buyrun buyrun köşeme :)

bugün.. Resmini gösterip hava attım çiçeklere..
Adini zıpkınla kazdım göğün en yüksek yerine… Bir de SENİ SEVİYORUM diye bağırdım duydun mu?Hayalin hafızamdan silinene kadar, ızdırabın saclarım dökülene kadar,
Ağlamaktan gözlerim kör oluncaya kadar Her dakika Seni Seveceğim…
Sen hic Buğulanmış cama “SENi SEViYORUM” yazıp, Harflerin arasından dışarıyı seyrederek, Kar taneleri altında Sevdiğini hayal ettin mi??
Seni ne yağmurlar, seller koparabilir kalbimden,Ne de deli gibi esen fırtına,
çünkü bir ağacın toprağa kök salması gibi bağlandım sana sevgili..
 
Hayatla mücadelemde saflarımın çoğunu kaybettiğim günlerdi. Birbirinin aynı olan günlerde bana uzatılan her dalı işte beni kurtaracak dal diye hiç geri çevirmeden tutuyordum.

Daha elimi uzatır uzatmaz kırılacağını biliyordum oysa yenilgiyi asla kabullenmeyen beynim, sevmekten hiç yorulmayan yüreğim, alarm zilleri çalıyordu sanki ikisini de kaybetmek üzereydim.
Ben, ben olmaktan çıkıyordum. Bunu fark ettiğim anda bir şey yapamamanın acısıyla gittikçe kabuğuma çekiliyordum. Zevk aldığım hiç bir şey istemiyordum. Ne beklediğimi de bilmiyordum. Bitmeyen geceler, huzursuz uykular, uyanmak istemediğim sabahlar birbirini kovalıyordu.
Geleceğe dair umutlarımın birer birer beni terk ettiği o günlerde sürpriz yaptın sen bana birden çıkıverdin karşıma işte.
Yüreğim yeniden canlanmaya başladı. Nasıl olduğunu unuttuğum gülümseme yeniden yayıldı yüzüme. Kabuğum kırıldı, karanlık dağıldı, umutlar yeşerip içimdeki yerini aldı.
Sabah olsun diye odaları arşınladığımı gecelerin bitmesini istemiyorum artık. Çünkü sen varsın. Seni yaşamak istiyorum.
Yaşadıkça çoğalacaksın. Sonsuz bir keşfe çıkacağım seninle. Her gün yepyeni şeyler bulacağım sende keşfetmekten, seni öğrenmekten hiç bıkmayacağım.
Yastığa başıma koyup gözümü kapadığım da içimi sonsuz bir huzur kaplayacak biliyorum. Aylardır uyuyamadığım uykuları bir çırpıda uyuyacağım. Yürek çarpıntılarıyla dolu karanlık saatler bitecek. Gecemi de gündüzümü de sen dolduracaksın. Senden öncesine ait ne varsa hepsini döktüm denize. Kimselere vermeye kıyamadığım maviyi getirdim sana, al ve yerleştir yüreğine.
Seninle birlikte yenilendiğimi hissediyorum.
Her sabah yeni güne değil, mutluluğa uyanacağım. Her sabah bütün hücrelerimin sanki ilk kez o gün doğmuşlar gibi harekete geçişini hayret ve heyecanla izleyeceğim.
Sesini duymak gücümü artırıyor, tükenmeyecek bir enerji veriyor.
Sen benim için bir şanssın. Hayat her zaman böyle şanslar sunmaz insana. Sunduğunda da bunun değerini bilmek gerek. Ve ben, Hayatın bana verdiği bu şansı sonuna kadar kullanmaya kararlıyım. Bir öyküsün sen artık hep yazılacak ama sonu hiç gelmeyecek bir öykü.
 
Gece soğuk
Hüzün karası her yan,
Sadece iki kişiyi üşüten rüzgarlar icat etmiş üçüncü kişiler
ve bir kuş, minicik elleri ile camı tıklıyor
Pencere kenarında üşüyenlerin en güzeli
“Al beni”, “al içeri” diyor.
Üzerimde bir Alihanlık hali,
Küçüğüm
Bir sincap kadar küçük…
Bu deniz köpürdü de duruldu şimdi,
Rıhtımı döven her dalga giderken ruhumu da götürüyor,
İşte bu şarkı, işte şu kulağımızda çınlayan
“Yağmur toprağa düşer…”
Ben hiç mutlu olunca şiir yazmadım ki,
Taşlar yazdı ne yazdıysa
Şimdi bu sevdalı başı kabul edecek kaç yastık var ki?
Zümrüd-ü anka kuşu giderken kafdağına
İki masal düşürmüş ardına,
Biri sana, biri bana.
Bir gözyaşı kaç yüzgörümlüğü eder?
Sen gülümsemeyince,
İnce ince kar yağar bu şehre…
Bir palmiye altında gölgelenecek kadar
Kentimden uzaktayım
Kendimden demedim farkındaysan,
Bir harf değil fark
Bir can artı iki nokta
Bir yer ayırt bana eyüp, mezarlık yokuşunda
Geleceğim.
Salacakta kalbim denize düştü
Bu kaçıncı şemsiye açmayışın yağmurda,
Kız kulesi de üşür mü? deme,
Ya sen olmayınca…
O yoldan her gün iki kez geçeceğim
Her adımda şükrümü tazeleyeceğim,
Mor bir bakıştayım muttasıl,
Sana melekleri kızdırmadan geleceğim,
Bu aralar çok “tuhaf”ım sorma
Deli deseler de adıma,
İçim kıpır kıpır umrumda mı dünya
“Tevafuk” işte hadi yine aynı anda;
“Seni Seviyorum”
 
kiye üç kala…Satır aralarında sakladığım kenarı kırık seslerimi yerleştirdim boğazıma…Oysa kaç tane perde aralamıştın aklımda…?
Adımların ruhumu sarıp sarmalardı her defasında…Sen geçerken bildiğim tüm şiirlerimden,ayak seslerin ””adıma”” çalardı rengini…Adım ””sen”” oldukça,adını ””ben”” sanardım…
Şarkılar vardı sözlerinde…Yarı uykulu,yarı uyanık melodiler…Ve dilimize pelesenk olmuş düşler…Ne çok yarım kalınmışlık vardı nef(es)lerimizde…Birbirine karışsa tamamlanır(dı)…Karış(tı)…Çoğul nef(es)lerin kokusu sindi tekil yüreğimize…İlahi bir ritm dönüp dolaştı evrenimizde…Mart”a yirmibirinci defa uyanan bir sabahın açık bırakılmış penceresinden firar etti bir buğu…
””Sen”” beni gözlerimden sıkıca tutmuştun…””Ben””se aklım o buğunun peşinde,yollarına gölge olmuştum…
”” Kendimden daha az,senden daha çok seviyorum seni…”” Derdin.
* …Ve eklerdin : … *
Kurşunsuz bir silahın namlusunu beynime sıkıyorum nice hatırlayışımda…Ve aylardan ””Eylül””dü hatırlattığımda…
””Ortaköy””…
Sarı kokuyordu adeta…Kaldırım taşları nihayetlenmiş ömürlerle doluydu…Ayak altlarında teker teker paralanmaya mağlup ölümler…
””Yaprağın kaderi düşmekmiş””…Belki de bu yüzdendi havadaki melodram…
Gözlerim,renginde asılı kalmıştı yine…Gülümsüyordun belli belirsiz…Aniden bir kağıt çıkardın cebinden…Yan masadaki yaşlı teyzeye doğru uzanarak,bir kalem istedin her zamanki sevimliliğinle…””Teşekkürler””ini de ekledin şeytan tüyünün en tepesine…Kalemi ani bir hareketle alıp döndürdün parmaklarının üzerinde…Ve mürekkebin tek bir heceyi boyamıştı beyaz kağıdın suretinde…
””Aşk””…
Yüzüm prangalar giymişti bir kez yüzüne…Gülümseyişim,yüzünde takılıydı hala…Kalemi yavaşça aldın beyaz kağıdın üzerinden ve ellerime tutuşturdun…
””Sıra sende…”” Dedin.
””Aşk””ı kendime doğru çektim,masa örtüsünün pürüzlü teni parmaklarımın ucunda…Kaleme sinmiş ellerinin sıcaklığında usul usul yazdım harflerimi ””O””na boylu boyunca…
””Kendim(den) daha ”az”,sen(den) daha ”çok” sevmeler biriktirir…””
Üç noktayı dualarımla birlikte ekledim harflerinin yamacına…Gözlerin bin asırlık saniyelerde saklı tuttu harflerimi…Ardından bir kaç hece serpildi ortalığıma ağzından…
””Hatırladım…””
…Ve eklerdin : ””Bana sen hatırlattın…””
Unuttuğum çok söz var yaşamda…Yitirdiğim sayısız ecel…İçimde sır edilmiş ve parçalanmış matemler var…Yamacında yaşlandığım boyumdan büyük uçurumlar…
””Sen”” ama bir ””sen”” daha ekleyemiyorum kaybedişlerime…Varlığın öylesine ””ben””ken,ölümü yakıştıramıyorum ucuma bucağıma…
Anlamıyor musun hala…?Sözcükler kadar ””fani”” değil hiçbir ””aşk””…
Üç harfte üç defa daha öldürsem de ””sen”i…
Geriye siyah”ı beden bulmuş yaşamımdan başka ne kalır ki…?
Biliyorum artık küçük adam;
Üç harf bir ””aşk”” etmiyor…Ve onun yokluğundan arta kalmış hiçbir ölüm bu üç harfe sığmıyor…
İkiye üç kala…Penceremin kuytusunda demliyorum geceyi sabaha…Bakışlarım yanıp sönüyor bir sokak lambasında…Apansızca bir nef(es) akıyor genzime doğru…Nedensiz bir iç çekiş yırtılıyor ortasından…Bir gölge düşüyor cama…Ruhunu teslim eden firari bir buğu…Son nefesi kapaklanıyor gözlerimin tenine :
*…Deli kızım uyan,söylenenler yalan…
Deli kızım uyan,bir tek sensin duyan…*
ikiye üç kala…Satır aralarında sakladığım kenarı kırık seslerimi yerleştirdim boğazıma…Oysa kaç tane perde aralamıştın aklımda…?
Adımların ruhumu sarıp sarmalardı her defasında…Sen geçerken bildiğim tüm şiirlerimden,ayak seslerin ””adıma”” çalardı rengini…Adım ””sen”” oldukça,adını ””ben”” sanardım…
Şarkılar vardı sözlerinde…Yarı uykulu,yarı uyanık melodiler…Ve dilimize pelesenk olmuş düşler…Ne çok yarım kalınmışlık vardı nef(es)lerimizde…Birbirine karışsa tamamlanır(dı)…Karış(tı)…Çoğul nef(es)lerin kokusu sindi tekil yüreğimize…İlahi bir ritm dönüp dolaştı evrenimizde…Mart”a yirmibirinci defa uyanan bir sabahın açık bırakılmış penceresinden firar etti bir buğu…
””Sen”” beni gözlerimden sıkıca tutmuştun…””Ben””se aklım o buğunun peşinde,yollarına gölge olmuştum…
”” Kendimden daha az,senden daha çok seviyorum seni…”” Derdin.
* …Ve eklerdin : … *
Kurşunsuz bir silahın namlusunu beynime sıkıyorum nice hatırlayışımda…Ve aylardan ””Eylül””dü hatırlattığımda…
””Ortaköy””…
Sarı kokuyordu adeta…Kaldırım taşları nihayetlenmiş ömürlerle doluydu…Ayak altlarında teker teker paralanmaya mağlup ölümler…
””Yaprağın kaderi düşmekmiş””…Belki de bu yüzdendi havadaki melodram…
Gözlerim,renginde asılı kalmıştı yine…Gülümsüyordun belli belirsiz…Aniden bir kağıt çıkardın cebinden…Yan masadaki yaşlı teyzeye doğru uzanarak,bir kalem istedin her zamanki sevimliliğinle…””Teşekkürler””ini de ekledin şeytan tüyünün en tepesine…Kalemi ani bir hareketle alıp döndürdün parmaklarının üzerinde…Ve mürekkebin tek bir heceyi boyamıştı beyaz kağıdın suretinde…
””Aşk””…
Yüzüm prangalar giymişti bir kez yüzüne…Gülümseyişim,yüzünde takılıydı hala…Kalemi yavaşça aldın beyaz kağıdın üzerinden ve ellerime tutuşturdun…
””Sıra sende…”” Dedin.
””Aşk””ı kendime doğru çektim,masa örtüsünün pürüzlü teni parmaklarımın ucunda…Kaleme sinmiş ellerinin sıcaklığında usul usul yazdım harflerimi ””O””na boylu boyunca…
””Kendim(den) daha ”az”,sen(den) daha ”çok” sevmeler biriktirir…””
Üç noktayı dualarımla birlikte ekledim harflerinin yamacına…Gözlerin bin asırlık saniyelerde saklı tuttu harflerimi…Ardından bir kaç hece serpildi ortalığıma ağzından…
””Hatırladım…””
…Ve eklerdin : ””Bana sen hatırlattın…””
Unuttuğum çok söz var yaşamda…Yitirdiğim sayısız ecel…İçimde sır edilmiş ve parçalanmış matemler var…Yamacında yaşlandığım boyumdan büyük uçurumlar…
””Sen”” ama bir ””sen”” daha ekleyemiyorum kaybedişlerime…Varlığın öylesine ””ben””ken,ölümü yakıştıramıyorum ucuma bucağıma…
Anlamıyor musun hala…?Sözcükler kadar ””fani”” değil hiçbir ””aşk””…
Üç harfte üç defa daha öldürsem de ””sen”i…
Geriye siyah”ı beden bulmuş yaşamımdan başka ne kalır ki…?
Biliyorum artık küçük adam;
Üç harf bir ””aşk”” etmiyor…Ve onun yokluğundan arta kalmış hiçbir ölüm bu üç harfe sığmıyor…
İkiye üç kala…Penceremin kuytusunda demliyorum geceyi sabaha…Bakışlarım yanıp sönüyor bir sokak lambasında…Apansızca bir nef(es) akıyor genzime doğru…Nedensiz bir iç çekiş yırtılıyor ortasından…Bir gölge düşüyor cama…Ruhunu teslim eden firari bir buğu…Son nefesi kapaklanıyor gözlerimin tenine :
*…Deli kızım uyan,söylenenler yalan…
Deli kızım uyan,bir tek sensin duyan…*
 
Ben seni kocaman bir yürekle sevdim. Gözlerim değil, yüreğimdi seni
gören.
Sen damarlarımdaki kana karışıp, geldin oturdun yüreğime. Bir başka
yerde
olamazdın zaten. Sen, benim en değerli yerimde, yüreğimde olmalıydın,
orada kalmalıydın. çok aşka ev sahipliği yapan bu yürek, ilk kez bu
kadar
kolay kabullendi seni. Herhangi bir konuk değildin artık. Bu yüzden
ne
ağırlama faslı vardı, ne de uğurlama. O yüreğin gerçek sahibiydin.
Şimdi sonbahar, kışa giriyoruz ya… Ben dört mevsim baharı yaşadım
seninle. çiçek çiçek açtın yüreğimde. Gökkuşağı zayıf kaldı, senin
renklerin karşısında. Taze bir yaprak gibi yeşildin. Açelya idin
pembeliğinle. Üzerine çiğ taneleri düşmüş sarı güldün. Kırmızıydın
bir
ateş gibi. Ve maviydin… En çok bu renkle anmayı sevdim seni. Denize
tutkundum, denizi sensiz, seni de denizsiz düşünemedim.
Seni severken dünyayı da sevdim ben, insanları da… Kendime bile dar
gelirken, içinde herkese yer olan bir hayatın sahibiydim artık. En
kızgın,
en tahammülsüz olduğum anlarda bile, seni düşünmek yetti bana.
İçimdeki
sevinç yüzüme yansıdı, güldüm. Beni öylesine güldüren senin sevgindi
ve
ben kaygısız, içten gülüşün ne demek olduğunu, nasıl güzel bir şey
olduğunu anladım seninle…
Her şeye rağmen sevdim seni. Güçlüydüm ve aşamayacağım hiçbir zorluk
yoktu. Koca bir kente, koca bir ülkeye kafa tutabilirdim. Sen elimden
tuttuğunda, patlamaya hazır bir volkan gibi hissederdim kendimi.
Menzil
sendin ve ben o menzile ulaşmak için önüme çıkan her şeyi yok
edebilirdim.
Sana ulaşmamı engelleyecek her şeyi eritirdim, kül ederdim. Sana
ulaştığımdaysa sakin bir göle dönüşürdüm. Ve o göle bir tek sen
girebilirdin.
Sevdim ve hayrandım da… Her halin çekti beni. Duruşunu, uyumanı,
gülmeni, kızmanı, şaşkınlığını, saflığını, kurnazlığını, çocukluğunu,
olgunluğunu sevdim. Sesini de sevdim suskunluğunu da.
Küçük oyunlarını, kaprislerini, sitemlerini, korkularını sevdim. Seni
ve o
doyumsuz sevdanı, uçarı sevdanı anlatacak kelime bulamadım çoğu
zaman.
Sığmadın cümlelere ve hiçbir cümle seni
yeterince tarif edecek kadar derin olmadı.
Seni severken yorulmadım. çünkü sen yaşam kaynağıydın. Her gün
yenilendim.
Seninle çoğaldım, büyüdüm. Eksik kalan neyim varsa tamamladın.
Ölmeyecektim çünkü sen ölümsüzlüğün ta kendisiydin.
Ne zaman ki beni hayatından çıkardın işte o zaman ben öldüm…
 
Ne bir nefes yaralarıma nede bir yudum ilaç lazım , varlığının dolu günleri şimdilerde yokluğunun sancılarıyla kavrulmakta.
Sana dair öyle çok birikmişliklerim var ki , ne dokunabildim nede sana uzatabildim ellerimi…
Ne senden vazgeçebildim nede seninle olabildim..
Gittim tıpkı senin gibi.Arkama baksaydım eğer , yüzünde senin için yarattığım dünyaya yenilirdi bu kalbim.Bakamadım , yapamadım sustum ve gittim.
Sana geride ne kaldı biliyormusun ? Bir gün değil bin gün çekeceğin acılar.
Tıpkı ben gibi , tıpkı benim yanıp kavrulan yüreğim gibi.
Gözlerim sevdalı umutlarda sevdiğim bir umuttun içimde onuda aldım elinden.
Şimdide ben senin dünyanı elinden alıyorum.Hesapsızca , acımasızca tıpkı senin bana yaptığın o gün gibi..Asla unutmadım kalbime attığın bıçak yaralarını bak yaralarım halen kanıyor dokundukça , kabuk bile bağlamadan hep kanıyorlar çünkü sen en çok canımı acıtandın.En çok içimi sızlatandın.
Beni bana bırakmıştın şimdi bende seni sana bırakıyorum ve gidiyorum. Acılar kalbimde ,acılar benimle.. Elbet bir gün geçmez denen sızılar geçer , zaman dedikleri şey yarama ilaç olur , elbet bir gün sensiz bir sabaha uyandığımda içimden çıkmış gitmiş olursun…
Ve elbet bir gün vicdanınla baş başa kaldığında o soğuk akşamlarda , o ayaz sabahlarında arayacağın suçlunun SEN olduğunu anladığında ben senden ve herşeyden çoktan gitmiş olurum..
Kalbimi eline verdim sen hiç acımadan yaktın şimdi bende seni ateşe veriyorum sevgili…
Ne ödeyecek bedelim kaldı nede senin uğruna adayacak bişeyim.Git ve kendine senin gibi istediğin bi dünya kur ama lütfen benim yalnızlığıma dokunma.
”” Kalbimin sustuğu yerde canımı bundan daha fazla acıtmana izin vermiyorum artık.””
Ne bir nefes yaralarıma nede bir yudum ilaç lazım , varlığının dolu günleri şimdilerde yokluğunun sancılarıyla kavrulmakta.
Sana dair öyle çok birikmişliklerim var ki , ne dokunabildim nede sana uzatabildim ellerimi…
Ne senden vazgeçebildim nede seninle olabildim..
Gittim tıpkı senin gibi.Arkama baksaydım eğer , yüzünde senin için yarattığım dünyaya yenilirdi bu kalbim.Bakamadım , yapamadım sustum ve gittim.
Sana geride ne kaldı biliyormusun ? Bir gün değil bin gün çekeceğin acılar.
Tıpkı ben gibi , tıpkı benim yanıp kavrulan yüreğim gibi.
Gözlerim sevdalı umutlarda sevdiğim bir umuttun içimde onuda aldım elinden.
Şimdide ben senin dünyanı elinden alıyorum.Hesapsızca , acımasızca tıpkı senin bana yaptığın o gün gibi..Asla unutmadım kalbime attığın bıçak yaralarını bak yaralarım halen kanıyor dokundukça , kabuk bile bağlamadan hep kanıyorlar çünkü sen en çok canımı acıtandın.En çok içimi sızlatandın.
Beni bana bırakmıştın şimdi bende seni sana bırakıyorum ve gidiyorum. Acılar kalbimde ,acılar benimle.. Elbet bir gün geçmez denen sızılar geçer , zaman dedikleri şey yarama ilaç olur , elbet bir gün sensiz bir sabaha uyandığımda içimden çıkmış gitmiş olursun…
Ve elbet bir gün vicdanınla baş başa kaldığında o soğuk akşamlarda , o ayaz sabahlarında arayacağın suçlunun SEN olduğunu anladığında ben senden ve herşeyden çoktan gitmiş olurum..
Kalbimi eline verdim sen hiç acımadan yaktın şimdi bende seni ateşe veriyorum sevgili…
Ne ödeyecek bedelim kaldı nede senin uğruna adayacak bişeyim.Git ve kendine senin gibi istediğin bi dünya kur ama lütfen benim yalnızlığıma dokunma.
”” Kalbimin sustuğu yerde canımı bundan daha fazla acıtmana izin vermiyorum artık.””
 
şk hayatınızın gidişini şekillere bakarak öğrenmek istemez misiniz? Daire şeklindeki ilişkiler her yönüyle birbirlerine kenetlenmişlerdir. Kareler dengeli bir aşk yaşarlar. Üçgenler ise, sürekli ‘üçüncü’ bir kişinin baskısı altında kalırlar…
İlişkiniz hangi geometrik şekle benziyor? İlişkiniz bir oyun hamuru olsa ve onu şekillendirseniz, nasıl bir şekil verirdiniz? Bir kare mi, yoksa bir daire mi? Uzmanlar, bu sorunun yanıtını veriyor. İşte ilişki türlerine göre dört dörtlük bir mutluluğun sırrı…
1. İlişki şekli daire
Siz her şeyi birlikte yaparsınız. Aynı giyim tarzını tercih etmekten, aynı hedefleri paylaşmaya kadar partnerinizle her konuda anlaşıyorsunuz. Partneriniz daha cümlesini bitirmeden onun ne demek istediğini biliyorsunuz. Sizin tutumunuz “Biz ikimiz dünyaya karşı biriz” olarak özetlenebilir.
  • Olumlu yanları: Aşk ve yakınlık.
  • Olumsuz yanları: Aileden ve arkadaşlardan uzaklaşma riski.
  • Düzeltilmesi gereken noktalar: Kimliğinizi kaybetmemeye çalışın. Hobilerinizden veya en azından bir tanesinden kesinlikle vazgeçmeyin. Arkadaşlarınızla takılın. Yeni çevre edinin. Bütün arkadaşlarınız mümkünse ortak olmasın.
2. İlişki şekli kare
Siz ve erkeğiniz, bir karenin kenarları gibisiniz. Her biriniz, kendi hayatına ve kariyerine sahip, ancak birlikte yenilmez bir takım oluşturuyorsunuz. İlişkiniz son derece dayanıklı.
  • Olumlu yanları: Kare, bir özgürlük ve bağlılık karışımıdır. Her iki partner eşittir ve bibirinden emindir. Herkes kendini ifade etme özgürlüğüne sahip olduğu gibi, karşısındaki kişiye de özgürlük hakkı tanıyacak kadar özgüven sahibidir. Takım ruhu bir an olsun ilişkinizden eksik olmadığı için, takımınızı tehlikeye atacak hareketlerden sakınmayı iyi bilirsiniz.
  • Olumsuz yanları: Olumsuz yanınız hiç yok. Söylenebilecek tek şey var: İkiniz de güçlü kişiliklere sahip olduğunuzdan, ilişkiniz kareden, paralel çizgilere dönüşme riskini taşıyor.
  • Düzeltilmesi gereken noktalar: İletişimi canlı tutun. Birlikte vakit geçirmeye bakın. İkiniz de özgür karakterlere sahip olsanız da, birbirinizin hayallerini bildiğinizden emin olmaya çalışın.
3. İlişki şekli üçgen
Siz ve partneriniz, üçgenin iki kenarını oluştururken, üçüncü kenarını ise sürekli ilişkinizin içinde olan bir kişi (arkadaş veya kayınvalide) oluşturabilir.
  • Olumlu yanları: Yalnızlığı seven bir kişiyseniz, bu tür ilişki tam size göre.
  • Olumsuz yanları: Partnerler mevcut duruma o kadar iyi ayak uydurmaya başlar ki, normal bir ilişkinin tadını unuturlar. Durumu düzeltmenin tek yolu, üçüncü kenarı dışlamaktır.
  • Düzeltilmesi gereken noktalar: İlişkinizdeki üçüncü kişiyi veya durumu hayatınızdan çıkarmak için profesyonel yardım isteyin. Eğer partnerlerden biri üçlü ilişkiden vazgeçemezse, diğer partner için ayrılıktan başka yol kalmaz.
4. İlişki şekli köşegen
İlişkinizde ya siz, ya da partneriniz lider konumda. Örnegin, sevgiliniz karar alırken, siz itiraz etmeden onları uygularsınız.
  • Olumlu yanları: Bazı insanlar partnerlerine teslim olmayı severler. Eğer ikinizden biri liderliği, diğeri ise yönetilmeyi severse, ilişkiniz sorunsuz devam edebilir.
  • Olumsuz yanları: Bu tip ilişkilerde, güçlü olan ilerler, diğeri ise bir yerde saplanıp kalır. Geride kalan kişi kendini kısıtlanmış hissetmekle birlikte, zamanla diğer partnere karşı istemeden de olsa olumsuz duygular, kin bile beslemeye başlar.
  • Düzeltilmesi gereken noktalar: İlk önce aranızdaki eşitsizliği kabul etmelisiniz. Böylece ilişkinizin dengesi yeniden kurulmaya başlar. İhtiyaç hissediyorsanız, bir ilişki terapistine gidebilirsiniz. Onun yardımıyla maddi ve manevi sorumluluklarınızı eşit olarak paylaşmayı başarabilirsiniz.
5. İlişki şekli paralel
Her biriniz, hayatını ayrı ayrı yaşıyorsunuz. Hiçbiriniz ilişkinize zaman ayırmıyorsunuz. Aranızda iletişim yok. İki komşudan daha fazlası değilsiniz.
  • Olumlu yanları: Ev masraflarını paylaşırsınız ve sadece yalnızken konuşacak bir arkadaşınız vardır.
  • Olumsuz yanları: Bu tür aşklarda, sevginin dozu yüksek olmaz ve ilişki alışkanlık uğruna sürdürülmeye çalışılır.
  • Düzeltilmesi gereken noktalar: Beraber vakit geçirmeye çalışın. Elektrik faturasını ödeyip ödemediğinizi sormak yerine, gününün nasıl geçtiğini, kendini nasıl hissettiğini sorun. Bunu bir türlü başaramıyorsanız, noktayı koyun ve baştan alın. İlişkinizin yürümediği, apaçık ortada.
 
Bana soruyorsun sevgilim,
‘ Beni ne kadar seviyorsun? ‘ diye,
Bende sana,
‘ Seni TUZ kadar seviyorum ‘ diyorum,
…O zaman bana surat asıyorsun,
…’ Hiç insan Tuz kadar sevilirmi? ‘
‘ Keşke daha çok, sevsen ‘ diyorsun,
‘ Dünya kadar sevsen keşke ‘ diyorsun,
Sana neden tuz kadar sevdiğimi anlatayım,
Dinle bir tanem;
Seni neden dünya kadar sevmiyorum,
Neden sadece TUZ kadar seviyorum,
Bunları iyice yerleştir kalbine,
Mümkünse eğer sende beni,
Tuz kadar sev daha sonra,
Bu dünya üzerinde neler var bir düşün,
Savaşlar, hastalıklar,
Açlıktan ölen bebekler var,
Ozon tabakasın da delik,
Kutuplarda ısınma,
Dengesi tamamen bozulmak üzere,
Yaşadığımız bu evrenin,
Üzerinde Nükleer denemeler,
Masum insanları katletmeler,
Her türlü rezalet diz boyu,
Kültürünü unutmuş gençler,
Dejenere olmuş toplumlar,
Bu dünyanın nesini seveyim?
Oysa tuz öylemi?
Tuzsuz yemek neye benzer,
Ekmeğin tuzu yoksa, yüzün buruşmaz mı?
Deniz tuzsuz deniz olurmu?
Ya gözyaşındaki tuz,
Onun bile tadı bir başka değilmidir,
Örneğin,
Ekşi bir eriği bile yerken,
Tuza banıpta yersin canım,
Sabah kahvaltında
Zeytin tuzsuz,
Peynir tuzsuz,
Ekmek tuzsuz,
Kahvaltıdan tad alırmısın bitanem,
İçtiğin çorbanın tuzu yoksa,
Nasıl içebilirsin ki o çorbayı,
Salata hazırlarsın, tuzsuz yiyebilirmisin?
Kısacası güzelim,
Sen karar vereceksin artık,
Seni ne kadar sevmemi,
Ne gibi sevmemi istersen öyle severim,
Ama,
Ben seni tuz kadar sevmek istiyorum,
Dünyalar kadar sevgiler,
İsteyenlerin olsun,
Ben Tuz kadar sevmek,
Tuz kadar sevilmek istiyorum.
 
çinden doğru sevdim seni
Bakışlarından doğru sevdim de
Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerinden sevdim bir de
Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından.
Yerleştir bu sevdayı her yerine
Yüzünde ter olan su damlacıklarının
Kaynağına yerleştir.
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına, daracık omuzlarına
Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmamış göğüslerine yerleştir
Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne yerleştir
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere
Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden
Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen
Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın
Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten
Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli
Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren.
Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi
Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
 
Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun.
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın.
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,
SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN…
 
Geri
Üst