Ana, Baba, Evlât Akraba ,komsu Hakları.....

nisan

Yeni Üye
Üye
Ana, Baba, Evlât Akraba ,komsu Hakları.....
komşu hakkı ile ilgili ayetler komşu hakları ile ilgili hadisler hakkı hikayeler hadisler akrabalık hakları
Ana Baba Hakları


En büyük nankörlük ana ve babaya isyandır. Ana ve abasına hıyanet eden kişi, şükretmemiştir! Allah’ın rızasını kazanabilmek için ana ve babaya itaat etmek farzdır! Bu farziyet, haram ve Allah’a isyan olmayan bütün hususlarda geçerlidir. Şüpheli şeylerde bile! Çünkü, şüpheden sakınmak takvâdır; ana bayaya itaat ise kesin bir emirdir.

Hürmet ve tazim gerektiren hususlarda öncelik hakkı babanındır; hizmet ve nafaka ile ilgili konularda ise, öncelik hakkı annenindir!

Ana babaya itaat mevzusu nafile namaz ve diğer işlerden de önemli ve önde gelir! Anne ve babayla hoş geçinilir, onlara yumuşak söz söylenir; ancak, Allah'a isyan durumlarında onlara uyulmaz ve yollarından gidilmez! Hatta, anne ve babanın evlada şiddetle muhtaç olduğu zamanlarda onların hizmetinde ve yardımında olmak, hacca gitmekten bile daha kıymetlidir!

Şimdi de her evladın ana baba haklarıyla ilgili bilmesi gereken diğer bilgileri özetlemeye çalışalım:
1. Anne babaya isimleriyle hitap edilemez.

2. Önlerinden yürünemez.

3. Onlardan önce oturulamaz.

4. Onlar hayatta iken ve öldükten sonra bile sevdiklerine iyilik yapılmalı, onlarla ilişkiler sürdürülmelidir.
Bu da anna ve babaya iyilik yapmak gibidir.

5. Her duada onlara da duâ edilmeli ve onlar için Allah’tan af ve mağfiret dilenmelidir.

6. Anne baba hayatta iken onların rızasını ve hayır duâlarını almaya azami gayret gösterilmelidir.
Onlara lanet okuyanlara, Allah da lânet eder!

7. Ölmüş ana baba için hayır ve hasenat yapılmalıdır.

8. Düşkünlük, hastalık ve ihtiyaç durumlarında onlara şefkat ve yardımla muamele edilmelidir.
Dinimizde ana babayı baştan savmak veya düşkünler yurduna mahkûm etmek yoktur.

9. Ana babaya “öf” bile denilemez.

Ana babasının hayır duasını alanların rızkı bollaşır. Kendilerinden ölüm ve fakirlik hastalığı kaldırılır ve güzel bir hayata kavuşturulurlar. Allah Teâlânın rızasının, anne babanın rızasına bağlı olduğu aslâ hatırdan çıkarılmamalıdır!

--------------------------------------------------------------------------------


Evlât Hakları


Anne babanın evladına yapacağı ilk ve en önemli iyilik, onları salihlerin meclislerine götürmeleridir. Ümmü Seleme radiyallahu anhâ biricik oğlu ve kalbinin solmaz çiçeği olan oğlu Enes radiyallahu anhı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin huzuruna götürmüş, onu hizmetine almasını ve kendisine duâ buyurmasını istirham etmiştir. Rasûlullah aleyhisselâm da onun malının ve evladının çoğalmasını ve ona verdiği şeyleri bereketli kılmasını Allah Teâlâdan niyaz etmiştir. Neticede, O’na pek çok mal ve evlâd verildi. İmam Mâlik de O’nun evlatlarındandır.

Hediye ve bahşişlerde kız-erkek ayırımı yapılmamalıdır! Kız ve oğlan çocuğu arasında sadece miras konusunda fark vardır. Ana baba hayatta iken böyle bir fark söz konusu değildir ve hediye verirken öncelik hakkı kıza verilmelidir. Adalet de budur.

Kız evlatlarının namus ve haysiyetlerini koruyarak büyütüp, yetiştirmek lazımdır. Bu da, Cennet’e girilmesi için büyük vesîlelerden bir tanesidir. Özellikle, dul kalmış veya boşanmış kız evlada veya kız kardeşe bakmak daha da üstün bir hayırdır.

Kızların ilim öğrenmeleri farz-ı kifâye olmakla birlikte, namaz kılmaları, tesettüre riayet etmeleri farz-ı ayndır. Farz-ı kifâye için, farz-ı ayn terk edilemez!

Kadınlar, erkeklere 5 şartın olması durumunda ilim öğretebilirler. Bu şartlardan biri olmazsa, böyle bir şeye teşebbüs edilemez.
1. Kadının kemâl-i tesettür içinde olması.
2. Şehvet, fitne ve fesattan emîn oluması.
3. Hisleri tahrik eden söz ve hareketlerden son derece sakınılması.
4. Bu işi üstlenecek erkeğin bulunmuyor olması.
5. İlim öğretme işinin emîn bir yerde, halvet olmaksızın ve fenalığa yer olmayacak bir tarzda yapılması.

Erkek çocuklarına islâmi terbiye verilmesi veya bunun sağlanması.

Erkek çocuklarına geçimini temin edeceği imkânlar sağlanması ve evlendirilmesi.

Kız ve erkek çocuklarına güzel, anlamlı ve islâmî isimler takılması.

İmkân olursa onlar için akika kesilmesi.

Erkek evlatlara silah kullanma, ata binme ve yüzme öğretilmesi.

Çocukların kötü arkadaşlar edinmelerinin engellenmeye çalışılması ve helal lokma ile beslenmeleri.

--------------------------------------------------------------------------------


Akraba Hakları


Allah Teâlâ, ana babaya ihsandan sonra, akrabaya iyiliği emretmektedir. Akrabayla ilişkisini kesenler Kur’ân-ı Azîmüş-şân’da lanetlenmişlerdir. Bu iki görev layıkıyla ifâ edildiği zaman cemiyete huzur ve refah, ömürlere de bereket gelir. Bunlar:

a) İmkânı elverişli olanlar, imkânları ölçüsünde şefkat, merhamet ve yardımlaşma vazifelerine dikkat etmelidirler.

b) Vefadarlık, saygı ve ahde bağlılık vazifeleridir. Bu da güçlü olmayan ve yardıma muhtaç durumda bulunanların vazifesidir. Bunlar karşılıklı olarak gerçekleştirilmelidir.

Bir insanın imanı ne kadar kuvvetlenirse, akrabalık bağlarının korunması için mutlaka gerekli olan vefadarlık ve fedakârlığı da o derece artar. Bu nedenle, Rasûlullah aleyhisselâm bu vazifeleri imana bağlamıştır.

Sıla-i rahim, sıhhat ve âfiyete kavuşmak için vesîledir. Ömrün bereketi de budur. Ayrıca, günahlardan sakınmaya ve hayra muvaffak olunmasına yol açar. O halde, sıla yapanlar Allah’ın emirlerine rahatlıkla uyar ve yasakladıklarını terk ederler!

Hayat şartlarını asıl zorlaştıran, akrabalık bağlarının koparılmasıdır! Rasûlullah aleyhisselâm: “Bir toplumda, akrabalık bağını kesmiş insanların bulunması, oraya Allah’ın rahmetinin gelmemesine yol açar!” buyurarak, konunun ehemmiyetini en güzel biçimde ifade etmişlerdir. Akrabalık bağlarını koparmak, müslüman olmayan toplumlardan müslümanlara bulaşmış bir hastalıktır! Bu ise, yeryüünü fitne ve fesada uğratır. Sıla-ı rahim ise fitne ve fesadı kaldırır, diyarları onarır, ömürleri bereketlendirir ve rızıkları çoğaltır. Âhirette ise Cennet kapısının açılmasına vesîle olur!

Akrabalık haklarını hakkıyla yerine getirebilmek için soyun bilinmesi, son derece önemli bir görevdir! Zaten toplumlara ayakta tutan üç şeydir:
1. Teârüf, yani karşılıklı tanışmak.
2. Tesânüd, yani dayanışmak.
3. Teâvün, yani yardımlaşmak.
Bunların olmadığı yerde, yerlerini tenâfür, yani karşılıklı nefret; tefâruk, yani birlik ve beraberliğin kopması ve tenâkür, yani yardımlaşmanın yerini inkâr alır!

Peygamber aleyhisselâma iman edenler akrabalık haklarına uyarak dünyaya hakim oldular. Şuurlandılar ve ahlaken en üstün insanlar haline geldiler. Görüş ve basîrete kavuştular. Nifakı kaldırıp yerine infakı getirdiler ve büyük bir devrim yapmış oldular. Kin ve hasedin yerini sevgi, saygı ve merhamet aldı.

Akrabamız olsun ya da olmasın HER TAKVÂ SAHİBİNİ sevmek ve O’na saygı göstermek mecbûriyetinde olduğumuzu da aslâ unutmamalıyız!

Herkes ilminin elverdiği ölçüde aile fertlerine ve akrabalarına iyiliği tebliğ etmekle mükelleftir ve tebliğ ettiği şeyleri bizatihi yaşayıp uygulayarak güzel örnek olmaya azami gayret etmelidir!

Aile reislerinin iyal ve akrabalarına üç şekilde yardımcı olmaları gerekir:
1. Ehl-i sünnet’e uygun itikadî meseleleri öğreterek.
2. İslâm dininin emrettiği ahlakî vazifeleri öğretip, bunları fiilen tatbik ederek ve güzel örnek oluşturarak.
3. Dilini bütün şerlilerin şerlerinden sakındırarak, hak ve adaletle iyilikleri tebliğ ederek.
Şüphe yok ki, yardımların en büyüğü helal ve haram ilmini öğretmektir.

Aile ve akrabalık bağlarını koparmak, cezası dünyada da en acil olarak verilen hususlardan, yahut, suçlardan biridir!

--------------------------------------------------------------------------------


Komşuluk Hakları


Komşuya şefkat, hürmet, yardım ve komşu haklarını korumak, imanla yakından ilgili meselelerdir. İnsanın imanının kemâli ölçüsünde, ahlakı da kâmil olur. Komşuya iyilik, bazan farz-ı ayn veya kifâye, bazan vacip ve bazan da sünnet yahut mendub olur.

Yardıma muhtaç komşusuna yardımcı olmayan, onu öfkelendirecektir ve bu da komşusunu kendisine fenalık yapmaya itecektir! Bunun için: “Komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir.” buyuruldu. Demek ki, imkânlar elverdiği ölçüde komşunun yardımında olmak dînî bir vazifedir. Üzüntülü zamanında onu teselli etmek ve üzüntüsünü paylaşmak da buna dahildir.

Komşunun sevincini de paylaşmak gerek. Meselâ, ev aldığında tebrik etmek güzeldir. Aksi halde kıskanıldığı hissine kapılabilir! Bu da kin tutmaya, yersiz rekabet ve arkadan çekiştirmelere neden olur!

Komşuya ihsan yani iyilikle muamele edilmelidir. Meselâ, ona yardım etmek, borç vermek, hastalandığında ziyaret etmek, bir belâyla karşılaştığında taziye veya teselli etmek, sevinçlerini tebrik ve ziyaret suretiyle paylaşmak, cenazesine katılmak, ev inşaatında yardımcı olmak, kendi binasını onun binasından yüksek yapmamak.. gibi.

Ayrıca, hiç bir şekilde ona eziyet ve sıkıntı verecek, onu üzecek ve incitecek söz ve davranışlara tevessül etmemek de lazımdır. Bunun asıl cezası Cennet’e girmemektir! Ancak, Allah dilerse af da edebilir, ceza da verebilir.

Kız çocuklarını süslü püslü sokağa salmamalı, komşusunun alamıyacağı şeyleri çocuğa verip dışarı göndermemeli ve böyle davranıp komşusunu fitneye sevk etmemelidir! Zaten mü’min kendisi için istediğini din kardeşi için istemedikçe kâmil iman sahibi olamaz. Buna komşular da elbette dahildir. Hatta, müslüman olmayan komşuya bile, islam nimetine kavuşması için Allah’a niyaz edilmelidir. İ’tisam denen şey de budur zaten. Böyle yapıldığında hem dünya ve hem de âhiret ahvali intizam bulur!

Komşunun ikram ve hediyeleri az veya küçük görülmemelidir. Aksine takdir ve teşekkürle karşılayıp, büyük görülmelidir. Bunu yapmak şükür, yapmamaksa nankörlüktür. Kur’ân’da Allah’a eş koşmaksızın ibadet ile komşuya iyilik müsavi olarak beyan buyurulmuştur. Öyle ise, iğne, çakmak, balta, tuz.. gibi ihtiyaçlarını, esirgemeksizin komşuya ödünç, hediye veya sadaka olarak verilmelidir.

Kendi ırz, namus ve şerefini koruduğu gibi komşunun şerefini de korumalıdır. Bu husus diğer bütün haklardan daha önemlidir. Asıl ihsan da budur. Komşusuna zulmeden ve evini terk etmesine neden olan kişi dünyada rezil rüsvâ, âhirette de helâk olur! Komşuya yapılan zulüm ve hakaretlerin günahı kat kat fazladır! Yani her günah misliyle yazıldığı halde, komşuya karşı işlendiğinde on misliyle yazılır!

Müslüman ve akraba olan komşunun, hem din kardeşliğinden, hem akrabalıktan ve hem de komşuluktan olmak üzere hakları üçtür. Müslüman ve akraba olmayan komşunun ise din kardeşliği ve komşuluk hakları vardır. Müslüman olmayan komşuya gelince, onun da komşuluk hakları olduğu unutulmamalıdır. Haklara uymak ise, kişinin islâmının güzelliğindendir.

__________________
 
ellerine sağlık çok sağol çok yardımcı oldun :)
 
Geri
Üst