İl İl Evlilik Gelenekleri

PaSikA

Yeni Üye
Üye
İl İl Evlilik Gelenekleri
sözde ne giyilir nikaha giderken ne giyilir nişana giderken istemede nişanda
düğün adetleri, düğün gelenekleri, il il düğün adetleri, il il düğün gelenekleri, kız isteme adetleri,anadoluda kız isteme adetleri, nişan adetleri,

Türkiyemizde her ilin kendine özgü evlilik gelenek ve göreneği vardır...Bazılarını biliyoruz ama bazılarını eminim sizde ilk kez duyucaksınız...Hep birlikte bakalımmı meleklerim bu gelenek ve görenekler nelermiş :tik:

dugun adetleri-3bc.jpg


KONYA İLİ EVLİLİK ADETLERİ




BİRÇOK Türk devletlerine başkentlik yapmış bu ilimizde düğün gelenekleri bütün bölgelerle aşağı yukarı aynıdır. Sadece düğünlerinde dini faktör farklı yer almaktadır. Bazı bölgelerde düğünler mevlitli yapılır, sohbetlerle geçer, bazı bölgelerde ise düğünler çalgılı ve eğlence son dozda devam eder. Kız isteme Osmanlı’dan bu zamana kadar sürmektedir. Bu usul Türk geleneklerinin vazgeçilmezlerindendir. Diğer illerde olduğu gibi oğlunun evlenmesine karar veren baba ve anne dünürcü göndermede gayet gizli hareket eder. Bu da ilk önce kadınlar tarafından yapılır. Evlenecek olan kişi eğer bir kız beğenmişse veya bilgi verilen bir kız istenecekse önce oğlanın annesi ve kız kardeşi, kız kardeşi yoksa akrabalarından en yakını, bir iş bahane ederek kız evine gider. Evin tertip ve düzenine, kızın güzelliğine terbiyesine, vücudunun sağlamlığına alıcı bir gözle bakarlar. Kızı uygun bulmazlarsa, hiç bir şey demeden izin alıp geri dönerler. Kız beğenilirse, bu işlerde hünerli olan bir kadını öncü olarak, kızın önce annesiyle sohbeti açarlar kızın durumu hakkında ağız arayarak bilgi alırlar. Bu arada oğlanın durumu hakkında bilgi verirler. Uygun görülürse kızlarına dünürcü geleceklerini anlatır. Bu arada erkek tarafında da eğer görücü usulü bir kız isteme olursa, o zaman “falancanın veya filan yerdeki falan kızı sana istemeye karar verdik.Oğlum…” diyerek görüş alırlar. Olumsuz bir yanıtla karşılaşılırsa bu kızla evlenmesi için ikna çabaları yapılır. Eğer damat adayı belirtilen şahısta evlenmemekte diretilirse vazgeçilir. Şayet devam edilirse kız tarafına ışık yakılır.




Kadın dünürcü, kız tarafının verimkar olduklarını öğrenince kız tarafına gönderilir. Bu dünürcülere, kızın annesi kesin cevap vermeye niyetli olsa bile bir kere babasına ben söyleyeyim diyerek, yumuşak bir şekilde bekletmeye alır. Eğer anne veya ev ahalinden dünürcülere fazla hürmet yapılırsa, kızın verileceğine bir işaret sayılır. Hatta şöyle bir durumla da sonuç anlaşılır. Ayakkabıları çevrilmişse bu işin olacağı, çevrilmeyip dışarı konulmuşsa olmayacağı anlaşılır. Bu şekilde bir başlangıçtan sonra, erkek dünürcü kız evine gider. "Allah'ın emri, Peygamber'in kavli ile kızımızı oğlumuza zevceliğe istemeye geldik" diyerek dünürlük edilir. Buna karşılık kızın babası hiç bir şeyden haberi yokmuş gibi, bir süre düşünür, eğer vermeye gönlü varsa; "Sizin ve mahdumumuz için bir şey diyemem, Allah yazdıysa bir şey diyemem. Bana bir kaç gün müsaade edin, ben bir düşüneyim" der. Vermeye niyeti yoksa, "Kızım küçüktür, evlenme vakti değildir" yada "kızımız sözlü, sözlü olmazsa sizden iyisine mi verecektik" diyerek savuşturur. Bu ilk görüşmelerden sonra iki veya üç gün ara verilir. İkinci kez gidişte, kızın babası "Biz razıyız, fakat hısım-akrabaya bir danışalım" diye cevap verir. "Kız evi naz evi" derler. Üçüncü gidişte "Ne yapalım, Allah nasip etmişse bizim elimizde ne var, alın yazısına bir şey diyemeyiz" denir. Oğlan tarafı da "Allah razı olsun sizden, hayırlısı Allah'tan, Biz verdik diledik, kapınıza geldik, sizde bizi sevip diledinizse nişanımızı (bellimizi) koyacağız" denir.

Kararlaştırılan günde nişan koyma merasimi yapılır. Yüzük takılarak ve şerbet içilerek yapılan nişan koyma merasimi daha ziyade kadınlar arasında yapılan bir toplantıdır. Kızın evi müsait ise evde, yoksa bir akraba evinde yapılır. İki tarafında yakınları toplanır. Bu toplantılar da aileler fazla tutucu ise, hocaların ilahi ve dua okuduğu görülür. Değilse çalgıcılar getirilip, oyunlar oynanır. Gelin, eltisi veya görümcesi tarafından yoksa oğlanın genç bir yakını tarafından salona getirilir.

Yüzüğü oğlanın annesi takar. Gelin, orada bulunanların ellerini öper, akrabalar takı takarlar. Oğlan tarafının kız tarafına getirdiği hediyeler gösterilir. Yapılan ikram yine oğlan tarafına aittir. Nişan genellikle Perşembe günleri olur. Nişanın bazen yemekli olduğu da görülür. Nişandan sonra kararlaştırılan günde elbise görme işi başlar. Elbise görme işi düğüne yakın bir zamanda olur. Beraberlerinde gelin kız da olduğu halde köyde oturuyorlarsa şehre gelinir, şehirde ise çarşıya çıkılır. Daha önce "mihir kesiminde" kararlaştırılan ve alınması gereken eşyalar alınmaya başlanır. Kız tarafı da güveyin giyeceği eşyayı alır. Elbiseyi dikecek terzi oğlan evine bildirilir. Nişandan sonra, kız evine yollanacak dürüye sıra gelir. Dürü bohça içinde kız evine gönderilir. Her iki tarafın hısım akraba ve konu komşusuna gönderilir.




Hazırlıklar tamamlandıktan sonra belirlenen tarihte düğün yapılır. Düğün genellikle Konya'da haftanın Pazar ve Perşembe günleri yapılır.Düğünden bir kaç önce yemek hazırlıkları başlar. Gelinin oğlan evine getirileceği günün sabahı, oğlan evinde pilav verilir. Oğlan tarafının eşi, dostu, akrabaları, arkadaşları ve yakınları çoksa okuntu (davetiye) dağıtılır. Köylerde de, komşu köylere okuntu gönderilir. Pilav dökme işi devam ederken, gelin hamama ve berbere gider, Geline yakın arkadaşları da eşlik eder. Güveyi de pilav gününden bir gün önce geceleyin "zamah" düzenler. Zamahta içki içilir, her türlü çalgı çalınır. Güvey fakirse zamah fakir geçer. Çünkü zamah ayrı bir masraf açar. Zamah gecesi kız evinde de eğlence düzenlenir, buna "kına gecesi" denir. Kına gecesine oğlan evinde bir grup kadın da o eğlenceye katılır. Kına gecesinde gelin kıza bir türküyle kınası yakılır. Ertesi günü oğlan evinde pilav yenir, buna düğün yemeği de denir. Yemeğin bitiminden sonra, gelin alma zamanı gelir.
Erkek tarafı, araba, otobüs, taksi ile kız evine gider. Köylerde at arabası, traktör veya eğerli at ile kızın evine gidilir. Kayınpeder yanında iki kişi olduğu halde, gelinin bulunduğu odaya varır. Gelin odası arkasından kapanır. Kız tarafı kayınbabadan çeşitli bahşişler almadan gelini vermezler. Gelinin kolundan önce kaynana tutar, bir koluna da diğer akrabası girer. Gelin dış kapıya çıkarılır, bineceği vasıtaya yerleştirilir.
Topluca "Allahaısmarladık" denildikten sonra gelin alayı yola düzülür. Köylerde bahşiş alabilmek için yollar engellenir. Gelin, oğlan evine gelinceye kadar bir hayli müşkülle karşılaşılır. Oğlan evinde, gelin arabadan inerken gireceği kapının iki tarafı kilimlerle kapatılır. Bazı yerlerde gelinin önüne içi dolu bir testi bırakılır. Güvey tarafından gelinin başına para ve çerez saçılır. Çocuklar tarafından paralar kapışılır, bu arada gelin damadın koluna girerek odasına kadar götürür. Sonra sağdıçla beraber evden ayrılır. Evine dönen damat gelinin yüzünü açar, yüz görümlüğü olan parayı verir. Gelin ev halkı ile tanıştırılır. Güveyi, kapıda bekleyen sağdıcı ile akşam yemeğine kadar kaybolur. Akşam yemeğinden sonra, yatsı namazı kılınır. Dini nikah, imam efendi tarafından gelinden söz alınarak kıyılır. İmam efendi, gelin odasından kapısı önünde bir dua eder ve güveyi gelin odasından kapısını açarak, gerdeğe sokar. Güvey kapıdan içeri girerken en yakın arkadaşları tarafından sırtına kuvvetlice bir yumruk indirilir. (Bazen bu usul Konya'da uygulanmamaktadır. Yumruklama olayı yüzünden damadın gece sabaha kadar ağrılar çektiği de olur).
Ertesi günü, gelin yüzü (duvak) düğünü yapılır. Bu düğün kadınlar arasında yapılır. Gelin oyuna kalktığı zaman göğsüne kağıt para takılır. Güveyde aynı günün öğleni, sağdıç "yiğitbaşılarla" bir yemek yer. Yemekten sonra yiğitbaşıların düğün süresince emeği olan "yiğitbaşı parası" dağıtılır. Gelinin getirdiği pişmiş tavuk ve helva beraberce yenilir. Düğün böylece sona erer. Birkaç gün sonra damat ve gelin hısım akrabalara el öpmeye çıkarlar. El öpmede geline gizlice para verilir. El öpmeye haberli gidilir. Gidecekleri yerde damat- gelin gelecek diye yemek hazırlanır. Önceden o akrabalara alınan dürü (hediyelik eşya) el öpmeden sonra bırakılır. Eli öpülenler "Allah başa kadar sürdürsün" diye dua ederler. Ertesi günü oğlan evinde pilav yenir, buna düğün yemeği de denir. Yemeğin bitiminden sonra, gelin alma zamanı gelir. .
 
KÜTAHYA
İLİ EVLİLİK ADETLERİ


BU İLİMİZ değişimi hem zor yakalayan hem de değişimi zor kabullenen illerimizden biridir. Geleneklerini korumaya çalışırken yerli halk aynı zamanda bir çok hususu da geride bırakır. Kütahya'nın bir ilçesine gitseniz, modern bir yaşantı diğer ilçesine gittiğinizde ise geçmiş tarihin izlerini bulursunuz. Böyle olunca da il de evlilik gelenekleri de ilçelere göre de değişmektedir. Kütahya halkının ince zevkini, asaletini ve geleneklere bağlılığını göz önüne serer. Önce kız istenip, Türkiye genelinde olduğu gibi . kız evi naz evidir ve bazen söz alabilmek için kız evinin yolunu birkaç kere ziyaret etmek gerekmektedir. Kız istenmesi durumunda Damadın (erkeğin) ailesi ve akrabaları ile birlikte aile fertlerinin en yaşlısı da kız evine gelir. Erkek Evin’den gelenlerin en yaşlısı, "Allah'ın emri, Peygamber’in kavli ile kızınızı oğlumuza almak istiyoruz” der. Kız Evi’nin en yaşlısı da “Siz münasip gördüyseniz bizde gördük” der. Kız Evi’nin en yaşlısı da “Siz münasip gördüyseniz bizde gördük” diyerek cevap verir.. Kız istendikten sonra söz kesilir.




Daha sonra, kız evinde nişan merasimi yapılır. Kız Evi’nden bir genç kız içinde söz mendili bulunan bohçayı, kız isteyen yaşlının dizine koyar, o da yanında oturan erkeğin babasının dizine bırakır. Baba da en yakın akrabasının kucağına koyar. Tüm konukları dolaşan bohçayı, erkek evinin yakınlarından biri, "Darısı başımıza diyerek açar ve içindekileri tek tek herkese gösterir. Bohça da damadın adının baş harfleri işlenmiş ipek mendil, yakınlarına oyalı yazmalar, havlular bulunur. Erkek tarafından bohçaya karşılık yüzük, çeşitli takılar ve giyecekler verilir. Ailenin büyüklerinden biri yüzükleri takar, dualar edilir, şerbetler içilir . Nişanlılık döneminde çeşitli vesilelerle taraflar hediyeleşirler. Bayramlarda gelinlik kıza ayağının terliğinden, başının oyalı eşarbına (çit,çember, dane, sarmalık) kadar giyim eşyalarının bulunduğu bir bohça gönderilir. Samimiyetlik ilerlediği ve nişan evresi uzun tutulduğu taktirde, Kurban Bayramı'nda aynı bohçanın yanında irice bir koç alınıp, boynuzlarına kırmızı kurdele ile bağlanmış üç adet beşi birlik ile birlikte kız evine gönderilir. Kız evi de bunlara karşılık bir tepsi baklava ve damada iç çamaşırı ve traş takımı, çorap vb eşyalar gönderir. Nişan töreni, bölgeye göre kadınlar arasında veya erkekler arasında yapılır. Bir gün önceden erkek evinden kız evine, nişanda kullanılmak üzere kahve, şeker, çay gönderilir. Nişan törenine daha uzak akrabalarda davet edilir. Nişan töreni de aşağı yukarı söz alma törenine benzer yapılır. Düğünden bir hafta önce akrabalar gelinle hamama gider. Düğüne davet edilenler "okucu" (akrabaları çağıran ailenin yakınlarından ve saygın bir kadın) denilen akrabadan bir kadın tarafından bir bir davet edilir. Düğüne davet edilenlerin okucuya bahşiş vermesi adettendir. Düğünden birkaç gün önce kız evinde "çeyiz altı" denilen bir eğlence tertiplenir, kızın arkadaşları davet edilir, ikindi üzeri toplanılır, hep birlikte akşam yemeği yenilir, yemekten sonra geniş bir odada eğlenilir ve sohbet edilir. Nikah, düğünden birkaç gün önce, genellikle çeyiz altı gününde kıyılır. (Daha önceleri nikahta, gelin ve damat bulunmaya bilirdi ve bunların yerine vekilleri bakar. Bu gelenek ilin bazı ilçelerinde sürdürülmektedir. Bu tür gelenek yok olma seviyesine gelmiştir.) Düğünün bir gün öncesinde sabahtan başlayan kına günü yapılır, gelinin ellerine ve ayaklarına kına yakılır, Gelin arkadaşları geleneksel Kütahya giysileri içinde Kütahya oyunları oynarlar. Öğle yemeğinde zerdeli pilav ikram edilir. (Zerdeli pilavın verilme amacı ise, kızın erkek evine ve kendi yuvasına tatlılık ve bereketlik versin anlamına gelir. (yemek bölümünden yapılışını öğrenebilirsiniz.)




Düğün günü kız ve erkek evinde hareketlilik son hız devam etmektedir. Tanışmaya rağmen her iki evde de bayram havası vardır. Aynı zamanda gerginlikte hat safhadadır. Düğün günü kız evinde sabahtan gelin hazırlanır, oyunlar oynanır, gelinin erkek yakını kuşak bağlar ve geline hediyelerini takarlar. Kentin bazı bölgelerinde ise gelinin babası ve yakın erkek akrabaları gümüş bir kemeri üç defa gelinin beline dolar ve çeşitli takılar takarlar. Bu törenin sonunda bir hoca tarafından dua okunur. Daha sonra kağıtlı şeker saçarlar. Erkek evinden gelin almaya gelenler, gelinin karşısında dua edip, para ve şeker saçarlar. Gelinin bulunduğu odaya gelinir, dua okunur ve gelin, konvoy halinde gelen taşıtlarla erkek evine götürülür. Gelin gittikten sonra kız evinden yakınları kızartılmış kuzu veya tavuk ve baklavalar ile erkek evine giderler. Erkek evinde güvey salma yapılır.Erkek evine davet edilen konuklara akşam yemeği verilir. Bu yemekte yoğurtlu çorba, güveç, nohutlu pilav, tatlı bulunur. Yemekten sonra başta davetli hocalar olmak üzere yemeğe katılanlar çıradan bahçede veya meydanlarda odunlarla yakılmış ateşin etrafından toplanırlar. Daha sonrada ilahiler ve dualar okunur. Damat önce dua okuyan hocanın, sonra babasının ve sırasıyla akrabalarının elini öptükten sonra, arkadaşları damadın sırtını yumruklayarak gerdek evine veya odasına götürürler. (Yumruklama, damadın heyecanını dindirmek ve çevresine karşıda dayanıklı bir genç olduğunu, arkadaşları da bunu bildikleri için evliliklerini onayladığı anlamına gelmektedir.) Gelin ve damat evlerinde olurken, damat tarafından bir kişi çiftin yakınlarındaki evlerden birinde kalır. Gelin ve damat'ın bu kişiden haberi vardır. Önemli ve olumsuz bir durumdan hemen haberdar ederler. Ertesi gün yakın akrabalar öğle yemeğine çağrılır. Paça adı verilen bu toplantıda yemekten önce gelin misafirlerin elini öper, sonra elbise değiştirip kolonya tutar, tekrar elbise değiştirip şeker tutar. Yengelerinin yardımı ile misafirlere her hizmetinde ayrı bir elbise giyerek karşılarına çıkar. Düğünden sonra kırk gün akrabalar yeni gelini kutlama ziyaretine gelirler. Buna mübareke (tebrikleşme) denir. Bu kırk günlük süre içinde gelin her gün her misafiri karşılarken, el öpme, şeker, kolonya, çay ikram etme ve her ikramdan sonra elbise değiştirme işlemini tekrarlar. Biraz zor bir iş olmasına rağmen, bu işlem kırk gün boyunca aksatılmadan yerine getirilir. Böylelikle her iki genç çiftin bağları güçlenmiş olur..
 

MARDİN İLİ EVLİLİK ADETLERİ

KOZMOPOLİT ve geniş bir kültüre sahip olan Mardin, içine kapanık olarak görülen bir toplum olmasına rağmen çevre illeri de geleneklerini aşılamayı başarmış bir ildir. Evlilik çağına gelen delikanlıyı evlendirmeye karar veren ailesi, ona uygun bir eş bulabilme arayışına çıkar. Bu arayışta anne ve baba kendi arıyormuş gibi, oğullarına hissedilmeden amca, dayı, hala ve yengeler de devreye girer. Görüşmeler genelde anne ve babayla yapılır. Mardin'de evlenecek kız altın gibidir. "Neden altın gibidir" deyeceksiniz şimdi... Anlatacaklarımız kızın neden altın gibi olduğunu gösterir. İşte gelin adayında aranacak hususlar; Kızın bir evi idare edecek nitelikte çalışkan olmalı, Aile ve çevre görgüsünü almış olması, Kızın ailesinin kendilerine denk olması şarttır. Kızla oğlanın daha önce görüşüp tanışması, evlilik öncesi arkadaşlık veya evlilik hususunda anlaşması söz konusu değildir. Eskiden sevilen kızın damdan gözetlenmesi zekice davranan erkeklere has bir davranıştı. Kesinlikle geleneksel evliliklerde boşanma alternatifi söz konusu değildir.

Bohçacılara kız arama görevi düşer...


İşte bu özelliklerden yola çıkarak oğlan evi, kız evlerini ziyaret ederek uygun bir aday arar. Bu olaya "dünür gezme", gidenlere de görücü denir. Genelde kız arama işlemleri bahar aylarına yapılır. Aileler mesire yerlerine topluca giderek uygun aday arayışını yaparlar. Kız arama olayı hamamda da olabilmektedir. Bazen de mahalle mahalle dolaşan bohçacı sıfatıyla satış yapan bayan tellallar devreye girer. Genellikle bu sıfatı taşıyan bayana, ziyaret ettiği evlerde edindiği bilgilere istinaden oğlan tarafı uygun gördüğü nitelikleri sıralayarak adaylardan bahsetmesini ister. Her durumda beğenilen ve oğullarına alınması kararlaştırılan kızın ailesinden istenmesine gidilmeden önce, kız tarafının evliliğe sıcak bakıp bakmadığını öğrenmek üzere hatırı sayılır, her iki aileyi tanıyan orta yaşta bir kadın evine gönderilir. Bu kadın uygun bir zemin hazırlayarak kızın sözlü olup olmadığını öğrenir. Oğlan tarafının isteğini iletip, iki-üç gün sonra gelmek üzere kız evinden ayrılır. Kız tarafı oğlan tarafı hakkında detaylı bilgi alır. Bu arada oğlan tarafı gelecek haberi canla başla bekler. Kız evine aracı kadın bir daha gönderilerek (üç gün sonra) haber alınır. Haber olumlu ise oğlanın babası hatırı sayılır birkaç dost ve iki garantör aile ile kız evine gider. Kız ailesi gelenlere ikramlarını sunarken bu arada kızlarını da konuklara göstermiş olur..





Kızdan birkaç kez su istenir, bu sayede oğlan kızı daha yakından görür. Eğer oğlan, kızı beğenirse işaretleşmeler başlar. Ve devreye garantör aileler girer. Kız tarafı oğlanı soruşturmak için 15 gün mühlet ister. Kız tarafı evet cevabını verecekse defter yazılır. Bu defter 15 gün sonra gelen aracı kadına verilir. Eğer kız tarafı kızlarını vermek istemiyorsa defteri yüksek tutar. Oğlan tarafı defteri alıp enine boyuna inceler ve yapabileceklerini bir taslak halinde çıkararak deftere işleyerek geri gönderir. Yeni bir süreç böylece başlatılmış olur, eğer anlaşılırsa kızın da rızası alınarak yeni bir sürece girilmiş olur. Kız evi üzerine düşen görevlerini yerine getirmek için mevsimine göre şaşalı bir ikram sofrası hazırlar. Muteber olan büyüklerin söyledikleridir. Oğlan evinde yine hummalı bir çalışma göze çarpar. Oğlan tarafı kız evine geldiği zaman resmi tören başlamış demektir. Akraba olmanın telaşı, heyecanı ile her iki taraf elinden gelen gayreti gösterir... Bu tür toplantılar kadınlı-erkekli olur. Genellikle eşler yan yana, gençler ise yine karışık nizam oturur ve büyüklerini dikkatle izlerler. Bu tür toplantılarda mümkün olduğunca konuşmamaya özen gösterirler.


Erkek tarafı kadife sözlerle bastırır...


Yalnızca sorulan sorulara yanıt verirler. Anne, baba, görümceler, dayı, teyze, halalar onlarda kendi imkanlarına, zevklerine göre giyinir, ziynet eşyalarının tamamını takmış olarak hazırlanırlar. Akşam yemekten sonra oğlan tarafı kız evine gider. Selamlar edilir, hal hatır sorulur. Misafirlere kahve, çay, pasta, börek ikram edilir. Ortalık bir dolar bir boşalır. Bir sigara içiminden sonra sıra meyve ve kuruyemişlere gelir. Oğlan tarafının en etkili ve yetkilisi bir dakika izin isteyerek lütuflu sözlerden sonra kızı ister ve susar. . Kız tarafında biraz nazlanma olur, erkek tarafı da kadife sözlerle bastırmaya çalışır. Kız tarafından kısa bir sessizlikten sonra aile reisi, ailesini şöyle bir gözleri ile tarar, bizi ikna ettiniz, kızımızı verdik gitti. Allah mesut etsin der demez ortalıkta bir anda curcunaya döner. İki ailenin bireyleri birbirlerine sarılarak bu başlangıcı kutlarlar. Artık sözlenmiş olduklarından gelin ve damat adayı yan yana oturmaya hak kazanmışlardır. Genç çiftler anne ve babalarının ellerini öpüp hayır dualarını aldıktan sonra, hazır bulunan tüm aile fertleriyle tokalaşırlar. Artık sıra erkek tarafının tatlıları gelir. Tatlılar afiyetle yendikten sonra sohbet gecenin geç saatlerine kadar sürer. İki aile nişan gününü belirlerler. Nişan öncesinde çarşıya çıkılarak defterde istenilenlerin nişan töreni için olan bölümü alınır. Ayrıca nişan şekeri (kelle şeker) alınır.

Bohça değiş tokuşu yapılır...

Nişan töreninin tüm mali külfeti erkek tarafına aittir. Sözü kesilen çift, artık evliliğe ilk adımı atmış sayılırlar. Kız ve erkek tarafı nişanın tarihi ve yeri konusunda kız tarafının arzusu istikametinde karara bağlanır. Nişanın kusursuz ve eksiksiz yapılması gerekmektedir. Kız tarafı bunun için büyük çaba harcamaktadır. Nişanda, kız ve oğlan tarafının birbirlerine bohça değiş tokuşu vardır. Bohçalarda kız tarafı oğlan için tam takım elbise hazırlamış, erkek tarafı da aynı şekilde kız için tam takım elbise yanında nişan için alınan eşyalar siniye yerleştirilir. En üstte de kelle şeker koyulur. Ayrıca 1 çuval şeker gönderilir. Bu kelle şeker nişan töreninde ikram edilen şerbetin içine atılarak şerbet bu şekerle kısmen tatlandırılır. Toplantının orta yerine yakın bir yerde şerbet servisini yapmak için yer ayarlanır ve dağıtımı için birkaç kişi görevlendirilir. Törenin hazırlıkları bitince damat ve gelin için iki sandalye konur ve buraya oturtulur. Nişan yüzükleri damat ailesinden bir büyük veya her iki ailede muteber kabul edilen kişi tarafından da her ikisine takılabilir. Yüzükleri takılan çift öncelikle anne ve babalarının ellerini öper, gelen misafirlerle tokalaşırlar ve onlara ayrılan yere oturup beklerler. Nişan törenini yöneten kişi takı takmak isteyenler buyursun diyerek çağırır. Bu kişi takıyı takanın da adını vermek suretiyle cemaate ilan eder. Yüzükler, takılar takılmış, içine gül esansı katılmış pembe renkli mis gibi şerbetlerin ikramı yapılır. Nişan töreni genellikle çalgılı olur. Çalgılar çalınır, herkes oyuna kalkar, kadınlı erkekli herkes bildiği kadar oynar. Tören sonunda oğlan evinden birkaç kişinin yardımı ile her taraf temizlenir. Artık bundan sonra düğün koşuşturması başlamıştır.





Bu arada damatın gelin tarafında rahat gidip gelebilmesi için İmam tarafından dini nikah kıyılır. (Yeni kanuna göre resmi nikah kıyıldıktan sonra imam nikahı kıyılmaktadır.) Düğüne bir hafta kala kızın evinde tüm eşyalar sergilenir. Gelenlere gelinin çeyizi gösterilir. Bu arada da kız ve oğlan tarafından bir yetkili grup kız evine gelerek bu seyrin tespitini yapar ve defter denilen belge hazırlanır. Bu ikinci defter belgesidir. Gereken taahhüt ve ona teslim edilen malların bir dökümüdür. Düğün haftası Salı günü başlar, Cumartesi sabahı biter. Salı akşamı küçük kına gecesidir. Erkek evinde yapılır. Damadın yakın akrabaları kendi aralarında eğlenirler. Bazı ailelerde Salı akşamında yapılan kına gecesinde gelin adayının saçlarına kına sürülür. Kısa bir süre çalıp oynadıktan sonra oğlan evinden gelenler giderler. Çarşamba gecesi büyük kına gecesi damadın evinde yapılır. Damat evinin avlusunda meşe odunundan büyük bir ateş yakılır. Gençler çalgıcıların oynak havalarında yoruluncaya kadar oynarlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde ateşin yakıldığı yerin yakınına damat getirilir.


Zifaf odasına yer yatağı serilir...


Orta yerde gençlerinde yardımı ile üstündeki giysiler çıkartılarak damatlık giysileri, maniler, türküler söylenerek, giydirilir. Büyük bir heyecan ve zılgıtlar arasında damat arkadaşları tarafından omuzlarda dolaştırılıp şarkılar söylenerek gezdirilir. O gece, erkek evinin hazırladığı kına, gelinin evine grup halinde altın hediye ile birlikte götürülür. Götürülen altın gelinin avucuna yerleştirilip eline kına yakılır, oynanır, türküler söylenir. Bir miktar kına alınarak geri gelinir. Gelin evinden gelen kınadan bir miktar damadın eline de konur. Özellikle sol elinin serçe ve yüzük parmaklarına sürülür. Ertesi gün temizlenir. Gece geç saate kadar sürer. Perşembe günü gelinin geleceği düğün günüdür. Damat tarafında bir telaş, gerdeğe gireceği yer tespiti yapılır. Zifaf odasına yer yatağı serilir. Gelin adayı içinde gelinlik hazırlanır. Geline refakat etmek üzere deneyimli biri Mardin'in "Yenge" dedikleri hanım, kız evi tarafından görevlendirilir. Damadın evinde çalgılı bir düğün kurulmuş, sofralar hazırlanmış, kurbanlar kesilmiş, etler dağıtılmış ve hane halkı için ayrıca bol miktarda etli yemek ve pilavın yanında bir tatlı da ilave edilmiştir. Bu tatlı genelde zerde olur. Öğlen kurulan sofra sürekli çalışır. Gelen oturup karnını doyurduktan sonra sofradan sorumlu olanlar tarafından servis yenileme çalışmaları başlar ve yeni gelen misafirlere ikram edilir. Akşama doğru damat, evin avlusunun orta yerine konan bir sandalyeye oturtulur. Damat tıraşı için berber, mümkün olduğu kadar elini ağır tutarak saz, söz ve damadın damatlık kıyafetinin bohçası ile oynayanların hem zevklerini tatmin ve hem de bol bahşiş toplamak için bu numarayı yapar.

Gelin bütün hışmıyla testiyi kırar...

Tıraşı biten damat, arkadaşları tarafından tekrar giysileri çıkarılır ve gerçek damatlık elbisesi giydirilir.

Bu arada, gelin evinde sabahtan gelin süsleme çalışmaları başlamış, saçlar kuaför tarafından şekillendirilmiştir. Arkadaşları tarafından gelinliği giydirilmiş, hava kararmak üzereyken gelin evinde son dakikalarını yaşamaktadır. Gelini hazırlarken erkek kardeşi varsa kemerini bağlar ve ona mutluluk dileğinde bulunur. Damat tarafından gelen düğün alayı içinde damadın yakınlarından iki hanım gelini türküler ve zılgıtlar içerisinde koluna girerler. Gelinin önünde lüks lambası yanık vaziyette, en öndedir. Gelinin arkasında gelin alayı damadın evine doğru yavaş ve aheste adımlarla ilerlemektedirler. Nihayet damadın evinin önüne gelinmiş düğün alayı kapının dışında gelinle birlikte beklemekte. Damat evin yüksek bir yerinde gelinin başına şekerlemeli, bozuk paraları serper. İçi bozuk para ve şekerle dolu olan bir testi kaynana tarafından gelinin eline tutturulur ve yere çarparak kırması istenir. Gelin bütün hışmıyla bu testiyi yere çarparak kırar. Testi kırma olayı uğur olarak nitelendirilir. Testiden etrafa saçılan para ve şekerleme için herkes yerlere eğilir, bereket ve uğur olarak yanında saklar. Düğün alayı evlerine dönmek üzere tebriklerden sonra hayır duaları dileyerek dağılmaktadır.

Gelin ve damat abdest alır...


Evde yalnız gelin, damat, yenge üçlüsü kalmıştır. Zifaf odasına gelin ve damat için özel yemek hazırlanmıştır. Ayrıca üzüm, ceviz içi, badem içi gibi kalorisi yüksek çerez de bir masanın üzerinde hazır bekletilmektedir. El, ayak çekildikten sonra damat ve gelin yemeklerini yedikten sonra abdest alıp namaz kılar ve gerdeğe girerler. Cuma sabahı, sabahiye günüdür. Gelin kayınbaba ve kayınvalidenin ellerini öper. Anne baba tarafından geline hediye verilir. Bu hediye genelde altından oluşur. Düğünde takı takamamış olanlar sabahiye günü gelerek hediyelerini verip kendilerini tebrik ederler. Bir gece evvel evlenmiş olan gelin süslenir ve koltuğa oturtulur. Gelenlerin seyrine amade... Damat evinde yine sofra açılır. Öğleden sonra başlar, yatsıya kadar devam eder. Oğlan tarafından çok büyük ve olağanüstü bir durum; zira aileye bir üye katılmıştır. Herkes sevinçli ve mutlu... Kız tarafında sessizlik, nüfuslarından bir eksikle yaşamaya devam edecekler... Pazar akşamı kız tarafı, damat ailesinin bütün bireylerini yemeğe çağırır. Damat tarafı da bunu iade için, aynı hafta içinde kızın ailesini davet eder. Bu gelenekler büyük kentlerde yaşayan Mardinliler tarafından pek uygulanmamaktadır. Ekseriyetle Mardin'in yerleşik yerlerinde ve kırsal kesimlerde bulunan köklü aileler tarafından yapılmaktadır. Diğer durumlarda ise normal ama yine o kadar ihtişamlı düğünler olmaktadır. ...
 
ZONGULDAK İLİ EVLİLİK ADETLERİ

KARADENİZ'in şirin illerinden biri olan Zonguldak ta düğün gelenekleri diğer illere göre çok farklıdır. İl merkezinde yaşayanlar modern bir aile yapısı sergilerken, bazen de kendi içlerinde kırsal şehir havasını yaşatmaktadır. Geleneklerinde ve kültürlerindeki zenginliğe maden işçilerinin birbirlerine olan samimiyetini yansıtmaktadır. Kentte, başlık parası gibi uygulamalar çok nadirdir. Gençler özellikle bu davranışa karşı gelmişler ve kadınlarda destek vermesiyle birlikte kalkmıştır. Başlık parası uygulaması köylerin bazılarında uygulanmaktadır. Gençler birbirlerini sevmişse eğer bunlar durumu aileleriyle paylaşırlar. Olumlu olduğunda evlenmelerine karar verilir. Diğer taraftan, Askerlik çağına gelmiş delikanlı, askere gitmeden, ailesi tarafından "asker dönüşü artık evlenirsin..... Ne dersin askerden sonra evlenmek ister misin?.... Oğlum artık yaşın kemale erdi, bir sevdiğin var mı? Yok sa biz bakalım ne dersin?.." gibi sorularla fikri alınır..




Eğer oğlan kabul ederse bayram, hıdrellez, nişan, düğün gibi herkesin birlikte olduğu törenlerde oğlan anası gelinlik kıza bakar; beğendiği kızın isteyeni yoksa talip olur. Taraflar arasında başlayan görüşmeler de olumlu sonuçlanırsa, erkek tarafı bir bohçayla, söz mendilini "ipek mendil" kız evine götürür ve söz kesilir. Daha sonra da iki aile nişan gününü kararlaştırır. Yörede genelde nişanlar kız evinde yapılır. Salon tutma adetleri son dönemlerde başlamıştır. Kız evinde yapılan nişan töreninde nişan yüzüğü ve takılar takılır. Nişan bittikten sonra, damat ailesi ve damat bir süre oturup sohbet eder ve kız ailesinin diğer fertleriyle tanışırlar. Bu oturma süresi kısadır. Hatta yörenin bir sözü "Kız evinde fazla oturakalma yumuşak gelir, uykundan ve baba evindeki akrabadan olursun".
Ertesi gün, kız evinde hareketlilik sürerken damat evinde de karşılama hazırlığı son hız devam eder. Kız evince hazırlanan armağanlar, nişan şerbeti ve güvey (damat) yüzüğü karşı tarafa gönderilir. Hediyelerle gelen kafile damat ailesiyle birliktedirler. Düğünlerin organizasyonunu gerçekleştirecek “düğüncü kadın” belirlenir; çağrı, davetiye (okuma) ve düğün yemeği hazırlığı kız evinin görevidir. Düğüne çağrılanlara tavuk verilmesi eski bir gelenektir.
Düğün genellikle pazartesi yada Perşembe başlar. İlk gün güvey evi, yaptığı helvanın içine para koyarak, tepsiyle kız evine gönderir; ikinci gün güvey kınası; üçüncü gün gelin kınası yakılır, çeyiz çıkarılır ve çeyizlerle gelin odası dizilir. Akşam güvey tarafının kadınlarının katılımıyla kına gecesi düzenlenir. Geç saatte eğlenceye ara verilir. Odaya bir elinde yastık bir elinde kına tepsisi alan bir kadın, arkasında da iki kişi eşliğinde yüzü örtülü gelin gelir. Odadakiler “gelin indirme ezgisini” okuyarak, gelini bir yastığa oturturlar, gelinin avucuna kına ve altın basarlar. Maniler söylenir., ezgiler okunur ve gelin oynatılır. Gece yarısı olunca eve börek yemek ile güvey ve arkadaşları gelir; yemekli, içkili eğlence başlar. Kız evine zorla tavuk kestirilmesi bu geceye özgü geleneklerdir..




Ertesi gün güvey ve arkadaşları güvey hamamına gider. Düğün sabahı geline yeni giysileri giydirilir. Akrabalarıyla vedalaşan geline “baş sıkma” denen uğurlama töreni yapılır. Bu tören “çocuk sahibi, kocası sağ” bir kadın gelinin başını “oğlan versin, kız çıkarsın” sözleriyle bağlar ve gelin bir kadın eşliğinde baba evinden çıkar. Düğün evinde geline iki ayrı tabakta yağ, bal sunulur. Gelin, yağı kapının üstüne, balı da kapının altına sürer. Peşinden adına “güvey önlüğü” denilen bir tepsi baklava gelir ve ev halkıyla birlikte yenir.
Düğün evinde eğlenceler devam ederken sağdıç damadın yanından ayrılmaz. Gerdek gecesi sabahı, davulcular, güveyinin kapısı önünde davul çalar, güvey elinde bir tepsi börekle davulcuları ağırlar. Gerdek gecesi güvey “görümlük” denen armağanı eşine verdikten sonra birlikte tatlı yerler; sabahleyin de duvak adı verilen tören yapılır. Artık güvey evinin kızı olan gelin, gelinliğini çıkarırı, güvey evince yapılan “paçalık” denen giysiyi giyer. Hafta sonunda gelinle, güvey(damat) kız evine el öpmeye gider. Burada gelinin annesi genç çifti tatlıyla veya damadın sevdiği bir yemekle karşılar. Yeni çiftlerin evi uzaksa en fazla iki gün kalırlar. Yeni çiftle damadın ailesi birlikte değilse, bu kez de güveyin ailesi ziyaret edilir. Bu ziyaretlerin ardın 15 gün geçer ve yeni çiftlerin evine misafir akını başlar. Yeni evlilerin evine çam sakızı çoban armağanı veya evin eksiklerinden hediyeler gelmeye başlar. Bu ziyaret, çiftin etrafının kalabalıklığına göre bir hafta ile 1 yıl arasında değişebilir...
 
BİTLİS İLİ EVLİLİK ADETLERİ

KÜLTÜR ve gelenekleri en eski illerimizden birisidir. Yerleşim yeri olarak Milattan önceki yıllara dayanır. Bitlis'te evlilik yaşı genelde küçüktür. Kızlar erkeklerden daha erken evlenir. Kalabalık, zengin ve geniş ailelerde erkekler küçük yaşlarda evlendikleri de görülüyor. Yörede erkeklerin evlenme işi ekseriyetle askerlikten sonraya bırakılır. Askere giden erkeklerin, aileleri çocuklarının askerden gelene kadar yakınları ile birlikte kız aramaya koyulur. Bitlis'te evlilik genelde 2-3 hısım sülale içerisinde olur. Şayet sülale içerisinde beğenilen bir kız bulunmazsa bu kez dışarıdan aranır. Erkek anası yakın çevrelerine haber salar ve oğluna uygun bir kız bulunduğu zaman bunu takibe alır.


Tabii ki kız tarafının bu takipten haberi olmaz. En uygun beğenme yeri hamamdır. Hamamda görülen kız eğer beğenilirse, daha sonra bir nedenle o aileyle irtibat kurulur ve kız evinde görülür. (tabii bu gelenek köylerin bazılarında uygulanıyor. Hatta kentte de uygulanıyor ama yok olma üzere) Daha sonra erkek evi durumu evlenecek olan çocuklarına söyler. Eğer kabul görürse kız evine haber gönderilir ve kız istemek için gelecekleri belirtilir. Daha sonra aile kızı istemek için, kız evine gider. Kız istenir, kız evi düşünmek için belli bir süre ister. Bu süre en az iki hafta olur. Bazen de 3 ayı bulabiliyor. Bu süre zarfında kız ailesi damat tarafını ve damat hakkında soruşturma yapar. Kendi şartlarına uygun ve olumlu ise o zaman süre sonunda yanıt olumlu olursa "El öpme" ve "Şerbet içme" günü saptanır. Bitlis ilinde aileler sağlam temeller üstüne kurulur. Bunun içinde ilde boşanma olaylarına pek ender rastlanır. Damat adayı ailesinden kadınlı erkekli bir grup, el öpme , şerbet içme gününde kız evine giderler. Kız evinin yakınlarının da hazır bulunduğu törende, damat adayının yakını olan bir genç , gelin adayı ailesi büyüğünün ve diğer büyüklerinin ellerini öper. gençlerle el sıkışır. Yine damat adayının yakını olan bir genç kız aynı töreni kadınlar arasında tekrarlar.


Dini töreni takiben kız evine getirilen ziynet eşyası ve önceden konuşulan başlık verilir. Gündüz gönderilen bir torba kesme şekerin bir kısmı ile şerbet yapılarak ikram edilir. Kadınlar arası şeker kırma merasimi bu arada yapılır. Damat adayı yakınlarından bir delikanlı birkaç şekeri kırar kırılan şekerlerden de damat evine gönderilir. Yakınlarına dağıtırlar. Gelin adayına yüzük takılır. Gelin önce damat tarafının ellerini öper, akranları ile tokalaşır. Gelen ziynet eşyası ve gelin giysileri misafirlere gösterilir. Düğünler perşembe ve pazar olmak üzere haftanın iki belirli gününde yapılır. Gelin adayı bu günden birisinde getirilir. erkek evi tarafından gönderilen ve toyuk adı verilen düğün eşyaları ve hediyeler yukarıda belirtilen günlerden üç gün önce kız evine gönderilir.Hazır bulunanların önünde eşya ve hediyelerin sayım ve dökümü yapılır. Gelin adayının görüleceği perşembe gününden bir gün önce gelin erkek evinin gönderdiği elbise ve ayakkabı giydirilerek kız evinin davetlileri ile birlikte hamama götürülür. Hamam, gelin hamamını izlemek ve gelini görmek isteyen hanımlarla dolup taşar.
 
KIRŞEHİR İLİ EVLİLİK ADETLERİ

ANADOLU toprakları üzerindeki eski uygarlıklarının çok olması nedeniyle inanılmaz derecede büyük kültür varlığına sahip bir toplum olma unvanı elde edilmiştir. İşte bu yüzdendir ki Türkiye'deki evlilik gelenekleri illere hatta ilçelere göre değişmektedir. Kırşehir ilimizde diğer illerden farklı bir evlilik geleneği vardır. İl merkezlerinde seven gençler bazen durumlarını ailelerine bildirmesiyle veya erkeğin ailesine duyurmasıyla birlikte kız isteme olur. Ama şehrin köylerin doğru gidildikçe evlenmelerin görücülük, başlık, gelinlik etme, çok eşlilik gibi geleneksel yaşam tarzı geçerli olduğu görülmektedir. Yörede okul okumayan erkek evlatlar önce bir işe verilir. Daha sonra evlenme yaşı gelene kadar, bu askerden bir yıl önce veya askerden hemen sonrada olur. Şayet erkek evlatlar okul okuyorsa ve üniversiteye gidiyorsa zaten o zaman okul bitip askere gidene kadar dokunulmaz. Aileler çocuklarına ya yemek sofrasında veya anne bir başka yere ziyarete giderek baba ile oğlu evde yalnız bırakır. Her ikisinde de çocuklarına "artık evlenme yaşın geldi, senin için kız bakmaya karar verdik. Sevdiğin varsa bilelim, bize uygun ise hemen istemeye düşelim" derler...




Damat adayı fikrini beyan eder. Evlatları eğer sevdiği bir kız olduğunu söylerse, "Anne kızın ailesini araştırır ailesinin yaşam tarzı kendilerine uyuyorsa, kızı bir de hamamda görür daha sonrada görüşmeler açılır". Şayet oğullarının sevdiği veya istediği kız yoksa o zaman, oğlu olanlar için nişan, düğün törenleri, hamamlar kız beğenilecek yer arasındadır. Mucur’da ise bu amaçla ilkbahar, yaz aylarında “köme” denilen kır gezisine çıkılır. Buralarda beğenilen kızlar, bir bahaneyle oğlana da gösterilip, görüşü alınır. Oğlanın görüşü olumlu olursa "gösterilen kız beğenilirse" o zaman araya kız tarafını tanıyanlarla irtibata geçirilir. Kızın da oğlanı beğenmesi sorulur ve erkek tarafı hakkında bilgi verilir. Ortamda sıcak hava eserse ilk görüşmeden sonra erkeğin ailesi yada çevrenin saygınlarından birkaç dünür gider. Kız ailesinin kapısı çalınır. Misafir gelindiklerini söylerler. Kız istemede tekerlemeye dönüşmüş şu sözler kullanılır. “Yedik içtik, ölçüp biçtik, gelene niye geldin denilmez, Allah’ın emrine hiç karşı gelinmez, bizim buraya gelişimizin bir maksadı vardı, kerimenizi Allah’ın emri peygamberin kavliyle bizim mahduma istemeye geldik. Sen bu işe ne dersin?” Kız babası yada evin büyüklerinden biri de danışıp görüşmek için zaman ister. Bu zaman zarfında kız babası ve yakınları kız istemeye gelen aile ile evlenecek damat adayı hakkında araştırma yapar. Kimi yörelerde erkek ailesine verilen yanıt olumsuz olursa kızın evde kalması için, evin bir yerine çivi çakılarak büyü yoluna baş vurulduğu da görülür. Bu olay bazen kavga ve olaylara da neden olmuştur. Bu tür davranışlar günümüzde kaybolmaya yüz tutmuştur. Kız istenmeye gidildiğinde olur cevabı alındığında, “küçük şerbet” denen söz kesiminde şerbetler içildikten sonra kolye yada altın takılır. Buna “bellilik etme” denir. Başlık kesilir. Ailenin durumu uygunsa “iki başın görülmesi” yoluna gidilir. Başlık alınmaz kız evinin tüm harcamaları nişan ve düğünde alacağı eşya ve takı, erkek tarafınca karşılanır. Kırsal kesimde iki başın görülmesi (nişan ve düğün masrafları ile eşyaların alınması) yanında başlık alındığı da görülmektedir. Başlık kararlaştırıldıktan sonra kız evince konuklara ağız denilen şeker, lokum yada şerbet sunulur. Nişan kimi zaman 2 aile arasında yapılır. Evlerdeki takı ve yüzük takma işlemine “küçük nişan” denir. Ailelerin varlıkları düşük ise bu nişanın ardından düğün yapılır. Şayet ekonomik durumlar beklentinin üzerindeyse o zaman ev dışında “okuntu yeri” denen konuklarında çağrıldığı nişanlar merkezlerde salonlarda yapılır. Nişanlılık döneminde bayramlarda geline armağanlar götürülür. Bu genellikle boyalı koçtur. Gelinin anasından yada kendisinden armağan alınmadan koç verilmez. Daha öncede belirttiğimiz gibi her şeyi damat tarafı karşıladığı gibi kiralanan okuyucu kadının da masrafını damat tarafı karşılamaktadır. Kiralanan bir okuyucu kadın konu komşuyu düğüne çağırır. Düğünler genellikle Cuma günü başlar, Pazar günü biter. Ama kentlerde düğünler artık bir gün sürmektedir. Düğün evinin belli olması için çatıya bayrak dikilir. Köylerde bayrak direğinin ucuna soğan ve elma takılmaktadır. Kırşehir düğünlerinde davul zurna yanında genellikle köçekte olur. Kadın kılığına girerek keman, saz ve def eşliğinde oynayan erkeğe köçek denirdi.




Kentin Bağbaşı mahallesinden tutulan köçeklerle çalgılar bir ekip oluşturur. (Köçek oynatılması bugünlerde Valilikçe yasaklatılmış durumda bazen de bu yasak hiç görülmemektedir. AB normlarına uygun hale gelinmesi durumunda bu yasağın kalkacağı da belirtilmektedir. ) Cuma günü öğleden önce gelin, öğleden sonrada güvey hamamı yapılır. Cumartesi öğle üzeri de kız evi, komşularıyla birlikte düğün evine “hayırlı olsuna” gider, yemek yenir. Düğün evinin erkek konukları da onları izler, davul zurna eşliğinde kız evine gidilir, 2-3 saat kalınır. Dönüşte gündüz kınası yapılır. Bu törende kına yakılmaz, gelinin yeni giysileri konuklara gösterilir. Köçekler kadınların önünde oynar, gelin bahşiş verir, orada bulunanlarda alınlarına para yapıştırır. Gelin, kınacı kızlara akşam yemeği verdikten sonra akşam kınasına geçilir. Konuklar toplanır. Gece köçeklerin oyunu ile başlar. Gelin yeniden giyinir. Kına bir tepsi içinde yapılırken “kına özenmiyor” diye bir söz atılır. Gelin bahşiş verdikten sonra kına sulandırılır. Önde tefçi kadın, arkada gelin, onun ardından da mumlar, kına tepsisini taşıyan kızlar, kına türküleri söyleyerek konukların bulunduğu odaya girer. Gelin kaynanası armağan verdikten (genelde cumhuriyet altını olur) sonra avcunu açar ve kınası yakılır. Eli sarılmadan önce evin bir duvarına basarak iz bırakılır. Sonra konuklara çerez dağıtılır. Tef eşliğinde türküler söylenir, oyunlar oynanır. Kimi yörelerde kına gecesi dağıldıktan sonra ana-kız ağıtı yakılır. Yüzü tülbentle örtülen gelin ortaya oturtulur. Bu sırada söylenen kına türküleriyle ana kızın ağlanması sağlanır. Aynı gece kız evinin delikanlıları, oğlan evine baskın yapar. Buna “kayın gitme” denir. Masalar kurulur. “dokuz butlu tavuk” istenir, içkiler içilir. Sabaha doğru “dan pilavı” denilen tavuklu pilav yenildikten sonra herkes dağılır. Sabah gelin adayı hazırlanırken gelin bir odaya kapatılır. Yakınlarına “gardaş-emmidayı yolu” gibi armağanlar alındıktan sonra dışarı çıkılır. Babası gelini kayınbabasına teslim eder. O da “yan yengesi” denen gelinin arkadaş yada akrabalarından biriyle gelin arabasına bindirilir. Gelin alayı mezarlık ziyareti yeri gibi kutsal yerlerden geçerek Fatiha okurlar, ve tüm çevreyi dolaşarak düğün evine gelinir. Arabanın sürücüsü güveyden bahşiş almadan gelinin indirilmesine izin vermez. Güvey gelini koltuğunun altına alarak eve girer. Ev girişinde gelin Kuran-ı Kerim altından ve de sözü dinlensin diye Kaynananın kolunun altından kapıdan geçirilir. Eşikte cebindeki bozuk paraları ve çerezleri gelinin başına saçar. O akşam komşulardan 5-10 genç “güvey başı” yemeğine çağrılır. Hoca dua okuyarak gelin ve güveyi odalarına götüreceği sırada gençler güveyi bir odaya kapatır. Tavuk baklava gibi armağanlar almadan bırakmazlar. Ertesi gün artık çiftler kendi evlerinde bırakılmışlardır. Damat veya gelin haber vermedikleri sürece bir hafta yanlarına kimse gelmez. Eğer yeni çift damadın veya gelinin ailesinin yanında kalıyorsa “gelinlik etmede” yeni gelinler belirli bir süre büyüklerinin yanında konuşmaz, kaş göz işaretleriyle yada fısıldayarak anlaşırlar, sofraya oturmazlar. Şehir merkezlerinde bırakılan bu gelenek kırsal kesimlerde geçerliliğini korumaktadır....
 
MANİSA İLİ EVLİLİK ADETLERİ

Manisa; Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Makedonya (İskender), Bergama, Roma ve Bizanslılardan sonra 1076’da Selçuklu Türkleri tarafından fethedilmiş, bu bölgeye Türkmen boyları yerleştirilmiş, Hıristiyanlar Ege adalarına çekilerek Ege bölgesi gibi Manisa da Türkleşmiş ve bu bölgede 1076’dan bu yana Türk-İslâm kültürü yerleşmiş ve kökleşmiştir. Türklerden önceki kültürler unutulmuş sâdece şehir, saray ve heykel kalıntıları kalmıştır. Manisa bölgesinde sâdece Türk-İslâm kültürü hâkimdir.

Zaman içinde yaşam koşullarında meydana gelen değişiklikler geleneklerde de kendini göstermektedir. Ancak küçük yerleşim birimlerinde, eski gelenek ve göreneklerin birçoğu hala yaşatılmaktadır. Geleneksel ritüeller daha çok kız isteme, söz kesme, nişan, düğün, hastalık, adak adama ve asker uğurlama gibi olaylarda yoğun bir biçimde görülür.

DÜĞÜN

Düğünler, düğün sahiplerinin sosyal ve ekonomik durumlarına, yaşadıkları yöreye göre farklılıklar gösterir. Düğün gelenekleri özellikle kentsel kesimde eskiye oranla daha sadeleşmiş görünmektedir. Manisa Merkez’de kaybolmaya yüz tutmuş eski düğün gelenekleri kısaca şöyledir: Erkek tarafı kızın evine görücü gönderir. Kız görücüler tarafından beğenildiği takdirde, birkaç gün sonra erkeğin yakınlarından birkaç kişi, kız evine giderek kızı ister. Kız evinin büyükleri birkaç gün düşünme süresi ister. Kızın babası, babası yoksa evin büyüğü, bu evliliği uygun gördüğü takdirde, düşünme süresi sonunda tekrar gelen erkeğin ailesine süslü bohça ya da şase içinde kravat, çorap v.b. hediyelerle birlikte bir mendil verilir ki buna “söz mendili” denilir. Mendil verildikten sonra, oğlan evine “söz şerbeti” denilen şerbet ikram edilir ve nişan günü kararlaştırılır.

Nişan gününden önce, kıza alınan çeşitli armağanlar “nişan selesi” adı verilen süslenmiş seleler içine konularak kız evine gönderilir. Bu seleler bir süre muhafaza edilerek tebrik etmeye gelenlerin görmesi sağlanır. Nişan için tespit edilen tarihte, erkek evi akraba ve yakınlarını toplayarak kız evine giderler, kendi aralarında eğlenerek nişan yüzüklerini takarlar. Nişanlılık süresi içine tekabül eden dini bayramlarda kız evi damada, oğlan evi geline giyecek türünden hediyeler alır, kurban bayramında ise kız evine gönderilen hediyelere süslenmiş bir koç ilave edilir.

Eski düğünler çarşamba, perşembe, cuma veya cuma, cumartesi, pazar olmak üzere üç gün sürerdi. Düğünden önce oğlan evi, kızın çeyizlerini almak üzere araba gönderir, kızın arkadaşları veya kardeşleri çeyiz sandıklarının üzerine oturur ve oğlan evi bahşiş vermeden kalkmazlardı. Çeyiz, kızın gelin gideceği eve serilerek, isteyen bayanların evi ziyaret ederek çeyizi görmesi sağlanır, buna “çeyiz bakma” denir.

Gelin gitmeden önce gelin hamamı ve düğünden önceki akşam kına gecesi yapılır. Kına gecesinde kadınlar kendi aralarında eğlenir ve kızın ellerine kına yakılır. Düğün günü oğlan evi gelini almaya geldiğinde, gelin evden çıkmadan önce babası, maddi gücüne göre kızın beline altın, gümüş ya da kırmızı kurdeleden bir kuşak takar, gelin at veya otomobil ile baba evinden alınarak, geze geze damadın evine götürülür. Damadın evine gelindiğinde, gelin içeri girerken başına buğday, leblebi, şeker veya para serpilir, orada bulunanlar tarafından toplanan buğday, para ya da şeker bereket getirmesi için muhafaza edilir. Gelin damat evinde yüzü kapalı oturur, akşam yemeğinden önce, damat gelinin duvağını açarak yüz görümlüğü adıyla anılan bir takı takardı. Yemekten sonra damat arkadaşlarıyla yatsı namazına camiye gider, namazdan çıktıktan sonra ellerinde yanan mumlarla eve dönülür ve damat sırtı yumruklanarak eve bırakılırdı.


 
RİZE İLİ EVLİLİK ADETLERİ

EVLİLİĞE HAZIRLIK

EŞ BULMA-EŞ SEÇME-SEVDALANMA

Diğer bölümlerde olduğu gibi burada da değişim öncesi devirlere ait gelenekleri tesbit etmeye çalıştık. Herşeyin süratle değişmeye başladığı 1950 li yıllardan önceye inmeye gayret ettik. Bu bölümde anlatılanlara 10 kadar yaşlı insan kaynaklık etmiştir. Kaynak kişiler merkez ilçenin bütününü temsil etsin diye Salaha, Ortapazar, Kendirli ve Gündoğdu bölgelerinden seçilmişlerdir. Eskilerin eş seçmede fazla şansları yoktu. Eş seçimini aile büyükleri yapardı. Bu konuda erkekler biraz daha şanslı sayılırdı. Evlenmenin en dramatik yönü kızın sevmediği, istemediği birine verilmesi idi. Eskiden de kızlarla erkeklerin birbirini görüp tanımalarının pek çok fırsatı ve ortamı bulunuyordu. Hiç birbirini görmeden, tanımadan da evlenenler yok değildi. Evlenen kimseler genellikle ya komşu ya da hısım akrabadan biri veya hısım akrabanın komşuları olurdu. Komşular birbirlerini çocukluktan beri tanır ve hatta çocuk oyunlarından beri birbirlerine ilgi duyup ilerde sevdalanıp evlenenler olurdu. Anne ve hala tarafından hısımlıklar da karşılıklı gidip gelmeler sayesinde tanışmalara fırsat hazırlardı. Evli ablalar ve gelinler de bu tür evliliklere aracılık ederlerdi. Eskiden de kız ve erkeğin birbirleri ile iletişim kurabilecekleri pek çok ortam oluşurdu. Fakat bunlar büyük bir gizlilik içinde yapılırdı. Tabir caizse bu iletişim görülmez fakat sezilirdi. Düğünler ve imeceler bu iletişim için iyi bir fırsattı. Erkek, bir kıza sevdalanmışsa o kıza kimse yaklaşmazdı. Kız ve erkeğin birbirlerine gönülleri olduklarını belirtecek pek çok yol vardı. Oğlan sık sık kızın çevresinde görülür ve kız da buna karşılık verirse sevdahk başladı demektir. Horonda sevdalılar kol kola horon ederler. Eğer kızın koluna yabancı bir erkek girerse kız horondan çıkar. Erkeğinde aynı işi yapması beklenir. Eğer kız mendilini erkeğin eline

bırakır ve erkek de bunu kabul ederse sözlü gibi olurlar. Bazan bu işleri kızın yengesi ayarlar. Dışardan yapılan müdahalelerle kimin kiminle horon edeceği ayarlanır.

Sevdalılar ille de evlenecek demek değildir. Kızı bini ister biri alır. Kız için uygun bir talipli çıkarsa anne baba kızı evlendirir, sevdalıların yapabileceği bir şey yoktur. Nadiren görülen kız kaçırma dışında her iki taraf bu kadere boyun eğer.

Rize'de islam dininin müsade ettiği kişilerle evlenilir. Yakın akraba arasında evlenme yasağı yoktur. Aralarında süt kardeşliği yoksa, amca ve teyze çocukları birbiriyle evlenebilir.

BEŞİK KERTME
Çok az görülen bir şey olsa da Rize'de de "Beşik Kertme" olayı vardır. Daha bebeklik çağında çocukların birbirleri ile evlendireceklerine dair aileler birbirlerine söz verirlerdi. Çocukları da buna inandırırlardı. Beşik Kertme kızı, kimse gelip istemezdi. Kız büyüyüp de başkasına sevdalanırsa her şeyi göze alır, sevdasına "kaçır beni" diye haber gönderirdi.

KIZ İSTEME VE SÖZ KESME

Oğlan evlenme çağma gelince kendisine kız aranır. Şüphesiz ki kıza da kısmet aranır. Oğlanın sevgilisi varsa ve bunu aile büyüklerine duyurup kabul ettirebilirse iş epeyce kolaylaşmış demektir. Evlenmesine karar verilen oğlana kız aranırken bu işe tanıdıklar, halalar ve teyzeler de aracılık eder. Falancmın iyi bir kızı var denir ve aile uygun görürse kız istenir. Bu evliliğe aracı olan kişilere "elçi" denir. "Kapnesten Lipariye elçilediler beni" türküsünde olduğu gibi; bir kızın elçisi olmak, o kızı evlendirmek için aracılık yapmak, bu işi kızın ve oğlanın ailesinin kafasına sokmak demektir. Kız ve oğlanın arasını bulmaya da elçilik yapmak denir.

Elçi her iki aileyi ikna edince, sıra kızı resmen istemeye gelir. Öncelikle oğlanın annesi, eğer oğlanın annesi yoksa aile büyüklerinden biri, yanma aileden bir iki yakınını alarak -bunlardan biri elçi olabilir- kızın evine gider ve kızı ailesinden resmen isterler. Bu kişilere de elçi denir. Burada kadın kadına konuşurlar. Kız tarafı mühlet ister. Kız istemiyorsa ikna edilmeye çalışılır. Durum erkeklere açılır. Dayılara, amcalara sorulur. Aile büyükleri bu evliliği uygun görmeyebilir. Bu durumda elçi vasıtasıyla oğlan tarafına haber gönderilir. Oğlan tarafı ısrarlı ise bir kaç teşebbüs daha yapılır ve nihayet vazgeçilir. Eğer kız tarafı evet diyr .*;kse elçi vasıtasıyla oğlan tarafına haber gönderilir.

Bundan sonra yapılacak iş, evliliğin ve düğünün şartlarını konuşmaktır. Alınacak başlık, kıza kesilecek elbise, kıza yapılacak altın, düğünün ne zaman yapılacağı ve "ara kesme" günü konuşulup karara bağlanır. Bu pazarlıkların bir kısmı "ara kesme" gününde yapılabilir ve son söz "ara kesme"de söylenir.

Ananın "Peştamalı omuzuna vurup kız araması" tabiri mecazidir. Bu tabir, ananın oğlunu evlendirmeye çok istekli olduğunu göstermek için söylenen bir sözdür.

Elçiler bilerek ve bilmeyerek hata yapabilirler. Kızın ve oğlanın kusurlarını gizleyebilirler. Bu nedenle her iki taraf ayrıca birbirlerini araştırırlar.

Görücüye gidenler kişiler çoraplarının birini ters, birini düz giyerdi. Böylecek bunların görücü olduğu belli olurdu. Eve gelen görücüler kızın önüne süpürgeyi yıkar ve mısır taneleri atardı. Eğer kız süpürgeyi kaldırır veya mısır tanelerini toplarsa aptal olmadığına, düzenli olduğuna hükmederlerdi. Kızı konuşturarak durumunu ölçmeye çalışırlardı.

Kız büsbütün yabancı ise, oğlan annesi, kız ve ailesini tanımak için bir bahane ile kızın evine giderdi. Evin ve kızın halini görür, kızın bedensel ve zihinsel bir kusuru olup olmadığını anlamaya çalışırdı. Kız etrafın da çeşitli yollarla erkek tarafını incelemeye alır, bilhassa malına mülküne bakılırdı. Eğer oğlanın çok arazisi varsa zengin demekti. Bu tür incelemeler olmazsa iki taraftan birinin başı yanabilirdi.

Elçiler çok önemli bir görevi yüklenmiş olduklarından kız ve oğlan tarafından ayrı ayrı itibar görür, oğlan tarafı elbise kesilirken elçiye de elbiselik alırdı. Kız tarafı da bohça yapardı.


ARA KESME-NİŞAN-SÖZ KESME


İki taraf anlaşmaya vardıktan sonra "ara kesme" töreni yapılırdı. Ara kesme kızın evinde ve genellikle gece olurdu. Önceden kararlaştırılmış bir günde oğlan tarafından bir gurup erkekle bir gurup kadın ve bir kaç delikanlı kızın evine giderdi. Kız tarafı yemek hazırlar, yakın akraba ve komşuları da çağırırdı. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı yerde otururdu. Eğer anlaşmada pürüzlü bir taraf kalmışsa konuşulur ve anlaşmaya varılırdı. Oğlan babası istenen başlık parasını verir, kızın nüfus cüzdanını alırdı. Yemekler yenilerek kalkılır ara kesme tamamlanırdı. Erkek tarafı uğurlanır ve silahlar patlardı. Erkek tarafı bu nişanı kutlamak üzere devrin silahlarına göre silahlarını boşaltırlardı. Çok eskilerde mavzerle tek tek mermi atılırdı. Sonraları dinamik patlatmak ve tabancı ile mermi atmak adet oldu. Daha eskilerde dolma tüfekle şenlik yapılıyordu. Buna "donanma yapmak" denirdi.

Ara kesmeden sonra işin bozulması nadir görülen bir olaydır. Eğer kız tarafı nişanı bozarsa erkek tarafı kızı kaçırabilirdi.


DÜĞÜNE HAZIRLIK
Ara kesmeden sonra düğün hazırlığı başlar. Oğlan evlenme parası peşine düşer, kız da çeyizini tamamlamaya çalışır. Oğlanın düğün parasını biriktirebilmesi için gurbete çıktığı da olurdu.

a. KIZIN ÇEYİZİ

Kızın çeyizinde bir iki top feretiko, melez gömlekler, 40'dan 120'ye kadat İşlemleli kendirbezi peşkir (buna yağlık denirdi), işlemeli diz

peçeteleri, pencere perdeleri ve yastık gevmeleri, bir kaç parça tentene (pencere altlıkları ve yastık gevmeleri için), kaneviça örülmüş sandık örtüsü, konsol örtüsü, elbise örtüsü, ayrıca mendil, çorap, çember, baş örtüsü, dolaylık, havlu, leğen, güğüm, şişeli lamba, takunye, mushaf kabı, iğnelik ve ipek kozalarıyla örülmüş bir pano ve resimlik bulunurdu. Kızın sandığı da kız tarafından temin edilirdi. Eskiden kaparalı sandıklar vardı.

Kızın çeyizinin bir kısmı da bohçalardan oluşurdu. Bunlara çıkma da denirdi. Kız tarafı, kızın kayınpederi, kayınvalidesi ve evli kayınlarına bohça yapardı. Varlıklı olanlar, daha fazla bohça yapabilirdi. Çıkmalarda verilecek kişinin özelliğine göre havlu, peşkir, mendil, çorap, çarşaf, baş örtüsü ve kayınpeder için aynca başına sarmak için abaniye bulunurdu.

Bunlara karşılık oğlan tarafı, karyola ve konsol yaptırırdı. Kızın elbisesini keser, kızın küpesini, yüzüğünü ve altınını alırdı.

b. BOHÇA

Bohça içine çeşitli giysilerin konulduğu dörtköşe kumaşa denir. Bohça kabı değişik renk ve nakış türleri ile süslenebilir. Önceleri bohça çanta yerine kullanılırdı. Daha sonraları genç kızların sandıklarında çeyiz olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Bir genç kızın çeyizinde normal olarak altı bohça bulunur.

Bohça yapımı eskiden günümüze kadar bir gelenek olarak süregelmiştir. Kız tarafı gelin gidilecek evin aile bireylerine bohça yapar. Bu aile bireyleri genel olarak kayınpeder, kayınvalide, kayın, görümce, enişte veya damat gibi yakınlardır. Bohça yapılan kişiler, bohçaya karşılık olarak geline hediye alırlar. Bu hediye umumiyetle altın cinsinden olur. Ayrıca erkek tarafı yapılan bohçalara karşılık kızın ailesine çeşitli hediyeler verirler. Kızın babasına veya annesine elbiselik kumaş veya hazır elbise, kayına ayakkabı vs. alınır. Eğer gelin evli olan görümceye bohça yaparsa görümce geline hem değerli bir hediye alır hem de düğünden bir kaç gün sonra gelin ve ailesini evine davet eder.

Genel olarak bohçanın içinde kayınpeder için gömlek, iç çamaşırı, kravat, çorap, mendil bulunur. Kayınvalidenin bohçasında iç çamaşırı, çorap, mendil, seccade, çarşaf, havlu ve başörtüsü bulunur. Kayınvalidenin bohçası verilirken bahşiş alınır. Damada iki bohça hazırlanır. Birinci bohça gelin ve damadın ortak bohçasıdır. Bunun içinde erkek ve kadın iç çamaşırları, pijama, gecelik ve bornoz bulunur ve yatağın ortasına bırakılır. Diğer bohçada ise terlik, gömlek, kravat, çorap, mendil, iç çamaşırı, mümkünse elde örülmüş kazak bulunur. Kayınvalide, kayınpeder ve damadın bohçaları ise daha özel olarak hazırlanır. Bohçalar hazırlandıktan sonra gelinin sandığının üzerine düzenli bir şekilde dizilir. Düğünden bir kaç gün sonra bohçalar sahiplerine verilir.

BAŞLIK PARASI

Başlık parasına eskiden "Yeği" denirdi. 1950'li yıllardan bu yana başlık parası alınmıyor. Alman yegi, kızın çeyizine ve düğününe masraf edilirdi. 1950'den önceki yıllarda başlık parasının 100 ile 300 lira arasında olduğu söylenmektedir. O zaman bir öğretmenin maaşı 50 lira idi. Bu maaşa bakılarak başlık parasının miktarı konusunda bir mukayese yapmak mümkün olabilir.

Elbise Kesmek: Evlenme safhalarından biri de elbise kesme olayıdır. Elbise kesme, düğüne 15 gün veya bir ay kala yapılır. Elbise kesme için kız ve oğlan tarafı belirlenen bir günde çarşıda buluşurlar. Önceden kararlaştırıldığı şekilde alınacak kumaşlar ve diğer ağırlıklar bu gün alınır.

Elbise kesme günü yapılan alışverişler şunlardır: Gelinlik kumaş, elbiselik kumaş (en az 2, en çok 7 kat elbise için), giyilen çarşaflık kumaş, gelin ayakkabısı, terlik, mendil, iç çamaşırı, şemsiye, küpe, yüzük ve altın Zengin olanlar beşibirlik alırlardı.

Elbise kesilirken kız tarafına alınması gereken çıkmalarda satmahnırdı Kayınpeder ve kayınlara elbiselik kumaş veya bir çift ayakkabı, elçiye dt bir kat elbiselik kumaş.

Kız ve oğlan elbise kesmede hazır bulunmazdı. Elbise onların gıyabında kesilirdi.

Elbise kesme önemli bir olaydır. Nişanlanmış olmanın tescili gibidir. Elbise kesildikten sonra elbiselerin ve gelinliğin dikimi terziye verilir ve terzi usulüne göre elbiseleri dikerdi. Her devrin giyimi ve gelinliği biraz farklı idi. Seferberlik yıllarından önceki gelin kıyafeti başta fes, üç etek vt kaftan şekilde tarif ediliyor. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenle? kadın giysileri bölümüne bakabilirler.

DÜĞÜN VE SAFHALARI

Rize'de düğünler Perşembe ve Pazar günleri yapılırdı ve geleneğe herke uyardı. Düğünler Perşembe yapılacaksa Pazartesinden, eğer Pazar güm yapılacaksa Perşembe gününden başlardı. Düğünlerin üç gün üç gece sürmesi adettendi.

Düğüne kız ve erkez tarafı ayrı ayrı hazırlanırdı.

a) DÜZENCİ

Düğün için görevlendirilen iki kadından birine "düzenci" denirdi. Düzenci üç gün boyunca kızın yanında bulunur ve kızı hazırlardı. Saçlarını keser, sürmesini, allığını çeker, duvağını hazırlar, gelinliğini giydirir ayrıca koca evinde nasıl davranacağını ona öğretir ve üç gün boyunca gelinin yanından ayrılmazdı. Her halde gelinin yanından en son ayrılanlardan biri olurdu.

b) DONDARCI

Düğün için görevlendirilen kadınlardan biri de "Dondarcı" dediğimiz adındır. Dondarcı kız ve erkek tarafından ayrı ayrı tutulan dirayetli ve jecerekli bir aşçı kadındır. Düğün yemeğini pişirmekle görevlidir. Kendine komşular yardımcı olur. Bilhassa baklava açmak gibi daha ilk mden başlayan etkinlikler düğün evine gidip gelmeleri artırır ve her şey iğün neşesiyle olur.

Gerek düzenci ve gerek dondarcı kadınlar hak ettikleri hediyeleri ığün sonunda alırlar.

c) DÜĞÜN DAVETİ

Birinci günden itibaren düğüne davet başlar. Düğüne davet edilecekler k tek gezilerek davet edilir. Düğün günü düğün evine yanlız davetliler lir ve yalnız onlar düğün alayına katılırlar. Gece eğlenceleri herkese ıktır. Eğer düğün akşamlan horonlu olacaksa düğün eğlencelerine her raftan hatta başka köylerden de delikanlılar gelebilir. Düğün sahibinin ınlan ağırlamak gibi bir yükümlüğü yoktur. Yalnız horon eğlencesi varsa ı eğlencelere iştirak ederlerdi.

d) MES-BABUÇ

Düğünün birinci günü erkek tarafı gelinin ağırlığını alıp kızın evine geti-^r. Kızın ağırlığında elbise kesme gününde alınan elbiseler, altın ve hedi-eler bulunurdu. Yeniden sayacak olursak; gelinlik, çarşaf, ayakkabı, terlik, şemsiye; erkek tarafının aldığı çıkmalar. Mes-babuç olayına bazı yer-rde "Bahça Açmak" denir. Bohça açma alayına erkek tarafından bir gu-ıp kadın iştirak eder ve bunlara da bir iki delikanlı refakat ederdi, admlar yanlız gönderilmezdi. Kız, mes-babuç günü takılarını takar ve o inden sonra babasının ve büyüklerinin yanına çakmazdı, gelin olacak ye utanır ve bir odada dururdu. Mes-babuç getiren kimseler yemek yedi-lerek ağırlanırdı. Gelin olacak kız bu gelenlere ne hoş geldiniz der ne de ,üle güle derdi, kimseye görünmezdi. Gelenlerden biri kızın odasına girer akılarını takardı. Anası babası olmayan birinin takılan takması uğursuz-ık sayılırdı.

e) ODA DONATMAK

Düğünden bir gün önce yani Çarşamba veya Cumartesi günleri oda donatma günüdür. Oda donatmaya yine kız tarafından 10-15 kadın birden i^ider ve bunlara yine bir iki delikanlı eşlik ederdi. Oda donatmaya gidenlerden biri sandıkçı idi. Mahallenin fakirlerinden biri, ücretli tutulur ve kızın sandığını yük yaparak oğlanın evine götürürdü. Bu kadına "Yükçü" de denirdi. Sandıkçı sandığı gelin odasına indirir ve üzerine oturarak bahşişini isterdi. Yükçü olarak katırlar ve atlarda kullanılabilirdi. Çeyizi katırla geldi demek bir övünme sözü olurdu.

Oda donatmaya kızın düzencisi de katılırdı. Oda donatıcı kadınlar kızın odasını donatırdı. Kızın elbiselerini, peşkirlerini, mushafmı, iğneliğini, lambasını asar, sandığını, konsolunu, karyolasını hazırlar, örtülerini örterdi. Pencere perdeleri de asılırdı.

Kızın odası donanınca erkek tarafının hazırladığı yemekler yenir ve geri dönülürdü. Damat gelenlere hoş geldin demezdi ve ortalıkta görünmezdi.

Gerek mes-babuçla getirilen eşya ve gerek donatılan oda komşular tarafından görülürdü. Oda bakmaya gitmek veya bohça bakmaya gitmek gibi bir adet vardı.

f. GELİN ODASI

Derleme yapılan yer: Rize
Derlemeyi yapan: Rize Halk Eğitim Müdürlüğü
Kaynak kişi: Zehra Orhon. Rize Çarşı Mah. Rize'li olup Rize'de gelin olmuştur.
1930'lu ve 1940'lı yıllarda gelin odası nasıldı?

1. Gelin karyolası demir veya prinçten olurdu. Karyolanın çeyizi de şöyle idi:

Yatak, yatak üzerine çarşaf, çarşaf üzerine yorgan, yorgan üzerine melez çarşaf veya feretiko çarşaf bulunurdu. Yastık dantelli bir kılıfla giydiri-lirdi. Karyola eteği kanaviçe veya açıkış dantel şeklinde olurdu.

2. Gelin odasında seke veya sedir denir bir divan bulunurdu. Divan üzerine halı veya dokuma kilim döşenirdi veya kalın goblen kumaş örtülürdü. Divan yastıkları ot veya samandan doldurulur ve bu yüzden sertçe olurdu.

3. Gelin Sandığı, odanın bir köşesine konur bu sandığın iki göz felemi-disi yanı iki gözü olurdu. Üzeri nakışlı bir örtü ile örtülürdü.

4. Pencere Perdeleri: Pencerelerde üç kat perde konur perdeler pencere camını az geçerdi. En alt perdede 30 cm. kadar dantel dikilirdi. İkinci kat perde bir keten tülden ibaretti. Üçüncü kat perde de perde kanatlarını ihtiva ediyordu.

Bazı pencerelere amerikan perdeler bulunurdu. Bunlar yaylı olup aşağı ve yukarı çekilebilirdi.

5. Gelin odasına banyo da bulunurdu. Her gelinin çeyizinde olması lazım gelen bakır güğüm, bakır leğen, gümüş hamam tası, simli terlik, sedef kakmalı yüksek ve özel bir çift takunye de odanın bir köşesinde yerini alırdı.

6. Gelin odası el dokuma kilim veya halı ile döşenirdi.

7. Köşe halısı, mushaf kapı ve mushaf, iğnedanlık, elbiselik ve elbise örtüsü oda duvarlarını süsleyen eşyalardı. Ayrıca düğün gününe mahsus olmak üzere gelinin çeyizinde yer alan peşkir ve havlular da duvarlara asılırdı.

8. Gelin odasının bir yerinde konsol konur. Konsolun üzerine konsol aynaları, karpuz lambası bulunur, bir köşeye de gaz lambası asılırdı.

9. Çeyiz sandığında bulunan eşyalar: 10-15 adet çarşaf, pullu peşkirler, çemberler, yaşmaklar, mendiller, merserize ipliği veya yünle dokunan çoraplar, pirkaç top feretiko bez.

10. Elbiselikte bulunan elbiseler: Yünlü elbesi, çiçekli kadife elbise, Döpiyes elbise, (Rolanlı etekli ve oturmalı biçimli) Feretiko, pazen veya divitin sabahlık, (Divitin veya ipekli kumaştan kuşaklı, kruvaze, kollan bol).

11. Gelin, düğün günü gelin odasının sediri üzerinde veya bir masa üzerinde ayakta durur, ellerinde dantel eldiven, göbeği üzerine elleri bağlı, bir elinde oyalı bir mendil.

12. Saçları bigudi şekilde yapılır, kakül ve zuluf kesilir (Erkeklerin favori bırakması gibi) Telli duvak arkadan düşük takılır, önden saç ve zuluf görülsün diye böyle yapılırdı. Asrın başlarında ise gelinlere altın, tepelik takılır ve tepeliğin kenarları altında paralarla çevrilir, çene altına paralar zinciri ile tutturulurdu. Tepelik takmayan gelinler taç takardı.

13. Gelinin kaşları alınır, rasük çekilir, allık sürülür, nadiren de olsa dudaklar boyanır, ellere kına yakılırdı. Gelin ham***** da gidilirdi.

14. Gelin elbisesi pembe, mavi veya beyaz kumaştan dikilir. Kloş etek, belden kesik, üst beden tamamen oturmuş, kolların alt kısmı dar, üst kısmı bol, etek boyu maksi, yaka kapalı olur, yakada dantel bulunurdu. Duvak olarak beyaz ipekli bir duvak takılır, gelin teli kullanılırdı.

Ayak: Müslim çorab (kaim koyu renk, arkadan dikişli) beyaz renk ayakkabı giyilirdi.

15. Gelinin takıları : Kulak küpeleri: lira küpe, elmas küpe veya pırlanta küpe olurdu. Kola ince veya hasır bilezik, 5 cm eninde olan arpa bilezik tabir edilir bir tür takı takılırdı. Boyunda da "beşi bir yerde".

Gelin çeyizinde ayrıca bu günkü örneğine göre namazlık ve teşbih de bulunurdu.
 
TRABZON İLİ EVLİLİK ADETLERİ

Hayatın ikinci önemli dönemi olan evlenme; gerek kız, gerekse erkek açısından bir geçiş olduğu gibi, iki aile arasında yeni bir bağ, kurulması, aileler arasındaki yaşamı, düzeni ve ekonomiyi hatta bir takım kültürel ilişkileri sergiliyor olması bakımından da her zaman için üzerinde titizlikle durulması, her safhası ayrı tören ve ayrı adetlerle süslenen bir olay olarak önem kazanmıştır.

Evlenme de doğum gibi yeni bir yaşam durumuna geçişi ifade etmektedir. Bu geçiş dönemi esnasında da evlenen kız ve erkek halk inanmasına göre; doğa üstü güçlerin etkisi altındadır. Bundan dolayı gelin ve damadı bu doğa üstü güçlerden geleceğine inanılan tehlikelerden ve zararlı dış etkilerden korumak için bir takım tedbirler almak gerekmektedir. Bundan dolayı halk dinsel ve büyüsel içerikli bir çok uygulama ve pratiğe baş vurmaktadır.

Evlenme toplumsallaşma sürecinin en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Kıza ve erkeğe yeni bir sosyal statü kazandıran evlenme aileler arasında kurulan dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkileri düzenlemesi bakımından her zaman ve her yerde önemli bir olay olarak görülmektedir. En küçük toplumsal kurum olan aile; dolayısıyla da kültürel yapının da temelini oluşturmaktadır. Evrensel bir karakter taşıyan evlenme; dünyanın her yerinde bağlı bulunduğu kültürel yapının gerektirdiği kurallara ve kalıplara göre şekillendirilmekte, dinsel ve büyüsel motifler içeren evlenme içerisindeki gelenek, görenek, adet ve inanmalar genellikle tüm yörelerde çok zengin bir görünüm sergilemektedirler. Bu gelenek ve görenekler ait olduğu toplumu tanımaya ve anlamaya ilişkin önemli verilerdir.

Söz konusu çalışma Trabzon ili, ilçe ve köylerinde 14- 26 Temmuz 2003 tarihleri arasında yapılan çalışmalarda elde edilen verilerden oluşmaktadır. Kaynak kişilerden alınan bilgilerin, mümkün olduğu kadar içeriğe dokunulmadan ifade bozuklukları düzeltilerek verilmesine özen gösterilmiştir.

EVLİLİK BİÇİMLERİ

Toplumların toplumsal, tarihsel boyutları, ekonomik yapıları, yerleşim düzenleri, üretim ve tüketim ilişkileri, sosyal normları, kısaca kültürel yapı evlenme biçimlerini de belirlemektedir. Her toplum ya da grup kendi yapısına uygun olanı seçerken aykırıyı önlemeye çalışmaktadır.

Araştırma yöresinde geçmişte yapılan evliliklerde geçim düzeyi, ekonomik yapı, toplumsal konum ve etnik ayrılıklar belirleyici olmaktaydı. Araştırma bölgesinde geçmişte evlilikler genellikle yöre içerisinde yapılmaktaydı. Yaşam koşullarının farklılaşması özellikle ekonomik yaşamın farklılaşması nedeniyle günümüzde yöre dışından evliliklerin de yapıldığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra yaşlı kuşak yöre evliliklerinin tercih edildiğini.

Yörede literatürde tespit edilen evlenme türlerinden; görücü usulü, akraba evliliği, baldızla evlenme. Kayınla evlenme, dezmal kaçırma, değişik yöre halkının anlatısıyla değiş – tokuş, değiş kaçarak evlenme, kaçarak evlenme yöre halkının anlatısıyla uyma , kayma, kaçma, zorla kaçırılma yöre halkının anlatısıyla çekme, dul kadının evlenmesi, dul erkeğin evlenmesi, birden çok kadınla evlenme, beşik kertme gibi evlenme tiplerinin tümüne geçmişte rastlanmaktaydı. Günümüzde de bu evlilik türlerine nadir de olsa rastlanmakla beraber genellikle anlaşarak yapılmaktadır.

Evlilik tipleri, ile ilgili olarak alanda tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir;

“Burada kaçarak evlenme çok fazla, kaçarak evlilikler genelde kız ve oğlan bir birleriyle anlaşarak yapılmaktadır. Kaçarak evlenenlere de düğün yapılmaktadır. Burada zorla kaçırma da olur, buna çekme denir. Oğlan ayakdaşlarını (arkadaşlarını) yanına alarak, kızı bağda, bayırda nerede olursa kaçırır. Kızın babası yerişe bilirse (yetişebilirse), kız kala bilirse geri alır. Kız zorla da kaçırılsa geri dönemez ona ille bir uygunluk yapmaya çalışılır. Böyle durumlarda, muhtar, azalar, köy heyeti araya girerek uyuşturur (anlaştırır). Burada kayınla evlenme de var, kadının kocası ölmüş eğer gelinin çocukları varsa, gelini de seviyorlarsa böyle durumlar da abes (kötü) bir şeydir ama seyrek de olsa kayınla evlenildiği görülüyor. Kadın ölmüşse, çocuklara iyi bakar düşüncesiyle enişteyle evlenme de görülüyor. Beşik kertme ise ağzından çıkan sözdür onun yerine getirilmesi gerekir.”(Şalpazarı Simenli köyü)

“Eğer kız ve erkek bir birlerini sever anlarlar ki; anne ve babaları vermeyecek o zaman kaçarlar. Oğlan tarafı nazı geçtiği bir komşusu veya akrabasının evine kızı götürür. Kızın kaçması köyde falancanın kızı kaçtı şeklinde anlatılmaktadır. Kızı götürüldüğü ev sahibi merhametli ise her iki tarafı da düşünerek kızın ve erkeğin birlikte olmasını engeller. Kız kaçtığı zaman bir zaman anne ve babası konuşmaz. Bir yıl iki yıl baba evladını yüzüne hiç koymaz (karşısına almaz konuşmaz). Anne daha çabuk konuşur. Belli bir zaman sonra bir görüşçü giderek barıştırır. Dul kadın eğer yoksuz (yoksul) kaldıysa evlenir ama giderken çocuklarını götüremez. Çünkü çocuklar baba tarafınındır. Burada kumalık eskiden yaygındı, şimdi de var. İki kardeş iki kardeşle de evlene bilir buna değiş denmektedir.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Burada zorla kaçırma olur adam heves eder kızı kaçırır, bir yerde tutar. Bir kere tuttu mu artık o kız onun karısı olur, erkek kızın üzerinden eşarp yüzük gibi herhangi bir eşyayı aldığı zaman o kız onunla evlenmek zorundadır. Evlenmezse erkek elindeki kızın eşyasını herkese gösterir. Erkeğin elinde bulunan kızın eşyası bir anlamda da kızın namusu gibidir.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

Şalpazarı Geyikli beldesinde kaçmayla ilgili olarak bir kaynak kişi anlatısı aşağıda olduğu gibi verilmektedir.

“Sevdamızla konuşur, karar eder anamıza, babamıza söylerdik, kabul etmezlerse, kaçardık. Evvel suya gitme vardı, bir yerde bir yalak bir tekne oludu oraya giderdik. Sevdamızda o suyun kapısını keserdi, orada konuşur, anlaşırdık ya da değirmene gider sevdamızla orada anlaşır kaçardık eskiden adet öyleydi.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Kaçarak evlenme var, böyle durumlarda kızın babası isterse kızı geri alabilir. Zorla kaçırma da buralarda olur buna çekme denmektedir. Çekilen kız üç günden sonra geri getirilemez (baba evine). Beşik kertme de var. Beşik kertmede kimisi kızın beşiğinin başını kerter, kimisi de beşiğe oğlanın adını yazar. Büyüdükleri zaman evlenen de var, evlenmeyen de. Kumalık Trabzon merkezde de görülüyor, ancak köylerde daha yaygın. Dul kadının evlenmesi normal ancak giderken çocuklarını götüremez. Çünkü çocuklar baba tarafınındır.”(Trabzon merkez Faroz Mahallesi)

Günümüzde evlilikler kent merkezinde genellikle anlaşarak yapılmaktadır. Kırsal kesimde ise; anlaşarak yapılan evliliklerin yanı sıra yukarıda belirtilen evlilik türlerine de rastlandığı saptanmıştır.

EVLİLİĞE HAZIRLIK AŞAMALARI

Evliliğe hazırlık aşamaları, evlenme çağı, kız beğenme, kız isteme başlıkları altında incelenmektedir.

Evlilik çağı:

Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini belirleyen bir takım ölçütler vardır. Bunların başında ergenlik çağına girmiş olmak gelmektedir. Ülkemizde ergenlik çağı 10-14 yaşları arasında başlar. Gerek kızda, gerekse erkekte görülen, birtakım biyolojik ve fizyolojik gelişmeler, ergenlik çağının belirtileridir. Annelik ve babalık için gerekli olan bu gelişmeler, onların biyolojik ve sosyo - kültürel kişiliklerini geliştiren önemli belirtilerdir. Bu değişik belirtilerle kişisel sorumluluklar da başlamaktadır.

Erkek çocuklar aile içerisinde; gerek cinsinin, gerekse yaşının gerektirdiği, etkinliklere katılarak, geleneklerin gerektirdiği tavrı almaya çalışır. Kızın ergenlik çağına girmesi; ev işlerine katılması, aile ve grup içerisindeki genç kızlık çağının gerektirdiği role bürünmesine karşı cinsle ilgilenmesiyle belirginleşmekte ve evlenme çağına girmiş olmasında ölçüt olarak alınmaktadır.

Evlenme olayında Anadolu’nun hemen hemen her yerinde sıra gözetimi olayına rastlanmaktadır. Bu konuda büyük kardeşlerin daha önce evlenmelerine dikkat edilmektedir.

İster köyde ister kentte olsun; evlenme yaşını ve zamanını ekonomik yaşamın, bazı sosyal olayların, göçlerin, ölümlerin kısacası kültürel yapının belirlediğini söylemek gerekir.

Araştırma bölgesinde konuyla ilgili olarak yapılan tespitler aşağıda yer almaktadır.

“Kızın evlenme çağı eskiden 18 yaşını bulurdu, şimdilerde 20 -22 ye kadar uzadı. Kız 30 yaşına geldi mi evde kalmış sayılmaktadır. 27 yaşıma gelen kız artık evde kalmıştır. Erkek de evlenme yaşı 25 – 26 ya kadar uzar. Burada erkekle kız arasındaki yaş farkı en fazla 10 ‘a kadar çıkmaktadır. Normal olan erkekle kız arasında 4- 5 yaş olmasıdır. Erkeğin kızdan küçük olmaması önemlidir. Ancak geçmişte nadir de olsa kızın erkekten yaşça büyük olduğu evlikler yapılmaktaydı. Burada sıra gütme vardır. Eğer küçük kız veya oğlanın evlenmesi gerekiyorsa, büyük kız veya büyük oğlandan izin alınması, onların sıralarını vermesi gerekmektedir.”(Tonya Melikşah köyü)

“Kızların evlenme yaşı 15- 16 dır. 30 yaşına varan kız evde kalmış sayılır. Ona biz burada kaluk deriz. Onları artık yaşlılar alır. bazıları da hiç evlenmeden bakir, bekar gider (ölür). Eğer kız severse isterse ana baba vermezse onun günahı çok, insanın ille evlenmesi çoluğa çocuğa karışması gerekiyor. Erkeğin evlenme yaşı da kızınkiyle aynı. Bir iki yaş aşağı veya yukarı olabilir. Bazen çok seyrek de olsa kızın erkekten büyük olduğu durumlar oluyor. Ama bu çok seyrek. Genellikle herkes menendine yani eşine. Sıra gütme var mesela küçüğün sevdası çıktı, anne baba - ha bunu evereyim senide everceğim diyerek büyükten izin ister. İzin verirse küçüğü evlendirebilirsin, vermezse duracak. Kız da oğlan da sırasına (sırasını bekleyecek), evde tatsızlık kuramazsın.”(Şalpazarı Simenli köyü)

“16- 20 kızlarda evlenme yaşı. 25-30’u geçti mi evde kalmış sayılmaktadır. Erkek eskiden askere gitmeden evlenirdi. Şimdi günümüzde erkeğin belli bir evlenme yaşı yok erkek her yaşta evlenebilir. Eğer küçük kardeş severse büyükten izin alarak evlenebilir. Büyüğün izin vermemesi halinde evlilik gerçekleşmez. İzin verilmemesi halinde yapılan evliliklerde kardeşler arasında uyumsuzluklar çıkmaktadır.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Kızlar 16-17 yaşında evlenir. 20 yaşına kadar zor kalır. 25 yaşlarına geldi mi derler kaluk evde kalmış. Kız kısmını birinci ister vermeyeceksin ikinci ister vermeyeceksin üçüncü o zaman vereceksin. Kız kısmının üçüncüden sonra kısmeti kapanır, şansı kesilir. En büyük kız varken, küçüğünü vermezlerdi, büyük sıradayken küçük verilmez. Büyüğün şansı bozulur. Vermek zorunda kalınırsa, büyükten izin alınır. Büyük ben senin rızkına mani olmayayım sen evlenebilirsin, müteessir olma diyerek izin verir. ”(Maçka Çeşmeler köyü)

Günümüzde yukarıda kaynak kişilerin belirttikleri evlilik yaşı; köylerde halen geçerliliğini sürdürürken kente merkezinde bu yaşın büyüdüğü tespit edilmiştir. Geçmişte erkekler askere gitmeden de evlendirilirken, günümüzde erkeğin kolay evlenebilmesi için askere gitmesi aranmakta, askerliğini yapmış olan erkeğe daha kolay kız verilmektedir.

Kız beğenme. Görücülük, kız isteme.

Geleneksel kesimde evlenme hazırlıkları “kız bakma”, “kız arama”,”kız soruşturma” ile başlamaktadır. Oğullarını evlendirmek isteyen anne ve babalar ilk önce akrabalarından, komşularından ve yakın çevrelerinden başlayarak kız aramaya çıkmaktaydılar. Kız bakma konusunda ailelere, akrabalar, komşular yardımcı hatta aracı rolü üstlenmektedirler. Evlenecek erkeğe kız bakma olayına Anadolu’nun bir çok yerinde; “görücülük”, görücüye çıkma” vb adlar verilmektedir.

Araştırma bölgesinde de; konuyla ilgili olarak diğer bölgelerde olduğu gibi kız bakma, kız beğenme, kız görme, görücü gitme, görücü. Gibi kavramlar kullanılmaktadır.

Trabzon’da kız beğenme kız görme evliliğin önemli bir aşamasını oluşturmaktadır. Bütün toplumlar, evlenecek kızda ve erkekte ait olduğu toplumun değer yargılarına , dünya görüşlerine , hayatı algılayış biçimlerine göre, kısaca yaşam tarzına göre birtakım nitelikleri taşımasına dikkat etmektedir. Bu niteliklerin Anadolu’nun diğer bölgeleriyle benzerlik göstermekle beraber farklılıklar da içerdiği saptanmıştır.

Konuya ilişkin kaynak kişi, derlemeleri şöyledir;

“Eskiden istediğimiz kız gelin gelene kadar oğlanı hiç tanımazdı. Oğlan da ı sülaleden sürekli kaçardı. Ayıp vardı, saygı vardı. Ben komşu olarak tavsiye ederdim falan yerde iyi bir kız var. Kız arayanlarda bana sorardı iyi midir, kötü müdür, yalancı , dolancı mıdır, namuslu mudur, hırsız mıdır, gece yatağa işer mi, sülalesinde herhangi bir hastalık var mı. Sülalesinde hastalık olan aileden kız alınmazdı. Sülalede verem , frengi, sara ve ya sülalede deli bir uşak varsa o aileden kız alınmaz. Çünkü doğan çocuklar da onun zürriyetinden olacağına inanırız. Beğenilen kız; eli becerikli mi, işinde gücünde iyi mi, ahlaklı mı, dedikoducu mu, dilli mi 9çok konuşan), soyu sopu nasıldır bunlar hep bilen birinden sorulur. Burada kız fakirse fakir alır, zenginse zengin alır. burada şöyle bir söz vardır. Zenginsen fakir kız alacaksın, sende gelip görsün, zengin kız senin malına da tenezzül etmez denir. Evlenecek oğlan rakı içer mi, bir haylazlığı var mı, eskiden delikanlılar başlarından şapkalarını hiç indirmezler, kadınlar da peştemallerini indirmezlerdi çok ayıptı. Kızın ilk istendiği akşam uşağın durumu sorulur. Daha önce başından bir olay geçmiş midir, sülale iyice araştırılır. Erkekte zenginliğe çok önem verilir. Erkek zengin , kız fakir ise bir istemede kız hemen verilir.erkekte yakışıklılık da önemlidir. Bir sanatının olup olmadığına da bakılır. Tarlada, bağda, bahçede çalışırsa kolay kolay kız vermezler. Erkeğin askerliğini yapmış olması da önemlidir. ”(Tonya Çeşmeler köyü)

“Eskiden zenginlik arazi üzerineydi. Falancının arazisi çok ben kızımı ona vereyim ya da o oğlanı alayım denirdi. Ama şimdi araziye bakılmıyor soy sop yakışıklılık da aranıyor.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

“İstenecek kızın nasıl iş yaptığına bakılır. Namus, zenginlik, mal mülk, soy sop, güzellik önemlidir. Erkeğin de en birinci ailesine bakılır, sigara içki içmemesi, ***** oynamaması çok önemlidir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“İstenecek kızın zanaatlı, becerikli olması, iyi bir sülalenin kızı, yeri yurdu olması aranır. Erkek okumuş olacak, yeri yurdu olacak. Gurbette çalışıyor ve bir işi olacak. Amir memur olacak. Yakışıklı olacak. Kızın da erkeğin de en çok akıllı olması önemli. Elin adamının kaynananın, kaynatanın yüzünü güldürürsen onlara yaranırsan en iyisi bu.”(Şalpazarı Simenli köyü)

Araştırma yöresinde geçmişte herkes birbirini tanıyordu. Bu nedenle oğlan tarafı münasip gördüğü kızı kızın bir akrabası veya yakın bir komşusunu da yanına alarak görmeye gider. Bu olay yörede;”kız bakmaya gitme”,”kız görmeye gitme”, “görücü gitme” görmeye gidenlere ise görücü denmekteydi. Bu uygulama günümüzde de devam etmektedir. Konuyla ilgili olarak farklı yerlerde yapılan derlemeler şöyledir.

“Köyde herkes bir birini tanır. Ama beğenilen kız öyle istenmek amacıyla değil. Ev halini görmek, kızın oturup kalkması nasıldır, onu anlamak amacıyla dışarıda tanıyor ol0san da kızın evine bir gider veya bir aracı gönderilir. Eğer kayınvalide gitmişse buna kız bakmaya gitme denir. Eğer komşulardan biri gitmişse buna aracı denmektedir. Aracı orada onlara hiçbir şey çıtlatmaz. Kızın oturup kalkmasına, iş yapmasına, evin temizliğine evin çevresine bakar”(Tonya Meliklah köyü)

“Düğünlerde ve benzer topluluklarda kız beğenilirdi. Kız görmeye uğurlu gün olduğu için ekseri Perşembe ve Pazar günleri gidilirdi. Kızı görmeye gitmeden bir aracı gönderilir. Aracı gelip kızınızı görecekler diye haber verir. Bu işi gören aracıya yenge denmektedir. Kız görmeye gidildiğinde kız mutlaka çıkar. O zaman kız dipten başa doğru(ayağından başına doğru) bir sakatlığı olup olmadığını anlamak için bir güzel süzülür. O gün kızın oturmasına kalkmasına. Evin tertibine , temizliğine kısaca her şeye çok dikkat edilir.”(Trabzon Faroz mahallesi)

Kız görme aşamasını, kız isteme aşaması izlemektedir. Kız beğenilirse kız evine bir aracı tarafından haber gönderilerek niyet belirtilir. Yakın akrabalar ve sözü geçen etkili bir kışı de alınarak kız evine gidilir. Bu olay diğer yörelerde olduğu gibi; “kız isteme” olarak tanımlanmaktadır.

“Beğenilen kızı istemek için, sizi bu akşam rahatsız edeceğiz diye kız evine haber verilir. Kız tarafı oradan buradan (her hangi bir yerden) duyduğu için, gelme niyetlerini zaten biliyordur. Bu nedenle konuyu hemen anlar. Kız tarafı taraftarsa buyurun gelin der. Taraftar olmasalar da oğlan tarafı gene gider. İstemeye kaynana, kaynata olacak varsa oğlanın ağabeyi gider. Kız istemeye gidildiği zaman eskiden bakarlardı ki evin kapısı temiz mi, süpürülmüş mü, evin kedisi güzel mi, kediye bakarlar ki zayıf mı, semiz mi, kapıda ki köpeğe bakarlar ki semiz mi, altı güzel süpürülmüş mü. Evin kapısında odun yığını var mı. Hemen kız istenmez derler ki; biz buraya niye geldik sormuyorsunuz. Kız evi de der ki; hoş geldiniz, sefa geldiniz, niye geldiniz. Kaynata olacak da der ki; Allah’ın emriyle senin kızını benim oğluma istiyorum. Kız tarafının vermeye niyeti varsa; taşınayım, düşüneyim der, yoksa yanlış geldiniz bizde size göre kız yok der. Oğlan tarafı kızı severse kolay kolay bırakmaz. İlk istemede kız verilmez. Verilirse; evlendiği zaman bir şey olduğu zaman derler ki iyi bir şey olsaydın ilkin ki akşam hemen vermezlerdi. Kız bir istenir, iki istenir, kız tarafını sülalesine,eşine, dostuna danışması için araya bir müddet süre konur Bu olaya kız isteme denmektedir. Kız tarafının vermeye niyeti varsa bu dışardan da öğrenilir (kahveden kız veya oğlan tarafının bir akrabasından vb). Kız tarafı vermeye karar verirse oğlan tarafına; buyurun gelin diye haber gönderir.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Kız beğenilirse, aracı , yenge gidip oğlan evine haber götürür. Kızı sevdik falan vakitte isteyeceğiz derler. Kız istemeye, eskiden perşembe veya pazartesi günü gidiliyordu, günümüzde ise fark etmiyor. Her gün gidile biliniyor. Kız istemeye kadın erkek eş dost toplanarak gidilir. Giderken de; eskiden lokum götürülüyordu, günümüzde ise çikolata şekerleme götürülüyor. Kız evinde kısa bir muhabbetten sonra konuyu oğlan tarafından anlayışlı (yaşlı başlı sözü geçen) birisi açar. Allah’ın emriyle kızınızı sevdik istiyoruz der. Kız tarafı da, düşünelim bize ara verin der. İlk istemede kız verilmez. Hemen verilmez ki; bak hemen kızlarını verdiler. Oğlan tarafı kızı vermeye niyetli, değilse, yakın gelmezler , kız çıkmaz, yüzünü asar, kahveyi sert verir. Evin düzeninden de anlaşılır. Vermeye niyetleri yoksa, haberleri olduğu halde evi düzeni olmaz. İstemeye iki üç kez gidilir. Kızı vereceklerse oğlan tarafına tamam gelsinler diyerek haber gönderilir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Oğlanla kız mutlaka anlaşır. Anlaşmadan isteme olmaz. Eskiden de böyleydi, günümüzde de böyledir. Anlaşmadan sonra oğlan tarafından oğlanın anası babası gider. Kız tarafı hemen durumu anlar. Kızım mı gönderdi sizi der. İlk istemede hemen kız verilmez. Anlaşmadan kızın evine hiçbir şey götürülmez. Orada dövüşecek misin, çekişece4k misisin belli değil. Kız genellikle oğlanın babası ister. Kız istemeye gidildiği zaman kız tarafı hiç bir ikram yapmaz. Çünkü kız alındı mı, uyuldu mu daha belli değil. Oraya varınca deriz ki; Allah’ın emriyle, peygamberin sünnetiyle, ben senin kızını istemeye geldin, onu evlat edeceğim. Oğluma alacağım, sen ne dersin der. Kızın babası da der ki, kızın haberi olmadan sen buraya gelmezsin. Var idi, yoğ idi uğraşırsın orada artık. Kızın babasının gönlü olursa olur, olmazsa bir daha varırsın, bir daha varırsın.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Akşamdan büyükler toplanır, istemeye gider. İstemeye gitmenin bir günü yok. Ha böle (böyle) ne zaman coştun o zaman git istemeye. İstemeye gittikleri zaman bizim ha böle bir işimiz var, Allah’ın emri peygamberin sünnetiyle senin kızını gelin edesim (etmek istiyorum) var, istemeye geldim. Sen de bana ne dersin der. O da ; kızıma sordunuz mu alıyor mu der o da ; e ona da soracağız der. O zaman (aynı anda, isteme esnasında) kızın yanına bir adam yollanır. Kız yalnızken elçi sorar; baban kıza sorun diyor sen ne diyorsun diye. Kız da; babam verirse alırım der. Elçi kızın söylediğini içeri bildirir. Düzeldi mi gönül veriliyor, bir günde de karar oluyor.”(Şalpazarı Simenli köyü)

“Kız beğenilirse kız istemeye gidilir. Önce kız evine haber gönderilir, dışarıda da kız babasına; kızınızı istemeye geleceğiz diyerek haber verilir. Kız tarafı olur dese de olmaz dese de yine gidilir. Çünkü ilk söyleme de kız tarafı0 hemen gelin demez. Buyurun gelin diyen de olur, benim evlenecek kızım yok diyen de olur. kız istemeye gitmenin herhangi bir günü yoktur, her hangi bir gün gidile bilinir. Muhtar , kaynana, kaynata olacak sözü geçen biri kız evine giderek, Allah’ın emri, peygamberin kavliyle, eğer sizin de rızanız varsa, kızımı oğluna istiyorum denir. İstemeden önce biz buraya hayırlı bir iş için, hayırlı bir niyet için buraya geldik şeklinde konuşulur. Kız istemeye gidenler eskiden bir şey götürmüyorlardı ama şimdi götürüyorlar. Bir istemeyle kız verilmez . birkaç sefer gidilir. Kız tarafının kararı oğlan tarafına ya elçi aracılığıyla, bildirilir, ya da kayınvalide veya erkek tarafından biri haber almak içim gönderilir. Kızın verilmesi tamam kız verildi söz kesildi şeklinde anlatılmaktadır.”(Tonya Melikşah köyü)

Geleneksel kesimde kız babası kızın verilip verilmeyeceği konusunda aile büyüklerine, akrabalara, eşe dosta danışır. Geçmişte bu konuda kızın söz hakkının olup olmadığı araştırma yapılan yörelere göre farklılık göstermektedir. Şalpazarı’nda yaşayan Çepniler’de evlenmelerin geçmişte de günümüzde de anlaşarak yapıldığı, kızın istememesi halinde evlenmelerin gerçekleşmediği tespit edilmiştir. Bu yörede anne babanın vermemesi durumunda kaçma olayının gerçekleştiği kaynak kişiler tarafından anlatılmaktadır. Şalpazarı dışında çalışma yapılan yörelerde çocukların evlenmesi konusunda öncelikle anne ve babanın istemesinin önemli olduğu saptanmıştır. Ancak günümüzde Trabzon genelinde bu kuralın yıkılmış olduğu gözlemlenmekte, eş seçme konusunda kızın ve erkeğin düşüncesinin ön plana geçtiği görülmektedir.

Söz kesme, nişan:

Söz kesme kız isteme aşamasından hemen sonra gelmektedir. Kız isteme yoluyla anlaşan ailelerin, bu anlaşmalarını halka duyurmaları bakımından gerçekleştirdiği ilk davranış biçimidir. Söz kesme olayı olumlu sonuç alınır alınmaz. Yani kızı verilmesiyle birlikte hemen gerçekleştirilir. Söz kesimi olayında düğünle ilgili olarak yapılacak olan her şey konuşulmaktadır. Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir.

“İstemeye gidildiği zaman kız alırım dediği zaman orada hemen bir karar olur. aldık, veriş ettik bunda karar ettik denir söz bu işte.”(Şalpazarı Simenli köyü)

“Kızın verilmesi; falancaya söz kesildi şeklinde anlatılmaktadır. Eskiden söz verdik tamam oluyordu. Şimdi yüzük takılıyor. Geçmişte söz kesildikten sonra çok bekletilmez, bir iki ay içerisinde kız alınır, en fazla üç ay bekletilir. Yapılacak olan her şey söz kesiminde kararlaştırılır.”(Tonya Melikşah köuü)

“Anlaşılınca vermeye karar verildi mi, söz kesilir. Söz de kıza alınacak takılar konuşulur.”Maçka Çeşmeler köyü)

Söz kesmeden sonra gelen aşama “nişan”dır. Nişan töreni çoğu bölgemizde kız evi tarafından düzenlenmektedir. Trabzon’da araştırma yapılan yörelerde konuyla ilgili tespitlerimiz Anadolu’nun bir çok yöresiyle benzerlik göstermektedir. Ancak çepni olduklarını söyleyen Şalpazarı’ndaki uygulamaların kendisine has özellikler gösterdiği tespit edilmiştir.

Geçmişte kızın uzun süre nişanlı kalması istenmez, oğlan tarafı gelinini hemen götürmek isterdi. Günümüzde ise nişanlılık süresi belli değildir. Bu süre tamamen oğlanın ve oğlan tarafının işlerini yoluna koyması ve hazırlıklarını tamamlamasıyla ilgilidir.

“Nişan alışverişine gitmeye nişan denmektedir. Nişan daveti eskiden tutulan bir kadın tarafından yapılırdı, davete çağrı denmekteydi. Çağrı yapana gittiği evlerde para verilmekte, bu verilen paraya bahşiş denmekte ve bu paralar çağrı yapana kalmaktaydı. Çağrı yapan kadın kimler ne kadar para vermişse düğün sahibine söylemesi gerekiyordu, çünkü ileride onlar da düğün yaptığında aynı şekilde karşılığının verilmesi gerekmekteydi. Geçmişte de günümüzde de nişandan 5-10 gün önce nişan alışverişine gidilmektedir. Günümüzde nişan alışverişine kız ve erkek her ikisi de gitmektedir. Geçmişte erkek nişan alışverişine gitmezdi. Alışverişte kıza gerekli olacak tüm giysi eşyalarının alınmasına özen gösterilirdi. Nişanda çok eskiden şeker dağıtılmakta, dağıtılacak şeker oğlan tarafından kız evine gönderilmekte, diğer nişan masraflarını ise kız tarafı karşılamaktaydı. Şeker oğlan evinden kız evine şeker selesiyle gelir, sele kız evine girerken kapıda bahşiş alınırdı. Geçmişte nişanda ağır takı takılmaz, takılar düğünde takılırdı. Geçmişte nişanın bozulduğu durumlar olmaktaydı, böyle durumlarda kızın evlenmesi güçleşmekteydi. Kızın nişanlı kalma süresi bayrama denk gelirse, özellikle kurban bayr*****, kıza kimi aileler para verir, kimi aileler de, kurban gönderir. Kurban kurdelalarla ve boyalarla süslenerek oğlanın erkek kardeşi tarafından kız evine gönderilmekte. Kurbanın alnına kağıtla Allah sizi ölene kadar mesut etsin yazısı yazılmaktaydı. İsteyenler kurbanlık koça altın da takmaktadır. Buna gelin kurbanı denmekteydi. Kurbanı götürmesinin karşılığında oğlanın kardeşine kız hediye vermekteydi. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. ”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Eskiden kız verildiği zaman nişan yapılmaz kız hemen götürülürdü, nişan şimdiki gençlerde çok var. Geçmişte nişan söz demekti.”(Şalpazarı Simenli köyü)

Başlık:

Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir.

“İlle ben senden şu kadar başlık alacağım diye bir şey yoktur. Gelin alıcı kapıya geldiği zaman eğer kız dışarı (başka) bir köyden getiriliyorsa, oğlan tarafı gelin almaya giderken koç götürür. Koçu köyün delikanlıları alarak bir yerde toplanarak kesip yerler. Eğer koç götürülmezse; erkeğin köyünden bir öncü gider ona babalık denirdi. Kız almaya gidildiği zaman babalığın önüne biri çıkar , babalık ona para verirdi. Bu paraya koç parası adı verilmekteydi. Sonradan o koç parası kalktı.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Oğlan tarafı başlığı konuşurken, evladını evlat ettik, alacağını söyle, ne istersen vereceğiz der. Kızın babası da şunu alacağım diyerek oğlan tarafına bir ceza vurur gari (gayri) oğlan tarafı onu verir, gelinine de ne verebilirse (takı türü ne alabilirse) onu verir.”Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Başlık eskiden vardı kız istenirken başlık da konuşulmaktaydı. Ancak günümüzde merkezde başlık olayı yok. Köylerde halen devam ediyor.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Söz alındıktan sonra bir akşam kararlaştırılır. Toplanılarak başlık parası konuşulur. Başlık parası mutlaka verilmektedir, başlık parasında uyum olmazsa kız verilmez. Başlık parası kızı (gelini getirmeden) almadan toplu veya parça parça verilmektedir. Eskiden başlık parasına avait denmekteydi, günümüzde ise başlık parası denmektedir. Kaçan kıza da başlık alınmaktadır. Parayı kızın babası almakta, bir kısmıyla kıza öte beri bir şeyler almakta gerisi de babaya kalmaktadır.”(Tonya Melikşlah köyü)

“Kızın babası; ha ben bu kadar başlık alacağım, çoştuysan (istersen) al kızımı, çoşmazsan kalsın. O da der ki (oğlanın babası); e çoşuyorum , oğlum ille alacağım diyor derdi. Başlık oldu mu tamam karar olurdu. Başlık çok oldu veremeyeceksen zamanında vazgeçilirdi. Kıza verilecek çeyizler için kız babası o başlık parasından kullanır. Başlık toplu ödenir burada veresiye karı olmaz denirdi. Eskiden başlık vardı, altın yoktu, şimdi altın var artık kıza başlık alınmıyor.”(Şalpazarı Simenli köyü)

Geçmişte başlık parası; kız babası tarafından kıza verilecek çeyize katkı olarak istediği kadar kullanılmakta , kalanı da kız tarafının ekonomik olarak katkı sağlamasına yönelik bir gelenekti. Geçmişte bu kurala kesinlikle uyulmakta, başlıkta anlaşılamadığı durumlarda evlilik gerçekleşmemekteydi. Günümüzde ise başlık uygulamasının kent merkezinde tamamen, kırsal kesimde ise kısmen ortadan kalktığı tespit edilmiştir.

Çeyiz:

Anadolu’da çeyiz geleneği ile ilgili çalışmalar, düğün gelenekleri içerisinde bir ayrım olarak incelenmiştir. Çeyiz geleneği, evlenme ile ilgili gelenekler arasında, yeni kurulan ailenin, maddi açıdan desteklenmesine yönelik bir uygulamadır. Çeyiz bir yönüyle maddi bir özellik taşırken, diğer yönden etrafında oluşan gelenek görenek, adet, inanç ve pratiklerle üzerinde önemle durulması gereken halk kültürü konularından biridir. Çeyiz geleneği; geleneksel el sanatlarının, bir nesilden diğerine aktarılması, yeni biçimlerde üretimleri, sosyo - kültürel ve ekonomik boyutları ile ele alındığında, toplum hayatındaki etkisi,daha iyi ortaya çıkmaktadır.

Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; geçmişte kızın çeyizi düğün günü gelinle birlikte bir ata gelin, bir ete gelinin çeyiz sandığı ve bir ata da yatakları yüklenerek götürülmekteydi. Günümüzde ise; düğünden bir hafta veya birkaç gün önce götürülmektedir. Çeyizle ilgili bu geçiş sürecinde başlangıçta kız çeyizle birlikte gitmemekte, çeyizi kız tarafından gidenler yerleştirmekteydi. Ancak günümüzde bu uygulama da değişmiş gelin çeyiziyle birlikte gitmekte ve evini kendisi yerleştirmektedir. Kalabalık aile tipinden çekirdek aile tipine geçiş bu değişimde temel etken olmuştur.

Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; çeyizle ilgili uygulamaların ilçelerde farklılık gösterdiği saptanmıştır. Bu faklılığın il merkezinde daha belirgin olduğu görülmektedir.

Konuyla ilgili olarak araştırma yöresinde tespit edilen veriler şöyledir.

“Eskiden zengin olan kızın çeyizinde her şey oludu, ağırlığı (mobilya türü eşyaları) tamamen oğlan tarafı yapar, sandık çeyizi ise kıza aitti. Sandık çeyizinde kızın kullanacağı her şey bulunur, el işi olarak da kanaviçe, beyaz iş iğne oyası bulunurdu. İğne oyası, tığ işi ve boncuktan yapılan tülbentler kız çeyizinde mutlaka olması gerekirdi. Çok eskiden beyaz tülbentlerin kenarı pullanırdı, bunlardan kız çeyizinde 12 tane muhakkak bulunurdu. Sandık çeyizinde ayrıca ev halkının tümüne dağıtılmak üzere hazırlanan bohçalar da bulunmaktadır. Bu bohçalarda genellikle Faruz dokumasından fanila, külot, mendil, havlu, çorap ve çarşaf türü şeyler bulundurulurdu. Bohçanın içindekiler verilecek kişinin aile içerisindeki yakınlık derecesine göre değişiklik göstermektedir. Kaynana ve kaynatanın bohçası her zaman daha özenli ve zengin hazırlanmaktadır. Geçmişte kaymamaya; seccade, baş örtüsü, atlet, külot, taret mendili, çorap ve yatağının üzerine sermesi için yaygı konurdu. Günümüzde bunlara ek olarak elbiselik de konmaktadır. kaynataya ise; seccade, kimi pijama çıkarır, kimi gömlek, atlet, külot çorap mendil koymaktadır eltilere görümcelere normal bohça çıkmaktadır. Oğlan tarafı da kızın akrabalarına aynı şekilde bohça çıkarmaktadır. Burada bir gün iki gün evvel kızlar toplanır, çeyizler kazanlarda kaynatılır, yıkanarak ütülenerek hazırlanır. Buna çeyiz toplama denir. Çeyiz toplandıktan sonra kız evine serilmekte, bu olay çeyiz dizildi şeklinde anlatılmaktaydı. Çeyiz görmeye kız evine oğlan tarafı da gitmekteydi, çeyiz görmeye gelenler ev eşyası türünden hediye götürülmekteydi. Çeyiz dizme günümüzde artık yok. Çeyiz oğlan evine götürülmeden oğlan tarafı; çeyizi ne zaman alalım diye haber gönderir. Kız tarafı da Perşembe ya da pazartesi olmak üzere bir gün belirler. Bu olaya çeyiz alma denmektedir. Çeyiz evden çıkarken sandığın üzerine kızın erkek kardeşi oturarak bahşiş ister, gönlünü yaparsan çocuk sandığın üzerinden kalkar. Dul, yetim gelinin hiçbir şeyine yanaşmaz, burada bu iyi sayılmamaktadır. Çeyizle birlikte eskiden kızın kardeşi, ağabeyi, yengesi gider, kız gitmezdi. Günümüzde çeyizle birlikte kız da gidiyor. Kız tarafı çeyizi oğlan evine yerleştirmekte, gelin yatağını ise yenge hazırlamaktadır. Yatak hazırlanırken oğlan tarafı yatağın üzerine oğlan çocuğu oturtturur, kız tarafı da çocuğa bahşiş çıkartır. Oğlan evi de orada bulunan herkese yemek verir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Çeyiz eskiden kızla beraber giderdi, günümüzde bir hafta önce gitmekte ve kızın evi düzülmektedir. Eskiden kız çeyizinde; yorgan, yatak türü şeyler ve sandık çeyizi bulunurdu, eskiden çeyizde sandık mutlaka bulunmaktaydı. Sandık kız evinden çıkarken üzerine kızın erkek veya kız kardeşi oturur, bahşiş verilene kadar sandıktan kalkmaz. Verilen bu paraya sandık parası veya çeyiz parası denmektedir. Bu adet günümüzde de devam etmektedir. Eskiden her gelin giden kızın peşine baba evinden bir inek verilmekteydi. O ineğin bağını tutana da bahşiş verilmekte, verilen bu bahşişe de bağ parası denmekteydi. Bahşişi veren ineği alır götürür gelinin baba evinden verilen bu inek; kıza koca evinde bir katkı olması amacına yönelikti.”(Tonya Melikşah köyü)

“Kız düğünden sonra baba evinden çağrılır. Kızımla görüşmek istiyorum kızımı akşamca (akşama doğru) eve alacağım hazırlığım var der. Kızın düğünden sonra baba evine çağrılmasına gerilik denmektedir. Kız o gece orada kalır, ertesi gün çeyizlerini alarak koca evine gider. Kız komşu evinden gelin gittiği için komşu evine giderken hiçbir eşyasının götürmemektedir. Kız çeyiz ve kendisine ait olan tüm eşyaları geriliğe gittiği gün alıp koca evine götürmektedir. ”(Şalpazarı Simenli köyü)

“Uyup – kayan (kaçan) kıza anlaştıktan sonra pırtısı (eşyası) verilir. Eskiden kız çeyizinde; yorgan, tırmaç (bağ), çentik (kola takılan heybe) bulunmaktaydı. Eskiden sandık yoktu, yünden hazırlanmış bir çuvalın içine kızın bütün çeyizleri konmaktaydı.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Oğlan tarafı sandık ve yatak yaparak kız tarafına gönderir. Kız tarafı da sandık yapar. Kızın yaptığı sandığı içerisinde kızın yastığı çulu her şeyi bulunur. Eskiden kız çeyizinde en az 40- 50 çift çorap bulunmakta, bu çoraplar bohça ile dağıtılmaktaydı. Buna bohça çıkarma adı verilmekteydi bohça çıkarma adeti şimdi de devam ediyor. Eskiden gelin çıkarılırken, bir ata sandıkları yüklenir, bir ata da yatak yorganları yüklenirdi. Oğlan evinde sandık attan indirildi mi kızın kardeşi sandığın üzerine oturur, çocuğa sandık parası vererek çocuğu sandıktan indirirler, sandığı içeri alırlardı. Oğlan evine çeyiz gelince odaya ip çekilir, havlular bir tarafa, elbiselikler bir tarafa, yün çoraplar bir tarafa asılırdı. Kız çeyizini, kızın tarafından gelenler asar, oğlan tarafı ellemezdi. Gelin geldiği zaman gelin odasına kimseyi almazlar, gelinin odasını donatırlardı. Günümüzde ise gelinin odası gelin gelmeden bir gün önce donatılmaktadır.”(Maçka Çeşmeler köyü)

Geçmişte çeyiz düğün günü kızla birlikte götürülmekte, aynı gün düğün devam ederken oğlan evinden gelenler çeyizi yerleştirmekteydi. Zamanla çeyiz düğünden birkaç gün önce götürülmeye başlandı. Başlangıçta kız çeyiz sermeye gitmiyordu. Günümüzde ise çeyiz düğünden önce gitmekte, çeyizle birlikte kız da giderek kendi evini yerleştirmektedir.

Çeyizin günümüzde yine geçmişteki amaca yani evlenen çiftlerin ihtiyaçlarını, yaşamını kolaylaştırmaya yönelik bir uygulama olarak sürmesine karşılık, biçimsel olarak farklılaştığı tespit edilmiştir. Ekonomik yaşamın değişmesiyle farklılaşan kültürel yapı; kız çeyizinin daha çeşitlenmesi ve zenginleşmesinin doğal nedeni olmuştur.

Urba düzme:

“Düğüne iki ay kala alışverişe gidilmekte, buna gelin urbasına gitme denmekteydi. Alınan tüm urbalıklar terzi tarafından dikilmekte, terzi gelinliği dikerken bahşiş istemekteydi”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Düğün alışverişinde nişan alışverişine göre daha çok şey alınmaktadır. Eski düğün alışverişlerinde genellikle kumaş alınmakta, alınan kumaşlar terziye götürülmekte, terzi ilk kumaşı keseceği zaman makas kesmiyor diyerek bahşiş almaktaydı. O gün terziye gidenlerin hepsi terziye bahşiş vermekte, ilk olarak kayınvalide parayı makasın yanına bırakmakta, sonra oğlan tarafı ve kız tarafı bahşişlerini bırakmaktaydılar. Toplanan bu paralar terziye kalmaktaydı.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Eskiden gelini komşu evine götürdüğümüz zaman hemen elbiselikler alınırdı. Buna urba düzme denirdi. Gelinin elbiseleri dikilene kadar gelinin kaldığı komşu evine komşular elbise iletirdi.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Geline elbiselik almaya düğünden iki gün evvel gidilir. Buna çamaşıra gitme denmektedir. Çamaşıra kız da gider kız beğenir düğün sahipleri kızın beğendiklerini alır. Alınan kumaşlar terzilere verilir, terzi ilk makası vururken; bu makas bu elbiseyi kesmiyor derdi. Bunun üzerine terziye beş on kuruş bahşiş verilmekteydi.”(Şalpazarı Simenli köyü)

“Eskiden söz kesildikten bir hafta veya on beş gün sonra, gelinin elbiselerini almaya gidilirdi. Buna ağırlık denmektedir. Ağırlık almaya kaynana, kaynata, kızın annesi, babası varsa ablası giderdi. Burada ağırlık almaya kız da gidiyordu ancak damat gitmezdi, şimdi de gitmiyor. Eskiden ağırlıkta üst baş kumaş alınır, terzide diktirilirdi. Ağırlık günü oğlan tarafı kız tarafının ev halkına, kız tarafı da oğlan tarafının ev halkına bir şeyler alırdı. Kız tarafına alınanlar genellikle kumaş olmaktaydı, bu kumaşlar terziye götürülerek gelinin giysileriyle birlikte diktirilmekteydi. Bu adet günümüzde de devam etmektedir.” (Tonya Melikşah köyü)

DÜĞÜN AŞAMALARI

Düğün uygulamaları kapsamında; kına gecesi, gelin hamamı, damat tıraşı,yenge ve sağdıç geleneği, düğün, nikah , gerdek, gerdek ertesi konuları yer almaktadır. Bu bölüm oluşturan düğün uygulamaları içerisinde önemli yer tutan sağdıç ve yenge geleneği de incelenecektir.

Kına gecesi:

Ülkemizde evlenmeyle ilgili yaygın geleneklerden birisi de kına gecesidir. Kına gecesi genellikle gerdekten bir gün önce, kadınlar arasında kız evinde yapılmaktadır. Kız kınası kadar yaygın olmamakla beraber bazı yörelerimizde damada da kına yakıldığı görülmektedir. Erkek evinde toplananların düzenledikleri gecede kız evinden bir tepsi içerisinde gelen kına orada bulunana herhangi biri veya damadın sağdıcı tarafından eline yakılması uygulaması Anadolu’nun bir çok yöresinde yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

Düğün kız almadan bir gün önce kına gecesiyle başlamaktadır. Kızın evinde kına , oğlanın evinde de aynı gün kına düğünü yapılmaktadır. Kına sabaha kadar sürmektedir.

“Kınanın hazırlanmasında ve kızın eline konulması esnasında dul ve başından iki evlilik geçirmiş kadınlar, uzak tutulur. Gelinin kınasını yenge karar ve kınayı yine yenge yakar. Kına yakılırken kardeşi avucunun ortasına para koyar. Kına yakılırken kız avucunu açmaz. Kızın avucunu açması için kardeşi uğraşır. Kına konurken mani çevrilir, gelin ağlatılır, gelin ağlamazsa kocaya gidecek diye sevindi derler. Gelinin kınası koyulana kadar gelin ağlar. Geline kına konduktan sonra kına orada bulunan herkese dağıtılır. Gelinin elleri kınalı ve bağlı olarak, duvağı çıkarılmadan bir yere yaslatılarak sabaha kadar bekler. Kınanın olacağı gün sabahtan oğlanın evinde yemek pişmeye başlar. Oğlan evinde gece sabaha kadar yemek pişer.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Kına gecesi çarşamba günü yapılmaktaydı. Ama burada kına koyulmaz gelin ağlatma var. O gece kızın arkadaşları kızla beraber yatar. Eskiden kınalarda def , güğüm götü çalınırdı. Erkek tarafının da geldiği kınada kadınlar oyun çıkarırlardı. Kınaya sadece kadınlar katılırdı.”(Trabzon Faroz mahallesi)

“Düğünden bir gün önce yapılır. Kına o gün eve veya bir gün önce kız evine gelir. Eskiden paket halinde gelir, bir tepside yoğrulur veya yoğrulmadan kuru olarak dağıtılırdı. Oğlan tarafı kınayı kız evine getirirken kınanın yanında elbise veya takı da getirirlerdi. Başından iki nikah geçen ya da dul olan kadınlar kına karmaz zaten onlar kendilerini bilir yanaşmazlardı. Bu günümüzde de böyledir. Kına kemençe eşliğinde yakılır. Kemençe çalan kına yakılırken ayrı bir odada gelini ağlatacak bir şekilde kemençe çalar. Bu esnada kemençeci kemençe eşliğinde türkü söylemektedir. Kemençe eşliğinde türkü söyleyerek kız ağlatmaya oturak havası denmektedir. Kına konurken, kayınvalide bahşiş vermeden kız elini açmaz. Kına yakılırken kızı yüzü eskiden beyaz tülbentle kapatılıyordu. Günümüz de ise kırmızı tülbentle kapatılmaktadır. Kına sadece ele yakılmaktadır. Kına gecesinde kıza giydirilen elbiseye kınalık adı verilmektedir. Burada ayağa kına yakma yoktur.”(Tonya Melikşah köyü)

“Düğünden önce kına düğünü edilir. Sabahta gelin alınır. Kına burada eskiden yoktu günümüzde yapılmaktadır.”(Şalpazarı Simenli köyü)

Yapılan araştırmada yörede kına geleneğinin günümüzde yaygınlaştığı saptanmıştır. 60 yaş üzerindekiler bu uygulamanın kendi zamanlarında olmadığını söylemektedirler.

Sağdıç ve yengelik:

“Sağdıç oğlanın bilmediği şeyleri anlatan kişidir. Sağdıcın evli olması gerekmektedir. Oğlan tarafı kimi severse onu sağdıç olarak seçmektedir. Sağdıcın görevi düğünden iki gün önce başlamaktaydı. Sağdıç damadı camiden ilahilerle götürerek gerdeğe atar, gerdeğe atarken de; haydi Allah hayırlı etsin diyerek sırtına vurmaktaydı. Sağdıç sabah oğlanı çağırır, ne haber der, oğlan da uyduk yattık diyerek cevap verirdi. Gerdek ertesi, erkeğin evlenip evlenmediğini öğrenene kadar evlenmediyse, sağdıç tekrar onu karşısına alır yeniden yapması gerekenleri anlatmaktaydı. Damat evlendiyse sağdıç hamama götürülmekteydi. Ancak bu gelenek günümüzde artık uygulanmıyor Evlendiyse sağdıç damada hediye takar, bunun karşılığında kız da sağdıca bohça çıkartmaktaydı. bu bohçaya sağdıç bohçası denmektedir. Sağdıç bohçası ağırdır, çok önemli sayılır, çünkü bu bohça bir anlamda yüz akıdır. Damat evlendikten iki gün sonra sağdıç; gelin ve damadı davet eder, sağdıç bohçası o zaman verilmektedir. Kıza yardımcı olana da yenge denmektedir. Yengenin görevi de düğünden dört gün önce başlamaktadır. Yengeyi kız tarafı seçmektedir. Yenge kızı inat etmemesi konusunda uyarmaktadır. Yenge düğün gecesi oğlan evinde kalır, evlendiler mi evlenmediler mi diyerek kapıda bekleyerek ses alır. ancak bu uygulama günümüzde yok. Yenge sabah kalkar, gerdek yatağını toplar. Yatağı topladıktan sonra, oğlan tarafının yastığın altına konan bahşiş konur. Bu geçmişte genellikle küçük altın olurdu. Yenge yemeğini yer bekaret yani yüz akını alarak kız evine götürürdü. Yüz akı karşılığında kızın annesi de yengeye bahşiş verirdi. Yenge yüz akını kaynanaya da gösterir. Yüz akı kız tarafında kalmaktadır. Düğünden birkaç gün sonra yenge de gelin ve damadı davet eder, o gün yengenin bohçası götürülmekteydi.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Yenge kız tarafından evli bir kadın seçilir. Yengenin dul olmamasına dikkat edilir. Bunun uğursuzluğuna inanılmaktadır. Yenge düğün boyunca gelinin her şeyiyle ilgilenir, düğün boyunca gelini kumanda eder”(Maçka Çeşmeler köyü)

Araştırma bölgesinde; çalışmanın gerçekleştirildiği yörelerden sadece Maçka çeşmeler köyünde; sağdıç ve yenge kavramlarının haricinde “babalık” ve “analık” kavramlarına rastlanmıştır. Babalık kaynatanın sevdiği veya iyi anlaştığı bir komşusunu veya akrabasını vekil seçmesidir. Babalık, düğün sırasında öncülük yapar, kaynatanın verdiği parayı düğün esnasında gerekli olan yerlere dağıtır. Bu bir anlamda düğün sahibinin işlerini kolaylaştırmaya yönelik bir uygulamadır. Babalığı karısı ise analıktır. Analık düğün süresince oğlan tarafının yardımcısıdır. Babalık ve analığın görevi düğünden sonra biter. Ancak bu yolla kurulan sanal akrabalık damadın oğullukları olması şeklinde ölene kadar devam eder.

Araştırma bölgesinde sadece Şalpazarı İlçesi’nde sağdıçlık ve yengelik kavramıyla benzeşen heybeci kavramı tespit edilmiştir. Heybecini; dul ve başından iki nikah geçmeyen biri olmasına özellikle dikkat edilmektedir.

Yapılan çalışmada günümüzde özellikle Trabzon merkezde yenge ve sağdıç geleneğinin ortadan kalktığı saptanmıştır.

Düğün:

Düğün evlenme denilen geçiş döneminin en belirgin özelliğidir. Yukarıda genel hatlarıyla değinilen aşamaların amacı, düğünle dışa vurulmaktadır. Bu nedenle geleneksel topluluklarda düğünün geleneksel değerlere ve kurallara uygun bir biçimde kutlanmasına özen gösterilir. Halk kültüründe düğüne elden geldiğince çok kişi çağrılmasına önem verilmektedir. Yüz yüze bakan toplumlarda kimsenin unutulmamasına ve küstürülmemesine çok dikkat edilmektedir. Geleneksel kültürde düğün, çağrılanların dışında başkalarına da açıktır. Düğünde herkes davetli gibi ağırlanır.

Kızlar yetişmeye başladıkları zaman aile büyükleri anne, babaanne, teyze, hala tarafından evliliğe hazırlanırdı. Geçmişte bir kızın öncelikle iyi bir ev kızı olarak yetişmesine özen gösterilmekteydi. Kız yetişmeye başladığı andan itibaren ev içerisinde her hangi bir yanlışı olduğu zaman “bak koca evinde de böyle yaparsan böyle böyle olur” şeklindeki uyarılarla evliliğe hazırlanmaya başlanır ve ailenin önemli bir kurum olduğu kızın kafasına yerleştirilmeye çalışılırdı. Bu yaklaşımın günümüzde de devam ettiği saptanmıştır. Kızın yetişmeye başlayıp evden gelin olarak çıkacağı güne kadar yaşamın işleyişi içerisinde verilen bu eğitimin temelinde yatan düşünce; kıza asıl evinin baba evi değil, koca evi olduğu düşüncesini empoze ederek ailenin birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir yaşam sürmesini sağlamaya yöneliktir.

Araştırma yöresinde tespit edilen verilerin Anadolu’nun bir çok yöresiyle örtüşen özellikler gösterdiği saptanmıştır. Bu veriler kaynak kişilerden tespit edildiği şekilde aşağıda verilmektedir.

Düğün hazırlıklarına yönelik kaynak kişi anlatıları şöyledir;
“Düğün alış verişine Perşembe ya da pazartesi günü çıkılmaktaydı. Düğün çağrısı için kız tarafı ve oğlan tarafı ayrı çağrıcı tutmaktaydı. Çağrıcı kadın veya erkek olabilir. Bazen yaşlı kadınlar çağrı yapmaktaydı. Çağrı yapana para verilirdi, bu nedenle bu çağrı için ihtiyacı olan kişiler seçilmekteydi. Düğün ; Çarşamba günü kına, Perşembe günü düğün, Cuma günü cumalık olmak üzere üç gün sürmekteydi.”Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Eskiden düğün iki gün sürerdi. Düğün çağrısını 13 – 15 iki oğlan çocuğu yapardı. Kız evi, ve oğlan evi ayrı ayrı çağrı yapardı.”(Tonya Melikşah köyü)

Trabzon’da yapılan araştırma da; Şalpazarı’nda evlenme ile ilgili geleneklerin sadece o yöreye özgü nitelikler taşıdığı saptanmıştır. Kendilerini çepni olarak tanımlayan yöre halkının konuyla ilgili olarak anlatıları şöyledir.

“Eskiden kaçan kıza da düğün edilirdi. Kız oğlanın evine gelin edilmez, bir komşunun veya bir akrabanın evine gelin edilir. Bir komşunun evine gelin ettikten sonra kızın babasıyla uğraşacaksın, düşeceksin, kalkacaksın uyduktan sonra düğüne başlayacaksın. Düğünle gelini alıp evine yani oğlanın evine götüreceksin. Kız kaçtıktan sonra baba istese de kızı alamaz. Kızın yaşı tutmaz babasına sahip çıkarsa o zaman hükümete kanuna düşer. Kanun kızı babaya teslim eder. Eskiden gelin kaçsa da kaçmasa da baba evinden gelin çıkarılmazdı. Eskiden nişan olmazdı biz aramızda sevdamızla bir birimize nişan takardık.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

Gelin hamamı, damat hamamı:

“Gelin düğün günü olan Perşembe günü kız tarafından hamama götürülmekteydi. Banyoda kullanılacak takunyaları ve gümüş tasları da, kız tarafı getirmekteydi. Hamamın parası kız tarafından karşılanmakta, hamama oğlan tarafı da gelmekteydi. Hamamda ipek peştamala sarınan gelin hamamın ortasında bulunan hamam taşına oturur, gelin ham*** gidenler, ellerinde mumlarla ilahi söyleyerek, hamam taşının etrafında dönmekteydi. O gün tellal ve hamam ustası tutulur, usta hamamı yakmakla görevlidir, tellal ise orada bulunana herkesi yıkamaktaydı. Tellal gelini yıkarken bunun başını benim ellerim tutmuyor der o zaman ilk önce oğlan tarafı olmak üzere tellala bahşiş verilirdi. Bu verilen bahşişe ise tellal bahşişi denmekte, bahşişler tellalın peştamaline sokulmaktaydı. Gelinin başına siftah kaynanası ve annesi su döker, daha sonra orada bulunan herkes gelinin başına su dökerdi. Dul ve başından iki nikah geçenler ve yetimler gelin ham*** gelir fakat geline yaklaşmazlardı, onlar zaten yaklaşmamaları gerektiğini kendileri bilmekteydiler. Gelin hahamının masraflarını kız tarafı karşılamaktaydı.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

Yapılan çalışmada gelin hamamının geçmişte sadece Trabzon merkezde olduğu saptanmıştır. Köylerde böyle bir geleneğin olmadığı tespit edilmiştir. Günümüzde ise gelin hamamı geleneğinin merkezde de artık uygulanmadığı saptanmıştır.

Konuyla ilgili olarak geçmişte Trabzon merkezde damat hahamının da olduğu tespit edilmiştir. Buna göre düğün günü yani Perşembe günü sağdıç damadı hamama götürmektedir. Damat hah***** sadece damat ve sağdıç gitmektedir.

Çalışmada gelin ve damat hamamının. Merkezde olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde ise evlerdeki banyo sisteminin gelişmiş olması nedeniyle artık düğünün önemli bir bölümünü oluşturan gelin ve damat hamamı uygulaması ve bunun etrafında oluşan gelenek ve göreneklerin ortadan kalktığı saptanmıştır.

Damat tıraşı ve damadın hazırlanışı;

“Damadın babalığı kimse damadı düğün günü orta yere getirir, eğlenceyle damat orada tıraş edilirdi. Tıraş olurken de damada orada bulunalar bahşiş verilmekteydi. Damat siyah elbise, beyaz gömlek giyer, damat olduğu belli olsun diye omzuna havlu atılırdı. Damat babalık tarafından giydirilmekteydi”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Perşembe düğün günü damat tıraşı olur, damadın önüne beyaz ipekli örtülürdü. Berber tıraşa başlamadan usturam kesmiyor der; oğlanın babası para takar. Bu arada şenlik devam ederdi. Bazen gelin geldikten sonra damat tıraş edilmekte, tıraş esnasında damadın yanında sağdıç bulunmakta, tıraş esnasında damada hediye takılmaktaydı.” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Eskiden damat tıraşı yoktu günümüzde damat tıraşı yapılmaktadır. Düğün günü yapılan tıraşta berber ustura kesmiyor diyerek bahşiş almaktadır” (Şalpazarı Simenli köyü)

Gelinin hazırlanması ve gelin giysisi :

Gelinin hazırlanması düğünün önemli bir aşamasını oluşturmakta, konuyla ilgili olarak da bir takım adet inanma ve uygulamalara baş vurulduğu görülmektedir. Konuyla yönelik derlemeler olduğu gibi verilmektedir.

“Gelini yenge hazırlar. Baba tarafı geline gidiyorsun, kızım yerinde rahat ol. Her şeyi kötülüğe yorma, ailene uy, yüzümüzü ak eyle, kemiklerin bize etin o tarafa derler.” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Gelini kız tarafından birisi giydirir. Gelini giydirene oğlan tarafı bahşiş verir. Bu bahşişe giydirme parası denmektedir. Eskiden gelinlik yoktu, geline siyah ipekten çarşaf diker onu giydirirlerdi, çarşafın içerisine beyaz veya kırmızı ipekten elbise, elbisenin altına da dizlik giydirilirdi. Gelinin yüzü de beyaz tülbentle kapatılırdı” (Tonya Melikşah köyü)

“Geline önce beyaz keten gömlek giydirilir, altına çiçekli dizden aşağı kadar uzanan külot giydirilirdi. Geçmişte içten giyilen külota dizlik denmekteydi. Keten gömleğin üzerinde koyunun yününden yapılmış şal olur. şalın üzerine kuşak bağlanır, onun üzerinde yün peştamal sarılırdı. Peştemalin uzunluğu ayak bileğine kadardı. Ayağa ala çorap veya beyaz çorap giyilmekteydi. Ala çorap Ula köyden getirilmekteydi, beyaz çorap ise malın (keçinin) yününden eğrilerek yapılmaktaydı. Gelinin giydiği çarığı kendimiz diker, bağını yünden kıvratırdık. Gelinin başında ise; çiçekli çember olur, çemberin altına da tabla sarardık. Tabla da yine renk renk çemberden olurdu. Tablanın üzerine çember, çemberin üzerine de beyaz atılır, onun üzerine de gümüş takılırdı. Aynı gümüşten boyuna da takılırdı. Başa takılana baş gümüşü, boyna takılana boyun gümüşü denirdi. Eskiden bu gümüşlere cıngıl denmekteydi” (Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Gelin komşu evinde bilen biri tarafından giydirilir. Önce geline diz üzerine kadar keten köynek giydirilir. Onun üzerine kotnu yaylık giydirilirdi. Onun da üzerine saçakları uzun diren kuşak bağlanırdı. Başa beyaz çember, üzerine çıngıl denilen gümüş takılırdı. Ayağa koyun yününden çorap ve sığır derisinden kendi diktiğimiz çarığı giydirirdik” (Şalpazarı Simenli köyü)

Günümüzde geleneksel gelinliklerin tamamen ortadan kalkmış onların yerini modern gelinlikler almıştır. Gelinleri ise günümüzde artık kuaförler hazırlamaktadır.

Gelin alma:

Anadolu’nun her yerinde gelinin yeni evine gelmesi etrafında bir çok gelenek, görenek adet ve uygulamanın kümelendiği bilinmektedir. Bunlara bağlı olarak yapılan uygulama ve pratiklerin temelinde; gelinin yeni evinin düzenine, ekonomisine, çalışma temposuna ve yaşam biçimine uyması, varolacağı varsayılan bazı kötü alışkanlıklarını terk etmesi, uğur, bolluk ve bereket getirmesi, yumuşak huylu olması, baba evini özlememesi gibi nedenler yatmaktadır.

Tarabzon’un çeşitli yörelerinde yapılan araştırmada geçmişte gelin almayla ile ilgili uygulamaların farklılık gösterdiği saptanmıştır. Şalpazarı’nda gelin geçmişte yayan götürülmekte, giderken de yolunun üzerinden kimin arazisinden geçerse sınır parası alarak yoluna devam etmekteydi. Aynı ilde araştırma yapılan diğer yörelerde ise geçmişte gelin yemenilerle, kurdelelerle süslenmiş atla götürülürdü. Günümüzde arabayla götürülmektedir. Geçmişte gelin almaya damat gitmezken günümüzde bu kuralın da yıkılmış olduğu kaynak kişiler tarafından anlatılmaktadır. Ancak gelin koca evine girerken geçmişte yapılan; tatlılık olsun gelinin başına para saçılması, bolluk ve bereket olsun diye gelinin arpalanması ve başına para saçılması, gelinin bir tabak mısır ununu evin tereklerine serpmesi gibi uygulamalar günümüzde de devam etmektedir.

Maçka Çeşmeler köyünde tespit edilen gelin attan indirilirken geline verilen inek ve kazan kadının koca evinde her durumda aç kalmamasını sağlamaya yönelik bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Gelin almaya gidenlere gelin alıcı denmektedir. Gelin almaya geçmişte araba yoktu, havlu ve tülbentlerle süslenmiş atlarla gidilmekteydi. Gelin alıcılar, uzaktan gelirken geline askerlerine cemaatine bak diyerek gösterilirdi. Ana evinde geline koca evinde nasıl olacağına dair nasihatlar verir. Gelin evden çıkarılırken, gelinle birlikte oğlan evine gidecek yenge kapıda durur, kapıyı tutar, dışarı çıkar, oğlan tarafından gelen babalık artık kızı dışarı çıkartın der, yenge; vazifenizi görün öyle çıkaralım der, babalık , usulünüz nedir der, yenge da para ister, oğlan tarafı bunun üzerine para verir. Bu paraya kapı parası denmektedir. Kapı parası yengeye kalır. Gelinin arabaya ya da ata kardeşi bindirir, o zaman da kardeş para alır bu paraya da kardeş parası denmektedir. Kapı parası ve kardeş parası birleştirilerek yenge ile kardeşe eşit olarak bölüştürülmektedir. Gelin giderken köyün çocukları yola taş dizerler, ip çekerler, gelin araba ile götürülüyorsa arabanın önü kesilerek para alınır. Bu paraya yol parası adı verilmektedir. Gelin koca evine geldiği zaman, arpa, şeker , bozuk para, soğan hazırlanarak gelinin üzerine saçılır. Gelin koca evine uğurlu gelsin diye hep sağ taraftan getirirler. Gelin kapıdan içeriye sağ ayağıyla girer. Gelin oğlan evinde geldi mi geçmişte attan inmeden babalık önden giderek kaynata ve damadı getirirdi, onlar gelinin başından arpa atarlar buna gelini arpalama denmekteydi. Bu gelin bereketli, uğurlu olsun diye yapılmaktaydı. Gelin attan inmeden ahırdan bir inek getirirler, eğer nazardan korkuyorlarsa; ineği getirmez hangi inek olduğu karışmasın belli olsun düşüncesiyle ineğin kulağından bir tüy alınarak o getirilirdi. Bir de büyük çamaşır kazanı getirilir, gelin atın üzerinde o kazanın içerisine para bırakırdı. Bu bir anlamda kazanı satın almak, yani kazanı sahiplenmekti. Daha sonra kazan üç yerden babalık tarafından kertilir (bıçakla kazanın kıyısı yaralanır), kazanın gelinin olduğu beli olsun diye. İneğinde kuyruğundan veya kulağından alınan tüyle birlikte, kızın tarafından biri ahıra giderek, ineği görür ve der ki sarı renkli bir inek, ahıra giden hangi ineğin geline verildiğine dair tanıklık ederdi. O ineği daha sonra insaflı olan kıza verir, kimileri de satardı. Oğlan evinin kapısında kız attan indi mi; kızın kardeşi atın üzerine binerek atı koşturur, bahşişini alana kadar atı evin içerisine sokmaya çalışırdı. Atı daha fazla yormasın diye kardeşe para vererek attan indirirlerdi. Verilen bu paraya da kardeş parası denmekteydi. Gelin attan inince güvey kendi sözü geçsin diye gelinin sağ ayağına basardı, bu adet hala devam etmekte. Daha sonra gelini eve götürürler, evde gelin ve güveye yenge şerbet yaparak içirir, buna gelin şerbeti denmektedir. Gelin içeriye yüzü örtülü olarak alınır, babalık gelir gelinin eline bahşiş verir. Bu olaya gelin görmesi denmektedir. Daha sonra babalık elindeki bıçağı üç kere gelinin peçesine takarak gelinin yüzünü açar. Buna duvak açma denmektedir.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Gelin almaya gidenlere gelin alıcı denmektedir geçmişte gelin almaya damat bazen gider, bazen de gitmezdi. Gelin evden çıkarken oğlan kardeşi kapıyı keserek bahşiş alır. buna yol kesme denmektedir. Eskiden gelin atla gidiyordu. Gelini ata sağdıçla kardeşi bindirirdi. Gelin baba evinden çıkarken başından para atılır. Oğlan evinden girerken de gelinin başından buğdayla para atılır. Gelin kısmetli bereketli olsun diye böyle yapılmaktaydı.” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Gelin almaya gidenlere düğün alayı denmektedir. Düğün alayını kız tarafı hemen içeri sokmaz, kapıda kızın kardeşi veya bir yakını durarak kapı parası ister. Onu ikna edip para verdikten sonra içeri girerler. Biraz eğlenceden sonra gelin çıkarılır. Gelin çıkarken; anne baba kızlarına, koca evine dirin giriyor, ölün çıkacak, ona göre hareket et, kendini ona göre ayarla der, Genelde eskiden gelini kaynatası veya oğlanın bir yakını çıkarırdı. Buna öncü denirdi . gelini öncüye gelinin erkek kardeşi teslim eder, teslim ederken de bahşiş alırdı. Eskiden gelin atla götürülürdü, artık araba ile götürülmektedir. Gelin oğlan evine götürülürken bayrakla yolu kesilerek bahşiş istenir. Buna yol kesme denmektedir. Eskiden damat gelin almaya gitmez, gelini evde beklerdi. Günümüzde gelin almaya damat da gitmektedir. Eskiden gelini attan kaynata veya öncü olan kişi indirir, gelin eve girerken başından, şeker ve bozuk para serpilirdi. Gelin eve girer girmez hemen odasına götürülür, eğlence veya orta yapılacaksa gelin ortaya bir yere oturtulurdu. Ortada gelin bir masanın önüne oturtulur, herkes horona dururdu. Horonun tam ortasında önce oğlan tarafı olmak üzere geline takı takılmaya başlanır. Daha sonra kız tarafı ve konu komşunun hediyelerini vermesiyle orta yani takı biterdi. Takılar takılırken de kimin ne verdiğini belirtmek için birisi bağırır.” (Tonya Melikşah köyü)

“Gelin komşunun evinden koca evine düğün günü heybeci tarafından götürülmektedir. Gelin koca evine getirilirken gelinliği üzerinde, yüzü yaşmakla kapalı olur. Diyelim kız karşı komşuya gelin oldu, heybeciyle birlikte koca evine giderken hangi sınırdan, kimin arazisinden geçecekse ondan para istenir, parayı aldıktan sonra sınırdan geçerdi. Eğer sınırından geçen kişiyle düğün yapan küsülüyse sınır sahibinin yerine bir başkası para vererek gelini sınırdan geçirir, ancak düğüne gitmezdi. Para gelinin heybesine atılır. Koca evine gidince heybeci gelinin omzundan heybeyi indirir. Sınırdan geçerken toplanan paralar da heybecinin olur. gelini heybeci kapıya getirir. Gelin kapı soyalarının arasına gelince sarı iplik tutulur, gelin ipi tutarak birden büzer. Eşiğe de bir kazan bırakılır, gelin kazanı üç kere teper. Gelin içeri girmeden kapının başındayken kocası silah atar. bu adet günümüzde artık yok. Gelin koca evine geldi mi: düğün başlar. Gelinin kucağına oğlu olsun diye, oğlan çocuk oturtulur. Başından aşağı şeker atılır. Heybeci bağırır gelini oturtun diye gelin oturur, tekrar kalkar. Heybeci bu kez gelinin yüzünü açın diye bağırır, gelinin yüzü açılır ve geline para verilir. Verilen bu parala gelinin olmaktadır.”(Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Gelin verilip söz kesildikten sonra oğlan tarafı istediği zaman gelinini alır gelin alınırken kızın ailesi dua verir. Duam senin olsun dediğini ettin güle güle git denir. Gelin baba evinden ev elbisesiyle çıkarılır. Gelin baba evinden çıkarıldı mı bir komşu evi veya bir akraba evine götürülür. Evden çıkarken yanına hiçbir eşya almaz, üstünün giysisiyle çıkar. Gelin babasının evinden komşu evine kaynana ve kaynatası ile birlikte gider bu esnada hiçbir eğlence yapılmaz. Gelin koca evine gitmeden önce gideceği evde, ev halkı tarafından karşılanır. Gelin orada bulunanların elini öper, o zaman geline ev halkı tarafından beş on kuruş para verilmektedir. Hoş geldin, hoş bulduk denir. Böylece komşu komşuya bir komşuluk hakkı bağışlar. Uşak (damat) anasından babasından çekinir, birden eve gitmeye utanır diye, gelin başka bir eve bırakılır. Gelin ve damat biraz alıştıktan sonra kendi evlerine düğünle giderler. Kendi evlerine gitme kimi iki üç gün, kimi de bir hafta sürmektedir. Kimi gelini on güne kadar bırakır. Gelinin bırakıldığı komşu evi veya akraba evi durumdan son derece hoşnut olur. Gelinle birlikte kalacağı eve gelinin kalacağı eve kız tarafından gelen olur ana o evde kalmaz gider. Damat gelinin bulunduğu eve gider ve o evde karı koca olurlar. Gelinle damadın karı koca olduğu yatak o evin yatağıdır. Bu eve gelin gelecek diye komşu veya akraba evinde gelin yatağı hazırlanır. O yatak o evin yatağıdır. Gelin koca evine gittiği zaman yatak orada kalır, gelin komşu evinden çıkarken ev halkıyla tek tek helallaşır. O komşuyla gelin ve damadın her zaman gönül hoş olur. Gelin koca evine heybeciyle birlikte gitmektedir heybeci gelinin çamaşırlarını yüklenir, birkaç kişiyle birlikte yola koyulurlar. Gelin varır şu kapıya ; e... gelin sınırda kaldı, gelmiyor denir. O zaman oradan biri gelir, beş on kuruş para atar. gelin giderken giderken gene gider dayanır ya bir ağaca, ya bir taş ya da bir ırmağa bir sınıra gelir. Gelin gene gitmez dinelir (durur) kalır. Yine para verilir. Geçire geçire gelin kocanın evine götürülür. Gelinle heybeci koca evine varınca birisi heybeciye para vererek heybecinin sırtındaki gelinin çamaşırlarını indirir. Heybeciye verilen para heybeciye kalır. Sınırda toplanan paralar ise, geline kalır. Gelinin koca evine götürülmeden komşu evine götürülmesi geleneği günümüzde de devam etmektedir.Gelin koca evine gelince tabağa mısır unu koyarlar geline verirler, gelin onu evin tereklerine serper, serperken de beğim ile bereketim ile geldim der. Ayağının altına bir sağan bırakırlar gelin eve girerken o sağanı tekmeler.gelin eve girince kaynana der ki; sana ahırda bir inek verdin veya koyunu varsa koyun verdim der. Sana bu ev teslim, inşallah hayırlı durursun, inşallah bu evde çok mutlu olursun. Sana oğlumu verdim, ha bu evde birisini asacak mı, kesecek mi, hırsızlığa gidecek mi, orospuluğa mı gidecek hepsi bu evde kalacak. Dışarı bir şey söylemek yok der. Sabah kaynana gelinle yalnız kalınca da, yemeklerimiz böyle pişecek, sofralarımız böyle salınacak, yataklarımız böyle yazılacak. İneklerimiz ha bu kadar ot yiyecek diyerek evin düzenini öğretmeye çalışır. ” (Şalpazarı Simenli köyü)

Şalpazarı’nda düğün gelinle damat komşu evinde karı koca olduktan sonra yapılmaktadır. Yöre halkı bu olayı şöyle anlatmaktadır.

“Uşakla kız birlikte olduktan sonra düğün yapılır. Karı koca olmadan düğün yapmayız. Önce bizim olacak onu bileceğiz, sevineceğiz. Gelinin bizim olduğundan emin olacağız o zaman severiz de, alırız da, veririz de tamam artık bizim gelinimizdir o, emin olmadan düğün yapmayız. Şimdi de karı koca olunduktan sonra düğün yapılıyor, karı koca olmadan düğün yapmak yok. Bir kere gelinin kendisinin olduğundan emin olacak başı bağlanacak ki düğününü de her şeyini de yapsın başın koca evine bağlanacak nafile işi bilmeyiz biz” (Şalpazarı Simenli köyü)

Düğün yemeği:

Düğün yemeği halk mutfağı ve beslenme konusu içerisinde özel gün yemekleri bölümünde incelenmektedir. Özel gün yemekleri içerisinde yer alan düğün yemekleri her bölgenin kültürel, ekonomik ve ekolojik çevresine göre farklılık içermektedirler.

Trabzon’da da düğün yemekleri yukarıda belirtilen faktörlere göre belirlenmiştir. Konuyla ilgili olarak yapılan tespitler şöyledir.

“Düğün yemeği; düğün günü yanı Perşembe günü, özel tutulan bir aşçı veya düğün sahipler tarafından yapılmakta, yemek ise gelin eve geldikten sonra verilmeye başlanmaktaydı. Gelin oğlan evine gelene kadar aşçı yemekleri açmaz. Düğün sahiplerinden birisi gelir; bu pilav niye pişmiyor derdi. Aşçı; bilmem bahşişi yok ondandır derdi. Bunun üzerine kaynana, kaynata bahşiş verirdi, buna aşçı bahşişi denmekteydi. Bundan sonra ilk önce geline vermek üzere yemek dağıtılmaya başlanır, düğün günü yapılan yemek cumalık da da yenilirdi. Düğün yemeğinde genellikle; dolma, börek kızartma, bulunurdu. Düğünden iki gün önce yanı Çarşamba günü oğlan evinde açkı açılarak, baklava ve börek yapılmaktaydı. açkı açmak için kadınlar ve kızlar toplanır, bunların hepsine de açkı bahşişi verilirdi. Bu iş için de dul ve başından iki nikah geçenler uzak tutulurdu.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi)

“Düğün yemeği olarak düğün çorbası, düğün ekmeği yapılmaktadır. Düğün ekmeği düğünden birkaç gün önce toplanan kadınlar ve kızlar tarafından yapılmaktadır.”(Şalpazarı Simenli köyü)

“Kız evinde kına gecesi yapılırken, aynı gün oğlanın evinde sabaha kadar yemek pişirilir. Yemek yapana aşçı denmektedir. Yemek pişirene bahşiş verilmektedir. Düğün yemeğinde; sütlaç, makarna, süt çorbası, kara lahana dolması, patates yemeği, yufka şekerlisi, fasulye yemeği bulunmaktadır. Düğün için eskiden yedi sekiz kat ekmek yapılmakta, buna fırın yoğurma denmekteydi. Bu ekmekler Perşembe günü düğüne gelen cemaat ve Cuma günü kız tarafından gelenler tarafından yenmekteydi. Cuma günü oğlan tarafına yemek yedirilmez. Oğlan tarafında düğün günü yapılan şenliklere erkek düğünü denmekte, cuma günü kız tarafı yedirilmekteydi.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Düğün yemeği düğünden bir gün önce; güzel yemek yapan birisi tarafından oğlanın evinde hazırlanmaktadır. Eskiden düğün yemeğinde; makarna , pilav, sütlaç, çorba, fasulye yemeği olurdu. Eskiden düğün sahibi komşulara un dağıtarak düğün ekmeği hazırlanırdı. Herkes dağıtılan unla evinde ekmek yaparak düğün evine getirmekteydi. Pişirilen ekmeklere ise düğün ekmeği denmekteydi.” (Tonya Melikşah köyü)

Nikah :

Resmi veya dinsel törenden sonra gelinle damadın bir araya gelmelerine gerdek denmektedir. Böylece gelinin ve damadın birliktelikleri yasa, din ve bağlı bulunduğu toplumun onayı ile geçerli sayılmaktadır. Yasalara göre, devletin bu işle görevlendirdiği yetkili memurun, huzurunda ve şahitlerinde bulunduğu usulüne uygun olarak kıyılan nikah evlilik için geçerli sayılmaktadır. İster dini nikah, isterse resmi nikah, her ikisinin de amacı; kadın erkek beraberliğini ilan etmek, evliliği toplumun gözünde geçerli saymak, kutlamak ve kutsamaktır.

Konuyla ilgili olarak tespit edilen bilgiler aşağıda yer almaktadır:

“Mühim olan imam nikahıdır. Resmi nikah o resmi nikahtır. Resmi nikah ileride başına bir şey geldiği zaman o hak iddia etmek için yapılmaktadır. Ama ille de mühim olan hoca nikahıdır. Hoca nikahı kıyılmadan karı koca olunmaz. Olunursa böyle doğan çocukların zürriyeti piç olur derler.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Genellikle kaçırılarak komşu evine götürülen gelinin, kaçtığı gün nikahı yapılmaz. Ertesi gün hoca getirilerek nikah kıyılır. Eskiden resmi nikah yoktu. Düğüne kadar; bağlanma olmasın, bir cazılık olmasın diye karı koca olunur, bunun için düğün beklenmezdi.” (Şalpazarı Geyikli beldesi)

“Kız verildikten bir hafta sonra nikah yapılmaktadır. Başlıkta nikahta verilir. Kız ve oğlan huzura gelir. Hoca üç kere kıza sorar; aldın kabul ettin mi der, kız da; üç defa aldım kabul ettim der. Sonra aynı soruyu üç kere erkeğe sorar, erkek de üç kere aldım kabul ettim diyerek nikah kıyılır. Daha sonra muhtar gelir nikah kıyar, daha sonra muhtar kaydını yapar.” (Şalpazarı Simenli köyü)

Gerdek:

Anadolu’da nikahtan sonra bir araya gelecek çiftin kalacağı yer, “gerdek evi”, gerdek damı” ve “gerdek odası” denmektedir. Araştırma bölgesinde ise bu tamınlar çerisinde en yaygın olarak kullanılanı gerdek odasıdır.

Konuyla ilgili olarak tespit edilen bilgiler şöyledir;

“Yenge gelinle güveyi içeri alır. evde kim varsa evden çıkar, o gece komşuda kalırlar. yenge gerdek odasında gelinle güveyin elini bir birine vererek onları merhabalaştırarak dışarı çıkar. Güvey gelin konuşsun diye ya altın ya da bir miktar para uzatır. Gelini şaşırtmaya çalışır. Gelinin o gece aldığı paraya konuşma parası denmektedir. Gelin konuşma parasını aldıktan sonra namaz postunu serer. Gelin postun üzerinde durur, damat gelinin duvağının üzerinde Allah rızası için iki rekat namaz kılar. Çoluğuna çocuğuna uğurlu gelmesi için ille kılması gerekmektedir. Yenge sabah kaynanadan, kaynatadan önce gelerek, gelin kalktı mı ona bakar, gelini kaldırır, güveyle birlik oldular mı geline sorar. Eskiden ilk gece mutlaka birlikte olmak gerekmekteydi. Evlilik nişanını yenge alır yatağı yenge toplar. Sabah güvey evden çıkmadan yatağa para bırakır. Yenge yatağı topladıktan sonra o parayı alır, gelini giydirir. Güveyin bıraktığı paraya yatak parası denmektedir. Yenge kız tarafından ve oğlan tarafından bir kişiye nişanları mutlaka gösterir. Kızlık nişanı yıkansa da çıkmaz onu kız ebedi saklar. Herhangi bir iftiraya uğradığı zaman o nişanla her yere gide bilir”Maçka Çeşmeler köyü)

“burada gelin düğünden önce komşu veya bir akraba evine götürülüyor ya o evde karı koca olunacağı gün oğlan evinden birisi kapıda bekler. Karı koca olunduktan sonra oğlan dışarıda bekleyen kadına haber verir. Kadın içeri girerek işareti alır, kızın babasına iletir. Kız bakire çıkmazsa o zaman darsuk( ters, kötü) oluyor. O zaman kız geri götürülüyor. Bile bile alındıysa, eğer kız bir belaya düştüyse anlattıysa bile bile alınıyorsa bir şey yok, ama gelir burada bizi aldatırsa onu o gece geri göndeririz” (Şalpazarı Simenli köyü)

“Gerdeğe girmeden mutlaka nikah kıyılmaktadır. Eskiden gelin damat gerdeğe girdi mi kapı bekleme vardı, günümüzde yok. Çok eskiden kayınvalide işareti görmek isterdi. Kızın bakire çıkmaması halinde kimi gizler, kimisi de gelini geri gönderir. Bu tamamen kişiye bağlı bir durumdur.” (Tonya Melikşah köyü)

“Damat gerdeğe yatsı namazından sonra toplulukla ve sağdıcıyla beraber ilahilerle camiden getirilerek gerdeğe sağdıç tarafından atılmaktaydı. Atarken de sağdıç; Allah hayırlı uğurlu etsin diyerek sırtına vurmaktaydı. Sabah olunca sağdıç oğlanı çağırır, ne haber diyerek haber sorar. Bunu üzerine oğlan da uyduk, yattık der. Geçmişte kızın bakire çıkmaması halinde baba evine gönderilme durumu olmaktaydı. Bakire olmayan kıza burada bozulmuş kız denmektedir” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)

Yörede oğlanın bağlanmasıyla ilgili anlatıların da yoğunluk taşıdığı saptanmıştır. Bu konuda tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir.

“Bağlanma oğlanın evleneceği akşam ya nikahta olur, ya da hoca bağlıyor derler. Böyle durumlarda ya aynı hocayı bulup bağı çözdürmek gerekiyor, ya da başka bir hocaya bağı çözdürmek gerekiyor. Burada birisi bağlandı hoca, hoca yarım kilo incir ve uzum kurusu alarak eve gitti evde kız ve oğlandan başka kimse yoktu onları her ikisine de yedirdi, bağ bozulmadı. Bunu üzerine hoca oğlana dedi ki canlı bir balık alacaksın deniz kenarına gidip balığın ağzına işeyerek denize atacaksın, hiç kimseyle konuşmadan gelip karınla yatacaksın. Bu şekilde bağ bozuldu” (Trabzon merkez Faroz mahallesi)

Gerdek ertesi, duvak;

Araştırma yöresinde gerdekten sonra yapılan eğlenceye cumalık denmektedir.

Konuyla ilgili olarak kaynak kişi anlatıları şöyledir;

“Erkek düğünü Perşembe günü oldu mu; Cuma günü kız tarafının bütün kadınları ve köyün bütün kadınları gelir cumalık yapılır. Cumalığa erkek gelmez. Eskiden cumalıkta kemençe, davul ve zurna eşliğinde kızlar oynardı. Gelini ortaya çıkarırlar, önüne bir masa korlar, masaya ayna , makas, tarak koyarak geline zülüf keserlerdi. Zülüf çemberin arkasında durur, kocanın yanında zülüf çemberin dışına çıkarılırdı. Zülüfü kocanın görmesi sevap, yabancı bir erkeğin görmesi günahtı. Zülüfü yenge keser, keserken de üç kere makas kesmiyor diyerek zülüfü keserler. Cumalık günü kızın yengesi ile oğlanın analığı, hizmet eder. O gün kıza para ve çeşitli giyecek ve ev eşyalarından oluşan bahşişler verilmektedir. Bu verilen bahşişlere gelinin bahşişi denmektedir. Cumalık günü gelin dolaşarak herkesin elini öper. Buna gelin öpmesi denmektedir. Öpmezse gelin için saygısız ve görgüsüz derler.”(Maçka çeşmeler köyü)

El öpme:

“Cumalıktan sonra gelin üç gün üstüne baba evine el öpmeye gider. Bu uygulamaya burada geri denmektedir. Kız baba evine; kocası, analık, babalık, kaynana, kaynata ile birlikte gider. Eğer kızın baba tarafı kalabalık gelin demişse daha kalabalık olarak gidilmektedir. O gün kız evinde yemek yenir. Yenen yemeklerin masrafı kız evine aittir. Geri gidildiğinde birtakım oyunlar çıkarılmaktadır. O gün damat küser getirilen yemekleri yemez, güvey ne isterse onu getirmek zorundadırlar. O gün gelinin evinden gizli soğan ve kaşık çalınır, ev sahipleri bir şey çalınmasın diye sürekli olarak yemek yiyenleri kollarlar. Geriye gidildiği gün damat orada bulunan herkesin elini öper. Geriye gittiği gün gelin kocasıyla birlikte evine döner. Çok eskiden kız çağrılmayınca babanın evine gitmezdi. Kız baba evinden çağrıldıktan sonra gidip gelmeler başlardı.”(Maçka Çeşmeler köyü)

“Yedinci gün yediye gidilmektedir.”(Maçka çeşmeler köyü)

“Gekin düğünden sonra baba evinden çağrılmaktadır. Buna geriliğe gitme, gerilik denmektedir. Kızın baba tarafı ne zaman isterse o zaman kızını görüşmek için geriliğe çağırır. Kızın bütün akrabaları kız evinde bir sıra halinde oturur. Gelin kız babadan, anadan başlayarak orada bulunan herkesin elini öper. Buna geriliğe geldik görüşüyoruk denmektedir. Gelin geriliğe tarafıyla (oğlanın anası, babasıyla vb) gider. Geriliğe ailenin dışında yabancılar çağrılmaz. Giderken yağlanarak bişi götürülür. Buna gerilik bişisi denmektedir. Gelin o gece ya kaynana ya görümce ya da başka birisiyle babasının evinde kalır, damat kalmaz. Ertesi gün gelin çeyizlerini alarak koca evine gider.” (Şalpazarı Simenli köyü)

“Eskiden gelin düğünden bir hafta sonra annesinin evine görüşe giderdi.giderken de hediye götürürdü. Şimdi böyle bir adet yok” (Tonya Melikşah köyü)

El öpmeden sonra oğlan evi ve kız tarafı normal akrabalık ilişkilerini sürdürmeye başlar. Kızın evine ana babanın çok gitmesi iyi sayılmaz. Bu konuyla ilgili olarak;”bunlar neden bu kadar çok geliyor, yemeye mi, almaya mı, çalmaya mı”şeklinde yorum yapılmaktadır. Serin serin gidilirse daha makbul sayılmaktadır. Kızın annesinin kızız evinde kızıyla gizli gizli konuşması da yörede iyi sayılmamaktadır.bu konuyla ilgili olarak da yöre halkı; “elin adamı şüphelenir” şeklinde yorum yapmaktadır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Trabzon ilçe ve köylerine ilişkin evlenme adetleri incelendiğinde; uygulamaların büyük çoğunluğunun Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi dinsel ve büyüsel bir içerik taşıdığı gözlenmektedir.

Yapılan çalışmada; aynı ilde farklı ilçe ve köylerdeki evlenme adetlerinin farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Bir çok gelenek, görenek, adet ve inanmaları kümelendiği evlenme ile ilgili adetlerin özellikle Şalpazarı İlçesi’nde farklılık gösterdiği saptanmıştır.

Çalışmada mümkün olabildiğince geçmiş ve günümüzdeki uygulamalar ve pratikler birlikte verilmeye çalışılmıştır. Söz konusu çalışma da kültürün diğer unsurlarında olduğu gibi evlenme adetlerinde de hızlı bir değişimin olduğu görülmektedir.

Toplumsal yapı içerisinde kültürün birinci derecede belirleyicisi ekonomik yaşamdır. Ekonomik yaşamın farklılaşmasının yanı sıra, teknolojinin gelişmesi ve kitle iletişim ağının da genişlemesiyle gerçekleşmiştir.

Değişim dikkatli bir şekilde gözlendiğinde; maddi alandaki kültürel unsurların daha hızlı değiştiği veya yok olduğu ancak manevi alandaki kültürel unsurların büyük çoğunluğunun varlığını sürdürdüğü veya şekilde değişerek, içeriği bozulmadan yaşamın içerisinde yer aldığı gözlenmektedir.

Yörede geçmişte ve günümüzde gerçekleştirilen evlenme tipleri incelendiğinde; geçmişte ekonomik ve kültürel nedenlerden dolayı yoğun olarak yapılan, birden çok kadınla evlenme, değiş tokuş, baldızla evlenme, akraba evliliği, beşik kertme ve kaçarak evlenmelerin günümüzde yok denecek kadar azaldığı tespit edilmiştir. Günümüzde anlaşarak evlenme yoğun olarak görülen evlenme biçimidir.

Değişimin en belirgin olduğu alan başlık parasıdır. Geçmişte hem kız tarafını ekonomik olarak rahatlatan, hem de kızın çeyizine katkı olarak kullanılan başlık parası günümüzde artık çok nadir olarak alınmaktadır.
Evlenme ile ilgili değişikliklerin maddi alandaki gen belirgin değişimin, kız çeyizinde olduğu gözlenmektedir.

Alıntı

Kaynak:Gülsen BALIKÇI

 
SİNOP İLİ EVLİLİK ADETLERİ

Evlenme, iki kişinin birlikteliğinin başladığı bir olay olması açısından toplumlarda en fazla önem verilen geçiş dönemidir ve bu anlamda çevresinde pek çok âdet, gelenek ve inanç oluşmuştur.

Sinop'ta genel olarak isteme usulü evlilik görülmekle birlikte kaçma ve yörede değiş olarak adlandırılan evlenme türleri de mevcuttur. Kaçma ve değiş başlık parasından kurtulmak için başvurulan evlilik türleridir.

Evlenme yaşına gelmiş oğlu olan anneler akrabaları, komşuları aracılığıyla kız ararlar. Bu arayış sonunda bulunan kızı görmeye oğlanın annesi ve yakınlarından birkaç kadın habersiz giderler.


Kız İsteme


Kız beğenildiği takdirde oğlan evinin erkekleri Cuma gecesi, Pazartesi gecesi gibi hayırlı günlerde kızı istemeye giderler. Kız istemeye gitmeye yörede "düğürlüğe gitme" denir. Birbirine dünür olan kişiler de "dünürşü" denilmektedir.

Kız istemeye gidilirken, oğlan tarafı çiftlenecekleri için çift katlama götürülür. Kız tarafının vermeye gönlü varsa onlar da oğlan tarafına çift katlama verir. Tek katlama verdiği takdirde kızı vermeye gönülleri yok demektir. İlk istenişte kız verilmez. Oğlan evi birkaç kez kız isteme işini tekrarlar.

Kız istendikten sonra söz kesmeden önce kızın uğurlu olup olmadığı denenir. Eğer tavuklar külük olursa, inekler güve gelirse o kız istenir.

Söz

Son istemede söz de kesilir. Söz aile arasında olur. Oğlan tarafı gelirken şeker getirir. Aynı zamanda on ya da on beş tane katlama götürür. Buna"söz katlaması" denir. Getirilen şeker söz kesildikten sonra kız tarafından dağıtılır. Kız şekerleri dağıtırken bir taraftan da orada bulunanların ellerini öper. Ellerini öptüğü kişiler de şeker kutusuna bahşiş atarlar. Bu paralar kızın olur ve çeyizi için kullanır. Sözde kız tarafı bir liste yapar ve oğlan tarafına verir. Aynı zamanda başlık miktarı ve nasıl verileceği de sözde konuşulur.


Nişan

Nişan kız tarafında olur. Geçmişte nişanda yemek verilirken günümüzde misafirlere üzümle şeker dağıtılıyor. Nişan günü oğlan tarafı kız tarafına nişan bohçasını götürür. Bu bohça da yüzük de olur. Kız tarafı da daha sonra oğlanın bohçasını götürür.

Nişanla düğün arasının fazla uzun olmaması istenir. Oğlan evinin büyükleri hazır oldukları zaman kız evine düğün zamanını ve nasıl yapılacağına konuşmak üzere "düğün sözü"ne giderler. Düğün sözünde kızın kardeşlerine "kardeş yolluğu" verilir. Bunun miktarı ise daha önce sözde konuşulmuştur.

Bu konuşmayla düğün kurulduktan sonra oğlan evi düğün hazırlıklarına başlar. Davulcusunu, zurnacısını, köçeğini tutar.

Düğün Hazırlıkları

Düğünden önce yörede "çeyiz düzme", atkı attırma", ya da "döküm alma" denilen düğün alış verişi yapılır. Bu alış verişte gelinin eksikleri tamamlanır, takılar, elbise, mintan, ayakkabı, gelinin yakınlarına hediye, damada pantolon, ayakkabı, gömlek alınır. Genel olarak "muamele" denilen resmi nikah da bu günde yapılır.

Düğüne çağrıya "okuma" denir. Düğüne çağrı yapan kişi çağrıyı yaparken helva dağıtırken bunun yerini günümüzde şeker almıştır.

Üç gün süren düğün "çuval ağzı açma"yla başlar. Oğlan evinde düğünün ilk günü odanın ortasına bir çuval konur. Onun ortasına da bir oklava çakılır. Bir de elek konur. Gelinle damat zengin olsun diye eleğin içine de para atılır. Gelenler çuvaldan un alıp eleğin içine dökerler.

O gün yeme içme yapılır, misafirlere yemek verilir. Gelinle damat düğünden sonra o parayı unun içinden ayırırlar.

Kına Gecesi

Ertesi gün kız evinde kına gecesi olur. Kınayı oğlan evi götürür. Kınayla birlikte tepsiye basılmış helva götürülür. Helvayı kızın dayısı keser. Nişan yüzüğü de helvanın ortasına konur ve bıçakla helvayı keserek yüzüğe kadar gelinir. Burada bıçağın helvayı kesmediği söylenir ve bahşiş istenir. Orada bahşiş verilir.

Eğer bahşiş az gelirse bıçak kımıldamaz. Bahşiş fazlalaşınca helva kesilir. Helva gelen misafirlere dağıtılır ve artan da gelinle birlikte oğlan evine gider.

Gelin kına yakılması için ortaya getirilir ve ağlatılır. Kınayı biri kız tarafından, biri oğlan tarafından iki genç kız yakar. Bu kızlardan hangisi kınayı daha çabuk alıp gelinin eline koyarsa o tarafın sözünün üstün olacağına inanılır. Aynı zamanda bu kızların da kısmetinin çabuk çıkacağı inancı vardır. Kıza kına yakıldıktan sonra kına tası dolaştırılır ve herkes bu tasa para atar. Atılan paralar kınayı karan ve tası dolaştıran kadının olur.

Düğün

Kınanın ertesi günü gelin alma olur. Gelini başı bozulmamış bir kadın giydirir. Yine başı bozulmamış bir kadın kızın başını örer. Bu saç örgülerine "minik" denir. Gelinin başı örülürken damat bağlanmasın diye kızın saçına kilit takılır. Bu kiliti gerdekte damat açar.

Aynı gün damat giydirme töreni de yapılır. Dışarıya çıkarılan damat ve sağdıcın çevresine misafirler toplanır. Davullar zurnalar çalınır, silahlar atılır. Damadın giysileri önce oynatılır daha sonra ailenin büyükleri tarafından giydirilir.

Oğlan evinden gelin almaya kalabalık bir topluluk gelir. Gelin almacı kadınlar kız evine gelince eve girerler. Girdikten sonra gelin oturaklı olsun diyerek önce otururlar. Daha sonra da "oyun atarlar" kalkar oynarlar. Oğlan tarafı kız evinden küçük bir şey çalar ve bunu damada verip bahşiş alırlar.

Gelini evden erkek kardeşi çıkarır. Çıkarmadan önce gelinin beline kuşak bağlar. Kuşağı bağlamak için oğlan tarafından bahşiş alır.

Gelin evden çıkarken kızın kardeşi kapıyı tutar ve bahşiş alır. Buna "kapı parası" denir. Gelinle birlikte oğlan evine kızın kardeşi ve iki kadın gider. Gelinin evden çıkarılışı sırasında bazı pratikler uygulanır :

Gelin evden çıkarılırken bütün kötü huyları burada kalsın, orada yenilensin düşüncesiyle ocağa tükürttürülür.

Kapıdan çıkarken kapının üst tarafına bıçak sokulur.

Kapıdan çıkarken gizlice gelinin beline bıçak ve tabanca sokulur.

Gelinin başından şeker, para serpilir.

Gelinin ağzına şeker verilir.

Kız evi sağdıç annesine kül, çivi, ekmek, oklava bir de çanak verir. Çivi,kızın eve bağlanması için oğlanın evine çakılır. Kül, ocağın küllenmesi için ocağa dökülür. Ekmek, bereket getirmesi için tekneye bırakılır. Gelin ağladığında sesi duyulmasın diye oklava da çanağa vurularak ses çıkartılır.

Yol boyunca kızın bindiği araba öküzün nalı düştü diyerek düştü diyerek durdurulur. Bahşiş alındığında yola devam edilir.

Gelin Çeyizi

Gelinin çeyizi de gelinle birlikte getirilir. Oğlan evine gelindiğinde kızın akrabalarından birisi çeyiz sandığının üzerine oturur ve bahşiş alır. Bunun yanında çeyiz sermeye gidenler oğlan evinde sandık açılmıyor damat gelsin diyerek bahşiş isterler. Bahşişi aldıktan sonra çeyizi sererler.

Gelinin yatağı kızın yengesi tarafından ya da oğlanın halası, yengesi, yakın akrabaları tarafından hazırlanır. Yatak hazırlanırken hazırlayanlardan birisi çiftin kaç çocuğu olması isteniyorsa o sayıyı söyleyerek yatakta yuvarlanır.

Gelin oğlan evine gelince şunlar yapılır :

Gelin arabadan inerken eline su dolu bir şişe verilir. Şişe arabanın tekerleğine vurdurulup kırdırılır. Şişeyi kıramazsa beceriksiz, sönük gelin denir.

Oğlan evine gelen gelin kayınpederi bir şey adamadan arabadan inmez.

Eve girerken gelinin eline bir kaşıkla yağ verilerek evin dış kapısına sürdürülür.

Eve girerken gelinin önüne bir iskemle konur. Gelin iskemleyi ayağıyla devirirse geçimsiz, eliyle alıp bir kenara koyarsa geçimli olur denir.

Gelinin odasının kapısının iç ve dış kısmına gelin odaya girerken kaşık sokulur.

Kapının önüne süpürge konur. Gelin süpürgeyi ayağıyla iterse uğursuz, bir şey bilmiyor, eğilip alıp bir kenara dayarsa gelin becerikli olacak denir.

Gelin eve gelince damat merdivenlere çıkar ve gelin damadın bacağının arasından geçer. Bu damadın bağlanmaması için yapılır.

Gelin oğlan evine geldiğinde kaynana ya da yaşlı bir kadın gelinin ayağına keşkek serper, su döker. Keşkek bolluk bereket simgesidir. Bu atılanlardan herkes toplar ve ambarına atar.



Gelin eve girince odasına götürülür. Yatsıdan sonra da damadı arkadaşları ve sağdıcı eve getirirler. Damadı odaya halası ya da yengesi sokar. Odaya girerken sırtı yumruklanır. Çiftin gerdeğe girmesine"odalamak" denir.

Damat odaya girdikten sonra ikisi birlikte iki rekat namaz kılarlar. Gelinin evinden getirdiği yiyeceklerle odada bir sofra hazırlanmıştır. Gelin sofraya oturmaz ve konuşmaz. Damat bunun üzerine sofraya para koyar. Bahşişi alınca gelin sofraya oturur ve konuşmaya başlar. Damat ve gelinden artan yemek ertesi sabah davulculara verilir.

Odalanmanın sabahında damat pencereden silah atar. Bunu duyan sağdıç davul ve zurnayla kapının önüne gelir. Damat omuzunda havlu takılı olarak dışarı çıkar. Dışardakilerin ellerini öper.

Düğünün ertesi gününe "duvak" ya da "semet" denir. Bugün bütün komşular, akrabalar toplanır. Duvağa "kız halkı" denilen kız tarafı da gelir. Eğer düğünden önce gelinle ilgili söylentiler olmuşsa gelinin çarşafı ortada oynatılır.

Duvak serpildikten sonra gelin, kaynana ve kaynatasının ellerine öper, onlar da ona bahşiş verirler , gelin de onlarla konuşmaya başlar.

Düğünden sonra kız tarafı gelinle damadı "üç geceliğe" çağırır. Buna "kırıtma" da denir. Burada damada helva kestirirler. Damat helvayı kesmez, bıçağı ortaya bırakır. Kız tarafı damada bir canlı bir cansız bahşiş verince helvayı keser.

On beş gün sonra da kız baba evinden gelip kendisini alan birisiyle "evilliğe" gider ve birkaç gün kalır. Bu gidişinde annesi kızına bir hediye verir.
 
Geri
Üst