diğeri ise, Kadı Burhaneddin'in yakını olan Aziz b. Erdeşir-i Esterabadi'nin Bezm u Rezm (çev.M.Öztürk, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 1990) adlı eseridir.
Bu kaynaklardaki verilere göre, Trabzon İmparatorluğu'nun XIV. Yüzyıl boyunca Türklerle sürekli çatışma hâlinde olduğunu, yüzyılın ilk yarısında karşılıklı baskınlarla devam eden ilişkilerin, daha sonraki dönemde Trabzon İmparatorlarının kızlarını Türk beyleriyle evlendirmek suretiyle akrabalık ilişkileri kurarak barış ortamları hazırlama biçimine girdiğini ve böylece varlıklarını koruduklarını; bununla birlikte baskın ve çatışmaların yine de devam ettiğini anlıyoruz.
Gerçekten, 1276'da Karamanlı Mehmed Bey'in Konya üzerine yürümesini fırsat bilen Trabzon İmparatoru, 1277'de denizden Sinop'a saldırmış, ancak Çepniler tarafından bozguna uğratılmıştır; bunun üzerine bazı Türk grupları Samsun sahil şeridini takiben doğuya doğru ilerlemişler; Karadeniz dağlarında yayla yapan Türk grupları ise, Harşit Deresi, Aksu, Melet Suyu, Bolaman Deresi ve benzeri vadilerden sahile doğru inmeye başlamışlardır. Yaylalardan sahile uzanan mesafe, 70-80 km civarındadır. Bu kadar kısa bir mesafe, muhtemelen arazinin dağlık olması sebebiyle, ancak 120 yıllık bir zaman dilimi içinde fethedilebilmiştir. Bu 120 yıllık süre, Trabzon İmparatorluğu ile Türk gruplar arasında mücadeleyle geçmiştir. Bunlardan bazılarını, Panaretos'un Günlüğü'nden hareketle hatırlatmak yerinde olacaktır[1].
Çepni Boyları, 1297'de Ünye'yi fethetmiş, doğuya doğru ilerleyerek Trabzon'a akın düzenlemişlerdir. Fakat bir Çepni grubu, 1301'de Giresun'da yenilgiye uğramıştır. Hacı Emiroğulları Beyliği'nin kurucusu olan Bayram Bey 1313'te, Trabzon İmparatorluğu sınırları içindeki bir pazar yerini basmıştır. 30 Agustos 1332'de Hamsiköy yakınlarına kadar gitmiş; fakat geri püskürtülmüştür.
1340'da Komnenoslar, Trabzon'un güney yaylalarındaki Akkoyunlulara saldırır. Akkoyunlular ise, 1341 ve 1343’te bir kaç defa Trabzon’a akın yaparlar. Hiç bir taraf amacına ulaşamaz ama, her iki taraf da büyük ölçüde insan ve mal kaybına uğrar.
348 Haziranında Akkoyunlu Beyi Turali Bey, Erzincan Hâkimi Gıyâseddin Ahi Ayna Bey, Bayburd Hâkimi Rikâbdâr Mehmed Bey ve Kuzey Doğu Suriye'deki Türkmen Reislerinden Bozdoğan Bey, ittifak hâlinde Trabzonu kuşatırlar; üç günlük bir savaştan sonra yenilirler ve bir çok kayıp vererek geri dönerler.
Türklerin yenilmesine rağmen, bir çok Türk boyunun birlikte Trabzon'a kadar ilerleyip şehri kuşatabilmeleri ve geri çekilebilmeleri, Komnenosları psikolojik açıdan son derece yıpratmış olmalıdır. Bu sebeple, Türklerle dostluk arayışı içine girerler. Bu amaçla, kralın kız kardeşi, Kyra Maria (Despina Hatun), 1352 yılında, Akkoyunlu Beyi Kutluğ Bey (Turali'nin oğlu) ile evlendirilir.
Ne var ki bu evlilik sürekli barış için yetmemiştir. Zira, muhtemelen güçlendiklerini zanneden Komnenoslar, Panaretos'un ifâdesiyle “şeytana uyarak” 1356 Eylülünde, Şiran'a karşı sefere çıkar ve 400 insan ve bir çok at kaybederek geri dönerler.
1357'de Komnenoslar, Giresun'da İsa'nın doğumunu ve Yosun Burnu'nda ise “Işıklar Bayramı”nı kutlarlar ve bu arada on dört Türk öldürürler. Panaretos'un bu ifâdesine göre, demek ki, Türkler bu tarihlerde sahillerde dolaşmaktadırlar.
1358'de Bayram oğlu Hacı Emir, Maçka ve çevresine bir akın düzenler ve çok sayıda ganimet elde eder. Aynı sene, kralın kızı Teodora'nın Bayramoğlu Hacı Emir ile evlendirilmesi için hazırlıklara başlanır.
1361 Temmuzunda. Maçka ve çevresine, bu sefer Bayburt Hakimi Hoca Latif seçme dört yüz askeriyle bir akın düzenler; fakat gafil avlanarak altı askeri ve kendisi öldürülür. Kesilen başlar, zafer alameti olarak, Trabzon çevresinde dolaştırılır.
Aynı yıl Bayram oğlu Hacı Emir Giresun üzerine yürümüş; Türkler yukarı Harşit vâdilerine yerleşmiş; Kürtün Beyi Melik Ahmed "Bedreme" (Bedirme)(Petroma) Hisarını" fethetmiştir. Aralık ayında, Komnenoslar kralı Halibya'ya çıkmış, karadan Giresun’a gelerek Hacı Emir'i takip etmiş ve bazı Türkleri esir almıştır.
1362 Ekiminde, Erzincan Beyi Ahi Ayna Bey, Gümüşhane'de Bahçecik (Golacha) şatosunu kuşatır. Ancak başarılı olamaz. Bütün yıl boyunca hıyarcık (adenit) hastalığı ve veba salgını bir çok insanın ölümüne sebep olur. Şiddetli yaz sıcağı da çeşitli hastalıklara ve göçlere yol açar.
Yine bu yıl Çelebi Taceddin, Kralın kızına talip olur.
1365'te kralın damadı Emir Kutluğ Bey, karısı Kyra Maria (Despina Hatun) ile birlikte Trabzon'a kayınpederini ziyarete gelir.
1369'un ocak ayında, Kılıçarslan Komnenoslar ülkesine (Chaldée) girer; Gümüşhane'nin Bahçecik (Golacha)'i Türklerin eline geçer. Yöre halkı ya carpışmalar sırasında ölür, ya da bölgenin uğursuz mağaralannda kaybolurlar.
Trabzon Kralı, 1373 yılının Ocak ayında, Şiran'a karşı sefere çıkıyor; ancak Türklerin karşı koyması ve şiddetli kış yüzünden geri dönmek zorunda kalıyorlar. Türkler yüz kırk hristiyanı öldürüyor, büyük bir bölümü de soğuktan telef oluyorlar.
Kral, kızı Eudocie'yi Ünye'ye götürerek Taceddin Çelebi ile evlendiriyor.
1380 yılının şubatında, Kral III Aleksios, Harşid deresi çevresinde bulunan Çepnilerin üzerine yürüyor. Askerleri iki koldan Petroma (Bedirme) kalesini ve yukarı Harşit bölgelerini yağmalıyor, her tarafı yıkıyor, ortalığı kan ve ateş kaplıyor. Vakfıkebir'de Türklerin eline geçmiş olan gemilerini kurtarıyor. Fakat Türkler de direnerek karşı koyuyorlar. Her iki taraftan da çok kişi yok oluyor.
1386'da Hacıemiroğulları Beyliği'nin başına geçen Süleyman Bey, 1396/7 yılında nihaî olarak Giresun'u fethediyor. Böylece, Orta Karadeniz Bölgesi Giresun'a kadar, bir daha geri dönmemek üzere Türklerin eline geçiyor.
***
Panaretos'un o yıllarda tuttuğu günlüğe göre, Trabzon İmparatorluğu ve çevresindeki Türk Beylikleri arasındaki ilişkilerin özeti bundan ibarettir. Ancak bu ilişkilerin tamamının günlüğe yansıdığını düşünmek mümkün değildir. Zira günlükte bizzat kralı ilgilendiren, onun kendisinin katıldığı, ya da yine bizzat kendisinin karşı koymak zorunda kaldığı olaylar zikredilmektedir. Bunlar dışında, yaylalardan sahillere doğru ilerlemek isteyen Türklerle bunlara karşı koymak isteyen yerliler arasında, söz konusu yüz yıllık dönemde, daha yüzlerce olayın yaşandığını, fakat bunların yazılarak bize ulaşmadığını tahayyül etmek o kadar zor değildir. Nitekim, bölgenin 1455 Tarihli Tahrir Defteri’nden elde edilen veriler değerlendirildiği zaman, bu iddianın doğruluğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Öyle anlaşılıyor ki, Giresun'un fethiyle noktalanan yüz yıllık mücadele sonunda Türkler bölgeye bütün varlıklarıyla, çoluk ve çocuklarıyla, aileleriyle birlikte yerleşmişler, toplu bir iskân politikası uygulayarak kendi düzenlerini kurmuşlardır. Fetih tamamlandığında, genelde, bölgenin büyük bir kesiminde yerli halktan kimse kalmamıştır. Yerli olarak bölgede sadece, ya muhtemelen Selçuklular veya Danişmendliler tarafından fethedilmiş olan İskefsir (Reşadiye) ve Milas (Mesûdiye) bölgelerinde Türklerle iç içe yaşamaya alışmış olan hristiyanlar ya da 1390'lardaki son fetih harekatı sırasında Habsamana (Gölköy). Bolaman, Vona ve Öksün gibi kalelere sığınarak bölgede varlıklarını koruyabilen ve fetih sonrasında zimmî statüsünde Lozan'a kadar Türklerle birlikte burada hayatlarını sürdürmeye devam eden çok az sayıdaki hristiyan halk kalmıştır. Şimdi bu yorumu 1455 Tahrir Defteri'ndeki verilerle temellendirmeye çalışalım.
Bilindiği üzere, Osmanlılar bir bölgeyi gayrimüslimlerden feth veya diğer müslüman Türk beyliklerinden ilhak ettiklerinde, oranın bir nevi kadastrosu demek olan tahririni yani yazımını yaptırıyorlardı. Ordu yöresi de 1427’de ilhak edilince yazdırılmıştı. Ancak bu yazım sonucunu ihtiva eden Defter henüz ele geçmemiştir. İkinci yazım ise, imparatorluğun diğer bölgeleriyle birlikte, Fâtih Sultan Mehmed zamanında 1455 yılında gerçekleştirilmiştir. İşte bu yazımın sonuçlarını ihtiva eden Defter yukarıda da belirtildiği üzere günümüze kadar ulaşan ve Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan Defter'dir.
Bu Tahrir Defteri'ne göre Ordu yöresinin resmî adı, Vilayet-i Canik-i Bayramlu me'a İskefsir ve Milas'tır. İskefsir ve Milas'ın adlarının ayrı ayrı zikredilmesi, öyle zannediyorum ki, yukarıda da belirtildiği üzere, fetih ve iskân tarzının farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Bu vilayetin alt idarî birimlerinin adları da son derece ilgi çekicidir. Bunlar Defterdeki sırasıyla şöyledir:
1. Bölük-i Geriş-i Bucak (ez takrir-i Kethüdâ Mustafa, dîvânbaşı)
2. Bölük-i Niyâbet-i Ordu bi-ism-i 'Alevî (ez takrir-i Kethüdâ Bahaeddin)
3. Bölük-i Bedirlu (ez takrir-i Kethüdâ Lutfullah ve Seydi Ali; mezkûrîn dîvânbaşı-yı Niyâbet-i mezkur)
4. Bölük-i Seydi Ali Kethüdâ, dîvânbaşı-yı Bozat
5. Bölük-i Davud Kethüdâ veled-i Beğmiş, tabi-i Bendehor
6. Dîvân -i Elmalu tabi-i Bendehor (ez takrir-i Seydi Ahmed Kethüdâ, dîvânbaşı-yı mezkur Elmalu)
7. Bölük-i Ebulhayr Kethüdâ, dîvânbaşı an Dîvâniye-i Bendehor.
8. Bölük-i Geriş-i Alibeğece (ez takrir-i Kethüdâ Hasbun, dîvânbaşı)
9. Nâhiye-i Niyâbet-i Fermüde (ez takrir-i Kethüdâ Hüseyin Fermûde, dîvânbaşı)
10. Niyâbet -i Hafsamana (ez takrir-i Bulduk Kethüdâ, dîvânbaşı )
11. Bölük-i Fidâverende (tımar-ı Çoban Bey dizdâr-ı Kal'a-i Hafsamana, mefruz 'an Dîvâniye-i mezkur Hafsamana)
12. Niyâbet-i Satılmış-ı Bayram (ez takrir-i Bayezid Kethüdâ, dîvânbaşı)
13. Bölük-i Niyâbet-i Çamaş (ez takrir-i Eğlence Kethüdâ, dîvânbaşı)
14. Bölük-i Niyâbet -i Geriş-i Bolaman (ez takrir ...)
15. Nâhiye-i Niyâbet -i Geriş-i İhtiyar (ez takrir-i İbrahim Kethüdâ, dîvânbaşı)
16. Niyâbet -i Geriş-i Şayiblü (ez takrir-i İsmail Kethüdâ)
17. Niyâbet-i Geriş-i Sevdeşlü nâm-ı diğer Ulubeğlü (ez takrir-i Kethüdâ...)
18. Nâhiye-i Milas
19. Niyâbet-i Kebsil (ez takrir-i Mustafa Kethüdâ ve Şemseddin Kethüdâ ve Pir Kadem veled-i Çakır Kethüdâ. Üç Dîvân yerdir):
a.Bölük-i Pir Kadem Kethüdâ veled-i Çakır (ez takrir-i mezkur)[2]
b.Bölük-i Şemseddin Kethüdâ, dîvânbaşı, tabi-i Kebsil[3]
c.Bölük-i Mustafa Kethüdâ, dîvânbaşı-yı Niyâbet-i Kebsil
20.Niyâbet-i Kırukili (ez takrir-i Kethüdâ Şeyh, dîvânbaşı )
Bölük, Geriş, Dîvân, Dîvâniye, dîvânbaşı, Niyâbet gibi terimler, bölgenin toplum ve yönetim yapısını anlamamıza yarayacak son derece önemli ip uçları vermektedir. Üstelik bu yapı, Osmanlı öncesi, diğer bir ifâdeyle fetih sonrası yapıyı yansıtmaktadır. Derinliğine irdelenmesi gerektiğine inandığım bu terimleri daha önce başka bir yerde kısmen tahlil etmiştim[4]; şimdi burada özellikle bölük kelimesi üzerine dikkat çekmek istiyorum.
Bilindiği üzere, bölük kelimesinin ıstılah mânâlarından birisi, Türk askerî teşkilatında belli sayıdaki askerden oluşan bir birliktir. 1455'te Ordu Vilayeti'nin idari teşkilat şemasını gösteren yukarıdaki bağlamda ise idari bir birim olarak gözükmektedir. Dîvân, Niyâbet ve Nâhiye de aynı şekilde idari birim adlarıdır. Dîvân bölgenin mali açıdan, Niyâbet adlî açıdan, Nâhiye ise cografi açıdan yapılan bölümlemeleri sonunda ortaya çıkmış tabirler olarak gözükmektedir. Geriş'in de cografi anlamı vardır. Bölük ise doğrudan doğruya bir insan grubunu, askerî bir birliği ifâde etmektedir. Dolayısıyla insan ilişkileri ve iskân açısından son derece anlamlıdır. Daha önce de belirttiğimiz gibi, Ordu bölgesi Hacı Emiroğulları tarafından kesin olarak 1390'larda, yani 1455 yılı tahririnden 65 yıl önce feth ve iskân edilmiştir. İşte bu bolükler, askerî birlikler tarzında örgütlenerek bölgeyi feth ettikten sonra buralara yerleşen boy ve oymaklardır. Her bölük'ün yerleştiği kısım bir idari birim olmuştur. Fetih sırasında başlarında bulunan kişinin adı da bu idarî birime ad olarak verilmiştir. Bunların büyük bir kısmı açık olarak anlaşılmaktadır. Meselâ, Bucak[5], Bedir(lü)[6], Seydi Ali Kethüdâ, Davud Kethüdâ, Ebulhayr Kethüdâ, Alibeğece, Fidâverende, Satılmış-ı Bayram, Çamaş, İhtiyar, Şayiblü, Sevdeşlü (Ulubeğlü), Mustafa Kethüdâ, Şemseddin Kethüdâ ve Pir Kadem Kethüdâ veled-i Çakır gibi şahsiyetler, ya bizzat kendileri ya da babaları, bölüklerinin başında bizzat fetihte aktif rol oynamışlar ve bölükleriyle birlikte fethettikleri bölgelere yerleşerek bu sefer de o bölgenin yöneticiliği görevini üstlenmişlerdir. Böylece bölge orayı fetheden kişinin şahsiyetiyle şahsiyetlenmiş ve yeni bir kimlik kazanmıştır.
İdarî birim adları arasında, şahıs adları dışında altı ad vardır: Bunlardan biri, Ordu bi-ismi Alevî'dir. Bu, Hacıemiroğulları ailesinin mensup olduğu cema'atin adıdır. Türklerin devlet merkezini Ordu olarak adlandırması geleneğinden gelmektedir. Nitekim Taceddinoğulları Beyliğinin merkezi olan ve bugün hâlâ Çarşamba'nın güneyinde varlığını koruyan köyün adı da Ordu'dur[7]. Diğer iki birim ise, yine Türk geleneğine dayalı olarak, tabiatın durumunu bildiren Elmalu ve Kıruk-ili adlarıyla tesmiye edilmiştir. Sadece üç birim adı ise, yerli halkların daha önce verdiği adlardan gelmektedir: Milas, Hafsamana ve Bolaman.
Yer adlarının fâtihlerin adıyla adlandırılması sadece Nâhiye veya bölük adlarıyla sınırlı kalmamış, bölük'ün muhtelif alt grupları değişik yerlerde köyler kurarak, kendi adlarını önce yönetimlerinde bulunan bir kaç aileden oluşan zümreye, sonra da bunların yerleştiği köye veya ekip biçtikleri mezra'aya da ad olarak vermişlerdir. 1455 Tarihli Tahrir Defteri'nde bu köy adlarıyla şahıs adlarının özdeşleştiği yüzlerce örnek görmek mümkündür[8]. Meselâ, Defter'in bir yerini tesadüfen açalım. Karşımıza çıkan Sevdeşlü'nün kaydı aynen şöyledir: "Karye-i Sevdeşlü, yurd-ı evlad-ı Sevdeşlü; eşküncü müsellemlerdir" (s.219). Buradan anlaşılan şudur: Köy Sevdeş adındaki bir Türk ve ona mensup olan kişiler tarafından kurulmuştur. Bunlar, müsellem adı verilen askerî gruba mensupturlar ve hâlen bu görevi ifa etmektedirler. Bu köyün arazisi, fetih hakkı olarak Sevdeşlü oymağının yurdu olmuştur. Bu nottan sonra Defter'de yirmi iki aile reisinin adları ve görevleri sayılmıştır. Hepsi de müslüman Türk olan bu kişilerden kimisi müsellem kimisi yamaktır. Aralarında imam ve şeyhler de vardır. Sevdeş adı, bugün hâlâ yaşamaktadır. Zira bu köy bugün Aybastı'ya bağlı Alacalar köyünün Sevdeş mahallesi olarak varlığını muhafaza etmektedir.
Bunun gibi yüzlerce örnek saymak mümkündür. Çünkü 1455 yazımı sırasında, adları zikredilen köylerin sakinleri arasında baba adı söz konusu köyün adıyla aynı olan şahısların hayatta oldukları görülmektedir. Mesela Beğmiş oğlu Davud'un Kethüdâlık yaptığı köyün adı Beğmiş-lü'dür. Hacı Ahmed oğlu Melik Ahmed'in oturduğu köyün adı Ahmed-lü, Musa Dede oğlu Şeyh Pir dede'nin şeyhlik yaptığı köyün adı Musa-Dede'dir. 1455'te yaşayan şahısların veya babalarının adlarının köy adlarıyla özdeşleşmesi olgusu, bu köylerin en fazla bir nesil önce adı geçen kişiler tarafından kurulduğunu ve iskân edildiğini göstermektedir.
Hemen hemen fetihten 65-70 yıl sonra yapılan bu Tahrir Defteri'ne kaydedilmiş bulunan aile reislerinden hareketle yapılan hesaplamalara göre, o günkü Ordu Vilayeti'nin nüfusu 6651 müslüman Türk ve 526 Hristiyan Rum ailesinden ibaretti. Hristiyanlardan 360 aile, Selçuklular zamanında fethedilmiş olduğunu sandığım Milas (Mesûdiye)'da yaşıyorlardı. Burası Canik dağlarının güney yakasında önemli bir kale idi. Türklere teslim olarak, zimmi statüsüne girmiş olmaları muhtemeldi. Canik yaylalarından sahile ve Fatsa'dan Giresun'a uzanan sahada, yani Orta Karadeniz'in kuzey yakasında ise, sadece altı yerde, Bolaman, Vona, Öksün, Bendehor ve Habsamana kalelerinde hristiyan halka rastlanmakta idi. Bunların toplamı 166 hâneden ibaretti. Öyle zannediyorum ki, bunlar da fetih sırasında adı geçen kalelere sığınmışlar, fakat dört bir yandan kuşatılmış vaziyette olduklarından ve kurtuluş ümitleri de kalmadığından daha sonra teslim olarak zimmî statüsünde Türk hâkimiyetini benimsemişlerdir. Bunların, bölgeye fetihle birlikte yerleşen Türk nüfusuna göre nispetleri son derece düşük olup, sadece % 7,9'dan ibâretti. Türk öncesi yerli halkın geriye kalanı, yukarıda bahsettiğim yüz yıllık mücadele sürecinde ve özellikle de son fetih sırasında ya kaçmış ya da savaş meydanında yok olmuştu. Türk hakimiyetine giren hristiyanlardan ihtida ederek müslüman olanlar yok denecek kadar azdı. Zaten, fetih sırasında ve sonrasında teslim olan ve zimmî statüsüne geçen hristiyanlar, varlıklarını Milli Mücadele dönemine kadar devam ettirmişler ve Yunanistan'daki Türklerle mübadele edilmişlerdi.
Semerkand'a giderken 1402'de Ordu bölgesinden geçen İtalyan seyyah Clavijo, bu bölgenin "Erzamir" (Hacıemir) adında bir Türk beyinin elinde olduğunu ve kumandası altında 10.000 kişiden oluşan bir süvari ordusu bulunduğunu belirtmektedir. Bu rakam, Fâtih döneminde Ordu yöresinde yaşayan müslüman Türklerin aile sayısını gösteren 6651 rakamıyla karşılaştırılırsa, buradan ilgi çekici bir sonuç çıkarılabilir: Öyle ki, Clavijo'nun asker olarak bahsettiği kişilerin, normal aile reislerinden başkaları olmadıkları söylenebilir. Çünkü bu iki rakam birbirine yakın gözükmektedir. Aradaki fark, öyle zannediyorum ki, Fâtih döneminde Ordu'ya bağlı olan ve İskefsir diye adlandırılan Reşadiye'nin nüfusunun, defterin bu bölümünün eksik olması yüzünden bu nüfusa dahil edilememesinden ve Hacıemiroğulları Beyliğinin Fatsa-Ünye arasında da yerleri olmasından kaynaklanmaktadır. Bu yörelerin nüfusu da dahil edildiğinde, hemen hemen Hacıemiroğulları nüfusunun 10.000 âileden olustuğu söylenebilir.
Bu anlatılanlar çerçevesinde, "Türk milleti ordu-millettir" özdeyişinin tarihî gerçekliğini görmek mümkündür. Görüldüğü gibi bölgenin fethi ve iskânı, Türk boy ve oymaklarının, sadece asker nitelikli üyeleri tarafından değil, bütün aile fertlerinin katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Zaten her aile reisinin asker olarak değerlendirildiği görülmektedir. Dolayısıyle Ordu yöresinin fethi, profesyonel orduların bir bölgeyi veya ülkeyi fethetmesine benzememektedir. Bu sebeple ben bu türlü fethe, iskân yoluyla vatan edinmek üzere toptan fetih hareketi diyorum. Ve öyle zannediyorum ki, yukarıda tarihî belgelere dayanarak açık seçik göstermeye çalıştığımız fetih ve iskân biçimi, Selçuklular döneminde, Anadolu'nun büyük bir bölümünde uygulanmış olan ve bu ülkedeki nüfus ve kültür yapısının temelini oluşturan fetih ve iskân biçimidir. Bu hareket Osmanlılar tarafından Batı Anadolu'ya ve Balkanlara doğru devam ettirilmiştir.
İşte Ordu yöresinin tarihi, fetih sonrası bölgede kalan % 7,9'luk yerli hristiyan halkla (526 hâne) nüfusun geriye kalan büyük kesimini oluşturan 6651 hânelik müslüman Türk nüfusun ve daha sonra bu nüfusta meydana gelen değişmelerin tarihi demektir. Hristiyanların nüfusu, 1485'te % 5,5'e düşmüştür.Gerçi bu dönemde Türklerin nüfusunda da azalma vardır. Çünkü 1461'de Fâtih Sultan Mehmed tarafından Trabzon İmparatorluğu ortadan kaldırılmış ve bölgenin nüfusu doğuya doğru kaymıştır. Ancak bundan sonra Türk nüfus büyük ölçüde arttığı halde, gayrimüslim nüfus önce azalma trendine girmiş, daha sonra çok yavaş bir artışla 1613'lerde, ancak 594 hâneye yükselebilmiştir. Bunun da 593 hânesi Mesûdiye'dedir. Bir hristiyan hâne de Şemseddin Nâhiyesi’nde yaşamaktadır. Bunun dışında bölgede hiç hristiyan nüfus kalmamıştır. Türklerin nüfusu ise, 20.970 hâneye yükselmiştir. Toplam nüfus içinde hristiyanların oranı sadece, % 2.8'dir[9]. Daha açık bir ifâdeyle diyebiliriz ki. XVII. yüzyıl başında, batıdan doğuya Fatsa-Giresun ve kuzeyden güneye Karadeniz ile Mesûdiye-Reşadiye arasında kalan bölgede, müslüman Türkler dışında hiç bir etnik zümre yoktur.
Ancak, XVIII. yüzyıldan itibaren, özellikle XIX.yüzyılda bölgeye yeni bir hristiyan nüfus akışı başlamıştır. Bunlar genellikle şehirlere ya da o zamana kadar boş olan güzlelere yerleşmişlerdir. Siyasî amaçla yerleştikleri sezilmektedir. Osmanlı Devleti'nin merkezî otoritesi zayıfladıkça bunlar, Türklere karşı harekete geçmeye başlamışlar, bölgede kargaşa çıkartmışlar; bu uygunsuz hareketleri ise onların Milli Mücadele'den sonra Lozan Antlaşmasıyla ülkeden çıkartılmalarına sebep olmuştur.
Aile bazında değil fert bazında bir değerlendirme yapacak olursak, Ordu yöresinin yukarıda belirttiğimiz sınırları içinde, genel nüfus 1455 yılında 36.855 iken bu rakam 1613'te 72.689 olmuştur. Nüfus bu dönemde artmıştır ama bölge için önemli bir yoğunluk ifâde etmez. Zira bugün aynı bölgenin bazı ilçelerinin sırf merkezdeki nüfusları neredeyse bu rakamlar civarındadır. Söz konusu nüfusun diğer bir özelliği de dinamik ve genç bir nüfus oluşudur. Evlilik çağına gelmiş fakat henüz evlenmemiş genç erkeklerin toplam nüfus içindeki oranı 1455'te % 9 iken, 1613'te % 40'a çıkmıştır.
***
Klasik Osmanlı döneminde bu nüfusun sosyal yapısı, şöyle bir manzara arzediyordu. Hemen belirtelim ki, bölgede şehirli yoktu.- Çünkü bu dönemlerde söz konusu bölgede şehir denilebilecek bir yer yoktu. Bölgenin kaza merkezi olduğu anlaşılan bugünkü Eskipazar’da 1455'te 16 hânelik cemaat-i muhterife denilen iş sahipleri ve zanaatkarlar grubu ile 19 hânelik cemaat-i 'Alevî denilen başka bir grup vardı. Bölgeye ilk yerleşen Türkler olduğu anlaşılan bu gruplar maktu bir vergi veriyorlardı. Bunlar arasında kadının ve subaşının hizmetkarları da yer alıyordu. Ayrıca Eskipazar'da kadîmlik yurtlarında ekip biçerek yaşayan ve vergi vermeyen 47 hâne mevcuttu. Otuz yıl sonra bu gruplar kaybolmuştur.
Bölgenin yönetimi tımar beylerinin elindeydi. Bölgede 1455'te 224 tımar beyi görev yapmaktaydı. Bunların yarıya yakınının tımar beyi olmaları dışında özel bir görevleri yoktu. Önemli bir kısmı Mesûdiye ve Gölköy kalelerinde dizdâr veya mülâzım olarak görev yapmaktaydılar. Bu dönemlerde Gölköy kalesinin en önemli merkez olduğu anlaşılmaktadır. Din görevlilerinden de tımar sahibi olanlar vardır. Bunlar şeyh, halife, fakîh, baba, pir gibi unvanlara sahiptirler. Diğer bir mahallî yönetici grubunu ise, subaşı, dîvânbaşı, Kethüdâ, çeribaşı, tamgacı, müsellem ve korucu gibi görevliler teşkil etmektedir. Bunların dışında tımar beylerinin % 20'sini de ağa, çelebi, bey, mir, emir, şah gibi unvanlar taşıyan kişiler oluşturmaktadır. 1485'te tımar beylerinin sayısı % 65 oranında artarak 344'te çıkmıştır. Gözlenebilen bir başka değişme de, özel görev ve unvanı olmayan tımar beylerinin oranının oldukça yükselmesi ( % 69), kale dizdârlarının ve mülâzımlarının oranında (% 16) küçük bir artışın olması, diğerlerinin ise azalmasıdır. Burada Osmanlıların bir beylikten devraldıkları bir bölgeyi kendi standartlarına uydurmak için gerçekleştirdikleri gözlenmektedir.
Tımar beylerinin gelir durumlarında tam bir denge olduğu söylenemez. 1455'te geliri 1000 akçenin altında olanların oranı %51'dir. Sadece % 8'i beş bin akçeden daha fazla dirliğe sahiptir. 1485'te ise bin akçe ve daha aşağı dirlik sahibi olan tımar beylerinin oranı % 71'e çıkmış, dört bin akçeden daha fazla gelire sahip tımar beyi ise kalmamıştır.
Tımar sahibi yöneticiler dışında Ordu yöresinde yaşayan halkı, vergi mükellefleri, müsellemler, mülk sahipleri, vergi vermeyen fakat bölgede herhangi bir kamu hizmeti gören muhtelif zümreler, düşmüş sipahiler ve sipahizâdeler, yaşlılar ve sakatlar gibi bir takım gruplara ayırmamız mümkündür.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, klasik Osmanlı döneminde bölgede şehir hayatı olmadığından. halkın tamamının tarımla uğraştığını söyleyebiliriz. Ancak bunlardan bir kısmı kendilerine tahsis edilen arazileri işlemek ve devlete vergisini ödemekle yükümlü bulunurken, vergiden muaf olan diğerleri sırf geçimlerini temin etmek gayesiyle tarımla uğraşmak zorundaydılar.
Bölgemizde vergi mükellefi çiftçi âilelerinin nisbeti, 1455'te % 64 iken, 1520'den itibaren % 96'lara yükselmiştir. Bu değişimde rol oynayan faktörler arasında müsellem denilen askerî grupların ve sayyad denilen avcıların statülerinin değiştirilerek vergi mükellefi kılınmaları da vardır. Ancak, bu değişikliğin asıl sebebi, Ordu ve yöresinin, daha önce bölgeyi fethedenlerin oluşturduğu bir beylik idarî yapısından Osmanlı İmparatorluğu'nun merkeziyetçi idaresi altında bir kaza statüsüne dönüştürülmüş olmasıdır. İlhaktan hemen sonra sosyal yapıya dokunmayan Osmanlılar, daha sonra çeşitli tedbirler alarak, her yerde olduğu gibi, buraya da tedricen kendi yönetim tarzlarını uygulamışlar ve sosyal yapıyı da yeniden biçimlendirmişlerdir.
XV. ve XVI. yüzyıllarda, Ordu'da tam çiftliğe sahip olanların sayısı, 1455'te bir iken 1613'te ancak 14 olabilmiştir. Genelde halkın küçük bir kesimi yarım çiftliğe, geriye kalan büyük bölümü ise yarım çiftlikten daha küçük toprak parçalarına sahiptir. Toprağın, halka küçük parçalar halinde dağıtılmasının, arazinin çok engebeli olması dolayısıyla, tarımın hayvan gücünden çok insan emeğiyle gerçekleştirilmesi zorunluluğundan kaynaklandığı söylenebilir.
Ellerindeki toprağın büyüklüğüne göre çift, nîm ya da bennak denilen, tarımla geçinen ve vergi veren bu gruplar arasında, başka işlerle meşgul olanlar; meselâ imamlar, şeyhler, fakîhler, câmi mimarları, kale hizmetkârları, terziler, çul dokuyucular, bakırcılar, demirciler, semerciler, hallâclar, yaycılar, zurnacılar vardır. Bunlar aynı zamanda çiftcilik yapan ve vergi veren meslek sahipleridir. Bunların dışında vergiden muaf tutulmuş meslek sahipleri de vardır ki, onları ayrıca göreceğiz.
Vergi vermeyen bu gruplardan birisi, müsellemler'di. Bunlar harp zamanı sefere katılan, diğer zamanlar topraklarında ekip biçen kişilerdi. Sırayla sefere giderlerdi. Geride kalanlar, gidenlere yamak olur ve onlara harçlık vermekle yükümlü bulunurlardı. Bunların Ordu bölgesinde toplam nüfus içindeki oranları 1455-1613 yılları arasında %10 - % 24 arasında değişmiştir. Bu artışın sebepleri arasında zâviyedârların cocuklarının da müsellem yazılmaları vardır. Bu her iki grup da bölgeyi feth edenlerden müteşekkildi. Çünkü Tahrir Defterleri’nde müsellemlerin, "tutageldikleri kadîmlik yurtlarıyla eşer eşküncü" oldukları belirtilmektedir. Bu ifâdelerden fetihden beri bu görevle yükümlü bulundukları anlaşılmaktadır. Şeyh denen zâviyedârların da bölgenin iskânı ve Türkleştirilmesinde oynadıklan rol bilinmektedir. Stratejik mevkilere kurulan ve genelde vakıflarla desteklenen zaviyeler, geleni gideni ağırlayan misafirhaneler, haberleşme merkezleri ve kültür evleri olarak hizmet görmüşlerdir. Buraların kurucusu olan şeyhlerin yatır haline gelen mezarları halk tarafından bugün bile ziyaret edilen kutsal mekanlar olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Halkın her yıl şölenler düzenlediği, Ulubey'in Şeyhler köyündeki, köye adını veren Şeyh Abdullah ve Kabataş Kuzköy'deki Şît Abdal türbeleri bunlardan sadece ikisidir. Arşiv kayıtlarına ve bölge üzerinde yapılan folklor araştırmalarına göre fetihten XIX-yüzyıla kadar elliye yakın zaviye Ordu yöresinde görev yapmıştır.[10]
1455'te Ordu yöresinde halkın % 1'ini mâlikâne sahipleri oluşturuyordu. Bu mâlikâneler, Osmanlı öncesinden kalma ağa, bey, çelebi, paşa ve hatun diye adlandırılan kişilerin oluşturduğu aristokrasinin elinde bulunuyordu. Fakat zamanla Osmanlılar bunların elindeki mülkleri çok çeşitli tedbirlerle ya tımara dönüştürerek ya da vakıflaştırarak kendi sistemlerine uydurmuşlardır. Satın alınarak ya da başka yollarla devletleştirilen mâlikânelerin gelirleri, derbendci ve köprücü gibi kamu görevi gören kişilere tahsis edilmiştir. 1613'lerde eski sahiplerinin nesli elinde kalan mâlikâne sayısı son derece azdır.
Ordu bölgesinde vergiden muaf olan diğer gruplar arasında, arşiv kayıtlarında kendilerine çok seyrek rastlanan kadı, müderris ve muhassil gibi görevliler, aralarında okçu, kemanger, neccâr, kürekçi, demirci, marangoz gibi ihtisas sahiplerinin de bulunduğu ve özellikle Mesûdiye ve Gölköy kalelerinde görev yapan kale erenleri, saray için zağanos, şahin ve çakır tutan ve sayyâdân denilen kuşçular, demir ocaklarında çalışan ve küreci denilen madenciler ve ırgadları vardır.
Vergi muafiyetinden yararlanan bir zümre de el-mu'âfiye genel adıyla anılmaktadır. Bunların belgelerde kadîmlik yurtlarıyla muaf oldukları belirtilmiştir. Bunlar arasında, şeyh, zâviyedâr, imam, emekli sipâhi, yaralı, sakat, fakîh, fakîhoglu, şeyh, şeyhoğlu, zâviyedâr veya zâviyedârzâdegân, kethüdâ veya kethüdâoğlu, duacı ya da bu zikredilenlerin hizmetinde çalışan kişiler vardır. Ayrıca imam, hatip, hâfız ve şeyhlerden oluşan ve mülâzım-i câmi' denilen din görevlileri, cemâ'at-ı ulemâ ya da cemâ'at-i Hilmi Dede diye adlandırılan ve din ya da eğitim hizmeti gören kişiler de vergiden muaftırlar. Şeyhlerden ve zâviyedârlardan yukarıda kısaca bahsetmiştik. Bunların hepsi de bölgenin fethine katkıda bulunan kimseler ve onların halefleridir. 1455'te toplam nüfus içindeki oranları %20 civarındadır. Hepsi de topluma sosyal ve kültürel hizmet sunmaktadırlar. Vergiden mu'af oluşlarının sebebi budur. Osmanlı öncesinde teşekkül eden bu yapılaşma başlangıçta Osmanlılar tarafından da bozulmamıştır. Fakat, fetihten itibaren XVII. yüzyıl başına kadar toplumda meydana gelen dönüşümler sonucunda, Ordu ve yöresinde, şeyhzâdeler ve beyzâdeler diye adlandırabileceğimiz sosyal mevkileri ve iktisadî durumları açısından toplumun büyük kesiminden farklı ve daha üst seviyede bir zâdegânlar zümresinin ağırlık kazandığını söyleyebiliriz. Bununla birlikte, söz konusu zâdegânların sayısında son derece azalma görülmektedir. Gerçekten toplam nüfus içindeki oranları, 1613'lerde %3'e kadar düşmüştür.
***
Osmanlılar döneminde Ordulular kapalı bir tarım ekonomisi yaşıyorlardı. Bölgede genel olarak hububat tarımı yapılıyordu. XVI. yüzyılın ikinci yarısına kadar sadece buğday ve arpa ekilirken, bu dönemden itibaren bölgede mısır, mercimek, fiğ ve burçak tarımına da başlanmıştır. 1455-1485 yılları arasında nüfustaki azalmaya paralel olarak tarım üretiminde de azalma gözlenmektedir. Bu tarihten itibaren üretim artışları kaydediliyor. 1455'te 5.665 ton buğday üretilirken 1613'te bu rakam 6.900 tona yükseliyor. Gerçi üretim artışı nüfus artışının gerisindedir. Aynı tarihlerde kişi başına düşen buğday 153 kilodan 95 kiloya inmiştir. Bu düşüş devam edecektir: 1945'lerde Ordu merkez kazasında kişi başına sadece 4,5 kilo buğday düsüyordu. Bu sebeple 1485'ten itibaren buğday ve arpa fiyatlarında artışlar meydana gelmiş; fiyatlar, 1547'de ikiye, 1613'te ise üçe katlanmıştır. Buna rağmen tahıldaki 158 yıllık fiyat artışı sadece % 2.8'dir. Bu rakam, Osmanlı klasik döneminde Ordu ili yöresinde istikrarlı bir ekonomik yapının mevcudiyetine delalet etmektedir.
Buğday ve arpa üretiminin nüfus artış hızı ölçüsünde seyretmemesinin bir sebebi de. 1547'den itibaren bölgede mısır üretiminin başlamış olmasıdır. Gerçi mısır üretimi de söz konusu dönemlerde önemli bir yer edinememiştir. Zira kişi başına düşen mısır 5 kg civarındadır. Daha sonraki asırlarda mısır üretiminin payı nispeten artsa da, bu tarım ürünlerinin hepsinin yerini XIX.yüzyıl içinde yaygınlasan ve asrımızda yörenin en önemli ürünü haline gelen fındık üretimi alacaktır.
Ordu ekonomisinde arıcılık önemli bir yer tutmaktadır. 1455 yılından itibaren, Kovan sayısının seneden seneye arttığı görülmektedir. Çünkü tabiat arıcılığa müsait bir yapıya sahiptir ve arıcılık için fazla insan gücüne ihtiyaç duyulmamaktadır. Bilindiği gibi bugün de Ordu'da arıcılık ileri seviyededir. Bu bağlantı, ekolojik ve tarihî kültür ortamının buluştuğu nokta gibi gözükmektedir.
Osmanlılar döneminde Ordu bölgesinde, hayvancılık önemli bir yer tutuyordu. Kaynaklardan özellikle koyun yetiştirildiği anlaşılıyor. Koyun üretimi 1547'lere kadar bir artış tirendi göstermiş fakat sonraki yüzyıllarda düşmeye başlamıştır. Kişi başına düşen koyun 1455'te 0.34 iken, bu pay 1547'de 1.5'e çıkmış, 1613'te ise bire inmiştir. 1971 rakamlarına göre ise, Ordu'da bir çiftçi ailesi başına 1.1 küçük baş hayvan düşmektedir. Bu da bölgemizde küçük baş hayvan üretiminin XVII.yüzyıldan bu yana sürekli azaldığını göstermektedir.
1390'larda bölgenin fethinden itibaren 1960'lara kadar Orduluları hayatı köylerle yaylalar arasında mevsimlik göçlerle geçiyordu. Bu tarım ve hayvancılığın birarada yapılmasından kaynaklanıyordu. Zira hayvanların ilk bahardan itibaren tarım yapılan köylerden önce güzlelere sonra da yaylalara doğru uzaklaştırılması gerekiyordu. Sonbaharda tekrar hayvanlarla birlikte güzleye iniliyor; kış ise kışlak denilen köylerde geçiriliyordu. Böylece zaten dar alanlarda yapılan tarım hayvanların zarar vermesinden korunuyordu.
XVIII.yüzyıldan itibaren, daha önceleri oldukça boş olan sahillere doğru da inilmeye başlandı. Bugün sahilde yer alan bütün kasabalar bu dönemden itibaren teşekkül ettiler. Hatta, Ordu şehri bile bugünkü yerinde XVIII. yüzyıl sonlarında teşekkül etmeye başlamıştır. Bununla birlikte bütün bu kasabaların köy görüntüsünden kurtularak şehir havasına bürünmeleri ancak XX.yüzyıl içinde gerçekleşecektir. Bölgenin son üç yüzyılının tarihi ile ilgili kaynaklar, henüz tahlil edilerek ortaya konulamamıştır. Bununla birlikte söz konusu kaynaklar üzerinde, Türk Tarih Kurumu’nda yürütülen bir proje çerçevesinde çalışmalar sürdürülmektedir. Ayrıca saha üzerinde, folklor araştırmaları çerçevesinde, Necati Demir tarafından kültür varlıklarının envanteri yapılmış, kültür unsurları derlenmiştir; hatta beşerî cografya açısından Bolaman havzası üzerinde bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bunlar gün ışığına çıktıkça, yakın çağlarda ve günümüzde, Ordu yöresinin sosyal, ekonomik ve kültürel yapısı ve bu yapıdaki değişmeler daha iyi anlaşılacak ve geleceğe yönelik kalkınma projelerinin zeminini oluşturacaklardır.
 
Ordu GeneL

Ordu ili, Türkiye'nin Orta Karadeniz Bölgesi'nde yer alan, doğusunda Giresun, batısında Samsun, güneyinde Sivas ve Tokat illeri ile komşu bir şehirdir.Bu sınırlar içinde ORDU ilinin yüzölçümü yaklaşık 5.963 kilometre kare, merkez nüfusu ise (2008) 134.005'dir. Ordu ili merkez ilçe nüfusları bakımından Karadeniz Bölgesi'nin 4. büyük şehridir.

Ordu il merkezi 41° kuzey paraleli ve 37° ve 38° doğu meridyenleri arasında, Karadeniz Bölgesi'nin, Orta Karadeniz bölümünde yer alır.

Ordu il merkezi, dağların denize dik olarak indiği melet vadisinin oluşturduğu alüvyon ovasında yaklaşık 500 rakımlı boztepenin eteklerine kurulmuştur.İlde tipik Karadeniz iklimi görülmektedir. Ancak arkadan geçen dağ yükseltilerinin azalmasıyla Doğu Karadeniz'e göre daha az yağış almaktadır. Kışın donlu günlerin sayısı bir iki günle sınırlıdır.
İl ekonomisi temel olarak tarıma dayanmaktadır. Gerçekten özellikle fındık tarımı il ekonomisinin can damarını oluşturmaktadır. Ordu ili Türkiye fındığının yaklaşık %41 ini üretmektedir. Gerek fındık tarımı ile uğraşan aileler, gerek fındık ticareti ile uğraşan ticarethaneler ve gerekse de fındık kırma tesisleri ekonominin can damarını oluşturmaktadır. İl yerleşkesinin büyük kısmını fındık bahçeleri kaplamaktadır. Fındık dışındaki ürünler ekonomik hayatta büyük bir yer kaplamayan, ailelerin genelde kendi ihtiyaçları için yetiştirdikleri ya da köylülerin pazarda sattıkları ürünlerdir. Kabak, mısır, pancar diye bilinen kara lahana da yetiştirilmekte, son yıllarda iklimin elverişliliği nedeniyle kivi üretimi artmaktadır.
Tarım dışında ilin en büyük sanayi kuruluşu Sağra ve Ordu Yağ Sanayii'dir. Ordu da orta çaplı birçok fabrika vardır. Fındık fabrikaları çoğunluktadır. Son yıllarda teksitil atölyeleri sayısında bir canlanma gözükmektedir. Esnaf işletmeleri tarımdan sonraki en önemli geçim kaynağıdır. Gerçekten esnafların şehrin siyasi hayatına da yön vermekte olduğu gözlenmektediEkonominin can damarı olan fındık sosyal yaşamı da belirlemektedir. Fındığın hasat zamanı olan temmuz sonu ve ağustos aylarında ilçenin boşaldığı, insanların köylere gittikleri gözlenmektedir. Hasat mevsiminden önce ise Ordu en canlı dönemini yaşamaktadır. Son yıllarda yeni açılan fakültenin etkisiyle cafe sayısının arttığı gözlenmektedir.....
TARİHİ:
1963 – 1964 yıllarında Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Prehistorya Tarihi Kürsüsü Prof.I.Kılıç KÖKTEN’in Ordu ve ilçeleri civarında yaptığı arkeolojik kazı ve tetkiklere göre Ordu İli’nde yerleşmeye ve medeniyet eserlerinin verilmesine M.Ö.15 bin yıllarında başlanmıştır.Yine en eski yerleşme sahalarından biri de Mesudiye ilçesidir. Bu ilçe de Prehistorya ve daha sonraki eski tunç devrine ait bir çok buluntular ele geçmiştir.Bölgede dolayısıyla Hitit ve Frigler’inde hakimiyeti görülmektedir.

Ordu şehrinde ilk yerleşme M.Ö.VIII. yüzyılında Niletli Kolonistlerce başlatılmıştır. Niletli Kolonistlerce Kotyora (Cotyora) ismi ile kurulan ilk şehrin yeri bugün bilinmemektedir.Ordu toprakları Nedler ve Perslerin yaşantısına da sahne olmuştur.M.Ö.400 yıllarında 10 binlerin Ric’atı sırasında Ordu’nun antik şehre gelişi ve meşhur Ksenefon’un nutuklarına sahne oluşu önemli bir olaydır.Helenistik, Roma, Bizanslıların hüküm sürdüğü Cotyora zamanla önemini ve canlılığını yitirmeye başlamıştır. Selçuklu Türkleri ( Danişmentliler, Hacı Emiroğulları gibi) Osmanlıların hakimiyeti altına geçen Ordu İli Cotyora’dan sonra 14. yüzyıl ortalarına doğru şehrin 4 km güneyinde bugünkü Eskipazar’da Bayramlı adıyla kuruldu.Bayramlı kasabası 18. yüzyıl başlarında eski canlılığını kaybedince batıda bucak adıyla yeni bir ilçe merkezi doğdu. Bucak adı 1869-1870’de (ORDU) adına çevrildi. Bu yeni ilçe merkezine Bolaman,Perşembe, Ulubey, Hansamana (Gölköy) ve Aybastı bucakları bağlı idi.


Ordu ilçesi 1920 yılına kadar Trabzon Vilayetine bağlı bir kaza merkezi iken 17 Nisan 1920 tarih ve 69 sayılı “Ordu Müstakil Livası Teşkiline Dair Kanunla” merkezi Ordu olmak üzere Canik Sancağına bağlı olan Fatsa kazası da Ordu’ya bağlanmış ve müstakil Ordu Livası teşkil edilmiştir.1923 yılında Sancak adı Vilayet olarak değiştirilerek bugünkü mülki taksimata Ordu Vilayeti olarak yerini almış bulunmaktadır.Bugün bilindiği gibi 18 ilçesi 5 bucağı 65 belediyesi 505 köyü ve 327 mahallesi bulunmaktadır.Doğu karadeniz bölgesinin eşsiz doğa güzelliklerini sinesinde toplayan Ordu İlimizin İlçeleri; Akkuş, Aybastı, Çamaş, Çatalpınar, Çaybaşı, Fatsa, Gölköy, Gülyalı, Gürgentepe, İkizce, Kabadüz, Kabataş, Korgan, Kumru, Mesudiye, Perşembe,Ulubey ve Ünye’dir.

İlin nüfusu 2007 adrese dayalı genel nüfus sayımına göre 715,409 kişidir. Bunun 358,856 i Kadın 356,553 i Erkek dir. Ordu Merkez Toplam 167.829 dir Merkez İlçe ise Toplam 134.005 dir.
Ordu Turizm'de son zamanlarda dikkatleri üzerine çekmeye başlamıştır. Yayla Turizmi Sahilleri, Çeşmeleri, Kiliseleri (Yason burnu), [Cami]leri ve birbirinden güzel gezi yerleri ile her yaz binlerce kişiyi Orduya çekmeyi başarmıştır. Ordu Boztepe'de TOKI tarafindan 11,5 dönüm arazi üzerinde 5 yıldızlı bir otel yapılacak. Hilton Garden Inn buraya talip olduğu Ordu valisi tarafından yerel gazetelerde acıklandı. Ayrıca Yason kilisesinin yanında bulunan (Yalancı Yason) yarımada üzerinde bir Butik otel yapılacağı söyleniyor.
Nerelere gidebilirim diyenler için; Boztepe, Yason burnu, Yayla, Plajları, Kaleleri, ve buna benzer onlarca yer bulunmaktadır.
 
Cevap: Ordu Şehir Tanıtımı

Canım benim ellerine, yüreğine sağlık. Çok güzel. Anlatmak yetmez gelip görmeniz lazım. Alkış simile bulamadım ama ben seni çooooook alkışlıyorum. Teşekkürler:kiss:
 
Ordu İlinin İlçeLeri

Akkuş, Ordu

250px-Ordu_districts.png



Ordu Siyasi Haritası Harita

250px-Ordu_Turkey_Provinces_locator.jpg



Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım 1350 metre Koordinatlar
Posta kodu 52950 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke site [ Belediye] Türkiye Coğrafi BölgeKaradeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Murat SARI Belediye başkanı Lütfi Efil Yerel yönetimİlçe kaymakamlık site Kaymakamlık Akkuş ve , Ordu ilinin bir ilçesidir. Yüzölçümü 636 km², 2000 yılı nüfus sayımına göre nüfusu 49.800'dür. Kuzeyinde ÜnyeSamsun, güneyinde Niksar ve Tokat ile çevrili bir alanda yeralmaktadır. Yüzölçümü gözönüne alındığında Ordu'nun en büyük ilçesidir.
  • Akkuş topraklarında çağlar içinde Tibaren ve Kalip kavimlerinin yaşadığı, sonraki dönemlerde Pont Krallığının egemen olduğu bilinmektedir. Danişmendliler ve Hacıemiroğlu Beyliği'nin yönetiminde de kalan Akkuş, 15. yüzyılda Fatih Sultan Mehmet tarafından Osmanlı egemenliğine alınmıştır. 1954 yılına kadar Karakuş adıyla bilinen ilçe, bu yılda Akkuş adını almıştır.

  • İlçe Orta karadenizin iç kısımlarında Canik sıradağları üzerinde Argan tepesi eteklerinde kurulmuştur. Ünye-Niksar karayolu üzerinde Ünye'ye 62 kilometre mesafede yer almaktadır. İlçenin denizden yüksekliği 1340 metredir.
  • İlçenin iki önemli akarsuyu Tifi ve Karakuş çaylarıdır. Tifi çayı, irili ufaklı derelerin birleşmesi ile oluşmuştur ve yeşilırmakla birleşmektedir.
  • İklim yaylaların tipik karakteristikleri ile uyumludur. İlçe yılın 4-5 ayı karlar altındadır. Yılın kalan aylarında sis ve yağmur dönüşümlü olarak ilçenin iklim yapısını şekillendirmektedir. Yaz aylarında nadiren yüzünü gösteren güneşli günlerde ilçenin sık gürgen ve çam ormanlarından kaynaklanan temiz havasına ve tabiat güzelliklerinin seyrine doyum olmaz.
  • Yayla ve kış turizmi için çok uygun koşullara sahiptir. İlçe maküs kaderinin değişebilmesi için bu koşulları değerlendirebilecek yatırımcı ve girişimcileri beklemektedir.
  • Akkuş halkının başlıca geçim kaynağı tarım, orman, hayvancılık, el sanatları ve ticaretdir. Halıcılık son yıllarda büyük gelişme göstermiştir.

  • 40.79 derece Doğu boylamı, 39.01 Derece Kuzey enlemi koordinatlarında bulunmaktadır.
220px-Akkus_Gunbatimi.JPG

AKKUŞ Günbatımı




Köyler

Alanköy, Anbargürgen, Ceyhanlı, Çamlıca, Çavdar, Çökek, Çukurköy, Dağyolu, Damyeri, Düğencili, Esentepe, Gedikli, Gökçebayır, Gürgenliyatak, Haliluşağı, Karaçal, Kargı, Kemikgeriş,Ketendere, Kızılelma, Koçcuvaz, Kurtboğaz, Kuşçulu, Külekçili, Meyvalı, Muratlı, Ormancık, Ortabölme, Şahin, Tuzakköy, Yeniköy, Yeşilgüneycik, Yeşilköy, Yolbaşı, Y.Düğencili

Mahalleler

Merkez Beldesi Merkez, Subaşı, Yazlıkbelen, Yenimahalle
Akpınar Beldesi Düzmeşe, Elicek, Eminli, Hamzalı, Karlıtepe, Merkez, Ortaköy
Salman Beldesi Çakırlar, Çamalan, Elmalık, Güveluşağı, Merkez, Şehit Kerim, Taşoluk
Çayıralan Beldesi Belalan, Çayıralan,
Seferli Beldesi Aliimamlar, Boğmalık, Göğmele, Merkez, Tepe
Kızılelma Beldesi Çubuklu, Kışla, Kızılelma



Akkuş belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Akkuş
Beldeler: Akpınar • Çayıralan • Kızılelma • Salman • Seferli
Köyler:
• Alanköy • Ambargürgen • Ceyhanlı • Çaldere • Çamlıca • Çavdar • Çökek • Çukurköy • Dağyolu • Damyeri • Düğencili • Esentepe • Gedikli • Gökçebayır • Gürgenliyatak • Haliluşağı • Karaçal • Kargı • Kemikgeriş • Ketendere • Koçcuvaz • Kurtboğaz • KuşçuluKülekçili • Meyvalı • Muratlı • Ormancık • Ortabölme • Şahin • Tuzakköy • Yeniköy • Yeşilgüneycik • Yeşilköy • Yolbaşı • Yukarıdüğencili






Aybastı, Ordu


250px-Aybasti_uzaktan.jpg

Aybastı Genel Görünüm





Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler İlçe nüfusu 14.400[] (2000) Yüzölçümü 359 km² Rakım 830 m metre Koordinatlar
Posta kodu 52500 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Mehmet ÖZER Belediye başkanı Fehmi Küpçük Yerel yönetim site aybastibld.com İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık
Aybastı, Ordu ilinin bir ilçesidir. 359 km² yüzölçümüne sahip olup, nüfusu 31.071'dir. Başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır.





Ulaşım Durumu

Aybastı'nın Sahil yolu Fatsa‘ya uzaklığı 52 Km.'dir. Bu yol Otomobille 1.20 dakikada alınmaktadır. Virajları keskin ve çok fazla olduğundan araçlar az hızla bu yolu almaktadır. Güzergahta trafik akış şeridini, bazı yerler hariç tek saymada fayda vardır. Yolun asfalt kalitesi düşüktür. Yolun çoğu kısımlarına bir araç ancak sığmakta, bu da bu yoldaki seyrin çok dikkatli olmasını gerektirmektedir. İlçenin tüm köy ve mahallelerine ulaşım mümkündür. Aybastı - Gölköy arası 37 Km olup stabilize yol vardır. Bu yol da 2007'de asfaltlanacaktır. Aybastı - Niksar arası 70 Km'dir. Aybastı - Korgan arası ise 45 Km'dir.
Aybastı'nın Niksar, Reşadiye, Gölköy, Korgan ve Mesudiye ile bağlantıları vardır. Sözü edilen yerlerde ham yol mevcuttur. Aybastı - Reşadiye arası 57 Km olup bu yol Aybastı- Fatsa arasına nispeten biraz daha az virajlıdır. Ne var ki yolun asfalt olmaması ve kış aylarındaki hava muhalefeti ulaşımı kesmekte ya da zorlaştırmaktadır.



Sosyal Yapı

Sahilden 52 Km uzakta bulunan Aybastı, 3 Nahiye , 10 mahalle ve 7 köyden oluşur. Köylerde ilkbahar, yaz mevsimlerinde hareketlilik vardır. İlçe merkezinde her gün canlılık vardır. Cumartesi günleri pazar kurulur. Canlı bir pazara sahiptir. Evlenme yaşı 15 ila 22 ‘dir. Evlilikler çoğu kez görücü usulü ile yapılır. Aybastı’da inançlara büyük önem verilir. Baba ailenin reisidir. Aile büyüklerine hürmet fazladır. Evde aile büyüklerinin sözü geçerlidir. Babadan ayrı bir evde yaşansa bile ona danışmadan herhangi bir iş yapılmaz. Nüfusun %99’u okur-yazardır. Genel olarak kadınlar ev hanımı vazifesini yaparlar. Resmi dairelerde çalışan kadın sayısı çok azdır. Yaz mevsiminde kadınlar tarla ve bahçelerde çalışır. Ev hanımları Halk Eğitimi Merkezinin açtığı kurslara giderler.
Aybastı ’da nüfus hızlı bir artış göstermektedir. Merkezde buna paralel olarak hızlı bir kentleşme söz konusudur. Merkezde binalar genelde 4 ve daha çok katlı olarak inşa edilmiştir. Yurt dışında çalışan işçilerin arsalara gereğinden fazla para vermeleri nedeniyle arsa fiyatları çok yüksektir. Sağlık, eğitim, ulaşım konularında ciddi aksaklıklar meydana gelmektedir. Okullarda her yıl öğretmen değişikliği ya da öğretmen yetersizliği öğrenci başarısını düşürmektedir. Yine ulaşımın iyi olmaması sağlık yönünden ciddi sorunlar meydana getirmektedir.
Aybastı Belediyesince yapılan su arıtma tesisleri bitirilmiştir. Devlet Hastanesi hizmete girmiştir. Özellikle İstanbul, Ankara’ ya sosyal ve ekonomik nedenlerle göçenlerin sayısı oldukça fazladır. İşsizlik nedeniyle yurt dışında çalışma imkanları doğunca 1960 yılından itibaren İlkönce Almanya’ya başlayan işçi akımı Fransa, Avusturya ile devam etmiştir. 1996 yılından itibaren de işçilerin Türkî Cumhuriyetlere ve İsrail’e gittikleri görülmüştür.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.
Yıllara göre ilçe nüfus verileri Yıllar Merkez Köyler Toplam 2007 14400

2000 31.071

1997 55.000

1990


1985


1980


1975


1970


1965


1960



Coğrafi Durumu


Konumu

Orta Karadeniz Bölgesi’nde Canik Dağları’nın Kuzey yamacında kurulmuş olan ilçemiz, Fatsa’nın Güneyi’nde kıyıdan 54 km² içerdedir. Doğusu’nda Gölköy, Batısı’nda Korgan, Kuzeyi’nde Fatsa ve Güneyi’nde Reşadiye ilçeleri yer alır.

Yüzölçümü

Yüzölçümü 359 Km²’dir. Rakım 730 metredir. Derinliği 27 km, genişliği 14 km.’dir. Bu saha içerisindeki belediye alanlarımız ise 78 km² kadardır. Bu alan içerisinde 9 mahalle ve yayları bulunmaktadır. Km²’ye düşen kişi sayısı 90’dır. Engebeli bir arazi yapısına sahip olmasına rağmen ilçemiz belediyesi dahilinde sarp yamaçlara ve kayalıklara rastlanmaz.

Bitki Örtüsü

İklim ve bitki örtüsü Orta Karadeniz iklimine benzer. yüksek kısımları ise kısmen İç Anadolu Bölgesi’nin iklimi hüküm sürer. Bitki örtüsü olarak Karadeniz bitki örtüsüne sahiptir. Tarıma elverişli alan 192 Km², Çayır, mera 116 Km² Bağ, bahçe 30 Km²’dir. Sıcaklık bakımından aylık ortalamalar incelendiği zaman en soğuk ay ortalama sıcaklığının 6 ile 7 derece arasında değiştiği görülür. En sıcak ay ortalaması ise 23 derecedir. Karadeniz Kıyılarındaki nem oranı fazla hissedilmez. Hava rüzgarlı olduğu zamanlarda soğuk daha fazla hissedilmektedir. Sıcaklık yazları 35 dereceye kadar yükselmektedir. Kışlar soğuk olur. Perşembe Yaylasında kar kalınlığı 1,5 metreye kadar çıkmaktadır. En yağışlı mevsim ilkbahardır.

Akarsuları

Büyük ırmakları yoktur. Armutlu ve Aybastı çayları mevcuttur Yine eski adı “Ağuderya” yeni adı Bolaman olan bir çayı vardır. Her iki çay da Fatsa’dan Karadeniz’e dökülmektedir.

Perşembe Yaylası

Bölgenin en önemli turistik yerlerinden bir tanesi olup ilçe merkezine 17 km. uzaklıktadır. İlkbaharda karların erimeye başlamasıyla hayatın ve canlılığın başladığı Perşembe Yaylası'nda mevsimin ilk karının yağmasına kadar hayat devam eder. Yeşil çle kaplı olan yaylanın merkezinde şehir türü bir yapılanma vardır. Perşembe Yaylası'nda yerleşim ve yaşamanın, Türklerin Anadolu'ya ayak basmalarından bu yana devam ettiğini kabul edebiliriz. Çünkü, ünlü seyyah Evliya ÇELEBİ, seyahatnamesinde, Perşembe Yaylası'ndan ve Perşembe Panayırı'ndan bahsetmektedir. Yine, 1876 Trabzon Salnamesi'nde Perşembe Yaylası ve panayırından söz edilmektedir.
180px-Persembeyaylasi.jpg

Perşembe Yaylası


Bu yazılı kaynaklara dayanarak, Perşembe Yaylası'nın çok eski bir yerleşim yeri olduğunu anlıyoruz. Yayla şenlikleri de insanların bu yaylaya yerleşmeleriyle birlikte Perşembe Panayırı olarak başlamıştır. O dönemlerde yurdun çeşitli yerlerinden gelen satıcıların eğlence araçlarının, çadır tiyatrolarının buluşup birleştiği muhteşem bir görünüm içerisinde başlayan ve bir hafta devam eden eğlence, alışveriş ağırlıklı bir şenlikmiş. Bu şenliklerin en büyük ağırlığını, yağlı pehlivan güreşleri oluşturmaktadır. Geçmiş dönemlerde yaşayanların Perşembe Yaylası Panayırı hakkında anlattıkları bilgilere göre o dönemlerde panayıra yurdun çeşitli yörelerinden satıcılar, ip cambazları, sihirbazlar, sirk türü çadırlar, falcılar gelirler ve bir ay boyunca yaylada kalırlarmış. Başladığı günden bu yana Temmuz ayının son haftasında yapılma özelliğini yitirmeyen panayır, son haftada yağlı pehlivan güreşleri, at yarışları, insan yarışları gibi çeşitli sportif faaliyetlere devam edermiş. Yazılı kaynaklardan edinilen bilgiye göre; Perşembe Panayırı, Kırkpınar Şenliklerinden daha eski bir tarihe sahiptir. Ancak, bu zamana kadar tanıtımı yapılamadığı için gerekli yeri alamamış, Kıkpınar güreşlerinin rövanşının yapıldığı bir panayır olarak kalmıştır. Başladığı günden bu yana hiçbir kesintiye uğramadan devam eden Perşembe Panayırı'na Kırkpınar'da kispet giyen pehlivanların % 80'i (baş pehlivan dahil) katılmaktadır.
Perşembe Yayla'sına Aybastı'dan ve Tokat tarafından ulaşım vardır. Konaklama olarak da yayla merkezinde otel mevcuttur. Perşembe Yaylası Şenlikleri her yıl Temmuz ayının 3. haftasında yapılmaktadır. 1 hafta süren şenliklerin asıl bölümü son gündür. Cumartesi gecesi genellikle Aybastı ilçe merkezinde şenlik ve konser olmakta, Pazar günü de yaylada aynı şekilde konser olmaktadır. Yine pazar günü yağlı güreşler de yapılmaktadır.




Aybastı belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Aybastı
Beldeler: Alacalar • Çakırlı • Pelitözü
Köyler: Beşdam • Hisarcık • Kayabaşı • Safalık • Sarıyar • Toygar • Uzundere • Zaferimilli









Çamaş, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 2.000[] (2000) İlçe nüfusu 13.787[] (2000) Yüzölçümü 146 km² Rakım Ortalama 600 metre Koordinatlar
Posta kodu 52430 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi BölgeKaradeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Vekil Ferhat BURAKGAZİ Belediye başkanı Mahmut AYPARÇASI Yerel yönetim site Welcome to the Frontpage
Çamaş, Ordu iline bağlı bir ilçe.


Çamaş ve yöresi Ordu İlinin eski bir yerleşme bölgesidir. Çamaş yöresi tarihinin M.Ö 3.Yüzyıla kadar indiği bilinmektedir.
Çamaş adı, 1485'lerden evvel Tımar Beyliği yaptığı bilinen Mehmet ÇAMAŞ Bey'in adından dolayı verildiğini tarih kitapları yazar. Çamaş Danişmentli Devletinden sonra Osmanlı Devleti idari teşkilatında asırlarca Ordu İlinin Perşembe, Ulubey Hapsamana, Aybastı bucakları arasında Çamaş Bolaman Nahiyesi adına rastlanmaktadır. Çamaş bu suretle Bolamanla birlikte 1881 yılına kadar "Çamaş Bolaman Nahiyesi" adıyla bir merkezden idare edilmiştir.
1930 yılında ise Çamaş ayrı bir bucak haline gelmiş ve Ordu Merkez İlçesine bağlanmıştır. 1944 yılında ise köyleriyle birlikte Fatsa ilçesine bağlanarak bucak olmuştur. 1971 yılında Sarıyakup Belediyesi, 14 Şubat 1975 tarihinde Çamaş Belediyesi kurulmuştur. 17 Mart 1985 yılında her iki belediye "ÇAMAŞ BELEDİYESİ" adı altında birleşmesinden sonra 20 Mayıs 1990 tarih ve 20423 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 9 Mayıs 1990 tarih ve 3644 Sayılı Kanunla Çamaş İlçesi adıyla ilçe haline gelmiştir.
İlçenin arazi yapısı çok engebelidir. Yerleşim ise dağınıktır. Bu yüzden devlet hizmetlerinin götürülmesi anlamında büyük zorluklar çekilmektedir. 7 Köy ve 16 mahalleden oluşan ilçenin 2000 nüfus sayımına göre nüfusu 10.177 mahalle ve 3.610 köy olmak üzere toplam 13.787'dir. İlçemiz Karadeniz Bölgesinin Orta Karadeniz Bölgesinde, Ordu İlinin iç kesiminde bulunan bir ilçesidir.
Denize uzaklığı 20 km'dir. Arazi yapısı olarak engebeli bir yapıya sahip olduğu için yerleşim olarak dağınık bir yerleşim sistemi vardır. İlçe sınırları doğu ve kuzeyi Fatsa İlçesi, batısı Çatalpınar İlçesi, güneyi Gürgentepe İlçesi ile çevrilidir. Ortalama rakım 600 metredir. İlçenin genel olarak yüzölçümü 81,180 Km²'dir. Köy ve Mahalle olarak toplam nüfusu ise 13.787'dir.



Çamaş belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Çamaş
Beldeler: YOK
Köyler: Budak • Edirli • Hisarbey • Sakargeriş • Saitler • Söken









Çatalpınar, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52420 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi BölgeKaradeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Bilgihan BAYAR Belediye başkanı Muhasin ERİŞ Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık

Çatalpınar, Ordu ilinin bir ilçesidir.

Fatsa'ya 20 kilometre, Ordu'ya 56 km uzaklıktadır. Geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Fındık yetiştirilir. Elmaköy köyünde acısuyu vardır. Birçok hastalığa faydalı olduğu bilinmektedir. İlçe gelişmemiş ancak gelişme yolunda çaba sarf etmektedir. İlçe nin mahalleleri incirli, kıran, Hasal, Terimli,Yenimahalle, Güneyce' dir. Belediye başkanı muhasin eriş'tir. İlçenin sanayisi yoktur. Bölgenin tek geçim kaynağı olan fındık son senelerde fiyat etmeyince ilçenin gençleri inşaatta çalışmak zorunda kalır ve böylece dışarı göç hatta yurt dışı göç başlamıştır.ilçe son senelerde bir hayli göç vermiştir. Bunların bir çoğu ıstanbula yönlenmiştir. Ilçenin ilk adı çatak'tır. Bu isim 1900 yıllarda buradan geçen yolcuların konakladığı bir han bulunurdu aybastı ve fatsadan gelenler burda çatıştıkları için Çatak adını almıştır. O zamanlar küçük bir yerleşim yeri olan Çatak daha sonra belediye olunca ilçeyi bir çatal gibi arasına alan Bolaman ve Keş ırmaklarından esinlenerek Çatalpınar adını almıştır.



Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 12000 Bunun 4000 ilçe merkezinde, 8000 ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 1 belde, 11 köy ve 6 mahalleden oluşmaktadır.


Yıllara göre ilçe nüfus verileri Yıllar Merkez Köyler Toplam 2007


2000


1997


1990


1985


1980


1975


1970


1965


1960



Çatalpınar belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Çatalpınar
Beldeler: Göller
Köyler: Akkaya • Elmaköy • Gündoğdu • Karahamza • Karahasan • Kayatepe • Keçili • Madenköy • Ortaköy • Sayacaktürk • Şirinköy








Çaybaşı, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler İlçe nüfusu 15.108[] (4803) Yüzölçümü 165 km² Rakım 530 metre Koordinatlar
Posta kodu 52xxx Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Zekeriya SARIKOCA Yerel yönetim site [1] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık Ordu ilinin bir ilçesidir. İlçenin kuzey ve doğusunda Ünye, batısında İkizce, güneyinde Akkuş ilçe sınırları bulunur. Yüzölçümü 165km²'dir. Çaybaşı Ünye İlçesine bağlı bucak iken 1990 yılında Anavatan partisi Kamil Uzun'un belediye başkanlığı döneminde TBMM'nin aldığı bir kararla ilçe merkezi olmuştur. Merkezin yükseltisi 530 m olup, Karadeniz sahil yoluna uzaklığı 21 km'dir.
Şehir merkezi Akçay ve Cüri ırmakları arasında yükselen arazi üzerinde, yani bu iki ırmağın su toplama havzalarını ayıran su bölümü çizgisi üzerinde kurulmuştur. İlçe orta Karadenizde yer aldığından Doğu Karadeniz dağları kadar sarp ve dik bir topoğrafyaya sahip değildir. Yörede güneye doğru yükselen arazide görünüşe yassı topoğrafya şekilleri hakimdir. Vadi tabanları Çaybaşı ilçe sınırlarında biraz daha genişlemiştir. 2002 yılında Hüsamettin Çelik önderliğinde Çaybaşı sosyal yardımlaşma ve dayanışma derneği kurulmuş, ilçeye ve gurbetteki Çaybaşı'lılara çeşitli imkanlar sağlanmıştır. Halen onursal başkanlığını yaptığı derneğin yeni başkanı Mustafa AYDOĞDU'dur. İlçenin kurumlar ve dernek harici tek kişisel sitesi ÇAYBAŞI YEREL HABER PORTALI dur.

Nüfus

İlçe merkezinin nüfusu 2007 adrese dayalı genel nüfus sayımına göre 1990 yılında 6901 iken bu sayı 4803 , köy ve kasabalarının nüfusu 11925 iken 10305 kişidir. İlçenin toplam nüfusu 18826 iken bu gün gelinen nokta 15108'dir. Bu sonuçlara göre 1990 yılında ilçede kilometre kareye 114 kişi düşer iken bugün 91 kişi düşmektedir. Nüfusun cinsiyet yapısına baktığımızda erkekler ile kadınlar arasında miktar olarak belirgin farklar yoktur. Kadın sayısının yıl içinde erkeklere oranla düşük görüldüğü dönemler olmaktadır. Nüfus yaş guruplarına bakıldığında 0-19 yaş gurubu toplam yaş guruplarının %41'ini geçmektedir.İlçede bu durumdan anlaşıldığı üzere genç nüfus fazladır. 19 yaş gurubundan yukarı gruplara doğru nufusun azaldığı görülür. En az nüfus 65 yaş ve üzeri yaş grubunda görülür.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 1 belde, 6 köyden oluşmaktadır.

Göç Hareketleri

Çaybaşı ilçesinde kısa ve uzun süreli göç hareketlerinden söz etmek mümkündür. Kısa süreli göç hareketleri,daha çok civar köylerde yaşayan halk için geçerli olmaktadır. Bu harekete katılan insanlar yılın belirli dönemlerinde inşaat işinde çalışmak için ilçe sınırları dışına çıkarlar. Ağustos ayı içinde Çaybaşı'na fındık toplamak amacı ile ilçe dışından nüfus gelir. Özellikle ağustos ayı içinde ilçede nüfus fazlalığı ve hareketliliği artar.
Uzun süreli nüfus hareketlerine bakıldığında ilçenin her dönemde göç verdiği görülür. 1950'lerde başlayan göç hareketleri özellikle 1970'lerden sonra hız kazanmıştır. Köylerden, mahallelerden, ilçe merkezinden İstanbul, Bursa, İzmit gibi büyük şehhirlere göç yaşanır. İş bulup hayatını belirli düzene soktuktan sonra ailesini yanına alan kişi uzun süreli göç hareketine katılmış olur.
Bu göçün nedenleri arasında şu faktör daha belirgin olarak ortaya çıkar:Yörede fazla olan nüfusun zamanla tarım toprakları üzerinde baskısını arttırması ve insanlara geçinmek için yeteri kadar tarım toprağı düşmemesi, topraktan alınan mahsülün kazancı ekonomik çöküntüye sebep olmasıdır.
Çaybaşı şehir merkezi çevre köy ve mahallelerdende göç alır. Bu durumun nedeni de daha çok, şehirsel imkan ve olanaklardan yararlanmaktır. Bu göç hareketide ilçe merkezinin nüfuslanmasına, ev sayısının artmasına, şehrin yatay yönde büyümesine katkı sağlamaktadır. Buna rağmen ilçemizde görev yapan memurların yerleşim yeri olarak komşu ilçe Ünye'yi tercih etmeside gerçek nüfus oranının düşük çıkmasına yol açmıştır. Bir dönem kaymakamlık memurların ilçe dışında ikamet etmemelerini tavsiye etmişsede bunun önüne geçilememiş tercihin ünye olmasının sebepleri araştırılarak giderilememiştir. Oysa ilçede çalışarak gelir elde edenlerin gelirlerini ilçede ikamet ederek ekonomiye katkı sağlamalarını istemek en doğal haktır.
Uzun zamandır endüstriyel anlamda bir firmaya sahip olamayan Çaybaşı 2004 yerel seçimlerinde tercihini değiştirerek Samsun Tarım İl Müdürlüğünde Müdür Yardımcısı olan Zekeriya SARIKOCA'yı iktidar partisinden Belediye başkanı seçerek bugün ilçemize 2 adet fabrika statüsünde işyeri açılması sağlanmıştır.







Çaybaşı belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Çaybaşı
Beldeler: İlküvez
Köyler: Akbaba • Eğribel • Göksu • İçeribükü • Kapılı • Köklük







Fatsa, Ordu


250px-Fatsaada_image001.jpg



Fatsa Adası'ndan bir görünüm
250px-Ordu_%28tr%29.svg.png




Ordu Siyasi Haritası Harita
250px-Ordu_Turkey_Provinces_locator.gif



Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 120.774[1] (2000) İlçe nüfusu 64.087[1] (2000) Yüzölçümü 552[2] km² Nüfus yoğunluğu 60,38/km² Rakım 10 metre Koordinatlar 41°031327′K 37°495136′D Posta kodu 52400 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim İl Ordu Kaymakam YUSUF KULAÇ Belediye başkanı HAKAN BAYIR Yerel yönetim site http://www.fatsa.bel.tr/ İlçe kaymakamlık site T.C. Fatsa Kaymakamlığı Resmi Sitesi Fatsa, Ordu ilinin ve Karadeniz Bölgesi'nin ikinci gelişmiş ilçesidir. Konumu itibariyle, Samsun'un 165 km kuzeyinde ve Karadeniz'in 2 km güneyindedir. Ordu ilçe merkezinin de 55 km kuzeyinde bulunmaktadır.
Fındık üretiminin yaygın olması ile tanınan ilçe, bu özelliği ile Türkiye'nin dünyada en fazla organik üretim alanına sahip 30. ülke olmasına önemli derecede katkıda bulunmuştur.[3] Fatsa isminin, Satılmış Nahiyesi olarak kaydedildiği görülmüş, ancak Satılmış adı kısa bir süre sonra ortadan kalkıp, yerine tekrar Fatsa ismi kullanılmaya devam edilmiştir.
Fatsa coğrafi konumu nedeniyle tarih boyunca idari ve ticari bir merkez olmuştur. Özellikle ekonomisinin tarıma dayalı olması, bu özelliği kazandıran emellerden biridir. 2000 nüfus sayımına göre ilçe nüfusu 64.087'dir.
Tarihte Fanise, Phadsane, Pytane ve Facha olarak adlandırılan bölgelerde bulunmaktadır. Türkler tarafından kesin olarak 1380 yılında alınmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ilçedeki ticaretin hareketli olması, imparatorluğun ekonomi bakımından ilerleme kaydetmesini sağlamıştı. İpekyolu'nun ilçeye yakın olması, Fatsa'ya uzunca bir süre parasal bakımdan kazanç sağlamıştır. Fakat, coğrafi keşifler sonucunda, bu yolun fazla işlev görmemesi nedeniyle, ekonomik hareketlilikte duraklamalar meydana gelmiştir.
1992'de kurulan Ordu Üniversitesi'ne bağlı Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi bu ilçede bulunmaktadır.

Tarih

Şehrin ilk çağ tarihi ile ilgili bilgiler yeteri kadar bulunmamaktadır. Tarihi eserlerinin tahribi, o dönemlere ait kaynak yetersizliği, arkeolojik araştırmalara yeteri kadar önem verilmemesi, şehir hakkında az bilgilere ulaşılmasına neden olmıştur.
M.Ö. 400 yılında Fatsa ve çevresinde Kolhlar, Driller, Halipler, Mossinoikler ve Tibarenler gibi Yunan asıllı olmayan yerli kabileler yaşamıştır. Döneme ait önemli buluntulara Yapraklı köyü mevkisinde Çıngırt Kaya ve çevresinde rastlanmıştır.
M.Ö. 675 yılından itibaren sırası ile Kimmerler, Persler, M.Ö. 547 yılında, Makedonyalı imparator Büyük İskender, M.Ö. 334 yılında, komutanları ise M.Ö. 312 - 208 yılları arasında, Fatsa ve çevresine hakim olmuştur. Fatsa'da ilk çağ dönemlerinden en dikkat çekeni ise Pontus devridir. Pontus, M.Ö. 280 - M.S. 263 yılları arasında Fatsa'da egemen olmuştur. Pont hakimiyeti dönemi, Side olarak anılan yörenin daha da güçlenmesine neden olmuştur.
Fatsa'nın tarih sahnesinde önemli bir yer alması M.S. 1. yüzyıl'da başlamıştır. Mitridatın ölümünden sonra II. Farnak, M.Ö. 65-42 yılları arasında Roma'ya bağlı bir krallık olan Pont Devleti'nin başına geçmiştir. II.Farnak, bugünkü Fatsa'nın bulunduğu yerde hükümdarlığını sürdürürken, Roma'nın iç karışıklıklarından faydalanarak hem bağımsızlığını kazanmak hem de idaresini genişletmek için çalışmış fakat başarılı olamamıştır. II.Farnak, Fatsa'nın eski hükümet binasının bulunduğu alandır. kızı Fanizan adına bir şato inşa ettirmiştir. Bu şatodan dolayı kasabaya Fanizan adı verilmiştir. Sonraki yüzyıllarda Fanise, Phadsane, Pytane ve Faça adları ile anılan kasaba son olarak Fatsa adını almıştır.
Pont Devletinin sınırları içerisinde Fatsa yer almaktaydı. Kasaba, Şarl Teksiye'de, Fatizan şatosu, vilayet yıllıklarında ise Vadisane olarak adlandırılmaktadır. II.Farnak'tan sonra bölgeye ayrı bir sülaleden gelen Polemen hükümdarlık yapmıştır. M.S. 63 yılında Pont devri , Roma İmparatorluğu tarafından ortadan kaldırılmış, M.S. 395 yılında ise bu topraklar Roma İmparatorluğu tarafından, Bizans İmparatorluğu'na devredilmiştir.M.S. 391 yılından itibaren Anadolu'ya giren Peçenek ve Kuman Türklerinin akınları sonucu, Fatsa'ya ilk Türkler giriş yapmıştır.
Türklerin Fatsa yöresine kesin olarak yerleşmeleri, 1071 Malazgirt Savaşı sonrası meydana gelen akınlar sonucu sağlamıştır. Danişmend Gazi'nin beylerinden Sevli Bey, Ladik yöresinden harekete geçerek kısa sürede; Samsun, Ünye, Fatsa ve Giresun bölgelerini fethedip, Trabzon'a kadar ilerlemeyi başarmıştır. Bu olaylardan sonra yerleşen oymaklar sayesinde Türkleşme ve İslamlaşma süreci başlamıştır. Bu oymaklardan en önemlisi Çepni'lerdir. Çepniler bu alt yapıyı sağladıktan sonra 1380 yılında Hacı Emiroğulları adlı bir Türk Beyliğinin hakimiyet dönemi başlamıştır. 1427-1428 yılları arasında Yörgüç Paşa'nın Canik seferi ile Fatsa, Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içerisinde dahil edilmiştir. Hacı Emiroğulları dönemi Fatsa'daki Türk nüfusunun temelini oluşturmuştur.
13. ve 14. yüzyıllarda, kıyı kesiminde Ceneviz kolonilerinin etkileri görülmekteydi. Sahildeki tabya, Cenevizliler tarafından depo olarak kullanılmıştır. Bu zaman dilimi içerisinde Fatsa, Karadeniz'in önemli ticaret merkezlerinden biri olmuştur. Cenevizlilerin Karadeniz hakimiyetleri, II. Mehmet döneminde sona erdiği için Fatsa'yı bu dönem içerisinde terk etmişlerdir.. Fatsa'da Türk hakimiyeti dönemi 1380 yılında Hacı Emiroğulları beyliği ile, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise 1427-1428 yılları arasında başlamıştır.[3]
250px-Otoyol.jpg

Fatsa-Ordu karayolu.



Osmanlı Dönemi (1427-1922)


İdari Taksimat

Fatsa idari olarak Canik Sancağına bağlıydı. Osmanlı İmparatorluğu kayıtlarında Fatsa yöresinin adı "Satılmış - ı Mezid Bey" veya "Nahiye-i Satılmış-ı Ferid Bey" olarak geçmekteydi. 15. yüzyıl kayıtlarında Nahiye statüsündeki Satılmış, 16. ve 17. yüzyıl kayıtlarında ise kaza olarak geçmektedir. Yörede 15. yüzyıl'da tek bir kaza bulunurken 1642 yılında altı kaza ortaya çıkmıştır. Tapu defterine göre kazaların adları; Satılmış, Cevizderesi, Çöreği, Meydan, Sergis ve Keşdere idi. Katip Çelebi, bu kazalara Fatsa ve Vona bölgesinide eklemiştir. 1851 yılından 1856 yılına kadar kaza statüsünde olan Fatsa kasabası, 1869 yılından 1872 yılına kadar Ünye kazasına bağlı bir nahiye olmuştur. Kasaba 1878 yılında ise yeniden kaza yapılmıştır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (o zamanki adıyla Büyük Millet Meclisi) 30 Kasım 1920 tarihinde başlayan Ordu ve Giresun sancaklarının oluşumu hakkındaki kanun ile ilgili yapılan görüşmeler sonucunda 4 Aralık 1920 tarihinde Ordu ve Giresun sancakları kurulmuştur. Merkezi, Ordu olmak üzere Canik sancağına bağlı Fatsa ve Ünye kazalarının bağlanması ile Ordu sancağı kurulmuştur. Fatsa ve Ünye halkı bu karara karşı çıkmış, ayretten Ünye sancağı'nın kurulması yönünde tekliflerde bulunmuşlardır. Ancak bu teklifler reddedilmiştir. Böylelikle Fatsa, 4 Aralık 1920 tarihinde Ordu'ya bağlı bir kaza haline getirilmiştir.

Sosyal Yapı

Etniklik ayrım kriterleri, Osmanlı İmparatorluğu toplumunda din ve kültür olarak benimsendiği için Fatsa da toplum yapısı iki grup altında incelenmektedir. Bunlar; Müslümanlar ve Gayrımüslim'lerdir.

Müslümanlar

Malazgirt Savaşı'ndan sonra Türkler, kademeli bir şekilde Karadeniz Bölgesi'ne yerleşmeye başladı . Danişmend Gazi' nin beylerinden olan Sevli Bey tarafından yönetilen Türkmen akımları sonunda Orta Asya ve Azerbaycan yörelerinden getirilen Karlı ve Karaöylü oymağının bir bölümü de Fatsa'ya yerleşmiştir. Bununla birlikte Fatsa'daki Müslüman Türk nüfusunun esasını Çepniler oluşturmaktadır. Çepniler, kendilerine ait beylikler kurmuşlardır. Tacettinoğulları ve Hacı Emiroğulları sayesinde Canik bölgesi, Türk ve Müslüman kimliğine sahip olmuştur. 1427-1428 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na dahil olan Fatsa'nın 15. ve 16. yüzyıllarında, Müslüman nüfus oranı %90 oranındaydı.

Gayrımüslimler

Fatsa'da Türk hakimiyetinden itibaren Hristiyan nüfusun genel nüfusa göre oranı çok düşüktü. Burada yaşayan Hristiyanların bir kısmı din değiştirmiş, bir kısmı da 20. yüzyılın başlarına kadar varlıklarını sürdürmüşlerdir. Hristiyan nüfusun oranı 15. ve 16. yüzyılın tapu kayıtlarında, %2 oranını geçmemektedir. 18. yüzyılın sonlarından itibaren bölgeye başka yerlerden göç eden gayrımüslimler olmuştur. Bu göçlere rağmen yukarıdaki Müslüman nüfusla ilgili tabloya bakıldığı zaman, Müslüman harici nüfusun çok az olduğu görülür. Bölgede o dönemde iki tür gayrımüslim toplulukları baş göstermekteydi. Bunlar; Rumlar ve Ermeniler'di.

Kafkas Göçleri ve Balkan Mübadilleri (1864-1923)


Kafkas Muhacirleri

150px-Kafkas_muhacirleri.jpg

Kafkas muhacirlerinin bir bölümü.


19. yüzyıl'ın son çeyreğinde Kafkas muhacirleri, Rusya'nın baskısıyla Karadeniz Bölgesi'ne ,ağırlıklı olarak Trabzon eyaletine göç etmiştir. Yapılan araştırmalarda Çerkez göçmenlerinin 1864 yılında Canik sancağına kayıt edildiği tespit edilmiştir. İskan edilen Çerkez gruplarının bir kısmı Fatsa'ya yerleştirilmiş , 1870 ve 1871 tarihli, Trabzon Vilayet Salnamelerinde nüfusları 901 kişi olarak belirtilmiştir. 1 Temmuz 1878 tarihinde Canik sancağına göç etmiş çok sayıda Abaza göçmenlerinin bir bölümü Fatsa'ya bağlı Çokdeğirmen ve Nefs-i Meydan Abaza köylerine yerleştirilmişlerdir. 1878 yılından sonra hızla artan göçmen kitlesi 1880 ve 1887 tarihlerinde Fatsa'ya yerleştirilmiştir. Batum muhacirleri adı verilen bu göçmenlerin yerleştikleri yerler Fatsa Muhacir Tapu Sicil kayıt defterinden çıkartılmıştır.[4]



Balkan Mübadilleri

150px-Balkan_mubadilleri.gif

Mübadillerin bir kısmı.


Lozan Antlaşması gereğince mübadele söz konusu olunca, Türkiye'deki Rum kökenli nüfus İstanbul hariç, Yunanistan'a , Yunanistan'daki Türk nüfusun ise Batı Trakya hariç, Türkiye'ye göç ve iskanları sağlanmıştır. Mübadil adı verilen bu göçmenlerin yerleştirildikleri yerler arasında Fatsa kazası da vardır. Fatsa'ya yerleştirilen mübadillerin sayısı 801 kişidir. Mübadillerden yaşayan kimse kalmamıştır. Onların soyundan gelip mübadele konusunda düzenli ve sağlıklı bilgi toplayan tek bir kişi vardır. Bu tek kişi ise Yusuf Bul'dur.
Mübadiller, 1923 senesinin Mayıs ayı içerisinde Selanik'in Serez Kazası'ndan hareketle Kavala Limanı'ndan Gül Cemal Vapuru ile İstanbul'a gelmişlerdir. İstanbul'daki Veli Ağa Çayırı'nda bir hafta dinlendikten sonra bir başka gemi ile Fatsa'ya gelmişlerdir. Fatsa'ya gelen hane sayısı 770'tir. Fakat bu haneler normal hane değil bir veya iki kişiden oluşan hanelerdir. Mübadiller geldiklerinde içlerinde 15 yaşını doldurmuş iki erkek ile 55 yaşının üzerinde ihtiyarlar ve özellikle kadın ve çocuklar vardı. Bu insanlar şehre uyum sağlayamamışlardır. Çünkü buğday ve tütün yetiştiriciliğine alışkın olan mübadiller, mısır ve kendir üretimine alışamamışlardır. Büyük bir bölümü Samsun'a gitmiş, burada yer bulamadıklarından Amasya ve Tokat'a göç etmişlerdir. Yolculukları sırasında eşkıyalar tarafından soyulmuşlardır. Perşembe Yaylası'ndan hareket ederek tekrar Fatsa'ya gelmişler, bu yol esnasında çiçek hastalığı ve veba hastalığına yakalanmışlardır. Bir süre sonra, bu mübadillerin beşte biri hayatını kaybetmiştir.
Fatsa'ya geldiklerinde ise iskan haklarını kaybettiklerini öğrenmişler, bunun yanında kendilerine ayrılan yerler talan olmuştur. Samsun'a gitmeyip Fatsa'da kalanlar ise (Ömer Hoca ve Horoz Osman) merkez mahallede çok iyi yerlerde ikamet etmişlerdir. 770 hanenin 60 tanesi şehre yerleşmiş, diğerleri ise yüksek köylere çıkmışlardır. Yerleştikleri köylerin adları ise: Kumru, Derbent (şimdiki adıyla Kaya Mahallesi), Yaylacık, Kiremitli, Çokdeğirmen, Kayabaşı , Alanköy ve Gebeksedir. Mübadiller, Rumların bıraktıkları el sanatlarını devam ettirmişlerdir. Mobilyacılık, kalaycılık, bakırcılık ve terzilik meslekleriyle uğraşmışlardır. Mübadillerin ancak %30'u Fatsa'da kalmıştır. Bunun nedeni ise toprağın yetersizliği ve nüfusun her geçen gün artması olmuştur. [4]

Cumhuriyet'in İlk Yıllarında Fatsa (1923-1938)

Ordu iline bağlı Fatsa kazası'nın 1928 yılında merkez ve Kumru adlarında iki nahiyesi bulunmaktaydı. 1930 yılında Fatsa kaymakamlığı görevine Celal Bey getirilmiştir. Hüseyin Fevzi Bey, onun hakkında şunları söylemiştir:
.......görüşmemizde hemen konuya geçti, nahiye hakkında talimatlar verdi. Anlam olarak şunları söyledi kısaca : " Cumhuriyet devri yaşıyoruz zorbaya haddini bildirmek, bu kötü müessesenin kökünü kazımak gerek. Ağa sömürüsü yok edilmeli. Böyle rahat nefes alabilir köylü ... "
1933 yılında kaymakamlık görevine Feridun Bey atanmıştır. 1936 yılında ise kaymakamlık görevini vekaleten Hüseyin Fevzi Bey yürütmüştür. Hüseyin Fevzi Bey'in yaptığı en önemli çalışma ise, Fatsa'da kara çarşaf giymeyi kaldırması olmuştur. 1936 yılında kaymakam Kemal Taş, vekaleten makamda bulunan Hüseyin Fevzi Bey'den görevi devralmıştır. 1938 yılında ise kaymakamlık görevine Mazhar Başdoğan getirilmiştir.

Fatsa'da Devrimci Yol Harekatı

Ana madde: Dev-Yol Fatsa, 12 Eylül askeri darbesi öncesinde, sosyalist Dev-Yol fraksiyonuna mensup kimselerin etkili oldukları bir yerdi. Belediye başkanı seçilen terzi Fikri Sönmez, Fatsa’da müstakil, özerk bir yapılanma gerçekleştirilmesine öncülük etmişti. O zamanlar, Fatsa Kurtarılmış Bölge idi. Yani, o dönemin kendine ait karmaşası içinde, belli grupların hakimiyet kurdukları ve kendi anlayışları çerçevesinde düzenledikleri yerlerden biriydi. Askerlerin ve polislerin giremediği ya da denetleyemediği, devlet kurumlarına alternatiflerin üretildiği bir yerdi. Zamanın başbakanı Süleyman Demirel, Fatsa’daki duruma müdahale edilmesinden yanaydı. Milli Güvenlik Kurulu’nda Fatsa Cumhuriyeti tabirini kullanmıştı. O karmaşa içerisinde, Fatsa’daki AP, CHP ve MSP ilçe başkanları;
Biz burada bir problem yaşamıyoruz. Fatsa’da kan dökülmüyor. Buraya operasyon yapılmasına gerek yok...
gibi açıklamalar yapmışlardı. Öte yandan, kimileri de Fatsa’daki durumun, bir Sovyet işgaline zemin hazırlamak anlamına geldiğini iddia ediyorlardı. 9 aylık bir sürecin ardından, 11 Temmuz 1980 tarihinde Fatsa’ya Nokta Operasyonu düzenlendi. Silahlı kuvvetler ve emniyet birimleri Fatsa’ya girdiler. 390 kişi gözaltına alındı. Bu sert müdahale sırasında, silahlı güçlere, sivil Maskeli Muhbirler eşlik etti. Maskeliler, Fatsa’daki solcu liderlerin ve örgüt üyelerinin yakalanmasına yardımcı oldular. Fatsa’da bir direniş başladı. Resmî güçlerle halk birbirine girdi. 15 kişinin öldüğü olaylar sırasında, birçok kavga, dayak, yağma olayı yaşandığı belirtilmektedir.
Fatsa’daki olaylar üzerine türküler yakılmış, şarkılar, şiirler, kitaplar yazılmıştır. Bugün AKP’nin yönettiği Fatsa hâlâ kimilerinin gözünde bir kale, bir anıt, bir kutsal toprak; kimileri içinse rahatsızlık veren, kuşkulu bir yerdir. [3]

Coğrafya ve İklim

Orta Karadeniz Bölgesi'nde yer alan Fatsa'nın, doğusunda Perşembe, batısında Ünye, güneyinde Korgan, Çamaş, Çatalpınar ve Kumru ilçeleri, kuzeyinde ise Karadeniz yer almaktadır.
Şehrin yüzölçümü, 552 km2'dir. Coğrafi bakımdan dağlık ve engebeli bir bölgede yer almaktadır. Rakım 10 metreden 550 metreye kadar çıkmaktadır. Kuzeyinde denize paralel olarak uzanan Canik Dağları, sahile kadar kademeli bir şekilde alçalmaktadır. İlçenin iki önemli akarsuyu olan Bolaman ve Elekçi derelerinin sahile yakın civarlarında düz araziler bulunmaktadır. İlçenin 10 km. güneydoğusunda bulunan Örencik köyünün sınırları içinde Gaga Gölü bulunmaktadır.
İlçe kısmen sahildeki alüvyon üzerinde, gerideki yamaçta yerleşmiş bulunmaktadır. Çevrede yapılan inşaat hafriyatlarından edinilen bilgiye göre yamaçtaki iskan bölgelerinde yer altı suyu mevcut değildir.
İlçenin düzlük kısımları ince kum ve killi zeminden oluşmuş olup, yer altı suyu çıkmaktadır Yamaçlarda ise üst tabaka 1,5 - 2 metreye kadar kil ve nebati örtü, taban ise çatlaklı mavi kalkerdir.
Dere ve dere yatakları çevresinde oluşan taban arazileri vasıflı, yani birinci ve üçüncü sınıf topraktan oluşmuştur. Vasıfsız tarım alanlarıda mevcuttur. Tarıma elverişli arazilerin % 80'inde fındık tarımı yapılmaktadır. Daha yüksek yamaçlarda ise ormanlık alanlar ortaya çıkmaktadır. Topoğrafyanın, kıyının gerisinde hemen yükselmesinden ve meyilinin fazla olmasından dolayı, ormanların yok edilerek tarım arazisine dönüştürülmesi olayına pek rastlanmamaktadır.
İlçede tipik Karadeniz iklimi hakim olup, yaz mevsimleri sıcak, kış mevsimleri ise ılık geçmektedir. Isı farkları oldukça azdır. Yaz mevsimlerinde bunaltıcı sıcaklar görülmez. Ukrayna tarafından gelen soğuklar, kışların orta seviyede karlı geçmesini sağlamaktadır.[5]
400px-Fatsa_Yol.jpg

Kentin bir bölümünün karlı görünümü




Nüfus

1918 yılında yapılan nüfus Sayımında Fatsa'nın toplam nüfusu 43.980'dü. Bu nüfusun 39.046' sı Müslüman halktan oluşmaktaydı. 1927 yılı nüfus sayımında nüfusun düşmesini tetikleyen bazı nedenler vardı. Bunların başlıcaları; Gayrımüslim nüfusun çeşitli nedenlerle göç etmesi ve uzun süren I.Dünya Savaşı ile Kurtuluş Savaşı sırasında çok sayıda yurttaşın hayatını kaybetmesidir. Buna rağmen fazla nüfus kaybı olmamıştır. Bu nedeni sağlayan emel ise, yüksek doğum oranıdır.
1990 yılına kadar köy nüfusunun, kent nüfusuna göre fazla olduğu görülmektedir. 1990 yılından sonra ise köy nüfusu ile kent nüfusu denkleşmeye başlamıştır. 1960'ta köy nüfusunun azalmasını nedeni ise, Kumru ve Korgan ilçelerinin kurulup Fatsa'dan ayrılmasıdır. 1990 yılındada belirgin olarak, köy nüfusunun azaldığı görülmektedir. Bunu nedeni de köylerden şehir merkezine yapılan göçtür. Genel olarak; köydeki geçim sıkıntıları, nüfusun artması, üretimin azalıp tüketimin artması, öğretim amaçlı yer değiştirmeler ve terör olayları göçleri zorlamıştır. 1927 yılında, % 90 oranı geçen köy nüfusu 1997 yılında, % 50 oranına düşmüştür.[6]
Yıllara göre ilçe nüfus verileri Yıllar Merkez Köyler Toplam 2007

65.423 2000

74.359 1997 53.993 54.127 108.120 1990 39.467 55.322 94.789 1985 29.811 88.332 118.143 1980 22.405 90.094 112.499 1975 19.758 83.747 103.505 1970 14.266 79.064 93.330 1965 9.738 71.238 80.976 1960 6.841 62.358 69.199
Yönetim

Fatsa kaymakamı Mustafa Selman Yurdaer'dir.[7] İlçenin; Fatsa, Bolaman, Ilıca, Yalıköy, Hatipli, İslamdağ, Kösebucağı, Geyikçeli ve Aslancami olmak üzere 8 belediyesi bulunur. 2004 yılı seçimlerinde Fatsa belediye başkanlığına AKP'den Hüseyin Anlayan, %46.06 oy oranı ile getirilmiştir.[7]

Belediye

Fatsa ilçesinde belediye teşkilatı ilk kez 1923 yılında cumhuriyet ile birlikte kurulmuştur. Seçildikleri yıllara göre belediye başkanları, oy oranları ve siyasi partileri:
2004 - Hüseyin Anlayan AKP %46.061999 - Kemal Çamaş ANAP %30.001994 - Kemal Çamaş ANAP %30.411989 - İhsan Topaloğlu DYP %25.691984 - Mazhar Yerebasmaz ANAP %56.401977 - Nazmiye Komitoğlu CHP %47.39
Ekonomi


Tarım


19.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar [değiştir]

19. yüzyılın son çeyreğinde, Anadolu kentlerinin ekonomik yapısı, Fatsa'da da görülmektedir. Geleneksel üretim ilişkileri henüz değişmemiş, denize kıyısı olan bir kent olması nedeniyle, gelişmenin dış ticaretle elde edilen başarıdan kaynaklandığı kaydedilmiştir. İlçe kasaba iken, Ünye ve Ordu kazaları ile ulaşım sağlayan bir karayolu mevcut değildi. Bu nedenle Fatsa'da çok erken dönemlerden itibaren deniz taşımacılığı sektörü gelişmiştir. Sektör ileri ki zamanlarda oldukça gelişmiştir. Kısa bir süre sonra,1834 yılında, Fatsa gemi tezgahlarında bir savaş gemisi inşa edilmiştir. Çapar adı verilen kayıklar ise ulaşımda büyük bir rağbet görmüşlerdir. 1900 yılı itibariyle, kasabada 10 balıkçı kayığı ve 18 küçük gemi bulunmaktaydı. 1902 yılında ise küçük gemi sayısı 38'e çıkmıştır. Denizcilik ve denizciliğe bağlı alanların kasabada gelişmesini hazırlayan başlıca faktörler şunlardı:
  • 127.094 dönümlük orman arazisinde 4 büyük orman mevcuttu. Edegör ormanından çıkarılan ağaçlar, ticaret gemisi yapımında kullanılmıştır.

  • Gemi yapımında önemli bir kaynak olan kendirin yörede 17. yüzyıldan itibaren üretildiğine dair belgeler mevcuttur. Kendir üretimi, 1878 yılında 13.000 kise iken, 1879 yılında 57.210 kise' ye yükselmiştir.
Kasaba İskelesi'nde görev yapan veya iskeleye uğrayan acenteler, ticaretin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Şevki Efendi ve İsmail Efendi'ye ait acenteler, kasabaya sık sık uğrarken, iskelede özel idare (veya İdare - i Mahsusa) acentesinin temsilciliği kurulmuştur. İskeleye yerli, yabancı devletlere ait yelkenli gemi ve vapurlar gelmekteydi. 1902 yılında, Osmanlı Devleti'ne ait 828 yelken gemisi ve 88 vapur, İngiltere'nin 8, Fransa ve Yunanistan'ın 4, Rusya ve Avusturya'nın 1 ve İtalya'nın 2 vapuru Fatsa iskelesine gelmişlerdir.
Fatsa'da yer altı zenginliklerinin ekonomiye katkısıda büyüktü. O zamanlarda soba ve kasaların yapımında ham madde olan demir, deniz sahilinde çıkarılıp Ordu Curufa gönderilir ve orada işlenirdi. Bunun yanı sıra, Eski Ordu köyünde ve Arpalık köyüne bağlı Apar Dağı'nda demir madeni bulunmuştur. Sapmalı kurşun, Eski Ordu köyünde, kömür ise Efroz köyünde bulunmaktadır. Manganez, Eski Ordu, Bucaklı ve Meşebükü köylerinde vardır. Eski Ordu köyündeki manganez madeni, Anadolu Parzılı adlı bir şirket tarafından çıkartılırken, Bucaklı ve Meşebükü'ndeki madenlerin kullanımı için aynı şirket, 24 Haziran 1886 tarihinde hükümete başvurmuştur.

Günümüz ekonomisi

200px-Hasselblade.jpg

Bölgenin geçimini sağlayan en önemli tarım ürünü fındıktır.


200px-Hazelnuts.jpg

Kabuklu fındıklar


Trabzon'da tarıma elverişli arazilerin yoğun olduğu kazaların başında Fatsa gelmektedir. Kazanın 180.202 dönümlük arazisi tarladır. Başlıca yetiştirilen ürünler; mısır, fındık, çavdar, pirinç, fasulye, patates, kivi, alaf, şiar, bakla ve siyaz' dır.
Mısır, Karadeniz insanının temel gıda maddesi olmasının yanında 1901 tarihli Trabzon Vilayet salnamesinde ilin zirai kazançları arasında sayılır. Fatsa kazasında 1878 yılında 280.000 kilo olan mısır üretimi, 1879 yılında ise 234.930 kiloya düşmüştür. Mısır, fındıkçılığın ortaya çıkmasıyla beraber, Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren değerini kaybetmeye başlamıştır. Fındıktan sonra, 1348 hektarlık alanıyla en çok yetiştirilen üründür.
Fındık bölgenin en önemli tarım ürünüdür. 21.663 hektarlık arazide halkın %80'i fındık tarımı ile geçimini sağlamaktadır. Dünyada fındığın en çok üretimi yapıldığı bölge Fatsa'dır. Hatta, Fiskobirlik'in merkez binasının buraya kurulması düşünülmüştür. Fakat, çıkan bazı problemler sonrası, Giresun'a kurulması kararlaştırılmıştır. Üretilen fındığın % 98’i pazarlanmaktadır. Özellikle son yıllarda, üretilen fındığın bir kısmı Ordu Soya Sanayisinde yağlık olarak kullanılmaktadır ve kalanı ihraç edilmektedir. Fındık genellikle, fındık kırma fabrikalarında, iç fındık haline getirilerek ihraç edilmektedir. Fındık üretimi, tarım sektörü içinde önemli bir yere sahip olmasının ötesinde fındığa bağlı sanayi kollarının da gelişmesini sağladığından önemli ölçüde istihdam yaratmakta ve kent ekonomisi içinde ciddi bir pay teşkil etmektedir. Çikolata sanayi ve fındık kırma sanayi, başlıca fındığa bağlı sanayi kolları olarak öne çıkmaktadır. İhraç edilen fındık yurtdışında daha çok çikolata sanayinde kullanıldığından, belli cins ve fiyat aralığındaki fındıklar tercih edilmekte bu durumda tersinden sanayi sektörünün tarım sektörüne etkisi olarak değerlendirilmektedir. Fındığın, ilçenin ekonomisinde önemli bir yer alması, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına dayanmaktadır.
20 hektarlık arazide patates ekimi yapılmakta olup son yıllarda kivi yetiştiriciliği de hızla artmaktadır. 1990 yılından sonra Fatsa İlçe Müdürlüğünün'de desteği ile kivi yetiştiriciliği; arazi yapısının işlemeli tarıma uygun olmadığı ilçede, değişen fındık politikaları ile birlikte fındığa alternatif ürün olarak düşünülmüş ve yörenin çiftçileri tarafından da kabul görmüştür. 32 hektarlık alanda sera tipi kivi bahçesi tesis edilmiş olup 2010 yılı üretiminin 152 ton olacağı tahmin edilmektedir. Ancak üretilen kivinin pazarlama süresini uzatmak ve fiyat miktarı sağlayabilmek açısından, ilçede soğuk hava deposuna gereksinim duyulmaktadır.
Sahil kısmı bataklık olan Fatsa'da pirinç üretimi de yaygındır. 1901 tarihli Trabzon Vilayet Salnamesine göre pirincin en fazla yetiştiği yerler Terme ve Fatsa'dır. 1878'de, kazanın pirinç üretimi rekoltesi 31.654 kilo'dur. Bataklıkların kurutulmaya başlanmasıyla Pirinç üretimi süresiz olarak askıya alınmıştır.[5]
Özellikle Karadeniz Bölgesi'nde sıkça tüketilen Fatsu'nun fabrikası burada bulunmaktadır. Fatoğlu grubunun üretmiş olduğu bu marka, bölgenin yaklaşık %93'üne pazarlanmaktadır.

Hayvancılık

Hayvancılık, genellikle aile işletmeciliği olarak yapılmakta olup; 8517 adet büyükbaş, 2820 adet küçükbaş hayvan mevcudu vardır. Toplam sığır varlığının %11’i yerli, %80’i kültür melezi, %9’u ise saf kültür ırkıdır. İlçede daha çok süt sığırı yetiştiriciliği tercih edilmekle beraber, besicilikte de gelişmeler olmuştur. Ancak 10 baş ve üzeri 144 adet besi ahırından 21 adeti faal durumdadır.
İlçede arıcılık da, bölge ve ülke ekonomisi açısından önemli bir potansiyel teşkil etmektedir. İlçe genelinde 19331 adet arı kovanından 483 ton bal üretilmektedir. İlçede 8 adet yumurta tavukçuluğu işletmesi mevcut olup bu çiftliklerde günlük 35-40 bin civarında yumurta üretilmektedir.
Balıkçılık, ilçenin 2. önemli geçim kaynağıdır. 4 adet üretim tesisinde alabalık üretimi yapılmakta olup, üretilen balık ilçede oldukça yüksek seviyede tüketilmektedir. İlçenin ekonomik yapısında balıkçılığında önemli bir yeri vardır. Özellikle sahilde yaşayan halkın önemli bir kısmı direk veya dolaylı olarak bu sektörün içinde yer almaktadır. Balığın denizde avlanmasından tüketimine kadar geçen süreçte pek çok kişiye iş imkanı sağlanmaktadır. İlçede kaynak sularının değerlendirilip ekonomiye kazandırılması için 3 adet alabalık çiftliği, 1 adet sazan balığı çiftliği kurulmuştur. En çok rağbet gören balık türü ise hamsidir. Ayrıca Fatsa'da, Et-Balık Kurumu bulunmaktadır. Yıllık üretim 9 tondur.[8]

Sanayi

İlçede faaliyet gösteren tekstil, su ürünleri, gıda, hayvancılık, şekerleme ve inşaat gibi büyük ölçekli 30 işletme ve 936 kişi istihdam edilmektedir. Daha çok; taşıt, doğrama ve parça üzerine hizmet vermekte olan büyük ve küçük iki adet sanayi sitesi bulunmaktadır. Büyük sanayi sitesinde 262, küçük sanayi sitesi 120 esnaf ve sanatkar faaliyet göstermektedir. Altyapısı tamamlanmış ve 500.000 metrekarelik alan üzerinde kurulan Organize Sanayi Bölgesi, gıda, ağaç, tekstil, metal gibi iş kollarında faaliyet göstermektedir.

Eğitim

Fatsa'da 354 öğrencinin eğitim gördüğü bir tek okul öncesi eğitim kurumu bulunmaktadır. İlçe merkezinde; 11 ilköğretim okulu, 1 özel ilköğretim okulu, 10 ortaöğretim okulu bulunmaktadır. Köylerde ise 12 ilköğretim okulu bulunmaktadır. Ordu Üniversitesi'ne bağlı Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi, şehirde eğitim veren tek üst düzey eğitim kurumudur. 2007 yılının Aralık ayında meydana gelen trafik kazasında, fakültenin dekan yardımcısı Yrd. Doç. Dr. Necati Samsun ve 5 yaşındaki kızı, geçirdikleri trafik kazası sonucu hayatını kaybetmiştir.
Şehirde ayrıca altyapı ve ekonominin gelişmesi ile dershaneler, özel kurslar faaliyete geçirilmiştir.
İlçede ilk defa kütüphane teşkilatı 1963 yılında kurulmuştur. Bu tarihten 1978 yılına kadar çocuk kütüphanesi olarak faaliyet göstermiş, pek az okuyucu yararlanma imkanına sahip olmuştur. Kütüphane, 1978 yılında Kültür Bakanlığı'na bağlanarak, Fatsa İlçe Halk Kütüphanesi'ne dönüştürülmüş, mevcut yayın ve eserlerin sayısı çoğaltılarak daha fazla okuyucuya hizmet verme imkanına ulaşmıştır. Daha önceki yıllarda müsait bir yer bulunamadığından pek çok güçlüklerle karşılaşılmış, hizmet istenilen şekilde okuyucuya götürülememiştir. Ancak daha sonra devlet yatırım yoluyla 10 Ekim 1990 tarihinde yapımına başlanan Fatsa'da, Dumlupınar Mahallesindeki modern hizmet binasına 1993 yılında taşınarak yer problemi halledilmiştir. Kütüphanede kayıtlara göre 17790 adet kitap mevcuttur. Kayıtlı üye sayısı ise 1850 kişi olup, 2005 yılında 9328 adet kitap evlere ödünç olarak verilmiştir. Kütüphaneye bakanlık tarafından 2005 yılında abone ettirilen süreli yayın sayısı 42 adettir. Kütüphaneden, 2005 yılı istatistiklerine göre, 57.203 kişi yararlanmıştır.[9]

Kültür

Türk kültürünün pek çok özelliklerinin bulunduğu yörede, özellikle halk oyunları dikkat çekicidir. Horon, en çok rağbet gören folklor oyunudur. Fakat Fatsa ilçesi birçok halk oyunlarını da bölgeye katmıstır.
Fatsa'daki ilk büyük festival, 1.Çınar Festivali olmuştur. 21-22 Temmuz 2000 tarihlerinde düzenlenen festivalde; Çınar Güzeli Seçimi, Satranç Turnuvası, Aşıklar Atışması, En Çirkin Adam Yarışması, Kitap Fuarı, 100 metre koşusu, 100 metre Yüzme Yarışması, Plaj Voleybolu, Yöresel Yemek Yarışması ve Sünnet şöleni gibi birçok etkinlik düzenlenmiştir.
1935 yılından 1943 yılına kadar her yıl 1 Temmuz tarihlerinde, Kabotaj Bayramı Fatsa'da kutlanırdı. Daha sonraları Yalıköy'de sürekli kutlanmaya başlandı ve Yalıköy Deniz ve Balık Şenliği haline getirildi.
Ayrıca Jip Şenliği ve Yat Yarışları da düzenlenenen diğer etkinliklerdendir.
İlçenin turizm açısından görülecek ve gezilecek çok yeri bulunmaktadır. Çıngırt Tepesi ve Kayalıkları, Fatsa’nın 5 km. batısında, Kavaklar deresinin doğusunda bulunan tepenin üzerinde, zamanında bir kalenin kurulduğu bugünkü kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kalenin üzerinden, Kavaklar Deresine 45 derecelik eğimle inen 120 basamaklı bir tünel vardır. Hatta bu tünelin Fatsa’nın 1,5 mil kuzeyinde Karadeniz içerisinde yer alan adaya gittiği bilinmektedir. Dibi asırlarca atılan taşlarla dolan bu tünelin temizlenerek bu bölge üzerinde kurulacak tesislerle bu yörenin yerli ve yabancı turizme açılması, ilçeye büyük katkı sağlayacaktır.
Fatsa Adası, Fatsa sahiline 1,5 mil uzaklıkta olup, yaklaşık bir dönüm büyüklüğündedir. Eski çağlarda Fatsa’dan adaya karayolu bulunduğu ve adanın altında bir yer altı şehrinin olduğu söylenmektedir. 2001 yılında, ada çevresinde dalgıçlar tarafından fok balığı araştırması yapılmıştır. Adaya ileriki zamanlarda bir tesis kurulacaktır. Böylece ilçeden adaya yapılan tekne gezilerinden daha fazla gelir elde edilmesi amaçlanmaktadır.
Gaga Gölü, Fatsa ilçesinin 10 km. güneydoğusunda, Meşebükü, Yassıtaş ve Sefaköy köylerinin sınırları içinde bulunmaktadır. 15.000-20.000 metrekarelik bir alanı bulunmaktadır. Çevresi ağaçlar ve fındık bahçeleriyle kapalı olan göl Fatsa-Aybastı devlet karayolu kenarındadır. Gölün tam ortasında Kilise Adası olarak adlandırılan küçük bir adacık vardır. Burada bir kilisenin varlığı ileri sürülmekte ise de, sonuçta bir söylentiden ileri gidilmemiştir. Gaga Gölü, Kültür ve Tabiat Varlıkları Yüksek Kurulunca sit alanı olarak ilan edilmiştir. Gölün çevresinde bulunan özel şahıslara ait gayrimenkullar kamulaştırılarak, turistik tesislerin yapılması planlanmaktadır.
Bu mekanların yanı sıra, Bolaman Konağı, Terzioğlu Tepesi, Sarmaşık Kaplıcası ve Dolunay Çamlık Mesire Alanı gibi turistik mekanlarda bulunmaktadır.[3]

Japonya-Fatsa İlişkisi

Japonya'da yaşayan yaklaşık 7 bin Türk'ün yarısı Fatsalı. Japonya'ya gitmelerini sağlayan nedenler ise, iş imkanları ve iyi yaşam şartlarıdır.İlçe sakinleri bu ülkeye giden ilk hemşerilerinin Hayri Atılgan, (nam-ı diğer Japonya fatihi) olduğunu söylemektedir. 2002 yılında vefat eden Hayri Atılgan, 500 Fatsalı'ya Japonya'da iş bulmuştur.
Fatsalılar, yoğun olarak Japonya'nın sanayi şehirlerinden ve Toyota'nın merkezine de yakın olan Nagoya'ya gidiyorlar. Araba fabrikalarının ve inşaat işlerinin yoğun olduğu bu şehirde, Kaitai adı verilen işi yapıyorlar. Bu iş araba için parçalama, ev için yıkmak olarak kullanılıyor. Bu işin karşılığında ayda 350 bin Japon yeni yani yaklaşık 5 bin YTL kazanıyorlar. Japonya Türkiye'den vize istemiyor. Havaalanında pasaporta üç aylık bir giriş pulu yapıştırılıyor. Ancak kişi, kalış süresi üç ayı geçerse sınırdışı ediliyor. Beş yıl boyunca aynı isimle giriş ise yasaklanıyor. Bu nedenle Fatsalıların çoğu, Japonya'da kalmak için ya adını, ya soyadını değiştiriyor, ya Japon bir kadınla evleniyor, ya da Japonya'da 12 yıla yakındır hiç Fatsa'ya gelmeksizin yaşıyor.



Notlar

  1. ^ Coğrafya. 2007-12-19 tarihinde erişildi.
  2. ^ Fatsa. 2007-12-19 tarihinde erişildi.
  3. ^ a b c d Fatsa. 2007-12-19 tarihinde erişildi.
  4. ^ a b Fatsa tarihi. 2007-12-20 tarihinde erişildi.
  5. ^ a b Fatsa. 2007-12-20 tarihinde erişildi.
  6. ^ Fatsa'da nüfus. 2007-12-20 tarihinde erişildi.
  7. ^ a b Fatsa yönetimi. 2007-12-20 tarihinde erişildi.
  8. ^ Fatsa'da hayvancılık. 2007-12-20 tarihinde erişildi.
  9. ^ Fatsa'da eğitim. 2007-12-20 tarihinde erişildi.







Fatsa belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Fatsa
Beldeler: Aslancami • Bolaman • Geyikçeli • Hatipli • Ilıca • İslamdağ • Kösebucağı • Yalıköy
Köyler:
Ahmetler • Arpalık • Aşağıardıç • Aşağıtepe • Aşağıyavaş • Bacanak • Bağlarca • Bahçeler • Başköy • Beyceli • Bozdağı • Bucaklı • Buhari • Bülbülköy • Büyükkoç • Çömlekli • Çöteli • Demirci • Dereyurt • Duayeri • Düğünlük • Eskiordu • Gölköy • Hıdırbeyli • Hoylu • İnönü • Kabakdağı • Kaleönü • Karataş • Kayaca • Kılavuzömer • Kılıçlı • Kulakköy • Küçükkoç • Mehmetakif • Meşebükü • Oluklu • Örencik • Salihli • Saraytepe • Sazcılar • Sefaköy • Sudere • Tahtabaş • Taşlıca • Tayalı • Tepecik • Yapraklı • Yassıbahçe • Yassıtaş • Yavaş • Yenidoğan • Yenikent • Yeniyurt • Yeşilköy • Yeşiltepe • Yukarıardıç • Yukarıbahçeler • Yukarıtepe • Yusuflu






Gölköy, Ordu

250px-G%C3%B6lk%C3%B6y_03.JPG



Gölköy

250px-G%C3%B6lk%C3%B6y_Haritas%C4%B1.gif





Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 24.162[] (2000) İlçe nüfusu 66.491[] (2000) Yüzölçümü 341 km² Rakım 763 metre Koordinatlar
Posta kodu 52600 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Ediz SÜRÜCÜ Belediye başkanı Recep karaahmetoglu Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık Gölköy, Ordu ilinin bir ilçesidir.
Gölköy Ordu ilinin 3. büyük ilçesi olup merkez nüfusu 24.162'dir (2000 nüfus sayımına göre). Yüzölçümü 349 km²'dir.İlçe merkezi Ordu-Sivas karayolu üzerine kurulmuştur ve Ordu merkeze uzaklığı 63 km'dir. İlçe sınırları içerisinde iki doğal göl vardır: Ulugöl ve Gök Gölü. Ulugöl, 30.000 m²'lik alanıyla Ordu İlinin en büyük doğal gölü özelliğini taşır. Ulugöl İlçeye 15 km mesafede bulunurken, Gök Gölü ilçe merkezinde yer almaktadır.
180px-G%C3%B6lk%C3%B6y_04.JPG

Kayadibi Mahallesi'nden Gölköy ilçe merkezinin görünüşü.



Tarih

İlçe merkezi 17. yüzyıl ortalarına kadar Şıhman olarak bilinen köy yerinde kuruluyken bu yüzyıl içerisinde şimdiki yerleşim alanına taşınmıştır.
Gölköy, 1936 yılına kadar Ordu Merkez ilçesinin bağlı bir bucağıdır. 25 Haziran 1936 tarihinde ilçe statüsü verilmiştir. Belediye teşkilatı da aynı yılda kuruldu.
Bizans döneminde yapılmış ve Osmanlı dönemindede kullanılmış olan Habsamana Kalesi ile tarihi hamam ilçenin ziyarete değer yerlerinin başında gelmektedir. Son yıllarda Cihadiye Köyü ve Ulugöl başta olmak üzere ilçenin bir çok köyü doğal manzara meraklılarının akınına uğramaktadır.



Coğrafya

Orta Karadeniz'de yer alır. Ordu, kuzeyinde Karadeniz, doğusunda Giresun, batısında Samsun, güneyinde Sivas ve Tokat illeri ile çevrilidir. Konumu 40-41 derece kuzey paralelleri, 37-38 derece doğu meridyenleri arasındadır. Orta ve Doğu Karadeniz bölümlerinde toprakları bulunan bir ildir. Yüzölçümü 5963 km² dir.

İklim

Ordu`da tipik bir Karadeniz iklimi hakimdir. Kışlar serin, yazlar ılık geçer. Yılın hemen hemen bütün aylarında yağış vardır. Genelde ılıman bir iklim yapısına sahip olmakla, coğrafi yapısı itibarıyla, deniz ve kara olmak üzere iki farklı iklim karakteri gösterir. Kıyıya paralel bir duvar gibi uzanan dağlarla sahil arasında geçiş iklimi görülür. Ölçümlere göre, ensoğuk ay, ocak-şubat aylarıdır. Bu aylarda en düşük sıcaklık sıfırın altına inmekte, 6-7 derece dolaylarında gerçekleşmektedir. İç bölgelerde ensoğuk ay Ocaktır. Bu ayda en düşük sıcaklık -7 dereceye kadar inmektedir.
Kıyı bölümünde en sıcak ay Temmuz, Ağustostur. Burada kıştan bahara bilhassa yaza geçiş yavaş bir şekilde meydana gelir. Sonbahar ılık olup kış ortasına kadar sürer. İç kısımlarda sıcaklık düşer. Ocak, Şubat ayları sıcaklıkları, kıyı şeridinde sıfırın altına düşmez. Yükseldikçe ısı azalır: Ulubey`de 1 -2 dereceye, Gölköy ve Mesudiye`de 4 dereceye, Aybastı ve çevresinde -8 dereceye kadar düşer.
Yağışlara gelince, kıyı şeridi en yağışlı kesimdir. Sonbaharda yağışlar daha fazladır. Temmuz ayında yağan yağmurlar, sağanak olduğu için, sel karakteri gösterir. Büyük akarsu yataklarından taşarak sahilde büyük hasara sebep olur.
Kar yağışı kıyılarda çok azdır ve kısa sürer. Ama iç kesimlerde kar yağışı hem yoğundur, hem de kış mevsimi uzun sürer.
Ordu`da en hakim rüzgar, güneyden esen lodostur. Meltem rüzgarları,yaz aylarında güney-doğu yönünde denizden karaya doğru, ikindiye kadar devam eder. İkindiden sonra aksi istikamette esmeye başlar ve gece boyunca sürer.
Bölgede ender de olsa, kıble, lodos, keşişleme isimleri verilen çok bir sıcak hava akımı meydana getiren rüzgarlarda eser. Yaz ortalarında estiklerinde fındık ürünü üzerinde büyük zararlar meydana getirirler.






Gülyalı, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 3.660[] (2007) İlçe nüfusu 8.165[] (2007) Yüzölçümü 112 km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52010 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Üzeyir Yılmaz Belediye başkanı Uğur Cörüt Yerel yönetim site T.C. Gülyalı Belediyesi Resmi Sitesi İlçe kaymakamlık site T.C. Gülyalı Kaymakamlığı Resmi Sitesi - Ana Sayfa
Ordu ilinin bir ilçesidir. Eski adı Abulhayır 'dır. 1987 yılında ilçe haline geldikten sonra Gülyalı adını almıştır. Ordu ilinden Giresun istikametinde 8 nci km. dedir. Deniz kenarı,yeşillikler içinde güzel bir ilçedir. Nüfusu 1997 yılında 9100, 2002 yılında yaklaşık 10600 kişidir. Geçim kaynağı ağırlıklı olarak fındıkçılık ve balıkçılık olup yeni yeni süt ve besi hayvancılığı ile turizm yatırımları ön plana çıkmaktadır.Ordu ilinde mavi bayraklı plajlarına sahip nadir yerlerden biridir.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2007 genel nüfus sayımına göre 8.165 dir. Bunun 3.660 ı ilçe merkezinde, 4.505 i ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır. Kestane Köyü, 1990 sayımına göre nüfusu 1334 olup, Gülyalı ilçesinin en kalabalık bir yerleşme bölgesidir.



Köyleri: Yeniköy, Ambarcılı, Ayrılık, Kestane köyü, Mustafalı, Taşlıçay ve en büyükleri Turnasuyu ' dur.



Gülyalı belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Gülyalı
Beldeler: YOK
Köyler: Ambarcılı • Ayrılık • Kestane • Mustafalı • Taşlıçay • Turnasuyu







Gürgentepe, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 43.000[] (2000) İlçe nüfusu 18.600[] (2000) Yüzölçümü (km2) 221 km² Rakım 1275 metre Koordinatlar
Posta kodu 52610 Alan kodu 0452 821 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl ORDU Belediye başkanı Selim Ölmez Yerel yönetim site [ GÜRGENTEPE BELEDİYESİ RESMİ İNTERNET SİTESİ] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık
Ordu ilinin bir ilçesidir.Türkiye'nin en büyük 16.dağında kurulmuştur.
GÜRGENTEPE İLÇESİNİN TARİHİ
Gürgentepe Ordu-Sivas karayolunun 48.km'si üzerinde bulunan 1275 rakımlı mevkiinin adıdır. Gürgentepe uzun yıllar küçük bir yerleşim yeri olarak kalmıştır. Gürgentepe’nin tarihi gelişimi,Ordu-Sivas karayolunun açılmasıyla yakından ilgilidir. Ağızlar Köyü'nden Ali Çavuş ve Akmescit Köyünden Hamdi Yılmaz, şehrin bugünkü bulunduğu yere birer han yapmışlardır. Ordu-Sivas güzergahında kurulmuş bulunan bu hanlar uzun yıllar konar-göçer ticaretçilerin dinlenme-konaklama ve alış-veriş merkezi olarak hizmet vermiştir. 1940 ve 1950'li yıllarda küçük değişikliklerle yeniden yapılan yol, motorlu araçların karayolu taşımacılığına açılmıştır. "Hanyanı" ismi ile kısa zamanda gelişmeye başlayan bu küçük yerleşim birimi, civar köylerin ilgisiyle giderek panayır ve pazar yeri özelliği kazanmıştır. Bununla birlikte Akmescit köyü muhtarı Hamdi Yılmaz'ın gayretleriyle Cuma günleri tertip edilen güreşlere katılan kalabalıkların ilgisi, aynı zamanda bugünkü Hıdırellez geleneğinin daha canlı bir şekilde kutlanmasını yaygınlaştırmıştır. Bunu plansız ve imarsız yapılaşma faaliyetleriyle, devletin asayişi sağlamak için Karakol açması takip etmiştir. Bütün bu gelişmeler, buranın (Hanyanı) geleceğini olumlu yönde etkilemiştir. Yerleşim yeri, Ağızlar ve Akmescit köylerinin birleşmesiyle 7 Ağustos 1955 tarihinde Gölköy ilçesine bağlı bir belediye teşkilatı kurulmasıyla "Gürgentepe" ismini almıştır.
Nüfusu 43.884
Yüzölçümü (km2) 221
Belediye Sayısı 4
Köy Sayısı 11


103 İLÇE KURULMASI HAKKINDA KANUN Kanun Numarası : 3392 Kabul Tarihi : 19/6/1987 RG: T: 4/7/1987 S: 19507
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 5 Cilt: 26 Sayfa: 84. Ekli (84) sayılı listede adları yazılı kasaba ve köyleri kapsamak ve Gürgentepe Belediyesi Merkez olmak üzere, Ordu İlinde Gürgentepe adıyla…vs.
221 Km2 yüzölçümüne sahip bir ilçedir. İlçeye 4 belde, 11 köy ve 13 mahalle bağlıdır. Yükseklikleri 1300 metreye yaklaşan tepeler arasında bulunan ilçe topraklarının büyük bir bölümü dik yamaçlardan meydana gelmiştir. 1987 yılında ilçe olan Gürgentepe' nin geçim kaynaklarının başında fındık üretimi gelmektedir. Gürgentepe tarihsel açıdan zengin kalıntılara sahiptir. Tikenlice Köyü mağara mahallesinde 11 adet kaya mezarı vardır. Bölgede Hıdırellez Şenlikleri uzun yıllardan beri bu ilçede yapılmaktadır.

Gürgentepe ilçesi, 40-41 derece kuzey enlemi (paralelleri) ile 36-38 derece doğu boylamları arasında yer alır.İl merkezine uzaklığı 48.Km olup, yüzölçümü 213 kilometrekaredir.Kilometrekareye 79 kişi düşer.

YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ Yeryüzü şekilleri 1300 metreye yaklaşan ve dağlık bir alanda bulunan ilçe topraklarının büyük bir bölümü dik yamaçlardan meydana gelir. Bu arazi yapısı ulaşım ve makinalı tarım açısından problemlidir. kuzeyden itibaren başlayan yükseliş ilçe merkezlerinde doruk noktasına ulaşır. Batıdan çatalpınar ve güneybatısında kabataş ilçeleri ile ilçe sınırını meydana getiren Tazvara Çayı'nın derin vadisinden başlayarak devam eden dik yamaçlar birdenbire yükselir. Tepeköy Köyü, Okçabel Köyü ve Işıktepe Beldesi Bu Dik yamaçların zirvesindeki düzlükler üzerinde bulunurlar.Kuzeyden başlayarak devam eden yükselme özelliği , doğubatı-güney istikametlerine doğru yöneldiğinde ilçe merkezine göre alçalma dikkati çeker.
İKLİM Karadeniz ikliminin genel özellikleri ilçede her mevsim görülür. Kuzey rüzgarlarını getirdiği nem dolayısıyla bol miktarda yağış alır. Buna karşılık ilçenin büyük kısmı deniz iklimi ile kara ikliminin kesiştikleri nokta üzerinde bulunması kara ve deniz ikliminin etkilerinin birlikte yaşandığını gösterir. Yazları ılıman ve yağışlı geçerken, kışları soğuk ve kar yağışlı geçer. Yılın belirli mevsimlerine has olmamak kaydıyla sis görülür.
BİTKİ ÖRTÜSÜ Yörenin genelinde orman özelliği dikkat çekerken, meşe,kestane,kızılağaç,pelit,kayın,akasya,karaağaç , vb. ağaç türleri yaygın olarak ormanarda mevcuttur. Bunun yanısıra ormanaltı bitki örtüsü olarak bilinen ormangülü, defne gibi maki türü bitkiler bol miktarda tabii olarak yetişir. Son yıllarda aşırı orman kırımı neticesinde orman varlığının büyük çoğunluğu kaybolmuştur. Genelde orman ürünleri yakıt ürünleri yakıt aracı olarak değerlendirmektedir. Artan inşaat malzemesi ihtiyacını karşılamak için gelişigüzel kayın, kestane, kızılağaç, mevcut orman varlığını tehdit etmektedir. Yörede orman bitkilerinin iklimin elverişli olması yüzünden yabani bitki diye adlandırdığımız ısırgan otu, sütleğen, böğürtlen dikeni, papatya, ebegümeci, eğreldi otu, bol miktarda bulunur.
TOPRAK YAPISI Toprakların büyük çoğunluğu tarıma elverişli olmasına karşılık, arazinin dik yamaçlarınadan oluşması tarımı olumsuz etkiler. Toprak yapısı verim değeri yüksek Volkaro Sedimanter özelliği dolayisiyle volkanik yapıdadır. Verim gücü yüksek olan bu topraklar bol yağış alması, yabani bitkilerin zamanla çürüyerek tabii gübreyi oluşturması verim gücünü artırır.
AKARSULAR Engebeli arazi yapısına sahip olan ilçede arazi yapısına karşılık önemli sayılacak akarsuları yoktur.genelde yamaçlardan kaynaklanan küçük dereler çoğunluktadır. Bu derelerin bazıları çık az su taşıdıklarından uzun süre yağmur yağmaması durumunda kururlar.Taşıdıkları su miktarı fazla olan başlıca akarsular: Tavzara Çayı, Kanyaş Deresi, Kara Dere, Kömüşkırak Deresi, Akören Deresi, Eskiköy Deresi dir.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 43000. Bunun 18600 ilçe merkezinde,24400 i ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 3 belde,11 köy ve 6 mahalleden oluşmaktadır.



Gürgentepe belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Gürgentepe
Beldeler: Direkli • Eskiköy • Işıktepe
Köyler: Alaseher • Bahtiyarlar • Dikenlice • Gülbelen • Gültepe • Hisarcıkpınarı • Şirinköy • Tepeköy • Tuzla







İkizce, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xxx[Nufus sayımı] (2000) İlçe nüfusu 10427[Nufus sayımı] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52xxx Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam ALİ SAKAR Belediye başkanı Birol KAYGI Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık

İkizce, Ordu iline bağlı bir ilçedir.
Önceden Ünye ilçesine bağlı olan İkizce, 1990'da ilçe oldu. İlçede halk geçimini tarım ve fındık üretimiyle sağlamaktadır.



Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.


İkizce belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: İkizce
Beldeler: Devecik • Kaynartaş • Şenbolluk • Yoğunoluk
Köyler: Derebaşı • Dumantepe • Düzmeşe • Esentepe • Kervansaray • Kiraztepe • Özpınar






Kabadüz, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52xxx Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Xxxx Xxxx Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık
285 Km2 yüzölçümüne sahip bir ilçedir. İlçeye 2 belde, 12 köy ve 5 mahalle bağlıdır. Kabadüz, [[1870'de nahiye olmuştur. 1987 yılında Belediye kurulmuştur. 1990 yılında ilçe olmuştur. İlçe ordunun 21 km güneyinde 600 rakımlı bir sırt üzerine kuruludur. İlçeye bağlı yüksek yaylalar ve bu yaylalardaki meralar, otlaklar hayvancılığın gelişmesine katkıda bulunmaktadır. İlçede seracılık, ceviz çay ve kivi yetiştiriciliği de gelişmektedir. Çambaşı yaylasının Turizm Merkezi ilan edilmesiyle yörede yayla turizmi hızla gelişmektedir.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.




Kabadüz belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Kabadüz
Beldeler: Yokuşdibi
Köyler: Akgüney • Derinçay • Dişkaya • Esenyurt • Gelinkaya • Gülpınar • Gümüşdere • Harami • Karakiraz • Kirazdere • Özlükent • Yeşilada







Kabataş, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52xxx Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Xxxx Xxxx Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık
Kabataş, Ordu ilinin bir ilçesidir.

Kabataş'ın Tarihçesi

Kabataş İlçesinin bağlı bulunduğu Ordu bölgesi 1380 larda fethedilmiş ve buralarda Hacı Emiroğulları adında bir beylik kurulmuştur. Kabataş’ın eski adı Karay köyüdür. 1928 yılında Ordu iline bağlanarak Kabataş adını almıştır. Daha sonra Gölköy ilçesine 1959 yılında ise Aybastı ilçesine bağlanmıştır. 1971 yılında belediye teşkilatı kurularak kasaba halini almıştır. 20 Mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla İlçe kurulmuş 14 Ağustos 1991 tarihinde faaliyete başlamıştır.

Coğrafi Durumu ve İklimi

Kabataş ilçesi Orta Karadeniz Bölgesinde Canik dağlarının kuzey yamacında ve kıyıdan 40 km içerdedir. Rakımı 530 metredir. Doğusunda Gölköy, Batısında Korgan, Kuzeyinde Çatalpınar, Güneyinde Aybastı ile çevrilidir. İklim olarak Karadeniz ve Karasal iklim arasında geçiş alanı teşkil eder. Başlıca Akarsuları Aybastı ve Armutludur.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre 9800'dür



Kabataş belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Kabataş
Beldeler: Alankent
Köyler: Beylerli • Kuzköy







Korgan, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52700 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Xxxx Xxxx Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık
Korgan, Ordu ilinin bir ilçesidir.
Bölgenin ilk egemen halkı Halip (Kalip), Kolk ve Kokur’lardır. Kalip’ler ve Mitridat’lar en kuvvetli çağlarında demir madenleri ile ilgiliydiler. Korgan‘da Tatarcık Köyü sınırları içersinde bulunan ve günümüzde yine maden ormanı adı ile anılan mıntıkada, yine Korgan‘ın bazı yaylalarında özellikle Yalman civarında demir cüruflarına, işletilmiş maden yataklarının izlerinin bulunması, Kalip’lerin ve Mitridat’ların bu yerlerde M.Ö. 12 yy‘da yaşadıklarını göstermektedir.
M.Ö. 584–555 yılında Pers’lerin Korgan, bölgesinde yaşadıkları da bilinmektedir. Pers’ler devrinde I. Daryus‘un ( M.Ö. 522–485 ) bu toprakları idare edebilmek için satraplıklara ayırdığı ve dört adet birinci derecedeki satraplıktan biri olan “Pont Kapadokyası” Korgan topraklarını içine almış oluyordu.
M.Ö. 331 tarihinde Pers Devleti tarih sahnesinden İskender‘in orduları tarafından silindi. Pont ve Roma, hakimiyetleri döneminden sonra Danışmend Gazi’nin orduları Korgan topraklarına girmişler ve 1083 tarihinde buraları ele geçirmişlerdir. Anadolu‘ya gelen Oğuz Boyları’ndan birçok topluluk, Korgan bölgesine yerleşmişlerdi. Ordu İli’nin yayla toprakları ile Korgan ve Kumru İlçe merkezlerini çevreleyen sahalar, tamamen Türkmen’ler tarafından yerleştirme sahaları yapılmış ve buralarda oturanlar da kısa zaman içinde Oğuz Boyları Oymakları arasında erimişlerdi. Esasında azınlıkta bulundukları için de, hiçbir güçleri kalmayarak ağırlıklarını kaybetmişlerdir. II. Kılıçarslan, zamanında Korgan ve çevresi Anadolu Selçukluları hakimiyetine girdi. (1178) Kösedağ Savaşı’ndan sonra (1243) Korgan topraklarının büyük bir bölümü Kadı Burhaneddin‘in idaresine geçmiştir. 1380‘lerde ise Hacı Emir Oğulları Beyliği bu çevreye hükmetmiştir.
Yıldırım Beyazıt 1398‘ e Ordu ve Samsun‘u Osmanlı Devleti topraklarına dahil etmiştir. Osmanlı idaresine geçen yöre, resmi kayıtlarda “Keşdere” olarak anılmaktadır. Keşdere, Bolaman Irmağı’nın bir koluna verilen isimdir. 1642‘ye kadar Satılmış kazasına (Fatsa) bağlı olan Keşdere, bu tarihte kaza olmuştur. 1856‘da Liva–i Canik’e (Canik Sancağı) bağlıdır. Bu tarihte yönetimi Akçay, Terme ve Cevizderesi İle birdir. 1860–65‘te Canik Sancağı’na, 1866–71‘de ise Ünye Sancağı’na bağlı bir kazadır. 1882‘de ise Fatsa kazasına bağlı bir nahiye merkezi, 1928‘de Köy olmuştur. Korgan, Fatsa’ nın bir bucağı olarak yıllarca varlığını devam ettirdikten sonra 01Haziran 1958 tarihinde Belediye - 01 Nisan 1960 tarihinde ilçe merkezi haline getirilmiştir.
Korgan, kelime anlamı bakımından her hangi bir mana ifade etmemektedir . İlçeye bu adın verilişi hakkında çeşitli söylentiler ve ihtimaller vardır.
Türklerin Müslüman olmaya başladığı dönemlerde, Hazar Denizinin güneyinde Horasan Bölgesinde Korgan adı verilen yerden kalkarak Korgan‘a yerleşen aşiretler vardır. Buraya yerleştikten sonra geldikleri yer olan “Korgan” adını verdikleri ve bu adın buradan geldiği söylenmektedir.
Koruyan - Kanını Koru - Kendini Koru anlamına gelen Korukan ve daha sonra da Korgan denildiği de söylenmektedir.
Ordu-korgan.jpg
İlçede her gün yapılan bir pazar vardır.Bu pazara en çok Cumartesi günleri gelirler. Çünkü Korgan'da pazar Cumartesi günleri olur.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.

Geçim Kaynağı

Ordu halkının fındık haricinde kayda değer bir gelir kaynağı yoktur. Sonzamanlarda arıcılık.Türkiyenin fındık üretiminin önemli kısmı Ordu'da gerçekleşmektedir.

Korgan yaylası

Korgan yaylası: İlçeye 25 km. uzaklıktadır. Çok güzel obaları ile ünlüdür. Burada,her yıl temmuz ayı içinde Korgan Belediyesince yayla şenlikleri yapılır. Şenlikler,çok canlı ve hareketli geçer. Karadeniz bölgesinin değişik yerlerinden gelenlerle binlerce kişinin katılımı sağlanarak yapılan yayla şenlikleri,her geçen yıl,daha da çeşitlenmekte ve zenginleşmektedir.


Korgan belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Korgan
Beldeler: Çiftlik
Köyler:
Aşağıkozpınar • Belalan • Beypınarı • Büyükakçakese • Çitlice • Durali • Karakışla • Koççığaz • Soğukpınar • Tatarcık • Tepeköy • Terzili • Yeniköy • Yeşilalan • Yeşildere • Yeşilyurt • Yukarıkozpınar










Kumru, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52xxx Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke site [ Belediye] Türkiye Coğrafi BölgeKaradeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Xxxx Xxxx Yerel yönetimİlçe kaymakamlık site Kaymakamlık
Kumru, Ordu ilinin, sahil şeridinden 33 km. içerde kalan iki dağın arasında merkezi bulunan küçük bir ilçesidir.



Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.



Kumru belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Kumru
Beldeler: Fizme • Yukarıdamlalı
Köyler:
• • Ağcaalantürk • Akçadere • Avdullu • Balı • Ballık • Çatılı • Derbent • Divantürk • DumanErgentürk • Esence • Eskiçokdeğirmen • Gökçeli • Güneycik • Kadıncık • Karaağaç • Karacalar • Kayabaşı • Konaklı • Kovancılı • Küçükakçakese • Ortaca • OrtaçokdeğirmenŞenyurt • Tekke • Yanlızdam • Yemişken • Yeniakçaalan • Yenidivan • Yeniergen







Mesudiye, Ordu

Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52xxx Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Xxxx Xxxx Yerel yönetim site [ Belediye] İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık

Mesudiye, Ordu ilinin bir ilçesidir.

Yerleşke

Ordu ilinin güneybatısında yer alan, denize oldukça uzak, dağlık fakat hafif eğimli bir arazi üzerine kurulmuştur. İlçe merkezi esasen Sivas'a daha yakındır. İlçenin geniş yüzölçümü çok sayıda köy ve yaylayla kaplıdır. İlçenin hemen içinden geçen Melet Irmağı Mesudiyelilere Meletli denmesine yol açar ki bunun sahilde oturan Ordululara verilen karşılığı Canikli'dir.Özelllikle keyfalan yaylasının yayla turizmi açısından önemi her yıl artmakta, yazın bu yaylarara yüzlerce mesudiyeli geziler düzenlemekte ve konaklamaktadır.Ayrıca [[Yeşilce, Mesudiye| Yeşilce ve Topçam yaylaları da önemli turizm merkezleridir.Bu merkezde dünya yamaç paraşütü olimpiyatlarının düzenlenebileceği nitelikte hava ve coğrafya koşulları mevcuttur.Şaphane ve Muzadere kiliselenrinin bulunduğu Topçam bölgesinde kırmızı benekli alabalıkların ve 15 şelalenin bulunduğu Muzadere kanyonu bulunmaktadır.(Ayrıntılı bilgi ve fotoğraflar "www.aydinaltunoz52.tr.gg" den izlenebilir.) Yesilce yaylasında doğal bütünlüğü bozmaması için yapılan evlerin betonarme olmasına izin verilmemektedir.Son olarak da 2006 yılı içerisinde bu yaylalara elektrik bağlantısı götürülmüştür. Kızılağaç ve Çukuralan yaylalarına elektriğin gelmesiyle beton ve tuğla kullanılarak derme çatma yayla evleri yapılmaya başlanmıştır.Ayrıca yaylaların göz bebeği sayılabilecek nitelekte olan Köşe yaylası da betonlaşmaya teslim olmuştur. Betonlaşmaya karşı en dirençli yaylalar Muzadere, Yaylacık ve Beyağaç (Zile) yaylasıdır.

mesudiye

20. Yüzyılda yapılan arkeolojik araştırmalar Anadolu’nun çok eski bir yerleşim bölgesi olduğunu ortaya koymaktadır.Mesudiye M.Ö.II. binin başlarında Anadolu’da hükümran olan Hitit ve Urartu Krallıkları’nınn sınırı içinde gözükmektedir.
Daha sonra M.Ö. 670 yıllarında bölgemize Miletos’lular hakim olmuşlardır. Miletoslular daha sonraki yıllarda Pontuslular’la içiçe yaşayarak onlarla bütünleştiler. Pontus Kralı’nın M.Ö.63-88 yıllarında Romalılar’a yenilmesiyle bu bölge Roma İmparatorluğu’nun bir eyaleti haline gelmiştir.
Anadolu Selçukluları’na bağlı olarak 1095-1175 yılları arasında Danişmentliler Mesudiye yöresine hakim olmuşlardır. Dolayısı ile bu bölgeye ilk olarak bu dönemde Türkler yerleşmeye başlamışlardır.
Moğollar’la Selçuklular’ın Kösedağ’da savaşından sonra bu yöre İlhanlılar’ın eline geçmiştir. 1344 yılında İlhanlılar’ın hakimiyetinin sona ermesiyle Oğuz boyları Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bağımsız yönetimler kurmaya başlamışlardır.
Şimdiye kadar Ordu ve Mesudiye ile alâkalı yıllıklarda, bir çok ansiklopedi ve yayınların tümünde, Ordu ve Mesudiye yöresinin Fatih Sultan Mehmed tarafından 1461 yılında Trabzon ile birlikte fethedildiği yazılıdır.
Dolayısı ile araştırıcı olmayıp sadece yaşadıkları bölge hakkında bilgi edinmek isteyen hemşehrilerimiz maalesef tercüme yoluyla yazılan tarih kitaplarını okuyarak yanlış bilgi sahibi olmuşlardır.
Şimdi altını çizerek söylüyorum Mesudiye ve yöresi Osmanlılar tarafından değil 1380’li yıllarda Oğuz Çepni beylerinden Hacıemiroğulları
tarafından fethedilmişdir.
Daha sonra 1427 yılında Osmanlılar bu bölgeyi ilhak etmişlerdir. Ve ilk toprak yazımını (tahrir) yapmışlar, fakat bu tahrire henüz ulaşamadık.
Hacıemiroğulları’nın fethiyle birlikte bu bölgeye Oğuzlar’ın Çepni, Döğer, Eymür, Karkın, Ala-yuntlu, Bayındır ve İğdir boyları yerleşmiştir.
Bu boylar çoğu yere kendi isimlerini veya fetihte yararlılık gösteren askerlerin ya da komutanların ismini vermişlerdir. Mesela İğdir Dağı ismini İğdir boyundan, Musalı Köyü ismini bu köyü fetheden komutandan almıştır.
Mesudiye’ye ait elimizdeki en eski belge 1455 tarihli Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’ndeki Tapu Tahrir Defteri’dir.
Hacıemiroğulları’nın bu bölgeyi fethiyle yönetim Türkler’in eline geçmiştir. Türkler’in engin hoşgörüsü sayesinde bu bölgedeki Rumlar çok rahat bir hayat sürmüşlerdir. Dini hayatlarına karışılmayan bu insanlar demokratik haklarını kullanarak din değişikliğine kesinlikle gitmemişlerdir.
18. yüzyıl sonlarından itibaren Mesudiye bölgesine Rum ve Ermeniler göç etmeye başladılar. Bir Rum Pontus Devleti hayal eden bu gafillerin nüfusu asla % 10 bulamamıştır. Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilerek isyana kalkışan bu hainleri Türk Milleti rahatlıkla bastırmıştır. Ve Lozan Antlaşması ile söz konusu Rumlar Yunanistan ile mübadele edilmiştir.
Şu gerçek herkes tarafından iyi bilinmelidir ki Mesudiye ve Ordu yöresi Türkler tarafından fethedildikten sonra Hristiyanlar’ın sayısı çok azdı. Ve hiç bir zaman % 10 nisbetini aşamadığı gibi bir kaç istisna hariç varlıklarını son yüzyıla kadar sürdürdüklerini bütün tarihçiler ittifakla kabul etmektedirler. Rumlar’ın Osmanlı Devleti’nin zayıflamasıyla ve dış güçlerin desteğiyle nüfuslarını artırma ve devlet kurma hayallerinin hiç bir gerçeğe dayanmadığı için sonuç vermediği ve neticede ülkemizi gerçek sahiplerine terketmek zorunda kaldıkları açıkça ortadadır.
Elimizdeki tahrir defterlerine göre Milas Nahiyesi 1455-1613 yılları arasında 105 köye ve 20 mezreaya sahiptir. Bu yıllarda İskefsir’(Reşadiye) in tamamı ve Koyluhisar’ (Koyulhisar) ın bir kısmı Milas’a bağlıdır. 1912 yılında Mesudiye’de 15905 erkek ve 14169 kadın olmak üzre 30074 kişi yaşamaktadır.
1927-28 Türkiye Cumhuriyeti Salnamesi’ne göre Mesudiye’nin sosyo-ekonomik yapısı şöyledir: Mesudiye kazâsı Gebeme nahiyesi ile 75 adet köye sahiptir.125000 dönüm arpa 1750 dönüm mısır 200 dönüm patetes ziraati yapılmaktadır.
3680000 kilo arpa 20000 kilo mısır 2000 kilo patetes üretilmektedir.
317 beygir, 394 kısrak, 536 merkeb, 22 katır, 5560 inek, 6259 öküz, 1476 manda, 18030 koyun, 102454 keçi bulunmaktadır.
10281 erkek 12648 kadın olmak üzere toplam 22929 insan yaşamaktadır. Burada dikkatinizi çekmek istiyorum Cumhuriyet’le beraaber erkek nüfusunda büyük bir düşüş açıkça gözükmektedir. Bu durum büyüklerimizin Kurtuluş Savaşı’nda ülkemiz için cepheye gittiğini ve kahramanca şehid olduklarını açıkça ortaya koymaktadır.
1935 yılında yapılan genel nüfus sayımında Mesudiye’de 12482 erkek, 14207 kadın olmak üzere toplam 26689 kişinin yaşadığı tespit edilmiştir.
1940 yılı sayımına göre Mesudiye merkezde 1696 olmak üzere toplam 29657 kişi yaşamaktadır.
1945 yılı sayımına göre merkezde 1662 kişi olmak üzere 31856 kişi yaşamaktadır.
1950 yılı sayımına göre merkezde 1942 kişi olmak üzre toplam 33714 kişi yaşamaktadır.
1955 yılı sayımına göre merkezde 2234 kişi olmak üzre toplam 35392 kişi yaşamaktadır.
Mesudiye yöresi Osmanlılar döneminde nahiye olarak Milas ismiyle anılmaktadır. Bölgenin ağır şartları ve büyüklüğü nedeniyle idari yapı olarak çok değişiklik arzetmektedir. Karahisar-ı Şarkî’ye (Şebinkarahisar) bağlı olarak çok uzun yıllar nahiye olan Milas Karahisar-ı Şarkî’nin Sancak olmasıyla 1840 yılından sonra kaza olmuştur. Yavadı (Yeşilce Beldesi), Gebeme (Topçam Beldesi) , Hatunviran (Bayırköy), Yastura (Yeşilçit), Lağus (Güzle), Çavdar, Yavşan ve Parçı (Üçyol Beldesi) nahiye merkezliği yapan köylerimizdir.
Kaza merkezi Parçı köyünden alınarak 1863 yılından sonra şenlendilerek Pazaryeri olarak kullanılan bugünkü Mesudiye’ye 1876 de nakledildi. Ecdadımızın padişaha yazdıkları arzuhal ile (3 Za 1293) 20 Kasım 1876 tarihinde Milas ismi Hamidiye olarak değiştirildi.
1910 yılında Hamidiye ismi Mesudiye olarak değiştirilmiştir.
1899 yılında belediye teşkilatı kurularak Aliçavuşoğlu Mustafa Bey ilk belediye başkanı olmuştur.
20.05.1933 gün ve 2197 sayılı kanunla Mesudiye İlçesi Şebinkarahisar’dan alınarak Ordu İli’ne bağlandı.
Yaşar CELEP Mesvak Kurucu Başkanı Başbakanlık Devlet Arşivleri Uzmanı"

Mesudiye Belediye Seçimleri

1984'ten beri Mesudiye Belediye başkanları şöyle
2004-Ahmet Baki Yılmaz CHP
1999-Mustafa Demir MHP
1994-Ahmet Baki Yılmaz SHP
1989-Ahmet Baki Yılmaz SHP
1984-Ahmet Baki Yılmaz SODEP

Sosyal ve Ekonomik Yaşam

Mesudiye için göç olgusu belirleyici önem taşır. 1950'lerden sonra batıya ve özellikle İstanbul'a yaşanan göç artarak sürmüş, 100 sene evvel çok yoğun nüfuslu bir yerleşke olan Mesdudiye bu gün için artık çok az bir nüfusu barındırmaktadır. Göçten önce ilçe ve çevresinde tahıl tarımı ve hayvancılık yapılırmış. Özellikle 1970'lerde yüzbinlerce başla ifade edilen küçükbaş hayvan sayısı bugün çok azalmıştır.
Mesudiyeliler özellikle Paşabahçe - Beykoz çevresinde yaygıdır.
2000 yılında yapılan son nüfus sayımına göre, ilçenin toplam nüfusu; 28.551 kişidir. Mesudiye merkezinin nüfusu 5.665 beldeler 8443,köylerin nüfusu da 14.443’dür. İlçe genel olarak göç veren bir bölgedir. İnsanlarının çoğunluğu büyük şehirlerde yaşamaktadırlar. Kışın oldukça tenha olan ilçe, yazları gurbete gitmiş vatandaşlarımızın gelmeleri ile oldukça hareketlenir. İlçenin 1180 km2 alanı olduğu düşünülürse, nüfus yoğunluğu m2 başına 24 kişidir. Yaz ve kış nüfusu arasında büyük farklılıklar vardır. İlçe nüfus teşkilatı’nın verilerine göre ilçe dışında 81.155 Mesudiyeli yaşamaktadır.
Son yıllarda özellikle yaz aylarında ilçe nüfusu şenlenmekte, terkedilen konutlar onarılmaktadır.
Bülent Ecevit üçlü koalisyon hükümeti, köykent projesi için ilçeyi plot bölge seçse de proje bekleneni henüz verememiştir.
Özellikle İstanbul'da yaşayan Mesudiyeliler'in önderliğinde son yıllarda kurultay toplanmakta, Mesudiyeliler sivil bir oluşum meydana getirmektedirler.
İlçeyi canladırmak için açılan yüksekokul ilçe merkezinde bulunmaktadır.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; 3belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.



Mesudiye belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Mesudiye
Beldeler: Topçam • Üçyol • Yeşilce
Köyler:
Abdili • Alanköy • Arıcılar • Arıkmusa • Armutkolu • Arpaalan • Aşağıgökçe • Aşıklı • Balıklı • Bayırköy • Bayraklı • Beşbıyık • Beyağaç • Beyseki • Birebir • Celalköy • Çaltepe • Çardaklı • Çavdar • Çerçi • Çitliksarıca • Çukuralan • Darıcabaşı • Dayılı • Derebaşı • Doğançam • Dursunlu • Erikköy • Esatlı • Göçbeyi • Gülpınar • Güneyce • Güvenli • Güzelce • Güzle • Hamzalı • Herközü • Ilışar • Kaleköy • Karabayır • Karacaören • Kavaklıdere • Kışlacık • Konacık • Mahmudiye • Musalı • Pınarlı • Sarıca • Sarıyayla • Türkköyü • Yagmurlar • Yardere • Yavşan • Yeşilçit • Yeveli • Yukarıgökçe • Yuvalı








Perşembe, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 17.500[] (yaklaşık) İlçe nüfusu 40.000[] (yaklaşık) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52750 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi Bölge Karadeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Mustafa Asım ALKAN Belediye başkanı Xxxx Xxxx Yerel yönetim site Belediye İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık Perşembe, Ordu ilinin bir ilçesidir. Eski adı "Vona" olan ilçe, vona yarım adasında yer alır.
Perşembe, uzun zaman Roma ve Bizans hakimiyetinde kalmıştır. 1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon Rum Pontus imparatorluğunu ortadan kaldırmasından sonra Vona Osmanlı imparatorluğunun hakimiyetine girmiştir. 1945 yılında ise İlçe olmuştur. Ordu-Samsun devlet karayolu üzerinde Vona tabii liman koyunda kordon tepesi eteğinde kurulmuştur. Kuzeyinde Karadeniz, doğusunda Ordu, batısında Fatsa, güneyinde Ordu-Ulubey ve Fatsa İlçeleri ile sınırlıdır. İl Merkezine 13 km. uzaklıktadır.
Bilinen Tarihin arkaik dönemlerinde Saka (İskit) Türkleri küçük koloniler halinde tüm Karadeniz kıyılarında olduğu gibi elbette memleketimizde de bulunmuşlardır. Hatta bu uzun saçlı ve çok iyi ok kullanan kavmi rumlar yanlarına dahi yanaşamadıkları için kadın zannetmişler ve Amazon efsanesini çıkartmışlardır.
Yazılı kaynaklara göre ise daha 1455 senesinde ilçede (ki o zamana Canik-i Bayramlu adını taşıyan Orduna iline bağlı) 32 nefer Türk vardır. Yani Fatih Sultan Mehmet Han'ın 1461'deki Doğu Karadeniz fethinden önce....
“Bolaman'dan sonra Yasun ve Vona burunlarını geçtikten sonra, Perşembe İlçesiyle karşılaşıyorlar. Perşembe adı yeni olup Tahrir defterlerinde geçmiyor. Defterlerde bu bölge, Niyabet-i Satılmış ve Bayramlu, Vilayet-i Satılmış ve Bayramlu, Nahiye-i satılmış gibi adlarla anılıyor. Böylece bölgenin merkezi durumunda olan Canik-i Bayramlu ( Nefs-i Ordu ) ile sıkı münasebeti ortaya çıkıyor. Ancak Tahrir Defterleri döneminde Satılmış Nahiyesi'nin ( Perşembe ) merkezinin neresi olduğu anlaşılamıyor. Gerçi nahiyenin en kalabalık köyü bil hassa 1520'lerden sonra Vona olmuştur. Köyde 1455' de 18 Hane, 2 mücerret cemaat-ı müslimin, biri caminin hatibi Mevlana Sofu olmak üzere 6 muafiye ve 5 müsellem yani 32 nefer müslüman Türk, 5 nefer de “cemaat-ı zımmıyun” (yani hıristiyan) bulunmaktadır.
1485' te “Karye-i Vona me'a iskele” olarak kaydedilen köyün nüfusu toplam 30 nefer müslüman ve 1 nefer de behr (hristiyan) olarak gözüküyor. 1520'de hristiyan kalmamış ve müslüman (Türk) nüfus gitgide artmıştır.
1613'de köyün camiinde beratlı bir vaiz görev yapıyordu. Aslında içerde bulunan Vona kasabası önce Perşembe pazarına taşındı daha sonra bu günkü yerini almıştır. Evliya Celebi, 1640'ta, Vona Kalesinin Serdarı, yüzelli akçeli kadısı vardır. Camileri, Hamamı, Hanı, Sük-i muntasarı vardır. Halkı ekseriye Rum ve Tuna etrakıdır diyor ( Seyahatname, sf.79)
Salname-i Vilayet-i Trabzon 1287 (sf.88-89)da ise, Perşembe nahiyesinde nahiye toplamı Hane olarak, 1486 islam (Türk), 10 Çerkez, 38 Rum, 67 Ermeni gösterilmektedir. Demekki bu değişik etnik unsurlar nahiyeye sonradan gelmişlerdir.....”
(Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ, Ordu Kazası Sosyal Tarihi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını, 1985)
(...İ.Ö. 3.yy da Rodoslu Apollonios, İason'la Argonatların teknelerini boğazlardan geçirip akıntya karşı mücadele ederek nasıl doğuya doğru gittiklerini; iki tarafı engebeli kayalıklarla çevrili rüzgarlı bir geçitten alttan akan güçlü burgacın sularının ilerleyen gemiye çarparken Karadeniz'de kürek çektiklerini anlatır. (Neal ASCHERSON, Karadeniz (Blaksea) İş Bankası Kültür Yayınları, 2002.Çev.Kudret EMİROĞLU. sf.14)
Anlatılan yer Perşembe İlçesi Yason burnu'dur. (Av. Kani DEMİR)
“...Argo'nun seyehati Tunç Çağı efsanesidir. İason Karadeniz'i aştığında, teknesini Kolkhis'deki (bugünkü Gürcistan'da bir bölgeye) Phasis ırmağına yönlendirdi.”
“...Bütün Karadeniz kıyısında toprak taranan çalışmalarda deniz yatağında ortası delik büyük taşlar çıkmaktadır; bunlar Miken gemilerinin çapalarıdır.” (Neal ASCHERSON Karadeniz, İş Bankası Kültür Yayınları, 2002.Çev.Kudret Emiroğlu. sf.20) Bu gün bu taşlardan birini denizin kıyıyla buluştuğu yerde Yason Kilisesi'nin doğu tarafında görebilirsiniz.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2008 nüfus sayımına göre 10288'dir. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.


Perşembe Turizm

Perşembe sahili boyunca daha çok devlet karayolunun deniz kısmında bir çok yeme içme ve dinlenme mekanları bulunur. Perşembe,kumsalları ile ünlüdür. Çaka doğal plajı,bunların en tanınmışıdır. Bu plaj ileri düzeyde turistik hale getirilmesi için Perşembe Kaymakamlığı,Belediyesi ve İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Valiliğimizin öncülüğünde ve himayesinde ortaklaşa olarak çalışmalarını yürütmektedir.
Perşembe,tam bir dinlenme ve tatil yeridir. Sakindir,havası hoştur. Gürültü ve görüntü kirliliğinden tümüyle uzaktır. Önümüzdeki birkaç yıl içinde Perşembe bir turizm cazibe merkezi olacaktır. Perşembeli bir büyük iş adamı,turizm yatırımları için,ciddi çalışmalar yapmaktadırlar.
Kıyılar,son derece güzel manzaralara sahiptir. Kıyı boyunca,Mersin, Çaytepe Yason burnu Yarımadası, Çatı. Büyükağız, Okçulu Koyu, Mederesönü başlı başına birer dinlenme,gezi ve spor beldeleridir.




Perşembe belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Perşembe
Beldeler: Kırlı • Medreseönü
Köyler:
Alınca • Anaç • Aziziye • Bekirli • Beyli • Boğazcık • Bolatlı • Çamarası • Çaytepe • Çerli • Doğanköy • Döngeldüzü • Efirli • Ekinciler • Gündoğdu • Hacılar • İmeçli • İstanbulboğazı • Kazancılı • Kovanlı • Kurtuluş • Kutluca • Kuyluca • Mersinköy • Neneli • Okçulu • Ortatepe • Ramazan • Sarayköy • Selimiye • Sırakovancı • Soğukpınar • Şenyurt • Tarlacık • Tepecik • Tepeköy • Yarlı • Yazlık • Yeniköy • Yeniöz • Yeşilköy • Yumrutaş











Ünye, Ordu


250px-Unye2.jpg



Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu 72.867 (2008) İlçe nüfusu 112.298 (2008) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52300 Alan kodu 452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke Türkiye Coğrafi BölgeKaradeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Osman GÜNAYDIN Belediye başkanı Ahmet ARPACIOĞLU Yerel yönetim site Ünye Belediyesi İlçe kaymakamlık site Kaymakamlık Ünye ve , Orta Karadeniz Bölgesi'nde yer alan, Ordu iline bağlı bir ilçedir. Ordu ilinin kuzeybatısında yer alır. Doğusunda Fatsa, batısında Terme, güneyinde Çaybaşı, AkkuşKumru ilçeleriyle komşudur. Kuzey sınırını Karadeniz kıyıları çizer. Bu sınırlar içinde Ünye ilçesinin yüzölçümü yaklaşık 440 kilometre kare, merkez nüfusu ise (2007) 72.867'dir.
Ünye'nin il merkezi Ordu'ya uzaklığı 76 kilometredir. Ünye 41° kuzey paraleli ve 37° doğu meridyenleri arasında, Karadeniz Bölgesi'nin, Orta Karadeniz bölümünde yer alır.

Yerleşke

Ünye sahil şeridinde Fatsa ve Terme ilçelerine, içerde Akkuş, İkizce ve Çaybaşı ilçeleriyle komşudur. Eğimin sıfıra yaklaştığı bir yerde kurulmuştur ki bu onu Doğu Karadeniz den tümüyle ayırmaktadır. Ünye ilçe merkezi geniş bir hilal oluşturan bir koy üzerinde yer almaktadır. İlçenin içinden geçen Tabakhane deresi ilçenin doğu 1/3-2/3 şeklinde ikiye ayırmıştır. Batı yakasındaki Akçay, ilçenin Terme ile fiziksel sınırını oluşturmaktadır.

İklim

İlçede tipik Karadeniz iklimi görülmektedir. Ancak arkadan geçen dağ yükseltilerinin azalmasıyla Doğu Karadeniz'e göre daha az yağış almaktadır. Kışın donlu günlerin sayısı bir iki günle sınırlıdır.

Ekonomi


arıma dayanmaktadır. Gerçekten özellikle fındık tarımı ilçe ekonomisinin can damarını oluşturmaktadır. Gerek fındık tarımı ile uğraşan aileler, gerek fındık ticareti ile uğraşan ticarethaneler ve gerekse de fındık kırma tesisleri ekonominin can damarını oluşturmaktadır. İlçe yerleşkesinin büyük kısmını fındık bahçeleri kaplamaktadır. Fındık dışındaki ürünler ekonomik hayatta büyük bir yer kaplamayan, ailelerin genelde kendi ihtiyaçları için yetiştirdikleri ya da köylülerin pazarda sattıkları ürünlerdir. Ünye hurması, mısır, pancar diye bilinen kara lahana da yetiştirilmekte, son yıllarda iklimin elverişliliği nedeniyle kivi üretimi artmaktadır.
Tarım dışında ilçenin en büyük sanayi kuruluşu Ünye Çimento Fabrikasıdır. Ünye limanı beklenen canlılığa bir türlü kavuşamamıştır.Fakat içerisinde kurulan Ünye Tersanesi sayesinde gemi onarım ve yapım çalışmalarıyla daha aktif bir rol üstlenmiştir. Ünye un fabrikası ÜNSAN ortaçaplı bir un fabrikasıdır. Son yıllarda teksitil atölyeleri sayısında bir canlanma gözükmektedir. Esnaf işletmeleri tarımdan sonraki en önemli geçim kaynağıdır. Gerçekten esnafların şehrin siyasi hayatına da yön vermekte olduğu gözlenmektedir.

Sosyal Yaşam

Ekonominin can damarı olan fındık sosyal yaşamı da belirlemektedir. Fındığın hasat zamanı olan temmuz sonu ve ağustos aylarında ilçenin boşaldığı, insanların köylere gittikleri gözlenmektedir. Hasat mevsiminden önce ise Ünye en canlı dönemini yaşamaktadır. Son yıllarda yeni açılan fakültenin etkisiyle cafe sayısının arttığı gözlenmektedir

Mimari

Ünye' de mimari eski ve yeni diye ayrılabilir. Yeni olanı ülkenin her yanında görülen özellikler taşır. Siteler, kooparatifler, aşırı betonlaşma. Yine de düzgün bir yerleşke sağladıkları yadsınamaz. Şehirleşmenin sahil şeridine yayıldığı, ilçenin sınırlarının 27 km ye ulaştığı görülmektedir. Uzun sahil şeridi boyunca yükselen apartmanlar çarpık bir kentleşme sergilemektedir. Eski Ünye'nin Ermeni ve Rumlardan kalan kısmı bu gün yalı diye bilinen yerden çakırtepe ye doğru yükselen bir alanda kuruludur. Eski Ünye evleri bu yerleşkede halen varlıklarını korumakta, son yıllarda restore edilmeye de başlanmaktadır. Eski ünye mimarisi bir yandan Osmanlı diğer yandan Rum kültüründen izler taşır. Yalı yerleşkesinde Rum mimarisi egemenken, Kadılar Yokuşu nda Osmanlı mimarisi gözlenebilir. Geniş bir avlu içerisinde yer alan iki katlı, ahşap ve taş ağırlıklı binalar mutlaka bir çatıya da sahiptir. Şehrin göbeğinde yer alan Saray Camii bir Selçuklu eseri olup halen hizmet vermektedir. Zarif tek bir minareye sahip uzun bir camiidir ve kubbe içermez.

Tarih

Yapılan araştırmalar Ünye ve çevresinin Anadolu’daki en eski yerleşim yerleri arasinda oldugunu göstermiştir. Ünye çevresinin prehistorik dönemi ile ilgili olarak en geniş çapli araştirma, kendisi ve Ünyeli olan Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Cografya Fakültesi Arkeoloji Bilim Dali Profesörlerinden rahmetli Kılıç Kökten tarafindan yapilmiştir.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2007 adrese dayalı genel nüfus sayımına göre 112,298 kişidir. Bunun 72,867 ilçe merkezinde, 39,431 ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.

Turizm

İlçede çok sayıda mesire yeri bulunmaktadır. Çamlık diye bilinen denize bakan bir yamacın üstünde kurulmuş ağaçlık arazi 4 mevsim ziyaretçi çekmektedir. Bu alan üzerinde yer alan Çamlık motel bir konaklama tesisidir. Çakırtepe , şehre hakim bir tepe yer almaktadır ve özellikle pide yapan dinlenme tesisleri burada yer almaktadır. Ünye kalesi şehrin 10 km dışında kalan bir mekandır. Uzunkum, Karadeniz in en uzun plajlarından biridir ve bu alanda başı çeker. Uzunkum,İncekum, inciraltı,çınarsuyu diye bilinen plajlar zinciri halinde kilometrelerce uzanır. Yunus Emre mezarlığı, ozanın bilinen mezarlarından birisi de Ünye de yer almaktadır. Bir şiirine dayanarak Ünye de öldüğü iddia edilir. Çınar, şehir merkezinde yer alan 300 yıldan daha yaşlı bir çınardır. Son yıllarda yıldız taşıma yetkisine sahip otel sayısında artış gözlenmektedir.
Kiraztepe'deki Şeyh Yunus türbesi de özelliklidir. Ünye,deniz turizmi için de çok elverişlidir. Çamlık önemli bir mesire yeridir. Buradan itibaren haışı doğru turistik tesisler,pansiyonlar vardır. Özellikle Çınarsuyu Tatil Kompleksi,turizm açısından öneniM Ünye'de yıldızlı oteller(Turizm işletme belgeli) olduğu gibi,ayrıca belgesiz olsa da,gayet modern başka oteller vardır.
Çakırtepe dinlenme,yeme-içme ve eğlenme mekanı ile Acısu civarı,Asarkaya Milli Parkı da bu ilçemizin nadide doğal köşelerindendir.
Ünye'de ticari hayat çok canlıdır. Çünkü,Batı'da Samsun ve güneyde Tokat ile bağlantısı vardır. 60 km. güneydeki Akkuş ilçesi yeni kurulan Çaybaşı ve İkizce ilçelerinin de her türlü bağlantıları (Sosyal,ekonomik,ticari) Ünye iledir.
Yazkonağı köyünde bulunan Yazkonağı mağaraları,mağara turizmi için gelecek vad etmektedir. Bun nın turizme açılması için Valilik bir çalışma başlatmıştır.



Ünye belde ve köyleri
İl: Ordu ● İlçe: Ünye
Beldeler: Erenyurt • Fatih • Hanyanı • İnkur • Pelitliyatak • Tekkiraz • Yenikent • Yeşilkent
Köyler:
• • Ağudere • Ataköy • Aydıntepe • Başköy • Beylerce • Cevizdere • Çakmak • Çatak • Çatalpınar • Çataltepe • Çınarcık • Çiğdemköy • Denizbükü • Dereköy • Dizdar • Düzçiftlik • Düzköy • Düzsaylan • Elmalık • Esenkale • Eskikızılcakese • Göbü • GölcüğezGünpınarı • Güzelkale • Güzelyalı • Hızarbaşıgünlük • Hızarbaşıkumarlı • Kadılar • Kaledibi • Kaleköy • Keşköy • Killik • Kocuklu • Koruklu • Kuşculu • Kuşdoğan • Nadırlı • Nurettinköy • Ortaköy • Sahilköy • Saraycık • Sarıhalil • Saylan • Sofutepesi • ŞenyurtTaflancık • Taşça • Tepeköy • Uğurlu • Üçpınar • Yavı • Yaycı • Yaylalı • Yazkonağı • Yenikızılcakese • Yeniköy • Yeşilada • Yiğitler • Yüceler







Ulubey, Ordu


Türkiye'de bulunduğu yer Bilgiler Şehir nüfusu xx.xxx[] (2000) İlçe nüfusu xx.xxx[] (2000) Yüzölçümü xxx km² Rakım xxx metre Koordinatlar
Posta kodu 52850 Alan kodu 0452 İl plaka kodu 52 Yönetim Ülke site Türkiye Coğrafi BölgeKaradeniz Bölgesi İl Ordu Kaymakam Xxxx Xxxx Belediye başkanı Akif ATLI Yerel yönetimULUBEY BELEDİYESİ İlçe kaymakamlık site .: ORDU / ULUBEY KAYMAKAMLIĞI :. Ulubey, Ordu ilinin şirin ilçelerinden biridir. Nufusu 7000 olan ilçe köylerin ortasında yer aldığı için adına halk arasında "merkez" denilir Ordu'ya 21 km uzaklıkta olması nedeniyle bir çok ekileşimi Ordu ile yapmaktadır. Bu orada oturanlara bir rahatlık getiriken ilçe merkezinin gelişmesi açısından pek elverişli bir durum yaratmaz. Almanya başta olmak üzere Avusturya, Hollanda, Fransa vb. Avrupa ülkelerine ve İstanbul'a, Bursa'ya, Adapazarı'na büyük göçler vermiştir. Öyleki kış mevsiminde ilçe ve köyler adeta terk edilmiş gibi hissedilir. Yazları ise alabildiğine hareketli ve alabildiğine canlıdır. Salı günleri kurulan pazarı öğlesine öne çıkmıştır ki halk arasında ilçe yerine "salıya gitmek, salıdan gelmek, salıda görüşmek "vb. deyimler kullanılır.

Nüfus

İlçenin nüfusu 2000 genel nüfus sayımına göre ?. Bunun ? ilçe merkezinde, ? ise kasaba ve köylerde yaşamaktadır.
İlçe bağlısı olarak merkez hariç olmak üzere ilçe merkezine bağlı; ? belde, ? köy ve ? mahalleden oluşmaktadır.
TARİH
Ulubey toprakları, Oğuz boylarının Anadolu’ya göç etmeye başladıkları X1 ve X11,y.y. kadar boştu. 1071 Malazgirt zaferinden sonra Türk boylarına mensup aşiretler ve oymaklar tarafından yerleşim yeri oldu. Emir danişmente, büyük Selçuklu devletlerindeki ”İkta” geleneğine uygun olarak Ulubey çevresindeki topraklar verildi. X1V.y.y.ortalarında XV.y.y. başlarına kadar Mesudiye merkezli kurulan Hacı Emiroğulları beyliğine katıldı.
Osmanlı sultanlarından Yıldırım Beyazıd’ın Karadeniz bölgesinde bulunan beylikleri idaresi altına almasından sonra, Mehmet Çelebi’nin “Anadolu birliğini kurma” teşebbüsleri sonucunda Ulubey’den Mesudiye’ye kadar uzanan iç bölgelerde Osmanlı topraklarına katılmış oldu. Fatih Sultan Mehmet Han’ın 1455 yılında Ulubey topraklarını tımar olarak dağıtması sonucunda bir Türkmen beyinin adını alarak Sevdeşlü namı diğer Uluğbey’lü nahiyesi oldu. 1547 yılında Ulubey nahiyesi adını aldı.1958 yılına kadar nahiye olarak kaldı. ve 1 nisan 1958 günü ilçe oldu. 1958 martında ilk belediye teşkilatı kuruldu ve 23 Şubat 1958 günü ilk belediye seçimi yapıldı.Halen Ulubey ilçesine bağlı 35 köy ve 6 mahalle olmak üzere ceman 41 adet yerleşim birimi bulunmaktadır.
(b) COĞRAFİ DURUM:
Ordu-Sivas karayolu üzerinde ve Canik dağları yamacında kurulmuş olan Ulubey ilçesi 256 km2 lik idari sınıra sahiptir. 586 m. Yükseklikte yer alan ilçe kuzey batıda Perşembe, batıda Gürgentepe, güneyde Mesudiye,Güney batıda Gölköy,Güney doğuda Kabadüz ilçeleriyle komşudur.
Dağlık bir yapıya sahip olan ilçede Karadeniz ikliminin bir uzantısı olan ve her mevsim yağışlı olmakla beraber yağışların kış mevsiminde kar, yaz mevsiminde ise yağmur şeklinde düştüğü bir iklim görülmektedir.
Uygun iklim ve yağış koşullarına bağlı olarak bitki örtüsü tarıma uygun alanlarda fındık,tarım dışı alanlarda ise yörenin asil bitki topluluğunu oluşturan geniş yapraklı karma ormanlardır.Akarsu ağının fazla zengin olmadığı ilçede melet ırmağı ve bu ırmağın kolu olan Sarpdere dışında önemli bir akarsu yoktur. Fındıklı Köyümüz Akpınar, Doğlu, Sayaca, Kumrulu köyleri ve Ulubey ilçe merkeziyle sınırdır. İsminden de anlaşılacağı üzere köyümüzün hakim bitki örtüsü fındıktır. Mezarlık, mera kenarlarında karma ağaçlardan oluşmuş ormanlarımız mevcuttur. Ordu-Ulubey karayolu güzergahında bulunan köyümüzün köy içindeki yolları dar ve stablizedir. Köyde yaşayan sülaleler, Topçuoğulları, Karamanoğulları, Abdaloğulları, Caferoğulları, Gençağaoğulları, Postoğulları, Hatipoğulları, Sarı Hüseyinoğulları, Kara Hüseyinoğulları, Doranoğulları, Memişoğulları, Mürtezaoğulları, Kalaycıoğulları, Töngelcioğulları, ….
(c) SOSYAL YAPI :
İlçe insanları sıcak ve sevecendir. Bu ilçenin küçük olması nedeniyle ailelerin birbirlerini yakınen tanımaları etkilidir. 2000 yılında yapılan son nüfus sayımına göre ilçe nüfusu yöreden yapılan göçlerle azalmıştır.Bu azalmada etkili olan diğer nedenler nüfus planlaması konusunda yapılan çalışmaların başarıya ulaşmasıdır. İlçe nüfusu fındık hasat mevsiminde geçici artış göstermektedir. Son yıllardaki ekonomik sıkıntılardan dolayı sosyal yapı etkilenmiş akraba aile ilişkileri gerilemiştir. İnsanlar ekonomik yönden çeşitli alanlara yönelerek yeni işler edinmişlerdir. Bu yöneliş özellikle Ordu il merkezinde İstanbul’da ve yurtdışında yoğunlaşmıştır.
Eğitime önem verilmesine rağmen ekonomik yönden etkilenen insanlar göçlerle yöreden ayrılarak çoğu okulun kapanmasına böylece eğitim gören insan sayısının azalmasına neden olmuştur. Bu göçler nedeniyle ilçede orta yaş ve ileri yaş gurubu insanların çok olduğu görülmektedir. Halk genellikle örf ve adetlerine önem vermekte düğün,nişan ve mevlit gibi faaliyetlerin eski canlılığı ile devam ettiği görülmektedir. Köyümüzde, evlerin sahipleri genellikle evlerini bahçelerinin bir köşesine yapmışlardır. Bu yüzden evler arası mesafe oldukça uzaktır. Ancak belli yerlerde kabileler toprakları paylaştıkça yeni evlerini birbirine yakın yapmışlar ve mahalleler oluşturmuşlardır. Örneğin, Camıyanı, Hanyanı, Topço, Töngelco, Mürtezo Mah. vb kurulmuştur. Köyün çocukları ve gençleri değişik yöresel oyunlar oynanmaktadır; çelik-çomak, çötre, kuş yuvası, mahkeme vb. Köyün İlkokulu (ve okul lojmanı) bulunmasına rağmen okul çağındaki çocukların az olması sebebiyle taşımalı eğitim yapılmakta, Akpınar’daki okula gitmektedirler. Köyün bir camisi, imamı (ve imama ait lojman) ve mezarlıklarındaki mescidi mevcuttur. İçme suyu şebekesi, elektriği ve telefon hattı mevcuttur. Ancak dağınık bir yerleşme olduğu için kanalizasyon sistemine de ihtiyaç olmadığından kanalizasyonu yoktur.
 
Cevap: Ordu Şehir Tanıtımı

çok samimi arkadaşlarım karı koca bu gece yola çıktılar ordu ünyeye doğru iyi yolculuklar onlara güzelmiş oralar gerçektende...karadeniz olurda kötü olurmu..
 
Cevap: Ordu Şehir Tanıtımı

Teşekkür ederim arkadaşım..Memleketimi o kadar güzel anlatmışsın ki,eklenecek fazla bir şey yok.Yemekleri,efsaneleri,denizi,yaylası ve herşeyiyle..Okumakla değil yaşamakla anlaşılır memleketimin güzelliği...Çookkkk çokkkkkkkk teşekkürler..Ellerine,emeğine ,yüreğine sağlık arkadaşım..
 
Cevap: Ordu Şehir Tanıtımı

Teşekkürler arkadaşlar:) Sementhanın da dediği gibi Karadeniz olur da güzel olmaz mı havası yeterrr:)
 
Geri
Üst