Renklere aşk.. Yardım hadi biraz..

ßeLeN

Paylaşımcı Melek
Üye
Renklere aşk.. Yardım hadi biraz..
renklerle ilgili şiirler renklerle ilgili sözler şiir renkle şiir hikaye
Bu aralar renklerle ilgili şiirler buluyorum arıyorum yazıyorum arada ordan burdan çalıp çırpıyorum bir kitap oluşturmayı düşünüyorum ama sadece renkler adına!
Sizlerdende öyle güzel renklerle ilgili yazılar güzel sözler şiirler bekliyorum .. sewinirim .. hoppa



YağmurLara karışsa qözyaşLarımKurusa ßir süre sonra yerini güneş aLsaArdından Gökkuşağı çıksaGökkuşağından aşağıya doğru insem ve karşıma sen* çıksan
" Sürpriz !" desen
SarıLsam sana iyi ki ßuLdum seni senden qüzeL hazine oLamaz desem de
Gökkuşağından qeLen hazine'm oLsan..
Kısacası mawim, kırmızım, yeşilim... herbişeyim ol benim!
 
KIRMIZI ..

kaypak manşetler, sağır katalogları, karnaval biletleri
kendini tanımanın korkusu
sürekli bir canlı yayındasınız
girdabı olmayan yüreğin sireni duyulmaz elbet
mekanlar lunapark, hayat çarpışan otomobiller
görüntünün kumbarasında hafızanız beş kuruş
alarma yakın hiçbir kırmızıya düşmemiş yolunuz
Bindiğin düş atı yorulmuş oysa
Üstündeki binici çoktan değişti sana sormadan
Kendine uygun bir ayna bile bulamadan
Kalakalırsın baktığın boşlukta
Bakarsın baktığın kadarsın
Bundan sonrası
Geç kaldığın yerlerdeki korunma duyguna bağlı
anlarsan, anlamanın
anlamazsan, anlamamanın boşluğundasın
İşte şimdi Kırmızı!

MURATHAN MUNGAN
 
Asi Ve Mavi
Bugün kederliyim beterim bugün
Sesime ses değse çığlık oluyor
Üşüyor toprak taşlar üşüyor
Vuslatı yakın eden yollar üşüyor

Yumma gözlerini uyuma bugün
Bütün gölgeler akşam oluyor
Üşüyor yaprak dallar üşüyor
Savrulup yırtılan rüzgar üşüyor
(İçimde kış gibi bir mevsim üşüyor)

Oysa ben senden neler neler isterdim
Senli sevdalarda doğmak isterdim
Sabahlar isterdim asi ve mavi
Büyüsün isterdim ışığın rengi
Ahmet Can Akyol
 
Ay karanlık


Maviye

Maviye çalar gözlerin,


Yangın mavisine


Rüzgarda asi,


Körsem,


Senden gayrısına yoksam,


Bozuksam,


Can benim, düş benim,


Ellere nesi?


Hadi gel,


Ay karanlık...




İtten aç,


Yılandan çıplak,


Vurgun ve bela


Gelip durmuşsam kapına


Var mı ki doymazlığım?


İlle de ille


Sevmelerim,


Sevmelerim gibisi?


Oturmuş yazıcılar


Fermanım yazar


N'olur gel,


Ay karanlık...




Dört yanım puşt zulası,


Dost yüzlü,


Dost gülücüklü


Cıgaramdan yanar.


Alnım öperler,


Suskun, hayın, çıyansı.


Dört yanım puşt zulası,


Dönerim dönerim çıkmaz.


En leylim gecede ölesim tutmuş,


Etme gel,


Ay karanlık...


Ahmet Arif

Bitmedi canım bi sürü var :D
 
Mona Rosa II-Ölüm ve Çerçeveler


Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce.
Bir hançer bölüyor, ah, rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Gece kar yağacak sabaha kadar.
Toprakta et, kemik çıtırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar
Değince bir taşa kafatasları.
-Ölüler ki yalnız tırnakları var,
Ve yalnız burkulmuş diz kapakları...-

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Açıyor elini göğe bir kadın.
Uzuyor, uzuyor altın saçları
Uğrunda ölünen güzel kızların...

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Esmer delikanlı, hatıra ve kan.
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları
Sızıyor bir kapı aralığından;
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı.

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Çocuklara açar mağaraları
Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler.
İlân-ı aşk eden dil balıkları
Aşina suları çabuk terkeder..

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Bakıyor ateşe, küle böcekler.
Köpekler parçalar kanaryaları,
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer.
Baykuşlar ötüyor harabelerde;
Yanıyor lâmbalar, hafif ve sarı.
Bir kaza kurşunu bulur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları...
Bir ruhun ışığı vardır göklerde,
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Ötüyor baykuşlar harabelerde.

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer.
Bekledi arzuyla karanlıkları
Anneler, babalar, erkek kardeşler.
Ta içinde duyar ani bir ağrı,
Bir hüzün şarkısı tutturur gider
Anneler, babalar, erkek kardeşler.

Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı;
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş.
Bir neşe şarkısı tutturur gider

Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş;
Kurşunlar sıkılır göklere doğru,
Serçe yavruları yuvada titrer.
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı...

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı;
İnce yelkenleri alıyor yeller.
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller.
Lâmbalar yanıyor, hafif ve sarı,
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gizli hazineler, su yılanları...

İnce yelkenleri alıyor yeller;
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı.
Beyaz pelerinli hür tayfaları
Kendine bağlıyor siyah kediler;
Titriyor gönüller ve kara bayrak,
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gemiden toprağa uzanan eller
Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı.

Bir lâmba yanıyor, hafif ve sarı,
Garip bir yolculuk, tren ve Gülce.
Bölüyor bir hançer, ah, rüyaları:
Bir rüya, bir hançer, bir el; ve, ve, ve...
Sezai Karakoç

Bu da sarı içindi.:sobe:
 
Maviye çalan bir kırmızıydı. Renklerin içinde en imkânsızıydı. Ne ebruda vardı yeri ne de ebrulide. En fazla, ebruzenin çaresizliğiydi. Kalıcı değildi. Suyun üzerine bırakılan gölgeydi.

Faniliği bu yüzdendi.



Gökkuşağına sorsan, başını eğerdi.

Bir su damlasıydı ancak; gurupta güneşin önünden geçmeliydi. Oysa yolu güneşten geçen bir su damlasının kaderi, daha önceden belliydi.Buhar olabilirdi. Yok olabilirdi ki buhar

güneşe teslimiyet demekti. Güneş bir yangın yeriydi.Ateşin, daha az ateş olana galebe çaldığı fizik kurallarıyla sabit bir dünyada su cürmü Kadardı.



Maviye çalan bir kırmızıydı.

İmkânsızdı...

Yelkovanın akreple her vuslatında çoğalacak yalnızlıkların habercisiydi. fişeğin gökyüzündeki kalıcılığı kadardı.Açık bırakılmış ya da kapatılması unutulmuş bir kapının içinden usul adımlarla, (kalbin sahibine sormadan) geçerek rengini bırakırdı. Geç kalmamış bir baharda, öğle ile akşam arasında bir namazı eda eder gibi telaşsız ve huzurlu, gökyüzünden inen yağmur damlalarının taze bir gülü öpüşü gibi ansızın yakalardı. Sormazdı. Sorsa kimseler içeri almazdı.



Maviydi deniz, kırmızıydı ateş. İkisinin buluştuğu yer ufuk çizgisiydi. Çizgi bir anlıktı. Mavi vardı, kırmızı vardı da, maviye çalan kırmızının renkler içinde yeri yoktu. Yalnızdı. Yalnızlığı kendinden menkuldü. Geçtiği yerlerde bir yalan gibi dururdu.

Bir kalp bir hayata sığmadığında, arka sokaklarda, tenhalıklarda gezinmeye başladığında, alıp başını çekip gitmek arzusundan kurtulamadığında; dindirmeye çalıştığında acısını, söndürmeye çalıştığında yangınını leke büyümüş demekti. Başladığı yerde bitmeyen bir hikâye gibiydi.Doğdukça büyüyen, büyüdükçe dağılan bir çıkmazın orta yerindeydi.



Su bedeni, ateş ruhu arıtırken, su lekesiz ve ateş lekesizken, su ve ateş henüz kirlenmemişken, su ve ateşten mürekkep maviye çalan kırmızı rengin, kalpte açtığı derinliği, yaşattığı gerilimi ve lekeyi ne temizlerdi?



İmkânsızdı.

Çünkü renklerin en neşelisinin ve en ateşlisinin içindeydi.

Su, üzerine düşürülen görüntüyü aynıyla geri verirken ateş gölgelerini büyütmekle meşguldü. Kalbin gözlerinde aşk bu yüzden hep yenikti. Kan kırmızısı gelincikler büyürdü kalbin üzerinde. Kalbinde bir gelincik tarlasını taşıdığını zanneden, aslında bir yanılgıyı büyütmekteydi gizlice.Metruk bir kente dönüştüğünde kalp, inşa edilen ne varsa yıkıldığında, yerle bir olduğunda, zaman kendini yeni zamanlara çoktan eklemiştir. Eskiye dair ne varsa kalbe aitti.

Ateşle suyun kavgası başlardı.Bir deniz çıkardı karşısına ilk önce.Oysa deniz arkanızdaydı. Bu sadece sizin varsayımınızdı. En çok da ihtimal hesaplarının aşkın matematiğinde yeri yoktu. Bir yangının içinde olmak, bir yangının içinde bırakılmak, en çok bir denize kavuşma arzusunu uyandırırdı. Bu yüzden ya denizleri ateşe verirdiniz ya da ateşi denizde eritirdiniz.

Su sonsuzluğa davetti de, ateş olan aşk sondan bir önceki haberciydi.



Renk aslına rücu etti.

Ne mavi kaldı geriye ne kırmızı.

Neyzen neyi üfledi ses çıkmadı.

Ebruzen suya dokundu ateş çıktı.

Boynunda hep yitik mavi bir lale taşırdı.

Oysa mevsim, kırmızı güllerin mevsimiydi.



Anlatmaya çalıştı.

Bu hikâye anlaşılmadı.

Leke çıkmadı!...
 
Karmaşık Renk Sevisi
benim neyimi seviyorsun diyorsun
seni sen olduğun için
kendin olmaktan korktuğun ve korktukça daha çok
yaklaştığın için seviyorum
aslında ben senin benliğindeki renkleri seviyorum

sendeki maviliği seviyorum
engin sulardaki derinlik gibi
sendeki siyahı seviyorum
her şeyi gizleyip alemi gösteren
sendeki kırmızıyı seviyorum
coşkuyla sevdiğin ve sevginden korkmadığın zamanlar
sendeki beyazı seviyorum
el değmemiş duygularınla
hayata pembemsi bakışını seviyorum

ben bu renk harmonisindeki bir seni bir de beni
seviyorum geleceğe baktıkça
 
Renklerim
Aklaşan grilikte duruyorum --
yeşilleşen mavilik
kararan saydamlık
azalan tirşe:
o mor
hiç olmadı
mı?

O tek renk
bulunmadı
mı?

Kızıltılı
kahve
rengi
*
Siyah
Beyaz.
Ah,
az --
hiç olmadım
mı?

Bulunamadım
mı?
 
Renklerim ve Sen
O sarisini çaldigin güneşe,
Kokusunu dagitan mor menekşeye,
Huzur dolu yeşile,
Kirmizi heyecanina
Mavinin esaretin, renk çemberine
Selam söyleyin.
Biriktirdigi kül renkli çiçekler
Bir bir solmaya başladi.
Bariş işlenmiş sevgi yolluklari
Yolunu gözlenmeye başladi.
Bir yagmur damlasinda yakaladigim ebeyi
Körebe yaptilar çocuklugumda
Tahta kaşiklarin sesini
Uçurumlarin dibine yigdilar.
Dostluklarimi boyutlar arasina aldilar
Üst üste, yan yana
Zamana
Yarin bir yagmur yagsa düne
Ve sen kollarini açsan şehrin griligine
Ve köyümün üstüne
Çocukluguma dönünce
Küçücük ellerime
 
Geri
Üst