Her gün okunması gereken dualar ve zikirler

Uzman SühaN

Administrator
Her gün okunması gereken dualar ve zikirler
her gün hangi tespihler çekilmeli,her gün hangi dualar okunmalı,her gün hangi zikirler yapılmalı hakkında bilgiler

Bu fasılda, kulun teşbih, zikir ve gece-gündüz namazları olarak ifa edeceği evradı, cemaat namazının faziletini, duaların kabul edilmesi umulan en uygun vakitleri, Teşbih Namazı ve şiar edinmesi müstehab olan hususları anlatmaya çalışacağız.

Kulun her gece ve gündüz çekeceği bir teşbih virdi olmalı ve bu, çeşitli hadislerde bildirilen zikirlerden dokuzyüz kerrelik bir teşbihten aşağı olmamalıdır. Misal olarak yüz defa “La ilahe illallahü vahdehu la şerike lehül mülkü velehül hamdü yuhyî ve yümîtü ve hüve hayyün la yemût, bi yedihil hayru ve hüve ala külli şey´in ka-dîr” teşbihini yüz kez çekmelidir. Bu teşbihi günde ikiyüz defa çeken bir kimse, Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen bir hadise göre o gün için yapabileceği en faziletli ameli ifa etmiş olur.

t.jpg




Kul, bu teşbihin yaraşıra yüz kez de “Sübhânallah, vel hamdü lillah vela ilahe illallah vallahü ekberü ve tebârekallah” teşbihini çekmelidir. Bunun ardından “Allahümme salli ala Muhammedin ahdike ve nebiyyike ve rasûliken-nebiyyil ümmiyyi” salatü selamını yüz kez tekrar eder. Bundan sonra “Estağfirullahel hayyel kay-yûm ve es´elühüt tevbeh” cümlesini yüz kere tekrarlayarak istiğfarda bulunur.

Ardından yüz defa “Sübhânallah, elhamdü lillah vela ilahe illallahü melikil hakkıl emin” ve “MâşâAllah la havle vela kuvvete illa billah” teşbihlerini yüzer defa söylemelidir.

Kul, bu teşbihleri her gün ve her gece yerine getirmelidir. Eğer kendisine nasib olur da sayıyı arttırırsa, bu kendisi için daha hayırlıdır. Aksi takdirde günlük ve gecelik olarak bilinen mikdar budur. Sahabe arasında öyleleri vardı ki günlük virdleri on iki bin tes-bihattan teşekkül etmekteydi. Tabiun içinde ise günlük tesbihatı otuz bin olanlar vardı.

Bize anlatılan bir habere göre İbrahim b. Edhem (ra) abdal ile ilgili olarak şunu nakletmiştir: O, bir gece deniz kıyısında namaz kılarken, teşbih çeken yüksek bir ses duydu. Ama kimse görünmüyordu. Sese dönerek: Kimsin sen? Sesini duyuyor ama seni göremiyorum, dedi. O zaman sesin sahibi: Ben, bu denize vekil kılınmış meleklerden bir meleğim, yaratıldığımdan beri Allah Teala´yı bu teşbih ile zikrederim, dedi. O zaman abdaldan olan zat sordu: Peki ismin nedir? Melek de: Mehihiyail, dedi. Peki bu teşbihi çekenin sevabı nedir? diye sordu. Dedi ki: Bunu yüz defa çeken kişi, cennetteki makamını görmeden veya makamı kendisine görünmeden ölmez. O teşbih işte şudur: “Sübhânallahid-deyyan, sübhaânallahi şedîdil erkân, sübhâne men yüzhibü bil leyli ve ye´tî bin-nehar, süb-hâne men la yüşğiluhû şe´nün an şe´nin, sübhânallahil-hannânil-mennân, sübhânallahil-müsebbahi fî külli mekân”.

Kulun namaz olarak virdleri varsa, bunları yerine getirmesi güzel olur. Tabiun arasında öyleleri vardı ki günlük namaz virdleri üçyüz hatta dört yüz rekatı buluyordu. Hatta öylesi vardı ki, günlük virdi altıyüz rekata ulaşıyordu. Vird olarak rivayet edilen en az rakam, günlük yüz rekattır.

Kurz b. Vebere Mekke´de ikamet etmekteydi, Kabe´yi günde ye-dişerli tavafla yetmiş kez, gece de aynı şekilde yetmiş kez tavaf ederdi. Bunu hesab ettiğimizde bir tavafın on fersahlık mesafe olduğunu gördük. Bununla beraber kıldığı namaz toplam rekat sayısı da ikiyüz seksen rekat ediyordu. Denilir ki Kurz bu namaz sırasında da KurWı hatmederdi. Dolayısıyla bir defa gündüz, bir defa da gece olmak üzere günde iki kez hatmekteydi.

Hişam b. Urve şunu nakleder: Babam, Kur´an´dan cüzünü okumaya devam ettiği gibi, teşbih virdini de düzenli olarak çekerdi. Yine ondan rivayet edilen bir haberde şöyle demektedir: O, Kur´an cüzünü okumasının yanısıra dua cüzünü de devam ettirmekteydi.

Kul, günlük kıldığı beş vakit namazın ardından da yüz kere teşbih çekmelidir. Aynı şekilde uykuya giderken de yüz defa teşbih çekmelidir. Sabaha çıktığında ve akşama erdiğinde Allah Teala´nın aşağıdaki buyruğunun tefsirinde rivayet edilen duayı da söylemelidir. Çünkü bunun çok büyük bir sevabı vardır: “Bütün göklerin ve yerin kilitleri O´nundur. Allah´ın ayetlerini inkar edenler, işte onlar hüsrandadırlar”. (Zümer/63 veya Şura/12)

Osman´dan (ra) rivayet edildi ki: “Allah Resulü´ne (sav) bu ayetin tefsirini sorduğumda bana şöyle dedi: Bana öyle bir şey sordun ki, senden önce hiç kimse onu sormamıştı. O şudur: ´Allah´tan başka ilah yoktur. Allah en büyüktür. Allah´ı teşbih ve hamdederim. Allah´tan başka güç ve engelleyici yoktur. Evvel, Ahir, Zahir ve Batın olan Allah´tan mağfiret dilerim. Mülk O´nundur, hamd O´nadır ve hayır O´nun elindedir, O her şeye kadirdir1.

Kim bu tesbihatı sabaha çıktığında ve akşama erdiğinde onar defa söylerse, ona altı haslet verilir: İlk haslet; şeytan ve onun askerlerinden korunma. İkinci haslet; bir kantar ecir. Üçüncü haslet; cennette bir derece yükseltilme. Dördüncü haslet; Allah Teala onu huri gözlülerle evlendirmesi. Beşinci haslet; ona on iki melek gelmesi. Altıncı haslet; hacc ve umreyi ifa eden kişinin sevabı gibi sevap yazılması” .Bu ayetin tefsiriyle ilgili başka bir rivayette ise, onun için asla fena bulmayacak cennet hazinesi olduğu bildirilmektedir.

Armağan:
Bu iki rivayeti ve ihtiva ettikleri faziletleri cem´eden üçüncü bir rivayet ise yine Osman b. Affan´dan (ra) nakledilmiştir: Abdurrah-man b. Ebi Leyla, Osman´dan (ra) şunu nakletti: Allah Resulü´ne (sav) bazı meseleleri sordum. Onları cevapladı. Sonra “Göklerin ve yerin kilitleri nedir? diye sordum. O zaman şöyle buyurdu: Kulun şunu söylemesidir: ´Allah´tan başka ilah yoktur, Muhammed Allah´ın Resulü´dür´ Cennet ehlinin hazinesine gelince, o da şunu söylemesidir: Arşı semada olanı teşbih ederim. Semada kudretinin eserleri olanı teşbih ederim. Rahmeti, gazabını geçmiş olanı teşbih ederim. Kendinden başka kaçış ve sığınak bulunmayanı teşbih ederim´ Ey Osman, kim bunları günde on kez söylerse, ona altı haslet yazılır: Allah Teala onu, şeytandan ve askerlerinden kurtarır. Ölürse şehit olarak ölür. Cennette onun için bir köşk bina edilir. Tevrat,İncil, Zebur ve Kur´an´ı okumuş gibi sevap alır. İsmail oğullarından sekiz köleyi satın alıp azat etmiş gibi sevap kazanır”.

Kul, farz veya nafile olarak kıldığı namazlardan sonra şu altı ayet-i kerimeyi okumazlık etmesin: “İzzet sahibi Rabbin onların yakıştırdıklarından münezzehtir. Peygamberlere selam olsun. Hamd ise, alemlerin Rabbi olan Allah´a mahsustur”. (Saffat/180-183) “O halde akşama girerken, sabaha ererken Allah´ı teşbih edin (namaz kılın). Göklerde ve yerde, hamd O´nun

içindir. Gündüzün sonunda ve Öğle vaktine girince Allah´ı tenzih edin, namaz kılın. Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkartır, ölümden sonra yeryüzüne O hayat verir. İşte siz de (kabirlerinizden) böyle çıkartılacaksınız”. (Rum/17-19)

Eğer kul, bunları okur ve mümin erkeklerle kadınlar için sabah beş, akşam da yirmi kez olmak üzere yirmi beş kez istiğfarda bulunursa, gelen bir rivayete göre abdal zümresi arasında yer alır. Mezkur haberde yer alan istiğfar şu şekildedir:

“Allahım mümin erkek ve kadınlara, müslüman erkek ve kadınlara mağfiret et. Onların hayatta olmayanlarına da hayatta olanlarına da mağfiret et. Onların görünen günahlarını da, görülmeyen günahlarını da bağışla. Onlara yakın olanlara da uzak olanlara da mağfiret et. Muhakkak ki Sen, onların nerelerde dolaştıklarım ve nereye varacaklarını en iyi bilensin”.

Kul, teşehhüdü esnasında da bu istiğfarı okumalıdır.

Başka bir rivayette yeralan istiğfar şekli ise şöyledir:

“Allahım, ümmet-i Muhammed´i İslah et. Allahım ümmet-i Mu-hammed´e merhamet et. Allahım ümmet-i Muhammed´i sıkıntılarından kurtar”.

Denir ki, bu istiğfarı her gün okuyan kimseye, abdal zümresinden birininki kadar sevap yazılır. Kul, gerek sabah kalktığında gerek akşama erdiğinde üçer defa olmak üzere şöyle demelidir:

“Allahım, beni Sen yarattın, bana hidayeti Sen verdin, beni Sen beslersin, bana Sen su verirsin, bana sen can verirsin, canımı da yine Sen alırsın. Sen, benim Rabbimsin ve benim için Sen´den başka Rabb yoktur. Sen´den başka ilah yoktur. Teksin ve ortağın yoktur”.

Kul, bunu okuyarak günlük şükrünü eda etmiş olur.

Uykudan uyandığı zaman veya uykuya niyetlendiği zaman da şu duayı okumazlık etmemelidir:

“Allah´ın adıyla, Allah diledikçe olur, Allah´tan başka güç veren yoktur. Allah diledikçe olur. Her nimet, Allah diledikçe Allah´tandır. Bütün hayırlar, Allah diledikçe O´ndandır. Başa gelecek kötülüğü de ancak Allah savar”.

Kul, böyle söyleyerek her şeyin Allah´tan olduğunu ikrar etmiş ve şeytandan korunmuş olur.

Bir rivayette şöyle denilmektedir:

Bu sözleri Arafat´ta vakfe günü güneş batmadan önce yüz defa söyleyen kula Allah Teala Arşı´nm üzerinden şöyle nida eder: “Beni razı ettin. Şimdi bu rıza etmen karşılığından dile Ben´den, sana vereyim”.

Kul, her kuşluk vakti ve akşam vakti şu ayeti yedi kere okumalı ve bunu asla terketmemelidir: “Eğer senden yüz çevirirlerse de ki: ´Allah bana yeter. O´ndan başka ilah yoktur. Ben, O´na dayanmaktayım. Ve O, büyük Arş´m Rabbidir”. (Tevbe/129) Yine aynı şekilde yedi kez Cenab-ı Allah´tan cenneti niyaz edip cehennem azabından O´na sığınmalıdır.

Ezanı duyduğu zaman, müezzinle birlikte söyleneni tekrar eder, ezan bittikten sonra da şunu okur:

“Rab olarak Allah´tan, din olarak İslâm´dan Peygamber olarak Muhammed´den (sav) razı oldum. Allahım bu eksiksiz davetin, ke-lime-i sadıkanın ve kılınacak namazın hürmetine Muhammed´e ve O´nun ailesine salat buyur, O´na Vesile ve Fazile´yi ver ve O´nu, kendisine vaadettiğin Makam-ı Mahmud´a gönder”.

Okunan ezan, sabah veya akşam namazı içinse, o zaman şu ifadeyi de duasına ekler:

“Allahım bu, Senin gecenin kaybolması ve gündüzünün yönelmesi, bunlar da Sana davet edenlerin sesleri, namazına hazır oluş ve meleklerinin şahitliğidir. Bütün bunların hürmetine Muhammed´e ve O´nun yakınlarına salat buyur”.

Kul, bu duadan sonra istediği şekilde dua edebilir. Müstehap görüldüğü için ezan ile kamet arasındaki vakti salatü selam ve dua için fırsat bilmelidir.

Şu dua ise abdal zümresinin şiar edinip dillerinden düşürmedikleri bir dua olup kul tarafından her vakit şiar edinilmeli ve dilden düşürülmemelidir:

“Allah diledikçe olur, bağışlayıcı ve affedici olan Allah´tan başka kuvvet yoktur. Ey Selâm, bize selam bahşet, ey

Rabbim, ey Rab-bim, ey celal ve ikram Sahibi, hayırla açıp hayırla kapat. Hayy ve Kayyûnı olan Allah´tan başka ilah yoktur. Rabbimiz her türlü noksandan münezzehtir. Rabbimizin vaadi muhakkak yerine getirilecektir. Ya Allah, ya Allah, ya Aziz, ya Aziz, ya Karîb, ya Karîb, ya Halım, ya Settâr, Rabbimiz her türlü noksandan münezzehtir. Rabbimizin vaadi muhakkak yerine getirilecektir, ya Aziz, ya Aziz, ya Karîb, ya Karîb, ya Kerîm, ya Gaffar, ya Vâsi´i´l-mağfİret, bana mağfiret et, bizi affet ve bağışla. Sen´den af ve afiyet niyaz ederiz ey imdat dileyenlerin yardımcısı!”.

Yakanda naklettiğimiz dua ve tesbihatm hepsinin de Allah Re-sulü´nden (sav), Sahabe ve onları güzellikle izleyen Tabiun´dan nakledilen hadis ve rivayetlerde bildirilmiş faziletleri vardır. Burada, amel sahiplerinin yaptıklarının faziletlerini değil de bizzat yapmaları gereken amelleri anlattığımız için bunlara yer vermedik.

Kul, gece veya gündüz uykudan uyandıktan sonra misvak kullanmayı asla bırakmamalıdır. Denir ki, oruçlu için misvak kullanmak, en güzel hasletlerden biridir. Ancak ikindi namazından sonraki vakitte misvak kullanması mekruh görülmüştür.

Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “Kur´an´m ağzmızdaki yollarını misvak ile temizleyin”. [98] Başka bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulmaktadır: “Misvak, ağzı temizleyici Allah Teala´mn rızasını çekicidir”. [99] Denir ki, misvak kullanıldıktan sonra kılınan namaz, misvak kullanılmadan kılman namazdan yetmiş kat daha üstündür. Misvak kullanmak için belirlenen en kesin vakitler, şu dört vakittir: Oruç tutan için zeval vaktinden önce; Cuma günü gusül ab-destiyle birlikte; Gece namazına kalkıldığında ve kuşluk vakti uykudan uy anıldığın da.

Selefti Salih, kulun üzerinden bir lokma ve bir hurma kadar bile olsa sadaka vermediği bir gün ve gecenin geçmemesini müstehap görürlerdi. Hatta bazıları bir baş soğan veya bir ip parçasını bile sadaka olarak verirlerdi. Çünkü rivayet edilen bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: “Kişi, Kıyamet günü sadakasının gölgesinde olacaktır”. [100]

Allah Teala, sadakanın az ama devamlı olanını şükrana layık görür. Böyle bir sadaka, O´na çok ama kesintili olan bir sadakadan daha sevimli gelir. Görmüyor musun? Sadaka verip de sonra kesen kişiyi yüce Kitabı´nda nasıl zemmetmekte: “Ve (malından) biraz verip de dayatıverenü”. (Necm/34) Ayetteki “Dayatmak” kelimesi, kesmek anlamındadır.

Armağan:
Yine O, cennet meyvalarım överek, dünya meyvalarınm kusurunu ortaya çıkarmaktadır. Düşünenler için, bunda da açık bir fikir vardır: “Bir çok meyva; ne eksilir, ne de engellenir”. (Vakaa/32-33) Allah Teala böyle buyurarak, sürekliliğe özendirmektedir.

Selef-i Salih´in güzel ahlakından biri de, dilenciyi az da olsa bir şey vermeden geri çevirmemeleriydi. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir hurmanın yarısıyla da olsun ateşten sakının”. [101] Yine O, şöyle buyurmaktadır: “Gümüşe kuşanmış bir at üzerinde dahi gelmiş olsun, dilencinin (üzerinizde) hakkı vardır” [102] Yine O, şöyle buyurmaktadır: “Yanık bir toynak parçasıyla da olsa dilenen kimseyi geri çevirmeyin”. [103] “Aişe (ra) de bir gün dilenen birine bir üzüm danesi vermişti. Biz birbirimize bakışarak bunu yadırgadık. O da şöyle dedi: Size ne oluyor, onun içinde birçok çekirdek miska-li vardır”.

Selefin ahlakına göre; onlardan birinden bir şey istendiğinde veya mubah olan bir şey kendilerinden murad edildiğinde -karşı çıkmayı hoş bulmadıkları ve kaynaşmayı sevdikleri için- hayır diyemezlerdi. Allah Resulü´nün (sav) ahlakı da böyleydi: O, bir şey istendiği zaman, asla ´Hayır* dememiş, eğer gücü yetmeyen bir şey ise sükut etmiştir.

Selef ahlakının bir diğer esası da, bir husus üzerinde tek yürek olarak toplanabilmeleri, içlerinden birinin diğerleri üzerinde baskı kurmaması ve onlardan birinin her hangi bir şeyi tekeline alarak kardeşlerini mahrum bırakmamasıydı. Nitekim Allah Teala onların vasıflarını Kur´an´da şöyle zikretmiştir: “İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar”. (Şura/38) Yani, işleri aralarında katılım sonucudur. Hiç kimseye tahsis edilmiş değildir. Hepsi her hususta müsavidirler.

Kulun, şu dört ameli birlikte ifa etmesi gerekir: Oruç, sadaka, hasta ziyareti ve cenaze teşyii. Müridlerin takip etmesi gereken yol işte budur. Onlar bu yolda birbirleriyle yarışır ve bunları ifa etmeye itina gösterirler.

Bir hadiste de, bu dört ameli bir günde eda eden kimsenin günahları bağışlandığı, başka rivayetlerde ise cennete girdiği bildirilmektedir. Eğer bunlardan üçünü veya ikisini eda edip diğerlerini yapamazsa, hüsnü niyetinden dolayı tamamını yapmış gibi sevap ahr.

Kul, ezanı işittiğinde, ya da evi mescide komşu ise cemaat namazını asla kaçırmamalıdır. Mescid komşuluğu, mescid ile arasında üç ev bulunmasıdır. Birkaç mescid bulunduğu zaman, kendisine en yakın olanda cemaat namazını kılar.

Ama imanın takviyesi veya namaz yolunda daha fazla adım atabilmek için, uzaktakine gitmeye niyetlenmişse bu başkadır. Çünkü ilim ve fazilet sahibi bir imamın arkasında namaz kılmak daha evladır. Uzak olmasına rağmen Allah Teala´nın mescidlerin-den birini namaz ile imar etmeye niyet etmiş de olabilir. Said b. el-Müseyyeb (ra) şöyle derdi: Beş vakit namazı cemaatla kılan kimse, iki kıtayı ve iki denizi ibadetle doldurmuş gibi olur.

Kul, kılacağı her vakit namazı için vakit girmeden önce müstakil abdest almalıdır. Çünkü bu, vakitleri korumayı ve namazı güzelce eda etmeyi temin eder. Ebu´d-Derda´ (ra) Allah Teala üzerine yemin ederek -ki daha önce onun Allah´ın adıyla yemin ettiğini hiç görmemiştim- şöyle dedi: Allah Teala´ya en sevimli gelen ameller şunlardır: Sadaka vermek, cemaatle beraber namaz kılabilmek için yürümek ve insanların arasını düzeltmek.

Kulun mescide veya evine her girişinde iki rekat namaz kılması müstehap görülür. Bu, iyi insanların (=Ebrâr) adet edindikleri amellerdendir. Aynı şekilde çıkarken de iki rekat namaz kılınmalıdır. Selef-i Salih, abdest almaksızın evlerinden dışarı çıkmazlardı.

Kulun, tuvalete her girişinden sonra abdest alması, her abdes-tinde de iki rekat namaz kılması müstehaptır. Bu, iyi insanların (=Ebrar) adet edindikleri amellerdendir. Bu şekilde amel ederek vefat eden kimse için şehitlik sevabı olduğu bildirilmiştir.

Kul, evinden çıkacağı zaman şöyle dua eder:

“Allah´ın adıyla, Allah diledikçe olur, Allah bana yeter, ben Allah´a tevekkül ettim, Allah´tan başka kuvvet ve engelleyici yoktur. Allahım, Senin sayende çıktım ve beni Sen çıkardın. Allahım, beni selam içinde kıl ve beni çıkardığın gibi dinimde de selim kıl. Allahım, hataya düşmekten, sapıtmaktan, zulmetmekten, zulme uğramaktan, cehalete düşmekten veya Senin sahipliğinin yüceliğinin ve övgünün ululuğunun bana gizli kalmasından Sana sığınırım. Muhakkak ki Sen´den başka ilah yoktur”.

Bunun ardından Fatiha, Felak ve Nas surelerini okur. Dört rekat kuşluk namazını asla terketmez ve gücü yettiğince onu, sekiz hatta oniki rekata kadar arttırır. Bundan daha fazlasını kılmaz ama gücü yettiğince rekatları kıraatla uzatmaya çalışır. Eğer kendini yorgun hissederse, rekatları kısa tutar. Bu namazın rekatlarında, Şems, Duha süreleriyle Bakara suresinin son iki ayetini, Haşr suresinin son aşrım ve kuşluk virdinde okumadığı diğer sure ve ayetleri okur.

Aişe (ra) annemizden şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: “Allah Resulü (sav) kuşluk namazım dört rekat kılar ve Allah dileyip -gücü yettikçe- arttırırdı” [104] Kudsi bir hadiste ise Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Ey Adem oğlu, günün ilk kısmında dört rekat namaz kıl, günün sonu için sana bu yeter”.

Ümmü Hani´ bn. Ebi Talib´in (ra) hadisinde de şu nakledilmektedir: “Allah Resulü (sav) kuşluk namazım sekiz rekat kıldı”. [105] Bir başka hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: “Adem oğlu sabaha erdiği zaman, vücudunun her mafsalına bir sadaka düşer” [106] İnsan vücudunda üçyüz altmış mafsal vardır.

Armağan:
İnsanın iyiliği emretmesi bir sadaka, kötülükten sakındırması bir sadaka, zayıf birinin yükünü hafifletmesi bir sadaka, birine yol tarif etmek bir sadaka, insanlara sıkıntı veren bir şeyi kaldırmak da bir sadakadır. Hatta teşbih çekmek ve Alah Teala´yı birleyerek kelime-i şehadet getirmek bile sadaka olarak görülmüştür. Kuşluk namazının iki rekatı ise bütün bunlara bedel gelir, veya bütün bunların sevabını toplayıcı olur.

Asr-ı Saadet müslümanlarının adeti, mescide seher vakti fecr doğmadan önce gelmeleri ve sabah namazı vaktine kadar orada oturmalarıydı. Onlar bu ameli pek faziletli bulurlardı. Tabiun´dan birinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Mescide, fecr doğmadan Önce girdiğimde Ebu Hüreyre ile karşılaştım. O, benden önce gelmişti. Bana şöyle dedi: ´Ey kardeşimin oğlu, böyle erken bir saatte evinden niçin çıktın?´ Dedim ki: ´Sabah namazı için´. O zaman bana şöyle dedi: ´Müjdeler olsun sana! Biz, bu saatlerde mescide gelip orada oturarak namaz vaktinin gelişini beklemeyi, Allah yolunda çıkılmış cihad gibi görürdük” Bir başka rivayette ise “Allah Resu-lü´yle (sav) beraber” ifadesi vardır.

Dualara icabetin umulduğu en faziletli vakitler, şu dört vakittir: Seher vakti; Güneşin doğuş vakti; Güneşin batış vakti ve Ezan ile Kamet arasında geçen vakit. Gece ve gündüzün en faziletli vakitleri beş vakit farz namazın vakitleridir.

Kul, Allah Teala´ya dua ettiği zaman, O´nun isimlerini anarak dua etmelidir. Çünkü bu isimler, O´nun sıfatlarıdır ve Allah Teala bunu çok sever. Allah Teala, dua eden kimseyi bilmek için bu isimleri izhar etmiştir. Kul da bunlarla dua etmeli, mesela şöyle demelidir:

“Ey Cebbar, kalbimi zorla, ey Gaffar, günahımı bağışla, ey Rahman halimi İslah et, ey Rahîm bana merhamet et, ey Tevvâb tevbe-mi kabul et, ey Selâm beni esenlikte kıl”.

Müstehap görülen husus, kulun gündüz ve gece zarfında Allah Teala´nın 99 ismiyle O´na bir kez dua etmesidir. Çünkü Allah Resu-lü´nden rivayet edilen bir hadiste “Bu isimleri sayan cennete girer” [107] buyrulmaktadır.

Bu isimler, Kur´an-ı Kerim´in muhtelif yerlerine dağıtılmış vaziyettedir. Dolayısıyla bunları içten bir imanla zikreden kimse, Kur´an´ın tamamını hatmetmiş gibi olur. Belli bir sıraya göre tertib edilmedikleri için bunları ezberlemede zorluk çeken kimse, onları alfabe harflerine göre sıralaman, elif harfinden başlayarak, her harfteki ismi zikretmelidir. Buna Allah Teala´nın isimlerinin zikri şöyle başlar: “Ya Allah, ya Evvel, ya Ahir, ya Bari´, ya Bâtın, ya Tevvâb…”

Bu isimlerden bazılarının, benzerlikten dolayı başka harflerde yeralması halinde, kul bilinen ve açık olan isimleri alfabe harflerine göre sıralar ve sayıyı 99´a ulaştırınca tamamını zikretmiş gibi olur. Çünkü bazı harflerde on veya daha fazla, ya da daha az isim bulunabilmektedir. Bazı harflerde hiç isim bilmemesi de sayıyı tamamladığı takdirde zarar etmez. Bu hususta gelen rivayetlere göre böyle yapan da bütün isimleri zikretmenin faziletine nail olur.

Teşbih namazına gelince; Cuma günü iki defa teşbih namazı kılmak müstehap görülmüştür. Bunların ilki gündüz, ikincisi gece kılınır. Bu namazın dört rekatında üçyüz teşbih çekilir. Eğer namazı gündüz kılıyorsa bu dört rekatın arasını selamla ayırmaz. Gece kıldığında ise, iki rekatta bir selam verir. Salih kimseler, bu namazı kılar, bereketini bilir ve faziletini birbirlerine hatırlatırlardı.

Bu namaz hakkında iki hadis rivayet edilmiştir. Bunlardan ilki Hakem b. İbban-İkrime-İbni Abbas (ra) senediyle rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) Abbas b. Ebi Talib´e şöyle buyurdu: Sana bir şey vereyim mi, sana bir şey bahşedeyim mi, sana bir şey kazandırayım mı ki onu yaptığında Allah Teala günahlarının ilkini de sonunu da, yenisini de eskisini de, hatayla olanını da kasıtlı olanını da, gizli olanını da açık olanını da bağışlasın? Dört rekat namaz kılarsın ve her rekatta Fatiha ve bir başka sure okursun. Okumayı bitirdikten sonra ilk rekatta kıyam halinde iken onbeşer kez ´Süb-hânallah, elhamdü lillah vela ilahe illallah vallahü ekber1 der, sonra rüku´a eğilir ve bunları onar kez söylersin. Sonra rükudan başını kaldırdığında bunları yine on kez söyler, ardından secdeye gidersin, secdede bunları on kez söyler ve başını kaldırıp on kez daha söyler ardından ikinci secdeye gidersin. İkinci secdede de yine onar kez söyler, başını kaldırdığında tekrar onar kez söyler ve oturursun. Böylece bu tesbihatı her rekatta yetmişbeş defa çekmiş olursun. Eğer yapabilirsen, bunu dört rekatın tamamında yaparsın. Gücün yeterse, bu namazı her gün kıl, eğer yetmezse her Cuma kıl, eğer yetmezse her ay kıl, eğer buna da gücün yetmezse, yılda bir kıl. Şayet bunu da başaramazsan, o zaman ömründe bir defa kıl”. [108]

Bu hadisi, Ebu Davud es-Sicistani tarafından nakledilmiştir. O şöyle derdi: Teşbih namazıyla ilgili olarak bundan daha sahih bir hadis mevcut değildir. Bu rivayetin başka şekillerinde teşbih adedi; kıraattan sonra onbeş teşbih, birinci rekatta ikinci secdeden sonra kıyama kalkmadan önce on teşbih, ikinci rekatta da aynı şekilde teşehhüdden önce on teşbih daha çekileceği şeklindedir.

Başka bir rivayette ise “Namaza iftitah tekbiriyle başlanacağı, bunun ardından ´Sübhâneke´ okunacağı, sonra kıraata başlamadan önce onbeş kez tesbihat çekileceği, ardından Fatiha ve bir sure okunacağı sonra on kez tesbihat çekilip rüku´a gidileceği, böylece kıyam halinde iken yirmibeş teşbih çekileceği, iki rekat arasındaki ilk oturmada secdeden sonra tesbihat çekilmeyeceği, teşehhüd için oturulan celsede de secdeden sonra teşbih okumayacağı bildirilmektedir.

Teşbih namazıyla ilgili başka bir rivayet de şöyledir: Abdullah b. Ziyad b. Sem´an-Muaviye b. Abdullah b. Ca´fer senediyle Ca´fer´den (ra) şunu rivayet etmiştir: Allah Resulü (sav) ona Teşbih namazını öğretti: Namaz iftitah tekbiriyle başlar sonra yukarıdaki hadiste zikredilen tesbihat söylenir ve bunlara “Vela havle vela kuvvete illa billahil aliyyil aziim´ tesbihatı eklenir. O da bu kelimelerin onbeş defa söyleneceğini bildirmiş, ama ikinci secdeden kalkarken söyleneceğini belirtmemiştir.

Bu rivayet bize daha hoş gelmektedir, çünkü Abdullah b. el-Mü-barek de (ra) bu hadisle amel etmiştir. Sehl b. Asım, îbni Vehb´den şunu nakletmiştir. îbni Vehb der ki: Abdullah b. el-Mübarek´e içinde teşbih çekilen namazı sordum. Bana ´Sübhanallah vel hamdü lil-lah…´ kelimelerinin onbeşer kez söyleneceğini Fatiha ile Felah ve Nas surelerinin okunacağını, sonra on kez tesbihat okuyarak rüku´a gidileceğini ve bu şekilde devam edileceğini tesbihatın her rekatta yetmiş beş olacağını bildirdi.

Teşbih namazının dört rekatı bu şekilde eda edilir. Eğer namaz gece kılmacaksa, iki rekatta bir selam vermek daha güzeldir. Eğer gündüz kılmacaksa, o zaman istenirse bitişik kılınır, istenirse arası.da selam verilir. Tesbihatı sayarken rüku´da parmak dizin üzerine konarak, secdede parmak yere konarak sayılır.

Muhammed b. Cabir´den nakledildi ki: Îbni´l-Mübarek´e (ra) Teşbih namazında son secdeden kıyama kalkmak için başımı kaldırdığımda, kalkmadan önce tesbihat okumam gerekir mi, diye sorduğumda bana şöyle dedi: Hayır, o rükün namazın sünnetinden değildir. İbnu Ebi Rezme de İbni´l-Mübarek´den (ra) şunu nakletmiştir: Kendisine “Sübhâne rabbiyel azîm” ve “Sübhâne rabbiyel´a´lâ” kelimelerini üçer kez mi okuyacağız, diye sorduğumda bana “Evet” dedi. Peki kişi, hata eder ve on sayısında yanılırsa o zaman ne olur? diye sorduğumda şöyle dedi: Bu tesbihatta aslolan dört rekatta üç yüz tesbihdir.

Teşbih namazında okunması en güzel olan sureler, yirmi ayetten fazla ayeti bulunan surelerdir. İsmail b. Rafi´in Abdullah b. Ca´fer´den (ra) rivayet ettiği hadiste de Allah Resulü (sav) Fatihadan sonra okunacak sure hakkında “Yirmi veya daha fazla ayeti olan bir sure” buyurmuştur. Aynı şekilde “Vela havle vela kuvvete illa billah” ilavesi daha güzel olur. Bununla ilgili rivayeti yukarıda nakletmiştik. Yine Fatiha süresiyle birlikte her rekatta Ihlas suresini on defaokursa, sayıyı arttırmış ve ecri kemale erdirmiş olur. [109]
 
Geri
Üst