buyrun burası da benim köşem.banuca75

Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

köşeme misafir olan bütün meleklere burdan kucak dolusu sevgiler gönderiyorum.hepinizi çok seviyorum.:23:
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

CENGİZ HAN'IN KADIN TANIMI



Tanrı erkeğin
Kaburgasından kadını
Yaratmak istediğinde
Ona nasıl bir
Huy vereceği konusunda
Hayli
Terededdüt etti.
O sırada Tanrı’nın yanına
Bir yılan sokuldu.
Tabii görevinin
Değiştirilmesini
Rica etti.
Tanrı ona cevap verdi.
Hayır sen bundan sonra da
Karnının üzerinde sürünmeye
Devam edeceksin.
Şu anda ben,
Yeni çok yönlü
Ve asla hareketleri
Tahmin edilmez bir varlığı
Yaratmayı düşünüyorum.
Burada bana senin huyunun
Özellikleri de gerekecek."
Ve Tanrı,
Bir kasede
Güneşin parlayan IŞINLARINI,
Pınarın SERİNLİĞİNİ,
Çiçeğin GÜZELLİĞİNİ,
Kuş tüyünün ZARİFLİĞİNİ,
Son baharın CÖMERTLİĞİNİ,
Kelebeğin AŞIKLIĞINI,
Kuğunun VEFASINI,
Bukalemunun DEĞİŞKENLİĞİNİ,
Rüzgarın KARARSIZLIĞINI,
Bulutun SULU GÖZLÜLÜĞÜNÜ,
İneğin UYSALLIĞINI,
Eşeğin İNADINI,
Saksağanın GEVEZELİĞİNİ,
Tilkinin KURNAZLIĞINI,
Toplayarak oraya
Azıcık
Yılanın ÖFKE, SİNSİLİK
Ve KİNCİLİĞİNİ eklemiştir.
Bütün bu özellikleri,
Özen ve itina ile karıştıran
Tanrı, böylece muhteşem
KADINI yaratmıştır.
Bu yarattığı varlığı,
Törenle erkeğin ellerine
teslim eden Tanrı,
Bir de öğütte bulunmuştur.
"Çok akıllı,
Ve özellikle de ihtiyatlı ol.
Bu varlıkta sen mutluluğu
ve sınırsız hüznü
Desteği,
Ve aynı zamanda yıkımı
Bulabilirsin.
Eğer kadını,
İdare edemezsen
O zaman muhakkak,
Onun davranışlarında kötü özellikler
Ağırlık basacaktır.
Her zaman hatırla.
Erkeğin üstünlüğü,
KUVVETİNDE
Düşünce gücündedir.
Bunların kaybı
Senin kadın önünde
Bitirir.
 
Son düzenleme:
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

SEVGİLİM


Suya yazılmış bir sevdanın, vuslata gebe kalmış umudun ölümsüz satırlarını yazıyorum yıldızların gözbebeklerine. Mürekkebini yüreğimizin sevda kokan çağlayanlarından alan bu aşkı yazıyorum Melek’lerin ıslak kirpiklerine. Arsız dikenleri ayaklarımızla ezip vuslat yolculuğundaki pamuksu düşlerimi anlatıyorum bizi dinleyenlere. Seni ve ölümsüz sevdamı suya yazıyorum çünkü sevdamız su gibi berrak, su gibi saf ve güneş gibi sıcak. Aldığımız her nefes umuda ve mutluluğa sunulmuş adaktı. Kazanan biz olmalıydık çünkü beyazı giyindik sevdanın. Aşkın yüce duygularında nefes aldık ve suyun duruluğundan güç alarak yalnızlığın üzerine delicesine yürüdük.
Hatırlıyor musun bu sevda yolculuğunda nice uçurumları aştık seninle? Karanlık ve puslu yollardaki arsız ayazları ezerek nice kaldırımları aşındırdık. Üşüdük mevsimlerin sıcakla olan dansında. Üşüdük çünkü sevdamızın yollarında umutlarımız kaç kez esir alındı. Kaç kez yüreklerimiz hain sorgularda acılara gebe kaldı. Ama pes etmedik ve yenilmedik. Sevdamızı içimizdeki kelimelere saklayıp umuda gülümsedik. Ayaküstü yaşanan sevdalardan değildik biz. Küçük ve ağrısız pusulara diz çökecek kadar, elleri kanlı cellâdın topal dizine boynumuzu bükecek kadar kırılgan değildi bizim sevdamız. Acıya inat, yokluğa inat büyüyen bir aşk hikâyesiydi bizimkisi. Gecenin güneşe beslediği ve ateşin suya içten içe gizlediği sevgi gibi imkânsız heves değildi birbirimize duyduğumuz aşk. Altı çizili kelimelerin anlatmakta aciz kaldığı bir duygu sağanağıydı hislerimiz. Birbirimizi uzaklardan görsek, avuç içlerimiz sebepsizce terlemeye başlar, dilimizdeki kelimelere sevdanın prangaları vurulurdu. Tek bir söz etmeden saatlerce gözlerimizin içinde Cenneti solurduk. Utangaçlığın bu kadar güzel yakıştığı yanaklarımıza kelebeklerin ince sevdaları dokurduk..
Pusulara kafa tutup yalnızlığa karşı süngüsüz savaştık. Süngüsüz savaştık çünkü bembeyaz sevdaya kan ve isyan yakışmazdı. Aşktan öte ,yüreğimizden öte silahımız yoktu. Mermisi çicek olan bir silahın peşinde nice engellere göğsümüzü siper ettik seninle. Karanlıklara inat hep mayasız geceleri aşındırdık kırgın kaldırım taşlarını ayak uçlarımızla ezerek. Oysa ayaklarımız çıplaktı. Pamuksu bir yolculuğun peşinde sürüklenirken nerden bilebilirdik ki yollarımızda çicek diye suskun dikenlerin ekildiğini, nerden bilebilirdik ki gecelerimize yıldızların yerine karanlıkların serildiğini ? Kanasa da ayaklarımız, vuslatı tuz diye kanayan yaramıza sürüp umut kokan sevdamıza yürüdük. Pusular kurulsa da yollarımıza, aldırmadan aşkımızı baharların gülüşlerine ördük..
Nice uçurumları aşmışken kan ter içinde kaldı yüreklerimiz. Ilık meltemler aradık sırtımızdaki teri silmek için. Bulamadık ama üzülmedik. Ilık nefeslerimizi birbirimizin tenine sürüp karanfil kokan terimizi gülüşlerimizle sildik. Yalınayak yürüdük bıcağın üstünde. Yıldızları sağıp gökyüzünden aydınlığın içinde yıkandık. Bu sevdaya yüreğimizi koyduk. Kirlenmemiş köpüklerde yıkanmış ölümsüz sevdayı tüketmedik. Aksine tek nefeslik sevdamıza vuslatı ekleyip nice yanık türküler ürettik bu pamuksu yolculukta.
Mavinin göğsüne su misali beyaz sevdamızı yazmak için çıkmıştık yola. Ve söz vermiştik Cennet kokulu vuslata.Yol üstündeki tek nefeslik molalarımızda, arsız ayazlarda toprağa boynunu çevirip umuda küsmüş çicekleri güneşe çevirdik. Susuz kalmış çardak kuşların dudaklarına zemzemi değdirip sevdamızın ak sütüyle emzirdik. Her şey gül gülistanlık değildi oysa. Her an nefesimizde hissediyorduk kanlı pusuları. Bir kapatsak gözlerimizi karanlığa; darağaçlarımız hazırdı oysa. Ve ikindi vakti ayrılıklara kefensiz gömülmek için hazırdı musalla taşımız. Onca acıya, onca ayrılığa inat korkmadık, sevdanın korkuyla işi olmazdı çünkü. Gerekirse bu yolda diklenen arsız yangınlara kafa tutacaktık. Ve yumruklarımızı bıçağın ucunda bileyip kaygısız fırtınanın boğazına dayacaktık sevdamızın kararlılığını. Olmadı mı göğsümüzü siper edecektik . Çünkü söz vermiştik vuslata ulaşmaya. Kör kuyularda kalsak da umudun merdivenlerini birer birer çıkıp aydınlığa çevirecektik yüzümüzü. Karakışlarda sevdaya yenik başlasak da kelebeğin sırtına vuslat diye motifleyeceğiz naif gülüşümüzü..
Sevda hamalı olduk bitmek bilmeyen yokuşlarda. Sırtımıza nice ayrılık çuvalları yüklendi. Yılmadık, kızmadık. Sadece sustuk ve içimizden dualara sarıldık. Ne zaman yükümüz kaburgalarımızı esecek olsa; ağır yükümüzü rüzgar boynuna asacaktı ..İsyanlar büyütmedik dilimizin ucunda. Çığlıklara bürünmüş ateşten kelimelerimizi boşa harcamaktan sakındık. Dilimizden sürgün eyledik umutsuzluk kokan satırları. Çünkü su kadar narin bir sevdaya isyan yakışmazdı. Bir an çığlıklarımız büyüse, dilimize gem vururduk. Çünkü bize ağlamak bize kalleşce isyan etmek değil, savaşmak yakışırdı. Savaş diyorum sevdayla kör ayrılığın savaşıydı buydu. Vuslat yolculuğunda üzerimize gelen nice fırtınaları yakmadık mı ? Engin okyanuslara yüreğimizi yaslayıp bir avuç su damlasına gül kokulu sevdamızı yazmadık mı ? Ilık rüzgarla gelen sevinçlerimizi vuslatın dudaklarına kazımadık mı ?
Umuda ve mutluluğa giden bu pamuksu yolculuğun sonunda sevdanın ellerinden zemzemi içeceğiz. Avuçlarımızda karanlıkları ezip gümüş damlaları serpeceğiz dolunaylı gecelere. Yetim çocukların gülüşlerini ekeceğiz vuslat bahçelerine. Adlarımızı sonsuzluğa bırakıp tek yürekte Cennetin güzelliklerini içimize çekeceğiz. Gülüşlerimizi acıya adak diye serip umuda ve sevdaya Anka’nın kanadında delicesine gülümseyeceğiz. Karanlıkları göğe gelin edip baharlardan kalma çicekleri kelebeğin yüreğine işleyeceğiz. Ayrı bedenlerimizden feragat edip tek nefesimizle hayatın ılık sularında gezineceğiz.Bize, bembeyaz bir sevdaya da ancak böyle güzellikler yakışır. Pes etmeden ve her şeye inat yüreğimizdeki umutla vuslatımızı bir gün güllerin dudaklardan içeceğiz
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

En güzel günler seninle olsun canimmm...

kar.jpg
 
Ce: buyrun burası da benim köşem.banuca75

banum köşe açmış ben yeni görüyorum
canım arkadaşım hayırlı olsun köşen özledim seni ..
gitti biraz önce misafirlerim yatılı misafir de pek zormuş...
görüşmek üzere..uğrarım yine:)
 
Geri
Üst