Renklere aşk.. Yardım hadi biraz..

Ruhumu Saran Renkler
Dün gece rüyamda gördüm pembe mutlulukları
Yeşil diyarlardan gelmişler yanıma
Masmavi denizler kadar sonsuz umutlar getirdiler bana
Sarı başaklar vardı içlerinde
Sonsuzluğu anlatır gibi
Mor sümbüller koktu burnuma
Ruhumu sarar gibi
Beyaz bulutlar çıktı sonra karşıma
Ver elini havalarda uçalım der gibi
Nede güzeldi kırmızı karanfil
Güle inat gel beni sev der gibi
Ansızın bir kelebek uçtu geldi yanıma
Titrek kanatları vardı irkildim birden
Korkma dedi bütün renkler var bende
Ama yaşarım hayatı çok kısa bir süre
Bütün renkler kadar özgürüm
Bütün renkler kadar gerçeğim
Bütün renkler kadar hayalim
Aslında ben bir rüyayım
Gel uçalım eyyy insan
Gece kadar siyah
Gece kadar yalnız
Gece kadar gerçeklerde kal...
Alev Ersöz Yüksel​
 
Hazan Sarısı
Mevsimim sonbahar yaprak dökümü
Gün be gün artıyor gönül ağrısı
Omzuma yüklendim keder yükümü
Şimdi bütün renkler hazan sarısı

Kirpiklerim ıslak gözüm yaş gibi
Yüreğim yaralı bağrım taş gibi
Bütün sevdiklerim göçmen kuş gibi
Şimdi bütün renkler hazan sarısı

Ne denizim deniz ne göğüm mavi
O allı, yeşilli, dallarım hani
Zaman yüreğimi vurmuş bir cani
Şimdi bütün renkler hazan sarısı

Bir buruk şarapla bir şişe meyle
Dolaş bir hüzzamda tamburla neyle
Gökkuşağı bana merhamet eyle
Şimdi bütün renkler hazan sarısı
Mustafa Dilki​
 
Mansur



renkler günesten çiktilar
renkler günese
girdiler
renkler günessiz öldüler
ne renk gerek bana
ne
renksizlik

günesler bir yerden çiktilar
günesler bir yere
girdiler
günesler onsuz öldüler
ne aydinlik gerek bana
ne
karanlik

sekiller bir yerden geldiler
sekiller bir yere
gittiler
sekiller görünmez oldular

büyük köse vur
bütün sesler bir
seste boguldu
mansûr

mansûuur


Asaf Halet Çelebi
 
Kapkara oldu o aydınlık günlerim, hüznün griliğinde ilerliyor ömrüm..
Demiştin ya arıyacaksın o eski günlerini .. evet arıyorum o grilikleri..
ßeLeN
 
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Kalbim şimdi bir sokak çocuğu
Kelebekleri göç etti gönlümün
Issızlaştı hayat sanki
Sanki, sabahı eksik şiirlerimin.
Sanki, gecesi hep kanayan bir yara
Ve sanki, artık hep kanayacak...
Ağlanacak bir aşkın kıyısına vurduysa gözlerim
Çare yok, ağlayacak.
Bir tek şeyi unutma!


Seni sevdim ben.
Kapıları kendime ben açamadım
Ya da yanlış saatlerde bekledim gelmeni
Düşünüyorum da sen gideli ne çok yalnızım..
Sarmaşık aşkın sarısında kaldım, sarılamadım.
Savunamadım seni kimselere
Anlatamadım seni kimselere
Kimsesiz kaldım,En çok da sensiz...
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben..
Sana uyumak,Sana uyanmaktı hayat.
Sıratını geçtim yaşarken korkmadan
Korkumu geçtim cesaretle, ihanetle
Berduş bir yalan masumiyeti öptüm bile bile
Tek sen gitme diye
Sonbahar oldum yaprak yaprak
Ağaç oldum köklerimi unutarak
Tesellisiz bir geceye fırlatıldım
Kalbimi dar kafese kapatarak
İçimdeki bir kanarya
Hiç susmadan ağlayacak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yakamozlarında yıkadım sevdamı çırılçıplak
Seni sevdiğimi bağırdım mehtabına
Beyazında akladım bulutunun
Mavi mavi sevdim seni içim kan ağlayarak
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Anlattıkça kış vuruyor satırlarıma
Anlattıkça üşüyor, anlattıkça ısınıyor yüreğim.
Bugün sardunyalarım da açmadı
Belki de küskün renklere
Ellerimde günah gibi yaşayamadıklarım
Sensiz soluyorum anlayacağın
Mavi mavi ölüyorum
Duyuyor musun, orada mısın,
Var mısın, yok musun?
Bir tek şeyi unutma!
Seni sevdim ben.
Yanarak, yıkılarak
Aklıma her geldiğinde ağlayarak....

Naşide Göktürk
 
Yosun denizde saklıdır
Deniz mavide
Mavi gözlerinde
Seni unutmak mümkün mü

Yağmur bulutta saklıdır
Bulut beyazda
Beyaz teninde
Seni unutmak mümkün mü

Buğday, buğday başakta saklıdır
Başak sarıda
Sarı saçlarında
Seni unutmak mümkün mü


MAWİŞİME GELSİN
 
Çeşm-i Siyâh, çeşm-i siyâh, yakma! Dur!
Gönül ister, dîl-i sohbet, ne gezer.
Âb-ı hayât olmuşsun sen, akma! Dur!
Akşam olur, paslı yürek hem bezer.

Giriş oldu, “Bâğ-ı İrem” sahnına.
Görem ne hâl, var mı elde, al kına?
Dizim bağım, çözül dur da talkına.
Çeşm-i Siyâh, ince, ince yaş süzer.

Canım içi, diri gömdüm toprağa
Sefer ilen, nice, nice ırağa.
Tercümânım şu küçücük varağa.
Kalem ucu “Âdemoğlu” ol! Çizer.

DALLI MUSTAFA
 
Siyah Ve Beyaz

Rüyama gelmiştin dün yine
Bi kabus, bi karabasandın
Gecenin içinden sıyrıldı kapkaranlık saçların
Sarmaşık gibi dolanıyordu vücuduma
Sıkıyordu, durmadan sıkıyordu
her şeyi yapabilirdim halbuki, benim rüyamdı
Yaktım, yaktım bende tüm saçlarını.

Sonra gözlerin çıktı gecede gizlendiği yerden
Kaşlarınla bir olmuş beni hançerliyordu
Durmadan bağırıyordum.
Bir türlü ölmüyor,öldüremiyordum.
Oydum gözlerini, ezdim, parçaladım.
Fışkıran kanın tenimi yakıyordu
Acı çekiyor, bağırıyordun
Çığlıkların kulaklarımı yırtıyor, beynimi parçalıyordu
Birden elimi tuttun!
Gecenin tüm soğukluğunu hissettim teninde
Kanım donmuştu sanki
Vücudum parçalanıyor, dökülüyordum
Koparttım kolunu, fırlattım
Çığlıkların dayanılmaz hale gelmişti artık
Camlar patlıyor, duvarlar yıkılıyordu…

Ölüyordun artık
Etlerin çürüyor, vücudun kum gibi rüzgarda savruluyordu
‘Artık bana zarar vermezsin! ’ diye haykırıyordum
‘Neyin kaldı ki? Hiç bir şeyin yok artık’
Ama sonra, kalan parçalarının içinden bi ışık çıktı birden
Hiç görmemiş, hiç hissetmemiştim onu şimdiye kadar
RUHUNDU!
Çok güzel, çok güçlüydü
Korkuyordum.
Öylece kalakaldım, donmuş gibiydim
Ağır ağır yaklaşıyordun bana
Yaklaştıkça eriyor, yavaş yavaş tükeniyordum
Gözlerim akıyor, yanık tenimden çığlıklarıma karışıyordu
Yalvarıyordum sana, çok acı çekiyordum artık!

Ama sen gülüyordun
Kahkahaların daha çok acı veriyordu bana
Evet, kendi rüyamda bile yeniliyordum sana
‘Öldür beni, öldür. Ne bekliyorsun! ’
Ama sesim sadece bi hırıltıydı artık
Sen gülüyordun, ben ölüyordum
Sonra her şey kararmaya, sen kaybolmaya başladın
Rüya bitmişti, hafif bi ürperti ve kendime geliyordum.

Açtım gözlerimi, sen vardın karşımda
Ellerimi tutmuş bana bakıyordun
Hala titriyor ve çok korkuyordum.
Her şey olmuştu, rüya gerçekti
Karanlık yanımın gerçeğiydi
Herkesin iki yüzü olduğuna inanırdım hep
Siyah ve Beyaz.
İki ayrı maske, iki ayrı yaşam…

Diğer gerçeğim karşımdaydı
Tatlı bakışların, sıcacık ellerin vardı
Güçleri aynıydı ama KAN yoktu
Konuştun, bişeyler söyledin
Sonra sarılıp öptün beni hafifçe
RUHUNDU…!
Çok güzel, çok güçlüydü
Bense güçsüz ve çaresizdim.
Sen bana bakıyor, gülüyordun
Ben aşık oluyordum

Sen bana baktıkça ben;
Aşkından ÖLÜYORDUM…!


 
Siyah Zambaklar
Örgülü saçlarında ölüm kokladığım sevgilim
Sana kopardım bütün zambakları
Siyah zambaklar benim kaderim
Bahçıvanın gözyaşlarıyla büyüttüğü zambaklar

Eylül yağmurunda sokakta ıslanırken
Solgun yüzünü sonbahar yapraklarına benzetiyorum
Ellerim terliyor çiçekleri koklarken
Küçük şemsiyeli bir kız geçiyor yanımdan
Çiçeklere bakıp gülüyor
Siyah zambaklar diyor gülüyor
Yağmur ıslatıyor çiçekleri

Ben eylül yağmurunu sevdim
Siyah zambakları sevdim
Seni sevdim
Ve
Kaderimi sevdim
 
Siyah Kaküllerin Dökmüş
Siyah kaküllerin dökmüş
Kızıl güllere güllere
Ela gözlerini dikmiş
İnce yollara yollara

Gel Ayvaz'ım dolaşalım
Çamlı bellere bellere

Doldur elinden içeyim
Mest olup serden geçeyim
Seninle bile göçeyim
Uzak illere illere

Gel Ayvaz'ım dolaşalım
Çamlı bellere bellere

Okursun aşkın kitabın
Komadın aşıkın ta'bın
Akıttın çeşmimin abın
Döndü sellere sellere

Gel Ayvaz'ım dolaşalım
Çamlı bellere bellere

Aşıklara vardır meyli
Riyazet çekmişem hayli
Ben Mecnun olam sen Leyli
Düşüp çöllere çöllere

Gel Ayvaz'ım dolaşalım
Çamlı bellere bellere

Köroğlu der budur derdim
Sarardı çehre-i zerdim
Şu benim nihanî derdim
Düştü dillere dillere

Gel Ayvaz'ım dolaşalım
Çamlı bellere bellere

 
Geri
Üst