Söylenilmesi gereken asıl şeyleri söylemekten kaçmaktır

KızılÖtesi

Aktif Üye
Üye
Söylenilmesi gereken asıl şeyleri söylemekten kaçmaktır
Habersiz seni yazmak

Gece. Sağlığım yerindeyken söyleyeceklerimi söylemeli. Ne kadar zor bazen söyleyebilecek bir tek kelime bulabilmek. Zor, zor ki içindeki zamana uymaz, koşula uymaz. Uyanını bulup söylemek lazım. Bu geceden dışarı çıkamıyorum bir türlü. Karabasan mı çöktü, gün mü yarılıp bölündü benimle birlikte, bunu bana açıklayabilecek birini arıyorum. Telefonumda bir ses "Yanlış numara!" diyor. Yenisini çeviriyorum ama her numarada tanımadığım insanlara yenisini ekliyorum. Evimin kapısı açılmıyor, pencerelerimin hepsi yerlerde serili, duvarlar sarıyor odayı ve beni. Gecelerden en uzunu ve en kısası ansızın. Gecenin bir yanı var ki ipincecik ve keskin. Ama öyle bir yanı da var ki geçmek bilmeyen saatlerin bir ömürde toplandığı tek gece. Kendi kendime konuşmak istemiyorum. Birlikte geçirdiğimiz ilk geceyi tutuyor ellerinden çerçevedeki resmin. Yolculuk kadar uzun süren bakışların var. Bakışlarınla yayılıp, baktığın her yer gibi hissediyorum kendimi. Kapadığında gözlerini nefretini bırakıyorsun gördüğün yerlere. Nefretin de ben oluyorum ve senden nefret ediyorum demek istesem de sesimi duyamayacağının hesabını yapıp resmine bir daha bakmıyorum.
Nefret. Bitiremediğim bir kitap var elimde. Kahvemi ve sigaramı alıp camın kenarına oturuyorum. Yedinci katta da aynı, değişmiyor. Sabah apartmanın giriş katında da geldi aklıma, aynıydı. Yerçekimiyle hiçbir bağlantısı yok nefretin. İster yerin bin metre dibinde ol, istersen Cebrail'le tavla at akşam üstü. Bir kere nefretini gömmüşse kalbine seni kandıran insan, ne kadar dinamit patlatırsan patlat yüreğinde, ne kadar çıkarsan çık yükseklere ellerinle bir demet kır çiçeği taşır gibi götüreceksin her yere o nefreti. Bu yüzden bitmiyor bu kitap. Okudukça yanık yanık Emel Sayın geliyor kulaklarıma her hecede. Her hecede o bülbülle karşılaşıyorum. Bülbül çile içinde, niyeyse.

Yalan. Gece aynı gece. Önce onu söylemeliyim. Ne zor milyarlarca insanın binlerce yıldır içinden geçtiği geceyi yaşıyor olmak bir kez daha. Şuna bak. Sorunlar aynı hep. Sevinç olsa o da aynı olacaktı. Yaşayan insanlar değil sanırım. Duyguların yaşadığı insanlar var. Cinsimizin ne olduğu değil önemli olan ya da adımızın kaç heceli oluşundan daha kenarda ve uzakta gerçek. Düşününce güzel bir kız yüzünün bozabildiği kırılgan ve saydamlığı kadar suyun, kaygan. Bir küçük an, küçücük bir an kapayıp açıncaya kadar gözümü uçuveriyor yedinci katın penceresinden. Bülbül'e gidip "o" kuşu soruyor. Bülbül onu o kuşa götürüyor. Sabahı en çabuk olan gecenin hiçbir yerine sığamıyorum. Göz kapaklarım hiç kapanmıyor. Çerçevedeki resminden başka herkesi ölü görüyorum, herkes kendini ölü zannediyor. Ben bakıyorum ilk önce koşarak sonra kanatlanıp uçan kuşun arkasından. Dokuz defa dönüyor uçmadan önce ve iki farklı çiçek bırakıyor bana. Ne kadar zor bazen söyleyebilecek bir tek kelime bulabilmek ve ne kadar basit her gelişin ardından gidişi kabullenmek zorunda kalmak

ALINTI

turkdinamik
 
Geri
Üst