21. Yüzyıl Türkiye'sinde Eğitim Sorunları

Bilge Gökçen

Yeni Üye
Üye
21. Yüzyıl Türkiye'sinde Eğitim Sorunları
türkiye de eğitim sorunları
21. YÜZYIL TÜRKİYESİNDE İLK VE ORTAÖĞRETİMDE EĞİTİM SORUNLARI
Giriş
Bu sunumda içinde bulunduğumuz çağın gerekleri ve bu gerekliliklere ters olarak ülkemizin ilk ve ortaöğretim sistemindeki sorunlarının neler olduğu ortaya konmuş, alınması gereken önlemler üzerinde durulmuştur.
Dünya nereye gidiyor?
Sorunların ortaya konması ve çözüm önerilerini belirtmeye bir dayanak olması bakımından son yıllarda en çok kullanılan ve tartışılan bazı kavramların açıklanması, “nereye gidiyoruz” sorusunun yanıtlanması bazı ipuçları sağlayabilir. Bu kavramlar “bilişim toplumu” ve “küreselleşme” kavramlarıdır.
Bilişimdeki gelişmelerin etkisiyle dünya bir biçimde küreselleşmektedir. Bilişim Teknolojilerinin ne olduğunu ve bu Teknolojileri nasıl bir toplum yapılandıracağını ve Türkiye’nin nasıl bir konuma geleceğini tartışmaya başlamadan önce, bu güne değin ülkemizde bir kamuoyu oluşturabilecek amacı ile yapılan girişimleri bir bölümünün kısa dökümünü vermekle söze başlayalım.
Bilişim teknolojileri üretim ilişkilerinde çok önemli değişiklikler yapmasının yanı sıra toplumsal sınıfların yeniden biçimlenmesine yol açmıştır.
Bizim çözümsüzlükle uğraştığımız ortamda dünya hızla bilişim çağı yönünde yol alıyor. Dünya düzeni yeniden şekilleniyor. AB ve NAFTA (Kuzey Amerika) kendi arka bahçelerini düzenleyerek 21. yüzyıla hazırlandılar. Buna karşın Türkiye’de kendilerinden çözüm beklenen gruplar çözüm üretmek yerine günlük sorunların altında ezilmiş durumdalar (Erkan 1998: 246).
Bilişim sözcüğünü Aydın Köksal; “İnsanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alandaki iletişimde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilişimin özellikle elektronik makineler aracılığı ile düzenli ve ussal biçimde işlenmesi bilimi “olarak tanımlamıştır (Ceyhun ve Çağlayan 1996:6).
Bilişim uzakları yakın etmiş, dünyayı bir köy haline getirmiştir. Bu süreçte bilgi bir yandan parmaklarımızın ucu kadar yakınken, bir yandan da onu üreteni çok güçlü hale getirmiştir.
Bilişim ve Küreselleşme
Son yıllarda estirilen özelleştirilme, serbest rekabet, küreselleşme rüzgarlarının bilişim devrimiyle aynı günlerde estirilmeye başlaması bir rastlantı değildir. Olay, geride bırakmakta olduğumuz Sanayii Toplumunun kavramları ile irdelenmektedir.
Küreselleşme, toplumlar üzerinde büyük bir baskı, dünya sisteminde yaygın bir toplumsal korku oluşturur ve dünyada egemenlerin çıkarına olup bitenleri rıza gösterme amacına dönük olarak işlevde bulunur. Kapitalizmin müzminleşen krizi olan küreselleşme, ayrıcalıkların ve mahrumiyetin, servetin ve yoksulluğun, kaynakların ve acizliğin, gücün ve güçsüzlüğün, özgürlüğün ve kısıtlamanın yeniden dağılımıdır; kısaca em
peryalizmin yeni bir formudur (Kızılçelik 2001: 66).
Aydınların bir kesimi küreselleşme ve bilişim toplumunu kavrayıp ona göre davranmak yerine her duydukları moda kavrama sımsıkı sarılırken, diğer kesimi de küreselleşmeyi sadece yeni emperyalizm olarak görüp ona tepki üretmekten öteye gitmemektedir. Bu nedenle ülkeyi bilişim toplumuna taşıyacak reform ve yeniden yapılanma çalışmalarında ciddi adımlar atılmamaktadır. Türkiye de insanlar adeta uyur gezer durumdalar. Ani bir şokla hepimizin uyanması, ayılması ve yeni Kurtuluş Savaşı motivasyonu ile bilişim çağına ve bilişim toplumuna geçiş seferberliği başlatılmalıdır (Erkan 1998: 17).
Çözümün temelinde çok ayrıntılı ve bilinçli bir planlama ile ince stratejiler yatmaktadır. Kendi halinde bırakılmış bir ortamda, bilişim toplumunun; dünya görüşü, bakış açısı, yapıları, yöntemleri, amaçları, vizyonları ve araçları bilinmeden bilişim topluluğuna geçiş mümkün değildir. Bilişim topluluğuna geçiş bilinçli, programlı, planlı, amaçlı, karar ve uygulamalara bağlıdır. A
ncak Türkiye’de şu anda bilişim toplumuna geçişin düşünsel temelleri yeterli olgunlukta değildir. Sanayileşme sürecini tamamlamadığı, modernleşemediği için ve bu toplumun birikimine tam anlamıyla sahip olmadığı gibi daha ileri bir aşamanın ön koşulu olabilecek ortamda yok, yenilik yaratmaya yönlendirici ortam ise henüz oluşmamıştır. Kendi akışına bırakılmış bir toplumsal gelişme süreci içinde Türkiye’nin bilişim toplumuna geçiş şansı bulunmuyor. Zaten politik istikrarsızlık, toplumsal enerjinin kısa dönemle günlük sorunlarla uğraşmasına yol açıyor. Oysa bilişim toplumuna geçiş uzun dönemli bakış açıları ve planlama ve uygulama içinde geleceğin toplum yapısını yaratmaya yöneliktir. Bu koşullarda Türkiye potansiyelini günlük işlere, zamanını da boşa harcıyor.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türkiye bilişim toplumuna geçebilir mi? Belli koşulları yerine getirebilirse ancak o zaman geçebilir. Peki bunun yolu nedir ve nasıl olabilir? Bilişim toplumuna geçiş için; geçmiş değil gelecek önemlidir. Bilişim toplumunda
temel üretim faktörü bilişim olurken, kalkınma sürecinin içeriği ve bu nedenle kalkınma stratejileri değişmek durumunda kalmıştır. Artık ülkelerin birbiri karşısında üstünlük sağlaması kıt olan sermaye birikimine dayanmıyor. Bilişim toplumunda zenginliğin kaynağı, bilgi üretmeye yönelik yeniliklerdir. Yenilik ve bilgi için sınır yoktur. Bilişim toplumunun gelişme stratejisi gelişme stratejisi olarak gündeme geliyor. Yenilikçi strateji değişimi ve yeniden yapılanmaya yöneliktir. Bu da yapısal değişimler ve reformları gerektiriyor.*Türkiye için yenilikçi strateji, hızla bilişim toplumuna geçiş sağlayacak, eski toplumsal yapıları yenileyecek reformlar ile yenilikleri üretecek birimleri oluşturmasından geçiyor (Ceyhun ve Çağlayan 1996: 143).
Bu hedefe ulaşmak ise ancak ve ancak eğitimle olanaklıdır.
Türkiye’de toplumun bir yöne taşınması öncelikle kamusal politikaların oluşturulmasına yönelik, bilişim toplumu, bilişim teknolojileri, yenilikçi insan ve yenilikçi eğitim için kamusal politikalar üretilmesi gerekiyor. Türkiye de bu yönde çalışmalar oldukça yetersizdir.
İnönü Üniversitesinde yaptığımız bir anketin sonuçları bu yönden oldukça anlamlıdır. Örneklemdeki öğrencilerin % 60’ı bilişim çağının getirdiklerinden, nasıl bir çağa girmekte olduğumuzdan habersizdir.
BİLİŞİM TOPLUMUNUN GEREKTİRDİĞİ İNSAN MODELİ
Bu insan modelini yetiştirecek eğitim sistemi, okullar ve özellikle eğitim sürecini yürüten öğretmenlerin farklı özelliklere sahip olmalarını beklemektedir. Temel özelliği “öğrenme” olan bilişim toplumunun oluşmasında öğretmenlerin rolü önemlidir. Öğretmenler bilişim toplumunun yükselen değerlerinin kazanılması sürecinde öğrencileri ile ne tür ilişkiler kurmalıdır? Eğitime yansıyan ileri teknoloji sonucunda oluşmaya başlayan duvarsız sınıflar, uzaktan öğretim, m
ultimedya ile öğrenme, öğrenci merkezli öğrenme, internet okulları v.b. öğretmen ve eğitim yöneticilerinin rolü nedir? Bilişim insanlarını yetiştirmekle görevli öğretmenler bilişim insanı mıdır? Öğretmenler sürekli öğrenme alışkanlığını edinmiş birer bilişim insanı olarak nasıl yetiştirilebilirler (Fındıkçı 1998: 83)?
Yapılan bir araştırmaya göre öğretmen ve yöneticilerin tamamına yakın kısmı kendilerini geliştirmeleri gerektiğine inanırken ancak her dört eğitimciden birisinin kendini geliştirmeye yönelik etkinlikte bulunduğu belirlenmiştir. Araştırmanın ilgi çeken bulgusu ise; eğitimcilerin önemli bir ölçüde kendilerini geliştirme ihtiyacı hissettikleri, bir anlamda yetersizliklerinin farkında olduklarıdır. Öyle ki her on öğretmenden yedisi bu ihtiyacı dile
getirmiştir. Araştırmada uygulanan Kendini Geliştirme Envanteri (KGE) sonuçları ise eğitimcilerin ağırlıklı olarak, bilişim teknolojileri, insan ilişkileri, zaman yönetimi, sınıf içi yönetim gibi konularda kendilerini geliştirmek istediklerini göstermiştir.
Modern zamanlarda öğretmenlerin en önemli rollerinden birisi “bilgi aktarma”dır. Bilişim Toplumunun yükselen değerleri ışığında öğretmenlerin bilgi aktarıcı değil, öğrencilerin hangi bilgiyi nerede arayacağını, ona nasıl ulaşacağını öğretmektir.
Eğitimde Paradigma Değişimi
Eğitimin bu ülkede son yirmi yılda gelen hiçbir hükümetin öncelikli alanlarından olmadığını biliyoruz. Milli Eğitim Sistemi artık bırakın sorunlu olmayı, tam anlamıyla çökmüş ve iflas etmiş durumda iken bu ülkede hiçbir hükümet ciddi ve partiler üstü bir yaklaşımla eğitimi gündeme getirmedi.
2000’li yılların ulusal eğitim politikasını belirlerken, bilişim çağına geçmek isteyen Türk toplumunun gereksinim duyacağı niteliklerle donanmış bireyi ve bu bireyi yetiştirmek için gerekli yapıların kurulması, politika ve stratejilerin geliştirilmesi ve yaşama geçirilmesi önemle dikkate alınmalıdır. Toplumun öncelikler listesinde eğitimi birinci sıraya alması gerekir.
Tablo: Eğitimde Sayısal Veriler (2000-2001)


Okul Sayısı​
Öğretmen Sayısı​
Öğrenci Sayısı​
Öğretmen Öğrenci Oranı​
Okullaşma Oranı​
Okulöncesi
8.996​
12.265​
228.503​


İlköğretim
36.047​
345.001​
10.289.233​


Ortaöğretim
5.967​
134.815​
2.128.957​


Yükseköğretim
73​
71.440​
1.004.274​


TOPLAM






Kaynak: 2001 Yılı Başında Milli Eğitim. Milli Eğitim Bakanlığı.​
 
Geri
Üst