Kader ve kaza meselesi

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Kader ve kaza meselesi
Kaza ve kader meselesi ilmi kelam ( itikadi ) meselelerin en önemli olanlarındandır.

Bu mesele eşliden beri hem Müslümanlar arasında ve hem de İslamiyet’ten önceki diğer ümmetler arasında birçok münakaşalara sebebiyet vermiştir. Bu meselenin künhü ve mahiyetinin tam anlamıyla anlaşılması beşerin idrakinden hariçtir.



kader ve kaza.jpg



Kader ve kaza meselesinde kafamız neden çok karışık?

İnsanoğlunun bunu tam manasıyla çözemeyişinin bir sebebi de zaman kavramıyla yoğrulmuş insan aklı ve beyninin, zamansızlığın söz konusu olduğu ilahi ilim, irade ve kudreti idrak ederek anlayıp , kavrayabilme güç ve becerisinde olmamasıdır.

Bu hikmete mebnidir ki Müslümanlar kaza ve kadere iman etmekle beraber bu meseleyi, uzun uzadıya, inceden inceye derinlemesine araştırmaktan ve kader sırrını keşfetmeye çalışmaktan memnudurlar. Nitekim Ebu Hüreyre (r.a) tarikiyle gelen hadis-i şerifte bu husus şöyle beyan olunmuştur.

Ebu Hureyre (r.a.) buyuruyorlar ki: Peygamber (s.a.v.) efendimiz ansızın çıkageldi. Biz kader hakkında tartışıyorduk. Öfkelendi, yüzü kızardı. Öyle ki yanaklarına nar sıkılmış oldu. ‘’ Bununla mı emir olundunuz, yoksa ben size bununla ı gönderildim! Sizden öncekiler ancak bu iş üzerine tartışınca helak oldular. O konuda tartışmamanızı kesinlikle emrediyorum’’ buyurdu.



Ne yazık ki Müslümanlar Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin bu hikmetli ikazına tam manasıyla imtisal edemediler. Bu meselenin iç yüzünü anlamaya çalışmaları sebebiyle birçok ihtilaflar meydana geldi. Ehl-i sünnete uymayan birçok fırkalar zuhur etti ve birçok kimseler bu nedenden dolayı dalalet vadisine düştü. Bununla beraber ehl-i sünnet ulemasının büyük gayretleri sayesinde bu mesele izah edilerek ehl-i islam’ın büyük çoğunluğu bu hususta nezih, mutedil, ifrat ve tefritten uzak bir yol ortaya koymaya muvaffak oldular.

Kader ve kaza ne demektir?

Kaza ve kaderin lügat ve ıstılahi manaları

Lügatte :

Kader: Ölçü, miktar, bir şeyi belirli bir ölçüye göre yapmak ve bnelirlemek manalarını ifade eder.

Kaza: Emir, hüküm, yaratmak, sonuçlandırmak, tamamlamak, yerine getirmek, uygulayarak yapmak manalarını ifade eder.


Istılahta;

Kader: İlahi bir programdır ki ezelden ebede kadar hayır – şer meydana gelecek bütün hadiseler hakkında Cenab-ı Hakk’ın kendi ilmi icabı, bilip takdir buyurmasıdır.

Olacak şeylerin zaman ve mekanını, vasıflarını ve özelliklerini ve diğer teferruatlarını Allahü Teâlâ’nın bilip, ezelde takdir ve tahdit etmesinden ibaret olduğundan kader, ilim ve irade sıfatlarına racidir (bağlıdır).

Kaza:

Kaza, Cenab-ı hakk’ın ezelde takdir buyurduğu hadiselerin, zamanı gelince ilim ve iradesine uygun olarak meydana gelmesidir. Mesela; herhangi bir insanın falan günde dünyaya gelmesini Allahü Teâlâ’nın ezelde dilemiş ve takdir etmiş olması bir kaderdir. O insanın takdir edilmiş günde yaratılması bir kazadır. Şu halde kaza; ‘’ tekvin’’ sıfat-ı celilesine racidir.
Selam ve dua ile.
 
Cenabı Hak Kamer süresi 49 da şöyle buyurmaktadır.

İnnâ külle şey'in halaknâhü bi kaderin ' mealen: Haberiniz olsun ki biz her şeyi kaderle yaratmışızdır.

Elmalılı tefsirin de bu ayeti kerime şöyle izah edilmiştir. :

Her şeyin vukundan evvel ezelde ilm-i İlahide mukadder olan bir kaderi, yani haysiyet-i ilmiyesi vardır ki kazanın cereyanı, fiilen yaratılışı o kadere göre vaki olur. Onu başkası istediği gibi icap ve tayin edemez. onun için mücrim kendi keyf ve iradesine gröe cürmün mahiyet ve mukadderatını değiştiremez. Kaderde akibeti bedbahtlık, mesuliyet, mahkumiyet ile cehenneme götürmek olan cürm-ü meâsi; sevap ve saadet vesile yapılamaz. Onun için mücrimler, mücrim oldukları haysiyetten dalalet ve niran içindedirler. Kader, abdin yani kulun irade-i cüziyyesine münâfi de değildir. Çünkü ihtiyari fiillerin vukuu için irade- i cüziyye dahi kader cümlesindendir.
 
Ve yine Furkan süresi 2. Ayetinde Cenab-ı mevlamız şöle buyurmaktadır.

‘’Ve haleka külle şey’in fekadderahû takdîrâ’’

Meâli; Her şeyi yarattı, (yoktan vücuda getirdi) Künhüne erilmez bir takdir ile her birine bir hadd-ü miktar tayin ederek hikmetine göre dilediği gibi hepsini bütün mukadderatıyla hazırladı.


Kader ve kazaya iman, Allahü Teâlâ’nın ilim, irade, kudret ve tekvin sıfatlarına iman etmek demektir. Bir diğer ifade ile bu sıfatlara iman eden kimse, kader ve kazaya da iman etmiş demektir. Bu durumda kaza ve kadere iman demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız her ne varsa onların hepsinin Allah’ın bilmesi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olduğuna, bunların alacakları şekil ve özellikler ne ise hepsini, Allah’ın bilip ve öylece yaratmış olduğuna, Allah’tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.


Kader ve kazaya iman, her ne kadar iman esaslarını bildiren ayetlerde (bakara süresi 177, 285 , Nisa süresi 136) ayrıca zikredilmişse de, Kur’anı kerimde her şeyin Allah’ın takdirine yani kadere bağlı bulunduğu bildirilmiş ve peygamber efendimizin bazı meşhur hadislerinde kaza ve kadere iman, bir iman esası olarak açıklanmıştır.
 
Hz Ömer buyurmuşlar ki: Biz Rasulullahın yanında otururken yanımıza elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk izi görülmüyordu, içimizden kimse de onu tanımıyordu. Dizlerini Peygamberimizin dizlerine dayadı ve ellerini uyluklarının üzerine koydu ve: Ya Muhammetm(s.a.v.) bana İslamdan haber ver, dedi. Rasülullah da şöyle buyurdu: ‘’İslam Allahtan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allahın rasülü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, ramazan orucunu tutmak. Eğer gücün yetiyorsa beytullahı haccetmektir’’ dedi. O da: doğru söyledin, dedi. Ömer (r.a) diyor ki:: ‘’ Hem sorup hem de tasdik etmesine şaştık’’

Sonra: Bana imandan haber ver, dedi, peygamberimiz de şöyle dedi: ‘’ Allah’a, meleklerine, kitaplarına, ahiret gününe, hayır ve şerre ve kadere iman etmektir’’, buyurdu. O da: Doğru söyledin, dedi, Bana, İhsan’dan haber ver, dedi. Rasülullah efendimiz (s.a.v.): ‘’ Allah’ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Sen onu görmesen de o (c.c.) seni görür.’’

Bana kıyametten haber ver dedi, Peygamberimiz: ‘’ Sorulan, sorandan daha bilgili değildir’, dedi. Bana bunun alametlerinden haber ver, dedi. Rasülullah efendimiz: ‘’ Cariyenin efendisini doğurmasıdır,’’ buyurdu. ‘’ Yalın ayakalrın, çıplakların ve koyun çobanlarının yüksek bina yarışına girmeleridir.’’ Hz Ömer şöyle dedi. Sonra aradan epey uzun zaman geçti, sonra Efendimiz bana : ‘’ Ya Ömer, soru soranın kim olduğunu biliyor musun? Dedi. Ben de: ‘’ Allah ve rasulü daha iyi bilir dedim. Efendimiz: ‘’ O, Cebrail melek idi. Size dininizi öğretmek için gelmişti,’’ diye buyurdular.


Hz Ali den şöyle rivayet olunmuştur.

Peygamber efendimiz buyurdular ki; bir kul şu dört şeye iman edinceye kadar mümin değildir.

Allah'tan başka ilah olmadığına, benim de Allah’ın rasulü olduğuma ve beni hak ile gönderdiğine şehadet etmektir. Ölüme, öldükten sonra yeniden dirilmeye ve kadere iman etmektir.
 
Merhaba hocam. Benim yapacaklarım anlıma yazılmışsa duayla değiştirebilirmiyim ? Birde Berat kandilinde kaderimizin karara bağlandığı söyleniyor.Bu doğrumudur ?
 
Geri
Üst