İyİlİĞe KÖtÜlÜkle KarŞilik Verme

almira

Yeni Üye
Üye
İyİlİĞe KÖtÜlÜkle KarŞilik Verme
İyi kalpli çalışkan bir adam, her sabah evinden çıkar, hükümdarın sarayının önünden geçen yoluna devam ederken, hükümdar bu çalışkan adama bir altın verirmiş.

Kendi kazancını yemeyi, başkasının yardımını almamayı prensip olarak kabul eden kanaatkâr adam, bu bir altını getirir, yol kenarında bekleyen bir dilenciye verirmiş.
Bir gün dilenci:

– Efendi, demiş, siz her sabah bana bir altın veriyorsunuz; acaba çok mu zenginsiniz?
İyi niyetli adam:

– Hayır, demiş. Ben sandığınız kadar zengin değilim. Fakat her sabah erkenden namazımı kılar, işime gitmek üzere yola çıkarım. Benim bu hareketimi beğenen hükümdar da yolumun üzerine adam çıkarıp bana bir altın verdirir. Ben de onu getirip senin gibi muhtaç bir fakire veririm.
Bunu duyan dilencinin kalbine kıskançlık ateşi düşmüş. Adam gittikten sonra derhal hükümdarın sarayının yolunu tutmuş:

– Padişahım, demiş, siz her sabah yoldan geçen bir adama bir altın veriyorsunuz, ama o bu paraları kötü yerlerde harcayıp, israf ediyor. Ona vereceğiniz bu yardımı fakire ihsan buyursanız daha isabetli yere yardımda bulunmuş olursunuz, ben kötü yere harcamam!..
Bu haber hükümdarı kızdırmış:

– Sen git, ben ona lâyık olduğu cezayı veririm, diyerek dilenciyi savmış.
Ertesi sabah iyi niyetli adam yine sarayın önünden geçerken, bu defa eline bir zarf tutuşturmuşlar ve şunları da ilâve etmişler:
– Siz her sabah buradan geçerken bir altın almaktan belki utanıyorsunuz. İyisi mi, bu zarfı alın ve falanca fırına uğrayın, orada size lâyık olduğunuz muamele yapılacaktır.

Adam tevekkül içinde zarfı alıp açmadan yine dilenciye gelmiş ve:
– Buyur, bu sabah da bana böyle bir zarf ikram ettiler, demiş.
Dilenci, buna çok sevinmiş:


– Teşekkür ederim, zaten ben her sabah ekmek ihtiyacımı temin edecek bir yer arıyordum. Hükümdarın bu mektubuyla bana fırında her sabah bir ekmek ikramında bulunurlarsa işim yolunda sayılır, diyerek koşup fırıncıya gitmiş ve hükümdarın mektubunu vermiş.
Mektubu okuyan fırıncı:

– Dur hele, şu ekmekleri çıkarayım da, diyerek fırını boşaltmış, iyice soğumadan adamı fırının içine sokup ağzını kapatmış. Sonra da:
– Nasıl, hükümdarın yardımını kötü yerlere saçar mısın? demiş.
Kızgın fırının içinde feryadı basan dilencinin sesini duyanlar, gidip hükümdara fırıncının adam yaktığını söylemişler. Olay yerine gelen hükümdar, içeride dilencinin bulunduğunu anlayınca şöyle konuşmuş:


– İnsanlar zalim, fakat kader âdildir. Ben senin, yardımı kötü yere harcıyor, demen üzerine o adamı cezalandırmak için yazmıştım bu mektubu. Demek cezaya lâyık olan o değil senmişsin! Anlaşılan, o adamı yakmak bir zulümdü. Çünkü suçu yoktu. Asıl suçlu sendin, nitekim Allah adaletini gösterdi, benim suçlu sandığımı kurtardı, lâyık olanı cezalandırdı. Sen burada lâyık olduğun kadar cezanı çek, kendine ekmek uzatan eli ısırmayacak bir insafı elde edinceye kadar bekle, sonra tövbe edip çık!
Kendine günde bir altın yardımda bulunan adama duyduğu hased yüzünden fırında kavrulan hasedci, tövbe eder, hasedi bırakarak bu hâdiseden ders alır, bir daha iyiliğe kötülükle karşılık vermez, nankörlük etmemeye Nasuh tövbesi eder
 
Geri
Üst