Şeytan melekmidir yoksa cinmidir?

Uzman SühaN

Administrator
Şeytan melekmidir yoksa cinmidir?
Kurân-ı Kerîm'e göre Şeytân, eylemsel şekli algılanamayan "cin" türü bir varlıktır. O, İlâhî emre itaatsizlik gösteren, İlâhî huzurdan kovulan, insana düşman olan ve
onu kötülüklere sürükleyen, doğrudan ayırmak için cin ve insan dostlarıyla birlikte kıyamete kadar çalışacak olan bir varlıktır.[1]



"Azâzîl", şeytânın melekler arasında yaşadığı, henüz Hz. Âdem'e secde etme emrine muhatap olmadığı zamandaki adıdır.[2] "Şeytân" kelimesinin çoğulu olan "Şeyâtin" ise, insî ve cinnî şeytânlardır ve bunlar İblis'in evlatlarıdır. İblis, evlatlarını iki gruba ayırmış, bunlardan bir kısmını insanlara karşı, diğer kısmını da cinlere karşı vazifelendirmiştir ki, bunlar vazifeli oldukları saha itibariyle bu ismi almışlardır. Şeytânlar, insî ve cinnî olmak üzere iki kısımda mütâlaa edilmiştir ki, "Böylece her nebi için ins ve cin şeytânlardan düşmanlar var ettik." (En'am, 112) âyeti, bu hakikati ifâde eder.





1.jpg









Âyette geçen "Şeyâtîn" kelimesinin manasında iki rivâyet söz konusudur. Ulemâ arasında her iki rivâyeti de destekleyen bir hayli insan vardır.

Birincisi: Bu kelimeden maksat, insan ve cinlerin azgın ve sapkınlarıdır ki, İbn-i Abbas, bu görüştedir. Bir rivâyete göre Atâ, Mücâhid, Hasan ve Katâde gibi büyük imamlar da bu görüşü paylaşırlar.[3] Onlara göre hem cinlerden hem de insanlardan şeytânlar vardır. Cinnî şeytânlar, mü'min insanları kendilerine uyduramayınca insî şeytânlara giderler ve bunları o mü'minler üzerine salarlar. Bu hususu teyit eden şöyle bir hâdiseden bahsederler: [4]

Allah Rasûlü, Ebu Zerr'e sorar: "İnsî ve cinnî şeytânların şerrinden Allah'a sığındın mı?" Hz. Ebu Zer de bu suale, yine bir sual ile karşılık verdi: "İnsanlardan da şeytân var mı?" Allah Rasûlü, cevabında: "Evet, hem de onlar cinnî şeytânlardan daha da şerirdirler." [5] buyurur.

İkincisi: Şeyâtin, insî ve cinnî şeytânlardır ve bunlar, İblis'in evlatlarıdır. İblis, evlatlarını iki gruba ayırmış, bunlardan bir kısmını insanlara karşı, diğer kısmını da cinlere karşı vazifelendirmiştir ki, bunlar vazifeli oldukları saha itibariyle bu ismi almışlardır.[6][4]

İblis, meleklerden biri, yani bir melek mi idi ki, meleklere verilen bu emre itaat etmeyişi bir isyan sayıldı? İşte bu da, İslam âlimleri arasında farklı görüşlerin söylendiği konulardan olmuştur. İslam âlimleri, bu konuda çeşitli izahlar yapmışlar, bazı kelimelerin aynı anda farklı mânâlara gelişinden dolayı âyetlere farklı mânâlar vermişlerdir: Bir kısmı İblis'in, "cinler tâifesinin atası" olduğunu söylerken; bir kısmı da, “O, bir melekti. Ama Allah'a isyan etmek sûretiyle kâfir oldu.”, “Nasıl kâfir olan bir insan, insan tabiatının dışına çıkmazsa; o da ateşten olan melek tabiatının dışında çıkmadı.” [7] demişlerdir.[8]

Şeytân'ın melâikeden (meleklerden) mi yoksa cinnîlerden (cinlerden) mi olduğu konusunda genel olarak iki farklı görüş vardır:

A. Şeytân, Bir Cindir

Şeytân, bir cindir ve asla bir melek değildir.

Bu görüşü savunanların delil getirdiği Kurân âyeti şudur:

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلَائِكَةِ اسْجُدُوا لِآدَمَ فَسَجَدُوا إِلَّا إِبْلِيسَ كَانَ مِنَ الْجِنِّ فَفَسَقَ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِ أَفَتَتَّخِذُونَهُ وَذُرِّيَّتَهُ أَوْلِيَاء مِن دُونِي وَهُمْ لَكُمْ عَدُوٌّ بِئْسَ لِلظَّالِمِينَ بَدَلاً

«Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis'ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İBLİS İSE CİNLERDENDİ de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis'i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!» (Kehf Sûresi, 50) [9]

Şeytân kelimesi, “Şetane” kelimesinden türeyip haktan, rahmetten uzak anlamlarına gelir.[10] Arapça'da kötülükte ileri giderek, mensup olduğu alanda temayüz eden her şey için söz konusu isim verilir. Dolayısıyla şeytân, cin sınıfına girmektedir. Yaratılışta her varlık bir tek olarak başlamış olduğundan şeytân denilince bu cinlerin babası İblis akla gelmektedir.[11] Kurân-ı Kerîm'de, düşmanlığından sakınılması gerektiği belirtilen “İblis”in kaynağı hakkında farklı görüşler bulunur. “Belese” den türetilen Arapça olmayan bir kelime, “İblâs”tan gelen Arapça bir kelime, meleklerin yanında "Azâyil" veya "Hâris" olarak zikredilen yaratık olduğu şeklinde nakil gelir.[12] Ağırlıklı görüş, kelimenin âcemi kökenli olduğudur.[13] Mânâ itibâriyle "hayırdan ümit kesme", "pişman olma" gibi anlamlara gelir. İblis, Yüce Yaratıcı'nın emrini ilk olarak reddetmiş, gazâba uğramış ve müflis durumuna düşmüştür.[11]

Bu âyette geçen “secde” kelimesinin dildeki aslî anlamı, “eğilmek” ve “baş eğmek”tir. Nitekim Araplar, fazla meyveden dolayı eğilen hurma ağacını, "nahle sâcide" diye nitelendirmişler; yine onlar üzerine binilecek hayvanın yere çökmesi için de "secede" veya "escede" fiillerini kullanmışlardır. Arap şâirin, “Orada göreceksin ki, küçük dağlar atların toynaklarına secde ediyorlar” (tera'l-ükme fîhâ sücceden li'l-havâfir) şeklindeki dizesinde de "secde" kelimesi, tezellül (boyun eğmek) manâsında kullanılmıştır. Bu kelimenin sözlükteki bir diğer aslî anlamı da “itaat etmek” ve “saygı göstermek”tir. Rahmân 55/6 ve Nahl 16/48-49. âyetlerde bu manâda kullanılan kelime ayrıca “selam vermek” ve “alnı yere koymak” gibi anlamlar da içermektedir. Bakara 2/34. âyette geçen, “Âdem'e secde edin!” ifadesindeki secde hakkında, “Bütün Müslümanlar, bu secdenin ibâdet olmadığında hemfikirdirler. Çünkü, ibâdet maksadıyla Allah'tan başkasına secde etmek, küfürdür.” diyen Fahreddîn er-Râzî, buradaki secdenin Âdem'e saygı göstermek ve onu selamlamak anlamına geldiğini belirtir. Kısaca, Hz. Âdem kıssasıyla ilgili âyetlerde geçen secde kelimesi, namaz esnasındaki malum pozisyona delil, değer verme ve saygı göstermeye delalet eder.[14]

Şeytân'ın bir melek olduğunu savunan âlimlere göre; Şeytân, melek iken Allah'a isyânı sonucu, O'nun rahmetinden kovulmuş, bütün ilâhî dinlerce kötü, hilekâr kabul edilen bir varlıktır.[15] Yine bu görüşü savunanlara göre cinlerin de Müslüman'ı ve Kâfir'i vardır. İşte şeytân dediklerimiz, inkârcı ve kötü cinlerdir. Cinler içinde Allah'a ilk isyân eden, başşeytân olan İblis'tir. Kimi âlimlere göre İblis, cinlerin atası değil, cinlerden ilk isyân eden varlıktır. Çünkü Yüce Allah, onun hakkında: “İblis, cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı.” (Kehf, 50) buyurmuştur. Bu âyette İblis'in cinlerden bir fert olduğu bildirilmektedir. Nasıl insanların şakîsi, Âdem'in oğlu Kabil ise, cinlerin de ilk şakîsi de ilk şeytânlık eden İblis'tir.[16][17]

İblis'in tam Kurânî bağlamdaki izâhı dikkatli bir biçimde okunduğunda, ana konulardan birinin insanın özgür iradesi olduğu kolayca anlaşılır. Her şeyden önce, İblis'in temsil ettiği yanılgı ve yanlış yönlendirme olmadan, yanlış seçim diye bir şeyin olması mümkün değildir veya daha açık bir biçimde söyleyecek olursak, "seçim" diye bir şeyin olması mümkün değildir. İnsanlar için İblis'in mevcûdiyeti; doğru ile yanlış, hak ile bâtıl, hidâyet ve sapıklık, kurtuluş ve mahkumiyet arasına bir tezat çizgisi çekmektedir. Eğer yanlış yol diye bir şey olmasaydı, doğru yolun olması nasıl mümkün olurdu? [18][19]

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirinde Şeytân'ı ve Şeytân'a ait konuları genişçe anlatmıştır. Şeytân'ı tanımlamak için burada onun ifadelerini nakletmek istiyoruz:

“Şeytân, herhangi bir azgın, yani azgınlıkta, şer ve kötülükte fevkalade bir yükselişle kendi sınıf ve benzerlerinin dışına çıkmış kötü, inatçı anlamında bir cins isimdir ki, gerek insandan, gerek hayvandan, yılan gibi görünen yaratıklardan ve gerekse diğer gizli mahluklardan, ruhi ilişkisi bulunan kötülere söylenir. İnsan şeytânı, hayvan şeytânı, cin şeytânı denilir. Nitekim Kurân'da insan şeytânları ve cin şeytânları ifadeleri çok geçmektedir. İnsan görünür, kötülük esasları ve şeytânlıkları görünmez, eserleriyle belli olur. Şu halde insan şeytânında bile şeytânlık, bir gizli iştir. Bunun için şeytân ismi gizli kötü bir kuvvet, kötü bir ruh düşüncesine döner ve insan şeytânı, cin şeytânına bağlı demektir. Melek karşıtı olan cin şeytânı, yani gizli şeytân bazı filozoflara göre yalnız mücerredât-ı maneviye olarak açıklanmış ise de, bunun maddi değerini inkar etmek doğru olmayacağından, buna kötü olan maddi kuvvetleri de katmak gereklidir. Ehl-i Sünnet'in açıklaması böyledir. Bu şekilde şeytân cins ismi, bilhassa görülmeyen ruhlar ve kötü kuvvetlere isim olmuştur ki, yaratılışta her cins bir tek ferd ile başlamış olduğundan, şeytân denilince bu cinsin babası olan o ilk fert, yani İblis akla gelir ve o zaman da özel isim gibi olur.” [20]



İblis'in meleklerden mi, cinlerden mi olduğu konusu tartışılan bir konudur. Aslında İblis, cinlerden biridir ve cinlerin yaratıldığı şeyden yaratılmıştır. Mesela; genel anlamda bir insan var, bir de onları tanıyıp bildiğimiz ve onları ifade etmek için kullanılan isimleri var: Ali, Veli, Ayşe, Fatma v.s. gibi. İnsan genel anlamdadır ve onun nev'ini yani türünü ifade eder. İsim ise, bizzat insanın kendini ifade etmek için kullanılır. Aynen öyle de, bir şeytân var ve bir de Hz. Âdem'le ilk karşılaşan İblis var. Hz. Âdem'le ilk karşılaşan şeytânın özel ismi İblis'tir. Bu da cinlerdendir ve cinlerin yaratıldığı ateşten yaratılmıştır. Şeytân ise, o türün azdırıp saptırıcı olanlarına, yani o cinsin bir türüne verilen isimdir.[21][17]

(Bu görüşü savunanlara göre) İblis'in meleklerden biri olduğuna dair ortaya atılan görüşlerin kaynağı, İslâm değil Hıristiyanlıktır. Bu husus, yani İblis'in cinlerden biri olduğu, Kurân-ı Kerîm'de Kehf Sûresi'nin 50. âyetinde açıklanmıştır.[17]

Sorumlu olarak yaratılan insan cin ilişkisi, ilk insanın yaratılması, meleklere ve cinlere Âdem'e secde edin emriyle başlamış, Yüce Allah'ın, “Ey Âdem! Sen zevcenle birlikte cennete yerleşip dilediğiniz nimetlerden yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın ki, sonra zâlimlerden olursunuz.” uyarısıyla devam etmiştir. Hz. Âdem'in yaratılması, meleklerin secdesi, cinlerden olan İblis'in bu emri kabul etmeyişi, Rabb'inin emrine baş kaldırı, isyan, iyiliklere karşı çıkma ve Hz. Âdem'in üstünlüğünü kabul edememe, insan-şeytân ilişkisinin ilk menfi yönünü oluşturmuştur. İnsanlığın atasının İblis'le başlayan bu olumsuz tablo dünyada da devam etmektedir. İşte, Kurân'da geniş bir yeri oluşturan insan şeytân ilişkisi ve şeytândan sakınma insan açısından büyük önem taşır.[11]

Secde emri verildiğinde İblis, melekler arasında duruyordu. Fakat melek değildi o, cinlerdendi. Allah'ın emrine karşı gelince de ilâhi rahmetten kovuldu.[22] İkinci bölümdeki "Şeytân bir melektir görüşünü" savunanların delil olarak getirdiği "istisnâ" meselesinde Şeytân'ın bir cinnî olduğunu savunanların bakış açısı şudur: Allah Teâlâ Kehf Suresi'nde, “Meleklere, “Âdem'e secde edin.” dedik, İblis müstesna, hepsi secde ettiler. O, cinlerdendi; Bundan dolayı rabbisinin emrinden çıktı...” (Kehf, 50) buyurarak, böyle bir mânânın yanlış olduğuna, yine teknik tabiri ile buradaki istisnanın, “müstesna-ı munkatı”, yani istisnâ edilen ile edilmeyenlerin, iki ayrı cins varlık olduğunu göstermektedir. Bu, mesela “Köylüler geldi, ama eşekleri gelmedi.” cümlesindeki istisnâ türündendir.

Keza bu âyette İblis'in Allah'ın buyruğunun dışına çıktığı bildirilmiştir. Meleklerle ilgili başka âyetlerde ise, meleklerin kesinlikle, Allah'ın emrinin dışına çıkmayacakları bildirilmektedir. Zaten âyetin son cümlesi, Allah'ın emrini tutmayışının kaynağına işaret ediyor.[8]

Ebû İshâk der ki:

«Hepimiz meleklerin evlenmediklerinde ve zürriyet sâhibi olmadıklarında söz ve fikir birliği içindeyiz. Oysa İblis'in (ve cinlerin) zürriyeti vardır. Demek ki o (İblis), onlardan (meleklerden) değildir.»

Ebû İshâk'ın sözlerinden çıkan sonuç, şudur: Şeytân, melâikeden (meleklerden) değil cinlerdendir. Hasan el-Basrî der ki:

«İblis, asla (bir göz ucu kadar bile) meleklerden olmamıştır.» [23]

Ahmet Cemil Akıncı, "Cinler Âlemi" adlı eserinde İblis'in meleklerden olmadığı görüşündedir:

... Cinler, iki bin yılı aşkın bir zamandan beri birbirleriyle savaşıp duruyorlardı. Birgün cinlerden bir ailenin bir çocuğu oldu. Annesi ve babası, çok sevindiler. Çünkü doğan oğulları, şimdiye kadar gördüklerine benzemiyordu. Hangi canlının şekline girse, onun en güzeli, göz kamaştıranı ve sevimlisi oluyordu. Daha küçüklüğünde akıl ve zekâ hususunda da gelmiş-geçmişlerden çok ileri olduğu anlaşılmıştı. Annesiyle babası, ona "İblis" adını takmıştı. O, bir cindi ve ateşten yaratılmıştı.

İblis, daha çocukken, yalnız cinlerin değil meleklerin de sevgilisi olmuştu. Melekler, ondan öylesine bir huzur almışlardı ki, Allah'ın izniyle sık sık uğrayıp onun terbiyesiyle ilgilendiler. İblis, yaşı ilerleyince meleklerin tebliğine iman edip Allah'ın varlığını ve birliğini, cinlere gönderilen peygamberleri tasdik etti. Adeta melekleşti. Melek hasletli bir hâl alması, onu büsbütün güzelleştirdi. Hemcinsleri olan cinlerin birkaç bin seneden beri yapageldikleri savaşları durdurmaya çalıştı. Fakat her defasında başarısız oldu.

Cinler, her meselelerini ona getirir, İblis de adâletle çözerdi. Cinler, ona artık "İblis" yerine "Hakem" diyorlardı. Melekler, dayanamadılar ve Allah-u Teâla'ya onu kendi aralarına alması için yalvardılar. Allah-u Teâlâ da onu yukarıya aldı. Kendisine cennetlerin muhâfızlığını ve hazinedârlığını verdi. Cennet'teki lakâbı, "Azâzil"di. Göklerde de geziniyordu ve oradaki lakâbı da "Haris" oldu.

İblis, Allah'a engin kulluğunun karşılığını -diğer cinlerin cezâlandırılmasına karşın- böyle gördü. Melekler, ona hürmet ediyorlardı. Dilediği zaman yeryüzünde, dilediği zaman gökyüzünde, dilediği zaman da cennetlerde kalıyordu. Fakat içi huzursuzdu ve hemcinsi olan, ateşten yaratılmış cinlerin savaşları durmadıkça da bu huzursuzluğu asla geçmeyecekti.

İblis, bin yıla yakın bir zaman, barışı sağlamak için çalıştı. Fakat elinde iman etmiş olan bir avuç mü'mim cinle hiçbir şey yapamadı. Sonunda onların cezalandırılmadan yola gelmeyeceklerini anlamıştı ve Allah'a dua etti. Allah-u Teâlâ, İblis'in isteğini yerine getirdi ve emrine meleklerden bir ordu verdi. İblis, bu ordularla, birbirleriyle savaşmakta olan cinlerin üstüne yürüdü ve pek çoğunu öldürdü. Kurtulabilenler, adalara, çöllerin tenhâ yerlerine sığındılar. Pişman olmuşlardı; fakat iş işten geçmişti.

Hiç akla gelmeyen bir arzu, İblis'in göğsünü doldurup sıkmış, karartmıştı. Artık eskisi gibi o güzel, sevimli, kulların melek hasletli olanı değildi. Hiç kimseye açılmamış, fakat (kazandığı bu zafer yüzünden) kendisine ululuk vehmetmiş ve için için Allah'ın rahmâniyet vasfını inkâr etmişti. Nefsini bir türlü yenemiyor, adalara ve çöllere dağılan cinlere ilâh olmak istiyordu.

İblis'in bu ululanmasından yanında olan diğer meleklerin haberi yoktu. Fakat Allah-u Teâla, şüphesiz ki (onun kalbinden geçenleri) biliyordu. Çünkü O, Yaratan'dı. Kendisine gizli olan hiçbir şey yoktu ve olamazdı da. Allah, topraktan Hz. Âdem'i yarattı ve yarattıklarının en şereflisi olarak buyurduğu Âdem'e meleklerin hürmet secdesi etmelerini emretti. Melekler, derhal Âdem'e secde ettiler ve Allah'ın emrini yerine getirdiler.Fakat İblis, Allah'a karşı geldi ve secde etmeyi kabul etmedi. "Ben, kuru bir çamurdan sûretlenmiş, bir balçıktan yarattığın insan için secde edeyim diye var olmadım." dedi. Cenâb-ı Hak, şöyle buyurdu: "O halde çık buradan. Çünkü sen, artık kovulmuşlardansın. Hiç şüphesiz cezâ gününe kadar lânet, senin üzerinedir." İblis, "Ey Rabbim", dedi. "Öyleyse bana (insanların) kabirlerinden kaldırılacakları güne kadar mühlet ver." Allah-u Teâlâ, buyurdu ki: "O halde sen (Allah katında) mâlum olan (bir) zamanın gününe kadar geciktirilenlerdensin." İblis, "Ey Rabbim, beni azdırdığın şeye (rahmetinden uzaklaştırmana) mukâbil, ben de andolsun, yeryüzünde onlara günahları herhalde süsleyeceğim. (Günahları kendilerine hoş göstereceğim.) Onların hepsini, muhakkak toptan azdıracağım. Ancak onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların müstesnâ" dedi. Allah-u Teâlâ, buyurdu ki: "İşte bu, bana göre (hak ve lâyık) olan bir yoldur. Benim kullarımın üzerinde senin hiçbir tahakkümün (yaptırımın) yoktur.Meğer ki azıp sana tâbi olanlardan olsun. Şüphesiz ki onların (sana tâbi olanların) tümüne vaad olunan yer, Cehennem'dir." [24]

Ahmet Hulûsi de "Ruh-İnsan-Cin" adlı eserinde şunları söyler:

Esasen yaşamda var olan her şey, "can"lılığını ve "bilincini" meleklerden alır.. "Bilgisayar" kelimesiyle işaret ettiğimiz yapının varlığındaki atomlar ve ışık kuantları, nasıl bir boyutsal derinlik ve öze işaret ediyorsa; "insan" veya "hayvan" veya "cin" dendiğinde de, onların alt yapısını oluşturan öze, cevhere, alt yapıya "melek" denir.. Bu yüzdendir ki, insan ve cin ve hayvan denilen tüm varlıkların orijini tümüyle meleklerdir.

"Cin" denilen varlıkların "melek"lerle karıştırılmasının, "şeytânın" ise "melek" olarak sanılmasının sebebi de, yine bu özelliğin iyi fark edilememesidir. Özü itibariyle "melek", bileşiminin oluşturduğu yapısı itibariyle "cin" olan İblis'in halk ve hattâ bir takım hocalar tarafından "başmelek" diye zannedilmesine yol açan yanlış anlama, buraya dayanmaktadır.[25]

İblis denen o cin, “Rabbinin emrinden çıktı.” Allah'a itaat etmekten kaçındı. Oysa biz biliyoruz ki, “Melekler, Allah'ın emrine isyan etmezler, ne emrederse onu yaparlar.” İnsanlar ve cinler, kulluk sorumluluğu ile yükümlü oldukları için, irâdeleri ile yaptıklarının cezalarını veya mükafatlarını göreceklerdir. Ancak melekler, öyle değildir. Onlar, hata yapmaktan korunmuşlardır; şer işlemeyi irâde edemezler. O halde, Şeytân'ın meleklerden olması, söz konusu olamaz.[26]
 
Geri
Üst