Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Fuad Cebesoy





Türk asker ve siyaset adamı. 1882’de İstanbul’da doğdu. Ferik İsmail Fazıl Paşanın oğlu, 93 Harbi komutanlarından Müşir Mehmed Ali Paşanın torunudur. 1902’de Harp Okulunu, 1905’te Harp Akademisini bitirdi. 1907’de kolağası (önyüzbaşı) oldu. Rumeli’de, meşrutiyeti yeniden kurmak için ordu içinde yapılan gizli çalışmalara katıldı. 1909-1911 yılları arasında Roma’da askeri ateşe olarak bulundu. Balkan Savaşları sırasında Yanya Savunmasında gösterdiği üstün gayret sonucu kaymakamlığa (yarbay) yükseltildi. Birinci Dünya Savaşında önce miralay (1915), Sina cephesinde İngilizlerin Tellü’ş-Şeria saldırısına karşı gösterdiği başarılı savunmayla da mirliva (tuğgeneral) oldu. Kafkas ve Filistin cephelerinde savaştı.
Birinci Dünya Savaşının mağlubiyet ile neticelenmesi ve vatanın düşman işgaline uğramasından sonra Anadolu’nun kurtuluş hareketine katıldı. Anadolu’da ilerleyen Yunan kuvvetleri karşısında ilk çete birliklerini kurdurarak savunma cephelerinin ortaya çıkmasında büyük rol oynadı. Sivas Kongresi sonunda (9 Eylül 1919) Batı Anadolu Umum Kuva-i Milliye Komutanlığına getirildi. TBMM açılınca (23 Nisan 1920) Ankara’dan milletvekili seçildi. 24-25 Haziran 1920’de teşkil olunan Batı Cephesinin ilk komutanlığına getirildi. Ancak Yunanlılara karşı başlattığı bir taarruzun başarısızlıkla neticelenmesi üzerine bu görevden alınarak Moskova büyükelçiliğine getirildi. 16 Mart 1921’de TBMM hükumeti adına Moskova Antlaşmasını imzaladı. Ankara’ya döndükten sonra (2 Haziran 1922) TBMM ikinci başkanı seçildi. 1923’te ikinci defa Ankara milletvekili olarak meclise girdi. 23 Ekim 1923’te meclisten izinli sayılarak, Konya’da 2. Ordu Müfettişliğine tayin oldu.
Cumhuriyetin ilanı ile asker milletvekillerinden siyasi ve askeri görevlerinden birini seçmeleri istendiği zaman Ali Fuad Cebesoy, 30 Ekim 1924’te 2. Ordu Müfettişliğinden ayrılarak meclise döndü. 17 Kasım 1924’te Kazım Karabekir Paşa, Refet Bele, Adnan Adıvar ve Rauf Orbay beylerle birlikte Cumhuriyet döneminin ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdu. 3 Haziran 1925’te partinin kapatılmasından sonra bir süre siyasetten uzak kaldı. 15 Haziran 1926’da Kemal Atatürk’e karşı girişilen İzmir Suikastıyla ilişkili olduğu iddiasıyla tutuklandı. İstiklal Mahkemesinde görülen muhakemesi sonucu beraat etti.
1933’te Konya’dan milletvekili seçilerek yeniden meclise girdi. 1950 yılına kadar Konya ve Eskişehir milletvekilliği ile bu arada bayındırlık (1939-1943) ve ulaştırma (1943-1946) bakanlıkları görevlerinde bulundu. 1950 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden bağımsız aday oldu. Önce Eskişehir, sonra da Demokrat Parti İstanbul milletvekili seçildi (1950-1960). 27 Mayıs ihtilalinden sonra siyasi hayattan çekildi. 10 Ocak 1968’de İstanbul’da vefat etti. Vasiyeti üzerine Geyve yakınında adını taşıyan kasabanın tren istasyonu yanındaki cami avlusuna gömüldü.
Başlıca eserleri: Birüssebi-Gazze Meydan Muharebesi ve 20. Kolordu, Milli Mücadele Hatıraları, Moskova Hatıraları, General Ali Fuad Cebesoy’un Siyasi Hatıraları, Sınıf Arkadaşım Atatürk.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Fuad Türkgeldi





Tanzimat devri siyaset adamlarından ve tarihçi. 1867'de İstanbul’da doğdu ve 1935’te yine burada vefat etti.
Tanzimat devri Dahiliye müsteşarlarından Celal Beyin torunu ve Tercüme odası Mühimme müdürü Cemal Beyin oğludur. Soğukçeşme Askeri Rüşdiyesi ile lisan mektebini bitirdi. 1895’te ise Hukuk Mektebinden mezun oldu. Hindli Hoca İskender Efendiden Farisi ve Farisi edebiyatını öğrendi. 1881’de mülazemetle Dahiliye mektubi kalemine girdi. Bu resmi vazifesi yanında tahsiline de devam etti. Pekçok komisyonlarda çalıştıktan sonra, çalıştığı kaleme müdür; 1901 senesinde Dahiliye Mektupçusu oldu. 1903 senesinden itibaren Dahiliye müsteşarlığına vekalet etti. Meşrutiyetin ilanında bu iki vazifeyi yapmaktaydı. 1908 senesinde Sadaret Mektupçusu, 1909’da Dahiliye müsteşarı oldu. Bu vazifedeyken Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesi, sonra Hüseyin Hilmi Paşanın Meclis-i vükela’da teklifi ve Sultan Reşad’a tavsiyesiyle 1912’de Mabeyn baş kitabetine tayin edilmiştir. Sultan Reşad’ın vefatına kadar ve Vahdeddin Hanın tahta geçmesinden sonra da bu vazifede kaldı. Sonra da Damad Ferid Paşanın ikinci sadaretinde Kuvay-ı milliyeyi asi ilan eden Hatt-ı hümayuna itirazı üzerine sadrazamla araları tamamen açılarak Şura-yı devlet, Maliye ve Nafia Dairesi riyasetine nakil suretiyle 1920’de saraydan çıkarıldı. Tevfik Paşanın son defa sadarete gelmesini müteakib aynı sene içinde sadaret müsteşarlığına tayin olunarak İstanbul hükumetinin ilgasına kadar bu vazifede kaldı.
Ali Fuad’ın tarihle ilgili bazı eserleri vardır. Bunlar; Rical-i Mühimme-i Siyasiye, Ma’ruf Simalar, Mesail-i Mühimme-i Siyasiyye, Evdar-ı Islahat, Tarihi Fırkalar, Afaki Fırkalar ve Görüp İşittiklerim isimli hatıratıdır.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Haydar Efendi





Son devir Osmanlı hukuk alimi ve devlet adamı. Gürcüzade Mehmed Emin Efendinin oğludur. 1853 senesinde Batum’da doğdu. 1935 senesinde İstanbul’da vefat etti.
İlk tahsilini doğum yeri olan Batum’da gördükten sonra İstanbul’a geldi. Hünkar imamı Hafız Reşid Efendiden okudu. Medreset-ül-kudatı (Hukuk Fakültesini) birincilikle bitirdi. Yirmi yedi yaşında Burdur kadılığına tayin edildi. Daha sonra Uşak ve Denizli kadılıkları yaptı. 1883’te İstinaf Mahkemesi azalığına, sonra Mekteb-i Hukuk-i Mecelle ve Usul-i Muhakemat-ı Hukukiyyenin ameliyat-ı tatbikiyyesi dersini okuttu. İstanbul-Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Dairesi başkanlığına tayin edildi. Zamanla Bidayet Mahkemesi birinci reisliğine terfi ettirildi. Ehliyetinden dolayı 1898 tarihinde İstinaf Mahkemesi hukuk kısmı reisi, 1900’de Temyiz Mahkemesi azası, 1907’de Temyiz-i Hukuk Dairesi reisi oldu. 1911 tarihinde padişahın emri ile uzun müddet yaptığı ilmi çalışmalarının karşılığı olarak birinci rütbeden maarif nişanı aldı. 1914 tarihinde Fetvahane-i ali eminliğinde bulundu. Gayretli çalışmaları neticesinde padişahın emri ile haiz olduğu Osmanlı nişanı üçüncü rütbeden birinci rütbeye yükseltildi. Kazaskerlik payesi ile ömrünün sonuna kadar adliye nazırlığında bulundu. Soyadı kanunundan sonra Arsebuk soyadını aldı. 1837’de doğup 1903’te vefat eden Büyük ve bu evliliklerinden dört erkek, üç kız çocuğu olmuştur. Oğullarının ikisi kendisi gibi hukuk mesleğini seçmişlerdir.
Eserleri:
Ali Haydar Efendinin en meşhur eseri, dört büyük cilt halinde birkaç kere basılmış ve Arapçaya da çevrilmiş olan Dürer-ül-Hükkam fi Şerh-i Mecellet-ül-Ahkam adlı Mecelle şerhidir. Erazi Kanunu Şerhi ve Evkafta Muvadaa, Risale-i Mefkud ve İntikal Kanunu Şerhi gibi eserleri de vardır.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Âlî Paşa





Islahat Fermanı’nı hazırlayan ve yürürlüğe koyan Osmanlı sadrazamı. 1815 senesinde İstanbul’da doğdu. Babası Mısır çarşısında attarlık ve kapıcılık yapardı. Geçimini sağlamak için çalışmak zorunda kaldığından iyi ve devamlı bir tahsil göremedi. Daha sonra vüzeradan birinin yardımıyla divan-ı hümayun kalemine girdi. Burada kendisine Âlî, lakabı verildi. Âlî yedi sene kadar divan-ı hümayun mühimme tercüme kalemlerinde çalıştı ve Fransızcasını ilerletti.
1835 senesinde sefaret ikinci katibi olarak Viyana’ya gitti ve bir buçuk sene burada kalarak diplomatlık mesleğini öğrendi. Âlî’nin bundan sonra icraatlarında buradayken kapıldığı Avrupai fikirlerin etkisi daimi olarak görüldü. 1837’de divan-ı hümayun tercümanı oldu. 1838’te Reşid Paşa Londra elçiliği ile vazifelendirilince, Âlî Efendi’yi de sefaret müsteşarı olarak yanında götürdü. Reşid Paşa 1846’da sadrazam olunca kendisiyle aynı fikirleri paylaşan Âlî Efendiyi hariciye nazırı yaptı.
Bu dönemde Reşid Paşa vasıtasıyla mason olan Âlî Paşaya 1848’de vezirlik ve müşirlik rütbesi verildi. 1852’de Reşid Paşa görevden azledilince yerine Âlî Paşa getirildi. Bu menfaat çatışmaları üzerine iki paşanın arası açıldı. Aynı yıl mukaddes makamlar meselesi yüzünden azledilen Âlî Paşa, İzmir valiliğine tayin edildi. Kırım savaşı sonunda toplanan Viyana konferansına Osmanlı delegesi olarak katılan Âlî Paşa, Mustafa Reşid Paşanın 1855’te dördüncü sadaretinden istifa etmesi üzerine ikinci defa bu makama getirildi. Bu sadareti sırasında Osmanlı Devleti’nin başına büyük gaileler açacak olan ve gayr-i müslimlerdeki istiklal ateşini körükleyen Islahat Fermanı’nı yürürlüğe koydu (1856). Bu ferman yayınlandığında, Fransız elçisi bile; “Osmanlı Devleti’nin bu kadar fedakârlıkta bulunacağını hiç ummuyorduk” diyerek hayretini ifade etmiştir. Mason Mustafa Reşid Paşa bile bu kadarına dayanamayarak, bu fermanın hainler tarafından Avrupa’ya verilen memleketi tahrip vasıtası olduğunu belirten bir raporu Abdülmecid Han’a sunmuştur (Bkz. Islahat Fermanı). Nitekim fermanın ilanı üzerinden henüz bir yıl geçmeden ülkenin dört bir yanında isyanların patlak vermesi üzerine istifa etmek zorunda kaldı.
Bundan sonra, birbirlerine düşmanlık gösterilerinde bulunan, ancak Osmanlıyı batının kuklası yapmak gayesinde birleşen Mustafa Reşid ile Âlî Paşa, oturdukları koltuğu nöbetleşe doldurarak devletin bu en önemli mevkiini ellerinde tuttular. Âlî Paşanın bilhassa beşinci sadareti döneminde (1867) Belgrad’ı Sırplara teslim etmesi ve Girit’e hıyanet derecesine varan imtiyazları, ıslahat adı altında gerçekleştirerek adanın elden çıkmasına sebep olması, aleyhinde büyük bir infialin doğmasına sebep oldu. Âlî Paşa 1871 senesi Eylül’ünün yedisinde Bebek’te bulunan yalısında öldü.
Âlî Paşa, hırslı ve kaprisli bir adamdı. Tenkit edilmekten hoşlanmazdı. Rakiplerine karşı acımasızdı. Mevkiini muhafazada aşırı derecede hassasiyet gösterir, bu sebeple padişahın huzurunda bulunurken kan-ter içerisinde kalır ve konuşurken elleri ayakları titrerdi. Cevdet Paşa’nın bildirdiği gibi hariciye nezaretinde devlete sadık olan memurları azlederek yerlerine devlete düşman olan Ermenileri tayin etmesi onun mevkiine ne kadar düşkün olduğunu gösterir. Yedi sene hariciye nezaretine, beş defa da sadarete geldi. Sekiz sene üç ay on dokuz gün sadarette kaldı.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Paşa (Moldovancı)





On sekizinci yüzyıl Osmanlı sadrazamlarından. Kastamonu’nun Daday kazası Sorkun köyündendir. Doğum tarihi belli değildir. İstanbul’a geldikten sonra Bostancı Ocağına girdi. Bostancıbaşılığa kadar yükseldi. 1762’de vezirlikle Rumeli beylerbeyliğine atandı. Daha sonra Bosna, Diyarbakır, Anadolu, Konya, Adana, Maraş beylerbeyliklerinde bulundu. 1768 Rus Seferi sırasında Bender seraskerliğinde bulundu. 1769’da Yaş muhafızlığına ve aynı yıl içinde Hotin seraskerliğine tayin edildi.
Ali Paşanın burada bulunduğu sırada Hotin üzerine gelen Rus kuvvetlerini mağlup etmesi şöhretini artırdı. 12 Ağustos 1769'da Yağlıkçızade'nin yerine vaziriazam ve serdar-ı ekrem oldu. Ancak Ali Paşa, Rusların tekrar taarruzları ve Hotin önündeki muvaffakiyetsizliği sebebiyle aynı sene içerisinde azl olunarak yerine Halil Paşa tayin edildi (12 Aralık 1789). Gelibolu’ya sürgün edilen Ali Paşa, 1770’te Seddülbahir muhafızlığıyla Boğaz seraskerliğine tayin edildi. 1772’de ihtiyarlığı dolayısıyla emekli edilerek Tekirdağ’a gönderildi. 1773’te burada vefat etti. Kaynaklarda Ali Paşanın çok cesur, fedakar ve gayretli bir zat olduğu yazılıdır.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Paşa (Seydî)





Osmanlı kaptan-ı deryalarından. Doğum yeri ve tarihi bilinmemektedir. Cezayir’de kaptan oldu. Daha sonra İstanbul’a gelerek Kapı Kethüdası oldu. Akdeniz Filosu Komutanlığı yaptı. 1806-1812 Osmanlı-İngiliz Savaşı sırasında İngiliz donanmasının Marmara Denizine girmesi üzerine vezirlikle kaptan-ı deryalığa getirildi (1807). İstanbul kıyılarını ve Çanakkale Boğazını toplarla tahkim ettirdi. Çanakkale Boğazına giren İngiliz donanmasını topa tutarak büyük kayıplar verdirdi. Daha sonra Silistre valiliğine tayin edildi. Ancak Alemdar Mustafa Paşa ile arasının açık olması dolayısıyla bu görevi kabul etmedi. Bu sebeple Mısır’a sürüldü. İskenderiye’ye indiği gün vefat etti (1809).
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Rıza Paşa





Osmanlı sadrazamlarından. 1860’ta İstanbul’da doğdu. Babası nizamiyeden emekli Jandarma Binbaşısı Tahir Beydir. 1885’te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisini bitirdi. Askerlik bilgi ve becerisini artırmak üzere hükümetçe Almanya’ya gönderildi (1887). Üç yıl orada kaldıktan sonra binbaşı rütbesiyle yurda döndü. Erkan-ı Harbiye Mektebinde harp tarihi okuttu. 1895’te miralay olan Ali Rıza Paşa, Harran’da çıkan isyanı bastırmakla görevlendirildi. 1897’de bir süre Manastır vali ve komutanlığı görevinde bulunduktan sonra Yemen ayaklanmasını bastırmaya memur edildi (1905). Bu görevi sırasında müşirliğe yükseldi. İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra (1908) ayan meclisi üyeliğine getirildi. Meşrutiyet kabinelerinde iki defa Harbiye Nazırlığı yaptı. Balkan Harbine (1912) Batı Ordusu Komutanı olarak katıldı. Mondros Mütarekesinden sonra kurulan Tevfik Paşa kabinesinde (11 Kasım 1918) Bahriye Nazırı olarak vazife yaptı.
Sivas Kongresinden sonra Milli Mücadele taraftarlarının baskını sonucu Ferid Paşa hükümetinin düşmesi ile Ali Rıza Paşa sadrazamlığa getirildi (2 Ekim 1919). Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın İstanbul’da toplanmasını sağladı. Ancak İstanbul’daki merkezi hükümetin Anadolu’daki Kuvay-i milliye hareketi ile birleşmesini istemeyen işgal kuvvetlerinin zoru ile 3 Mart 1920’de istifa etti.
Ali Rıza Paşa 21 Ekim 1920’de kurulan Dördüncü Tevfik Paşa kabinesinde Nafia ve Dahiliye nazırlıklarında bulundu. TBMM’nin saltanatı kaldırması (1 Kasım 1922) üzerine son Osmanlı hükumeti olan Tevfik Paşa kabinesinin diğer üyeleriyle birlikte o da istifa etti (3 Kasım 1922).
Ali Rıza Paşa 31 Ekim 1932’de vefat etti. İçerenköy Mezarlığına defnedildi. Devletin güç zamanlarında önemli vazifeleri başarıyla yerine getiren Ali Rıza Paşayı Vahideddin Han çok takdir ederdi.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Seydî Bey





Osmanlı Devletinin son devirlerinde yetişen devlet adamı ve yazarlarından. 1870 Martında Erzincan’da doğdu. Babası süvari kumandanı Üzeyir Paşadır. Tahsiline Erzincan’da başlayan Ali Seydî, Askeri Rüşdiyeyi ve Mülkiye İdadisini bitirdi. Tahsili sırasında şiirler yazdığından okulun önde gelen şairleri arasında yer alıyordu. Mülkiyenin yüksek kısmından 1891’de mezun oldu. Aynı sene Şura-yı Devlet Kaleminde memur olarak vazifeye başladı. Bir yandan da Numune-i Terakki Mektebi ve idadilerde hendese, hesap, tarih, kitabet ve imla hocalığı yaptı. Bir süre sonra Hazine-i Hassa Nezareti Tahrirat Kalemi mümeyyizliğine tayin edildi. Daha sonra Arazi-i Seniyye başkatipliği üyesi olarak Bağdat’a gönderildi (1896). Bu vazifede iken Bağdat’ın çeşitli okullarında vazife yaptı. Aşiretler arasında bazı ihtilafları halletmekle görevlendirildi. Bu vazifeyi başarı ile yapınca 1900 Martında İstanbul’a döndü.
Ali Seydî Bey, vazifelerinde gösterdiği başarılardan dolayı sırasıyla Hazine-i Hassa Tahrirat Kalemi Mümeyyizi (1901), Baş Mümeyyiz (1904), Baş Müfettiş (1907) oldu. Bu vazifelerdeyken çeşitli rütbe ve nişanlarla mükafatlandırıldı. Sultan İkinci Abdülhamid Hanın tahttan indirilmesinden sonra Hazine-i Hassanın Maliye Nezaretine bağlanmasıyla, bir süre açıkta kaldı. Bir süre sonra hizmeti göz önünde tutularak Dahiliye Nezareti Müfettişliğine tayin edildi (1909). Aynı sene Sultan Reşad’ın emri ile kurulan Tarih-i Osmani Encümenine daimi üye seçildi. 1913-1919 seneleri arasında sırasıyla Adana Vali Vekilliği, Dahiliye Nezareti Teftiş Heyeti Umum Müdür Vekilliği, Bolu ve Çatalca Mutasarrıflığı ve Elazığ Valiliğinde görev aldı. Daha sonra Mekteb-i Mülkiyede öğretmenlikte bulundu. Trabzon Mebusu olarak meclise girdi ise de aynı senenin Ekim ayında vefat etti.
Ali Seydî Bey, eserleri ile Türk eğitim ve fikir hayatına önemli hizmetlerde bulunmuştur. Ona göre ilerlemek için halkın kültür seviyesini yükseltmek ve batının ilim ve fen alanındaki buluşlarını öğrenmek lazımdır. Bu yüzden ders kitabı mahiyetinde irili ufaklı birçok kitap yazmıştır. Alfabe değişikliğine karşı çıkarak, bunun getireceği zararları anlatan küçük bir risale de yazmıştır.
Ali Seydi Beyin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır: 1) Resimli Kamus-i Osmani: Lügat türünde bir eser olan kitapta 40.000 madde başı vardır. 2) Seci’ ve Kafiye Lügati, 3) Defter-i Galatat, 4) Musavver Dairet-ül-Mearif, 5) Latin Hurufu Lisanımızda Kabil-i Tatbik midir?: Alfabe değişikliğine karşı yazdığı risaledir. 6) Resimli Yeni Lügat, 7) Güldeste-i Bedayi, 8) Kitabet Dersleri, 9) Hükumat-ı İslamiyye Tarihi, 10) Mekatib-i İdadiye Şakirdanına Mahsus Devlet-i Osmaniyye Tarihi, 11) Tarih-i Umumi, 12) Musahabat-ı Ahlakiyye.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Şefkatî





Jön Türklerden. Türk siyasetinde masonluğun önde gelen simalarındandır. Babası İzmir gümrük memuru Reşid Efendidir. Şura-yı Devlet Tanzimat Dairesi yardımcılarından iken, İkinci Abdülhamid Hanı tahttan indirip yerine Beşinci Murad’ı geçirmek için çalışan Skalyeri Aziz Bey Komitesine girdi. Komitenin gizli çalışmalarına katıldı. Ali Suavi’nin Çırağan Vakasından sonra bu gizli derneğin de meydana çıkması üzerine Avrupa’ya kaçtı. Napoli ve Cenevre’de İstikbal adlı gazeteyi çıkardı (1879-1881). İslamiyet ve hanedan düşmanı çevreler tarafından büyük ilgi gördü ve desteklendi. Bir müddet eski Mısır Hidivi İsmail Paşanın sekreterliğini yaptı. 1895’te İstikbal’i Londra’da çıkarmaya başladı. Aynı zamanda Osmanlı idaresine karşı Hayal adında bir de mizah dergisi çıkardı. 1896’da Paris’te sefalet içerisinde öldü. Pere Lachaise Mezarlığına gömüldü.
 
Ce: Tarihimizde İz Bırakan Devlet Adamları

Ali Şir Nevai (Ali Şîr Nevâî)





Türklüğün Çağatay sahasında bilgin ve devlet adamı. 1441’de Herat’ta doğdu. Timur Hanın meliklerinden Sultan Ebu Said’in vezirlerinden olan babası Kiçkine Bahşi, Ali Şir Nevai’nin terbiye ve eğitimine çok önem verdi.
Sultan Hüseyin Baykara ile mektepte ders arkadaşıydı. İkisinden hangisi devlet idaresine geçerse, diğerini unutmamak üzere aralarında sözleşmişlerdi. Ali Şir, bir müddet Horasan’da, sonra da Semerkant’ta tahsil ile meşgul oldu. Bir hayli zaman sonra, Hüseyin Baykara Herat’ta tahta geçti. Verdiği sözü yerine getirmek için Ali Şir’i arattırdı. Semerkant’ta olduğunu öğrendi. Maveraünnehir meliki Ahmed Mirza’ya yazarak Ali Şir’in kendisine gönderilmesini istedi. Ali Şir, Sultan Ahmed’in yardımıyla Herat’a geldi. Hüseyin Baykara tarafından yakın ilgi ile karşılanarak önce mühürdarlığa, sonra da vezirliğe tayin edildi. Ali Şir, boş vakitlerini kitab okuma, inceleme ve araştırma yapmakla geçirdi. Bu sebepten çevresi alimler ve edipler cemiyeti haline gelmiş idi. Edip ve şairler ile bütün ilim, sanat, hüner sahiplerine yardım ederdi. Böylece maarif ve sanayinin gelişmesine yardımcı oldu.
Sultan Hüseyin kendisini çok severdi. Hatta, Herat’ta bulunmadığı zamanlar, yerine Ali Şir vekalet eder, onun namına fermanlar çıkarırdı. Bir müddet sonra siyasetten usanıp, istifa etmek istemiş ise de Sultan razı olmamış, ısrarı üzerine Esterabad valiliğine tayin etmiş idi. Ali Şir Nevai orada da çok durmayıp vazifeden ayrılarak kendisini ilim ve sanata verdi (1490). Sultan ona daima ihsanlarda bulunurdu. Şehzadeler de Ali Şir’in meclisinden eksik olmazlardı. 1501 (H. 906) yılında vefat etti. Mezarı Herat’tadır.
Ali Şir Nevai, devlet ve siyaset adamlığı yanında her şeyden önce bir şair ve alimdi. O devirde örnek gösterilen İran edebiyatını Türk geleneklerine uygun hale getirmeye çalıştı. Türkçe'ye büyük hizmetlerde bulundu. Ayrıca güzel sanatların hemen hepsi ile meşgul olmuş; hattat, nakkaş ve benzeri sanatçıları korumuştur.
Ali Şir, tarih, edebiyat ve lisanda söz sahibi idi. Türkçe ve Farsça şiir yazmasının yanında Arapça’yı pek iyi öğrenmişti. Şiirlerini Türkçe ve Farisi yazdığı için Züllisaneyn (iki dil sahibi) ismiyle tanınır. Meşhur alim Molla Cami onunla şiir sohbetleri yapardı. Molla Cami, İran insanının yetişip aydınlanması için eser yazarken, Ali Şir Nevai de ona paralel olarak Türk insanının yetişmesi için çalıştı. Gerçekte her iki edebiyatçı ve alim de, inanç ve fikir yönünden aynı şeylere yer vermişlerdir.
Ali Şir Nevai, Kaşgarlı Mahmud’dan sonra Türk diline hizmet eden en büyük Türk edebiyatçısıdır. Muhakemet-ül-Lugateyn (iki dilin muhakemesi) adlı eserinde Türkçe ile Farsça'yı karşılaştırmış ve birçok yerlerde Türkçe'nin üstünlüğünü göstermiştir. Bu eserini Türkçe'yi bırakıp, Farsça'yı üstün görenleri uyarmak için yazmıştır. Kendisinden sonra gelen birçok şairi etkilemiş, ona nazire yapan, onun görüşlerini savunan pek çok şair görülmüştür. Türkçe şiirlerinde Nevai, Farisi şiirlerinde Fani mahlasını kullanmıştır.
Hayrat ve iyilikleri de çok olup, bir çok medreseler ve binalar yaptırmıştır. Büyük bir kütüphanesi olup, bu kütüphaneden pek çok kişi istifade etmiştir.
Eserleri:
Ali Şir Nevai’nin dördü Türkçe, biri Farsça olmak üzere beş divanı vardır. Türkçe divanlarının genel adı Hazain-ül-Maani’dir. Türkçe divanlar, sırasıyla; 1) Garaib-üs-Sıgar: Çocukluğunda yazmış olduğu şiirlerden meydana gelmiştir. 2) Nevadir-üş-Şebab: Gençliğinde yazdığı şiirleri ihtiva etmektedir. 3) Bedayi-ül-Vasat: Olgunluk devresine ait şiirleri bu eserde toplamıştır. 4) Fevaid-ül-Kiber: Yaşlılığında söylemiş olduğu şiirlere ayrılmıştır.
Ali Şir Nevai’nin diğer eserleri şunlardır: 1) Hayret-ül-Ebrar: İslam ahlakı, tasavvuf, iman, adalet, doğruluk, ilim, cehalet, yiğitlik, edeb gibi konular üzerine yazılmış, manzum makale ve hikayelerden müteşekkil bir mesnevidir. 2) Ferhad ve Şirin. 3) Leyla ve Mecnun: Nevai’nin üçüncü mesnevisidir. Bu mesnevi, Nizami’nin ve Hüsrev-i Dehlevi’nin izinde yazılmış olmakla beraber, olayların psikolojisi, tasviri ve sosyal hayat içinde işleyişi bakımından tamamiyle orijinal, milli ve mahalli bir eser görünüşündedir. Hikayede şahısların ve olayların tasviri, kelimelerle yapılan bir tablo halinde, adeta Orta Asya hayatını ortaya sermektedir. 4) Seb’a-i Seyyare: Bu mesnevi, meşhur Sasani Hükümdarı Behram-ı Gur’un hikayesidir. Daha çocukken babası tarafından Medain’den çıkarılan ve babasının ölümünden sonra çıkan taht kavgaları arasında, bir ordu ile Medain’e gelerek hükümdar olan Behram-ı Gur’un yaptığı savaşlar, av maceraları bu mesnevinin mevzuunu teşkil etmektedir. 5) Sedd-i İskenderi: Bu mesnevi, Zülkarneyn aleyhisselamın hayatını, fetihlerini, kahramanlıklarını ve adaletini anlatan bir İskendernamedir. Beş mesnevisinden meydana gelen Hamse’si ile Türk edebiyatında ilk hamse yazan da Ali Şir Nevai’dir. 6) Lisan-üt-Tayr: Büyük alim Feridüddin-i Attar’ın Mantık-ut-Tayr’ına nazire olarak yazılmış, 3500 beytten meydana gelen tasavvufi bir eserdir. 7) Muhakemet-ül-Lügateyn, 8) Mecalis-ün-Nefais: Bu eser, Türk edebiyatında ilk defa Ali Şir Nevai tarafından yazılan bir şairler tezkeresidir ve pek çok şair tarafından örnek alınmıştır. 9) Mizan-ül-Evzan: Türkçe olup, bu eserde, Orta Asya Türk nazım şekilleri hakkında bilgiler ve örnekler verilmektedir. 10) Nesaim-ül-Mehabbe: Orta Asya’da yaşayan velilerin hayat ve menkıbelerini anlatan bir Tezkiret-ül-Evliya’dır. Tasavvufun Türkler arasında nasıl karşılandığı, büyük velilerin Türklerden nasıl saygı ve sevgi gördüğü, Türk tasavvufu hakkında bilgiler veren bu eserde, özellikle halk psikolojisi bakımından önemli çizgiler vardır. 11) Nazm-ül-Cevahir (Türkçe), 12) Hamset-ül-Mütehayyirin, 13) Tuhfet-ül-Müluk (Farisi), 14) Münşeat (Türkçe), 15) Sirac-ül-Müslimin, 16) Tarih-ül-Enbiya (Türkçe), 17) Mahbub-ül-Kulub fil-Ahlak, 18) Seyf-ül-Hadi ve Rekabet-ül-Münadi.
 
Geri
Üst