Hadi rekor kıralım

Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
ve kadere küsmüştü O, bir kere
...Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu, benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyor hep
Bir gün gelecek
Şefkatle kollarına saracaklar...
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamış
Beklentileri hep korkuları olmuş
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopamadıklarıyla...
Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az
Her nefeste biraz daha kısalırken
Bütün beklentileri
Duman duman uçuyorlardı.
Kurallar koymak isterken dostluklarına,
Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında...
Şimdi o gözlerde,
Vakitsiz yağan yağmurlar var,
Hasat mevsimi bitmiş bahçelere
Sağnak sağnak yağacaklar,
Belki gönlünde gökkuşağı açacak
Ama, altından çocuklar geçmeyecekler.
Su yerine zehir akacak ırmaklarından,
Hiç kimse içmeyecek...
ya Ben,
Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde,
Üzümlerim gazap üzümü
Şaraplarımsa gözyaşları...
Sen güz güneşinde, sanki kanadı kırık bir kuş,
Konmuştu bahçeme,
Ona şefkatle eğilirken
Pır diye uçtu birden
Kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik,
ve inancımla birlikte.
 
Bir gün trenle seyahat eden birisi tesadüfen son derece huzursuz olan genç bir adamın yanına oturmuş. Bir sure sonra , genç adam , uzak bir hapishaneden henüz çıkmış bir mahkum olduğunu açıklamış. Mahkumiyeti ailesine o kadar utanç vermiş ki , ne ziyaretine gelmişler , ne de bir mektup yollamış...lar. Ama fakir oldukla...rı için seyahat edemediklerini , cahil oldukları için mektup yazamadıklarını umuyor ; her şeye rağmen kendisini affetmiş olmalarını hayal ediyormuş.

Ailesinin işini kolaylaştırmak için , kendilerine mektup yazıp tren kasabanın eteklerindeki çiftliklerinden geçerken bir işaret koymalarını söylemiş. Ailesi kendisini affetmişse , raylara yakın bir elma ağacına beyaz bir kurdele bağlayacaklarmış. Eğer kendisinin geri dönmesini istemiyorlarsa , hiç bir şey yapmayacaklar , o da trende kalıp Batıya gidecek , belki de bir serseri olacakmış.

Tren , kasabasına yaklaşırken heyecanı o kadar artmış ki , pencereden dışarı bakmaya cesaret edemiyormuş. Kompartıman arkadaşı kendisiyle yer değiştirip onun yerine elma ağacına bakacağını söylemiş.
Bir dakika sonra elini genç mahkumun koluna koymuş ,
“ Şuraya bak ” demiş. Göz pınarlarında biriken yaşlarla gözleri parlıyormuş. “ Her şey yolunda , bütün ağaç bembeyaz kurdelalarla bezenmiş ”.

O anda bir ömrü zehirleyen tüm acılar , adeta , birden dağılmış , kaybolmuş.

"Affetmezseniz sevemezsiniz.
Sevgisiz hayat ise anlamsızdır"
 
31321_402130864434_230569979434_3952114_3185982_s.jpg

Hadi Be.. Aşk Mış.. Meşk Miş... SeVmekmiş..Yok Gelmezsem Yolumda Ölürmüş...xP ''İŞİNE BAK LAAAN' xD
 
Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm
vardı... Hayatın ve getirilerinin kıymetini ...anlamak için
tavsiye edilen bir metod vardı içinde..
Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,
hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde
kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi
düşünün"... Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...
Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye
bekliyordum... Ama " kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye ediliyordu...

Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını
düşündüm o an... Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...

Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi,
dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve
sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...
Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini,
onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...
O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat
denen kredinizin bittiğini ve onlara
yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...

Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini
hissedin...

Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların
yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç
çaresizliğini yaşayın...

Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun
tüm ruhunuz...

Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...
Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...
Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...

Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi
kapatıp aynen düşünmeye başladım...
Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki
yerlerine... birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine
hepsini...
hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...
görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu...
Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya
çalışıyordu per perişan...

Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar
okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...
Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı
koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu
gözyaşlarını... Kardeşlerim, akrabalarım "çok erken gitti, doyamadı
oğluna.."diyordu
acıyan ses tonlarıyla... Ve dostlarım... Onlar da
şaşkındı... Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.." diyordu...
Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek
istedim hayal olduğunu unutup...

Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını
okumadankitabın...


Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...
Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir
farkındalığı göstermek istemişti yazar...

Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim...
Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...
Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum...
Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...
Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik...
Biraz kendime geldikten sonra devam ettim
hayatımın en zor hayaline...

Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde
neler söyleyecekleri vardı..
Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında...
Onlarda bıraktığım izleri, yaşananları ve
yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım
hayalimde... İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...

Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım...
Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm
acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi,
deşifre etmem gereken metin...
Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...
Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti.. ağlayacaktı aklına geldikçe...

Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye
kadar sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti
duyguları... Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede
oğlumu... "hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...

Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe
sohbet etseydik seninle... Bak mezuniyet törenimde de
babasızdım... Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine..."
diyecek canı yanarak bir köşede...

Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum... Nasıl dayanır
bensizliğe?...
O ki, benim için herşeyini feda edip koşmuştu bana...
Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...
Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti...
Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...
Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...
Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...
Tek cümlesi takıldı o an içime; " Oyunbozanlık
yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..."

Babam-annem, o bugüne kadar evlat olarak mutlu
edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel
insanlar...

Helaldi şüphesiz hakları...
Bilerek hiç kırmamıştım onları... Üzerine
titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü
işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....
Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki
evladının cenazesinde bulunmak...
Herhalde insanın uzun yaşadığına
üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...


Diğerlerine geçmiyorum... Bu yazıyı şu an yazıp
sizlerle paylaştığıma göre "diğerlerine" artık sizler de
dahilsiniz...

Düşünün, birgün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza "ölmüş"
diye... Sizler kimbilir neler düşünür ve yazardınız...

Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...
Oysa ki yazarın amacı " Yaşamanın ve hala nefes
alıyor almanın kıymetini " göstermekti...Benim de öyle...
Lafı çok uzattım farkındayım...Ama dediğimiz çözümü zor
süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...

Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına
rağmen YENİDEN DOĞDUM...

Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"...
Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes
alıyor olduğum için şükrettim...

Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş,
oyun perde demişti...

Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir
daha açılmamak üzere kapansaydı...

İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş
olmalı... Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını
getirirseniz buna değer bence...

Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...
Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...

Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın...
LÜTFEN ARADA BİR, BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,
DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...

Ölümün kime ve ne zaman geleceğini Yüce Allah tan başka
bilen yok...

İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve nefes alıyorken
yapabileceklerinizi yapın, ertelemeyin...

Bilerek - bilmeyerek kırdığınız kalpleri tamir edin...
Sizi sevenlere ve sevdiklerinize daha fazla zaman ayırın...
Ve en önemlisi;

VERDİĞİ-VERMEDİĞİ, ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN,
TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN YÜCELER YÜCESİ YARADANA
 
Dün bir partiye gittim anne,bana ögütlediklerin aklimdaydi.
icki icme yavrum demisdin,yanlizca soda icdim anne.
dedigini yapdigim icin icim gururla doluydu.diyerlerine benzemedim ve ickili araba kullanmadim.
ben dogru olani yapdim anne,tipki senin dedigin gibi...
simdi parti sona eriyor anne ve herkezickili araba kullanmay.........a basladi anne...
tam yola cikacakdim diger araba beni görmedi anne,bana bir esyaymisim gibi carpdi...
kaldirimda uzanmis yatarken yarali,polisin:bu cocuksarhos!
dedigini duydum anne.
bana carpan sarhossa,onun hatasini benmi ödeyecegim anne?
burada ölüyorum anne,hayatim bir balon gibi sönecekmi?
etraf kan dolu anne,benim kanimla...
hissediyorum birazdan ölecegim...
sana son birsey sölemek istiyorum anne:yemin ederim ben icmedim...
icen ben degil onlardi anne.
galiba bana carpanla ayni partideydik.
tek fark o sadece sarhos,ben ölüyorum anne.
insanlar neden icer anne...?
simdi keskin bir aci duyuyorum,tipki bicak gibi.
bana carpan cocuk yürüyor,görüyorum.bu haksizlik!kardesime söyle aglamasin anne,babama söyle cesur olsun.
mezarimin basina __babasinin kizi__diye yazmayi unutmasin.
birileri ona ickili araba kullanmamasini söylemeli anne.
nefesim tükeniyor,gittikce halsizlesiyorum.
ne olur aglama arkamdan...
son bir sorum var anne,elveda demeden önce:
suclu ben olmadigim halde ölen neden benim...?
 
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa day.........anamayıp kendi...ni gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğimm şu oldu, der.
-Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir. Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için..
 
Bir gün, çelimsiz, küçük bir kız çocuğu sokağın köşesine oturmuş yiyecek, para, ya da alabileceği herhangi bir şey için dileniyordu.

Üzerinde yırtık, pırtık giysiler vardı; yüzü gözü kir içinde, perişan bir hali vardı. Kız dilenirken, sokaktan genç, canlı ve iyi görünümlü bir adam geçti. Kızı farketmişti ama belli etme............mek için dönüp i...kinci kez bakmadı.

Büyük ve lüks evine, mutlu ve rahat ailesinin yanına geldiğinde, çok güzel hazırlanmış akşam sofrası onu bekliyordu. Fakat az sonra düşünceleri tekrar o fakir kıza takılıverdi.

Duyguları birşeylere itiraz ediyordu. Sonra kolay yolu tercih etti ve itirazlarını Allah’ a yöneltti:

"Böyle birşeyin olmasına nasıl müsaade ediyorsun? Neden o küçük kıza yardım için birşeyler yapmıyorsun Allah’ım?" diye yakındı içinden. Sonra ruhunun derinliklerinden gelen bir cevap işitti :

"Yaptım. Seni yarattım!"
 
Geri
Üst