Bilinmezim...

kördügüm

Tatlı ve Çalışkan Melek
Üye
Bilinmezim...
Bilinmezim...

Geceyi bölerken sesim sen gözlerinde hangi anlamları taşırsın? Terinin tadı dilime değen midir, bilememekten mi gelir karışır tuzuna gözyaşlarım? Aşktan mıdır sırtından süzülenlerin renksizliği, kokusuzluğu? Su gibi. Aşk bu kadar berrak mıydı tenimde dolaşırken ihanetin izleri.

Tarihleri sıralasam peşi sıra, sana benzeyecek diye ödü kopar zulamda sakladığım sözlerin. Parmaklarım dudaklarımda bir sus işaretine döner; gözlerin sus payım olur, ağlarım...

Milada dönerken arsızlığımın ayaklarına dolandığı gün, ben saklarım herkeslerden seni. Esrikliğim bir bardak nar suyundan düşer bedenime. Hoyratlığım dem vururken şarap şişelerinden, şişe kırılır acımın şiddetinden. Kanım kızıla çalar tadım şaraba. Ben sana kaçarım.

Avuntu mudur ömürden çaldığımız saatler, ben sensizliğimi en büyük hırsız sayarken ömrüme. Biz eden kaç dakikamız var birbirine teğet geçen yaşamlarımızda. Hangisini yaşamak sayar yürek, hangisinde nefes almaktan ibaret olmaz hayat?

Tavan arasına sakladığım düşlerin ortasında öylece durur gölgen. Hangi sandıkta hangi düşün koynunda saklanır aslın bilemem. Ellerime bulaşır örümcek ağları, deliğinde bir fare kahkahalarla gülerken halime ben yine seni ararım koynumda.

İnleyen sesinin hangi nağmesinde saklanır yüzyıllık acın; ömrün yolun yarısına yaklaşırken? Damdan düşme bir suretken aslım hayatında, bir beden midir sadece kollarına bıraktığım. Sorsam gözlerine hangi yalana dolanır ayakların… Kaçma yar! Gittiğim gidemediğim her yerde adın…

Ömrüme kazımışken ben yüreğime dokunduğun geceyi, yok saymışken senden önce olan olmayan senden sonra olacak olmayacak her şeyi, senin sandığın hayırlardan ne hayır gelir bana. Kaderimi temize çekme hevesin Yusuf misali kör kuyularda bırakırken beni ben avuç avuç karalar sürerim de yazgıma, adı sensizlik olan beyazı almam bir daha umuruma.

Kelimeler bir o yana bir bu yana kaçışır oldu içimde senden sonra. Neyi söylesem neyi sussam bilemezken, adımı da unutur oldum tüm bilinmezliklerde. Harflerden bir ben yapamadım kendime. Hangisine elimi atsam kırıntılarım kaldı avuçlarımda…
Ve ben şimdi açlığına saçmışken kendimden ufalananları, bir yudum avuntuya değmeden ayakaltı sürünmelerinde can çekişiyor sensizliğim. Amansız bir işkenceye dönüyor var olmalarına sakladığın yokluklar. Kapı önü nöbetlerinde iki büklüm acılara teslimken, kapama gözlerini, korkuyorum.

Göz kırpımı kısalığında mutluluklar satın alıyorum yüreğinin bekçilerinden. Bilmiyorum daha neyim kaldı rüşvet verecek; bir ben azaltıp bir ben çoğaltırken zindanımda. Şikâyetim karanlıktan değil, pırıltılarını saklarken sen gözbebeklerinde. Mil çekse de hoyratlığın gözlerime yeşil huzmeler akıyor kapanmış perdelerden sanki içeriye. Çöz kilitlerimi, dokunmak kalsın ellerime.

Esrarı çözülmüş büyülerden kaçtım. Cinler periler eski tufanlardan kalma. Perişan. Bilmediği dualara el açmışken avuçlarım; sağımda bir melek ağlamaklı, solumdaki yazıcılar suskun. Mırıldandığım yine de sen, alevi gözlerimdeyken cehennemin. Terinin tuzuyla yanarken bedenim dökme bir damla bile su, ne varsa senden gayrı yanıp temizleneyim.Dilindeyken nefesimden savrulan çığlık susma, duyulmasın feryadın…

Sözleri unutulmuş türküler gibi olurum cebinde taşıdığın hüzünlere baktıkça. Kırgınlığım düşer aklıma, nağmesiz ezgiler mırıldanır dudaklarım. Ne zaman dokunsan bana, ellerine sakladığın vedalarda tutuşur saçlarım. Ezgiler susar, asılı kalır gözlerimde yangınım. Dokunma, değmesin tenime rüzgârın.

Öznesiz cümlelere dönüyorum telaşlı bir ayrılığın önsözünü taşırken ellerin. Yüreğimi yasladığım omuzlarına çöküyor vebalim. İstemem ezilmesin sustuğun acılar, ben onlara da ağlarım. Yeter ki gitme… Yeter ki savrulmasın külleri ayrılığın.

Firari kelimeler taşıyor dilim. Her biri bir tufandan kalma. Tüm sözlerin bitiminde yorgun bir kent gibisin karşımda. İçindeki küskün çocuk ağlamaklı. Kaçışların bundan, korkuların hep kendine… Geçirilmemiş bir cinnetin habercisiyken suskunluğun. Gitme. Bir terk edişe daha dayanmaz ömrün…
 
Geri
Üst