üroloji hakkında merak ettiğiniz herşey

SadmiN

♥ Evli Mutlu Çocuklu ♥
Yönetici
üroloji hakkında merak ettiğiniz herşey
Andropoz
--------------------------------------------------------------------------------


Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu

Gerçekte erkeklerde bu dönemde belirgin bir hormonal değişim olmaz, ancak 50‘li yaşlardan itibaren yaşa bağlı değişimler ve buna bağlı performans azalmaları ortaya çıkar. Yaşa bağlı değişimler şunlardır;
Testislerde küçülme ve sertleşme ( testosteron azalmaz )
Ereksiyonda güçlük, olduğunda uzama
Yavaş ve güçsüz meni çıkarma
Bu değişimleri etkileyen en önemli faktörler ise şöyle sıralanabilir ;
Vücut değişimleri, kas gücünde azalma, çabuk yorulma
Kalp-damar hastalıkları
Solunum sistemi hastalıkları
Şeker hastalığı
Dejeneratif eklem hastalıkları
Prostat hastalıkları, operasyonlar
Kullanılan bazı ilaçlar ( tansiyon, depresyon vb.)
Alkol, sigara
Başarısızlık korkusu
Cinsel ilişki sırasında ölme korkusu
Monotonluk
Beklentilerin azalması
Toplumun yaşlı cinselliğini yok farz etmesi
Kendine ait bir mekana sahip olamama
Sosyo-ekonomik güçlükler
Hanımlarda olduğu gibi hormon tedavisine gerek yoktur çünkü üretim azalmamıştır. Ancak genel sağlık sorunlarının yanında özellikle damar hastalıklarına bağlı olarak gelişen sertleşme problemi ve prostat büyümesine bağlı idrar sıkıntıları nedeniyle düzenli hekim kontrolleri gereklidir.
Eğer sertleşme olamıyorsa, günümüzde çok çeşitli ve güvenli penil proaaaler (mutluluk çubuğu) basit operasyonlar ile uygulanabilmektedir.

Prostat büyümesi önemlidir çünkü idrar yolunu tıkayarak çok rahatsız eder. Bu durumda kolay ancak dikkatle gerçekleştirilen operasyonlar başarı ile yapılmaktadır. Bu operasyonlardan sonra sertleşme biraz güçleşmekte, meni çıkarma işlevi son bulmaktadır.

**
At nalı böbrek

Böbreklerde görülen bir füzyon (birleşme) anomalisidir. Diğer füzyon anomalilerine göre daha sık görülür. Böbrekteki bu doğuştan anormallikte, böbrek orta çizgisiyle alt kutuplar arasında parankimal bir istmus (daralan bir bölge) vardır. İki böbrek birleşmiş ve at nalı şeklinde tek böbrek halini almıştır.
Bu anomalide; böbreklerle idrar torbası (mesane) arasında yer alan üreterler, bu istmus'un önünden ve iç-yanından geçer. Bu nedenle ikincil tıkanmalar meydana gelir. Üreterden idrar geçişi zorlaşmıştır.
At nalı böbreklilerin üçte birinde herhangi bir sorun çıkmaz. Kişi hayatına hiçbir sorun yaşamadan devam eder. Hatta bu durum, başka bir nedenle ultrason vs yapılmadıkça öğrenilemez.
Üçte bir olguda hidronefroz gelişebilir. İdrar daralan üreterden geçemez ve böbrek büyür. Sadece bu durumda böbrek fonksiyonları tam olarak bozulur.

Bu durum hayli tehlikelidir. Acilen ameliyat yapılıp düzeltilmezse böbrek kaybedilebilir.
Diğer üçte bir olguda ise sadece kişinin arkaya doğru aşırı hareketinde (belin arkaya doğru hareketinde) şiddetlenen karın ağrısı olur. Bu kişilerde de bazen ameliyat gerekebilir.
At nalı böbreği olanların dikkat etmesi gereken en önemli husus travmadır. Özellikle karına gelecek yumruk,tekme ve diğer travmalar çok ciddi sonuçlara yol açabilir.
Ameliyatla tedavide böbrekteki daralan bölge (istmus) çıkartılır ya da böbreğe yeniden pozisyon verilir. Bu ameliyatların ortak amacı üreterden idrar geçişini rahatlatmaktır.

Hazırlayan :
Dr Şahi Kuray

**

Balanit



Balanit, glans (penis başı) veya penis ucunun iltihaplanmasıdır. Oldukça sık görülen bir rahatsızlıktır. Sünnet olmamış erkeklerde, özellikle sünnet derisinin daralması nedeniyle kolaylıkla geriye çekilemediği durumlarda, sünnet olmuş erkeklere kıyasla daha fazla görülür.

Belirtiler : Penisin ucunda kızarıklık ve tahriş.

Balanitin birçok çeşidi vardır. Nedenlerinden bazıları; böbrek yolları enfeksiyonu, penise sürtünen kumaşın tahrişi veya kumaşın temizlenmesi ya da yapımında kullanılan kimyasal maddeler ve doğum kontrol kremlerine reaksiyon, olabilir. Şeker hastası erkeklerde, idrarda fazla şeker bulunması nedeniyle, balanitis çok sık görülür. Mantar enfeksiyonu da sık rastlanan bir sebeptir.

Teşhis

Penisteki tahriş bir iki gün içinde geçmezse doktorunuza veya bir üroloğa danışmak gereklidir. Doktor penisi inceleyerek ve daha ciddi enfeksiyon ihtimalinin olup olmadığını anlamak için testler yapacaktır. Balanit teşhisi konursa da, şeker hastalığı ihtimalini gözönünde tutarak idrar testi uygulayacaktır.

Tedavi

Balanit tedavisinin temeli temizliktir. Sünnet derisi kolaylıkla geri çekilemeyen bir erkekte balanit in iyileşmesi ve önlenebilmesi için sünnet yapmak gerekebilir. Bakteri ve mantar enfeksiyonlarını iyileştirmek için antibiyotikler ve mantar ilaçları kullanılır.


***

Boşalma güçlüğü

Erkeklerin çoğu, sevişme sırasında, daha eşleri doyuma ulaşmadan, hatta yeterince heyecanlanmadan, kendilerinin hızla orgazm oldukları durumları yaşamışlardır. Sevişmenin daha başlangıcında meydana gelen böyle bir erkek orgazmına, erken boşalma denir. Erkeklerin cinsel sorunları arasında en yaygın olanı budur. Bazılarında boşalma, penis daha dölyoluna girmeden bile olabilir. Çoğundaysa, bir iki sürtünmenin ardından hemen orgazm gelir. Teknik anlamda, cinsel birleşme gerçekleşmiştir. Eğer erkeğin orgazmı, penis vajinanın içindeyken olmuşsa, erken boşalmaya rağmen kadın gebe kalacaktır.
Cinsel eylemin hangi aşamasında olursa olsun, boşalma erkeğe belli bir haz verir, zevkli bir gevşeme, rahatlama sağlar. Ama sevişme, heyecanlanma ve cinsel gerilim süresi ne kadar uzunsa, boşalma ve rahatlamayla gelen haz da o kadar büyük olur. Dolayısıyla, erken boşalmanın getireceği fiziksel ve duyusal haz, uzun süreli bir sevişmenin ardından gene orgazmın vereceği hazdan daha az olacaktır. Bunun da ötesinde, birşeyin daha başlamadan bitmesi anlamına gelen böyle bir durum, boşalmadan duyulan hazza mutlaka yetersizlik, başarısızlık ve kaygı duyguları karıştıracaktır. Eşini doyuramamış olmak da erkeğin bu başarısızlık ve kaygı duygularını şiddetlendirecektir.
Erken boşalma, genellikle, ilk cinsel deneylerini hep "aceleyle" yaşamış kişilerde görülür. Bu deneylerin esas amacı, erkeğin cinsel geriliminin fazla gecikmeden giderilmesidir ve kadın da, eğer varsa, sadece bu amaca ulaşmak için kullanılan bir araç durumundadır. İlk gençlik yıllarında erkeklerin genelevlerdeki ilişkileri ya da genel olarak, hiçbir mahremiyet koşulunun bulunmadığı durumlarda aceleyle tamamlanan cinsel birleşme deneyleri, erkeklerde erken boşalmayı bir alışkanlık haline getirebilir. Aynı şekilde, yakalanma korkusu içinde yapılan masturbasyon da, eğer çok sık denenen bir doyum yolu haline gelmişse, cinsel birleşme sırasında erken boşalmanın nedeni olabilir. Erkek yaşantısında çok sık görülen bütün bu deneylerin ortak yanı, yakalanma korkusundan veya herhangi bir başka nedenden ötürü orgazmını aceleye getirmesidir. Cinsel arzunun ilk uyanışıyla boşalma arasındaki süre, kadın erkek arasındaki bedensel ve ruhsal temasın verdiği haz duygusuyla değil, gerginlik, kaygı ve sabırsızlıkla doludur. Erkek bu süreyi kısaltmaya çalışmaktadır; öyle ki, bunun yarattığı koşullanma, onun en küçük uyarılara karşı aşırı ölçüde duyarlılaşmasına neden olduğu için, daha sonra kadınlarla girişeceği cinsel birleşme deneylerinde de erken boşalma kaçınılmaz olacaktır. Erken boşalmadan yakınan erkeklerin çoğu, merkezi sinir sistemleri aşırı ölçüde duyarlı kişilerdir. Bu durum, çocukluklarında sık sık yataklarını ıslatmalarına neden olmuştur; bundan ötürü cezayla ya da alayla karşılaşmaları, onları ergenlik çağına doğru daha da duyarlı ve kaygılı kişilere dönüştürmüştür. İngiltere ve Amerika'da kliniklerde yapılan gözlemler, erken boşalma sorunundan yakınan erkeklerin genellikle çevrelerinden kopuk kişiler olduğunu ortaya koymuştur. Bu kopukluk ya çok ürkek ve ezik bir kişilikte ya da aşırı ölçüde saldırgan ve iddialı davranışlarda kendini belli etmektedir. Bu tür kişiler, başkalarının kendileri hakkındaki düşünce ve yargılarına hastalık derecesine varan bir önem vermekte ve bu yüzden insanlara karşı sürekli tetikte durmakta, kimseye güvenmemektedir. Çoğu zaman ilk cinsel deneylerini büyük bir gizlilik içinde yürütmüşlerdir. Çünkü çevrenin kendilerini ayıplamasından korkmaktadırlar. Kadınlarla ilk ilişkilerinde de, özellikle fazla değer vermedikleri, bağlanmayacakları kadınları seçmişler ve gerçek doyuma ulaşmaktan çok erkeklik güçlerini kanıtlamayı amaçlamışlardır. Daha sonraları, uzun süreli bir ilişkiye girdiklerinde de, erken boşalmanın ve doyumsuzluğun ilk belirtileriyle karşılaşmışlardır.
Kuşkusuz, bu türden komplekslerden uzak, rahat kişiler de erken boşalma sorunuyla karşılaşabilir. Sırf başka bir eş bulamamaktan ötürü edinilen bir genelev alışkanlığı, oldukça sık görülen bir nedendir. Erkek cinselliği ile kadın cinselliği arasındaki fark da bir etken olabilir: erkekler görsel uyarılardan şiddetle etkilenirler, eşlerinin çıplak bir görüntüsü onlara ilk heyecanı vermeye yeter, bundan sonra gelen bir fiziksel temas, bir sürtünme, onları kolayca orgazma götürebilir. Oysa kadınların heyecanı, çoğu zaman ancak dokunsal uyarıların, bedensel temasın belli bir aşamasında başlar; ve orgazma ulaşmaları için de oldukça uzun bir süre gerekir. Erkeklerin çoğu, küçüklüklerinde çişlerini tutmayı öğrendikleri gibi, yetişkinliklerinde de orgazmlarını geciktirmeyi öğrenirler, ama aşırı heyecanlı, duyarlı ya da düpedüz bilgisiz olanlar bunu başaramayabilir ya da gerek duymayabilirler. Eğer çok köklü psikolojik nedenlerden kaynaklanmıyorsa, erken boşalma basit cinsel terapi teknikleriyle giderilebilecek bir sorundur. Bu sorunla karşılaşmış çoğu erkek, dikkatlerini başka bir şeye çevirerek, örneğin işlerini düşünerek ya da birden yüze kadar sayarak boşalmayı geciktirmeye çalışırlar. Ama bu , çok etkin bir çözüm değildir; hatta erkekteki kaygıyı arttıracağı için tam ters sonuç verdiği de olur. Dahada önemlisi, bu yöntem, erkeğin kendini bütün varlığıyla cinsel coşkuya teslim etmesini önler; oysa gerçek doyumun temel şartı da budur. Bir başka denenmiş yol da, erkeğin kadına hiç acele etmeden, yumuşakça girmesi ve bir süre hareket etmeden bu durumda kadının üzerinde yatmasıdır. Bu durumda penis, vajina içinde hiç hareketsiz dururken, erkek karnını kadının klitoris bölgesine ağır ağır ama bastırarak sürtebilir. Bu kendi boşalmasını geciktirirken, kadının orgazmını hızlandıracaktır. Bu tür teknikler, boşalmayı geciktirmekle birlikte, erkeğin kendini unutmasını önledikleri ve hep kontrollu davranmasını gerektirdikleri için, cinsel birleşmeden alınan zevki azaltırlar. Bunların hepsinde, erkek, doyurucu bir cinselliğin ana koşulu olan kadınla iletişim ve bütünleşme yerine kendi hareketlerini aşırı ölçüde kontrol edecek, kendisiyle başbaşa kalacaktır. Buna karşılık, kadın eşin de cinsel terapide aktif bir rol alması, terapiyi de sevişmenin bir parçası haline getireceği için alınan sonuçlar daha başarılı olmaktadır. Masters ve Johnson tarafından geliştirilen ve iki eş arasında uygulanan bir yöntem şudur: herşeyden önce kadınla erkek mutlaka orgazma ulaşma düşüncesini bir yana atarlar. Kadın yatakta sırtını bir yastığa dayayarak oturur. Erkek, başı kadının göğsüne yaslanacak şekilde, kadının bacakları arasına uzanır ve bacaklarını açar. Bundan sonra kadın, dikleşene kadar erkeğin penisiyle oynar. Erkek, boşalmanın yaklaştığını hissettiği an kadına işaret eder. Bunun üzerine kadın, penisin başını kuvvetlice sıkar; bu sıkma dört saniye kadar devam etmelidir. Bu, boşalma dürtüsünün zayıflamasına neden olacaktır. Otuz saniye kadar sonra kadın yine eliyle eşinin penisini uyarmaya başlar. Erkek boşalmak üzere olduğunu haber verince kadın yine sıkma yöntemini uygular. Bu, erkek boşalana kadar 10-15 kez uygulanmalıdır. Erkeğin bundan önce orgazma ulaşmasında bir sakınca yoktur. Çift, bu yöntemle, orgazm olmadan uyarılma süresini uzattıktan sonra, sıra penisin dölyoluna girişine gelir. Bunun için 7-15 günlük bir "sıkma" uygulamasının geçmesi gerekir. Artık kadınla erkek cinsel birleşmeye geçebileceklerdir. Bu, erkeğin sırtüstü yatması ve kadının üste çıkarak penisi içine alması şeklinde olur. Ama bu noktada hiçbir zorlama ve sürtmenin olmaması önemlidir, çünkü amaç erkeğin dölyoluna girme duygusuna yavaş yavaş alışmasıdır. Boşalmanın yaklaştığını anlayınca kadına işaret edecek ve o da gövdesini erkeğin üstünden biraz kaldırarak yine sıkma hareketine geçecektir. Böyle birkaç uygulamadan sonra penisin dölyolu içine hareket ettirilmesi ve sürtme aşamasına geçilebilir. Masters ve Johnson, on yıllık araştırma dönemi içinde, bu yöntemi uygulayan 186 hastadan 182'sinin olumlu sonuç aldığını bildirmektedir



Böbrek enfeksiyonu pyelonefrit

BÖBREK ENFEKSİYONU (PYELONEFRİT)



AKUT PYELONEFRİT





Böbrek pelvisini ve parankimini tutan enfeksiyöz ve enflamatuar bir hastalıktır. En sık etkenler E. coli, proteus ve klebsiella türleridir. En sık asandan, nadiren hematojen yolla böbreğe ulaşırlar. Lenfojen ve direkt yayılımlar çok enderdir.
Böbrek büyük, ödemlidir. Subkapsüler ve kortikal minik abse odakları vardır. Toplayıcı sistem mukozası eksüda ile kaplanmıştır.
Akut pyelonefrit, kadınlarda daha sık görülür. Predispozan faktörler arasında üriner sistem anomalileri, obstrüksiyonlar, üriner sistem taşları, diabet ve hiperürisemi gibi :):):):)bolik bozukluklar, gebelik, ağrı kesici ilaç alışkanlığı ve üriner sistemdeki yabancı cisimler (kateter, stent gibi) sayılabilir.
Klinik belirti ve bulgular:
Akut pyelonefrit, alevli seyreden bir hastalıktır. Halsizlikle birlikte akut hastalık tablosu vardır. Genel durum bozukluğu görülebilir. Ateş, titreme ile 38 oC’nin üzerine çıkar. Kostovertebral bölgede künt özellikte sürekli ağrı vardır ve muayenede bu bölgede duyarlılık saptanır. Bu tabloya bulantı ve kusma eşlik eder. Hatta abdominal distansiyon, rebound hassasiyet, barsak seslerinde azalma ve subileus belirtileri görülebilir. Hastalarda aynı zamanda idrarla ilgili yakınmalar ve pyuri vardır.
Laboratuar:
Hemogramda lökositoz ve sedimantasyon artışı saptanır. Hastadan tedavi öncesi kan kültürü ve idrar kültürü gönderilmelidir. Nonkomplike vakalarda total böbrek fonksiyonları bozulmamıştır ve kan üre azotu (BUN), kreatinin değerleri normal bulunur. Tam idrar tahlilinde pyüri, lökosit silindirleri, bakteriüri, değişik derecelerde hematüri ve hafif proteinüri saptanır. Ayrıca, sitoplazması granüllü büyük polimorf nüveli lökositler (Glitter cell) görülür. İdrar kültüründe sıklıkla enfeksiyon etkeni üretilebilir.
Radyolojik incelemeler özellikle ayırıcı tanı ve komplike edici faktörlerin saptanması açısından önemlidir. Direkt üriner sistem grafisinde böbrek sınırlarının normalden geniş olduğu görülür. Obstrüksiyona neden olan taşlar varsa, bunlar saptanabilir. İntravenöz pyelografi erken dönemde ve komplike olmamış vakalarda fazla bulgu vermez, takipte önemlidir. İVP de böbrek sınırları geniş bulunur. Ciddi vakalarda nefrogram zayıf, kaliksler dolmamış olabilir. Obstrüksiyon varsa hidronefroz görülür. Ultrasonografi de böbrekteki ödemi, varsa taş ve dilatasyonu gösterebilir. Komplike olduğu düşünülen vakalarda ek patolojileri araştırmak için voiding sistoüretrografi, retrograd pyelografi, sistoskopi yapılabilir.
Ayrıcı tanı:
Renal abse ve perinefrik abseden mutlaka ayrılmalıdır. Bu ayrımda ultrasonografi oldukça yardımcıdır. Bunlar dışında pankreatit, bazal pnömoni, intraabdominal hastalıklar, akut PID, akut prostatit, akut epididimoorşit, kolesistit, apandisit, glomerülonefrit ve over hastalıkları ile karışabilir.
Komplikasyonlar:
Erken tanı ve tedavi ile komplikasyonları nadirdir. En ciddi komplikasyonu septisemi ve şoktur. Diabetik veya immünitesi bozuk hastalarda kötü seyirli amfizematöz pyelonefrite dönüşebilir. Pyonefroz ve böbrekte taş oluşumu da komplikasyonlar arasındadır. Akut pyelonefrit, özellikle infant ve çocuklarda yetersiz tedavi edilirse kronikleşip kalıcı renal hasar (skar) oluşturarak kronik böbrek yetmezliği nedeni olabilir.
Tedavi:
Spesifik tedavi: Hastalık tablosu genellikle ciddidir, hospitalizasyon ve yatak istirahati gerekir. Hastadan hemen kan ve idrar örnekleri alınır. Zaman gecirmeden parenteral sıvı ve ampirik antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Verilecek antibiyotikler sık rastlanan patojenlere etkili kombinasyonlar oluşturmalıdır. Klasik olarak kullanılan, penisilinlerle veya birinci ya da ikinci kuşak sefalosporinlerle aminoglikozid grubunun kombinasyonudur (örneğin ampisilin + gentamisin, cefazolin + amikasin). İki-üç gün sonra tedaviye alınan yanıt değerlendirilir. Bu arada kültür sonuçları da alınmıştır. Eğer tedaviye yanıt var (klinik tabloda düzelme, ateş düşmesi) ve kültürde üreyen mikroorganizma kullanılan antibiyotiklere duyarlı ise, başlanan tedaviye en az 1 hafta ya da ateş düştükten 3 gün sonrasına kadar parenteral olarak devam edilir. Ardından 2 hafta daha oral antibiyotik tedavisi verilmelidir. Bu sırada komplike edici faktörlerden şüpheleniliyorsa, bunlar araştırılıp tedavi edilmelidir.
· · Genel önlemler: Genel önlemler arasında semptomlar azalana dek yatak istirahati, sıvı alımının artırılması (oral veya parenteral), hastanın ağrısı için analjezikler, bulantısı için antiemetikler ve ateşi için gerekirse antipiretikler kullanılması sayılabilir.
Tedaviye cevapsızlık: 48-72 saat içinde tedaviye yanıt yoksa, hasta yeniden değerlendirilip komplike edici faktörlerin (obstrüksiyon gibi) araştırılması gerekir.
İzleme: Klinik düzelme, enfeksiyonun kürünü göstermez. Akut pyelonefrit geçiren hastaların 1/3 ünde, bakteriyel persistansa rağmen semptomlarda düzelme olmaktadır. Bu nedenle, tedavi sırasında, tedavinin bitiminde ve sonraki 6 aylık dönemde belirli aralıklarla idrar kültürü yapılması gerekir.



KRONİK PYELONEFRİT



Kronik pyelonefrit, genellikle çocuklukta edinilip erişkinliğe taşınan bir hastalıktır. İmmatür, gelişmekte olan böbrekler etkilenir ve özellikle polar bölgelerde skar oluşur. Parankimdeki skar kaliksi de çekerek yapısını bozar ve dilate eder. Böbrek kapsülü soluk, parankim yer yer çöküntülü, böbrek değişen derecelerde atrofiktir. Pelvik mukoza soluk ve fibrotik görünür.
Çocuklukta en sık neden reflüdür, ancak reflü varlığında 4 yaşından sonra sağlam kalmış böbrekte skar gelişmez. Ancak önceden skarlı böbreklerde reflü tahribata devam eder.
Kronik pyelonefrit gelişimi için risk faktörleri arasında :):):):)bolik hastalıklar, analjezik alışkanlığı, gebelik, üriner sistemin anomali, taş ve obstrüksiyonları, vezikoüreteral reflü, üriner sistemdeki yabancı cisimler, ürointestinal fistüller ve üriner diversiyonlar sayılabilir.
Klinik belirti ve bulgular:
Akut enfeksiyon epizodlarıyla seyredebilir. Akut fazda ateş ve akut pyelonefrite benzer tablo görülür. Akut enfeksiyon yoksa genellikle az semptomludur. Genel hastalık hissi, yorgunluk, bel ve yan ağrıları, kilo kaybı, poliüri veya oligüri, tekrarlayan üriner sistem enfeksiyonları ve ateş görülebilir. İleri ve bilateral durumlarda hipertansiyon (renal parankimal), anemi, azotemi olur.


Laboratuar:
Akut faz dışında hemogram normaldir. İleri durumlarda lökositoz, sedimantasyon, CRP, kan üre azotu (BUN) ve kreatinin artışı görülebilir. İdrar tahlilinde pyüri ve bakteriüri olabilirse de her zaman rastlanmaz. Belirgin proteinüri olması, ileri hastalık ve glomerul tutulumu lehinedir.
Direkt üriner sistem grafisinde, hasta böbrek veya böbrekler normalden küçük boyutlarda ve sınırları irregüler (parankimal nedbe ve cekilmelere bağlı) görülür. Kronik enfeksiyon taşları, tübüler kalsifikasyonlar saptanabilir. İVP de dilate kaliksler hizasındaki parankimde skar, atrofi ve parankimal düzensizlik, böbrekte zayıf konsantrasyon ve olay tek taraflıysa karşı böbrekte kompansatris hipertrofi görülür. Altta yatan neden vezikoüreteral reflü ise, İVP de üreteral dilatasyon görülebilir. Voiding sistoüretrografi ile VUR kesin olarak gösterilir. Sistoskopi ile sistit varlığını ya da reflüye neden olan anormal orifisi belirlemek mümkün olur.
Ayırıcı tanı:
Akut ve kronik interstisyel nefrit, paranefrit, paranefritik abse, böbrek karbünkülü ve renal tüberküloz ile karışabilir.
Komplikasyonlar:
  • - Bakteriyemi,
  • - Akut pyelonefrit,
  • - Perinefritik abse ve pyonefroz,
  • - Hipertansiyon,
  • - Böbrek taşı (enfeksiyon taşı),
  • - KBY (yetersiz tedavi, böbreğin büyümemesi, ilerleyici, immünolojik renal hasar, hipertansiyona bağlı hasar, reflüye bağlı hasar, enfekte taş gelişimi gibi nedenlerle).
Tedavi:
Spesifik tedavi:
1. Medikal: Üriner sistem enfeksiyonlarının eradikasyonu ve önlenmesi, gerekirse uzun süreli baskılayıcı antibiyotik tedavisi medikal tedavinin ana hatlarını oluşturur.
2. Cerrahi: Anatomik bozukluklar, obstrüksiyonlar, taşlar, yüksek grade'li reflü veya medikal tedaviye cevapsız reflü, hipertansiyon (ilaçlara dirençli, tek taraflı atrofik pyelonefritli) gibi nedenler cerrahi tedavi gerektirir. Cerrahi tedavide, öncelikle patolojiyi ortadan kaldırmaya yönelik girişimler seçilir. Bu olanaksızsa nefrektomi düşünülebilir.
Genel önlemler: Hastanın yakın takibi, üriner enfeksiyonların kontrolü, komplikasyonların erken tanı ve tedavisi önemlidir. Hasta, yeterli sıvı almalıdır.


Op.Dr. Erdal KALCI
Üroloji Uzmanı
__________________





Böbrek hastalıklarında diyet

Kronik Böbrek Hastalığında Diyet


Hazırlayan: Emine Polatateş
Diyet Uzmanı

Böbrek fonksiyonlarının bozulmasıyla :):):):)bolizmayı etkileyen önemli olaylar birbirini izler. Böbreklerden su, sodyum, potasyum, fosfor gibi maddeler ile üre, ürik asit, kreatin gibi protein atığı zehirli maddeler atılamaz, kanda birikir. Bu değişiklikler sebebiyle beslenmede bazı önlemler almak gerekir. Hastanın laboratuar bulgularına göre doktoru özel bir diyet önerir. Diyet uzmanının hazırlayacağı diyet ile protein, tuz potasyum, fostor ve su miktarları kontrol altına alınır.

Yiyeceklerde birden fazla besin öğeleri bulunur. Hastanın hangi besin öğesinin hangi yiyeceklerde bulunduğunu bilmesi, diyetini iyi kullanmasını sağlar. Diyet uzmanı bu konularda gerekli açıklamaları yapıp yol gösterir.

PROTEİN
Vücut hücrelerinin yapıtaşıdırlar. Vücudun büyümesi, gelişmesi yıpranan hücrelerin onarılması için gereklidir. Et, balık, tavuk, süt ve türevleri, yumurta kaliteli protein kaynaklarıdır. Proteinin fazla alınmasında; bulantı, kusma iştah azalması az alınmasında; yorgunluk, güçsüzlük, kilo kaybı olur.

POTASYUM
Böbrekler tarafından kontrol edilen bir madensel öğedir. Kandaki düzeyi 3,6-5,5 meq/L'dir Günlük gereksinimi 2 mg'dır. Vücudun asit-baz dengesi ve normal kalp atışı için önemlidir. Böbrek hastalarında potasyumun fazlası böbreklerden süzülemez, kanda potasyum seviyesi artar, kavun, koyu yeşil yapraklı sebzeler, bal kabağı, patates, domates, kuru fasulye, fındık ve sütte potasyum bulunur.

FOSFOR
Kalsiyum ile fosfor kemikleri ve dişlerin sertleşmesini sağlayan bir madensel öğedir. Kandaki düzeyi 2,5-4,2 mg'dır. Günlük gereksinimi 500-700 mg'dır Böbrek hastalarında fosforun fazlası vücuttan atılamaz. Kanda fosforun artması, kemiklerdeki kalsiyumun dışarı atılmasına sebep olur. Proteinden zengin gıdalarda fosfor bulunur. Balık, organ etleri, sosis, salam, sucuk, yumurta, süt ve türevleri , kuru baklagiller, kurutulmuş meyveler, tahıllar fosfor kaynaklarıdır.

SODYUM
Vücuttaki bir madensel öğedir, Kandaki sodyum düzeyi 134-144 meq/ L'dır. Günlük sodyum gereksinimi 2,5-7 gr'dır. Buda 7,5-18 gr sofra tuzudur. Böbrek normal çalışmadığı zaman sodyum vücutta kalır. Sodyumun fazlası vücutta sıvı birikimine sebep olur. Tuz içeren yiyecekler şunlardır: Sucuk, Pastırma, salam, sosis, kavurma etler, dil, dalak, yürek, işkembe, soslar, hazır çorbalar, hazır her türlü gıdalar, tuzlu bisküvi, kraker, tuzlu kuruyemişler, konserve yiyecekler, salamura yiyecekler, turşular, zeytin, salça, soğan, sarmısak tozu.

SIVI
Akıcı durumda olan içeceklerdir. Su, kahve, çay, süt jöle, dondurma, çorba, soslar, meyve suları sıvı yiyeceklere örnektir. Böbrek hastalarının sıvıyı dışarı atma sorunları vardır. İdrar kusma, ishal ve fazla terleme ile de vücuttan sıvı atılır. Böbrek hastaların alacağı sıvı miktarı günlük çıkarılan idrar oranına bağlıdır, Pratik olarak şu formülle hesaplanır.

Alıncak Sıvı Miktarı 24 Saat x 0,5 x Ağırlık x 1 gün önce çıkarılan idrar miktarı.

Vücutta sodyum ve sıvının fazla bulunması yüksek tansiyon, nefes darlığı, ödem ve kilo artışına sebep olur. Fazla tuzlu yiyen kişi susar ve çok su içer. Çok su kilo artışını sağlar. 1 su bardağı su 160 gram'dır. İki su bardağı su içtiği zaman ortalama yarım kilo alınır.

Sıvı kontrolü için
1- Sofra tuzu ve sodyumlu yiyeceklerden sakının,
2- Susuzluğunuzu giderecek kadar için,
3- Limon dilimleri ve çiklet ile ağzınızı nemlendirin,
4- Ağzınızı soğuk sıvılarla çalkalayın fakat içmeyin.

DİYET ÖRNEKLERİ

1- Kronik böbrek hastalarında uygulanan diyet

40 Gram PROTEİNLİ TUZSUZ DİYET
(1500 kalori, 1400 mg Potasyum, 600 mg Fosfor, 300 mg Sodyum)
Günlük Yiyecek Miktar (gram) Ölçü
Süt veya yoğurt 200 2 çay bardağı
Yumurta 50 1 adet
Et-Tavuk-Balık 90 3 köfte kadar
Ekmek 125 5 ince dilim
Sebze - 2 porsiyon
Meyva - 2 porsiyon
Yağ 20 2 yemek kaşığı
Bal veya reçel 20 2 tatlı kaşığı


40 GRAM PROTEİNLİ DİYETTE
ÖRNEK YEMEK LİSTESİ
SABAH :
Çay veya ıhlamur(Şekerli)
1 adet yumurta veya 1 kibrit kutusu kadar tuzsuz peynir
2 tatlı kaşığı bal veya reçel
1 tatlı kaşığı tuzsuz yağ
1 ince dilim ekmek

ARA ÖĞÜN : 1 porsiyon meyva

ÖĞLE :
2 adet ızgara köfte veya aynı miktar et, tavuk
2 yemek kaşığı bitkisel yağlı sebze yemeği
1 çay bardağı yoğurt
2 yemek kaşığı pirinç pilavı
1 kase nişasta peltesi

ARA ÖĞUN : 1 porsiyon meyva

AKŞAM :
30 gram 1 küçük parça haşlama et
2 yemek kaşığı makarna
2 yemek kaşığı bitkisel yağlı sebze yemeği
1 ince dilim ekmek
GECE 1 çay bardağı süt (Şekerli)


2- Hemodiyaliz hastalarında uygulanan diyet

60 Gram PROTEİNLİ TUZSUZ DİYET
Günlük Yiyecek Miktar (gram) Ölçü
Süt veya yoğurt 300 3 çay bardağı
Tuzsuz peynir 30 1 kibit kutusu kadar
Yumurta 50 1 adet
Et-Tavuk-Balık 120 4 köfte
Ekmek 150 6 ince dilim
Sebze - 2 porsiyon
Meyve - 2 porsiyon
Yağ 20 2 yemek kaşığı
Bal veya Reçel 20 2 tatlı kaşığı

NOT
1- Kalorinizi yükseltmek için çay, ıhlamur, et suları, tuzsuz yağ, nişasta, şeker, sade akide şekeri, pişmaniye, sade lokum yiyebilirsiniz.
2- Sebzeleri yıkadıktan sonra küçük parçalara bölüp haşlayın, haşladığınız bu suyu dökün, yağ istenirse et ilavesi ile pişirin. Yemeklerin suyunu yemekten kaçının.
3- 1 yumurta 1 köfte kadar (30 gr ) et aynı değerdedir. İstenirse birinden biri yenebilir.
4- 1 köfte kadar (30 gr) et yerine 3 yemek kaşığı kuru fasulye, nohut, kara bakla, barbunya, mercimekten birini yiyebilirsiniz.
5- Etlerden koyun etini ve tavuk beyaz etini ve balığı tercih ediniz.
6- Bitkisel sıvı yağlar ve zeytinyağı kullanınız.
7- 5 öğünde az az, sık sık besleniniz. Yemeklerinizi yavaş yiyiniz.

YENİLMEMESİ GEREKEN YİYECEKLER
1- Önerilenden fazla süt, yumurta, et, balık, dil ve işkembe (işkembeyi 10 günde bir yiyebilirsiniz).
2- İçeriği bilinmeyen çörek, kek, kurabiye, pastalar
3- Konserve, turşu, salamuralar, sucuk, pastırma, sosis, salam, sakatatlardan karaciğer, beyin, böbrek, dalak, yürek.
4- Çikolata, kuruyemişler, meşrubatlar, boza, kahve, kakao, neskafe
5- Tahin helva, tahin, pekmez
6- Bulgur
?- Pancar, bakla, ıspanak, pazı tatlı kabağı,. mantar, enginar, asma yaprağı,karalahana
8- Muz, kavun
9- Tuz ve tuzlu yiyecekler, kabartma tozu, et suyu tabletleri

ÖNERİLER
Dışarıda Yemek Yerken,
1- Özel diyet uyguladığınızı her zaman belirtiniz
2- Günlük et gereksinmenize göre etinizin miktarını ayarlayın. İsteyeceğiniz et salçasız veya haşlanmış tavuk, hindi ızgara et, biftek hamburger olabilir.
3- Yiyebileceğiniz miktarda sebze veya salata isteyiniz. Salatalarınızı sirke ve yağ ile lezzetlendiriniz.
4- Kızarmış ağır hamur tatlılarından kaçınınız. Müsaade edilen meyveler, sütlü tatlılar, dondurma yenebilir.
5- Şerbet, buzlu meyve suları, jöleler, kahve ve çay günlük sıvı ihtiyacınıza göre alınabilir.
6- Haftada 1-2 kez birer duble alınan alkolün böbreğe fazla zararlı etkisi yoktur. Aşırı alkol ülserli hastalarda kanama riskinin artmasına, terlemeyi artırarak idrar miktarının azalmasına, tansiyonun yükselmesine sebep olabilir.
7- Sigaranın akciğerlerde, damar sistemi ve ülserde olumsuz etkileri vardır. İçilmemesi önerilir.
__________________





Böbrek Kistleri


Genel Bilgiler
Kistler içi sıvı dolu keseciklerdir. Vücudun değişik bölgelerinde izlenebilir; böbrek de bunlardan birisidir. Kistler, hiç bir belirtiye yol açmayabileceği gibi;

Yüksek tansiyon
İltihap
Taş
Kanama
Böbrek yetmezliği, gibi sorunlara da yol açabilirler.

Nasıl Anlaşılır ?
Böbrek kisti tanısı, ultrasonografi, tomografi gibi radyolojik yöntemlerle konur. Böbrek kistleri, böbrek kanseri ile karışabilir. Yapılan ultrasonografi, tomografi gibi incelemeler ile böbrek kisti, kanserden kolaylıkla ayrılır. Ailesel kistlerin bazılarının tanısında genetik çalışmalar da yararlıdır.
Böbrek kistleri görülme yaşı, yerleşim yeri ve diğer belirtilerine göre sınıflandırılırlar.
Basit kistler, zararsız ve en yaygın kist türüdür. Genellikle hiçbir belirtisi yoktur ve tedavi gerekmez. Yaşlandıkça basit kistlerin görülme sıklığı artar. Ailesel özellik gösteren kistler ise genellikle zararlıdır. Bu kistler;

  • Yüksek tansiyon
  • İltihap
  • Taş
  • Kanama
  • Böbrek yetmezliği, gibi sorunlara yol açabilirler.

Böbrek Kistlerinde Tedavi
Çok büyümediği sürece bu kistlere cerrahi müdahale gerekmez, eğer kistler, yüksek tansiyon, iltihap ve böbrek yetmezliğine neden olmuşsa tedavisi yapılır. Ailesel kistlerde yakın akrabalar da kist yönünden taramadan geçirilmelidir. Ailesel özellik gösteren bazı kistlerde yakın akraba evliliği mutlaka önlenmelidir.

Bu sayfa içeriği İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Tekin Akpolat tarafından hazırlanmıştır
__________________



Böbrek nakli

Genel Bilgiler
Böbrek nakli ( transplantasyon ), son dönem böbrek yetersizliğinin en başarılı tedavi şeklidir. Böbrek nakli için gereken böbrek 2 kaynaktan sağlanabilir.

Canlı vericiden
Kadavradan.


Gerek canlı vericiden, gerekse kadavradan yapılan başarılı böbrek transplantasyonlarında diyaliz tedavilerinde olduğu gibi böbrek fonksiyonlarından bazıları değil, tamamı yerine getirilir. Buna ek olarak, hem tüm böbrek fonksiyonları yerine getirildiğinden, hem de hastalar için sürekli diyaliz işlemlerinin oluşturduğu fiziksel ve psikolojik zorluklar ortadan kalktığından dolayı yaşam kalitesi daha iyidir. İnsan dışında bir canlıdan transplantasyon şu anda mümkün olmamakla birlikte çalışmalar ümit vericidir, iyimser bir tahminle 2020 li yıllarda mümkün olabilir. Türk Nefroloji Derneğinin verilerine göre Türkiye’de bugüne kadar yaklaşık 4000 böbrek nakli yapılmıştır. 1998 yılında 382 böbrek nakli yapılmıştır ve ne yazık ki bunların yaklaşık 1/3’ü kadavra kaynaklıdır. Kadavra kaynaklı böbrek nakli oranı Batı ülkelerinde yaklaşık % 80’dir. Bunun nedeni ülkemizde organ bağışlarının henüz istenilen seviyeye ulaşamamasıdır.

Uygun böbrek seçimi:
Böbrek transplantasyonu yapılabilmesi için alıcı ile verici arasında ABO kan grubu sisteminde uyum olmalıdır; uyum kuralları kan naklindeki gibidir ( O grubu genel verici, AB grubu genel alıcı ); yani O kan grubu herkese böbrek verebilir, AB kan grubu herkesten böbrek alabilir. Rh sisteminin ise bir önemi yoktur; yani Rh negatif bir kişi Rh pozitif bir kişiden böbrek alabilir.
Alıcı ile verici arasında uyum aranan ikinci sistem, doku grubu olarak bilinen HLA sistemidir. HLA sistemi 6. kromozomun kısa kolu üzerinde yerleşmiş doku uygunluk antijenlerini içerir. HLA bölgesindeki antijenler 1. sınıf ( A,B,C ) ve 2. sınıf ( D,DR,DP,DQ ) olmak üzere ikiye ayrılır. Böbrek transplantasyonunda önemli olan A, B ve DR antijenleridir ve her insanda ikişer tane bulunur. Böbrek transplantasyonunda en iyi sonuç doku uygunluk antijenlerinde tam uyum olduğu durumlarda alınmaktadır; vericide alıcıda olmayan DR, B, A antijenleri arttıkça alıcının böbreği reddetme olasılığı artmaktadır.

Bazı durumlarda böbrek transplantasyonu yapılması sakıncalıdır.
Böbrek transplantasyonun sakıncalı olduğu durumlar:
İleri veya tedavi edilmemiş kanser,
Aktif bulaşıcı hastalık varlığı,
İleri karaciğer hastalıkları,
Ciddi kalp hastalıkları,
İdrarın akımına engel bir hastalığın varlığı,
Aktif mide ülseri,
Tedaviye uyumsuzluk,
Tedavi edilemeyen ağır akıl hastalığı.
Böbrek Nakli
Gerekli hazırlıklardan sonra vericiden alınan böbrek koruyucu sıvıdaki işlemi takiben alıcının sağ veya sol kasığına ( iliak fossa ) yerleştirilir. Günümüzde böbrek nakli cerrahisinde büyük ilerlemeler sağlanmış ve işlem, sıradan bir ameliyat haline gelmiştir. Türkiye’de bugüne kadar yaklaşık 4000 böbrek nakli ameliyatı gerçekleştirilmiştir.
Böbrek naklinden sonra hastanın yeni takılan böbreği reddetmemesi için bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılır. Bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar modern tıbbın en popüler konularından birisidir. Günümüzdeki ilaçlar hastaların önemli bir kısmında başarılı böbrek nakline olanak vermektedir. Geliştirilecek yeni ilaçlarla hayvanlardan organ nakli mümkün olabilir veya genetik bilimindeki gelişmeler yapay organ üretmeye yol açabilir.
Canlı Vericiler
Canlı vericilerin yakın akraba olması tercih edilir. Yakın akrabalarda (kardeş, anne, baba, çocuk) uyumlu böbrek olma olasılığı daha fazladır. Akraba olmayan kişilerde uyumlu böbrek olma olasılığı çok düşüktür. 18 yaşından küçükler böbrek vericisi olarak kullanılamazlar. Bir insanın böbrek vericisi olması için gönüllü olması lazımdır, hiç kimseden zorla organı alınamaz. Uygun verici olduğu saptanan kişi çok ayrıntılı bir inceleme döneminden geçer ve böbrek vermesinin kendisinde bir sorun oluşturup oluşturmayacağı araştırılır. Zaten bir insanı iyileştireyim derken diğerini hasta etmenin bir mantığı da yoktur.

Canlı vericide ameliyattan sonra olabilecek sorunlar
Vericide oluşabilecek sorunlar anesaaai ve ameliyatla ilgili erken dönemde ortaya çıkan sorunlardır. Ancak tıptaki gelişmeler bu sorunları büyük oranda azaltmıştır. Uzun dönemde ise tek böbrekli olmanın önemli bir zararı yoktur. Toplumda yaklaşık 1000 kişinin bir tanesinde tek böbrek olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenlerle insanın bir yakınına böbrek vermekten kaçınmaması gerekir.

Kadavra Vericiler
Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar böbrek, kalp, karaciğer gibi organlarını bağışlayarak başka hastalara hayat verebilirler. Ülkemizde organ bağışları henüz istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalarda adından da anlaşılabileceği gibi beyin fonksiyonları tamamen ve geri dönmeyecek biçimde kaybolmuştur. Yani bu kişilerin bilinci yerinde değildir ve ancak solunum makinesi desteği ile yaşamlarının sürmesi mümkündür. Kişilerin ben gerçekten ölmeden organlarımı alırlar korkusu yersizdir çünkü beyin ölümüne karar verecek ekip ile organ naklini yapacak ekip ayrı doktorlardan oluşur

Organ ticareti: Kesinlikle yasaktır ve ahlak dışıdır.

Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun (Resmi Gazete, 3 Haziran 1979, Sayı 16655).
Madde 3- Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı, organ ve doku alınması ve satılması yasaktır.


Canlı Vericiler ile İlgili Maddeler
Madde 5- Onsekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olmayan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır.
Madde 6- Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.
Madde 8- Vericinin yaşamını mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak olan organ ve dokuların alınması, yasaktır.

Kadavradan Nakil ile İlgili Maddeler
Madde 11- Bu kanunun uygulanması ile ilgili olarak tıbbi ölüm hali, bilimin ülkede ulaştığı düzeydeki kuralları ve yöntemleri uygulanmak suretiyle, biri kardiolog, biri nörolog, biri nöroşirürjiyen ve biri de anesaaaiyoloji ve reanimasyon uzmanından oluşan 4 kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanır.
Madde 12- Alıcının müdavim hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almaları yasaktır.
Madde 13- 11 inci maddeye göre ölüm halini saptayan hekimlerin ölüm tarihini, saatini ve ölüm halinin nasıl saptandığını gösteren ve imzalarını taşıyan bir tutanak düzenleyip, organ ve dokunun alındığı sağlık kurumuna vermek zorundadırlar. Bu tutanak ve ekleri ilgili sağlık kurumunda on yıl süre ile saklanır.

KAYNAK:
İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Doç. Dr. Tekin Akpolat

Böbrek taş hastalığı

Böbrek ve idrar yolları taşları

Böbrek ve idrar yolları taşlarının %35 i kalsiyum oksalat taşları, %30-35 karışık kalsiyum oksalat ve fosfat, %15-20 magnezyum amonyum fosfat, %5-10 ürik asit taşlarıdır. Kalsiyum fosfat %5, sistin taşları ise %2 oranında görülür. Yani taşların %70 i kalsiyum oksalat içerir.

Taş oluşumunda genetik, çevresel ve beslenme faktörleri söz konusudur. Genetik olarak; sistinüri, renal tübüler asidoz, azalmış böbrek aldolaz aktivitesi ve anormal pürin :):):):)bolizması gibi faktörler etkendir. Çevresel etkenler; aşırı sıcaklık ve nemde aşırı sıvı kaybı. Beslenme faktörleri ; aşırı çiğ yeşil sebzelerin tüketimi kalsiyum oksalat taşlarına, aşırı protein ve hayvansal yağ tüketimi ise ürik asit taşlarına neden olabilir.

Kalsiyum taşlarının oluşumunda barsaktan aşırı kalsiyum emilimi önemli rol oynar. Böylece idrarda fazla kalsiyum çıkar ve kalsiyum içeren taşlar oluşur. Kalsiyum taşları oluşumunda diğer önemli bir etken de renal hiperkalsiüri denilen bir durumdur. Burada böbreklerden kalsiyum emilimi bozulur ve idrarla kalsiyum kaybı olur.Böylece kalsiyum taşları oluşabilir. Bu hastalarda paratiroid hormon ve D vitamini artar. Bu durum kan tahlili ile belirlenebilir.

Ürik asit taşlarının oluşumunda ise asidik idrar, az miktarda idrar ve idrarda ürik asit artışı gibi etkenler rol oynar. Gut hastalığı, uzun süreli ishaller, kanda ürik asit yüksekliği ve aşırı protein alımı ürik asit taşlarına neden olabilirler.

Bu durumun aksi olarak asit olmayan (alkali ) idrar ise struvit veya infeksiyon ( triple fosfat ) taşlarına neden olabilir.

Taş hastalığı; ağrı, kanlı idrar, bulantı-kusma ve ateş-titreme ile kendini gösterir. Böbrek taşlarında ağrı genellikle böğürdedir ve bu bölge hassastır. Üst idrar yolu taşlarında ise ağrı böğürden kasığa ve aynı tarafta yumurtalıklara veya kadınlarda genital organa yayılır. Mesane ( idrar torbası ) taşlarında ise ağrı penise vurur ve şiddetli idrar şikayetleri görülür. Ateş-titreme enfeksiyona işarettir. İdrar kültürü alınmalı, antibiyotik tedavisi başlanmalıdır.

Tanı Ultrasonografi ve radyografik olarak konulur. İntravenöz ürografi üriner sistemde tıkanma olup olmadığı, fonksiyon kaybı veya gecikmesi olup olmadığı hakkında fikir verir. Taş, böbrekler ve idrar yolları hakkında bilgi verir ve yapılacak girişimin şeklini planlamada yardımcı olur. Bilgisayarlı tomografi taş hastalığında nadiren gerekir.


TAŞ HASTALIKLARINDA TEDAVİ

6 mm çapından küçük taşlar genellikle kendiliğinden düşerler. Daha büyük taşlara ise yerine ve büyüklüğüne göre tedavi açık veya kapalı cerrahi, taş kırma veya ilaç tedavisi olabilir.

CERRAHİ TEDAVİ

Başlıca açık cerrahi metodları;
pyelolitotomi (böbrek taşlarının pelvis renalisten alınması),
nefrolitotomi (böbrek taşlarının böbrek parankimi açılarak çıkartılması),
üreterolitotomi (üreterden taş alınması),
sistolitotomi (mesaneden taş çıkartılması) .
perkütan nefrolitotomi ( böğür bölgesinden yaklaşık 1 cm lik bir kesi ile girilen bir alet ile böbrek taşı çıkarılır)
üreterorenoskopik litotripsi ( idrar yolundan sokulan endoskopik cihaz ile taş kırılır veya basket ile alınır)

TAŞ KIRMA ( ESWL )

Şok dalgaları; su ve yumuşak doku içinden minimal enerji kaybıyla ve çok az hasar yaparak geçerler, hedeflenen materyal üstünde mekanik etki yaparlar. Taşın önce genleşip sonra küçük parçalara ayrılmasına yol açar. ESWL pek çok hasta tarafından iyi tolere edilmesine karşın bazı yan etkilere yol açabilir. Bunlar arasında böbrekte kanama ve pıhtı oluşumu, pankreas enfeksiyonu, hipertansiyonun şiddetlenmesi, kalpte ritm bozuklukları, bilirübinde artma vs. görülebilir. Özellikle çocuklarda akciğer kanamalarına yol açabilir, mide ve duodenum ve kolon yaralanmasına neden olabilir. 2 cm. çap büyüklüğüne kadar olan taşlar ESWL ile tedavi edilir . ESWL ile taşkırma uygulaması ortalama 30-45 dakika sürüp genellikle 1000-2000 şok uygulanır. . Taş büyüdükçe tatbik edilen şok dalgası sayısı da artar. Taş boyutu arttıkca ESWL nin başarısı düşer. Taşlar tam kırılamaz veya taş caddesi denilen ( kırılan parçalar üst üste dizilirler) tıkanmaya yol açan bir durum görülür.

İLAÇ TEDAVİSİ

Hastada mevcut bozukluğa göre bir kısım taş hastalıklarında uygulanabilir medikal tedaviler vardır.
Hiperürikozüri olan hastalarda allopürinol 300-600 mg/gün kullanılabilir. Sistin taşlarında idrar pH sını 7.8 in üstünde tutmaya gayret edilmelidir. 12 gr/gün sodyumbikarbonat idrar alkalinizasyonu için yeterlidir, ayrıca günde 3-4 lt. sıvı almaları önerilir. İnfeksiyon taşlarında, uygun antibiyotik tedavi yapılır. Hiperparatiroidizm sözkonusu ise paratiroidlerin cerrahi eksplorasyonu gibi nedene yönelik tedavi uygulanabilir. Kalsiyum taşlarının medikal tedavisinde; düşük kalsiyum, düşük oksalat içeren diyet, bol sıvı alınması yanında tiazid grubu diüretikler önerilir. İdrarda sitrat eksikliği sözkonusu ise sitrat oral yolla yerine konulabilir.


Op.Dr. Erdal KALCI
Üroloji Uzmanı


BÖBREK TAŞ KIRMA TEDAVİSİ: ESWL

Vücut Dışından Taş Kırma Tedavisi: (ESWL - Extracorporeal Shock Wave Lithotripsy)
İlk defa 1980 yılında Almanya'da klinik uygulaması yapılan bu yöntem günümüzde de taş tedavisinde ağrısız, cerrahi müdahale riski olmaksızın yaygın olarak kullanılan en modern taş tedavi şeklidir.

Vücut dışındaki bir kaynaktan elde edilen yüksek frekanslı ses dalgalarının (şok dalgaları) taşa odaklanarak taşın parçalanması esasına dayanır. Cihazlar şok dalgası elde ediliş şekline göre (piezo-elektrik, spark gap, elektromanyetik) veya taşın görüntülenme şekline göre (ultrasonografi, röntgen) farklılıklar gösterebilir.




Taşa odaklanan şok dalgaları yüzeyde erozyon, taşın içinde taşa ait yapısal elemanları birbirinden ayıran gerilim dalgası oluştururlar ve böylece taş parçalanır.

Başlangıçta bütün vücudun su içine girdiği bir havuzda uygulanan, kulakların sesten korunması için kulaklıkların kullanıldığı, çoğunlukla hastaya anesaaai uygulanmasını gerektiren bu yöntem günümüzde çok gelişmiştir. Şok dalgaları vücuda disk şeklinde bir araçla veya sadece hastanın taşının bulunduğu bölgenin su içine girdiği küçük bir havuz aracılığı ile iletilir. Kulakların korunmasına gerek duyulmaz. Anesaaai uygulaması ise çok nadiren gerekmektedir. Bazı gelişmiş taş kırma cihazları ise çocuk - bebek hastalarda bile güvenle kullanılabilmektedir. Günümüzde bu yöntemin kullanılması ile taş nedeniyle yapılan ameliyatlar % 90 - 95 azalmıştır.

ESWL yöntemi ile, taş kırma cihazları arasında farklılıklar olmakla birlikte böbrek, mesane veya idrar yollarının herhangi bir yerinde bulunan taşlar kırılabilmektedir. Bu yöntem 3 cm den büyük taşlarda tedavi süresinin uzaması, oluşabilecek komplikasyon riskinin artması nedeniyle ilk seçilecek tedavi yöntemi olarak tercih edilmez. ESWL yönteminde rastlanabilecek komplikasyonlar (istenmeyen etkiler) aşağıda değerlendirilmiştir.

Böbrek çevresinde kanama alanı (perirenal hematom): Görülen en ciddi komplikasyondur. Küçük kodaklı cihazlarda % 0,6 oranında, büyük odaklı cihazlarda % 2-4 oranında rastlanır.
Hipertansiyonlu hastalarda daha sık görülür. Genellikle herhangi bir tedavi gerektirmez, ESWL tedavisine kanama alanı tamamen geçinceye kadar ara vermek gerekir. Nadiren kanama böbrek çevresinde sınırlı kalmaz ve genişlemeye devam eder, bu gibi durumlarda açık ameliyat gerekebilir.

Radyasyona maruz kalma: Taşı ultrasonografi ile görüntüleyen cihazlarda rastlanmaz.

Böbrek ve çevresinde şok dalgası nedeniyle zedelenme ve doku sertleşmesi (fibrozis): Büyük odaklı cihazlarda, sık ve uzun süreli tedavilerde daha çok rastlanır.

Kırık taş parçalarının idrar yolunu tıkaması (Üreter obstrüksiyonu): Kırılan taş parçaları idrar yolunda tıkanıklığa neden olabilir. Bazen önde büyükçe bir taş parçası ve arkasında irili ufaklı kumlar birikebilir. (Taş yolu) Büyük taşlarda daha sık görülen bu durum öndeki büyükçe parçanın kırılması ile tedavi edilebilir.
__________________



BÖBREK YETMEZLİĞİ: ÜREMİ

BÖBREK HASTALIKLARININ BELİRTİ VE BULGULARI
ÜREMİ - BÖBREK YETMEZLİĞİ

Böbrekler bel omurlarının iki yanında yer alan vücutta çift olarak bulunan ve kandaki istenmeyen zehirli maddeleri idrar yoluyla uzaklaştırılmasını sağlayan bir çift organdır. 2 milyon civarında nefron adı verilen süzme ünitesi mevcuttur. Bunların sayısı yaşlanmayla birlikte doğal olarak azalır. Kalbin dakikada pompaladığı 5-6 litre kanın 1/5'i böbreklerce filtre edilir. Böbrekler vücudun sıvı-iyon dengesini, asit-baz dengesini, kan basıncı(Tansiyon)nın sürdürülebilirliğini ve vücuttaki kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan ve vücut için zararlı olan zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Böbrekler ayrıca kan yapımı ve kemik mineral yapısı ile ilgili hormonlar başta olmak üzere daha bir çok hormonun yapım ve yıkım yeridir. Bütün bunlardan böbreklerin vücut için hayati önem taşıyan ve yürüttüğü fonksiyonlar sekteye uğradığı takdirde hayati risk doğuran organlar olduğu anlaşılır. Böbreklerden geçen kan filtre edilip organizma için yararlı olan maddeler tekrar kana verilerek, vücuttan uzaklaştırılması zorunlu olan zehirli maddeler idrarı oluşturur. İdrar idrar yolları ile önce mesanede toplanır, daha sonra da işeme yoluyla da dışarı atılır.

Böbrek hastalıklarının çoğu bilinenin aksine son derece sinsi ve ağrısız seyreder. Halk arasında genel olarak idrarın kanlı gelmesi, idrar yaparken yanma ve acıma, belin iki veya tek tarafında yan ağrıları böbrek hastalığı belirtisi olarak bilinir. Böbreklerin işlevlerinin azalması veya kaybolması, ani başlangıçlı (Akut) veya yıllar içerisinde sessizce (Kronik) oluşabilir. Kandaki atık maddelerin atılamayıp birikmesi sonucu bütün organları etkileyen ve komaya kadar gidebilen bir zehirlenme tablosu meydana gelir.

Böbrek hastalıklarının başlıcaları ;

Akut veya kronik böbrek iltihabı olarak bilinen Nefritler
Taş hastalıkları
Ailesel kistik hastalık
İdrar yolları iltihapları
Tümörleri
İdrar yollarının daralması veya tıkanması (Prostat büyümesi)
Kalıtımsal bazı böbrek hastalıkları
Damarsal böbrek hastalıkları
Gebelik zehirlenmesi
Romatizmal hastalıklar sonucu oluşan böbrek hastalıkları
Viral Hepatit (B,C)ve diğer enfeksiyonlara bağlı oluşan böbrek hastalıkları
Hipertansiyon ve Diabet (Şeker) Hastalığı gibi sistemik hastalıklara bağlı böbrek hastalıkları
İlaçlara bağlı oluşan böbrek hastalıkları
şeklinde sıralanabilir.

Bunların oluşturacağı klinik belirti ve bulgular ise hastalığı oluşturan etmene göre farklılıklar gösterir. İdrar yollarında akımın engellenmesi ve iltihaplanma dışında böbrek hastalıklarında ağrı sık görülmez. Buna karşılık bulantı, kusma, halsizlik, iştahsızlık, inatçı kaşıntı, çok su içme, günlük idrar miktarında azalma veya aşırı miktarda idrar yapma, cildin sarımsı-kahverengi renk alması, çabuk yorulma, çarpıntı, nefes darlığı, işitme zorluğu veya sağırlık, ani ve sürekli tansiyon yükselmeleri, göz kapaklarında ve ayaklarda daha belirgin olmak üzere tüm vücutta su birikmesi(ödem), sık idrara çıkma, ağrılı idrar yapma, kanlı idrar, bulanık idrar, gece birden fazla idrara kalkma, kişilik değişiklikleri ile başlayan saldırganlık, bilinç bulanıklığı ve komaya kadar uzanan şuur ve davranış değişiklikleri, havale geçirme(Konvülsiyon), özellikle çocuklarda gece idrar kaçırmaları ve gelişme gerilikleri saptanabilir.

Yukarıda belirtilen bulguların büyük bir kısmı başka hastalıklarda da rastlanır. Bu sebeple bu bulguların başka hastalıklardan değil de böbrekten kaynaklandığının ilgili hekimlerce tetkik edilmesi gerekir. Bir böbrek hastalığına işaret eden klinik bulgular ise anemi(kansızlık), yüksek tansiyon, ödem, idrarın bol fakat yoğunluğunun düşük bulunması, idrarda kan ve iltihap hücreleri ve protein(Albumin) saptanması, kanda kan üre ve kreatinin değerlerinin yüksek bulunması(Üremi), kan albumin düzeyinin düşük bulunması, ürikasit yüksekliği, kanın çökme hızının(Sedimentasyon) artışı, kanda asitli maddelerin yüksek ölçülmesi (Asidoz) , kalp büyümesi, akciğerde su toplanması, idrar miktarının günlük 400 ml. altına düşmesi, kanda Hepatit B ve C virüsü saptanması, derinin kuruması ve renk değişimi gibi muayene bulgularına rastlanır. İlgili hekimler Nefrologlar , Dahiliye uzmanları veya Ürologlarca kanın biyokimyasal tetkikleri yapılarak bazı maddelerin artma veya azalma olup olmadığı araştırılır. Böbreklerin Ultrasonografik incelenmesi ile böbreklerde yapısal bir değişiklik olup olmadığı, böbrek boyutlarının küçülüp küçülmediği incelenir. Gerekirse ilaçlı tetkikler yapılır. Basit bir idrar tetkiki incelemesi ve Ultrasonografik tetkik ile kanın biyokimyasal incelemeleri 1.basamak tetkik aşamasını oluşturur. 2.Aşamada böbreklerin süzme oranı 24 saatlik idrar toplanarak hesaplanır. Böbrek fonksiyonlarında ne kadar kayıp olduğu ve böbrek fonksiyonlarındaki bozulmaların akut mu yoksa kronik mi olduğu ayırt edilerek saptanan hastalık türüne göre spesifik tedavisine yönelinir. Yüksek tansiyon, şeker hastalığı ve kalp hastalıkları böbrek hastalıklarını başlatabildiği gibi, böbrek hastalıklarının kendisi de kalp akciğer hastalıklarına ve yüksek tansiyona yol açabilir. Eğer böbrek fonksiyonları kalıcı olarak kaybedilirse, ömür boyu diyaliz (Suni böbrek)makinaları ile tedavi edilmesi gerekebilir. Her türlü hastalıkta olduğu gibi böbrek hastalıklarında da şikayetler oluşmadan veya başlangıcında periyodik tetkikler büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde bilinçsiz kullanılan ilaç ve özellikle ağrı kesiciler sebebiyle meydana gelen böbrek yetmezliklerinin hiç de azımsanmayacak sayıda olduğunun vurgulanması yerinde olur.
__________________



Erektil disfonkisyon peniste sertleşme güçlüğü

Erkekte cinsel aktivite nasıl gerçekleşir?

Erkekte testisler (yumurtalıklar) görevlerini yerine getirdiği zaman normal libido (cinsel arzu), cinsel aktivite vardır ve/veya kendiliğinden gün içinde veya gece sertleşme görülür. Ereksiyon (sertleşme) erkek cinsel organının kasları, sinirleri ve damarları arasındaki uyum sonucu gelişir. Diyabetli erkeklerde ereksiyon bozukluğuna neden olan iki ana faktör vardır: diyabetik damar ve sinir hastalıkları.


Erektil disfonksiyon ne anlama gelmektedir?

Erkek cinsil organında (penis) ereksiyon olmaması veya olan ereksiyonun korunamaması durumuna erektil disfonksiyon denir. Erektil disfonksiyon gelişmekte olan diyabetin habercisi olabilir.

Diyabet erkekte nasıl erektil disfonksiyona sebep olur?
Diyabet beyinden çıkan sinyallerin erkek cinsel organına ulaşmasını etkiler ve ereksiyon için gerekli kan akımını kontrol eden sinirlerin görevini bozar.


Erektil disfonksiyon neden önemli bir durumdur?

Erektil disfonksiyon diyabetli erkeklerin %50-70'inde görülür. 20-29 yaş aralığında %9 iken 70 yaşında %95'e yükselmektedir. Diyabet tanısı konduktan sonra ilk on yıl içinde erkeklerde açık olarak erektil disfonksiyon gelişir. Erektil disfonksiyon diyabetlide damar sertliği varlığının bir göstergesi ve hatta kalp krizi riskinin belirleyicisi olabilir.


Erektil disfonksiyon değerlendirilmesi nasıl olmalıdır?

Erektil disfonksiyonu bulunan erkek ilk muayenesine eğer mümkünse eşiyle birlikte alınmalıdır. Böylelikle eşlerin ilişkisi ve bu bozukluğun düzelmesi halinde bu ilişkiyi nasıl katkıda bulunabileceğinin değerlendirilmesi yapılabilir.
Erektil disfonksiyon için hekime başvuran hastada sırasıyla aşağıdaki değerlendirme yapılmalıdır:

1. Öykü, özellikle tıbbi ve cinsel özgeçmiş
2. Fizik muayene ve pisikolojik değerlendirme
3. Hemoglobin A1c, testosteron, prolaktin ve tiroid fonksiyon testleri
4. Gece ereksiyon testleri (uykuda ereksiyon olmaması fiziksel bir nedenin varlığına işarat eder)
5. Sinir sistemini ve damarları değerlendiren testler


Gerçek neden nedir?

Erektil disfonksiyonu bulunan erkeklerin en önemli sorununu onlar için mahrem bir konuyu herkese açamamaları, doğru ve yeterli hikayeyi verememeleri oluşturmaktadır. Böyle bir yaklaşım doktoru doğru teşhisten uzaklaştırmaktadır. Ne tür bir problemin olduğunu belirlemek işin püf noktasıdır. Sorun kısmi sertleşme kaybı mı yoksa hiç sertleşme kaybı mı yoksa hiç sertleşme olmaması mıdır? Diyabetteki doğal seyir yavaş ilerleyen ve genellikle yıllar sonra tam bir kayıpla sonlanan bir ereksiyon bozukluğudur. Libido, yani cinsel arzu kaybı genelde yoktur. Psikojenik erektil disfonksiyonda olduğu gibi kayıp ani değildir; sabah, gece ve refleks ereksiyonlar kaybolmuştur ve zamanla ağırlaşan bir tablo çizilir.


Erektil disfonksiyonu olan diyabetli erkeklar için tedavi seçenekleri nelerdir?

Erektil disfonksiyonu olan diyabetli erkekler için üç belli başlı tedavi seçeneği bulunmaktadır:
1. Erektil disfonksiyona neden olabilecek ilaçların kesilmesi ve/veya psikolojik destek
2. İlaç tedavisi
3. Cerrahi tedavi

1. Herhangi bir tedaviye başlamadan önce erektil disfonksiyona neden olacak her türlü ilacı kesmek gerekmektedir. Sigara ve alkol bunların başında gelmektedir. Bazı tansiyon ilaçları, merkezi sinir sistemi üzerine etki yapan ve hormonal dengeyi bozan ilaçlar erektil disfonksiyondan sorumlu tutulabilir. Depresyon diyabetlilerde sık rastlanan bir hastalıktır ve psikojenik destek tedavisi veya ilaç tedavisi kişinin cinsel performansını arttırabilir.
2. Transuretral (penis içine) yerleştirme ile veya kendi kendine penise enjeksiyon yaparak ilaç verme uygulamaları yanısıra bugün ağızdan alınan, sildenafil denen bir maddeyi içeren ilaç kullanıma girmiştir. Hayati yan etki taşıma riski sebebiyle hiç bir ilaç doktor tavsiyesi dışında alınmamalı ve uygulanmamalıdır. İlaçların etki etmediği durumlarda vaküm yaratarak penisin kanla dolmasını sağlayıp ereksiyon sağlayan araçlar kullanılabilir.
3. İlaç tedavisi başarısız olanlarda penis proaaai uygulanabilir. Genel anesaaai altında cerrahi işlem gerektirir. Proaaain çalışmaması, enfeksiyon ve erozyon sıklıkla karşılaşılan problemlerdir ve proaaain çıkarılmasıyla sonuçlanır. Vaküm tedavisi ve diğer ilaç tedavilerinin varlığında proaaa uygulaması pek başvurulan bir tedavi şekli değildir. Bir diğer cerrahi girişim ise genç, diyabeti yeni ortaya çıkmış ve ileri derecede bölgesel damar tıkanıklığı olanlarda revaskülarizasyon (yeniden damarlandırma) tedavisidir.


Diyabetli kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu neden gelişir?

Diyabetli kadınlarda cinsel fonksiyon bozukluğu sık görülen bir durumdur. Erkeklerde olduğu gibi onlar da bu problemlerini hekimlere açmaktan çekinirler ve çoğu zaman da kadındaki bu bozukluk ruhsal durumundaki dalgalanmalar, vajinit belirtileri ile karışabilmektedir. Kadınlarda depresyon erkeklerden daha fazla görülür ve bu da cinsel fonksiyon bozukluğunun bir sebebidir ve tedavi edilmelidir. Vajinal enfeksiyon cinsel fonksiyon bozukluğuna neden olur. Sistit ise cinsel birleşme sırasında rahatsızlık kaynağıdır. Pre-menstrual sendrom sırasında kan şekeri ayarında bozuklukların olması bu dönemde cinsel fonksiyon bozukluğuna sebep olabilir. Kadın diyabetlilerin kullandığı tansiyon ilaçları gözden geçirilmelidir. Menopoz döneminde hormon tedavisi görmeyen kadınlarda cinsel arzu kaybı görülecektir.

Cinsel fonksiyon bozukluğu olan kadında değerlendirme nasıl yapılmalıdır?
1. Öykü, özellikle tıbbi ve cinsel özgeçmiş
2. Fizik muayene ve pisikolojik değerlendirme
3. Hemoglobin A1c, tiroid fonksiyon testleri

Tedavi prensipleri nelerdir?
Bazı tansiyon ilaçları, merkezi sinir sistemi üzerine etki yapan ve hormonal dengeyi bozan ilaçları kesmek gerekir. Depresyon diyabetlilerde sık rastlanan bir hastalıktır ve psikojenik destek tedavisi veya ilaç tedavisi kişinin cinsel performansını arttırabilir. Vajinit ve sistit tedavi edilmelidir. Menstruasyon öncesi ve menopoz öncesi dönemlerde kan şekeri ayarının bozulacağını bilerek önlem almalıdır. İyi bir diyabet ayarı sağlamak hedefimiz olmalıdır. Menopoz sonrası hormon tedavisi uygulamasına başvurulabilir.

Görüldüğü gibi problemin altında yatan neden ve tedavi şekli herkes için farklıdır. Siz sorununuzu doktorunuza her yönüyle açmadıkça dermana ulaşamazsınız. "Sükutun" değil de sözün altın olduğu bir tıbbi durum içinde bulunduğunuzu her zaman hatırlamalısınız.
__________________



Erkek doğum kontrol hapları

Erkekler için geliştirilme aşamasında olan doğum kontrol yöntemleri arasında en revaçta olanlar testosteron hormonunun sperm hücreleri üzerindeki etkilerini engelleyerek etki edenler. Bu yöntemlerin sperm hücreleri üzerindeki muhtemel mutajen ("genleri bozucu") etkileri, yöntemlerin insanlarda kullanılabilirliğini henüz engelliyor.

Ancak fareler üzerinde başka nedenlerle yapılan deneylerde tesadüfen erkeklerde uygulanabilecek yeni bir doğum kontrol yönteminin yolu açıldı: Fareler üzerinde yapılan çalışmalarda vaz deferens adı verilen sperm kanallarının (bu kanallar olgun sperm hücrelerini ana sperm kanallarına ve buradan da depolandıkları yere taşıyan kanalcıklardır) kasılmasını sağlayan bir reseptör (algılayıcı) olduğu saptandı. P2X1 adı verilen bu reseptör (algılayıcı) uyarıldıkça oluşan kasılmalar sayesinde sperm hücreleri aynen bir diş macunu sıkıldığında dışarı macunun boşalması gibi kanalda ilerlerliyorlar. İşte bu reseptörün varlığının saptanmış olması gerçek bir devrim niteliğinde, çünkü bu reseptörü dışarıdan verilen bazı ilaçlarla devre dışı bırakmak teorik olarak mümkün. Bu başarılırsa, vaz deferens kasılamadığından sperm hücreleri kanallarda ilerleyemeyecek ve böylece boşalma olsa bile boşalan sıvının dışarıdan bakıldığında niteliklerinde (renk, miktar) bir değişiklik olmamasına karşın sıvının içinde sperm olmayacak.

Ayrıca bu reseptörü devre dışı bırakan değil, uyaran bir maddenin bulunması da sperm sayısını artırmaya yardımcı olarak erkek kısırılığının tedavisine yeni bir yol açacak gibi görünüyor.

Şu anda bu yöntem yalnızca bir teoriden ibaret. Sorun, reseptörün yapısının tümüyle anlaşılması sonrası, bu reseptörü bağlayıp devre dışı bırakacak maddenin bulunmasında. Bu madde de bulunduğunda erkek doğum kontrol hapları bir hayal olmaktan çıkacak
__________________
 
Ce: üroloji hakkında merak ettiğiniz herşey

Erkek infertilitesi kısırlığı


Evli çiftlerin 1 yıl korunmasız ve düzenli birlikteliklerine rağmen gebelik elde edememelerine infertilite ( kısırlık ) denir. Hiç gebelik oluşmamışsa bu çift primer infertil olarak tanımlanır. Evli çiftlerin 1 yıl içinde %80-85 inde gebelik olur. Olmazsa olası bir kısırlık varsayılır. Kısırlık problemli çiftlerin yaklaşık % 5 inde erkek sebebli, % 5 inde kadın sebebli ve yaklaşık % 5 inde ise hem erkek hem kadın sebebli infertilite vardır. İnfertilite araştırmasında çifti birlikte değerlendirmek gereklidir.
Bu konuda erkek sebepli infertilite anlatılacaktır.

ERKEK ÜREME FİZYOLOJİSİ

BEYİN-TESTİS HORMONAL İLİŞKİ

Beyinde hipofiz denilen bir bezden LH ile FSH isimli üreme ile ilgili iki hormon salgılanır. Bunlar yumurtadaki Leydig ve Sertoli hücrelerindeki özel alıcılara bağlanır.

TESTİS

Testislerde LH ye bağlı testosteron sekresyonu yapan leydig hücreleri vardır. Testosteron plazmada sabah erken pik yapar ve akşam üzeri de en düşük düzeye iner. Normalde Testosteronun %2 si serbest, %44 ü testosteron-estrogen bağlayıcı globülin TeBG ye bağlı, %54 ü albümin ve diğer proteinlere bağlıdır. Spermatogenezin başlaması için FSH ve LH gerekli, sürdürülmesi içinse testosteron yeterlidir.
Testis hacminin %85-90 ını germ hücreleriyle bunları destekleyen sertoli hücreleri oluşturur. Sertoli hücrelerinin birbirlerine sıkı bağları vardır (kan-testis bariyeri). İmmun sistemin spermatozoalara karşı reaksiyon oluşturmamaları için bu bariyer önemlidir.
Germinal yada spermatojenik hücrelerinin ürettiği spermler 13 değişik aşama gösterir ve germ hc lümene doğru gözlenir. Erken spermatogonyumdan olgun spermatozoa aşamasına dek uzun bir süre geçer. Bu yaklaşık 74 gün sürer.

SPERMİN OLGUNLAŞMASI VE DEPOLANMASI

Spermler testiste iken henüz ovumu döllüyebilecek olgunluğa gelmemiştir. Epididimden geçerken hareket ve döllüyebilme yeteneği kazanır sperm taşıyan tüpler içinde ilerlerler. Bu tüpler 30-35 cm lik borulardır. Daha sonra seminal kese sıvısı spermlere eklenir. Bu sıvı meni hacminin %65 ini oluşturur.


Kadının hamile kalabileceği yumurtlama döneminde servikal mukus incelir ve akışkanlaşır, böylece spermlerin uterusa geçişi kolaylaştığı gibi vaginal asiditeden de korunur. Vajen içine atılan sperm rahime oradan da tüplere geçer ve ovuma yaklaşan sperm hareketlenir ovumun dış tabakalarını geçip dölleme işlemini gerçekleştirir.


İNFERTİLİTE NEDENLERİ

İzole Gonadotropin yetmezliği (Kallman sendromu)
İzole LH yetmezliği (Fertil Önük)
izole FSH yetmezliği
Konjenital hipogonadotropik hastalık
Pituiter yetersizlik (tümörler,infiltratif olay, ameliyat, radyasyon)
Hiperprolaktinemi
Hemokromatosis
Eksojen hormonlar (androjen- estrojen, glukokortikoid fazla verilmesi, hipo-hipertiroidi )
Klinefelter Sendr,XX hst , XYY sendromu
Noonan Sendr (erkek Turner sendromu)
Myotonik distrofi
Bilateral anorşi
Sertoli cell only sendromu (germ hc aplazisi)
Gonadotoksinler (ilaç,radyasyon)
Orşiepididimit
Travma
Böbrek yetmezliği,
Karaciğer hastalığı,
Sickle Cell anemi,
Androjen senaaa veya etki bozukluğu
Kriptorşizm
Varikosel

Sperm transport Hastalığı
Sperm motilite ve fonks bzk
Konjenital sperm kuyruk defekti
Maturasyon defekti
İmmünolojik hastalık
İnfeksiyon


SEMEN ANALİZİ

Semen analizi hormonal, spermatogenetik ve tüp sisteminin durumu hakkında oldukça bilgilendirici bir incelemedir. 3 kez 15-20 gün ara ile yapılan analizle olgu yüksek doğrulukta değerlendirmektedir. Semen 3-4 günlük ejakülasyon yasağından sonra verilmelidir. Kullanılan kaplar spermleri zedeleyecek maddeler bulundurmamalıdır.
Sperm motilitesi en temel kalite göstergesidir. 20 milyon/cc normalin alt sınırı sayılır. Motilite değerlendirilirken total sayıya göre hareketli oranına ve ileri hızlı hareketlilerin oranına bakılır. İleri doğrusal hızlı hareket 0 ile 4 arasında derecelendirilmiştir. En az %50 sinin iyi kalitede hareketli olması gerekir. Başbaşa kuyruk kuyruğa aglütinasyonlar görülmesi infeksiyon ya da immün olayları akla getirmelidir. Sperm morfolojisine boyanarak bakılır ve %30 oranında normal görünüm alt sınırdır. İmmatür, amorf ve baş şekil bozuklukları varikoseli düşündürür. Azoospermi, düşük hacim varsa fruktoz bakılmalı, tüp tıkanıklığı açısından incelenmelidir .

HORMONAL DEĞERLENDİRME

İnfertil olguların çoğu hormonal bakımdan normaldir. Rutin değerlendirmede sperm sayısı çok düşük değilse ve klinik olarak endokrinopati düşünülmedikçe hormonal incelemeye gerek kalmaz. Anca hotrmonal bir bozukluk düşünülüyorsa kontrole FSH ve testosteron düzeyi ölçülerek başlanabilir. Düşük testosteron hipogonadizmin göstergesidir. Yüksek FSH düzeyi germinal epitel harabiyetini gösterir ve azoospermi ya da ağır oligospermi vardır. FSH normal iken azoospermi veya ağır oligospermi varsa testis biopsisi gerekebilir. Yüksek FSH ve atrofik testis irreversibl infertiliteyi gösterir biopsi gereksizdir.

İMMÜNOLOJİK İNCELEME

Kesin bir infertilite nedeni sayılmasa da antisperm antikor varlığı fertilite şansını azaltıcıdır. Post koital teslerde anormallik olan çiftlerde antisperm antikor (ASA) bakılmalıdır ( ASA servikal mukustan geçişi olumsuz etkiler).

BAKTERİYOLOJİK İNCELEME

Klinik ve laboratuar bulguları prostatit lehine ise kültür gereklidir. Semptomatik olmayan infeksiyonların olumsuz etkisi tartışmalıdır.

Yukarıdaki incelemeler yapılan hastalara , sebep sao,ptanıp sebebe yönelik cerrahi veya tıbbi tedavi yapılır. Eşlerle birlikte değerlendirme yapılıp hastanın tedavi edilemediği durumlarda spermin iyileştirilmesi ve yardımci üreme yöntemlerinden biri ( aşılama, tüp bebek işlemi gibi ) denenenebilir.





VARİKOSEL
(Erkek infertilitesinin en sık sebebi)



Varikosel nedir?

Varikosel, skrotum adı verilen yumurtalık torbalarında yumurtalıkların etrafında oluşan varisli damarlardır. Varikosel sol tarafta daha sık görülür. Erkeklerin %10 unda görülen bu durum genellikle herhangi bir şikayete yol açmaz.

Varikosel yumurtalıkların muayene edilmesi ve ultrasonografik inceleme ile tespit edilir. Varikoseli olan erkeklerde kan akımının yavaşlaması ve geri akımına bağlı infertiliteye neden olabilir.










Varikosel niçin kısırlığa neden olur?

Genişlemiş damarlar testisler tarafından kullanılmış venöz kanı taşıyamazlar. Akımda durgunluğa ve hatta geri akıma neden olurlar. Bu nedenle sperm parametreleri etkilenir ve kısırlıga neden olur.

Erkek infertilitesinin tedavi ile en iyi düzeltilebilen sebebidir. Tedavi oldukca yüz güldürücüdür.

Ameliyatta yandaki resimde görülen genişlemiş ve fonksiyonlarını kaybetmiş toplar damarlar iptal edilir.



Varikosel için cerrahi girişim gerekir mi?

Varikosel cerrahisinde genişlemiş venler bağlanarak tedavi edilir. Cerrahi tedavi ile sperm sayısı ve hareketlilik arttırılabilir. Varikosel infertiliteye neden olmuşsa veya ağrıya neden olmuşsa cerrahi girişim önerilir.






Erkek İnfertilitesi Hakkında sıkça sorulan sorular:



Erkek infertilitesinin nedenleri nelerdir?
Sperm sayısı, hareketliliği ve normal yapıdaki sperm oranında azalma, menide hiç sperm olmaması ve antisperm antikorlarının varlığı infertiliteye yol açar. Ayrıca meninin vajinaya ulaşmasını engelleyen anatomik bozukluklar ve cinsel fonksiyon bozuklukları da çocuk sahibi olmayı engeller.

Azoospermi nedir?
Menide hiç spermin olmadığı durumlara azoospermi denir. Azoospermi sperm kanallarının tıkalı olduğu, testislerde sperm üretiminin çok az olduğu veya hiç sperm üretiminin olmadığı durumlarda görülür. Erkek infertilitesi nedeni ile başvuran hastaların %5’inde sperm üretimi hiç yoktur. Bu durum beyindeki bezlerden hormon üretilmediğinde veya yumurtalıkların bu hormonlara cevap veremediği durumlarda görülür. Yumurtalıkların hormonlara cevap vermediği testiküler yetmezlik olarak adlandırılan bu durum genetik bozukluklara, inmemiş testislere, testislerdeki yaralanmalara ve kabakulak gibi enfeksiyonlara bağlı olabilir. Sperm kanallarındaki tıkanıklık ise doğuştan olabilir veya sonradan yaralanmalara ve enfeksiyonlara bağlı olarak gelişebilir. Erkeklerin %1’inde meniyi pompalayan kaslar düzenli çalışmaz ve meni mesaneye geri kaçar, retograd ejakülasyon (geri boşalma) olarak adlandırılan bu duruma bazı ilaçlar, sinirlerdeki hasar, şeker hastalığı, yüksek tansiyon ve cerrahi girişimler yol açabilir.

Azoosperminin tedavisi mümkün müdür?
Azoospermi nedenine bağlı olarak tedavi edilebilir. Hiç sperm üretiminin olmadığı durumların tedavisi mümkün değildir. Bu durumda FSH düzeyi çok yüksek, testisler sert ve küçüktür. Günümüzde kullanılan gelişmiş yöntemler sayesinde testislerde sperm üretimi çok az olan veya testislerin sadece belli bölgelerinde sperm üretimi olan erkekler testis biyopsisi ile elde edilen parçalardan ayrıştırılan sperm hücreleri kullanılarak çocuk sahibi olabilmektedir.

Beyinde hormon üretiminin eksik olduğu vakalar hormon ilaçları kullanılarak tedavi edilebilir. Kanallardaki tıkanıklıklar cerrahi olarak giderilir, cerrahi ile giderilemeyen vakalarda ise yumurtalıklardan biyopsi ile elde edilen parçalardan spermler ayrıştırılarak mikroenjeksiyon yöntemi uygulanır. Bu hastaların birçoğu mikroenjeksiyon yöntemi ile sağlıklı çocuk sahibi olabilmektedir. Geri boşalma yakınması olan erkeklerde ise idrardan elde edilen spermler ayrıştırılarak aşılama yapılabilir.

Sperm sayısı az olan erkeklerin dış görünümünde bir farklılık var mıdır?
Kesinlikle hayır, sperm sayısı ile erkeklerin dış görünümünün ilişkisi yoktur. Erkek karakteristikleri çok gelişmiş bazı erkeklerde hiç sperm olmayabileceği gibi erkek karakteristikleri hiç gelişmemiş bazı erkeklerde sperm sayısı normaldir.


İnmemiş testisler infertilite ye neden olur mu?
Evet, bu durum çocuk altı yaşına gelmeden önce düzeltilirse vereceği zarar daha az olur. Testislerinin sadece bir tanesinin inmemiş olması sperm sayısının normalden az olmasına yol açar.

Çok fazla mastürbasyon yapmak veya sık cinsel ilişkide bulunmak infertiliteye yol açar mı?
Hayır, bu yanlış bir inanıştır.

Dar ve sıkı iç çamaşırı giymek ve sıcak banyo infertiliteye neden olur mu?
Erkeklere rahat ve çok sıkı olmayan iç çamaşırı giymeleri, çok sıcak duş ve saunalardan uzak durmaları ve çok ağır egzersizler yapmamaları önerilir.

Soğuk duş sperm sayısını arttırır mı?
Soğuk duş almanın sperm sayısını arttırdığına dair kesin bir kanıt yoktur.

Sigara ve alkol infertiliteye neden olur mu?
Sigara sperm sayısını ve hareketliliğini azaltır. Alkol ise hem sperm sayısını azaltarak hem de fazla miktarda alındığında iktidarsızlığa neden olarak çocuk sahibi olmayı zorlaştırabilir.

Kabakulak infertiliteye neden olur mu?
Kabakulak enfeksiyonu ergenlik döneminden sonra geçirildiğinde vakaların %20’sinde testisleri etkiler. Eğer testislerin her ikisi de etkilenirse sperm üretimi azalır, bu durum ileride infertiliteye yol açabilir.

Enfeksiyonlar infertiliteye yol açar mı?
Birçok enfeksiyon infertiliteye yol açabilir, bunlardan birçoğu cinsel temas yolu ile bulaşan enfeksiyonlardır. Gonore (belsoğukluğu), tuberküloz, klamidya ve mikoplazma enfeksiyonları kanallarda tıkanıklıklara yol açarak veya sperm üretimini ve hareketliliğini azaltarak infertiliteye neden olur.

Antibiyotik tedavisi yararlı mıdır?
İnfertilite nedeni olarak enfeksiyonlar düşünüldüğünde antibiyotik tedavisi yararlıdır. Enfeksiyon etkeni mikroorganizmalar tespit edilerek uygun antibiyotikler verilmelidir. Bu enfeksiyonların tedavisinde üreme organlarına geçen ve bu organlarda yüksek konsantrasyonlara ulaşabilen antibiyotikler tercih edilmeli ve eşler beraber tedavi edilmelidir.

Hormon ilaçlarının kullanılması sperm sayısını arttırır mı?
Hormon tedavisi ancak hormon eksikliği tespit edildiğinde önerilir. Hormon düzeyleri normal olan hastaların hormon ilaçları kullanmasının etkileri tartışmalıdır.

Aşılama nedir, nasıl yapılır?
Erkek eşten alınan meni özel yöntemler ile hazırlanarak, hareketliliği fazla ve yapısı normal olan spermlerden zengin hale getirilir. Hazırlanan spermler kadının vajinasına yerleştirilen ince bir katater ile rahim içine verilir. Bu işlemden önce kadın eş yumurtalıklarının uyarılması için ilaç kullanabilir. Bu uygulama ile çoğul gebelik ihtimali artar. Kadın eşe ilaç kullandığı süre içinde ultrasonografik incelemeler yapılarak yumurta gelişimi izlenir ve yumurtanın içinde bulunduğu folikül adı verilen kesenin çapı 18-20 mm’ye ulaştığında hCG enjeksiyonu (folikülün çatlamasını sağlayan iğne) yapılır. Bundan 34-38 saat sonra aşılama yapılır. Aşılama yapılırken meninin hazırlanmadan kullanılması sakıncalıdır. Bu durum kadında alerjik reaksiyonlara, enfeksiyonlara ve ağrıya neden olabilir.

Kısırlaştırma ameliyatı geçirmiş bir erkek tekrar çocuk sahibi olabilir mi?
Mikrocerrahi yöntemler ile kanallar düzeltilerek birçok erkek tekrar çocuk sahibi olabilir. Fakat kısırlaştırma ameliyatının üzerinden çok uzun zaman geçtiği durumlarda erkekte sperme karşı antikorlar geliştiği ve bu antikorlar spermi hareketsizleştirdiği için cerrahi tedavi ile bu erkeklerin çocuk sahibi olmaları mümkün olmayabilir. Günümüzde yardımcı üreme tekniklerinden yararlanılarak bu kişiler kolaylıkla çocuk sahibi olabilir.

Sperm kanalları tıkalı olan erkekler çocuk sahibi olabilir mi?
Cerrahi ile bu tıkanıklıklar açılabilir, yapılan cerrahinin başarısı tıkanıklığın yerine bağlıdır. Günümüzde testislerden biyopsi ile alınacak küçük parçalardan elde edilen spermler ile mikroenjeksiyon yapılarak bu erkekler çocuk sahibi olabilir.
__________________

Erkek Üreme Organları

--------------------------------------------------------------------------------

Hazırlayan : Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu

Erkek üreme organları dış ve iç üreme organları olarak ikiye ayrılır.
Erkek dış üreme organları penis ve skrotumdan (torbalardan) oluşur.


Penis : idrarın ve erkek tohum hücrelerinin dışarı boşalmasını sağlar. Herkeste değişik şekil ve boyutlarda olabilir. Bazıları kısa, bazıları geniştir.

Skrotum (torbalar): Penisin altında yer alan ve testisleri saran ve koruyan torba şeklindeki deri parçasıdır.

İç üreme organları, testis (erbezi), prostat ve tohum kanallarıdır.

Testis (erbezi)
confused.gif
krotumun içinde yer alan, yaklaşık 5 cm uzunluğunda, içinde erkek tohum hücrelerini üreten yumurta biçiminde iki organdır. Testesteron hormonu ve sperm üretir. Testesteron hormonu kana karışarak erkeklere özgü fiziksel özelliklerin (sakal, kas kitlesinin artması, kalın ses, güçlülük gibi) gelişmesinde önemli rol oynar.

Testislerin skrotum içinde vücudun dışında yer almalarının nedeni, hormon ve sperm üretimini ancak 35,5 – 36 derecede yapabilmeleridir. Testisleri skrotum içinde tutan kirişler sperm üretimi için ısıyı ayarlamaya yardımcı olurlar. Dışarıdaki ısı azaldığı zaman kirişler testisleri bedenin içine doğru daha sıcak bir ortama çekerler.

Prostat:Erkek tohum hücrelerini yani spermleri taşıyan sıvıyı salgılayan bir bezdir. Penisin ortasından geçen idrar ve spermin geçtiği kanalın çevresini soğan gibi sarar.

Tohum kanalları: erkek tohum hücrelerinin testislerden penise ulaşmasını sağlayan ince kanallardır.

Peniste sertleşme ve boşalma
Penis içerisinde süngere benzeyen bir yapı vardır. Sünger nasıl suyu içine çekerek emerse penisteki süngere benzer yapı da içinde bulunan damarlardan kan çekerek şişer, sertleşir. Buna ereksiyon denir. Sertleşmediği zaman penisin duruşu aşağıya doğrudur. Ergenlik döneminde hiç olmadık yerlerde ve beklenmeyen durumlarda sık sık penis sertleşmesi yaşanabilir. Bu durum sorun haline getirilmemelidir, böylece kısa bir süre içinde penisteki kanın geri dönmesi ile kasların rahatlaması sonucu penis normal haline döner, küçülür ve yumuşar. Erkek tohum hücreleri (spermler) ergenlik döneminde düzenli olarak çoğalmaya başlar. Sperm hücreleri, sperm keselerinde oluşan sıvı ve prostat salgısının biraraya gelerek yaptığı meni adı verilen bir karışımla ve genellikle penisin sertleşmesi ile dışarı atılır. Testislerde biriken tohum hücrelerinin penis yoluyla dışarı atılmasına boşalma denir. Ergenliğe yeni giren erkeklerde gece boşalması sık olabilir ve normaldir. Sabahleyin uyanan genç erkek bu gece boşalması nedeniyle iç çamaşırlarını ıslak bulabilir.


Sperm hücreleri meninin yalnızca küçük bir kısmını oluşturduğu halde tek bir boşalmada 200 milyon kadar sperm hücresi bulunur. Cinsel ilişki sonucunda bu hücrelerden ancak 200 tanesi yumurtaya ulaşır ve yanlızca bir tanesi onu döllemeyi başarabilir.
__________________


erkekte kanalların bağlanması vazektomi


NEDİR?
Vazektomi erkeklerin kullanabileceği, basit, güvenli, geri dönüşü olmayan bir aile planlaması yöntemidir.
Döllenmeye yapan erkek tohum hücrelerinin geçtiği kanalların bağlanıp kesilmesidir.
Cinsel ilişkiyi etkilemez.

NE DEĞİLDİR?
Vazektomi hadım etmek değildir.

Kanallar bağlandıktan sonra erkeğin görünümünde, cinsel arzu ve yeterliliğinde, cinsel doyumunda, erkeklik organının (penisin) sertleşmesinde ve boşalmasında hiçbir değişiklik olmaz.

NASIL YAPILIR?
Vazektomi hayaların üzerindeki deri uyuşturularak yapılan basit bir cerrahi işlemdir. Deriden açılan küçük bir delikten girilerek erkek tohum hücrelerini taşıyan kanallar bağlanır ve kesilir. İşlem 10-15 dakika sürer. Deride hiç iz kalmaz. İşlem yapıldıktan sonra hemen eve veya iş yerine dönülebilir.

NASIL ETKİLİ OLUR?
Vazektomi işlerinde kanallar bağlanıp kesildiği için hayalarda (testislerde) oluşan erkek tohum hücreleri (spermler) cinsel ilişkide boşalan sıvıya (meniye) geçemez ve kadının yumurtasını dölleyemez.

NE ZAMAN KORUMAYA BAŞLAR?
Vazektomi işleminden sonraki ilk 20 boşalmada meni içinde hala erkek tohum hücresi olacağı için bu sürede başka bir aile planlaması yöntemiyle (kılıf gibi) korunmak gerekir. Yirmi boşalmadan sonra mümkünse vazektomi uygulayan klinikte erkek tohum hücresi sayımı yaptırmak gerekir. Sayımda erkek tohum hücresi görünmüyorsa artık başka bir ek yöntemle korunmaya gerek yoktur.



KİMLER İÇİN UYGUNDUR?
Kesinlikle daha fazla çocuk istemeyenler
Bu işlemi yaptırmaya bilinçli ve gönüllü olarak karar veren çiftler

KARAR NASIL VERİLMELİDİR?
Geri dönüşü olmayan bir aile planlaması yöntemi olduğundan ileri pişmanlık duyulmaması için işlemden önce danışmanlık hizmeti mutlaka alınmalı, bilinçli olarak karar verilmeli ve rıza formu her iki eş tarafından imzalanmalıdır
__________________


gece altını ıslatma enüresis nokturna gece işemesi


Doç.Dr.M.İhsan Karaman
Üroloji Uzmanı

GENEL BİLGİLER:

Grekçe “enourein = idrar yapma” kelimesinden gelen “enurezis = gece yatak ıslatma” M.Ö. 1550’de Ebers papiruslarında bile zikredilen en eski hastalıklardan biridir. Bir enuretik çocuğun tanı ve tedavisinin Amerika B.D.’nde bugün yaklaşık 5000 dolara malolduğu düşünülürse meselenin ciddiyeti anlaşılır. Yatak ıslatan çocuklara (enuretikler) hiçbir tedavi uygulanmasa dahi, yılda yaklaşık %15’i kendiliğinden iyileşir ve kuru kalır. 18-64 yaş arası sağlıklı erişkinlerin %0.5’i düzenli olarak yataklarını ıslatırlar. Dolayısıyla enurezis, sınırlı ölçüde de olsa erişkin populasyonu da ilgilendiren bir sağlık problemi, aynı zamanda bir toplumsal problemdir.







TANIM VE SEBEPLER:



Bugün modern ürolojide kabul edilen tanıma göre “enurezis nokturna”, beş yaşın üzerindeki çocukların uykuda yatağını ıslatması durumudur. Bunların %75-80’i bebeklikten beri sürekli yatak ıslatan (primer) grup olup, %20-25’i ise arada en az 6 aylık kuru bir dönem geçirdikten sonra tekrar yatak ıslatan (sekonder) çocuklardır.



Yatak ıslatmanın sebeplerine bakıldığında, bu konudaki yaygın görüşler arasında şunları sayabiliriz:



1.Genetik: Anne, baba, her ikisi veya kardeşlerde enurezis olması

2.Merkezi sinir sisteminde olgunlaşmanın gecikmesi sonucu, uykuda idrar kesesi kasılmalarının baskılanamaması

3.Uyanma bozukluğu: Uykuda dolu mesanenin algılanıp uyanılmasında güçlük

4.Normal bireylerde gece boyunca böbreklerden idrar yapımını azaltan bir hormonun (ADH), enüretiklerde yetersiz salgılanıp, uyku sırasındaki idrar miktarının artması

5.Sınırlı bir kısım olguda ise psikolojik faktörler.



Yatak ıslatmanın nadir görülen sebepleri arasında ise; kronik bademcik iltihabı veya geniz etine bağlı üst solunum yolu tıkanıklığı, allerji, parazitler, kronik kabızlık ve idrar yolu iltihapları sayılabilir.





TANI:



Enurezis nokturna tanısını koyup, daha ciddi işeme bozukluklarından ayırdetmek için, konunun uzmanı bir ürolog tarafından:



a)Ayrıntılı bir hastalık öyküsü alınıp sorgulama yapılması

b)İşeme-dışkılama çizelgesi tutulması

c)Genişletilmiş fiziksel muayene

d)Tam idrar tahlili yapılması

genellikle yeterlidir.



Bu basamaklardan sonra, hastalığın “saf primer gece yatak ıslatma” problemi olduğuna karar verilirse, tedavi aşamasına geçilir. Eğer, üroloji uzmanınca, hadisenin daha kompleks ve etraflı bir problem olduğuna karar verilirse, ileri tanı yöntemlerine başvurularak daha ayrıntılı tetkikler uygulanır.





TEDAVİ:



Tedavide ilk ve en önemli adım, çocuğun tedaviye motive edilmesidir. Bu amaçla, çocukla sıcak bir ilişki kurulması, ailenin anlayış ve desteğinin sağlanması, problemin mutlaka çözüleceğine dair güven vermek ve suçluluk duygusunu gidermek çok önemlidir.



Enurezis nokturna tedavisinin genelde üç biçimi vardır:



1. 1. 1. Davranış değiştirme tedavisi

2. 2. 2. İlaç tedavisi

3. 3. 3. İlk ikisinin kombinasyonu



Davranış değiştirme tedavisinde, ya “motivasyon tedavisi” adı verilen çocuğa ıslak ve kuru geceleri takvimde işaretletip kuru geceler için ödüllendirme şeklindeki önlemler paketi uygulanır. Ya da, şartlı refleks oluşturup gece mesane dolumunu algılamayı öğreten alarm cihazı tedavisi tatbik edilir. Bu yöntemlerde çocuğun ve ailenin sıkı ilgisi ve kooperasyonu şarttır.



İlaç tedavisinde ise, uzman doktorun karar ve seçimine göre, ailenin de tercihi alınarak, bugün için mevcut ağız ya da burun yolu ile uygulanan ilaçlardan biri veya birkaçı verilebilir.



Şurası bilinmelidir ki, enurezisi kısa sürede kökünden kazıyacak mucizevi bir tedavi metodu yoktur. İlgi, sabır, anlayış ve tedavi eden doktor ile aile ve çocuk arasındaki kooperasyon başarının püf noktasıdır.



Her hastalıkta olduğu gibi, yatak ıslatma probleminde de, “hastalık yok, hasta var” prensibi uygulanıp, kişiye özgü, zamanında ve aktif bir tedavi yaklaşımıyla kuru geceler ve mutlu bireyler sağlamak mümkün olacakt
__________________




Hidrosel

Hidrosel testisleri çevreleyen zarlar içinde sıvı birikimi sonucu oluşan bir veya iki torbanın şişmesidir.

Yeni doğmuş bebeklerde yaygın olarak görülür. Anne karnında bebeğin oluşumu esnasında karın bölgesinden torbalarına doğru bir kanal uzanır ve bu kanalda ilerleyen testisler torbalara doğru indikten sonra bu kanalın karın ile bağlantısı kesilir. Bazı durumlarda bu kanal kapanmaz. Açıklık küçük ise karın içi sıvısı bu açıklıktan geçerek torbalarda ve testis çevresinde şişliğe neden olur. Bu durum hidrosel olarak adlandırılır. Açıklığın büyük olması durumunda ise bu açıklıktan karın içi organları sarkarak fıtık oluşturabilir.

Ayrıca torbalara uygulanan travma, testis ve epididim iltihapları sonucuda hidrosel oluşabilir. Bu tipi erişkin erkeklerde ve daha yaşlılarda görülür.

Hidroseller normal olarak doğumdan sonraki birkaç ay içinde kendiliğinden kaybolur. Bu sebeple 2-3 yaşından önce ameliyata gerek görülmez.

Genellikle acısız bir veya iki torbadaki şişlik en önemli belirtisidir.

Hidrosel tanısında doğumdan itibaren torbalardaki şişlik hikayesi önemlidir. Muayene ile ele şişlik gelir. Şiş torbanın arkasına bir ışık kaynağı tutulursa sıvı ile dolu olan torbanın ışığı geçirerek parladığı (transillüminsyon) görülür. Tanıyı doğrulayabilmek için ultrasound yapılması gerekebilir. Fıtıklarla ve testis torsiyonu gibi acil ameliyat gerektirebilecek durumlarla karışabileceğinden ayırıcı tanının mutlaka uzman doktor tarafından yapılması gereklidir.

Bilinen hiçbir önleme yolu yoktur.

Tedavi:

Hidrosel genellikle tehlike yaratmaz.bazı durumlarda kendiliğinden kaybolabilir. Tedavide iğne ile sıvının boşaltılması veya ameliyat seçenekleri uygulanır.

İğne ile sıvının boşaltılması daha sonra hastalığın tekrarlamasını engellemez.

Ameliyat seçeneğinde ise hem sıvı boşaltılır, hem de fıtık ameliyatında olduğu gibi torbalarla karın arasındaki açıklık tamir edilir.Çocuklarda kendiliğinden kaybolma olasılığı yüksek olduğundan 1 yaşından önce ameliyat önerilmez.

Hidroselle birlikte fıtık varsa, ağrı çoksa acil ameliyat edilmesi gerekebilir.

Ameliyat ehli ellerde basit bir operasyondur.Ameliyattan sonraki 24 saatlik sürede torbalara buz konulması gerekebilir.


Hipertansiyon ve böbrek

Hipertansiyon ve Böbrek Hastalığı

--------------------------------------------------------------------------------

Hazırlayan: Dr. Şekip Altunkan
İç Hastalıkları Uzmanı

Yüksek kan basıncı toplumda önemli bir sağlık sorunudur. Vücutta oluşturduğu tahribat nedeniyle kişi ve toplum için önemli sorunlar oluşturmaktadır. Günümüzde kalp hastalıklarının en önemli risk faktörlerinden birisidir. Ayrıca kalp yetmezliği, böbrek yetmezliği ve beyin kanamalarının nedenlerinin başında gelir. Bu duruma rağmen hastalar yüksek tansiyona pek önem vermezler. Hipertansiyon sinsi bir hastalıktır ve çoğu zaman vücuttaki tahribatını belirti vermeden gerçekleştirir. Tedavisi tüm hayat boyunca devam eder ve yakın takibi gerektirir.

Kan basıncı, damar içinde dolaşan kanın dağılıp toplanmasını sağlayan bir mekanizmadır ve oluşmasında birçok faktör rol oynar. Kan basıncını, esas itibariyle kanı iten güç (kalp) ve bu gücün karşılaştı~ı direnç oluşturur. Kalbin oluşturduğu atım hacmi sistolik (büyük) tansiyon, direnç ise diyastolik (küçük) tansiyonu meydana getirir.

Hipertansiyonun tanımlanmasında ve tahribatını derecelendirilmesinde bazı testler yapmak gerekir. Bu testler hemen her laboratuar ve klinikte yapılabilir. Kısaca belirtilirse her hipertarısiyonlu hastaya, kan sayımı sedimarıtasyon, idrar, EKG, akciğer grafisi, açlık kan şekeri, üre, kreatinin, kollesterol, trigliserit, HDL, LDL, ürik asit, potasyum, kalsiyum, ultrasonografi gibi testleri uygulayıp, takibini bu duruma göre planlamak gereklidir.

BÖBREK VE KAN BASINCI
Yüksek tansiyonun nedenlerinin en başında böbrek hastalıkları gelir. Bu hastalıklar, ya böbreği ilgilendiren nefrit, kist, tümör, taş vb. olabildiği gibi, damarlardaki bir daralma veya böbrek üstü bezinin hastalıkları ile ilgili olabilir. Her yüksek tansiyonlu hastada yapılabilecek bir idrar tahlili, üre ve kreatinin tayini veya böbrek ultrasonografisi ile bu hastalıkların önemli bir kısmına teşhis konulabilir.

Hipertansiyonun en önemli hedef organlarından birisi böbreklerdir. Esansiyel olarak adlandırdığımız nedeni belli olmayan yüksek tansiyonlu hastaların, eğer tedavi edilmezlerse, %15'i böbrek yetmezliğinden vefat eder. Ayrıca henüz dializ uygulanmayan kronik böbrek hastalarının tansiyonu kontrol altına alınmazsa; hastalıkları daha hızlı ilerler.

Bilindiği gibi, böbrek hastalarında koroner kalp hastalığı ihtimali normale göre yüksektir. Kontrolsüz hipertansiyon bu ihtimali daha da arttırır. Yapılan çalışmalar, yüksek kan basıncının kontrolü ile böbrek hastalarında kalp komplikasyonlarının azaldığını göstermiştir.

TEDAVİ
Böbrek hastalarında kan basıncındaki hedef 140/90 mmHg'nın altına düşürmektir. Böbrek hastalığı ile birlikte hipertansiyon varsa bunun en önemli nedeni sıvı fazlalığıdır ve hastaların önemli bir kısmında tuz kısıtlaması ve idrar çoğaltıcı ilaçlar verilerek tedavi sağlanabilir. Bazı hastalarda ise kanlarında renin olarak adlandırılan bir hormon hipertansiyonun rıeden olabilir. Bu hastalar tedaviye dirençlidir ve renin seviyesini azaltacak ilaçlar kullanılabilir.

Tüm tıbbi tedavi ve tuz kısıtlamasına karşın eğer yüksek tansiyon kontrol edilemezse ve böbrek bozukluğu hızla ilerlerse, tedaviye yardımcı olmak amacıyla seyrek olarak hemodialize alınarak hastalığın ilerlemesi yavaşlatılabilir.

Kronik böbrek hastalığında hipertansiyon ve kan yağ oranlarındaki anormallikler damar sertliğine bağlı kalp hastalıklarının en önemli nedenlerindendir. Eğer sigara içiliyorsa bu risk daha da artar. Bu hastalar sigarayı bırakmalı ve kan yağ oranları da normale getirilmelidir.

Dializ uygulanan böbrek hastalarında su alımındaki fazlalık yüksek tansiyonun en önemli nedenidir. Bu hastalar sıvı alımına çok dikkat etmelidirler. Eğer düzgün dializ uygulanıyor ve hastada su kısıtlamasına dikkat ediyorsa, hipertansiyon önemli bir problem oluşturmaz.
__________________



HiPOSPADİAS



"Hipospadioloji" teriminin babası John W. Duckett,Jr. MD diyor ki:

Hipospadias cerrahisinde başarılı sonuç için şunlara sahip olmalısınız:

1. Değişik yöntemleri uygulayabilmek

2. Eski teknikleri bilmek

3. Optik aletle mikrocerrahi tekniği deneyimi

4. Kaçınabilmek için hatalardan haberdar olmak

"Ya hipospadiolojiye tümüyle gir, ya da uzak dur! Bocalama!"

Hipospadias; anterior uretra, corpus cavernosumlar ve sünnet derisinin eksik gelişimiyle sonuçlanan bir konjenital penil defekttir. Aşağı doğru işeme, ve ağır formlarında intravajinal ejakulasyon yokluğuna bağlı infertilite dışında ürolojik semptom vermez. Kozmetik kusur

EMBRİYOLOJİ

· Gebeliğin birinci ayında erkek ve dişi genitaliası ayırdedilemez.

· Testosteron etkisi altında erkek dış genitaliası maskülinize olur.

· İlk trimesterin sonu ve ikincinin başında penil uretra ve eşlik eden sünnet derisi tümüyle şekillenir.

· Bu gelişimdeki anormallikler, hipospadias ve eşlik eden anomalilere sebep olur.

· Hipospadiasta, glanduler uretranın eksik gelişimi prepusyal kıvrımların füzyonuna izin vermez.

· Böylece, hipospadiasta ventral prepusyum yoktur ve dorsalde fazlaca sünnet derisi bulunur (dorsal hood)

SINIFLAMA

· Anterior: %50
Glandüler
Subkoronal

· Middle: %30
Distal penil
Midshaft
Proksimal penil

· Posterior: %20
Penoskrotal
Skrotal
Perineal

İNSİDENS VE GENETİK

· 1/300 canlı erkek doğum

· Babada %8 , erkek kardeşte %14 hipospadias

· %9 inmemiş testis, %9 inguinal herni İleri tetkik gerekmez

· Prostatik utrikul veya Müller kalıntısı ciddi vakalarda %15

· Diğer organ-sistem anomalisi varsa üriner US gerekir

· Ciddi hipos + inmemiş testis İnter:):):) araştırması (Karyotip+Endokrinoloji)

TEDAVİNİN HEDEFLERİ

Hipospadik penisin başarılı tedavisinde 5 temel evre vardır:

1. Normal bir glans ve mea oluşturmak

2. Düz bir penis

3. Normal bir uretra

4. Cilt kaplanması

5. Skrotumun penise göre normal pozisyona getirilmesi

AMELİYAT ZAMANLAMASI

· Hipospadias ameliyatı için ideal yaş penceresi 6 - 18 ay arasıdır

· Tuvalet terbiyesinden önce olup alt bezi ile bakıma izin verir Outpatient cerrahi

· Bu yaştaki bebekler genital organ algılamasından uzaktır ve yaşadıklarını unuturlar

· 6 aydan itibaren anesaaai riski erişkine eşittir

ANESaaaİ

Ameliyat genel anesaaai altında yapılır. Postoperatif rahatlık için penil blok veya kaudal blok eklenebilir.

GENEL PRENSİPLER

· Aletler: Oftalmolojik cerrahi aletleri, optik büyütme (2x - 4x), 7-0 iplikler

· Perop kanamayı azaltmak için 1:100.000 adrenalin ; turnike uygulanırsa 20 dk.da bir gevşetilmeli

· Erken postop hematom ve ödemi önlemek için kompresif pansuman şart: Plastik sargı (Tegaderm, Op-Site vb.), Coban, köpük, gaz sargı kullanılabilir, penis karna yatırılıp baskılı fikse edilebilir 48-72 saatte alınır

· Üriner diversiyon: Uygun kalınlıkta uretral stent (feeding tüp) glansa 5-0 prolenle dikilir, çift kat altbezi içinde serbest drenaja bırakılır, 7-14 gün içinde alınır (Gonzales MAGPİ=stentsiz, GAP=5, Mathieu=7, Onlay=10, Tüp flep=14 gün)

· Stent süresince profilaktik doz antibiotik (Bactrim/Nitrofurantoin)

· Postop mesane spazmları için Oksibutinin

· Postop ağrı için Parasetamol/Kodein

· Dikiş hatları çakışmamalı, interpoze vaskülarize destek flepleri kullanılmalı!

KOMPLİKASYONLAR

· Fistül : Sekonder cerrahinin en sık sebebidir. En az 6 ay sonra onarılır.

· Uretral striktür / Meatal stenoz : Mea dilatasyonları başarısız olursa sekonder cerrahi gerekir

· Uretral divertikül · Rezidüel kordi

· Yüzeysel cilt kaybı: Görece sık olur. Lokal bakım ve hergün sıcak banyo ile spontan iyileşir

TEMEL HİPOSPADİAS AMELİYATLARI

· MAGPİ ve Arap

· Tüp uretroplastiler: GAP, TİPU, King, Thiersch-Duplay

· Meatal based flepler: Mathieu, flip-flep

· Onlay ada flepleri (Klasik onlay, double-faced)

· Transvers tubularize ada flebi

· Serbest mukoza greftleri (Mesane, ağız)

· İlave prosedürler: Kordiektomi, dorsal tunikal plikasyon vs.
__________________



idrar kültürü

İdrar yollarında enfeksiyona neden olan mikrobun belirlenmesini sağlar. İdrar kültürü için idrar kadında ve erkekte farklı yollarla alınır.

Erkeklerde idrar kültürü almak için yapılması gereken işlemler: Kamışın ucu (penis) su ve sabunla dikkatle temizlenerek steril gazlı bezle kurulanmalıdır. Sabah kalktıktan hemen sonra, üç steril kaba art arda idrar alınır, kapların ağzı hemen kapatılır.

Kadınlarda idrar kültürü almak için yapılması gereken işlemler: Ellerinizi sabunla dikkatle yıkadıktan sonra durulayın. Kalan birkaç damlayı da akıtmak için ellerinizi sallayın.

Öteki elinizle dölyolunun ağzındaki dudakları aralayarak bu bölgeyi gazlı bezle yukarıdan aşağıya doğru dikkatle silin; silme işlemini hiçbir zaman ters yönde yapmayın.

Temizlik işlemini gazlı bezi sürekli değiştirerek en az 4-5 kez tekrarlayın.
Dölyolunun ağzını aralık tutarak az miktarda idrarı steril bir plastik kaba alın. İdrar kabı vücuda ya da giysilere değmeyecek biçimde tutulmalıdır.
Bu yolla iki ayrı kaba daha idrar örneği alın.
Üç kabı da hava geçirmeyecek biçimde kapatın.

Neden üç kap ?

Birinci kaptaki idrarın siyeğin ( üretra) alt bölümünden ve erkeklerde prostat gibi idrar yollarının vücut yüzeyine açıldığı noktaya yakın organlardan geldiği kabul edilir. İdrar kesesinden gelen idrar ikinci kapta bulunur ve idrar kültürü için uygundur. Üçüncü kaptaki idrar ise böbrek havuzu ve idrar boruları gibi üst idrar yollarında oluşabilecek hastalıklara ilişkin bilgi verir ve idrarın içeriğinin belirlenmesi için kullanılır.

Özel durumlar :
Bazı durumlarda idrar özel yöntemler kullanılarak alınır. Süt çocukları ve küçük çocuklarda cinsel organın erişkinlerde olduğu gibi temizlenmesi gerekir. Küçük çocuk havaya kaldırılır, karnı aşağıya gelecek biçimde tutularak altına steril bir kap yerleştirilir; bacakları ve kolları bükülü olarak kasıklarının arasındaki bölgeye hafifçe bastırılır ve sırtı sıvazlanarak idrar yapması sağlanır.
Küçük erkek çocuklarda cinsel organ temizlendikten sonra kamışın üzerine, sıkıca yerleşen bir plastik torba geçirilir; çocuk idrarını yapar yapmaz torba alınmalıdır. Çocuk 45 dakika idrarını yapmazsa torba çıkarılarak cinsel organlar temizlenmeli ve yeni bir torba yerleştirilmelidir. Kız çocuklar için de uygun bir torba kullanılabilir.
Yatalak hastalarda idrar örneği, hastayı yatağının yanına yerleştirilen bir sandalyeye oturtarak alınabilir.
Bilinci kapalı ve hekimle işbirliği yapamayan hastalarda ya da yeni doğum yapmış kadınlarda orta idrar doğrudan idrar kesesine yerleştirilen bir sonda aracılığıyla alınabilir.

İdrar örneği alındıktan sonra en fazla yarım saat içinde kültür yapılmalı, yapılamıyorsa idrar hemen bozdolabına konmalı ve en fazla 24 saat bekletilmelidir.

İdrar kültürü pozitif ise :

Sağlıklı olduğu bilinen bireylerde bile idrar tümüyle steril değildir.

İdrar yolu enfeksiyonu şikayetleri olan bir hastada, incelenen idrarın mililitresinde 100.000 ya da daha fazla bakteri saptanırsa idrar kültürünün pozitif olduğu söylenebilir.

Ayrıca gene şikayeti olan, idrarında beyaz küreler bulunan bir hastada sık rastlanan idrar mikroplarından biri mililitrede 100 koloni bile ürürse, kültür sonucu pozitif kabul edilir. İdrar kültürü enfeksiyondan sorumlu bakterinin ve bu bakterinin duyarlı olduğu antibiyotik ve idrar yolu dezenfektanlarının belirlenmesini sağlar.
__________________



idrarda kan kanama idrar kanaması hematüri

Kanlı idrarın rengi içerdiği kan miktarına göre açık pembeden koyu kırmızı ya kadar değişir. Kanlı idrar bulanıktır; cam bir kap içinde bir süre hekletilirse üstte görece duru, altta ise kanlı çökelti nedeniyle daha koyu renkli ve hulanık iki bölüme ayrılır. İdrarda kan belirtisi boşaltım sisteminin herhangi bir yerinden kaynaklanabılır. Böbrek taşları, veremi, kötü huylu tümörleri ya da enfarktüsü, akut glomerülonefrit, idrar borusu taşları, idrar kesesi tüm örleri, veremi, taşları ya da basit bir idrar kesesi iltihabı ya da siyek (üretra) taşları ve iltihabı buna yol açabilir. İdrarda kan her zaman gözle görülmeyebilir. İdrarın rengini değiştirmeyecek kadar azsa ancak kimyasal deneylerle ya da idrar çökeltisinin mikroskopla incelenmesiyle saptanabilir.

İdrarda kan bulunmasmın en önemli nedenleri;
  • Böbrek havuzu papillomu
  • İdrar borusu tümörü
  • İdrarkesesi divertikülü
  • Prostat
  • Yırtılma
  • Darlık
  • Papillom
  • Taş

İdrarda kan çogu kez gözle görülebilen bir belirti olduğundan,idrarda kanamanın kaynaklandığı bölgeyi de saptamak olasıdır. Bunun için Guyon deneyi denen yönteme başvurulur. Hasta üç ayrı kadehe idrar yapar ve kadehlerdeki renk değişiklikleri değerlendirilir. Kanama siyekten (üretra) kaynaklanı yorsa idrarda kana bağlı renk değişimi ilk kadehte ortaya çıkar; buna ilk idrarda kan ya da ilk hematüri denir. Obür kadeh lerde ise berrak sarı, normal idrar rengi görülür. Kan idrar kesesinden kaynaklanıyorsa kırmızı renk son kadehte ortaya çıkar. Çünkü kan idrar kesesinin dibinde toplanmıştır ve işemenin sonunda kesenin kasıln'ıasıyla dışarı atılır. Buna son idrarda kan ya da son hematüri denir. Eğer kanama böbrek ya da idrar borusu bölgesinde ise kan idrara bütünüyle karışmış olarak gelir ve her üç kadeh de kırmızı renkte görülür; buna da bütün idrarda kan ya da tam hematüri denir.

İlk hematüri
(Ağırlıklı olarak ilk kadehte kan)
Siyek kökenli nedenler (taş, iltihap)

Son hematüri:
(Ağırlıklı olarak üçüncü kadehte kan)
o idrar kesesi kökenli nedenler (tümör, idrar kesesi
veremi, taş, iltihap)

Tam hematüri:
(Her üç kadehte kan)
o böbrek kökenli nedenler (taş. böbrek veremi, kötü huylu tümör, akut glomerülonefrit, böbrek enfarktü
o idrar borusu kökenli nedenler (taş)

Hemoglobinüri idrarda hemoglobin bulunmasıdır. Akut ve yaygın bır hemolizin (alyuvar parçalanması) ardından görülür. Normal koşullarda hemoglobin vücudun savunma mekanizmasını oluşturan retiküloendotelyal sistemde parçalanır. Eğer alyuvarlar damar içinde parçalanırsa önemli miktarda serbest hemoglobin plazmaya geçer. Ama böyle bir durumda bile iki mekanizmanın etkisiyle idrarda hemoglobin bulunmayabilir. Bu mekanizmalar hemoglobini bilirubine indirgeyen retikuioendotelyal sistem ve hemoglobini süzen böbreğin oluşturduğu eşiktir. Böbrek eşiği çok yüksektir ve kandaki serbest hemoglohin düzeyi 100 ml'de 150-200 mg'ye erişmeden idrara hemoglobin geçmesini engeller. Henıoglo binin idrara geçebilmesi için kandaki düzeyinin çok kısa sürede yüksek bir değere ulaşması gerekir. Bu durumda retiküloendotelyal sistemin yeterince hızla bilirubine dönüştüremediği hemoglobin böbrek eşiğini de aşarak idrarla atılır. Hemoglobinüride idrarın rengi morumsu kırmızıdan kızıl kahverengiye kadar değişebilir. Renk iki pignıente bağlıdır: Oksihemoglobin ve methemoglobin. Oksihemoglobinin rengi parlak kırmızı, methemoglobininki kahverengidir. Idrarın rengi de bu iki pigmentin göreli yoğunluğuna bağlı olarak değişir. Bazen hemoglobinüri hematüriyle, yani idrarda alyuvarlar bulunması yla karı ştırılır. Oysa hemoglobinürinin ayırt edici birçok özelliği vardır. Orneğin idrar bu/anık değil, berraktır. Ayrıca çökelti incelendiğinde idrarda hiç alyuvara rastlanmaz.


İdrarda Kan





Şikayet

İdrarınız kırmızımsı, pembe veya kahverengi ya da kırmızı şerit veya pıhtılar içeriyor. Yiyeceklerdeki (örneğin pancar) renk pigmentleri, uyuşturucu kullanımı ve porfirya idrarın kırmızıya dönmesine yol açmış olabilir. Endişelenecek bir durum yoktur.

Nedenleri

Mesane enfeksiyonu : Ani, acılı, sık ve miktarı az olan idrarınızda kan var; ateş, sırtın alt kısmında ağrı ve göbeğin alt bölgesinde ağrı var. Mesane enfeksiyonu veya sistit idrar yapamamanın nedeni olabilir ve antibiyotik tedavisi gerektirir.

Mesane taşı : İdrarınızda kan var. Sık sık idrara gidiyor, ama az yapabiliyorsunuz; üstelik sadece belli bir pozisyonda. Sırtınızın alt kısmında ve karnınızda ağrıyla birlikte düşük ateşiniz var.

Böbrek taşı : Sırtınızın ve karnınızın alt kısmında ve kasıklarınıza yapılan spazm oluyor ve sık idrara gidip az miktarda ve kanlı idrara çıkabiliyorsunuz.

Üretrit : Üretranızdan sarımtrak bir akıntı geliyor, karnınızın alt kısmı ağrıyor, sık sık idrara gidiyorsunuz, ama az miktarda kanlı idrar yapabiliyorsunuz. İdrar yaparken yanma oluyor ve eğer kadınsanız cinsel ilişki acı veriyor. Üretrit cinsel yolla bulaşan ya da kişisel temizliğe önem vermemekten kaynaklanan bakteriyel bir iltihaptır.

Gromerülonefrit : İdrarınızda kanla birlikte ayak bileklerinde, gözlerinizin etrafında şişlik, nefes darlığı ve yorgunluk var. Böbreğinizin kanı süzen yapılarında ani veya kronik bir iltihaplanma olmuş olabilir.

Tehlikesiz hematüri : Sadece idrarınız kanlı ve başka belirtiniz yok. İdrar viral enfeksiyonlardakinden daha kanlı görünse de, bu durum herhangi bir hastalıkla veya organ hasarıyla ilişkili değildir. Bazen çocuklukta meydana gelir ve zamanla geçer. Bazen bir aile ferdinde başlayan bu sorun sıkıntı yaratmadan ömür boyu sürebilir.

Hemolitik anemi : Yorgunluk ve güçsüzlük hissediyorsunuz, idrarınızda kan var, nefes darlığı çekiyorsunuz ve cildiniz sarardı. Hemolitik anemi kanın alyuvarlarındaki genetik bir anormallikten veya bazı ilaçlardan ya da alyuvarları yok eden bazı hastalıklarından kaynaklanır. Alyuvarlar yıkıma uğramıştır ve kemik iliği bunların yerine yenilerini yeteri kadar hızla üretememektedir. Genetik olarak bazı enzimleri eksik olanlar ile bazı ilaçları kullananlarda hemolitik anemi ortaya çıkabilir.

Kendiniz Ne Yapabilirsiniz?

İdrarınızda kan varsa, bu konuda uzman olan bir doktor gözetiminde tedavi olmanız gerekir.

Önleme Bol bol su (günde 6 – 8 bardak) için. Bu, özellikle egzersiz yaparken, ateşiniz olduğunda ve hava sıcaklığı arttığında çık önemlidir. Kafein ve alkolden uzak duru; mesaneyi tahriş edebilir. Enfeksiyonlardan sakınmak için cinsel ilişki esnasında lateks prezervatif kullanın. Küvette banyo yapmak yerine duş alın ve yumuşak sabun kullanın.



Mesane kanseri



Mesane idrar depolayan ve işemeyi sağlayan organdır. Mesane kanseri, genitoüriner kanserlerin ikinci sıklıkla görülenidir. Ortalama görülme yaşı 65 tir. Erkek ler kadınlardan 2 - 3 kat daha fazla mesane kanserine yakalanırlar. Tanı konulduğunda %85 kanser mesaneye sınırlı, %15 inde ise lenf nodülleri tutulumu veya uzak :):):):)stazlar mevcuttur.

Mesane Kanseri Derecelendirme:

TIS : Karsinoma insutu
Ta :Tümör mukozada sınırlı
T1 :Tümör submukozada
T2 : Tümör yüzeyel adalede
T3a : Tümör tüm mesane adelesini tutmuş, fakat ekstravezikül yayılım yok.
T3b : Tümör extravezikal yayılım mevcut
T4 : Lenf nodülü veya komşu organ :):):):)stazı mevcut, uzak organ :):):):)stazı mevcut.


Mesane kanserlerinin %98 i epitelyal ve bunlarda çoğu transizyonel hücreli karsinomlardır. Tüm mesane kanserlerinin %90 ı transizyonel hücreli karsinomlardır. Bu lezyonlar genellikle papiller özellik gösterir ve mesane içeriside yer işgal eden bir lezyondur.
Tümörün invazyonu, rekürrensi ve progresyonu sıklıkla tümörün gradesi ile yakın ilişkidedir. Düşük gradeli tümörde 10 yıllık yaşam %98 iken yüksek gradeli tümörde ise %35 dir.
Mesane kanserli hastaların %85-90 ında kanlı idrar (hematüri) ilk gözlenen semptomdur. Hematüri genellikle ağrısızdırü, aşikar veya mikroskobik, aralıklı veya sürekli olabilir. Bazı hastalarda sık sık idrara çıkma, idrarını yetiştirememe ve yanma gibi belirtiler olabilir.
Mesane tümörü için birçok görüntüleme tekniği kullanılmasına rağmen, sistoskopi ve biopsi ile doğrulama gereği vardır.
İntravenöz ürografi hematürinin tanımlanması için sıklıkla kullanılan bir tetkiktir. IVP de mesane içerisine doğru uzanan papillamatoz oluşum dolma defekti şeklinde kendini göstermektedir. Abdominal ultrasonografi ile mesane tümörleri ve üst üriner sistem değerlendirilebilir. Mesane doldurulduğunda mesane içerisinde yer işgal eden lezyon tanımlanabilir.
Tanı ve başlangıç derecelendirme için, sistoskopi ve transüretral rezeksiyon yapılmalıdır. Sistoskopi sırasında tümör önce belirlenir ve rezeksiyon yapılır.
Yüzeyel (mesane duvarında derinleşmemiş) mesane kanserli hastalar, transüretral rezeksiyon ve intravezikal tedavi ile takip edilebilir. Başlangıçta düşük grade küçük tümör ve progresyon için düşük riske sahip olanları ise intravezikal tedavi vermeksizin transüretral rezeksiyonla izlenebilir. T1 tümörlü bir hastadan eğer; multiple lezyon varsa, tümör büyükse ve rekürren tümör varsa bu hasta intravezikal kemoterapi için adaydır. T1 grade III lü hastalar için bazı klinikler progresyon oranının yüksek olması nedeni ile sistektomi önermektedirler. T1 tümörlü hastalarda intravezikal tedavi ile rekürrens oranı azalmakta isede rekürrens olduğunda agresif tedaviye ihtiyaç olmaktadır.
T2, T3 hastalığı olan hastalarda seçilecek tedavi agresif olmaktadır.(parsiyel veya radikal sistektomi) veya sistektomi+kombine tedaviler seçilebilir.(Radyoterapi veya kemoterapi)


Mesane kanseri için tedavi alternatifleri
TIS TUR+intravezikal kemoterapi
(BCG)
Ta(tek, düşük grade TUR (Yanlızca)
rekürrens yok)
Ta (geniş, multiple TUR+intravezikal kemoterapi
yüksek grade ve (BCG)
rekürrens var)
T1 TUR+İntravezikal kemoterapi
T2,4 a) Radikal sistektomi,
b)Neoadjuvankemoterapi+Radikal sistektomi
c) Radikal sistektomi+Adjuvan kemoterapi
d) Kombine
T, N+,M+ Sistemik kemoterapi+sistektomi veya radyoterapi


TEDAVİ


A- İntravezikal Kemoterapi: Süperfisiyal mesane kanserli hastalarda en büyük problem, tümörlerin nüksetmesidir. İleri stage ve gradli tümörlerde nüks oranı daha fazladır. Nüksü önlemek önemlidir. İmmuno veya kemoterapik ajanların üretral kateterden mesaneye verilmesi rekürrens oranını azaltmak içindir. İntravezikal tedavinin 2 amacı vardır; birincisi profilaktik diğeri ise tedavi amacıdır. Kullanılan ajanlar 6-8 hafta, haftada bir kullanılmakta ve sonra aylık veya iki ayda bir sürdürülmektedir. Teropatik ajanların intravezikal verilmesi ile, primer olarak irriratif semptomlar gözlenmesi doğaldır. Sistemik yan etkilerinin görülmesi azdır. Çünkü mesaneye verilen ilaçların mesane lümenini geçmesi oldukça sınırlıdır. Gross hematürisi olan hastalarda intravezikal kemoterapinin verilmemesi de sistemik komplikasyonları önleyecektir. İntravezikal ajan verildikten sonra mesanedeki ilacın kalış süresi 1-2 saat olmalıdır. Günümüzde en sık kullanılan ajanlar, Mitomycin-C, Thiotepa, Doxorubicin, Bacillus Calmette-Gurih (BCG) dir.

1- Mitomycin-C: Mitomycin-C; Antitümoral, DNA senaaaini inhibe eden bir ajandır. Moleküler ağırlığı 329, sistemik toksitesi minimaldir. Mitomycin-c ile komplete cevap %36-78 oranında değişmektedir. Transüretral rezeksiyondan sonra rekürrensi %33 oranda azaltmaktadır. Yan etkileri %10-43 oranındadır. Yan etkileri oranında daha ziyade irritatif semptomlar yer almaktadır. Mitomycin-C alanların %6'sında ellerde ve genital bölgede kızarıklar gözlenebilir.

2- Thiotepa: Alkille edici bir ajandır, monokül ağırlığı 189 ve 30 mg. haftalık dozlarda kullanılır. Komplet cevap %55 civarındadır. Rekürren oranı oldukça azdır. Sistemik yan etkileri fazladır. Trombositopeni ve lokopeni %9 oranında gözlenir. İrritatif semptomlar oldukça azdır. Hastalara ilaç verilmeden önce kan sayımı yapılmalıdır.

3- Doxorubicin: Monokül ağırlığı 580 dir ve sistemik yan etkileri oldukça azdır. Komplet cevap %38 dir. Profilaktik bir ajandır. Sistit görülen yan etkilerindendir.

4- BCG Bacilius Calmette Gurih: BCG, mikobacterium, bovinin canlı şusudur. BCG'nin antitümöral etki mekanizması bilinmektedir. İntravezikal instilasyondan sonra mukozal ülserasyon ve granüloma oluşumu görülmektedir. Böylece helper T lenfositlerini aktive etmektedir. Karsinoma insituda BCG teropatik ve profilaktik amaçla oldukça etkilidir. Komplet cevap %36-71 oranındadır. Rekürren oranı, transüretral rezeksiyondan sonra %11-27 oranındadır. Hastaların çoğunluğunda irritatif semptomlar gözlenmektedir. Hemorajik sistit %7 oranında gözlenir. Sistemik enfeksiyon %2 oranında gözlenir. Hastalardaki orta ve ılımlı enfeksiyonda isoniazit (INH) (300 mg. günlük) verilir vede BCG dozu azaltılır. İsoniazit intravezikal BCG verilmeden 1 gün önceden başlanır. (Hastada şiddetli şikayetler varsa intravezikal BCG verilmesi durdurulur. INH ve Rifampicin (600 mg./gün) verilir. Hastada septik tablo varsa (ateş, konfüzyon, hypotansiyon, respiratuar yetersizlik) INH+rifampicin+etambutol (1200 mg.) ve Siklosporin (500 mg. günde iki kez) verilmelidir.
CERRAHİ

1- Transuretrel rezeksiyon: TUR, tüm mesane kanserleri için başlangıç tedavi formudur. Hastalığın stage ve gradesini tanımlamada yararlı olmaktadır. Hastada, tek, düşük grade ve non ınvazıf tümör sözkonusu ise yanlızca TUR-B yapmak yeterli olacaktır.

2- Parsiyel sistektomi: Mesanenin lateral veya kubbesinde soliter infilitratif tümörü olan (T1,T3) hastada veyahutda mesane divertikülü içerisinde tümörü olan hastalar parsiyel sistektomi adaylarıdır. Tümörlü hücrenin yara dudaklarına implantasyonu için bu hastalara küçük dozlarda (1000-1600 cGy) ve intravezikal kemoterapi preoperatif verilmesi uygundur.

3- Radikal sistektomi: Radikal sistektomi; anterior pelvik organların kaldırılmasıdır. Erkekte; mesane ve çevre yağ dokuları, periton, prostat ve seminal veziküller. Kadında; mesane ve çevre yağ dokusu, periton, cervix, uterus, anterior vagina, urethra ve overler rezeke edilmektedir. Eğer erkekte prostatik üretdada invazyon sözkonusu ise üretrektomide aynı anda yapılmalıdır.

4- Radyoterapi: 5000-7000 cGy, 5-8 haftalık sürelerde verilir. İnfintratif hastalıkta radikal sistektomiye alternatiftir. Genellikle iyi tolere edilmesine rağmen, %15 hastafada barsak, mesane ve rektal komplikasyonlar gözlenir. Beş yıllık yaşam T2 ve T3 için %41-18 oranında değişir.

5- Kemoterapi: Mesane kanseri tanı konulduğunda %15 oranında bölgesel veya uzak :):):):)staz sözkonusudur. İnvazive hastalığı olan hastalarda radikal sistektomi veya radikal radyoterapi sonrasında %30-40 oranında uzak :):):):)staz sözkonusudur. Bu hastalara tedavi verilmez ise yaşam oldukça sınırlıdır. Tek ve kombine kemoterapik ajanlar hastalarda yararlı olmaktadır. Tek başına kullanılan cisplatin ile cevap %30 dur. Diğer etkili ajanlar ise methotroxate, doxorubicin, Vinblantine, 5-gluorouracil dir. Kombine tedavide cevap oranı yükselmektedir. Son zamanlarda Methotrexate, Vinblastine, doxorubicin ve cisplatin (MVAC); Cisplatine, methotrexate ve cyclophonphanide (CISCA) kullanılmaktadır. Ortalama yaşam bir yıldır.

E- Kombine tedaviler: :):):):)statik mesane kanserlerinde (T2-T4) kombine tedaviler gündeme gelmiştir. Radikal sistektomi öncesi kemoterapi (neoadjuvant) verilerek mesane korunmaktadır. Seçilmiş hastalarda %22-43 oranında, yanlızca kemoterapiyle cevap elde edilmiştir. Alternatif olarak T3-T4 veya N+ olan hastalar da radikal sistektomi sonrası kemoterapi (adjuvant) verilmesi ile rekürrens riski azalmaktadır.
Radyoterapi sonrası lokal ve sistemik hastalık görüldüğünde ilave kemoterapi verilebilir
__________________
 
Ce: üroloji hakkında merak ettiğiniz herşey

ORGAN BAĞIŞI: ORGAN NAKLİ

ORGAN NAKLİ NEDİR ?
Görev yapmayacak kadar hasta ve hatta bedene zararlı hale gelen bir organın, bir yenisi ve sağlamı ile değiştirilebilmesi işlemine" Organ Nakli" veya Organ Transplantasyonu "denilir.

ORGAN NAKLİNİN ŞU ANKİ DURUMU NEDİR ?

Günümüzde göz, böbrek, karaciğer, kalp, pankreas, kemik iliği, kalp- akciğer, kemik ve ince barsak en çok nakledilen organlardır. Bu nakillerde organlar hemen hemen daima ölülerden yada 1. derecedeki akrabalardan sağlanmaktadır. Örneğin kalp hastalığından ölmüş bir kişinin sağlam kornea ve böbrekleri alınıp, görmeyen insanlara yada böbrek hastalarına nakledilmektedir.

KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ HASTALIĞI (ÜREMİ) NEDİR ?

Vücudumuzda çok önemli görevler yapan böbreklerimiz taş, şeker hastalığı, nefrit, yüksek tansiyon, mikroplar, yaralanmalar veya kullandığımız ilaçlar nedeniyle hastalanabilir. Bu hastalıkların bazıları tedavi edilirken, tedavi ile düzelmez gittikçe ilerleyerek kişiyi ölüme götürür. Tedavi edilmeyen ilerlemiş bu tür böbrek hastalıklarına üremi (kanda üre miktarının yükselmesi) son dönem böbrek yetersizliği veya kronik böbrek yetersizliği gibi adlar verilmektedir.


KRONİK BÖBREK HASTASININ NE GİBİ ŞİKAYETLERİ OLUR?

Bu hastalarda bulantı, kusma, iştahsızlık, halsizlik, güçsüzlük, burun kanaması, kaşıntı, nefes darlığı, öksürük, vücudunda şişlik, uykusuzluk, kramp, huzursuzluk gibi şikayetler vardır. Bazıları birden nefes darlığı veya koma hali ile hastaneye kaldırılır.

TÜRKİYE'DE KRONİK BÖBREK HASTASI ÇOK MUDUR ?

Türkiye'de her yıl 3.000 kişinin kronik böbrek yetmezliğine girdiği tahmin edilmektedir. Sağlık Bakanlığı'ndan alınan rakamlara göre 2001 Şubat ayı itibariyle 19.609 diyaliz hastası mevcut olup, bunların 18.063'üne hemodiyaliz, 1546 'sına Periton diyalizi uygulanmaktadır. Bu hastaların ne yazık ki çoğu genç olup, genellikle 20-40 yaşları arasındadır.

KRONİK BÖBREK HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MIDIR ?

Her iki böbreği de çalışmayan bu hastalar için, hasta böbrekler yerine suni böbrekler yapıldı. Suni böbrek " yada diğer adıyla HEMODİYALİZ " bir süzgeçtir. İdrarı kana karışmış bu hastalar haftada üç gün hastaneye giderler, kanları damardan bir boru ile hastaya alınıp bu süzgeçten geçirildikten sonra yine bu boru ile hastaya verilir. Bu tedavi ile hastalar ayakta kalmaktadır. Ancak suni böbrek bizim böbreğimizin yaptığı her şeyi yapamaz. Bu yüzden de hastalar tamamıyla iyileşemezler. Bir diğer tedavi biçim,i ise Periton Diyalizdir. Bu tedavi biçiminde ise hastalar karın boşluğuna takılacak bir kateter yardımıyla tedavilerini sürdürürler. Bu tedaviler pahalı olduğundan genellikle sadece devlet yardımı görenler tedavi olabilirler. Bu nedenle suni böbrek yerine geçecek çareler aranmış ve "böbrek nakli" ortaya çıkmıştır.


BÖBREK NAKLİ NEDİR ?

Böbrek nakli; kronik böbrek hastasına, ülkemizde genellikle olduğu gibi sağlıklı bir insandan veya ölüden alınan böbreğin vücuda takılması işlemidir. Böylece hasta yeniden sosyal yaşamına kavuşmaktadır. Hemodiyaliz makinesi ile bağımlı bir yaşam sürdürmek zorunda iken kontrollü ama diyalize bağlı olmayan bir yaşama geçebilmektedir.


BÖBREK NAKLİ İÇİN ORGANLAR NASIL SAĞLANIYOR ?


Çok sayıda böbrek hastasına aile fertlerinden böbrek bulma güçlüğü yüzünden, trafik kazalarında hayatını kaybedenlerde olduğu gibi ölülerden böbrek alıp hastalara takma çareleri aranmış ve bunda başarılı olunmuştur. Yeni ölmüş kişilerden alınarak yapılan böbrek takma işlemine kadavradan böbrek nakli denmektedir. Yaşamını henüz kaybetmiş kişiden alınan iki böbrek uygun doku grubunda böbrek bekleyen iki kişiye takılmakta, bir insanın ölüsü iki kişiye hayat vermektedir. Bu güzel olaya rağmen yinede böbrek hastaları için yeterli ölü böbreği bulunmamaktadır. Bunun nedeni yeni ölmüş kişinin başında bulunan yakınlarını ölülerinden böbrek alınmasına rıza göstermeyişleridir.

ORGAN BAĞIŞINA İHTİYAÇ VAR MIDIR ?

EVET. Bir çok hasta bağışlanmış bir organ için beklerken ölmektedir. Bağışlanmış bir organ, başarılı bir nakilden sonra, gerçek bir yaşam armağanıdır. " SİZ, BİR YAŞAM ARMAĞAN ETMEKTESİNİZ"


TÜRKİYE'DE BÖBREK NAKLİ NE ZAMAN BAŞLADI ?

Türkiye'de ilk başarılı böbrek nakli 1975 yılında Hacettepe Hastanesinde Dr. Mehmet HABERAL ve ekibi tarafından yapılmıştır. Canlıdan canlıya yapılan bu ilk nakilden sonra 1979 yılında "ORGAN VE DOKU ALINMASI, SAKLANMASI VE NAKLİ HAKKINDA" 2238 sayılı kanun çıkarılmış ve bu yasa 1982 yılında yeniden düzenlenerek ölüden organ alınmasını yasal tedbirlerle ortaya koymuştur.


ORGAN BAĞIŞININ VE TRANSPLANTASYONUNUN
DİNİ İNANÇLAR YÖNÜNDEN AÇIKLAMASI NEDİR ?

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmıştır. 6.3.1980 tarih 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu bildirmiştir. Kur'an-ı Kerim'de de (Maide Suresi, Ayet 32) " KİM BİR KİMSEYE HAYAT VERİRSE, ONUN SANKİ BÜTÜN İNSANLARA HAYAT VERMİŞÇESİNE SEVAP KAZANACAĞI " beyan olunmuştur.


ORGAN BAĞIŞININ, ORGAN NAKLİNDE
EKONOMİK ÖNEMİ NEDİR ?

Organ nakli hemodiyaliz tedavisinden çok daha ucuz olduğu halde ülkemizde organ bağışı yaygın olmadığı takdirde, bu maliyet ile yapılabilecek nice sağlık hizmeti ertelenebilir veya geri kalabilir. O halde organ nakli ve organ bağışı ülkemiz için hem sağlık yönünden, hem de ekonomik yönden önemli bir katkıdır.

NASIL ORGAN BAĞIŞLAYABİLİRSİNİZ ?

Tüm ülkeler ölüden böbrek temini sorununu, sağlıklı kişileri beklenmedik ölümleri halinde bütün organlarını bağışladığına dair bir belge doldurmaları suretiyle çözümlemişlerdir. Bağış belgesi taşıyan bir kişi öldüğünde artık ailesinden izin almaya gerek kalmamakta, böbrekleri alınarak hastalara takılmaktadır. Organ bağışında bulunmak için " TIBBEN YAŞAMIM SONA ERDİKTEN SONRA DOKU VE ORGANLARIMIN DİĞER HASTALARIN TEDAVİSİ İÇİN KULLANILMASINA İZİN VERİYORUM." diyen bir belgeyi iki tanık önünde imzalayıp kimlik kartı gibi taşımanız yeterlidir.


ORGAN BAĞIŞI İÇİN YAŞ SINIRI VAR MIDIR ?

Günümüzde yeni doğmuştan 60 yaşa kadar olan ölülerden organ alınabildiği gibi, 18 veya üstünde bir yaşta olup akli dengesi yerinde olan herkes ORGAN BAĞIŞ KARTINI imzalayabilir, böylece organ başında bulunabilir.


HERHANGİ BİR YERE KAYDOLMAK GEREKİR Mİ ?

Hayır. Sadece organ bağış kartını şahitlerle doldurup imzalamanız ve sürekli üzerinizde taşımanız yeterlidir.


SONRADAN FİKRİNİZİ DEĞİŞTİREBİLİR MİSİNİZ ?


Evet. Bağış kartınızı yırtıp atmanız yeterlidir. Bu konuda özgürsünüz.


ORGAN BAĞIŞI İÇİN PARA ÖDENMESİ SÖZKONUSU MUDUR ?

Hayır. Kişilerin bir bedel karşılığı organlarını vermeleri 2238 sayılı yasaya göre yasaktır.


İNSANLARA YAŞAMA ŞANSI TANIYAN ORGAN BAĞIŞINA NASIL YARDIMCI OLABİLİRSİNİZ ?

Çevrenizdekilere Organ Bağışı Kampanyasını tanıtın ve Bağış kartlarını verin. Organ Bağışının öneminin anlatılmasına ve yaygınlaştırılmasına yardımcı olun. Organ Bağışı hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için " TÜRKİYE BÖBREK NAKLİ VE DİYALİZ HASTALARINA HİZMET VAKFI " ile irtibat kurunuz.
__________________


Penis eğriliği

İnsan vücudundaki eş organların (eller, gözler, testisler gibi )hiç biri birbirinin aynısı değildir, arada mutlaka bazı farklar vardır.

Tüm insanlarında yapıları ve organları hem dış görünüş olarak hem de işlevleri sırasında farklılıklar gösterirler.Bu farklılık bazen çok çok az ,bazen ise çok fazla olabilir.

Penis bildiğimiz gibi bir erkek cinsel organı olup spermleri (meni - ersuyu ) kadın vajeninin derinlerine bırakma görevi vardır ve bu görev sırasındada kişiye haz (zevk ) vermektedir.

Penislerde hem boy olarak hem de şekil olarak bir birinden farklı olmaktadır.

Hiç bir penis şekil olarak cetvelle çizilmiş gibi doğru değildir veya düzgün sınırlara sahip değildir.Bu farklar kişiden kişiye göre değişmekte,kiminde çok az bir sağa veya sola eğrilik olurken bazılarında bu daha fazladır.Bazı penislerde ise hem sağa -sola eğrilikle beraber aşağıya da doğru eğrilik olabilir.

Bunun sınırı nedir ? Ne kadar eğrilik normaldir,ne kadarı bir anormallik veya sakatlık olarak görülmelidir?

Bunun kesin sınırı şudur; eğer bu eğrilik sizin cinsel ilişki kurmanızı engelliyor,ilişki sırasında size veya partnerinize acı veriyorsa bu düzeltilmesi gereken bir sorundur.

*Bir de eğer kişi ciddi anlamda penisinin eğriliğinden estetik açıdan, yani görüntüsünden rahatsız oluyor ve bu yüzden soyunmaktan kaçınıyor veya ilişkiye giremiyorsa bu da düzeltilmesi gereken bir sorun sayılır.

Penis eğriliği düzeltilirmi; evet,herşey yapılabildiği gibi (bu gün yeniden el, parmak veya penisin yapılabildiği bir bilgi ve teknolojiye sahibiz) penis eğriliğide düzeltilebilmektedir.

Eğer sizde de penis eğriliği gibi bir şüphe veya sıkıntı varsa çekinmeden ve mutlaka muayeneye gidiniz.Bu şüphe , sıkıntı, veya utanma duygusu ile geçirdiğiniz her süre sizi üzecek ve cinsel hayatınızı olumsuz etkileyecektir. Hekiminiz sizi aydınlatacak ,eğer gerekli ise cerrahi bir müdahele önerecek ve yapacak veya eğer bir sorun yoksa sizin rahatlamanızı ,kendinize güveninizin gelmesini sağlayacaktır.

Bizim kliniğimize bu şikayetle gelen kişilerin çoğunluğu yaptığımız muayene ve açıklamalar sonunda hiç bir sorunları kalmadan huzur ve güven içinde rahatlamış olarak dönüyorlar. Şimdiye kadar çok az kişide cerrahi müdahale -ameliyat gerektirecek sorun görüldü, bunlarda gerektiği biçimde düzeltilip kişilerin normal cinsel hayatlarına dönmeleri sağlandı.Sadece estetik açıdan kaygı duyan hastalarımız oldu,bunların çoğunluğu yaptığımız muayene ve görüşme sonucunda bu kaygı ve komplekslerini kaybedip normal şekilde yaşamlarına devam ettiler,ancak bir kaçı psikolojik açıdan rahatlamak için gerekli operasyonla bu eğrilik düzeltildikten sonra sonra bu sıkıntıyı duymaz oldular.



Penis hastalıkları genel

PENİS HASTALIKLARI

Penisin erkekte iki önemli fonksiyonu vardır.
1-İdrar atılımı:Böbrekten süzülen idrarın dış idrar kanal yolu ile dışarı atılımını sağlamak
2-Ürme fonksiyonu: Tesiste yapılan tohum hücrelerini meni vasıtası ile kadın haznesine ulaştırmak.

PENİSİN YAPISI:
Penis kök gövde ve baş olmak üzere 3 kısma ayrılır. Kök kısmı torbanın ön yüzünde makata kadar uzanan bölge içerisinde kaslara gömülü vaziyette durur.
Gövde deri ile kaplı ve içerisinde 3 tane sertleştirici kıkırdak dokusundan yapılmış organdan meydana gelir. Kıkırdakdan daha ince yaplıdır. Bu yapıya kan dolması neticesinde sertleşme meydana gelir.
Baş kısmı penisin en uc kısmında yer alır. Penisi ucunda bir şapka gibi durur. Bu bölge sünnet olmamışlarde deri ile kaplıdır. Sünnet ile kesilen kısım bu deridir.
Penisin kan dolaşımı atardamar ve toplar damar sistemi sertleşmede dolayısıyla döllenme ve :):):):)üel aktifte çok önemlidir.

PENİSİN YAPI BOZUKLUKLARI:
Çok defa testis mesane gibi başka yapı bozuklukları da vardır. Penisin hiç olamaması nadirdir. Nadiren çift penis olur. Penis doğuştan kıvrık olabilir. Bunun yanında yine doğuştan büyük ve küçük penis olabilir.

1- Penis Sünnet derisinin dar olması:
Sünnet derisinin uç kısmı çok dardır. Toplu iğne başı kadar bir açıklık vardır. Derinin iç yüzeyi penisin baş kısmına yapışıktır. Deri başın gerisine çekilemez. Ya doğuştan olur veya daha sonra iltihabi bir olaydan sonra gelişir.
Şayet çok darsa hasta idrar yapamaz. Hatta idrar deri altında toplanması ile sünnet derisi balon gibi şişer. İdrar damlalar halinde akar. Tedavi edilmezse idrarın tahrişi sonunda iltihap gelişir ve bu iltihap penis baş bölgesinde yaralara neden olur. Tedavi sünnettir. (Sünnet için tıklayın)

2-Sünnet derisinin geriye kaçması:
Sünnet derisi penis baş kısmının gerisine çekilmesi ile tekrar öne gelememesidir. Genellikle sünnet derisinin darlıklarında oluşur. Çocuk veya anne babası tarafından temizlik amacı ile deri geriye çekilir, daha sonra deri burada şişer ve kızarır, penis başını boğar.
Tedavide şayet erken devreyse deri öne çekilmeye çalışılır. Fakat geç kalmışsa sünnetten başka çare yoktur. Sadece ufak bir deri parçasını kesmek ve iyileşmeye bırakmak çok defa sonuç vermez.

3-Penis yaralanmaları:
Penis oynak bir organ olduğundan darbelere karşı kendini korur
Tamamen kopma kazalardan sonra veya kasti olarak (kıskançlık ve intikam nedeni ile) kesilmesinden sonra oluşur.
Darbelerde penise kan oturur. Penis kırılmaları ise sertleşmiş haldeki penisin ani ve sert bir şekilde bükülmesi sonucu meydana gelir. Sertleşme problemlerine meydan vermemek için erken tedavi önemlidir.

4-Penis iltihapları:
Çocuklarda darlık nedeni ile büyüklerde ise temizliğe riayet etmemeden ileri gelir. Sünnet derisinin ve/veya penis başının iltihabı şeklinde olur.

5-Penisin kireçlenmesi: (Peyroni hastalığı)
Penisin kıkırdakımsı doku içerisinde plak şeklinde bağ dokusunun oluşmasıdır. Sebebi belli değildir. Genellikle 40 yaşından sonra görülür. Penis sırtında veya her iki yan tarafında olabilir. Nerede olursa sertleşmiş penis aksi istikamette bükülmüş olarak durur. Ağrı vardır. Bazen birleşme mümkün olmaz. El ile hisedilebilinir.
Zararsız bie hastalık olmasına rağmen hastanın şikayeti varsa tedavi edilmelidir. Nadiren kendiliğinden kaybolur.
E vitamini faydalıdır. Ameliyat tavsiye edilmez. Plağın içerisine kireç giderici ilaçların verilmesi fayda sağlar

6-Penisin kendiliğinden ağrılı sertleşmesi:
Penis :):):):)üel istek duymadan ve uzun süren sertleşmesidir. Hasta çok ağrı duyar. Her yaşta meydana gelir. Damar sisitemi bozulmuştur penisin kıkırdak dokusu içerisinde kan pıhtıları oluşur.
Sinir sistemi hastalıklarında da meydana gelebilir. Bazen sebeb tümoral bir oluşumdur.
Birden bire meydana gelir. Ağrılıdır. İdrara yapılamaz veya damlalar halinde gelir. Meni boşalsa bile sertlik devam eder. Sertleşme 1-2 gün bazen aylarca sürer. Normal haline dönse bile sonunda iktidarsızlık meydana gelir.
Tedavide enjektör ile pıhtılaşmış kan boşaltılır. Pıhtıyı giderecek ilaçlar verilir. Ameliyat ile bu pıhtılar boşaltılır.

7-Penis Tümörleri
Penis siğilleri çok görülür. Penisin sırtında veya değişik yerlerinde olur. Tek veya çoktur. Küçük ben şeklinde fakat karnabahar gibi girintili çıkıntılıdır. Zararsızdır. Tedavide elektirik ile yakılır veya ameliyat ile çıkarılır.
Penis Kanseri: Çok defa sünnetsizlerde görülür.Penis başı iltihaplarından sonra gelişebilir. Müzmin tahriş edici maddelerden sonrada oluşabilir. Görünüşte yarayı andırır. Sert nodül şeklinde de olabilir. Teşhis parça alınıp patolojide incelenmesi ile konur. Erkan teşhis konulacağı için ameliyat ile alınır. Sonuç diğer kanserlere nazaran iyidir.


penis kanseri

Penis kanseri çok enderdir. Genellikle sünnet olmamış ve sünnet derisinin altındaki bölgeyi temiz tutmayan erkeklerde görülür. Ilk safhalarda, genellikle penis ucuna yakın ağrısız küçük oluşumlar ortaya çıkar. Ameliyatla çıkarılıp incelenmeden, bunları alelade zararsız penis siğillerinden ayırmak olanaksızdır. Hapis oluşum geliştikçe ağrı ve kanama olabilir.

Belirtiler

- Penisin genellikle ucunda, sivilce gibi ağrısız bir yara;

- Peniste başka tip ağrısız sivilce veya siğiller.

Teşhis

Penisteki herhangi bir oluşum üroloğa görünmek için yeterli bir nedendir. Doktor muayenede kitlenin çıkarılarak incelenmesi sonucunda kitlenin habis olup olmadığına karar verir. Habis olduğu ortaya çıkarsa, vücudun başka yerlerine dağılıp dağılmadığını anlamak üzere birtakım başka testler yapılarak yayılmayı kontrol altına alabilmek için gerekli en iyi tedaviye karar verilir.

Bütün diğer kanserler gibi penis kanseri de hayatı tehdit edebilir. Ne kadar erken teşhis ve tedavi olursa, iyileşme şansı o kadar yüksektir.

Tedavi - Ameliyat

Habis oluşumla birlikte, penisin küçük bir kısmının da çıkarılması gerekebilir. Penisin büyük bir bölümü çıkarılsa da, cinsel aktivite ve idrar yapmak için yetecek kadarı bırakılabilir.

Diğer Tedaviler

Hastalığın vücudun diğer taraflarına da dağılmasını engellemek veya dağılmayı kontrol altında tutmak için, radyoterapi veya kemoterapi kullanılabilir.
__________________



penis kırılması

ABD Minneapolis Kalp Enstitüsü Vakfı'nın yaptığı araştırmaya göre, erkeklerdeki sertleşme sorunu, kalp ve damar hastalıkları için erken uyarı olabilir. Dr. Marc Pritzker, sertleşme sorunun damardan kaynaklandığının anlaşılması halinde, kalp ve damar hastalıkları bakımından da araştırma yapılması gerektiğini söyledi. Pfizer İlaç Firması'nın Sağlık Bülteni'nde yer alan araştırmaya göre, Dr. Pritzker, sertleşme sorunun, 'penis stres testi' diye de adlandırılabileceğini belirtti. Dr. Pritzker, ''Efor stres testinde, kalpten gelen elektrik sinyalleri, kalpteki hastalıklı kan damarlarının saptaması için kullanılıyor. Penis stres testi de hastalıklı kan damarlarının saptanması için de başka bir yol olabilir'' dedi.

Penisiniz kırılabilir!

Penis sert halde iken yatakta aniden dönme, mastürbasyon esnasında anormal bükülme, ereksiyonu sonlandırmak için penisin bükülmesi, at tepmesi penis kırılmalarına neden oluyor. Almanya'da her yıl 600 erkeğin penisi kırılıyor. Penis kırılmalarında penis şişiyor ve morarıyor. Erkek aniden ağrılar içinde kıvranmaya başlıyor. Vakaların verdiği bilgiler çoğunlukla yanlış. Hekimlerine ''sabahleyin yataktan düştüm ya da çocuğumu severken aniden penis bölgeme tekme attı ve birden penisim şişti anlayamadım,'' diyerek doğru bilgi vermiyorlar. ''Mastürbasyon yaparken penisi kırılan genç ameliyata alındı.'' Bu haberin kahramanı 26 yaşında, oto tamircisi, evli bir erkek. Eşi sekiz aylık hamile olduğu için bir süredir cinsel ilişkiye giremeyen genç adam, sabah işe gitmeden önce banyoya girip mastürbasyon yapmaya başlamış. Birden penisi şişip çok acı hissedince de hastaneye kaldırılmış.

Çoğu Bekar
Penisi kırılan tek Türk erkeği bu genç değil. Penis kırılmaları olağan bir durum olmasına rağmen vakalar utandıklarından hastaneye gitmedikleri için sayıları bilinmiyor. Uluslararası tıp literatüründe her 175 bin hastane başvurusundan birinin penisin bu tür yaralanması olduğu yazılı. Örneğin Almanya'da yılda 600 erkek cinsel ilişki sırasında penisini kırdığı için hastaneye gidiyor. Onların aralarında da utançtan doktora gitmeyenlerin sayısı az değil. Uzmanlar hemen doktora görünülürse oluşabilecek iktidarsızlık tehlikesinin de önlenebileceğini belirtiyorlar. Penis kırılmaları bilinçsiz cinsel ilişki, penis sert halde iken yatakta aniden dönme, mastürbasyon esnasında anormal bükülme, ereksiyonu sonlandırmak için penisin bükülmesi, at tepmesi gibi durumlarda oluşabiliyor. ''Ancak çoğu zaman hastanın öyküsünden gerçek sebep öğrenilemez,'' diyor Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalında öğretim görevlisi Yrd. Doç. Yılmaz Aksoy: ''Hastanın verdiği bilgiler çoğunlukla yanlış. Örneğin sabahleyin yataktan düştüm ya da çocuğumu severken aniden penis bölgeme vurdu gibi çelişkili konuşuyorlar. Oysa çocuğunu insan severken penis ereksiyon halinde olmaz. Kliniğimizde tedavi olmuş hastaların yaş ortalamaları 29 ve çoğu da bekar. Çekindikleri için böyle şeyler uyduruyorlar.''

Penis bandajlanıyor
Tanı hastanın öyküsü ve fizik muayenesi ile konuyor. Muayenede kırılma olan tarafta kan birikmesi ve peniste karşı tarafa doğru eğilme, şişlik, morarma saptanıyor. İki veya üç silindirik cisimli şiddetli kırılmalarda ise idrar yolu kanaması ve yumurtalıklarda kan birikmesi görülebiliyor. Ancak çok küçük olan yırtıklar Kavernozografi adı verilen özel görüntüleme yöntemleri ile saptanabiliyor. Penis kırığı daha önceleri penise bandaj uygulanması, lokal soğuk pansuman tatbiki ve şişlik giderici ilaçlar verilerek tedavi edilmeye çalışılırmış. Şimdi ise tanı konur konmaz cerrahi müdahale ile başarılı bir şekilde tedavi edilebiliyor. Nasıl mı? Ameliyatta penis cildi sünnet hattından çepeçevre açılarak geriye doğru çekiliyor ve etrafa birikmiş olan kan boşaltıldıktan sonra yırtık kısım bulunarak dikişle tamir ediliyor.

Penis yatakta kırılıyor
Penis kırığı ile idrar yolu yaralanmaları arasında doğru bir orantı var. İşeme zorluğu, idrar yolundan kan gelmesi veya hastanın idrar yapamaması durumlarında penis ucundan ilaç verilerek film çekiliyor. Böylece bir yaralanma varsa o bölge net olarak gösterilebiliyor. Ardından hastanın idrar torbasına göbeğin altından özel bir sonda yerleştiriliyor. Ve yırtık cerrahi müdahale ile düzeltiliyor. Penis kırığı tedavi edilmezse peniste şekil bozukluğu, ağrılı sertleşme, cinsel ilişkide zorluk, iktidarsızlık, idrar yolunda bölgesel genişleme, kanama bölgesinde Peyroni hastalığı adı verilen sert şişlikler oluşabiliyor.

Olumsuz etkiler
Penis kırılması erkeğin cinsel yaşamını önemli ölçüde olumsuz etkileyebilir. Bunun olmaması için alınması gereken tedbirler çok önemli. Araştırmalar penis kırılmalarının daha çok cinsel ilişki sırasında penisin vajinadan kayıp etraf dokulara isabet etmesi ile meydana geldiğini gösteriyor. Penis ereksiyon halinde iken yatakta kırılma sıklığı tıp literatüründe yüzde 28-38 olarak bildirilmiş. Bunun için cinsel ilişki sırasında ani ve ters hareketlerden kaçınılması, penis sertleşme halindeyken kıvrılmaması gerekiyor. Cinsel ilişki sırasında kadının üstte olduğu pozisyonlarda ise kırılma riski daha artıyor. Orta yerinden çatlatıyor Erkek üreme organı; kamış kökü, gövde ve kamış başı olmak üzere üç bölümden oluşan bir organ. Penisin dıştaki bölümüne gövde, vücutla birleştiği bölüme ise kök adı veriliyor. Kamış gövdesinde birbirine lifsi yapılarda bağlanan ve dikilgen doku olarak bilinen silindir biçimli üç cisim yer alıyor. Bu silindirik cisimler penisin uzama ve genişleme kabiliyetini sağlıyor. Bunlardan ikisi penisin sırt kısmında bulunuyor ve bu cisimler ''Tunigia Albuginea'' adı verilen kalın ve sert bir kılıfla sarılı. Penisin sırt kısmındaki bu silindirik cisimlere ise ''Korpus Kavernozum'' adı veriliyor. Üçüncü cisim ise daha ince yapıda ve etrafında sert bir kılıfla sarılmış değil. Bu üçüncü cisime de ''Korpus Spongiozum'' adı veriliyor. Ereksiyon sırasında her üç silindirik doku kanla dolarak penisin boyunda uzama, genişleme ve ardından sertleşme meydana geliyor. Bir penis kırılmasında ereksiyon halindeki bir penis orta yerinden aniden kıvrılınca sert kılıf yırtılıyor. Ve penisin sırt kısmında kalan kan, cisimsel dokular arasında dağılıyor. Erkek kırılma sesi duyduktan sonra hızlı bir ereksiyon kaybı, morarma ve şişmenin oluyor sonra da peniste şiddetli ağrı duyuyor
__________________



Peniste sertleşme güçlüğü



SORU: "Viagra" deyince ilk aklınıza gelenler...?
- Viagrayı üreten Pfizer şirketinin İngiltere Birimi Halkla İlişkiler Şefi Bayan Miranda Kavanagh'ın naklettiği bir şaka: İlk balayınızla ikincisi arasındaki fark nedir? Cevap: "İlki Niagara idi, ikincisi Viagra!" Şaka bir yana, Viagra bir ilaç olmaktan ziyade, çok-cepheli bir fenomen olarak girdi hayatımıza. Kültürel, ekonomik, edebi, sosyal... Tarih boyunca yeryüzünde en hızlı satılan ilaç Viagra. Wall Street analistlerine göre, ilk çıktığı yıl 5 milyar dolarlık bir satış rakamına ulaştı. Bu gerçekten inanılması güç bir rekor. İngiltere'nin muhafazakar gazetesi Times , birinci sayfasındaki bir editör köşesinin tümünü Viagra'ya ayırmışsa, bu ciddiye alınması gereken bir fenomen demektir.

SORU: Viagra bir mutluluk ilacı mı?

- Bir anlamda hayır, bir anlamda evet. Pfizer tarafından aslında kalp ve damar hastalıkları tedavisinde kullanılmak üzere üretilen, fakat yan etki olarak ereksiyon yaptığının gözlenmesi üzerine "tesadüfen" keşfedilen Viagra'nın etken maddesi "sildenafil" , asla bir afrodizyak değil. Yani cinsel ilgi veya arzuyu artırmaz. Birçoklarının kendisinden beklediği gibi, normal erkeği süper erkek yapmaz. Bu bakımdan, mutlu olamayan bir erkeğin Viagrayı alıp mutlu olması sözkonusu değil. Ancak, sildenafilin, normal :):):):)üel uyarıya karşı oluşan ereksiyon cevabını güçlendirip artırdığı gözönüne alınırsa, tıbbi anlamda sertleşme sorunu yaşayan ve bu nedenle aile hayatları zehir olan, psikolojileri bozulan milyonlarca erkeğin Viagra sayesinde yeniden mutluluğu yakaladıkları bir gerçektir.

SORU: Cinsel sorunların çözümündeki yeri nedir?

- Erektil disfonksiyon olarak tıbbi ifadesini bulan sertleşme sorununda Viagra kullanımının sonuçlarına bakıldığında, sebepten bağımsız olarak %84 lük bir ortalama başarı yüzdesi ile karşılaşıyoruz. Aynı gruba, plasebo adı verilen "boş ilaç" uygulandığında bu rakam %25'e düşüyor. Yani % 84, psikolojik bir etkiden çok, gerçek ilaç etkisini yansıtıyor

SORU: Erektil disfonksiyon cinsel sorunların ne kadarını oluşturur?

- Bu gerçekten zor bir soru. Çünkü bu noktada tam bir kavram kargaşası yaşıyoruz. Bu ülkede, erotik film ve hikayelerde rastladıkları "film-kurgu" erkeklerin skoruna ulaşamadıkları için kendilerini ürologa zor atan ve cinsel sorunlarından (!) yakınan binlerce erkek var çünkü. Biz konuya bilimsel olarak yaklaşırsak, şunları söyleyebiliriz: Cinsel fonksiyon bozuklukları, cinsel cevap döngüsü esas alınarak tanımlanır. Cinsel cevap döngüsünün ise; istek, uyarılma, orgazm ve çözülme olmak üzere dört evresi vardır. İşte "cinsel sorunlar" genel tanımı, bu evrelerin herhangi birindeki aksama ve problemi ifade eder. Erektil fonksiyon bozukluğu, ya da halkımızın yaygın tercihiyle "iktidarsızlık" ise, cinsel cevabın ikinci safhası olan uyarılma evresinde erkeklerde görülen aksamaların adıdır. Erektil disfonksiyonun yaygınlığı hakkında en sağlıklı rakamlar ABD'den alınmaktadır. Buna göre, 40-70 yaş arasındaki erkeklerde, %10 oranında tam ereksiyon bozukluğu, %52 oranında ise değişik derecelerde erektil disfonksiyon mevcuttur. Bunların % 80 kadarı, organik bir nedene bağlıdır. Toplumsal şartlar ve cinsellik kavramına yaklaşım farkı gözönüne alındığında, ülkemizde erektil disfonksiyon ve cinsel sorunların daha yüksek oranda olduğu, ancak bunların altında yatan psikolojik etmen yüzdesinin hatırı sayılır bir rakama ulaştığı söylenebilir.

SORU: Erektil disfonksiyon için risk faktörleri nelerdir?

- Kalp-damar hastalıkları (hipertansiyon, kolesterol yüksekliği gibi), şeker hastalığı, omurilik travması, ürolojik cerrahi müdahaleler (prostat büyümesi ve prostat kanseri ameliyatları gibi), depresyon-stress gibi psikolojik faktörler, daimi kullanılan bazı ilaçlar, sigara ve alkol kullanımı... en önemli hazırlayıcı etkenler olarak sayılabilir.

SORU: Viagra, erektil disfonksiyonların hepsini ve her derecesini tedavi edebiliyor mu?

- Elbette hayır. Öyle olsaydı, artık bu konuda araştırma ve çabaya, hatta ürologlara veya hekime gerek kalmaz, eczaneden alınacak bir Viagra tableti ile çözülen cinsel sorunlar, yaşanan hayattan çekilip, tıp kitaplarının tozlu sayfaları arasına terkedilirdi. Durum böyle olmamakla beraber, yapılan araştırmalar, Viagra ile, birçok değişik etmene bağlı erektil disfonksiyonlarda belli oranda da olsa başarı elde edildiğini göstermiştir. Bunlar arasında, hipertansiyon, depresyon, şeker hastalığı, yaşlılık, omurilik travmasına bağlı felç ve prostat operasyonlarına bağlı sertleşme bozuklukları sayılabilir.

SORU: Viagra sadece erkekleri mi mutlu ediyor?

- Sevdiği, hayatını paylaştığı erkeğinin sertleşme bozukluğu nedeniyle hem onun ruh dünyasında oluşan travmayı birlikte yaşayarak muzdarip olan, hem de doyurucu cinsel ilişkiden mahrumiyet sebebiyle orgazm mutluluğuna erişemeyen bir kadını düşünelim. Bir gün, eşi elinde bir hapla çıkageliyor ve birkaç saat içinde bu iki insanın cinsel hayatlarında bir devrim oluyor. Aylar, belki de yıllar sonra bu iki insan, cinsel tatminin tarif edilemez, ancak yaşanabilir hazzına ulaşıyorlar, yeniden... Bu cepheden bakıldığında, Viagranın sadece erkekleri değil çiftleri mutlu ettiği söylenebilir. Ancak, sualiniz, Viagranın kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında etkili olup olmadığını sorguluyorsa, bu konuda henüz neticelenmemiş yoğun çalışmalar bulunduğunu söylemekle yetineyim.

SORU: Viagra'nın alternatifi ya da muadili yok mu?

- Ülkemizde "sildenafil" içeren ikinci bir ilaç, yani Viagranın muadili, "Sildegra" adıyla piyasaya çıktı. Alternatifine gelince, bundan, ağız yoluyla alınan başka ereksiyon ilaçlarını anlamak gerek diye düşünüyorum. Bu manada, ilaç piyasasını V.Ö. ve V.S. şeklinde ikiye ayırmak, hakedilmiş bir kadirşinaslık olacaktır. Viagradan öncekiler, yani mevcut ilaçlar gerçekten çok zayıf, hatta bazı araştırmalara göre anlamlı etkisi olmayan haplardı. Üzerinde yoğun araştırmalar süren ve pek yakında piyasaya girmesi beklenen "apomorfin" ve "fentolamin" içerikli oral ilaçlar ise, belki de Viagra kadar etkili olmaya aday gözüküyorlar.

SORU: Neden bu kadar parıltılı bir tanıtımla tanıtıldı?

- Erektil disfonksiyon için kullanılacak ideal ajanın özellikleri sayılırken şunlar sıralanır: Uygulaması basit, invazif olmayan, ağrısız, çok etkili, minimal yan etkisi olan ve ekonomik. Dört tabletlik bir kutu Viagranın ülkemizde 20 milyon TL civarında bir fiatı bulunduğunu düşünürsek pek ekonomik olduğunu söyleyemeyiz. Ancak bunun dışındaki tüm ideal ilaç özellikleri, sanki Viagrayı tarif etmekte gibi. İşte tıp tarihi boyunca, böylesine ideale yakın bir ereksiyon ilacının ilk defa uygulamaya girmesi, cinsel sorunların her toplum ve kültürde yaygın biçimde görülen bir şikayet olması, ilacın parıltılı bir tanıtımı hakettiğini düşündürüyor. Dünya erkekleri, bu sayede, kaybettikleri "iktidar"larını kimsenin haberi olmadan (belki de gizlice yutuverdikleri minik bir hap marifetiyle) yeniden ele geçirdiler. Bu, az şey midir?!

SORU: Herkesin kolayca erişilebileceği bir ilaç olmasında fayda var mı?

- Adı üzerinde, Viagra bir ilaç. Bana göre, hiçbir ilaç, kolayca erişilebilir olmamalıdır. Hele, Viagra gibi, yanlış insanda kullanılırsa ciddi sorunlar doğurabilecek, yahut etki mekanizması tam bilinmeden, popüler kültürdeki yanlış yönlendirmelerle lüzumsuz yere ve sonuçsuz beklentilerle kullanılabilecek bir ilaçsa, asla! Konunun uzmanı bir hekim, yani ürolog, kişiyi etraflıca değerlendirmeli, gerçekten Viagra kullanımının uygun olduğuna karar vermeli, o kişiye uygun kullanım şartları ve dozunu tayin etmeli, ilaç reçeteyle ve kayıtlı olarak alınıp, hekimin takibi altında kullanılmalıdır.

SORU: Viagra, neredeyse deyim olarak lügatlere geçti. Popüler kültürde Viagra'ya karşılık gelen bir boşluk mu vardı? Viagra dilbilimde hangi imaların karşılığı olabilir?

- Ülkemiz için, cinsel sorunlar birçok batı ülkesinden farklı olarak veya daha yoğun olarak bir eğlence mevzuu gibi algılanır. Aganigi-naganigi'nin ima ettiği ögeler, tarihte veya dünyada kudret ilacı ya da afrodizyak olarak revaç bulurken bizde kollektif tebessüme sebep olur. Bu algılama biçimi içerisinde, Viagra bir tıbbi ilaç olmaktan ziyade bir güç sembolü, bir erkeklik timsali gibi görülmekte ve daha önce böyle bir enstrümandan mahrum olan popüler kültür, onu sömürürcesine kullanmaktadır. Viagra fıkraları, yalnızca popüler kültürde varolan bir boşluğu doldurmak için mi, yoksa anlatanların bireysel hayatlarındaki bir eksikliğin telafisi için mi dilden dile dolaşmaktadır, bilmiyorum. Ancak, bizdeki kadar olmasa da, dünyanın heryerinde Viagranın doktor reçetelerinden daha çok toplumun ve medyanın gündeminde yeraldığını yadsıyamayız. Viagranın halk dilinde "kaldırmak" fiili yerine de kullanıldığını anlatan güzel bir örnek, doktordan ¼ Viagra hapı isteyen 80 yaşındaki ihtiyarın, bunun sebebini, ayaklarının dibine değil de biraz ileriye işeyebilmek arzusuyla izah etmesinde görülebilir.

SORU: Viagra siz ürologların pratiğine neler getirdi?

- Ürologlar, teknik ve bilimsel gelişmelerin, ellerindeki "kutsal ve dokunulmaz" tedavi gücünü başka kişi ve kurumlara aktardığından hep yakınmışlardır. Böbrek taşı kırma makinasının, taş ameliyatlarını hemen hemen bitirmesi gibi. İşte Viagra da benzer bir etki yaptı üroloji pratiğinde. Erektil disfonksiyon yakınmasıyla ürologa gelen hasta, hemen daima bir Viagra reçetesi beklemekte artık. Bu beklenti bir yana, gerçekten de, çok ayrıntılı ve eziyetli ileri tetkikler yerine "Viagra testi" yapmak, bizim de uyguladığımız bilimsel bir yöntem olarak literatüre girdi. Bundan böyle, temel incelemeleri ve muayeneyi takiben hastaya bir Viagra tableti kullanıp cinsel ilişki denemesi önerilmekte, başarılı olursa bu tedaviye devam edilmektedir

SORU: Yanetkiler adam öldürecek kadar tehlikeli mi, dersiniz? Viagra'dan öldü sözü ne kadar doğru ve ne kadar yerinde?

- Viagra kullanımı sonrasında oluşan birçok ölüm vakası bildirilmekle beraber, bu ölümlerin doğrudan ve yalnızca sildenafil etken maddesine mi bağlı olduğu, yoksa o kişilerin genel sağlık durumu, ilave kalp hastalıkları, cinsel ilişki sırasındaki efora karşı performanslarının da etkili mi olduğu sorusu cevaplanamamıştır. Karşı görüşü savunan bazı araştırmalarda, aynı sağlık statüsü ve yaşta olan insanlar arasında Viagra veya plasebo verilen iki mukayese grubundaki kardiovasküler yan etki oranının aynı olduğu bildirilmiştir. Bu soru karşısında verilebilecek en net cevap, kalp damar hastalığı için damar genişletici (nitrogliserin) alan kişilerde Viagra kullanımının ölüm tehlikesi taşıdığı ve yasak olduğudur. "Viagradan öldü" ifadesi ise acı ve mutluluğu, hüzün ve hazzı ironik biçimde birleştiren bir çağrışım yapmaktadır kulaklarda.

SORU: Türkiye'de Viagra ile ilgili çalışma yapılıyor mu?

- Gerek klinik gerekse laboratuvar araştırmaları düzeyinde birçok çalışmanın ülkemizde de yapılmakta olduğunu söyleyebilirim. Bizim de bu konuda henüz devam etmekte olan birkaç klinik çalışmamız mevcuttur.
__________________


Prostat büyümesi BPH


Prostat sadece erkeklerde bulunan bir salgı bezidir.
Organizmanın ikincil :):):) organıdır. Vazifesi spermayı sulandırmaktır. Meninin seminal kese sıvısı ile birlikte %95 ini prostatik salgi oluşturur. Böylece ejekulatın miktarını çoğaltarak döllenmeyi kolaylaştırır. Prostatik dokuda yüksek konsantrasyonda çinko vardır. Prostat egenlik yaşına kadar faal değildir. Ergenlikte faaliyet göstermeye başlar .

Prostat erkeklerde dış idrar yolunun ilk kısmını çevreleyen bir organdır. Mesane tabanında yer alır. Prostat yaklaşık bir ceviz büyüklüğündedir. Ağırlığı 20-25 gramdır. Şekli bir koniye benzer.

PROSTAT BÜYÜMESİ

50 yaşının üzerindeki erkeklerin 1/3 ünde meydana gelir. Kötü huylu bir tümör değildir. Bu büyümenin hormonal etki ile meydana geldiği düşünülmektedir. Prostatın iyi huylu büyümesini kanser ile karıştırmamak lazımdır. Oluşum mekanızmaları değişik olup, biri meydana geldikten sonra diğeri onun devamı şeklinde olmaz. Fakat %15 oranında ikisi beraber bulunabilir.
Prostat büyüdükten sonra idrar dış kanalını tazyik ile sıkıştırıri hasta idrarını zorlukla yapar ve hatta zamanla idrarını yapamaz duruma gelir. Mesane içerisindeki idrarı boşaltamadığı için iç basıncı artar. İdrar kesesi kası aşırı büyür. İleriki safhalarda gevşer ve içerisinde daima bir miktar artık idrar bulur.
İdrar atılamadığı için böbreklerde önceleri şişme ve büyüme meydana gelir. Zamanla böbrek dokusu erir. Daha sonraki safhada böbrek dokusu ince bir kağıt haline gelerek balon gibi şişer. Fonksiyonunu kaybettiği için atması gereken zararlı maddeleri atamaz. Kanda ürenin yükselmesi ile böbrek yetmezliği oluşur.
Belirtiler:
Önceleri idrar çapı azalır ve idrar akımı yavaşlar. Ayakta veya oturarak idrar yaparken hasta ileriye doğru idrarını yapamaz. İdrar kesik kesik gelir. İdrar damlalar halinde akar. Tam boşalamama hissi oluşur. İdrar hemen gelmez ve bir süre beklenir. İdrar yapma yavaşladığı için idrar yapma süresi uzar. Sık sık idrara çıkılır. Normalde gece ya idrara çıkılmaz veya bir defa kalkılabilir. Prostat büyümesinde gece idrar kalkmaları olur. İdrarda kanama meydana gelebilir. İdrarın tam yapılmaması sonucu böbereklere kadar varan bir idrar durgunluğu vardır. Bu nedenle bele vuran ağrılar meydana gelir. Kanda üre yükselirse bulantı, kusma, uyku hali, kilo kaybı olur. İdrar kesesi çok şişecek olursa karın alt tarafında şişkin olarak ele gelir. Üzerine bastırılırsa idrar kaçırması olur.
Tanıda Ultrasonografi çok önemli bir tetkiktir. Bu tetkik prostatın büyüklüğünü ve artık idrarı göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca prostatın kanseri ile normal büyümesi arasındaki farkıda ortaya koyar.

Ayrıca Sistoskopik tetkikte yapılabilir. Sistoskopide idrar yolundan sokulan ışıklı bir aletle idrar kanalına ve mesane içerisine bakılır.



Tedavi
İlaç Tedavisi: Alfa bloker ilaçlar mesanenin boşalmasını kolaylaştırmak amacı ile kullanılmaktadır. Prostatın büyümesi veya küçülmesine etkisi yoktur. Ancak hastayı büyük oranda rahatlatır. Yan etkisi olarak tansiyon düşüklüğü, halsizlik, ağız kuruluğu yapmaktadırlar. Erkeklik hormonuna etki eden ilaçlarda prostatın küçülmesini sağlıyarak tedavide kullanılırlar.

Cerrahi tedavi En etkili tedavi şeklidir. Ameliyat 2 şekilde yapılır

1- Açık amaliyat: 60 gramdan büyük prostatlarda açık ameliyat düşünülür. Bunu yanında başka bir patolojide varsa açık amaliyat tercih edilmelidir. Açık ameliyatta kasık bölgesi kesilir ve mesane açılarak prostat parmakla sökülür. Prostatın büyüyen kısmı olduğu gibi çıkarılır.
2- Kapalı ameliyat: Işıklı düz bir borudan oluşan TUR aleti denilen bir alet ile yapılır. ( Resim ) İdrar dış deliğinden sokularak prostat dokusu ince dilimler halinde kesilir parçalar halinde dışarı alınır. Hastanın yatakta yatma süresi daha kısadır ve Ameliyat sonrası konfor daha iyidir.
Lazer ameliyatı: Lazer ile prostatın yakılması esasına dayanan bir metottur. Henüz standart tedaviler arasında yerini almamıştır.


PROSTAT HASTALIKLARINDA YARDIMCI BİTKİSEL TEDAVİ

BROKOLİ




Brokoli, A, E ve C vitaminleri bakımından zengin ve çok miktarda kalsiyum içerir. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe sahiptir. Demir, selen, bakır ve potasyum kaynağıdır. Brokoli içerdiği maddeler açısından insan sağlığı üzerinde çok faydalıdır. Antibiyotik özelliğe sahip olan brokoli bu yönüyle prostatitise karşı etkili olması kuvvetle mhtemeldir.

Brokolinin meme, prostat, bağırsak, akciğer ve idrar kesesi kanserlerine ve kalp dolaşım hastalıklarına karşı koruyucu olduğu iddia edilmektedir. Brokoli içerdiği bazı indol ve indol türevleri (bitkisel hormonlar) açısından ayrıca önem taşımaktadır. Bu sayede vücudumuzdaki hormon dengesini ayarlayıcı özelliğe sahiptir.
__________________




Prostat enfeksiyonu iltihabı



PROSTATİT

Prostatit terimi, birkaç ayrı sendromdur.Bunlar :

1- Akut bakteriyel prostatit,

2- Kronik bakteriyel prostatit,

3- Nonbakteriyel prostatit
3-a)Enflamasyonlu Nonbakteriyel prostatit
3-b)Enflamasyonsuz Nonbakteriyel prostatit

4- Asemptomatik prostat enflamasyonu


AKUT PROSTATİT

Akut prostatit prostat bezimim enfeksiyonudur. Hastalarda yüksek ateş, titreme, ağrı, sık idrara çıkma, ani sıkışma hissi, idrar yaparken yanma, halsizlik vardır. Hastaların çoğu idrar yapma zorluğu çekerler. Hastaların hastaneye yatırılmaları gerekir. Serum ve antibiyotik tedavisi başlanır. Ayrıca ağrı kesici, antienflamatuar tedavi yapılır.
Hastanın ateşi düşüp şikayetleri geçtikten sonra bile oral antibiyotik tedavisine 30 gün süreyle devam edilmelidir.

KRONİK PROSTATİT

Kronik prostatitli hastalarda ağrı, sık idrara çıkma, ani sıkışma hissi, idrar yaparken yanma gibi belirtiler vardır. Ateş olmaz. Prostatik sıvıda bol miktarda lökosit saptanır. Orta idrardan yapılan kültür temiz çıkarken, prostatik masajla alınan sıvının kültürü veya masaj sonrası alınan idrarın kültüründe üreme olması tanı koydurur. Kronik prostatitin tedavisi oldukça problemlidir. Üriner enfeksiyonlarda etkili olan ilaçlar kronik prostatitte etkili olmayabilmektedir. Trimetoprim-sulfometoksazol ile 4-16 haftalık tedavi, %30-40 oranında kür sağlamaktadır. Kültürleri pozitif olmaya devam eden hastalar için 6-8 aylık tedaviler gerekebilir. Ancak antibiyotikler kesildikten sonra tekrarlama olabilmektedir. Böyle hastalar devamlı baskılayıcı antibiyotik tedavisinden yararlanabilir. Örneğin trimetoprim-sulfometoksazol’ün normal tabletinden günde bir adet veya nitrofurantoin100 mg., günde 2 veya 4 kez kullanılabilir.

NONBAKTERİYEL PROSTATİT

En yaygın prostatit sendromudur Prostatın bilinmeyen bir nedenle enflamasyonudur. Aynı kronik prostattaki gibi ağrı, sık idrara çıkma, ani sıkışma hissi, idrar yaparken yanma gibi belirtiler vardır. Bu hastaların kültürleri negatiftir ve üriner sistem enfeksiyonları yoktur. 2-4 hafta süreyle doksisiklin veya eritromisinle tedavi yararlı olabilir. Şikayetlerin düzelmesinde antienflamatuar ajanlar ve antikolinerjikler faydalı olabilir.


ASEMPTOMATİK PROSTAT ENFLAMOSYONU

Çok az idrar yakınmaları ve pelvik ağrı, ASEMPTOMATİK PROSTAT ENFLAMASYONU için karakteristiktir. Hastalar genellikle 20-45 yaşlarındadır. Prostatik sekresyonda enflamasyon hücreleri yoktur ve enfeksiyon saptanmaz. Nedeni; işeme esnasında mesane boynu ve sfinkterin gevşemesini önleyen bir fonksiyonel bozukluk olabilir..
Antibiyotikler etkili değildir. Alfa adrenerjik blokerler işemeyi kolaylaştırırlar. Diazm ve kas gevşeticiler faydalı olabilir.
__________________




Prostat kanseri


Hazırlayan : Prof. Dr. Haluk Özen, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı

SİZDE PROSTAT KANSERİ OLUP OLMADIĞINI NASIL ÖĞRENEBİLİRSİNİZ?
Prostat kanserini saptamanın bir kaç yolu vardır. Bunların bazıları aşağıda belirtilmiştir.

Hastalığın Belirtileri

Bazı hastalarda hiç bir belirti olmaz. Bazılarında ise sık, güç ve ağrılı idrar yapma, idrarın damla damla yapılması, idrarda kan yada iltihap olması, ejekülasyonda kan ve ağrı gibi belirtiler olabilir. Bu yakınmalar aslında sadece prostat kanserine özgü değildir. Prostatın kanser dışındaki diğer problemleri de bunlara benzer yakınmalara neden olabilir. Emin olmak için doktorunuzun detaylı bir muayene ve inceleme yapması gerekir. Ayrıca yakınmaların şiddeti ne kansere ne de kanser dışı problemlere işaret eder.


ŞEKİL 2: Prostatın parmak ile makattan muayene (PRM) edilmesi




Parmak ile rektal muayene (PRM): Bu işlem için doktor eldiven giyerek parmağınızı rektuma (makata) yerleştirir. Parmak yardımı ile prostatın büyüklüğü, şekli ve kıvamı incelenir. Kanser parmakla muayenede set olarak hissedilir. Ancak kanserin var olduğundan emin olmak için daha başka testlerin yapılması gerekir.




ŞEKİL 3: Prostat kanserinin makattan muayene ile saptanması

PSA testi: Prostat spesifik antijen (PSA) düzeyini ölçen bir kan testidir. PSA prostat bezinde üretilen ve kanda da bulunan bir proteindir. Prostat kanseri, prostat iltihabı ve benign prostat büyümesi (BPH) durumlarında kandaki PSA düzeyi artar. PSA testi % 100 kesin değildir. Ancak prostat kanseri tanısında ve hastalığın seyrinin izlenmesinde çok önemlidir.

Transrektal ultrasonografi (TRUS): Rektumdan yerleştirilen bir prob aracılığı ile prostat bezine ses dalgaları gönderilir ve geri yansıyan ses dalgaları aracılığı ile prostatın şekli, büyüklüğü ve iç kesimlerinin detaylı görüntüsü alınır. Bazen prostat kanseri tanısında DRM ve PSA testine ek olarak TRUS’tan yararlanmak gerekebilir. Ayrıca prostat bezinden parça almak (biyopsi) gerekirse TRUS bu işlem için de yardımcı olur.

Biyopsi: Mikroskop ile incelenmek üzere prostat bezinden hücre örneklerinin alındığı cerrahi bir işlemdir. Biyopsi rektumdan prostat bezi içine uzatılan özel iğneler yardımı ile alınır. Biyopsi prostat bezi içinde kanser varlığı ve tipinin belirlenmesinde son yöntemdir.

Ailesinde prostat kanseri öyküsü bulunanlarda prostat kanseri riski daha yüksektir. Ancak, 50 yaş ve üzerindeki bütün erkeklerin risk altında olduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle:
Elli yaş ve üzerindeki bütün erkelerin yılda bir kez parmakla rektal muayene olmaları,
Elli yaş ve üzerindeki erkeklerin PRM ye ek olarak yılda bir kez PSA testi yaptırmaları önerilir.
Eğer PRM veya PSA testinde bir şüphe varsa transrektal ultrasonografi yapılmalıdır.


ŞEKİL 3: Prostattan iğne ile biopsi alınması

Prostat kanserinin sıklıkla herhangi bir belirti vermeden geliştiğini unutmayınız. Düzenli olarak kontrolden geçmek hayat kurtarıcı olabilir.

Prostat Kanserinin Evreleri

Doktorlar prostat kanserinin yaygınlığını evrelendirme denilen bir sistem ile tanımlarlar. Sıklıkla 2 evrelendirme sistemi kullanılır
A-B-C-D Sistemi: Erken evrelerde (A ve B evreleri) prostatın az sayıda hücresi kanserlidir ve bu kanserli hücreler sadece prostat içerisinde yer alırlar. Prostat dışına çıkmamışlardır. Zamanla, kanser prostatın daha büyük kısmını işgal eder. İleri evrelerde kanser çevre dokulara (C evresi), daha sonra ise lenf bezlerine, diğer organlara ve kemiklere (D evresi) sıçrar.
TNM Sistemi: Bu sistemde, T tümör boyutunu, N lenf bezi tutulumunu, ve M ise diğer organlara sıçramayı belirler. Bu sistemle bütün olası yayılma durumları tanımlanabilir. Örneğin T3c, N1, M0; tümör prostat dışına çıkarak seminal keseciklere sıçramış (T3c), bir lenf bezinde kanser var (N1) ve diğer organlara kanser sıçramamış demektir (M0). Aslında tam olarak birbirlerine karşılık gelmese de TNM ve ABCD sistemlerindeki tanımlar birbirine benzer.

Derecelendirme

Evrelendirmeye ek olarak kanserin ne oranda tehlikeli olduğunu belirlemek için "Gleason Sistemi" kullanılır. Biyopsi ile tümörden alınan parça mikroskop altına konur ve hücrelerin normal hücre görünümünden ne oranda saptığı belirlenerek bir derece verilir. Gleason skoru 2 ile 4 arası olan tümörler normal hücrelere çok benzeyen ve yavaş büyüyen hücrelerden oluşur. 8 ile 10 arası skor verilen tümörler ise daha kötü seyirli olanlardır.

Prostat Kanserinin Tedavisi
Prostat kanserinin tedavisi kanserin evresi, nasıl seyrettiği, hastanın yaşı ve genel sağlık durumu ile değişik tedavi seçeneklerinin yan etkileri göz önünde bulundurularak belirlenir. Çok sayıda değişik tedavi seçeneği bulunduğundan, size uygulanacak tedavinin belirlenmesinde sizin, ailenizin ve doktorunuzun yukarda belirtilen temel kriterleri göz önünde bulundurarak birlikte karar vermesi en uygun yaklaşım olacaktır.
Birinci seçenek "bekleyerek gözlemektir". Prostat kanseri genellikle çok yavaş ilerleyen bir hastalıktır ve yıllarca belirti vermeyebilir. Ayrıca bu hastalık genellikle ileri yaşlarda ortaya çıktığından bir dönem bekleyerek gelişmeleri izlemek seçeneklerden birisidir. Bekleyerek gözleme ile diğer tedavi seçeneklerinin yan etki ve rahatsızlıklarından da kaçınılmış olunur. Ancak, hastalık ilerledikçe, gereken tedavilerin uygulanması kaçınılmaz olmaktadır.
Tedavi seçeneğinin belirlenmesinde en önemli kriterlerden biri prostat kanserinin evresidir. Erken evrelerde birinci amaç kanseri vücuttan tamamen çıkarmak ya da kanser hücrelerini öldürmektir. Eğer kanser ileri evrelere ulaşmış ise kanser hücreleri tamamen temizlenmeyecek ya da öldürülemeyecek kadar çoğalmış demektir. Bu durumda kanserin büyümesini yavaşlatmayı veya durdurmağı amaçlayan tedavi seçenekleri ön plana çıkar. Prostat kanseri testosteron gibi erkelik hormonlarının etkisi ile büyür. Bilindiği gibi erkeklik hormonlarının çok büyük kısmı testislerde (yumurta) üretilir. İlerlemiş prostat kanserinin tedavisi erkelik hormonlarının kanser hücrelerini beslemesini engellemek ile mümkün olabilir. Bu tedavi seçeneğine "hormonal" tedavi denir.

Erken Evrede Prostat Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?

Erken evrelerde, kanser prostat bezi içinde sınırlı iken uygulanabilecek tedavi seçenekleri;
1. Radikal Prostatektomi: Prostatın ameliyat ile çıkartılmasıdır. Amaç prostatın çıkarılması ile vücuttan kanser hücrelerini tam olarak temizlemektir. İktidarsızlık ve idrarı kontrol etmekte güçlük gibi yan etkileri olabilir.
2. Radyasyon Tedavisi: Prostat bezi içerisindeki kanser hücrelerini öldürmeyi amaçlar. İki şekilde uygulanabilir.

a)Radyasyon ışınlarının vücut dışından prostat bezine doğrudan uygulanması ile,

b)Prostat bezi içerisine küçük radyoaktif tohumları ekerek.

Radyasyon tedavisi de iktidarsızlık, ishal, karın ağrıları, makatta rahatsızlık ve idrar yapmakta zorluklar gibi yan etkilere neden olabilir.

İlerlemiş Prostat Kanseri Nasıl Tedavi Edilir?

Çok ilerlemiş prostat kanserinde bile hiç bir belirti olmayabilir. İlerlemiş prostat kanserinin tedavisinde amaç hastalığın daha da büyümesine engel olmaktır. Kanserin büyümesinin durdurulması belirtilerin ortaya çıkmasını erteleyebilir ya da var olan belirtilerin şiddetini azaltabilir. Prostat kanserinin büyümesini ve sıçramasını engellemek için genellikle hormonal tedavi kullanılır.

1. Kısmi hormonal tedavi: Testosteronun büyük çoğunluğu testislerde üretilir. Kısmi hormonal tedavi ile testislerde testosteron üretimi durdurulur. Bu amaçla kullanılabilecek yöntemler:
a)Ösrojen: Ösrojen prostat kanseri tedavisinde de zaman zaman kullanılabilen bir kadın hormonudur. Erkekler östrojen alırsa testosteron düzeyleri düşer. Ancak östrojen kullanımının bazı ciddi yan etkileri olabileceğinden kullanımı çok yaygın değildir. Günde bir tablet östrojen almak bulantı, kusma, memelerde büyüme ve hassasiyet, kalp ve damar problemleri (vücutta fazla sıvı birikmesi, damarlarda pıhtı oluşması, inme, kalp krizi) ve cinsel isteğin azalması gibi yan etkilere neden olabilir.

b)Orşiektomi: Orşiektomi testislerin ameliyat ile alınması işlemidir. Cerrahi kastrasyon da denilir. Testosteron üreten en önemli kaynak vücuttan uzaklaştırıldığı için tümörün büyümesi yavaşlar. İktidarsızlık ve sıcak basması gibi yan etkileri olabilir. Bu ameliyatın yapılması için genellikle hastanede yatmanız ve genel anesaaai (narkoz) almanız gerekmeyebilir. Ameliyattan hemen sonra evinize gidebilirsiniz.

c)Medikal kastrasyon: Testislerin testosteron üretimi ameliyat yapılmaksızın da durdurulabilir. Medikal kastrasyon testislerin testosteron üretimini durdurmakta cerrahi kastrasyon kadar etkilidir. Bu amaçla kullanılan ilaçlara LHRH analogları denir. Türkiye de bulunan ilaçlar Zoladex, Lucrin ve Decapeptyl dir. Ayda bir kez enjeksiyon ile uygulanırlar. Sıcak basması, iktidarsızlık, memede büyüme ve hassasiyet, cinsel isteğin azalması ve bulantı gibi yan etkilere neden olabilirler.

2. Komplet hormonal tedavi: Hem cerrahi kastrasyon (orşiektomi), hem de medikal kastrasyon (LHRH analogları enjeksiyonu) testis kaynaklı testosteron etkisini ortadan kaldırırlar. Ancak, vücuttaki tüm testosteron etkisini tam olarak engellemezler. Böbrek üstü bezleri de çok az oranda da olsa bir miktar testosteron etkisi gösteren hormon senaaalerler. Bu nedenle, bu hormonların etkisini ortadan kaldırmak için ek ilaçların kullanılmasına gerek vardır. Bu ilaçlara "antiandrojenler" denir. Eulexin, Casodex ve Androcur bu grup ilaçlardır. Bu ilaçlar kan dolaşımındaki testosteronun prostat hücrelerine ulaşmalarını engellerler.

Medikal veya cerrahi kastrasyonun antiandrojen ilaçlar ile kombine edilmesine komplet hormonal tedavi denir. Komplet hormonal tedavi vücuttaki erkeklik hormonu etkisini tam olarak ortadan kaldırır ve tümörün büyümesini yavaşlatır.


Prostat kanserinde brakiterapi


Erkeklerde en sık rastlanan kanserlerin başında gelen prostat kanseri özellikle erken teşhis sağlayan bazı kan tetkiklerinin kullanıma girmesinden sonra başarıyla tedavi edilebilmektedir.



Dünya istatistiklerine bakıldığında, her yıl ortalama 180.000 yeni prostat kanseri olgusu teşhis edildiği ve bunlardan her yıl 35.000 tanesinin öldüğü görülmektedir. Bazı hastalarda ise, tümörün doğal seyri farklı olduğundan, kanser dışı bir nedenle hasta kaybedilene kadar, prostat kanseri başarıyla tedavi edilebilmektedir. İlginç bir bulgu da, otopsi sonuçlarına bakarak saptanmıştır : 50 yaşın üzerinde iken herhangi bir nedenle vefat eden erkeklerin prostat bezleri incelendiğinde, bunların %42 ‘sinde biopsi bulgusu olarak prostat kanseri görülmektedir.



Bir hastada prostat kanseri teşhis edilebilmesi için, 50 yaşından itibaren mutlaka düzenli aralıklarla, yılda bir kez üroloji uzmanı tarafından muayene ve tetkik edilmesi gereklidir. Çünkü, prostat kanseri herhangi bir şikayet ve belirti verene kadar beklendiğinde, genellikle hastalık ilerlemiş ve radikal olarak tedavi edilemez düzeye gelmiş olacaktır. Her kanserde olduğu gibi prostat kanseri için de ‘’erken teşhis hayat kurtarır’’ diyebiliriz.



Bir prostat kanseri olgusu, erken teşhis edildiğinde, kanser hücre ve dokuları henüz prostat bezi dediğimiz organın sınırları içinde kalmış demektir. Bu safhada yakalanan bir kanserin başarıyla tedavi edilebilmesi için, eğer hastanın yaşı ve genel sağlık durumu uygun ise ya açık ameliyatla prostat bezinin tümünü almak (radikal prostatektomi) ya da şua tedavisi (radyoterapi) seçenekleri mevcuttur. Açık ameliyat, kanserin yok edilmesi açısından etkinliği en yüksek tedavi biçimi olmasına karşılık, ciddi oranda iktidarsızlığa yol açma, bazı hastalarda idrar kaçırma veya idrar yolu darlığı gelişmesi gibi önemli riskler veya yan etkiler taşımaktadır. Vücut dışından şua tedavisi ise, hem 2 ay kadar sürmekte, hem de idrar kesesi ve kalın barsağı da etkileyerek bazı idrar veya dışkılama sorunlarına yol açmaktadır.



İşte prostat kanseri tedavisindeki bütün bu risk ve istenmeyen etkilerin en aza indiği, son zamanların çığır açan gelişmesi ise “BRAKİTERAPİ” dir. Aslında 20. yüzyılın başlarından itibaren denenmeye başlayan ve zaman zaman terk edilen bu yöntem, teknolojinin de gelişmesiyle son yıllarda adeta yeniden dirilmiş ve şu anda A.B.D ve Avrupa’da gittikçe artan oranda uygulanmaya başlamıştır.



Brakiterapi, kanseri yokedici ışınları veren radyasyon kaynağının direkt olarak kanserli organın içine yerleştirilmesiyle yapılan bir çeşit şua tedavisidir. Prostat brakiterapisinde, adına çekirdek (seed) denilen pirinç tanesine benzer ışın kaynakları, makat bölgesinden sokulan iğneler aracılığıyla prostat bezi içine yerleştirilir. Bu çekirdeklerden yayılan ışınlar (radyasyon), prostat kanser hücrelerini yavaş yavaş öldürerek hastalığı tedavi eder. Çekirdek yerleştirme işlemi, ameliyathane ortamında, genel anesaaai altında yapılır ve hasta en çok bir gün sonra taburcu edilir.



Prostat brakiterapisi için prostat bezi içine yerleştirilen çekirdekler, ışınlarını sadece birkaç milimetre uzağa yaydıklarından; idrar torbası, barsaklar, çevre damar ve sinirler gibi komşu organlara herhangi bir zarar vermezler. Ayrıca, açık ameliyatlarda görülen kanama, yara iltihaplanması veya açılması gibi istenmeyen durumlarla karşılaşılmaz. Yalnız bazı hastalarda geçici olarak idrar yapma zorluğu gelişebilir ve bir süre sonda konulabilir.



Prostat kanseri gibi öldürücü olabilen bir hastalıkta, hastaların kabul etmekte zorlandıkları radikal prostatektomi ameliyatı, dışarıdan şua tedavisi veya yumurtaların alınması operasyonu gibi seçenekler yanında “prostat brakiterapisi” gibi rahat ve kolay tolere edilen bir etkili tedavi yönteminin bulunması gerçekten devrim niteliğinde bir gelişmedir. Ülkemizde henüz emekleme safhasında olan bu metod, bir ekip çalışması biçiminde tarafımızdan yürütülmek üzere hastalarımızın hizmetine sunulmuştur. Artık, prostat kanseri hastalarının en azından önemli bir kısmı, “kırk katır mı, kırk satır mı?” korkusunu yaşamadan güvenli ve etkin bir tedavi yöntemine teslim olabilecektir.



Prostat bezine sınırlı prostat kanseri olgularında, diğer tedavi seçenekleri kadar etkili olması yanında, uygulama kolaylığı, düşük risk oranı, az sayıda ve düzeltilebilir yan etkilere sahip olması gibi üstün özellikler taşıyan “brakiterapi” tedavisi, kamuoyunun bilinçlenmesi ve erken teşhis sayesinde ülkemizde de süratle yaygınlaşacak ve hastalarımıza şifa vermeye devam edecektir.
__________________
 
Ce: üroloji hakkında merak ettiğiniz herşey

sertleşme güçlüğü erektil disfonsiyon tanı rehberi

Erektil Disfonksiyon olarak da bilinen sertleşme sorunları, milyonlarca erkeği etkilemektedir. Gerçekte sertleşme sorunu çok sık görülen tıbbi bir durumdur, çünkü 40 yaşın üzerindeki her 3 erkekten ikisi sertleşmeyi sağlama ya da sürdürmede bazı sorunlar yaşamaktadır ve bu erkeklerin çoğunda sorun en azından zaman zaman görülmektedir.

Bu yazı, kendinizde sertleşme sorunları olup olmadığını saptamanıza ve doktorunuzla cinsel sağlığınız ile ilgili konuşmayı başlatabilmenize yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır.

İlk adım, sertleşme sorunlarını ve tedavisini daha iyi anlamak için broşürün tamamını okumaktır. İkinci adım, bu broşürün sonunda yer alan, kendi cinsel sağlığınızı anlamanıza yardımcı olacak araçları kullanmaktır. Üçüncü adım, doktorunuzla cinsel sağlığınız üzerine konuşmak ve sizin için uygun olan tedavi seçeneklerini tartışmaktır.




Sertleşme Sorunları (Erektil Disfonksiyon) Hakkında
Sertleşme sorunu, yeterli düzeyde cinsel performans için gerekli sertleşmeyi sağlayamama ve/veya sürdürememe durumudur. Her zaman, hiç sertleşme sağlayamama anlamına gelmemektedir. Türkiye'de sertleşme sorunu bulunan erkeklerin %80'inden fazlasında tam bir işlev kaybı değil, hafif ya da orta derecede sertleşme sorunu bulunduğu saptanmıştır.

Erkeklerde cinsel sağlığın genel sağlığın ayrılmaz bir parçası olduğu çoğunlukla gözardı edilmektedir. Gerçekte, sertleşme sorunu bulunan hastaların yalnızca küçük bir bölümüne tanı konmaktadır, bu da sertleşme sorunu yaşayanların çoğunun soruna sessizce katlanmakta olduğu anlamına gelmektedir. Sertleşme sorunu birçok erkeğin konuşmaktan rahatsızlık duyabileceği bir konu olduğu için bunu anlamak zor değildir.

Gerçek:
Türkiye'de 40 yaşı üzerindeki erkeklerin %69'u çeşitli derecelerde sertleşme sorunu yaşamaktadır.

Sertleşme Sorunu Hakkındaki
Yanlış İnanışlar

1. "Tümüyle kafanızda yarattığınız bir sorundur."
Son 25 yılda sertleşme sorunlarının tıbbi bir durumdan kaynaklandığı açıklığa kavuşmuştur. Sertleşme sorununun çoğunlukla psikolojik bir yönü olsa da (depresyon, endişe ve stresin rolü olabilir), hemen her zaman fiziksel bir nedeni vardır.

2. "Sertleşme sorunu yanlızca yaşlı erkeklerde görülür."
Bu durum 40 yaşın üzerindeki erkeklerde daha sık görülmekle birlikte, her yaştaki erkekte meydana gelebilir. Yapılan yeni bir çalışma, 40 ile 70 yaşları arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısının zaman zaman sertleşme sağlama ve/veya sürdürmede sorun yaşadığını ortaya koymuştur. Sertleşme sorunlarının oranı yaşla birlikte artsa da, tek başına yaşlanma sertleşme sorununun bir nedeni olarak görülmemektedir. Sertleşme sorunlarının yaşlı erkeklerde daha sık görülmesinin nedeni, yüksek kan basıncı gibi yaşa bağlı hastalıklardır.

3. "Cinsel ilişki için çok yaşlısınız."
Tüm yaşlardaki çiftler cinsel ilişkiyle ilgilidir. Cinsel yaşam sağlıklı bir ilişkinin önemli bir parçasıdır. Gerçekten de, yapılan birçok araştırmada aktif cinsel yaşamın yaşlanmanın çok doğal bir parçası olduğu gösterilmiştir.

4. "Kalp hastalığınız varsa cinsel ilişkiye girmek kalp krizine yol açabilir."
Kalp hastalığı önemli bir tıbbi durumdur ancak cinsellikten zevk alamayacağınız anlamına gelmez. Kalp hastalığı nedeniyle tedavi gören pek çok erkekte, sertleşme sorunu da güvenli ve etkili bir şekilde tedavi edilebilmektedir. Sertleşme sorunu ile ilgili herhangi bir tedaviye başlamadan önce, kalbinizin cinsel aktivite için fiziksel gereksinimleri karşılayabilecek güçte olup olmadığını doktorunuza sormalısınız.


Sertleşme nasıl oluşur?

Uyarıldığınız zaman beyniniz bir dizi olayı başlatmak üzere sinyal gönderir. Penis içindeki kan damarları gevşeyip genişleyerek penise gelen kan akımını hızlandırır. Aynı anda penis içinde uzanan, korpora kavernoza adı verilen süngersi oluşumlar da şişer ve toplardamarlar üzerinde baskı oluşturarak penis dışına çıkan kan akımını kısıtlarlar. İçeri giren kanın dışarı çıkandan daha fazla olması sonucunda penis büyüyerek sertleşme meydana gelir.

Bu süreç çok basit olmakla birlikte sertleşmenin, beyin, kan damarları, sinir ve hormonların bir bütün olarak mükemmel bir denge içinde çalışmasının bir sonucu olduğunu unutmamak gerekir. Eğer bu sürecin bir parçası bile sağlıklı yürümüyorsa, erkeğin sertleşme sağlama veya sürdürme yeteneği etkilenebilir.

Sigara, şişmanlık, alkol alışkanlığı veya ilaç kullanımı, normal dolaşım ya da sinirsel işlevleri bozarak sertleşme sorunlarının oluşumuna katkıda bulunabilmektedir.

Sertleşme Sorunu
Nasıl Oluşur?

Eğer sertleşme sorununuz varsa, sertleşmeyi sağlayan süreç bozulmuş olabilir. Sertleşmenin sağlanması ve sürdürülmesi için gereken penise gelen kan akımı, yüksek kan basıncı, yüksek kolesterol, şeker hastalığı veya damar sertleşmesi gibi tıbbi bir bozukluğun sonucunda azalabilmektedir.

Beyin ve penis arasındaki bağlantı, omurilik yaralanması, multiple skleroz, inme ya da prostat veya kalın bağırsak ameliyatı gibi durumların yol açtığı sinir zedelenmeleri nedeniyle engellenebilir.

Sertleşmeyi sağlama ve sürdürme sürecini engelleyen diğer faktörler arasında, karaciğer ya da böbrek hastalıkları, depresyon, stres ve çeşitli ilaçlar bulunmaktadır.

Sertleşme sorununa yol açabilecek nedenler:

Yaşam biçimiyle ilgili faktörler:

Sigara
Alkol alışkanlığı
Stres
Şişmanlık
Sık görülen tıbbi durumlar:

Şeker hastalığı
Kalp hastalığı
Yüksek tansiyon
Yüksek kolesterol
Damar sertliği
Depresyon
Prostat kanseri ameliyatı
Barsak kanseri ameliyatı
Böbrek yetersizliği
Omurilik yaralanması
Multipl skleroz
Bazı ilaçlar (uzun süre kullanıldığında):

İdrar söktürücüler (diüretikler)
Tansiyon ilaçları
Kolesterolü düşüren ilaçlar
Şeker hastalığı ilaçları
Depresyon ilaçları
Kanser tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar
Bazı ülser ilaçları

Riskinizi nasıl azaltırsınız?
Sertleşme sorunlarının oluşma riskini azaltmanın belki de en iyi yolu sağlıklı bir yaşam sürdürmektir. Sigara içmek, fazla yağlı gıdalar tüketmek ve aşırı alkol almak, sertleşme sorunlarının görülme olasılığını önemli ölçüde artıran durumların ortaya çıkmasında rol oynayabilir. Bunlardan kaçınmak riski azaltmak açısından önemlidir.

Doktorunuza yapacağınız düzenli kontrol ziyaretleri de, şeker hastalığı veya yüksek kan basıncı gibi sertleşme sorununa neden olan hastalıkların belirlenmesine yardımcı olabilir.


Sertleşme sorunu ile ilgili endişelenmek durumu müzminleştirebilir veya şiddetlendirebilir. Eşinizle sorunları açıkça konuşmanız bu endişeyi hafifletmeye yardımcı olabilir.

Sertleşme sorunları yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucu değildir!

Yaşlanma ile birlikte erkeklerin cinsel uyarılmaya karşı verdikleri yanıtlarda doğal olarak bazı değişikliklerin meydana geldiğini bilmekte yarar vardır: Sertleşmeyi sağlamak ve orgazma ulaşmak daha uzun zaman alabilmekte, doğrudan uyarı gereksinimi daha fazla artmakta ve sertleşmeler arasında daha çok zamana ihtiyaç duyulabilmektedir.

Ancak yaşlandıkça cinsellikten zevk alma yeteneğimizin azaldığı yanlış bir inanıştır. Yapılan çok sayıda çalışmada aktif cinsel yaşamın tüm yaş gruplarında normal olduğu kanıtlanmıştır.

Sertleşme güçlüklerinin oranı 40 yaşın üzerinde artmakla birlikte, sertleşme sorunları yaşlanmanın doğrudan bir sonucu olarak düşünülmemektedir. Daha çok, erkekler yaşlandıkça sertleşme sorunu görülme sıklığını ve şiddetini, yüksek kan basıncı ve şeker hastalığı gibi yaşa bağlı hastalıklar artırıyor gibi görünmektedir.

Sorundan kaçmak neden çözüm değildir?

Pek çok erkek halen, davranışlarını değiştirerek veya bir çözüm bularak sertleşme sorunları ile tek başlarına başa çıkabileceklerine inanmaktadır. Daha da kötüsü bazı erkekler sorundan kaçarak, kendileri ve performansları üzerinde baskı oluşturacak şekilde kendilerini suçlamaktadırlar. Bu baskılar kaçınılmaz olarak stres ve endişeleri artırabilmekte, bunun sonucunda da performans daha fazla düşebilmektedir.

Sertleşme sorununun genellikle dolaşım ve/veya sinir sistemine ait fiziksel bozuklukların yol açtığı tıbbi bir durum olduğunu unutmamak çok önemlidir. Bu nedenle sorunu kendi başına çözmeye çalışmak veya kendine baskı yapmak sertleşme sorununu ortadan kaldırmamaktadır. Sertleşme sorunu tıbbi bir durum olduğundan, en iyi yanıt doktorunuz tarafından önerilen tıbbi tedavilerle elde edilmektedir. Doktorunuzla sorunu konuşmanız bu nedenle önemlidir.
__________________

sistit mesane iltihabı

İdrar kesesi iltihabı
Sistit idrar kesesi (mesane) nin iltihaplanmasıdır. İdrar yolları ve üreme sisteminde en sık görülen hastalıklardan biridir. Zamanında tedavi edilmezse hastalık böbrekleri de etkileyecek biçimde yayılabilir ve mesane ve böbreklerde kalıcı hasarlar oluşturabilir.
Nedenleri:

Normal de bakteriler üreme organları ve anüs bölgesinde yaşamaktadırlar. Bazen bu bakteriler alt idrar yollarını aşarak mesaneye ulaşırlar. Mesaneye ulaşan bakteriler işeme ile dışarı atılırlar. Ancak mesaneye gelen bakteri sayısı atılandan fazla ise mesanede ve daha sonraki aşamada böbreklerde iltihaplanmaya yol açarlar.

Bulaşma cinsel birleşme esnasında veya genital temizliğin az olduğu durumlarda oluşabileceği gibi uzun süre idrar tutulması, idrar yollarını daraltıcı hastalıklar, menapozda düşük östrojen seviyesi nedeniyle de oluşabilir.

Kadınlarda uretra erkeklerinkinden çok daha kısa olduğu için dış ortamdan bakterilerin mesaneye ulaşması daha kolaydır. Bu nedenle kadınlarda sistitlerin görülme oranı çok daha fazladır. Kadınların en az % 20'si yaşamları boyunca en az bir kez sistite yakalanırlar.

Nadir de olsa sistiti oluşturan bakteriler böbrek ve idrar yolları aracılığı ile yukarıdan aşağıya veya yakın dokulardaki enfeksiyon odaklarından lenf yoluyla da mesaneye ulaşabilirler.

Sistitin en sık rastlanılan sebebi Escherichia coli ( E.coli, koli basili) adlı mikroorganizmadır. Bu bakteri kalın barsaklarda normal olarak bulunabilir ve cinsel ilişki ile mesaneye ulaşabilir.

Belirtileri:

İdrar yaparken yanma ve sızı.İdrar yaptıktan sonrada sürebilir.
Sık idrara çıkma.
Ağrı kasıklara ve makata yayılabilir.
Ateş.
Terleme.
Yorgunluk.
Kusma ve bulantı.
İdrar bulanık, kötü kokulu olabilir.
Cinsel ilişki esnasında ağrı hissi olabilir.
Risk Faktörler:

Çok eşlilik.
Tümör nedeni ile aşağı idrar yolunda daralma veya tıkanma.
İdrar sondası kullanımı.
Hamilelik.
Şeker hastalığı.
Temizliğe dikkat edilmemesi.
Geçirilmiş felç gibi mesane boşalmasını engelleyebilecek durumlar.
Yaşlılık.
Tanı:

Tanıda idrar tahlili, idrar kültürü ve ilaçla çekilen ürografi adlı film gerekebilir.

Hastalığın Gidişi:

Uygun tedavi ile sistit belirtileri 24 saat içinde kaybolur.Ancak hastalığın gidişi etken mikrobun cinsine, risk faktörlerin giderilmesine bağlıdır. İyi tedavi edilemeyen olgularda hastalık kronikleşebilir.

Tedavi:

Sistitler antibiyotikler ile tedavi edilir. Tedaviye başlamadan önce idrar kültürü ve antibiyogram için örnek alınmalı, sonuçlar çıkıncaya kadar idrar yolları enfeksiyonlarında etkili antibiyotikler kullanılmalı, antibiyogram sonuçlarına göre gerekirse bu ilaçlar değiştirilmelidir. kronik enfeksiyonlarda tedavi uzayabilir.
__________________



Sperm allerjisi

Sperm Allerjisi



1. Sperm alerjisi nedir?
Spermin oluşturduğu immünolojik (bağışıklık sistemine özgü) problemlerin küçük bir bölümü sperm alerjisi olarak anılır. İçerdiği protein yapısındaki maddeler (antijenler) nedeniyle gerek sperm hücresi, gerekse içinde bulunduğu meni (seminal plazma) kadında alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Bu tür immünolojik olaylar sadece kadında değil, erkekte de karşımıza çıkabilir. Erkek, kendi sperm hücresine karşı immünolojik yanıt oluşturabilir. Bu nedenle konuyu daha geniş anlamıyla yani sperm hücresi ve menideki antijenik özelliklerin bir çiftte oluşturduğu etkiler açısından ele almak gerekir.

2. Bu tür immünolojik olaylar hangi belirtilerle ortaya çıkar?

İmmünolojik olaylar sonucunda kadında vajinal tahriş çok seyrek de olsa alerjik reaksiyonlar, ya da çiftte kısırlık sorunu ortaya çıkabilir. İmmünolojik problemler hayatın herhangi bir döneminde cinsel olarak aktif kadın ve erkekte görülebilir.

3. İmmünolojik problemler kısırlığa yol açar mı?

Evet, immünolojik problemler düşük oranda da olsa kısırlığa yol açabilir. Özellikle erkekte, kendi sperm antijenlerine karşı oluşan antikorların yüksek oranda pozitif olması sperm hareketlerini olumsuz yönde etkileyerek, kadın üreme sistemine geçmesini engel olabilir. Ayrıca çok yüksek oranlarda antikor varlığı, spermin yumurtayı dölleyememesine neden olabilir.

4. Bu tür immünolojik problemleri hangi sıklıkta görüyorsunuz?

Sperme karşı antikor varlığı toplumun yüzde 3-4’ünde görülüyor. Kısırlık problemi olan çiftlerin yaklaşık yüzde 5-10’unda ise erkek sperm hücrelerine bağlanmış antikorlar (antisperm antikorlar) bulunuyor.

5. Spermin içinde hangi maddeler bulunuyor ve bunlardan hangileri immünolojik problemlere yol açabiliyor?

Gerek sperm hücresi, gerekse menide protein yapısında çeşitli maddeler (antijenler) bulunuyor. Menide bulunan ve spermi kaplayan antijenler daha çok kadında immünolojik yanıt oluşturur. Sperm hücresinin içindeki antijenler ise erkeklerde önem kazanmaktadır. Erkekte özellikle cerrahi girişimler, enfeksiyonlar, travma gibi kan ile testis dokusu arasındaki engelin yıkıldığı durumlarda immünolojik problemler ortaya çıkabilir.

6. Bu tür immünolojik problemi olan hastalara hangi tedavi yöntemlerini uyguluyorsunuz?

Tedavi özellikle erkeğin sperm analizinde yüksek düzeyde antikor saptandığında uygulanır. Tedavilerden birisi uzun süreli kortizon tedavisidir. Diğer yöntemler ise suni döllenme ve tüp bebek gibi yardımla üreme teknikleridir. Tüp bebek yöntemi ancak, sperm tetkikinde çok yüksek oranda antikor varlığında ya da tekrarlayan suni döllenme tedavilerine yanıt alınamadığı durumlarda uygulanır. Uzun süreli kortizon tedavisinin yan etkilerinin yüksek olması nedeniyle yardımla üreme teknikleri immünolojik problemlerin çözümünde ön plana çıkmıştır.

7. Prezarvatif kullanımı immünolojik problemlerin giderilmesinde etkisi olabilir mi?

Prezarvatif kullanımı kadında oluşabilecek alerjik reaksiyonları önleyebilir, ancak kısırlığa yol açabilen immünolojik problemleri çözmekte yetersiz kalır. Dolayısı ile immünolojik kısırlık tedavisinde terkedilmiş bir yöntemdir.
__________________



sünnet

I. GİRİŞ:



Penisin uç kısmındaki sünnet derisinin kesilip çıkartılması şeklinde tarif edilebilecek olan “sünnet” binyıllardır uygulanan bir gelenek olması yanında, bugün sözgelimi A.B.D.’nde en sık uygulanan pediatrik cerrahi işlem olarak da tıp dünyasının gündemindedir. Sünnetin gereksizliği ve zararlarından bahisle aleyhinde olanlarla, sünnetin faydalarını savunan taraftarların tartışmaları eskiden beri süregelmektedir. Tartışmalar bir yana, sünnet birçok toplum ve kültürde, faydasını düşünmeden dini inanç ve gelenekler nedeniyle uygulanmaktadır.

Bugün, dünya erkek nüfusunun yaklaşık 1/6’i sünnetlidir. 1990 yılında A.B.D.’nde yenidoğan erkeklerin %80’inin sünnet edildiği tahmin edilmektedir. Bu yazımızda, böylesine yaygın bir tıbbi işlemin ve sosyolojik vakıanın, özetle de olsa, tüm yönleriyle incelenmesine çalışılacaktır.



II. KISA TARİHÇE:



Antropologlar sünnetin başlangıcı hakkında görüş birliğine varamamıştır. Sünnetin tarihini M.Ö. 15000 yıllarındaki taş devrine kadar götürenler varsa da, antropolog Ashley Montagu’nun da savunduğu gibi, 6000 yıl önce antik Mısır’da sünnetin varolduğu kesinleşmiştir. 4000 yıl önce Eski Ahit’te ise, doğumun sekizinci gününde dini sünnet uygulamasına atıf yapılmıştır (bris milah veya brit milla). Eski ve Yeni Ahit’te, sağlıkla ilişkilendirmeden sünnete yapılan çok sayıda atıf vardır.

Hastalıklara karşı profilaksi amacıyla rutin yenidoğan sünnetinin yaygınlık kazanması 19. yüzyıla rastlar. Özellikle ingilizce konuşulan ülkelerde sünnet, kısa sürede kabul görmüştür.

1989 yılında Amerikan Pediatri Akademisinin sünnetle ilgili görev komisyonu, yenidoğan sünnetinin potansiyel tıbbi faydaları ve avantajları yanında, risk ve dezavantajları da olduğunu deklare ederek, girişim öncesinde ebeveyne bunların anlatılmasını önermiştir.



III. ENDİKASYONLAR:



A. Tıbbi:

1. 1. Postit

2. 2. Balanopostit

3. 3. Fimozis

4. 4. Parafimozis



B. Tıp dışı:

1. 1. Dini

2. 2. Sosyokültürel

3. 3. Ailevi (Babanın sünnet durumu)



IV. POTANSİYEL TIBBİ FAYDALAR:



1. 1. Sünnet derisi ile ilgili problemleri önler, veya varsa giderir.

2. 2. Penis kanseri riskini elimine eder.

3. 3. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (HIV gibi) ve serviks kanseri insidansını düşürebilir.

4. 4. Yenidoğan erkeklerde üriner enfeksiyon insidansını on kat azaltır.





V. DEZAVANTAJLAR:



1. 1. Çocuğun yaşadığı geçici davranışsal ve fizyolojik değişiklikler

2. 2. Potansiyel komplikasyonlar

3. 3. Sünnet derisinin irreversibl kaybı



VI. KONTRENDİKASYONLAR:



A. A. Mutlak:

1. 1. Tüm penil anomaliler (hipospadias, epispadias, megalouretra vs.)



B. B. Rölatif:

1. 1. Kanama diyaaaai

2. 2. Prematürite

3. 3. Ciddi sağlık problemleri



VII. SÜNNET DERİSİ:



Fetal hayatın üçüncü ayında başlayan sünnet derisi gelişimi, beşinci aydan önce tamamlanır. Yenidoğanda sünnet derisinin glansa yapışık olması gayet tabiidir. Bu iki yapının ayrışması intrauterin hayatın geç döneminde başladığından, doğumda bebeklerin ancak

% 4’ünde sünnet derisi tümüyle geri çekilebilir. Yenidoğanların neredeyse % 50’sinde, sünnet derisi eksternal meatusu görebilecek kadar dahi geri sıyrılamaz.

Altıncı aya kadar bebeklerin ancak % 20’si tümüyle sıyrılabilen sünnet derisine sahipken, bu sayı 3 yaşında % 90’a ulaşır. Puberteye kadar ise hemen tüm çocukların sünnet derileri tamamen geri çekilebilecek hale gelir.

Gelenek ve görenek sebebiyle olsa gerek, birçok kişi sünnet derisinin erken yaşta geri çekilmeye alıştırılmasını savunur. Bunlara bazı hekimler, özellikle pediatristler dahildir. Ancak, tıbbi yönden bakıldığında, sünnet derisinin erken manipulasyonu gereksiz olduğu gibi; kanama, skarlaşma, ağrı ve psişik travmaya neden olabilir. Sünnet derisinin glanstan tümüyle ayrışmasının doğumla başlayan ve 10-14 yıl kadar sürebilen bir “süreç” olduğunu bilmek ve ebeveynlere anlatmak gerekir.



VIII. İDEAL YAŞ:



Bu konuda konsensus yoktur. Bize göre sünnet, ya çocuğun ne yapıldığını anlayamayacağı ve yabancıyı tanıyamayacağı kadar erken dönemde (tercihan doğumu takiben veya ilk iki yaşın içinde), ya da sağlıklı iletişim kurulabilecek çağa geldiğinde (6-7 yaşından sonra) yapılmalıdır. Ara yaşlarda ise, çocuğa sünnetin gerekliliğini anlatmak, ondan anlayış beklemek ve rahat bir cerrahi girişime izin verecek sükuneti sağlamak oldukça zordur.



IX. ANESaaaİ:



Sünnet girişimini, elektif ve sporadik bir cerrahi işlem olarak düşündüğümüzde, pediatrik populasyondaki hemen her cerrahi girişim gibi sünnetin de genel anesaaai altında yapılması “ideal” gözükebilir. Ancak, ülkemiz gibi dini ve geleneksel nedenlerle tüm erkek nüfusun mutlaka sünnet edildiği toplumlarda, tüm sünnetlerin genel anesaaai altında yapılması pratik olarak mümkün değildir. Çünkü, sünnete aday populasyon, kümülatif olarak ülke nüfusunun yarısıdır. Onmilyonlarla ifade edilecek bu sayıya genel anesaaai uygulayacak ameliyathane bulmanın bir ütopya olması yanında, genel ekonomik şartlar, sağlık sigortasından mahrumiyet ve anesaaai maliyeti gözönüne alındığında tüm sünnetlerin genel anesaaai altında yapılması “cost-effective” bir yaklaşım da değildir. Ayrıca bu kadar çok sayıda genel anesaaai uygulamasının getireceği komplikasyonlar –belli orandaki ölüm riski de dahil olmak üzere- kabul edilemez boyutlara ulaşacaktır. İşte, sünnetin bir sosyokültürel gereklilik olarak tüm erkeklere rutin uygulandığı toplumlarda, sayılan temel argümanlardan hareketle, bu işlemin genel anesaaai ile yapılmasını bazı özel durumlar ve kişisel tercihlerle sınırlayıp, lokal anesaaai altında sünnet uygulamasını ön plana almak gereklidir.

Bugün birçok batı ülkesinde de lokal anesaaai ile pediatrik sünnet yapılmaktadır. Eskiden, özellikle ilk bir ay içinde yenidoğanın ağrı duymayacağı savıyla anesaaaisiz sünnet yapan cerrahlar mevcutken, yoğun klinik araştırmalar bu savın yanlışlığını kesin olarak ortaya koymuş ve bugün, anesaaaisiz sünnet yapma görüşü bilimsel olarak reddedilmiştir. Sünnet girişimi sırasında uygulanan lokal anesaaai seçenekleri şunlardır:

1. 1. Dorsal penil sinir bloku

2. 2. Penis kökünde veya gövdesinde ring blok

3. 3. EMLA krem ile topikal anesaaai uygulaması



Bloklarda otöre göre değişmek üzere 0.5-2 cc arasında %1 lidokain veya benzerleri kullanılmakta ve ağrı kontrolü bakımından mükemmel sonuç vermektedir. Kirya ve Werthman, Journal of Pediatrics’de yayınladıkları 52 vakalık klinik serilerinin ışığında şu yorumu yapmaktadır: “... Şimdiye kadar, ebeveyn ve doktor tarafından, sünnetin oldukça ağrılı bir işlem olduğu bilinir ve bu nedenle ebeveynin işlemi izlemesine nadiren izin verilirdi. Penil sinir blokundan beri, sünneti izlemeye çağrılan ebeveynlerde belirgin bir rahatlama görülmektedir.”

Lander ve arkadaşları, JAMA’da yayınlanan randomize, kontrollü klinik çalışmalarında yenidoğan sünnetinde ring blok, dorsal sinir bloku, EMLA ve plaseboyu karşılaştırmışlar ve en etkili lokal anesaaai yönteminin ring blok olduğunu saptamışlardır. Otörlere göre, plasebo ile sünnette şiddetli ağrı duyulmakta, ayrıca sünnet öncesi oral asetaminofen verilmesi etkili bir ağrı kontrolü yapmamaktadır. Bizim de, son 13 yıl içinde pediatrik yaş grubunda uyguladığımız 5000’i aşkın lokal anesaaaili sünnete ait deneyimimiz, penis kökünde ring blokun çok etkili ve yeterli bir ağrı kontrolü sağladığını göstermiştir.



X. SÜNNET YÖNTEMLERİ:



Sünnet uygulamasında yöntem ne olursa olsun, Kaplan’ın 1983’te ifade ettiği dört temel prensip daima gözönünde tutulmalıdır:

1. 1. Asepsi (sıklıkla ihlal edilir, ancak çoğu kez sorun doğurmaz)

2. 2. Yeterli fakat aşırı olmayan eksizyon

3. 3. Hemostaz

4. 4. Kozmetik görünüm



Dini ve geleneksel açıdan sünnetin hedefi –gerek müslüman gerek musevi şeriatında- sünnet derisinden bir miktarını almış olmaktır. Sünnet derisini veya mukozayı tümüyle yok etmek gibi bir amaç yoktur. Hatta, dindar museviler, bris periah adı verilen tüm sünnet derisini yoketme işlemine karşılık, bris milah denilen sünnet derisinin bir kısmını alma yönteminin kutsal metinlere daha uygun olduğunu savunmaktadır. Tıbbi açıdan sünnetin hedefi de, Baskin’in belirttiği gibi, ileride fimozis ve parafimozis gelişimini engelleyecek miktarda deri ve mukozanın eksizyonudur. Böylece, gerek tıbbi gerek sosyokültürel açıdan, sünnette mutlak olarak belirlenmiş bir eksizyon sınırının olmadığı, dolayısıyla kullanılan yönteme bağlı olarak farklı miktarlarda cilt ve mukoza çıkarılmasının her bakımdan kabul edilebilir olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, her cerrahın kendi zihnindeki ideal penis modeline göre farklı bir sünnet metodu seçmesi tabii olmakla birlikte, bu yöntemin mutlak ve standart olarak tüm sünnet yapanlara dayatılması tıbbi ve sosyokültürel açıdan rasyonel değildir.

Kaplan ve Baskin’e göre, bugün uygulanan tüm sünnet yöntemleri dört ana başlık altında toplanabilir:

1. 1. Dorsal slit

2. 2. Shield metodu (Sünnet kalkanı, Mogen klempi vb)

3. 3. Özel sünnet klempleri

4. 4. Açık cerrahi yöntemler:

a) a) Slit + eksizyon

b) b) Sleeve metodu



Dorsal slit yöntemi, sünnet derisine saat 12 hizasında yapılan vertikal bir insizyondan ibarettir. Böylece glans ortaya çıkar ve fimozis önlenmiş olur, ancak bu yöntem kozmetik yönden kabul edilebilir değildir. Dorsal slit, akut fimozis ve parafimozis vakalarına sınırlanmalıdır.

Shield metodunda, musevi din adamlarının kullandığı Mogen klempi, ülkemizde bazı sünnetçiler tarafından kullanılan sünnet kalkanı gibi bir alet, yöntemin temelini teşkil eder. Sünnet derisi yukarı doğru gerilir, bir elin baş ve işaret parmakları glansı aşağı doğru iterken diğer elle kalkan veya klemp frenulumu koruyacak bir açı ile dışarıdan yerleştirilir ve kıstırılır. Daha sonra klempin distalinden giyotin usulü ile kesici bir alet kullanılarak sünnet derisi eksize edilir.

Özel sünnet klempleri, shield tekniğinin modifikasyonları olup, 1920’lerden itibaren değişik otörlerce bulunup kullanılan ve temelde glansı kesilmekten koruyup sünnet derisini sıkıştımaya yarayan :):):):)l ve/veya plastik aletlerdir. Bu aletlerin bizim bulabildiğimiz örnekleri şunlardır:

· · Doyen ekrazörü

· · Winkelman klempi

· · Gomco klempi

· · Plastibell klempi

· · Sheldon klempi

· · Tara Klamp

· · Millers Messer knife

· · Ross sünnet halkası

· · Yellen klempi

· · Glansguard

· · Bronstein klempi



Açık cerrahi yöntemlerden slit + eksizyonda, saat 12’ye yapılan dorsal slitten sonra, uygun miktarda mukoza bırakılarak, tüm sünnet derisi makasla çepeçevre kesilir ve hemostazı takiben kalan cilt ve mukoza birbirine dikilir. Sleeve tekniğinde ise, eksize edilecek cilt ve mukoza sınırlarına bistüri ile sirküler tarzda birer insizyon yapıldıktan sonra, arada kalan tüm sünnet derisi band halinde kesilip çıkarılır. Bunu hemostaz ve dikiş takip eder.

Sünnet yöntemlerinden bahsedilirken, yukarıdaki tekniklere yardımcı olarak kullanılan ve kesme ya da hemostaz amacıyla uygulanan enerji kaynaklarına da değinmek gerekir. Bu bağlamda üç enerji tipinden sözedilebilir:

· · Laser enerjisi

· · Elektrokoter

· · Termokoter (Diatermi)

Karbondioksid laserin, cerrahinin birçok alanında ve özellikle çok kanlanan organlarda, vasküler tümörlerde, koagülopatili hastalarda, mikrocerrahide, beyin cerrahisinde, plastik ve estetik cerrahide başarıyla kullanıldığı bilinmektedir. Bu cümleden olarak, hemofilik hastalarda laser kullanılarak sünnet yapıldığı, böylece kan kaybının ve antihemofilik faktör kullanımının minimale indirildiği bildirilmiştir. Ancak, laser kullanımının yüksek maliyeti sebebiyle rutin sünnetler için bu enerjinin uygulanması rantabl değildir.

Elektrokoter, birçok pediatrik genital cerrahi vakasında olduğu gibi, sünnette de, damarların nokta koagülasyonu amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, Baskin’in belirttiği gibi, bu konuda dikkatli olunmadığı takdirde, elektrik akımının penil kan akımına etki edip, tromboz ve glans nekrozuna yolaçma riski mevcuttur. Ayrıca, sünnette :):):):)l bir klempe temas halinde elektrokoter kullanılırsa, ciddi penis yanıkları ve cilt soyulmaları meydana gelebilir.

Ülkemizde sünnet havyası olarak da bilinen termokoter veya diatermi cihazı ise, elektrokoterden farklı olarak dokuya sadece ısı enerjisi transfer eden ve böylece elektrik yanığı yapma riski bulunmayan bir enerji kaynağıdır. Yerli üretimde pilli ve elektrikli modelleri bulunan cihaz, bir kalemin ucuna monte edilmiş elektrodun ısınmasıyla aktif hale gelir ve gerek kesme, gerekse damar koagülasyonu amacıyla kullanılabilir. Dokuya akım iletmediği ve ısının doku derinliği çok az olduğu için :):):):)l klemplerle kombine olarak da güvenle uygulanabilir.

Tercih ettiğimiz sünnet yöntemi:

Bizim son 13 yıl içinde 5000’den fazla vakada uyguladığımız sünnet tekniği, shield yöntemi + termokoter kullanımı + primer dikiş koymanın kombinasyonundan oluşmakta ve lokal anesaaai altında yapılan işlemin süresini birkaç dakikaya indirerek sünnetin çocuklar için kolaylaştırılmasını amaçlamaktadır.

Bu yöntemde, penis köküne ring blok tarzında lokal anesaaai uygulamasını takiben, sünnet sahası temizlenip örtülür. Mukoza ve glans arasındaki yapışıklıklar giderilip sünnet derisi serbest hale geldikten sonra, saat 12 ve 6 hizasına konan iki düz klemple sünnet derisi asistan tarafından yukarı doğru çekilir. Operatör, sol elinin baş ve işaret parmaklarıyla penis cildinin dışından glansı hissedip penis köküne doğru bastırırken, sağ eliyle Modifiye Mogen klempini, glansın distalinde kalan sünnet derisini kavrayıp sıkıştıracak tarzda ve frenulumu koruyacak bir eğimle yerleştirir ve kilitler. Daha sonra DC veya AC beslenmeli bir termokoterle, klempin distalinde kalan sünnet derisi kesilir. Bu esnada, aletin kesici elektrodunun, klempin distal yüzüne sıkı temas halinde olması, düzgün bir kesi hattı oluşmasını sağlar. Klemp açıldıktan sonra penis cildi, köke doğru bastırılarak glans ekspoze edilir. Genellikle hiçbir kanama ile karşılaşılmaz. Nadiren görülen birkaç kanayan damar, termokoterin ucu ile koagüle edilir. Son olarak, kalan mukoza ve cilt dudakları sık aralıklı 5/0 normal katgüt ile primer dikilir. Dikiş hattına antibiotikli krem uygulanıp işleme son verilir. Tampon, sargı veya ilave pansumana gerek yoktur.

Bu yöntemle sünnet edilen çocuk, işlem bittiği andan itibaren normal aktivitesine döner. Kesi hattında birkaç gün süren hiperemi ve ödem görülür. Kesi hattından aldığımız biopsilerin histolojik incelemesi, laser insizyonu ile benzer özellik ve derinlikte diatermi etkisi göstermiş; derin doku, sinir ve damarlarda herhangi bir değişiklik saptanmamıştır.

Tercih ettiğimiz yöntemle sünnet edilen ve puberteden geçen birçok birey, bugün herhangi bir genital şikayetleri olmaksızın normal cinsel aktivitelerini sürdürmektedir. (Kişisel görüşme bilgisi)



XI. KOMPLİKASYONLAR:



İşlemin yaygınlığı ve kayıtsız uygulama nedeniyle sünnete bağlı gerçek komplikasyon oranı bilinemez. Ancak, sınırlı sayıdaki vaka serilerine dayanılarak, Batı literatüründe değişik komplikasyon oranları verilmiştir:

· · Williams ve Kapila % 2-10

· · Metcalf % 4

· · MacCarthy % 1.5-5

· · Baskin % 0.2-5

Sünneti yapan kişinin eğitim ve deneyim düzeyi aşağı indikçe, veya toplu sünnetlerde olduğu gibi, ardarda yapılan sünnet sayısı arttıkça komplikasyon oranı da yükselmektedir.

Genel olarak sünnet komplikasyonlarını dört ana başlık altında toplayabiliriz:

1. 1. Anestetik (ölüm dahil)

2. 2. Psikososyal

3. 3. Ürolojik – Cerrahi

4. 4. Nadir ve ilginç komplikasyonlar:

· · Mide rüptürü

· · Pulmoner emboli

· · Kalp yetmezliği

· · İmpotans



Burada bizi daha ziyade ilgilendiren ürolojik-cerrahi komplikasyonları ise, erken ve geç olarak iki grup halinde sıralayabiliriz:



Erken komplikasyonlar:

· · Kanama

· · Fazla veya az eksizyon

· · Penil amputasyon



Geç komplikasyonlar:

· · İnfeksiyon

· · Cilt köprüsü

· · İdrar retansiyonu

· · Fistül

· · Gangren/Nekroz

· · Meatit/Meatal ülser/Meatal stenoz

· · Kordi

· · Lenfödem

· · İnklüzyon kisti

· · Hipospadias/Epispadias

· · Fimozis/Buried veya Concelaed penis





XII. SOSYOKÜLTÜREL YÖNLERİ:



Toplumumuzda dini inanç ve gelenekler nedeniyle uygulanan sünnet, korkularıyla, törenleriyle, hediyeleriyle çocuğun dünyasında önemli bir yer tutar. Sünnetin uygulanmasındaki yanlış tutumlar, sünnet hataları, çocuğun duygusal gelişiminde olumsuz etkiler bırakabilir. Bu nedenle, sünnetin tören kısmına verilen önem kadar, tıbbi ve ruhsal yönlerine de eğilmek gerekir.

Sünnetten önce çocuk, gerçek bilgilerle bilgilendirilmelidir. Çocuklara “sünnet olmayacağı, iğne veya kesme gibi işlemler yapılmayacağı, sadece muayene olacağı” şeklinde kandırmalar sıklıkla yapılmaktadır. Daha sonra çocuk gerçekle karşılaştığında korku ve tepkisi daha fazla olmakta, ayrıca ebeveynine ve hekime güveni sarsılmaktadır.

Toplu sünnet uygulaması da ayrı bir eleştiri konusudur. Toplu sünnetlerde her çocuğa gerekli duygusal ve teknik özenin gösterilmesi, her çocuk için ayrı steril alet temini zordur. Kargaşa ortamında hatalı sünnet, infeksiyon ve diğer komplikasyonların oluşma ihtimali daha fazladır. Bu sebeplerle toplu sünnet uygulamasından kaçınmak gereklidir.

Sünnet önemli ve hassas bir cerrahi işlemdir. Ancak uygulamada oldukça hafife alınmakta, resmi sağlık kuruluşlarında bile sünnetler hemen daima en deneyimsiz ve kıdemsiz hekimlere ve ciddi süpervizyon olmadan yaptırılmaktadır. Toplumsal uygulamada sünnetlerin büyük kısmı “sünnetçi” adıyla bilinen ve çoğunluğu yeterli tıbbi-cerrahi bilgiden yoksun olan kişilerce yapılmaktadır. Bu kişilerin tercih edilme nedenlerinden biri de, işlerini çok süratli ve pratik biçimde halletmeleri, buna karşılık doktorların sünnetinin uzun sürmesidir. Ülkemizde sünnete aday populasyonun çokluğu ve sağlık sisteminin her sünnet adayını hastaneye yatırma imkanı vermemesi de dikkate alındığında, sünnet yapan hekimlerin de lokal anesaaai altında uygulanabilecek, pratik, hızlı ve sağlıklı bir sünnet yöntemini tercih etmeleri, uzun vadede, sünnet yapanların “sünnetçiler”den daha ziyade “hekimler” olmasını sağlayacaktır. Bu gelişme, hekimlerin olduğu kadar, ehil ellere teslim edilen sünnet adaylarının da lehinedir.


KAYNAKLAR

· · (sünnete dair her bilgiyi içeren internet sitesi)

· · Baskin LS : Circumcision. Baskin, Kogan, Duckett: Handbook of Pediatric Urology içinde. Lippincott-Raven, Philadelphia, 1997, s.1

· · Koo HP ve Duckett JW: Circumcision – Quo Vadis? Williams ve Etker: Contemporary Issues in Pediatric Urology içinde. Logos, İstanbul, 1996, s.149

· · BJU International, 83 (suppl.1), January 1999 (Circumcision özel sayısı)

· · Karaman MI ve ark.: An alternative method of circumcision for boys with hemophilia. Haemophilia, 4:181, 1998.

· · Kavaklı K ve Aledort LM: Circumcision and haemophilia: a perspective. Haemophilia, 4:1, 1998.

· · Kaplan GW: Complications of circumcision. Urol Clin N Amer, 10:543, 1983.

· · Metcalf TJ ve ark.: Circumcision: a study of current practices. Clin Ped, 22:575, 1983.

· · Kirya C ve Werthman MW: Neonatal circumcision and penile dorsal nerve block – a painless procedure. J Pediatrics, 92:998, 1978.

· · Lander J ve ark.: Comparison of ring block, dorsal penile nerve block and topical anesthesia for neonatal circumcision: a randomized controlled trial. JAMA, 278:2157, 1997.
__________________


Testis yumurtalık kanseri

Testis tümörleri tedavisi mümkün olan ve yüksek oranda kür elde edilebilen genç ve orta yaşlı erkeklerde daha sık izlenen tümörlerdir. Seminom grubu testis tümörleri radyoterapiye çok duyarlı olup orşiektomi ve ışınlama ile tüm evreler için % 90 nın üstünde kür oranı elde edilir. Non-seminom testis kanserlerinin tedavisinde efektif kemoterapi kombinasyonlarının kullanılmaya başlanmasıyla kür oranı % 40 lardan % 80 lere yükselmiştir.

PATOLOJİ
Testiküler malignitelerin çoğunluğu (%95) germ hücreli tümörlerdir. Germinal hücreli tümnörler seminom ve non-seminom olmak üzre iki ana gruba ayrılırlar. Seminomların klasik, anaplastik ve spermositik sub grupları vardır. Embryonel karsinom, koryokarsinom, yolk salk tümörü, teratomlar ise non-seminomatöz germ hücreli tümörlerin sub gruplarıdır.

KLİNİK GİDİŞ
20-34 yaşları arasında görülme sıklıkları artar. Testiste ağrılı veya ağrısız şişlik en sık izlenen semptomdur. Human koryonik gonodotropin (HCG) salgılayan tümörlerde jinekomasti izlenebilir.Paraortik tutulumda ilk bulgu bel ağrısı olabilir.
İlk yayılımları spermatik ven boyunca renal pedikül ve paraortik bölge lenfatiklerine doğru olur. Paraortik ve vena cava çevresindeki lenfatiklere yayılım çoğu kez retrograttır. Daha sonraki yayılım duktus torasikus yoluyla sol supraklavikuler bölgeye veya transdiyafragmatik lenfatiklere olur. Hematojen :):):):)stazlar ise direk vasküler invazyonla en çok akciğer, karaciğer, beyin, ve kemiğe olur. Seminomlar çoğunlukla erken evrede teşhis edilebilirken (% 65’i evre I ve % 25 i evre II) non-seminomlarda daha geç evrelerde tanı koymak mümkün olabilir (% 45 i evre I, % 35 i evre II, ve % 25 i evre III)

TANI ve EVRELEME ÇALIŞMALARI
Tanı histopatolojik olarak konulur. Testiste kitle varlığında değerlendirme için yüksek spermatik kord bağlanması yoluyla yapılan radikal inguinal orşiektomi ilk tercihtir. Transskrotal biyopsi tümörün skrotuma ve lokal lenfatiklere yayılma riski dolayısıyla kullanılmamalıdır. Transskrotal yaklaşımların retrospektif olarak incelenmesi sonucunda yüksek inguinal orşiektomi ile kıyaslandığında küçük ancak istatistiki olarak anlamlı fark bulunmuştur (transkrotal da nüks oranı % 2.9 iken yüksek orşiektomide % 0.4)
Evreleme çalışmasında fizik muayene, akciğer röntgeni, tam kan, rutin biyokimya (özellilke LDH), sedim gibi tetkikler mutlaka istenmelidir. Bipedal lenf anjiografi ve IVP bilgisayarlı abdominopelvik tomografi tetkikinin yoğun şekilde kullanılmasından dolayı artık sık kullanılmamaktadır. AFP (alfa fetoprotein) ve BHCG gibi tümör belirteçleride mutlaka istenmelidir. Seminomlarda % 10 -15oranında BHCG yükselebilir (Sinsidyotrofoblastik hücrelerden salınır). Ancak AFP yüksekliği izlenmez, eğer izleniyorsa bunlar non-seminom tümör gibi tedavi edilmelidir.. Nonseminom tümörlerin yaklaşık % 90 da BHCG ve AFP yükselir. BHCG nin yarı ömrü bir gün iken AFP de bu süre beş güne ulaşır.
Takipte akciğer filmi, AFP, BHCG, LDH, abdominopelvik bilgisayarlı tomogrofi istenmelidir. American Joint Comitee on Cancer (AJCC) nin TNM evrelemesi sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra Royal Marsden evrelemesi de kullanılan diğer bir sistemdir. Evre I kanser testise sınırlıdır.Skrotum invazyonu evreyi değiştirmez ancak inguinal lenf nodlarına sıçrama riskini yükseltir. Epididim, tunika albuginea, spermatik kord tutulumu da evreyi arttırmaz, ancak retroperitoneal nod tutulumu ve nüks olasılığını arttırır. Evre II’de paraortik ve retroperitenoal lenf nodları tutulmuştur. Beş lenf nodundan fazla tutulum, 2 cm den büyük lenf nodu varlığı, ekstanodal yağ dokusu invazyonu nüks ihtimalini arttırır. 5 cm den büyük lenf nodu (bulky hastalık) tutulumu kötü prognoza işaret eder. Evre III de ise hastalık artık retroperitoneal nodları da aşmıştır.


TEDAVİ
SEMİNOMLAR:
Erken evre seminomlarda (Evre I ve II) yüksek orşiektomiyi takip eden radyoterapi ile % 90 nın üzerinde kür sağlanır. Mikroskobik yayılım riski altındaki lenf nodu bölgeleri (homolateral iliak ve retroperitoneal) hokey sopası şeklinde bir alandan 25 Gy dozda ışınlanır ve evre I de %98 oranında kür sağlanır. Bu hastalarda aynı taraf iliak lenf nodlarının paraortik bölgeyle birlikte ışınlamasının sadece paraortik bölge ışınlaması ile karşılaştırılmasında üç yıllık nüks oranları sırasıyla % 96.0 ve %96.6 olarak bulunmuştur. Sağ kalımda benzer şekilde %100 ve %99.3 olarak bulunmuştur. Bu yüzden sadece paraortik bölge ışınlaması risk grubunda olmayan hastalarda alternatif bir tedavi yaklaşımıdır. Cerrahi sonrası ışınlama yapılmaksızın sadece takip yapılan hastalarda nüks oranı % 15 olarak bulunmuştur. Bu hastalarda nüks radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilebilmiş, ve beş yıllık sebebe bağlı sağ kalım % 99.5 olarak bildirilmiştir. Bu yüzden düşük risk grubu hastalarda diğer bir alternatifde radyoterapisiz takip olabilir. Evre II de gross hastalık bölgesine 10 Gy ek doz verilir. 5 yıllık sağ kalım % 90 civarındadır. Gerek duyularsa bu hastalarda mediasten ve sol supraklavikular bölgede ışınlanabilir. Evre IIB de toplam doz gross hastalık bölgesinde 45 Gy e kadar çıkabilir. Cisplatin içeren kombinasyon kemoterapileride tedaviye eklenebilir. Bu grup hastalarda beş yıllık sağ kalım % 60 civarındadır. Evre III-IV hastalıkta ilk tedavi kemoterapi olmalı ve residüel hastalığa radyoterapi yapılmalıdır. En sık bleomysin, etoposid ve sisplatin kombinasyonları kullanılır. EP, PVB, VIP rejimleri de diğer kullanılan şemalardır.Bu grup hastalarda ise beş yıllık sağ kalım % 60 ın altındadır.

NON-SEMİNOMLAR
Effektif kemoterapi rejimlerinin gelişmesiyle bu tümörlerin iyleşmesinde hayli başarı sağlanmıştır. Erken evrede erişkinlerde abdominal yoldan testisin çıkarılması ve retroperitoneal lenf di:):):):)iyonu uygulanan bir metoddur. (Bu metodun uygulandığı klinik olarak evre I olan % 27 hasta evre II ye yükselmiştir) Ancak çocuklarda retroperitoneal lenf nodu di:):):):)iyonunun morbidite (tam empotans veya retrograt ejekülasyon) dışında tedaviye bir katkısı yoktur. Kemoterapi nüks düşünüldüğünde hemen uygulanmalıdır. Diğer bir alternatif de lenf nodu di:):):):)iyonu uygulamadan yüksek inguinal orşiektomi yapılmasıdır. Hastalar kısa aralıklarla dikkatli olarak takip edilmelidirler. % 90-95 civarında kür elde edilebilir. İleri hastalıkta ( bulky evre II, evre III ve IV de) kombinasyon kemoterapisi uygulanır (BEP, PVB, VIP). Kemoterapi orşiektomiyi takiben de uygulanabilir. Seçilmiş vakalarda kemoterapi sonrası residü hastalığı olanlarda residü kitlenin çıkarılması da bir alternatifdir (Ancak sağ kalım avantajı göstermez, fakat rasidüde malign hücrelerin varlığı kemoterapiyi uzzattırabilir). Diğer bir alternatif te mikroskobik hastalığa veya büyük lezyona radyoterapi uygulanmasıdır (40-45 Gy). Klinik çalışama olarak otolog kemik iliği nakli ve yüksek doz kemoterapi uygulamaları devam etmekte olup, sonuçları netleşmemiştir. İleri hastalık grubunda kür oranı % 60-80 arasında değişmektedir.

TEDAVİYE BAĞLI YAN ETKİLER

ERKEN DÖNEM
25 Gy dozunda uygulanan radyoterapide yoğun yan etkiler gözlenmesi nadirdir. Bulantı, iştahsızlık, diyare izlenebilir. Kemoterapiye bağlı olarak erken dönemde bulantı kusma, halsizlik, nötropeni ve allopesi gözlenir.
GEÇ DÖNEM
25-35 Gy dozlarında da geç etkiler sık izlenmez. Tedavi sırasında böbreğin aldığı doza dikkat edilmelidir. İkincil malignite oluşması oldukça nadir olup en erken tedaviden 10 yıl sonra gözlenebilir. Kemoterapiye bağlı oligospermi, ikincil lösemi, renal fonksyon bozukluğu, işitme kaybı (sisplatin içeren rejimlerde), pulmoner toksik etkiler (bleomisin içeren rejimlerde) gözlenebilir.
__________________




İdrar kaçırma


Kadınlarda özellikle gündüz ve uyanıkken istemi dışında idrar kaçırma bu başlık altında değerlendirilmektedir. Tanımda idrar kaçırmanın miktarı yoktur ; çünkü hijyenik pet kullanmak zorunda olmasına rağmen yakınmayan kadınların yanında ,damlama şeklinde ve seyrek idrar kaçırmalarını bile büyük bir sorun olarak gören kadınlar da vardır. Böylece idrar kaçırmanın hastalık boyutu kadının sosyal durumuna sıkı sıkıya bağlıdır. Kırsal kesimde sorun yaşlanmaya bağlı doğal bir problem gibi görülerek doktora başvurulmazken ,kentlerde ve özellikle çalışan kadınlarda idrar kaçırma derin depresyon,yalnızlık duygusu ve sosyal ilişkilerde daralmaya (idrar kokusu,ıslaklık hissi) yol açarak daha erken dönemlerde tedavi için doktora başvurmaya neden olmaktadır. Kadınların %25inin hayatlarının herhangi bir döneminde idrar kaçırdığı hesaplanmıştır. İdrar kaçırma kadın tarafından saklanan ve genellikle utanılacak bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir araştırmada idrar kaçırması olan kadınların %70 i doktora başka nedenlerle başvurduğunda yapılan muayene ve öykü alma sonucu idrar kaçırmanın varlığının tespit edildiği görülmüştür. Kadınların ömürlerinin uzaması ile sorun daha da büyümektedir.İdrar kaçırma başlıca 3 ana grupta incelenir· Gerçek Stres İnkontinans (Kas, sinir güçsüzlüğüne bağlı) · Detrusor İnstabilitesi (Mesanenin kontrol edilemeyen otomatik kasılması) · Karışık (her iki durumun da varlığı)

Gerçek Stress İnkontinans . Daha çok doğum yapmış kadınlarda görülür. Kasık adalelerinin veya sinirlerinin doğum sırasında zedelenmesi sonucu, mesane boynu öksürme, hapşırma, gülme, merdiven çıkma, yük taşıma, cinsel ilişki sırasında yer değiştirerek veya kapanamayarak karın içinde artan basınçla hasta idrar kaçırır. Tedavi genellikle cerrahidir. Fizik tedavi (kasık adalelerinin güçlendirilmesi , elektrikle uyarma (stimulasyon), menapozdaki kadınlarda hormon tedavisi de uygulanabilir.

Detrusor İnstabilitesi : Genellikle daha ileri yaşlarda görülmesine rağmen, mesanenin tahriş olduğu durumlarda (iltihap, taş, tümör vb) her zaman ortaya çıkabilir. Bu hastalarda küçükken gece yatağa işeme, gece uykudan uyanarak idrar yapma (normalde 2 kez olabilir), gündüz çok idrara çıkma (normalde 6 kez) daha sıktır. Su sesi ile idrar hissi veya sıkışma olabilir. Genellikle fiziksel aktivite (gülme, konuşma, hapşırma,öksürme, yük kaldırma, cinsel aktivite gibi) ile de tetiği çekilebilen ansızın idrar yapma hissi duyarak tuvalete koşan hasta tuvalet kapısında idrarını tutamayıp kaçırır. Mesanenin alışkanlığının düzeltilmesi , elektrikle uyarma ve ilaç tedavisi uygulanır.

Karışık İdrar Kaçırma : Yukarıda bahsedilen her iki durum aynı hastada birlikte vardır. Her tedavi seçeneği de uygulanabilir. Önce ameliyat,sonra fizik tedavi, ilaç veya elektrikle uyarma veya önce fizik tedavi sonra ameliyat denenebilir.

Tanı : Hastanın idrar kaçırmasının şekli öğrenilir. Daha sonra jinekolojik muayene yapılarak mesane, mesane boynu, vajen ve rahimde sarkma olup olmadığı, özellikle daha önce geçirilmiş ameliyatlara bağlı idrar yollarından hazneye oluşan kanalcık, fistüllerle oluşmuş sürekli kaçaklar olup olmadığı araştırılır. Bu işlemlerden sonra hastanın idrar tahlili, iltihap açısından idrar kültürleri yapılır. Bu tetkiklerde anormal bulgu tespit edilirse uygun tedavi yapılır. Daha sonra hastanın idrar kaçırmasını gözlemek için mesaneye bir miktar sıvı verilerek veya sıkışması beklenerek ıkındırma ile idrar kaçırma gözle görülmeye çalışılır. İdrar kaçırmanın varlığını veya miktarını tespit edebilmek için ped test yapılabilir. Hasta bu test için 24 saatlik bir zaman içerisinde değiştirdiği pedleri getirir. Pedlerin kuru ve ıslak ağırlıkları arasındaki fark hesaplanarak kaçırmanın varlığı ve miktarı tespit edilmeye çalışılır. Özellikle daha önce idrar kaçırma ameliyatı olmasına rağmen idrar kaçırmaya devam eden hastalar ve ameliyat yapılacak hastalarda daha ayrıntılı bir inceleme olan Ürodinami yapılır. Bu işlem sırasında hastanın mesanesine yerleştirilen bir kateter ile tuzlu su verilerek dolma, kaçırma ve işeme basınçları bilgisayar yardımıyla kaydedilerek rakamsal ve grafik olarak yazdırılır. Ürodinami son derece karmaşık ve pahalı bir test olması nedeniyle her hastaya uygulanması doğru değildir. Muayene ve hastalık öyküsünden faydalanılarak bazı tedaviler denenip sonuca göre ürodinami veya operasyona karar verilebilir.



TVT AMELİYATI



TVT idrar kaçırma şikayeti olup tıbbi tedaviden faydalanamayan kadınlar için çok etkili bir ameliyat yöntemidir. Erkeklerede uygulanabilir. Kadınlarda lokal anesaaai ile dahi ugulanabilir. Vajenden yapılan bir küçük kesiden idrar kanalı bir gergisiz bant sayesinde karın katlarına asılır. Karında iki küçük kesiden (0.5 cm) başka hiç yara izi kalmaz. Çok başarılıdır. TVT ameliyatı tarafımdan başarı ile uygulanmaktadır.
__________________



İnememiş testis kriptorşidi

TESTIS
(Bu Ay 79 Defa Okundu)

Doğumdan önce testisler erkek bebeğin karnında gelişir. Genellikle skrotum içindeki yerlerine doğumdan bir ay önce inerler. Erkek bebeklerin küçük bir yüzdesi bir veya her iki testisi skrotuma inmemiş olarak doğar.

Belirtiler : Skrotum içinde iki yerine tek testis bulunması.

Bu bebeklerin çoğunda testisler, birkaç yıl içinde hiçbir tıbbi müdahale olmaksızın, kendiliklerinden skrotumun içine inerler. Bazı yakalarda ise ilaç veya ameliyat gerekebilir. 5 yaşına kadar inmemiş olan testis ilerideki hayatında kısır hale gelir.

Teşhis için geniş bir çalışma gerektiren, daha az rastlanan bir takım nedenler de olabilir. Bazen her iki tesis de aşağıda olduğu halde biri diğerinden daha küçüktür.

Teşhis

Doktor, skrotumu muayene ederek, testisin eksikliğini veya iyi gelişmemiş olduğunu anlayabilir. Durumu düzeltmek için gerekenleri yapmadan önce başka testler de gerekebilir.

Bir testisin eksikliği önemli değildir. Bebeklerde veya küçük çocuklarda sorun ya kendi kendine düzelir ya da tıbbi müdahale ile çözülür. Ancak 5 yaşından sonra bu durum kısırlığa yol açabilir. İnmemiş bir testis, kendisi de inse, ameliyatla da düzeltilmiş olsa, normal bir testise kıyasla kanser olmaya daha yatkındır.

İlaç Tedavisi

İnmemiş bir testisi skrotum içine indirebilmek için çoğunlukla hormon verilir.

Ameliyat

Hayatın başlangıcında inmemiş ve hormonlara da cevap vermeyen testisler, gelecekte kısırlık sorunuyla karşılaşmamak ve testis kanserine yatkınlığı azaltmak için ameliyat edilirler. Bunun için en uygun zaman 1-1.5 yaştır.
__________________




Üroloji hakkında sık sorulan sorular

ÜROLOJİ KONUSUNDA SIK SORULAN SORULAR:

Üroloji nedir?
Bevliye adı ile de bilinen Üroloji bilimi kadınların idrar yolları hastalıkları ile erkeklerin hem idrar hem de üreme yolları hastalıklarını inceler ve tedavi eder.

Bir kez taş düşürdüm ne yapmalıyım?
Genelde bir defa taş düşüren hastalarda çok geniş inceleme yapmaya gerek olmamakla birlikte idrar tahlili ve röntgen çekilmesi gerekebilir.Ancak bu incelemeler normal saptanırsa hastaların bundan sonraki yaşamlarında günde en az 2 litre su içmeleri olası bir başka taş hastalığını önler.

Ben de prostat büyümesi var ilerde kansere çevirebilir mi?
Hayır, fakat ayrıca prostat kanseri de olabilir.Bunun erken saptanması sizin için çok önemlidir.Bu yüzden 40 yaşını aşkın erkeklerin düzenli olarak PSA kan tahlili ile ürolojik muayeneden geçmeleri gereklidir.

Kapalı prostat ameliyatı oldum kanser olur muyum?
Prostat ameliyatları tıkanıklığı açmak için yapılır ve prostatın tamamı çıkartılmaz o nedenle ileride kanser gelişme riski vardır. Bu kural açık ameliyatlar için de geçerlidir Bunun takibi için bir üroloji doktorunun takibine girmek sizin hayatınızı sağlıklı sürdürmenizi sağlar.

Ailemde prostat kanseri olanlar var,ne yapmalıyım?
Prostat kanseri ailevi geçişli olabilir yani ileride kanser olabilirsiniz O yüzden bir üroloji doktoru tarafından düzenli olarak takip edilmek sizin için önemlidir.

Büyük abdestimden kan geliyor ne yapmalıyım?
Büyük abdest yolu ürolojinin ilgi alanına girmemektedir. Bu nedenle bu tip rahatsızlığı olanlar genel cerrahi doktoruna başvurmalıdır.

Oğluma yatak ıslatması için ilaç verildi kısırlık yapar mı?
Hayır.Bu tip ilaçlara bağlı kısırlık saptanmamaktadır.


Varikoselim var acaba neden oldu?
Varikosel yumrtalık damarlarının doğuştan olan bir zayıflığı sonucu genişlemesidir.Bu durumda testislerin kan dolaşımı bozulacağından ileride kısırlığa yol açabilir.

Geçen gün tanımadığım yabancı bir bayanla ilişkiye girdim.İki gün sonra akıntım başladı.Ne yapmalıyım?
Muhtemelen cinsel ilişkiyle bulaşan bir enfeksiyon kapmışsınız. Vakit geçirmeden bir doktora başvurunuz.

Korunmadan cinsel ilişkiye girmenin ne gibi zararları vardır?
Özellikle çok partneri olan kadın veya erkeklerle ilişkiye girmek AIDS,Hepatit,Sifiliz (Frengi),Gonore (Belsoğukluğu) gibi çok ciddi hastalıkların bulaşmasına yol açar.

Yeni evlendim. Daha önce hiç ilişkiye girmemiştim.İlk gece sertleşme olmadı utanıyorum. Ne yapmalıyım?
Balayı empotansı dediğimiz bu durum ülkemizde hiç de ender olmayan bir sorundur.Tedavisi mümkündür,fakat bunun için bir üroloğa başvurmanız gerekiyor.

Geçen gün menimde kan gördüm.sebebi ne olabilir?
Menide ken bulunmasının en sık sebebi enfeksiyon olmakla beraber altından çok daha ciddi hastalıklar çıkma olasılığı da mevcut olduğundan bir üroloğa başvurunuz.

Çocuğum peygamber sünnetli ,sünnet ettirmem gerekiyor mu?
Hipospadias adını verdiğimiz peygamber sünneti mutlaka düzeltilmesi gereken bir ürolojik anomalidir. Çocuğunuzda ileri yaşlarda gerek psikolojik,gerekse ürolojik sorunlar oluşturabilir.Bu çocukların sünneti, ameliyat ile idrar deliği düzeltilirken ürolog tarafından yapılmalıdır.Çocuğunuzu bir ürolog görmeden asla sünnet ettirmeyiniz.

İdrardan kan işiyorum bu neye bağlı olur?
İdrardan kan gelmesi önemli ürolojik hastalıkların habercisidir.Bir çok önemli hastalık mesela kanser,taş hastalığı,kan hastalıkları,enfeksiyonlar bu şekilde başlar.Hiç vakit kaybetmeden doktora gidiniz.

Çocuğumun yumurtaları yerinde mi emin olamadım ne yapmalıyım?
Erkek çocuklarının her iki testisi doğumda haya torbasına inmiş olmalıdır.Eğer en ufak bir şüpheniz oluyorsa çocuğunuzu 2 yaşını geçirmeden üroloji muayenesine getirmelisiniz.Aksi taktirde ileride kısır kalmasını veya bu yumurtada tümör gelişmesini engelleyemezsiniz.
__________________



Üroloji sık sorulan soru ve cevaplar

Soru: penis boyu nasıl ölçülür.ideal penis boyu nedir.

Cevap: Yetişkin bir erkeğin penis uzunluğu sertleşmiş halde iken ortalama olarak 11-18 santim arasında değişir. Ancak ölçüm şekline göre farklılıklar olabilir. Penis boyutları 20'li yaşların ortasına kadar artabilir. Elbette kişye göre farklılıklar vardır, ancak bilinmelidir ki tatminkar (hem kendisi hem de partneri açısından) bir cinsel yaşam için penis boyutu - sanıldığı kadar - önemli değildir. Penis boyutu ile ilgili sorunlarınızı bir Üroloji uzmanı doktora başvurarak paylaşabilirsiniz. Eğer penis boyutu normal sınırların altındaysa bazı cerrahi çözümler düşünülebilir. Ancak bu tip ayrıntılı cerrahi tedavilerde penis boyutundaki artış oldukça kısıtlıdır.


Varikosel Ameliyatı Hakkında Bilgi Alabilir Miyim?
Soru: Merhaba oncelikle calismalarinizda basarilar dilerim.Herhangi bir kronik rahatsizligim yok ve 30 yasinda bir erkegim gecen hafta yapilan testlerde spermogram ve ultrasonografi sonucu Varikosel teshisi kondu.Oldukca yogun tempoda calistigim bir ise sahibim.Ameliyat sonrasi yeterli istirahat suresi ve ameliyatin ne sekilde yapildigini ogrenmek istiyorum.Bana bu konudaki daha onceden size sorulmus sorulari ve cevaplarinizi okudugum icin vereceginiz sorular benim icin yeterli olacaktir.
Tesekkur Ederim.

Cevap:
Ameliyat genel anesaaai altında kasık bölgesine yapılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Bir taraflı ameliyat genellikle yarım saat kadar sürer. Aynı gün taburcu olunur. Evde maksimum bir hafta istirahat yeterlidir. Daha ayrıntılı bilgi için tarafımıza başvurabilirsiniz


İdrardan Kan Gelmesi İçin Ne Yapmalıyız?
Soru: esim 25 yasinda biz su an ingilterede yasiyoruz 2 ay kadar once esimin idrariyla birlikte bir miktar kan geldi hastanede bir cesit testler yapildi idrarina ve bakteri olusmus dediler bir tip enfeksiyon dediler fakat kanin nerden geldigini bilmiyoruz dediler ultroson ve kamerayla idrar torbasina bakmamiz lazim dediler ve baktilar ultroson temiz cikti
kamera kontrolundede kanallar rahim ve idrar torbasi temiz cikti bu olay dun oldu ve esim su an idrara cikarken cok aci cekiyor ve bir miktar kan geldi bu bir sure surer dediler ama kac gun surer bilemiyoruz bize agri kesici vermediler acaba icebilirmi esim ve islem yuzunden yeniden enfeksiyon kapmasin diye antibiyotik icebilirmi elinde biraz var bu aci kac gun surer

Cevap:
Bu durum "hemorajik sistit" dediğimiz ciddi bir idrar kesesi iltihabını düşündürüyor. En az 10 gün kadar "ciprofloxacin" içeren bir antibiyotik ve "paracetamol" içeren bir ağrı kesici almasında yarar var. Geçmiş olsun.


Meniden kan Gelmesi Sorunu İçin Öneriniz?
Soru: 29 yaşında bir erkeğim ve bekarım.benim sorunum menimden kan geliyordu.ve largopen tablet kullandım.ve bu beni psikolojik olarak çok rahatsız etti.doktor arkadaşın tavsiyesi üzerine bu tableti kullandım.ve bir hafta sonra tekrar mastürbasyon yaptım ve daha kesilmemişti ve şu anda bir haftadan beri denemiyorum.acaba geçtimi diye denemiştim.Acaba tedavi için ilaçı tekrar kullanayımmı yoksa ne yapmalıyım.Bu konuda beni aydınlatırsanız çokk sevinecem.TEŞEKKÜRLER.

Cevap: Meniden kan gelmesi, mutlaka üroloji uzmanı tarafından tetkik edilmesi gereken bir durumdur. Meni tahlili ve makattan ultrason yaptırmak gerekebilir. Ezbere ilaç kullanmak faydasızdır.


Alt Islatma İçin Verilen İlaç Uzun Süre Kullanılabilir Mi?
Soru: Benim oğlum 7 yaşında altına kaçırıyor.Doktor müracat ettiğimizde minirin nazal sprey verdi bu ilacın ileriye dönük olarak yan etkisi varmı.

Cevap: Ciddi bir yan etkisi yoktur. Yıllarca kullanılabilir.


Böbrek Taşı ile Ereksiyonun İlişkisi Var Mıdır?
Soru: 29 yaşında erkegim sag böbregimde 2cm büyüklügünde taş tesbit edildi.ilk gittigim doktor ameliyattan başka çözüm olmadıgını söyledi.ikinci doktor diger doktorun yanıldıgını taşın kırılabilecegini söyledi.şimdi I.V.P. filmi (ilaçlı filim)çekinecegim sonra wslp dogru yazamadım ama anlarsınız.ben doktora sertleşmeme sorunu için gittim ve daha önce taş düşürdügümü söyledim.ilk doktor taşın kanallara baskı yaptıgını taş alınınca sorunun ortadan kalkacağını söyledi.ikinci doktor hiç alakasının olmadıgını ve 6ay evli olan kişilerde sertleşme sorununu araştırabileceklerini benim böyle bir beraberlikten sonra bu iddiada bulunmam gerektigini söyledi.penise iğne yapılarak bakılabileceğini ve benim boşuna masrafa girmemem gerektigini söyledi.böyle bir masrafın fiyatı nedir hangi doktora inanayım

Cevap: Taş ile ereksiyonun bir ilişkisi yoktur. Sertleşme sorunu her yaş ve dönemde araştırlabilir. Hastanın durumu, şikayet düzeyi ve problemin tipine göre yapılacak tetkikler ve dolayısıyla masraf değişkendir. Bize başvurursanız en ekonomik şekilde sorunu çözmeye çalışırız.


Boşalma Hızı Kısırlığı Etkiler Mi?
Soru: Benım korkum spermın ılk bosalma anındakı hızından dolayı bu kısıtrlık belırtısı olabılırmı ? sperm akarken hız gerekır mı ?

Cevap: Hayır. Sperm vajina içine giriyorsa hızı çok önemli değildir.

Diyetle Böbrek Taşı Önlenir Mi?
Soru: Merhaba.30 yaşında bayanım ve yaklaşık 15 yıldır sürekli böbrek taşı düşürüyorum.Taşımı tahlil ettirdiğimde kalsiyum oksalad-kalsiyum fosfat taşı olduğu söylendi.Doktorum bana bir sürü yiyecekten mahrum kalacağım ve tekrarlamayacağını garanti veremediğinden diyet yapmamı tavsiye etmedi.Henüz ilaç kullanmak içinde erken dedi.Fakat bu işin kökten bir çözümü yokmudur.

Cevap: Diyette böbrek taşını engellemek çok zordur. Bu durum bünye ile alakalıdır. Bol su, maden suyu ve limon suyu içmek en iyi tedbirlerdir.

Prostat Büyümesi Kalıtsal Mıdır?
Soru: babam prostat.benimde prostat olma olasılığım nedir? kısacası prostat kalıtımsalmıdır?

Cevap: Hayır, Normal prostat büyümesi kalıtsal değildir. Ancak prostat kanserlerinde kalıtımın rolü vardır.

Böbrek Taşı İçin Böbrek Filmi Çektirmek Gerekli Mi?
Soru: yaş 28 erkek . böbrek ağrısıyla doktora gidildi ve yaılan ultrason sonucu bir tarafta 1 adet diğer tarafta 2 adet olmak üzere taş çıktı benden ayrıca böbrek filmi yapılması istendi bunu yaptırmak gerçekten gerekirmi ve bu durum için beni aydınlatırmısınız ivedilikle olursa sevinirim

Cevap: Ultrasonda böbrek taşı görülünce, bunun tedavisini doğru planlamak için böbrek filmi gereklidir.
__________________




rritabl - hassas mesane

Sık sık aniden gelen ve bazen tuvalete yetişemeyecek kadar sıkıştıran, idrara çıkma ihtiyacı hissediliyorsa, nedeni mesane hassasiyeti irritabl mesane; zaman zaman kasılmaları kontrol edilemeyen mesane olabilir. Bazen durumun sorumlusu bir enfeksiyondur. Ama genellikle mesane kronik olarak iltihaplanmış gibi bir görünüm yerse de neden belirsizdir. Bu rahatsızlık bezdirici olsa da tehlikeli değildir. Mesane iltihabından farklı olarak düşünülmelidir.

Belirtiler

- Ani ve bazen kontrol edilemeyen idrara çıkma ihtiyacı;

- Geceleri sık sık idrara çıkma ihtiyacı.

Teşhis

Doktor laboratuvarda incelemek üzere idrar örneği alır. İdrar yaparken özel bir röntgen filmi alınabilir (Bir boşaltma sistogramı). Ucu ışıklı ince bir boruyu uretra yoluyla mesaneye sokarak sistoskopi yapmak da bir başka olasılıktır.

ilaç Tedavisi

Enfeksiyonları tedavi etmek için antibiyotikler kullanılır. İmipramin veya kalsiyum kanal blokerleri mesanenin kasılmasını sağlayan kasları gevşetip rahatlatabilir. Başka ilaçlar da kasılmaları kontrol eden sinirlerin aktivitesini yavaşlatabilir.

Mesane hassasiyeti (irritabl mesane) enfeksiyona bağlı değilse, çoğunlukla mesane kaslarının egzersizi ve güçlendirilmesiyle çözümlenebilir. İdrar yaparken, idrarı mümkün olduğu kadar uzun bir süre tutmaya çalışmak buna bir örnektir. __________________




varikosel hidrosel spermatosel orşit epididimit testis tümörleri

Testis Hastalıkları



OP.DR.ERDAL KALCI
RANDEVU İÇİN TIKLAYIN

VARİKOSEL



Skrotum içinde pleksus pampiniformisi oluşturan venlerin genişlemesi ve kıvrımlarının artmasıdır. Genellikle ergenlikten sonra ortaya çıkmaktadır. Yaklaşık %10 oranında görülür. Varikosel genellikle sol tarafta görülür. Bunun nedenleri;
1. Sol spermatik ven sağa oranla daha uzun yol katederek vena kava inferiora ulaşır.
2. 2. Sol spermatik ven dik açı ile sol renal vene açıldığı için drenaj daha zordur.
3. 3. Sol spermatik ven yetersiz valvüler yapıya sahiptir.
4. 4. Sol spermatik ven superior mezenterik arterin baskısına maruz kalarak drenajı güçleşmektedir.
Sağ tarafta görülürse böbrek tümörü veya retroperitoneal tümörler akla gelmelidir. İleri yaşdaki erkeklerde sol tarafta aniden varikosel gelişmesi de bu tip bir tümörün geç belirtisi olabilir. Varikoselin yatar pozisyonda kaybolmaması da bu sebepleri düşündürmelidir.

Varikosel bazen kasığa vuran künt ağrıya ve testisde çekilme hissine neden olabilir. Ayakta uzun süre kalındığında ağrı artar, yatmakla azalır. Muayene tanı koymada genellikle yeterlidir. Muayenede dilate, torsiyöz venler hissedilebilir. Varikosel I. dereceden IV. dereceye kadar derecelendirilmektedir. I. derecede ıkınmayla damarlar belirginleşir, II. derecede damarlar orta kalınlıkta, III. derecede damarlar ileri derecede kalınlaşmış, IV. derecede ise damarlar çok genişlemiş, kıvrımlar çok büyük yumaklar yapmıştır ve bozulmuş dolaşıma bağlı testislerde ufalma görülebilir. Hasta yatırıldığı zaman pleksus pampiniformis boşalmakta ve ven pakeleri kaybolmaktadır. Kaybolmadığı taktirde böbrek tümörü, retroperitoneal veya intraperitoneal bir tümöre bağlı sekonder varikosel düşünülmeli ve İVP, karın ultrasonografisi, bigisayarlı tomografi gibi daha ileri tetkikler planlanmalıdır.

Varikoseli tespit edilen hastalarda spermogram spermlerin sayısı, hareketliliği ve yapıları araştırılmalıdır. Varikosellilerin yaklaşık yarısından fazlasında sperm sayısı ve hareketliliği düşmüş, sperm yapıları bozulmuştur. Bu vakalarda yüksek oranda infertilite (kısırlık) gelişir.

Ağrısız varikosellerde, testislerde ufalma yapmayan ve infertiliteye (kısırlık) neden olmayan varikosellerde tedaviye gerek yoktur. Varikosel ağrı yapıyorsa, testislerde ufalmaya ve infertiliteye neden olmaş ise cerrahi tedavi gereklidir. En etkili cerrahi girişim internal ve eksternal spermatik venlerin bağlanmasıdır.
Bir sperm hücresinin yapılmaya başlaması ile olgunlaşıp depo edilmesi arasında 75-90 gün gerektiğinden sol spermatik ven ligasyonundan ortalama 3 ay sonra sperm hücrelerine ait bozukluklar düzelmeye başlar.




.

HİDROSEL


Hidrosel, testisi saran zarlar arasında normalden çok daha fazla sıvı toplanmasıyla torbanın ileri derecede şişmesi durumudur. Normal olarak bu aralıkta testisin kayganlığını sağlamak için 0.5-1.0 ml sıvı bulunur. Hidroselde ise bu sıvı miktari 200- 300 ml hatta bazen çok daha fazla olur. Hidroselin 4 şekli vardır;

Erişkin hidroselinin iki şekli vardır.

Basit hidrosel : Tek taraflı, büyüyüp küçülmeyen, ağrısız, çok büyük boyutlara ulaşabilen, nedeni kesin olarak bilinmeyen, gergin, oval şekilli hidrosellere basit hidrosel denir.

Semptomatik hidrosel genellikle erişkin yaşlarda skrotal bir patoloji sonucu meydana gelir. Akut epididimit ve akut orşit sonucu emilenden daha fazla miktarda sıvı salgılanması sonucu olur. Testis tümörlerinin % 10-15’inde kronik hidrosel gelişebilir. Hidroselin tek tedavisi cerrahidir.


SPERMATOSEL

Testisin üzerinde ve arkasında yer alan, küçük, ağrısız kitlelerdir. İçerisinde ölü spermler bulunan kistik bir oluşumdur. Spermlerin birikmesi sonucu kistik yapı meydana gelmektedir. Nedeni bilinmemektedir. Ağrı yapmaz. Hasta skrotumun içinde testisden ayrı, testisin arka üst tarafında bir sertlik veya şişlik olduğunu fark eder. Muayene ve ultrason ile tanı koyulur. Büyük hacimlere ulaşmadığı taktirde tedaviye gerek yoktur. Çok büyürse ameliyatla çıkarılır.

ORŞİT



Değişik mikroorganizmaların kan yoluyla testise ulaşması sonucu gelişen testis enfeksiyonudur. E. Coli, stafilokok, streptokok, klebsiella ve psödomonas en sık rastlanan mikroorganizmalardır.


Özellikle kabakulak orşiti sık görülmesi nedeniyle özel dikkat gerektirir. Puberteden önce oldukça nadirdir. Kabakulak orşitleri parotitislerin %20-35’inde görülür. Bazen parotit olmadan da orşit görülebilir. Genellikle parotitisden 3-4 gün sonra başlar, skrotum eritemli ve ödemlidir. Ateş 40 dereceye ulaşabilir. Epididimitde görülen karakteristik üriner semptomlar yoktur. Kabakulak orşiti olan vakaların %30’unda spermatogenez geri dönüşümsüz olarak hasar görmüştür. Etkilenen testiste atrofi görülür.
Orşitlerde testis büyümüş, hassaslaşmıştır. Skrotum cildi kızarık ve kalınlaşmıştır. Hastanın ateş 40 dereceye çıkabilir.
Tedavide antibiyotikler, analjezik ve ateş düşürücüler, spermatik kord çevresine anesaaai, yatak istirahati ve lokal soğuk-sıcak uygulanması yararlıdır. Testisin yukarı asılması hastayı rahatlatır.

EPİDİDİMİT



Değişik mikroorganizmaların epididime ulaşması sonucu gelişen epididim enfeksiyonudur. Psödomonas, enterobakter, N. Gonorhoea ve C. Trachomatis gibi mikroorganizmalar etkendir. Skrotumda aniden başlayan şiddetli ağrı vardır. Skrotum büyümüş ve derisi kızarıktır. Epididim hassastır. Önceleri epididim skrotumdan ayırd edilirken daha sonraki saatlerde skrotumda tek bir kitle halinde palpe edilir.
Tedavi; antibiyotik, yatak istirahati, soğuk kompresyon, spermatik kord çevresine anesaaai uygulanabilir. :):):):)üel ve fiziksel aktivite kısıtlanır.
Epididimitler iyi tedavi yapılırsa komplikasyonsuz iyileşir. İyi tedavi yapılmaz ise kronikleşir, infertiliteye neden olabilir, hatta skrotal fistül gelişebilir.



TESTİS TÜMÖRLERİ



Testis tümörlerii tedavisi mümkün olan ve yüksek oranda kür elde edilebilen genç ve orta yaşlı erkeklerde daha sık izlenen tümörlerdir. Seminom grubu testis tümörleri radyoterapiye çok duyarlı olup orşiektomi ve ışınlama ile tüm evreler için % 90’nın üstünde kür oranı elde edilir. Non-seminom testis kanserlerinin tedavisinde efektif kemoterapi kombinasyonlarının kullanılmaya başlanmasıyla kür oranı % 40’lardan % 80’lere yükselmiştir.

PATOLOJİ
Testiküler malignitelerin çoğunluğu (%95) germ hücreli tümörlerdir. Germinal hücreli tümnörler seminom ve non-seminom olmak üzre iki ana gruba ayrılırlar. Seminomların klasik, anaplastik ve spermositik sub grupları vardır. Embryonel karsinom, koryokarsinom, yolk salk tümörü, teratomlar ise non-seminomatöz germ hücreli tümörlerin sub gruplarıdır.

KLİNİK GİDİŞ
20-34 yaşları arasında görülme sıklıkları artar. Testiste ağrılı veya ağrısız şişlik en sık izlenen semptomdur. Human koryonik gonodotropin (HCG) salgılayan tümörlerde jinekomasti izlenebilir.Paraortik tutulumda ilk bulgu bel ağrısı olabilir.
İlk yayılımları spermatik ven boyunca renal pedikül ve paraortik bölge lenfatiklerine doğru olur. Paraortik ve vena cava çevresindeki lenfatiklere yayılım çoğu kez retrograttır. Daha sonraki yayılım duktus torasikus yoluyla sol supraklavikuler bölgeye veya transdiyafragmatik lenfatiklere olur. Hematojen :):):):)stazlar ise direk vasküler invazyonla en çok akciğer, karaciğer, beyin, ve kemiğe olur. Seminomlar çoğunlukla erken evrede teşhis edilebilirken (% 65’i evre I ve % 25’i evre II) non-seminomlarda daha geç evrelerde tanı koymak mümkün olabilir (% 45’i evre I, % 35’i evre II, ve % 25’i evre III)

TANI ve EVRELEME ÇALIŞMALARI
Tanı histopatolojik olarak konulur. Testiste kitle varlığında değerlendirme için yüksek spermatik kord bağlanması yoluyla yapılan radikal inguinal orşiektomi ilk tercihtir. Transskrotal biyopsi tümörün skrotuma ve lokal lenfatiklere yayılma riski dolayısıyla kullanılmamalıdır. Transskrotal yaklaşımların retrospektif olarak incelenmesi sonucunda yüksek inguinal orşiektomi ile kıyaslandığında küçük ancak istatistiki olarak anlamlı fark bulunmuştur (transkrotal da nüks oranı % 2.9 iken yüksek orşiektomide % 0.4)
Evreleme çalışmasında fizik muayene, akciğer röntgeni, tam kan, rutin biyokimya (özellilke LDH), sedim gibi tetkikler mutlaka istenmelidir. Bipedal lenf anjiografi ve IVP bilgisayarlı abdominopelvik tomografi tetkikinin yoğun şekilde kullanılmasından dolayı artık sık kullanılmamaktadır. AFP (alfa fetoprotein) ve BHCG gibi tümör belirteçleride mutlaka istenmelidir. Seminomlarda % 10 -15oranında BHCG yükselebilir (Sinsidyotrofoblastik hücrelerden salınır). Ancak AFP yüksekliği izlenmez, eğer izleniyorsa bunlar non-seminom tümör gibi tedavi edilmelidir.. Nonseminom tümörlerin yaklaşık % 90’da BHCG ve AFP yükselir. BHCG’ nin yarı ömrü bir gün iken AFP ‘ de bu süre beş güne ulaşır.
Takipte akciğer filmi, AFP, BHCG, LDH, abdominopelvik bilgisayarlı tomogrofi istenmelidir. American Joint Comitee on Cancer (AJCC)’nin TNM evrelemesi sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra Royal Marsden evrelemesi de kullanılan diğer bir sistemdir. Evre I kanser testise sınırlıdır.Skrotum invazyonu evreyi değiştirmez ancak inguinal lenf nodlarına sıçrama riskini yükseltir. Epididim, tunika albuginea, spermatik kord tutulumu da evreyi arttırmaz, ancak retroperitoneal nod tutulumu ve nüks olasılığını arttırır. Evre II’de paraortik ve retroperitenoal lenf nodları tutulmuştur. Beş lenf nodundan fazla tutulum, 2 cm’den büyük lenf nodu varlığı, ekstanodal yağ dokusu invazyonu nüks ihtimalini arttırır. 5 cm’den büyük lenf nodu (bulky hastalık) tutulumu kötü prognoza işaret eder. Evre III’de ise hastalık artık retroperitoneal nodları da aşmıştır.

TEDAVİ
SEMİNOMLAR:
Erken evre seminomlarda (Evre I ve II) yüksek orşiektomiyi takip eden radyoterapi ile % 90’nın üzerinde kür sağlanır. Mikroskobik yayılım riski altındaki lenf nodu bölgeleri (homolateral iliak ve retroperitoneal) “hokey sopası” şeklinde bir alandan 25 Gy dozda ışınlanır ve evre I’de %98 oranında kür sağlanır. Bu hastalarda aynı taraf iliak lenf nodlarının paraortik bölgeyle birlikte ışınlamasının sadece paraortik bölge ışınlaması ile karşılaştırılmasında üç yıllık nüks oranları sırasıyla % 96.0 ve %96.6 olarak bulunmuştur. Sağ kalımda benzer şekilde %100 ve %99.3 olarak bulunmuştur. Bu yüzden sadece paraortik bölge ışınlaması risk grubunda olmayan hastalarda alternatif bir tedavi yaklaşımıdır. Cerrahi sonrası ışınlama yapılmaksızın sadece takip yapılan hastalarda nüks oranı % 15 olarak bulunmuştur. Bu hastalarda nüks radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilebilmiş, ve beş yıllık sebebe bağlı sağ kalım % 99.5 olarak bildirilmiştir. Bu yüzden düşük risk grubu hastalarda diğer bir alternatifde radyoterapisiz takip olabilir. Evre II’de gross hastalık bölgesine 10 Gy ek doz verilir. 5 yıllık sağ kalım % 90 civarındadır. Gerek duyularsa bu hastalarda mediasten ve sol supraklavikular bölgede ışınlanabilir. Evre IIB’de toplam doz gross hastalık bölgesinde 45 Gy’ e kadar çıkabilir. Cisplatin içeren kombinasyon kemoterapileride tedaviye eklenebilir. Bu grup hastalarda beş yıllık sağ kalım % 60 civarındadır. Evre III-IV hastalıkta ilk tedavi kemoterapi olmalı ve residüel hastalığa radyoterapi yapılmalıdır. En sık bleomysin, etoposid ve sisplatin kombinasyonları kullanılır. EP, PVB, VIP rejimleri de diğer kullanılan şemalardır.Bu grup hastalarda ise beş yıllık sağ kalım % 60’ın altındadır.

NON-SEMİNOMLAR
Effektif kemoterapi rejimlerinin gelişmesiyle bu tümörlerin iyleşmesinde hayli başarı sağlanmıştır. Erken evrede erişkinlerde abdominal yoldan testisin çıkarılması ve retroperitoneal lenf di:):):):)iyonu uygulanan bir metoddur. (Bu metodun uygulandığı klinik olarak evre I olan % 27 hasta evre II ye yükselmiştir) Ancak çocuklarda retroperitoneal lenf nodu di:):):):)iyonunun morbidite (tam empotans veya retrograt ejekülasyon) dışında tedaviye bir katkısı yoktur. Kemoterapi nüks düşünüldüğünde hemen uygulanmalıdır. Diğer bir alternatif de lenf nodu di:):):):)iyonu uygulamadan yüksek inguinal orşiektomi yapılmasıdır. Hastalar kısa aralıklarla dikkatli olarak takip edilmelidirler. % 90-95 civarında kür elde edilebilir. İleri hastalıkta ( bulky evre II, evre III ve IV’de) kombinasyon kemoterapisi uygulanır (BEP, PVB, VIP). Kemoterapi orşiektomiyi takiben de uygulanabilir. Seçilmiş vakalarda kemoterapi sonrası residü hastalığı olanlarda residü kitlenin çıkarılması da bir alternatifdir (Ancak sağ kalım avantajı göstermez, fakat rasidüde malign hücrelerin varlığı kemoterapiyi uzzattırabilir). Diğer bir alternatif te mikroskobik hastalığa veya büyük lezyona radyoterapi uygulanmasıdır (40-45 Gy). Klinik çalışama olarak otolog kemik iliği nakli ve yüksek doz kemoterapi uygulamaları devam etmekte olup, sonuçları netleşmemiştir. İleri hastalık grubunda kür oranı % 60-80 arasında değişmektedir.

TEDAVİYE BAĞLI YAN ETKİLER

ERKEN DÖNEM
25 Gy dozunda uygulanan radyoterapide yoğun yan etkiler gözlenmesi nadirdir. Bulantı, iştahsızlık, diyare izlenebilir. Kemoterapiye bağlı olarak erken dönemde bulantı kusma, halsizlik, nötropeni ve allopesi gözlenir.
GEÇ DÖNEM
25-35 Gy dozlarında da geç etkiler sık izlenmez. Tedavi sırasında böbreğin aldığı doza dikkat edilmelidir. İkincil malignite oluşması oldukça nadir olup en erken tedaviden 10 yıl sonra gözlenebilir. Kemoterapiye bağlı oligospermi, ikincil lösemi, renal fonksyon bozukluğu, işitme kaybı (sisplatin içeren rejimlerde), pulmoner toksik etkiler (bleomisin içeren rejimlerde) gözlenebilir.

RADYASYONUN SAĞLAM TESTİSE ETKİLERİ
Testis radyasyona çok hassastır. 1 Gy oligospermiye, 6 Gy mutlak steriliteye neden olur. Pek çok hastada tedavi öncesi sperm bozuklukları veya oligospermi mevcuttur. Seminom olgularında radyoterapi uygulandığında radyasyonun saçılma etkisine bağlı olarak karşı testiste problem doğabilir. Saçılan doza bağlı olmak üzere radyoterapiden sonra sperm sayısında azalma izlenebilir (interfaz ölümü). Yedinci haftadan sonra oligospermi, onuncu haftadan sonra aspermiye rastlandığı rapor edilmiştir. Genellikle bir yıl içinde düzelme izlenir. Karşı testisi korumaya yönelik bloklama yapılırsa bu etkiler daha az oranda izlenir.
__________________
 
Geri
Üst