Zor zamanlarınızı daha da zorlaştıracak 15 kusurlu hareket!

ESDE

Hamiş Melek
Zor zamanlarınızı daha da zorlaştıracak 15 kusurlu hareket!
zor zamanlar, zor, kusurlu hareketler, kusurlu, zaman konusunu incelemektesiniz



Sevgili Melekler,

Zor zamanlarınızı daha da zorlaştıracak 15 kusurlu harekete gelin birlikte bakalim;





flowerbar-83.gif



1- SIZLANMAK

Ona buna dert yanarız. Belki sakinleşmek, belki de bir çözüm bulmak, yardım almak için fakat sızlanacağınız en yakınınızdaki kişinin dahi bir süre sonra size “sızlanıp duruyor işte” diyerek küçümseme ihtimali yüksek. Bu hareket sizi daha da ümitsizliğe itecektir. Çünkü koçluk dilinde yaygın olan “olumlama” psikolojisine tam ters bir hareket yapıyorsunuz demektir. Dikkat etmek gerek, harflerin, kelimelerin gücü sandığımızdan da fazla. Hatta konuştuğumuz şeylerin “dua” yerine geçme ihtimali de yüksek. “Aura”mızı kirleten ya da pırıl pırlı yapan bir sır, bir güç var kelimelerde. Aynı zamanda her şeyi tenkit etmeye doğru gider bu hareket ve arkasından da “ben haklıyım, ben en iyisiyim, niye bunlar benim başıma geliyor ki” isyanları başlar. Aman dikkat.

2- DANIŞMA-MAK

Danışmak derken birinci madde ile birlikte önüne gelene dert yanmaktan bahsetmiyoruz. Adamakıllı, sizi gerçekten “empati” ile dinleyebilecek, konunuzla ilgili engin tecrübeleri olan, ör yargılı olmayan kişilerden bahsediyoruz. Bu da bir elin parmaklarının sayısını geçmez sanırım. Ve tabi ki dinleyecekseniz danışın. Kendi masallarınıza devam etmeniz bir anlam taşımıyor. Mümkün ise durumunuzu hiç bilmeyen, farklı bir bakış açısı sunabilecek kişilere de danışmakta fayda var. Yani sosyal bir konuyu mühendis bir zeka ile masaya yatırmak gibi. Amaç algı çukurundan çıkmak ve körlüğü yenmek, perdeleri açmak.

3- ÇIRPINMAK

Bir yerde okumuştum “denizde boğulan tek canlı insandır” diye. Çünkü suyun kaldırma kuvvetine karşı üstün zekası!!! İle çözüm bulmaya çalışan, kendini o gücün sakinliğine bırakmayan, korkan ve çırpınan, çırpındıkça da batan yaratık diyorlar insan için. Bu sakinlik, sukûn, eski dilde “sekine” gibi kelimelerin kalbimizde ve ruhumuzdaki etkisi iyi araştırmak gerek. Hemen çözüm bulmaya çalışmak, aynı algılar üzerinden ısrarla devam etmek, sağa sola savruluyormuş gibi çaresizlikle ne yapacağını şaşırmak hiçbir şekilde fayda getirmeyecektir. Sizi ve çevrenizi üzmekten başak bir işe yaramaz. Bu çırpınma fiilinin en güçlü nedeni de “korku”dur. Yani geçmişteki korkuları ve geleceğe ait kaygıları ve o anın sıkışıklığını birlikte yaşamak. Aman uzak durun.

4- SÜREKLİ KONUŞMAK

Birinci madde ile de bağlantılı. Nedir bu her şeyi konuşma isteği. Güya iletişim kuruyoruz. Hayır kardeşim, kusura bakmayın ama iletişim diyerek konuştukça batıyor battıkça da konuşuyoruz. Bunu yerine içe doğru bir iletişim kursak da hayatımızın en can alıcı tespitlerini yapmaya çalışsak nasıl olur. Tabi, yanındaki kişi ile konuşmak kolay ama içimizdeki “ben”e ulaşmak o kadar zor ve uzun bir yol ki! Sessizliğin gücünü keşfetmek gerek. Rahatlayacağım diye ağza geleni söylemek, kendi yalanlarımızı başkasına da kabul ettirmeye çalışmak ahmaklıktan başka bir şey değildir. Konuştuklarımızın esiri, konuşmadıklarımızın hükümdarıyız. Yerinde, zamanında ve basit bir anlatımla iletişim kurmayı deneyin.

5- SUÇLAMAK

En iyi başardığımız madde diyebiliriz buna. Ve tabi ki bir de bahanelere sığınmak. Eğer bu suçlama ve bahanelerde haklı iseniz zaten yapacağınız bir şey kalmamış ve olan olmuştur. Ah, vah etmeye ne gerek. Kendimiz eder kendimiz buluruz genelde. Hayatın parametrelerini tümüyle kontrol etmeye çalışmak kaderi inkâr etmek demektir aslında. Hâl bu ki kader adildir, kul ise zalim. Bu adaletin ne anlama geldiği yıllar sonra kendini gösterebilir. Önemli olan niyeti temiz tutmak ve gayret ipine sarılmaktır. Hep de kişileri konuşuruz, bol bol dedikodu, yargılama, belki de bela savurma. Tüm bu suçlamaların bize dönüşü olacaktır sakın unutmayın.

6- SÜREKLİ DÜŞÜNMEK

Düşünmek, fikir alışverişinde bulunmak, çözüm aramak güzel şeylerdir. Fakat uzun süre ve çıldırasıya aynı konu üzerinde yol almak size yolu da unutturur, hedefi de. İkinci madde ile bağlantılı olarak şöyle bir kenara çekilsek, dinlesek, dinlensek, içe doğru yolculuğa çıksak, bir süre o konudan blok halinde uzaklaşsak. Belki bir gün belki de 1 ay o konuda hiçbir şey yapmamak. Yani hayata müdahale etmeye çalışmadan akışına bıraksak nasıl olur. Deneyin, o konuya tekrar döndüğünüzde zamanın ilaç gibi yaraları sarmaladığınızı, zihindeki tıkanmaların açıldığını fark edeceksiniz.

7- YAKININIZDAKİLERİN ANLAYACAĞINI DÜŞÜNMEK

Genelde tam tersi olur. İletişimin bozulacağı ilk halkalardır onlar. Ben yakınımdakiler kesin anlar diyerek hemen kendinizi kandırmayın. Durumunuzu kaldırabilecek kişiler size yakındır, diğerleri kim olursa olsun uzaktır bu anlamda. Birinci ve dördüncü maddeler için de bu kişilere ümit bağlamayın. Bu cümleler sizi yalnızlığa itsin diye yazmıyorum. Hayal kırıklığına uğramayın, beklentiniz büyük olmasın diye yazıyorum. Çünkü bu çekirdek çevredeki ümitsiz yaklaşımlar enerjinizi daha da sömürecektir.

8- KİŞİSEL MARKA DEĞERİNİ UNUTMAK

Çevrenizde cereyan eden hemen her şey sizin değerinizi yok saymaya ya da alçaltmaya çalışır. Bir de siz kendinize bu kötülüğü yapmayın. Bir hata, bir ayıp geriye kalan tüm güzellikleri örtmez. Ve insan hataya açık yaratılmıştır. Sanki bu zamana kadar hayatında başarı ve huzuru hiç yakalayamamış gibi davranmaya başlarla size. Yok böyle bir şey. Her insan değerlidir, yaratıklar içerisinde en üstün özelliklerle donatılmıştır. Kimse kimseyi yargılayacak, değer biçecek konumda değildir. Hayat bir üniversite sınavı ya da yazılı sınav filan değildir. Kuralları koyanın da, sonunda not verecek gücün insan olmadığı da açıktır. Sakın böyle bir girdaba sürüklenmeyin. Olumsuzluk hissi veren şeylerden, kişilerden uzak durun ya da kulak tıkayın, sabredin. Ve kişisel marka haritanızı tekrar tekrar gözden geçirin.

9- SEN SUÇLUSUN

Tamam, doğru. “Peki şimdi ne olacak? Bilmem valla, ne yaparsan yap. Her şeyi mahvettin zaten.” İşte bu ifadeler dolaşır durur atmosferinizde. Ve siz bu tabakayı bir türlü aşamazsınız. Çünkü roket enerjisi gerekiyor bir çeşit. Hatayı kabul etmek ve düzeltmeye çalışmak, özür dilemek büyük bir erdemdir. Fakat siz bu düzeltmeleri yaparken içi kara, kanlık insanlar sürekli size bunu fısıldar. “Senin suçun” diye. Ve siz de artık çözümden ziyade kendinizi suçlamaya çalışarak zor zamanlarınızı daha da zor hale getirmeyi başarmışsınızdır. Kolay gelsin.

10- KORKMAK VE ENDİŞE ETMEK

Hayatı zindan edecek bir madde daha. Üçüncü madde ile de ilgili. Korku plansız, çözüm odaklı olmayan zihinlerin eseridir. Başkaları da bu korku yangınına ateş atar söndürmeye çalışacağı yerde. Korku, endişe ölçülü olunca harekete geçmeye yarar. Fazlası gerçekten yakar, bitirir. Bu durumunuzdan kötü anlamda faydalanmak isteyenler olacaktır. Korkuya, endişeye, vehimlenmeye ayıracağınız vakti, enerjiye, ümitli olmaya ve çözüm bulmaya ayırsanız daha akıllıca değil mi! Fark ettiğim şu ki; herhangi bir sor durumla karşılaştığımızda eski korkularımızı da sırtımıza yüklenerek, yeni korkularla beraber yola koyuluyoruz. Ve aylar geçiyor biz hâlâ korkmaya devam ediyoruz. Yazık geçen zamana.

11- YÜZLEŞMEKTEN KAÇINMAK

Bu “yüzleşme” kelimesinin kendisi dahi ağır bir kelime zaten. Ben bu durumu çok fazla ağırlaştırmama taraftarıyım. Yoksa daha da yıkıcı olabiliyor ve yukarıda yazdığım birçok maddeye negatif anlamda katkıda bulunuyor. Kendinizi gözlemleyin, sorgulayın, sorgulatın, başkalarından kendinizi dinleyin, algılarınız hesaba çekin vs. Hayatın belli aşamalarında bu yüzleşme, siz isteseniz de istemeseniz de olacak zaten. Hayatın yedi dönemine ait araştırma yapabilirsiniz. Bence zaten sürekli küçük ama etkili yüzleşmeler gerekiyor.

12- EYVAH DEPRESYONA GİRDİM NE OLACAK ŞİMDİ!

Merak etmeyin, robot değilsiniz zaten ki resetleme düğmenize basalım. Konuyu abartmayalım, üzülürüz, kalbimiz sıkışır, mantığımız durur, tüm çözüm yolları kapanmış gibi algılarız ve hatta cinnetin kıyısına dahi yaklaşabiliriz. Önemli olan insanın doğasında olan bu geçiş süreçlerini doğru yönetebilmektir. Çaresiz kaldığımız durumlarda yardım istemeyi bilmeliyiz. Bu yardım ikinci madde kapsamına girer, birinci ve üçüncü madde kapsamına girmez, yanlış anlaşılmasın. Siz zannediyor musunuz ki herkes güllük gülistanlık yaşıyor da bir tek siz bu haldesiniz. İsterseniz hapishaneleri, hastaneleri ziyaret edebilirsiniz. Ona varana kadar bazı gazetelerin ikinci üçüncü sayfalarına göz gezdirmek yeterli. Beslenme çantanız, güç kaynaklarınız olsun hazırda ve bunlardan sürekli yararlanın.

13- HEMEN BİR ÇÖZÜM BULMALIYIM, KARAR VERMELİYİM ARTIK

İşte en kusurlu hareketlerden biri de bu. Bu maddeden önce onuncu, sekizinci ve üçüncü maddelerin ölümcül atmosferinden çıkın. Acele ve sabırsızlıkla gelen zoraki, yıpratıcı, akıl dışı çözümler kimseye bir fayda getirmez. İlginç olan ise sizin ve çevrenizin size olan baskısı hep bunu ister. Sakın aldanmayın. Herkes sorunlarına iki günde mi çözüm bulmuş, iki ayda mı, iki yılda mı bir araştırın. Ahkâm kesenlerin gazına gelmeyin. Bir tamirci, bir cerrah, bir hafiye, bir diplomat edasıyla yaklaşın sorunlara ve kararlarınızı öyle verin. Bekleyerek fırsatları kaçırın ya da sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getirin demiyorum. Sadece beklemenin, sabrın, analizin, zamanın gücünü hissedin demeye çalışıyorum.

14- VAZGEÇMEK

Size fayda getirmeyen, daha büyük yanlışlara sürükleyen bir şeyden vazgeçebilirsiniz. Fakat bu kelimenin kendisi “yokluğu” hatırlatıyor zaten. Evren, varlıkla, var olma ile yaşar, güzelleşir. Ötedeki sonsuz hayat da, içinden yoklukların çekilip alındığı saf, temiz, duru bir hayattır. Radikal kararlarda, hayatın dönemeçlerinde hep vazgeçişler vardır ama tehlikelidir de. Yeniden planlamak, denemek, sebat etmek, gayret etmek insan makinesinin doğasında vardır. Hani, bu makinenin bir düğmesini kapatmak gibi olmasın, sonra daha büyük arızalara yol açabilir.

15- MİSKİN MİSKİN OTURMAK, SADECE OTURMAK

Dünyanın en sıkıntılı insanı çalışmayan, âtıl kalan insandır. Zor zamanları daha da zora sokan şey, o kadar alternatif çözüm olduğu halde ayağa kalkarak harekete geçmemektir. Hep birilerinden bir şeyler beklemek, “can sıkıntısı işte” diyerek boş boş oturmak ve yukarıdaki maddelerle birlikte daha da derinlerde kaybolmak. On dördüncü maddenin iyice açığa çıkmış halidir bu. Ve artık ya bir mucize gelir sizi bulur ya da bir musibet. Çünkü boş kalmak da bir harekettir varlıklar için ve her hareketin de bir bedeli vardır. Zamanında, planlı şekilde yapılmayan aksiyonların bedeli ise hep ağır olmuştur.

Bu kusurlu hareketleri yapsak dahi hakemden kırmızı kart değil de sarı kart görmemiz dileği ile : )




kaynak:Murat Esenli
 
Geri
Üst