Bilincin Analizi
Yrd. Doç. Dr. Ömer AYTAÇ
BİLİNCİN SOSYOLOJİK ANALİZİ
BİLİNCİN SOSYOLOJİK ANALİZİ
THE SOCİOLOGİCAL ANALYSES OF CONSCİOUSNESS
Ömer AYTAÇ (*)
Özet
Bilinç kavramı, genelde psişik kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmakta ve psikolojik bir olgu olarak görülmektedir. Oysa, bilincin toplumsal bir boyuta sahip olduğu, toplumsal süreçte oluşan ve toplumsallığa içkin bir farkındalık adası olduğu çoğu zaman göz ardı edilir. Bu yazıda, bilinç olgusunun sosyolojik bir görüngüye sahip olduğuna dikkat çekilmektedir.
Anahtar kelimeler: bilinç, bireysel bilinç, toplumsal bilinç, modern bilinç
Abstract
The concept of consciousness generally use to as synonymous with the concept of psychic. At the same time this concept has been studied as a psychological phenomenon. Whereas the consciousness has always a social dimension and it occurs in social process and it is a focus of awareness related the social reality. And this reality is generally not considered in social dimension. in this study we tried to approach to sociological dimension of consciousness phenomenon.
aaa words: consciousness, individual consciousness, social consciousness, modern consciousness
Giriş
Bilinç, genel olarak, “insanın nesnel dünyayı ve kendi kişisel varlığını anlamasına etkin biçimde katılan zihinsel süreçlerin toplamı (Frolog vd., l997:59) olarak tanımlanır. Bir başka deyişle bilinç, kişinin etrafında olan bitenleri fark etmesini sağlayan, gerçekliğin farkına varma yetisi olarak görülebilir. Bilinç hem bireysel, hem de toplumsal dünyanın gerçeğine vakıf olma, onu hissetme, katılma ve onu değiştirmenin aracıdır.
Bu yönüyle bilinç, yalnızca insana özgü bir realitedir. Bireyin hem kendisinin hem de dış dünyanın bütünlüklü bilgisine ulaşmasını sağladığından bilincin bireysel (psikolojik) ve toplumsal (sosyolojik) olmak üzere iki temel boyutu bulunmaktadır.
Mc Dougall’a göre, “her toplumun bir kolektif zihni/bilinci vardır”. Toplum, zihinsel birlik etrafında örgütlenmiş bir yapıdır. Bireyin bilinci, zihinsel ya da amaçlı güçlerin bir arada bulunduğu bir sistemi andırır. Bu sistemi biçimlendiren toplumun ortak zihnidir. Bir başka deyişle, "toplum kişinin zihni, kişinin zihni ise toplumun zihnidir. Bu grup zihni, o gruptaki kişinin zihni dışında veya onun üstünde bir zihniyet değildir. Bu zihinsel birlik sistemi, grubu oluşturan üyelerin sosyalleşmiş zihinleri arasındaki birlikteliktir"(Arkonaç, l993: 4).
Bilinç kavramının anlam çerçevesinin genişliğinden dolayı farklı disiplinler ve kuramsal yaklaşımlar bu kavrama farklı perspektifler getirmişlerdir. Psikolojide, psikiyatride, tıpta, antropoloji, sosyoloji ve felsefede farklı yaklaşımlara rastlamaktayız.
Bu yazıda, genelde psişik bir fenomen olarak görülen bilinç kavramının, toplumsal içerimine, toplumsallık eklemli oluşumuna ve toplumsal dünyada bilincin ne tür bir sosyolojik görüngü oluşturduğuna ana hatlarıyla değinilmektedir.
Psikolojik Açıdan Bilinç
Bilinç kavramı, çoğu kez, "psişik" kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılır. Psikolojik bağlamda bilinç, öz itibariyle, "algı ve bilgilerin anlıkta duru ve aydınlık olarak izlenme süreci" olarak tanımlanır (Enç, l974: l9).
Bilinci psikolojik bir realite olarak gören Wundt, insanlarda iki aşamalı bilinç olduğundan söz eder. Bunlar, "bilinç odağı" (bilincin en parlak noktası) ile "bilinç alanı" ndan (açık olmayan bazı duyum ve duygular) oluşurlar (Bruno, l982: 56).
James, bireysel yaşamın özü niteliğindeki insan bilincinin bir süreç niteliğinde olmadığını savunur ve onu düşünce ve subjektif yaşamın sürüklendiği bir kaynak olarak niteler. Ona göre, bilincin temel özelliği, kişiyi kendi varlığının farkındalığına sahip kılmasıdır (Zijderveld,l985: 39).
Psikolog G.T. Ladd ise bilinci öz itibariyle, “uyanık olduğumuz zaman ne isek o, yani farkında olma hali” (Shaffer, l991: 26) olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede, bilinç, bir tür uyanıklık durumu, olan bitenlere tanık olma, onları algılama, duyumsama, müdahalede bulunma şuurudur.
Psikolojide ve psikiyatride bilinç olgusuna ilişkin tekil bir bakış mevcut değildir. Aksine, farklı yaklaşımlar bu konuda değişik perspektiflere sahiptirler. Bilinç kavramına psikolojik yaklaşımlar içerisinde merkezi yer veren ise yalnızca psikoanalitik ekoldür denebilir.
S.Freud'un psikoanalitik kuramında, zihinsel süreçler derinlikli bir yapılanma gösterirler. Bilincin belirli zihinsel katmanları vardır. Zihinsel süreçlerin en derininde bilinçdışı yer alır. "bilinçdışında yerleşmiş olan istek, dürtü, anı ve yaşantılar sözle ifade edilemezler, kısmen sanat ürünlerinde kendilerini açığa vurabilirler. Zihnin biliçdışı katmanında tam bir kaos hakimdir, hiçbir mantık ve kural geçerli değildir. (...) Bilinçdışının bilince en yakın olan bölümünde yerleşmiş anı ve yaşantılar ise bilinçli çabayla veya bazı zamanlar kendiliklerinden farkedilebilir hale gelirler. Bu zihin katmanına bilinçaltı adı verilir ve bilinçdışından kısmen farkedilebilir olmasıyla ayrılır. Bilinçaltı kavramı, gündelik dilde yanlış olarak çok sıklıkla bilinçdışı yerine kullanılmaktadır. Bilinç ise bütünüyle farkına varılan süreçlerin yer aldığı zihnin en üst fakat en küçük katmanıdır, aysbergin görünen kısmıdır. Psikoanalize göre psikolojik bilinçlilik için uyanıklık ve farkında olma yeterli değildir. Zihinsel süreçlerin gerçeğe uygun, neden-sonuç ve yer, zaman bağlantılarını da gözeten mantıklı işlemler olmaları gereklidir" (Göka, l990:206-207).
Sosyolojik Açıdan Bilinç
Sosyolojide bilinç olgusu, bireyin topluluk içinde yaşıyor olmasından kaynaklanan sosyal boyutunu ifade eder. Sosyolojik kuramda bilinç, özellikle toplumsal bilinç, toplumsal yaşamı, varoluş süreçlerini anlamak için oldukça işlevsel bir kullanıma sahiptir.
Bilincin sosyolojik boyutu, onun somuta indirgenebilen ve daha çok toplumsal düzlemdeki algısıyla ilişkilidir. Düşünsel, eylemsel ve insani tüm edimlerimiz bir bakıma sahip olduğumuz bilinç evrenini referans alır. İç ve dış dünyaya ilişkin algılama ve yorumlama çerçevemiz büyük ölçüde bireysel ve toplumsal temelli bilinç formlarının etkisi altındadır.
Erichorn vd.(l985:278), bilincin, tümüyle insana özgü bir gerçeklik olduğunu ve bireyin tüm kavrayıcı etkinlik biçimlerini kapsadığını ileri sürmektedirler. Onlara göre bilinç, "nesnel gerçekliğin toplumsal belirlenimli düşünsel yansımasını bize gösterir".
K.Manheim, İdeoloji ve Ütopya'da bilince toplumsal bir içerik yükleyerek, insan bilincini kendi toplumsal varlığının belirlediğini ileri sürer. Aksine insanların varlığını bilinçlerinin belirlemediğini savunur (Erichorn vd. l985:99).
Ozankaya da, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü'nde, bilinci, sosyolojik bir gerçeklik olarak ele alır. Ona göre bilinç, "insanın çalışma süreci içinde, eş deyişle toplumsal ilişkiler süreci içinde nesnel çevresini ve kişisel varoluşunu anlamasını sağlayan düşünsel süreçlerin tümüdür" (l984: 21). Burada bilinç, bireyin tüm varoluşunu sağlayan ve onun hayatını anlamlandıran duyarlılık biçimlerini ve düşünsel süreçlerini kapsar.
Yine, Hamilton da, bilincin toplumsal boyutuna vurgu yapmaktadır. Ona göre, bilinç, her şeyden önce toplumsal olanın yani toplumsal yaşamın bir ürünüdür ve toplumun ortak zihinsel süreçlerinin bileşkesidir. Düşünce ve dil nasıl toplumsal süreç içerisinde oluşuyorsa bilinç de toplum üyelerinin ortak düşünme, davranma ve bakış açılarının genel ifadesidir. Bilinci oluşturan en temel dinamik toplumsal koşullar ve toplumsal yaşam deneyimleridir. Bilinç sosyal ilişkilerin evrimiyle yakından bağlantılıdır. Bilinci oluşturan öğelerle bilinç arasında etki-tepki ilişkisi bulunmaktadır. Hem bilinç toplumu biçimlendirmekte hem de toplum ve toplumsal koşullar bilinci belirlemekte ve yönlendirmektedir (Oskay, 1983:224).
Oskay (l983:225)’a göre, sosyolojik ele alındığında 'bilinç' açısından öncelikle toplumsal yaşam ve bu yaşamın işleyiş biçimleri, nitelikleri ve değişen toplumsal koşullar önem taşımaktadır. Bilinç, bu koşulların kesiştiği noktada oluşur.
Sosyolojik açıdan bilinç, toplumsal yaşama ilişkin farkındalıklarımız ve bundan hareketle oluşan duyarlılıklarımızı ifade eder. Toplumun içinden bakmak, algılamak, düşünmek ve tepkiler vermek vs. toplum bilincini içselleştirdiğimiz anlamına gelir. Toplumsallaşma sürecinde, bireyler toplumun geçerli değer ve norm sistemlerini tanıma, kabullenme ona uygun hareket etmenin yollarını öğrenirler. Bu süreçle birlikte, bireyler ortak bir algılama ve duruş keşfetme imkanı bulurlar ve toplumsallığa içkin ortak coşku, heyecan ve korkular edinirler. Toplumsal bilinç, genel anlamda toplumsallığa ilişkin kuşatıcı bir farkındalık zemini keşfetme anlamı taşır. Bu yönüyle toplumsal bilinç, tek tek bireylerin bilincinden farklı bir gerçekliktir. Bu bilinç, bireyselliğin üstünde, ortak idealler ve heyecanlar paylaşma, toplum penceresinden bakma anlamı taşır.
Toplumsal bilinci, ayrı bir gerçeklik, birey bilinci üzerinde bir realite olarak gören değişik düşünürler vardır. Bunlar arasında, A.Comte nin pozitivizt kuramını, Roberty’nin neo-pozitivist kuramı ve Espinas, İzoulet, Draghicesco, Cooley vb. düşünürlerinin fikirlerini, Durkheim ve izleyenlerinin fikirlerini, Gumplowicz ile Oppenheimer ve formalist ekolün temsilcilerini bu düzlemde sayabiliriz (Kösemihal, l989: 148).
Bireysel ve Toplumsal Bilinç
Bireysel Bilinç
İnsan bilinci son derece karmaşık ve birbiri içine geçmiş iki tür bilince ayrılmıştır. Bunlar bireysel ve toplumsal bilinç olarak isimlendirilebilir. Bu iki bilinç türünü birbirinden ayırdedebilmemize yarayan bazı nitelikler bulunmaktadır. Bireysel ya da psikolojik dediğimiz bilincin temeli organizmaya dayanmaktadır. Doğuşla elde edilmiş olan niteliklerce tanımlanabilir. Bu bilinç olayları her zaman ve bütün bireylerde aynıdır ve değişmez. Oysa toplumsal bilinç görelidir ve toplumdan topluma değişir. Doğuştan değil sonradan kazanılmış niteliklerce tanımlanabilir. Bilim teknik, ahlak, değer hukuk, dil din vs. gibi değerler zamanla ve toplumdan topluma değişen nitelik gösterirler ve tüm bunlar bireysel ve toplumsal bilinci farklı biçimlerde oluştururlar.
Bireysel bilinç, “her kişinin özel evreni diye adlandırdığımız alanı kapsar: kişinin mizacının veya karakterinin çizgileri, kişisel deneyimleri, kalıtımı ve bilinci tek ve benzersiz bir varlık yapar” (Sayın, l985: 8).
Bireysel bilincimiz analiz edildiğinde, dış dünyaya yönelik duygular, düşünceler, fantaziler ve fikirlerin bir bileşkesini görürüz. Ancak kişisel bilinç evrenimizin hiç bir zaman “dış nesnel gerçekliği" olduğu gibi yansıttığı ileri sürülemez. Çünkü bireysel algılamalar ve yargılar her zaman dış dünyayı nesnel olduğu gibi vermekten uzaktır. Kişisel bilinç bireyin varlığını sürdürme amacına dayalı olarak nesnelerin kontrolü, uyaranlara karşı duyarlılık ve diğerlerinden ayırma şeklinde kendisini gösterir. Bilincimiz varlığımızı sürdürmemiz için inşa ettiğimiz bir olgu olduğunun farkında olduğumuz durumlarda söz konusu bilincin olası bilinçlerden yalnızca biri olduğunu farketmiş oluruz. Bilincin kişisel bir inşa olması durumunda herkes "inşa biçimini" değiştirmek suretiyle bilinç yapısını de değiştirebilir (Ornstein, l990: 30-31).
Bireysel bilinçlerin farklılığından söz eden Ornstein'e (l990:3l) göre, her insanın bireysel tarihi farlıdır. Her insanın belli bir aile geçmişi, eğitimi, mesleği, ilgi ve hobileri vardır. Bunlar bireysel bilincimizdeki şekillenmeleri derinden etkiler. Bilinç formasyonunun biçimlenmesinde söz konusu bireysel tarihin önemli yeri vardır. Bilinç söz konusu bireysel tarihin koşullarında oluşur ve gelişir.
BİLİNCİN SOSYOLOJİK ANALİZİ
BİLİNCİN SOSYOLOJİK ANALİZİ
THE SOCİOLOGİCAL ANALYSES OF CONSCİOUSNESS
Ömer AYTAÇ (*)
Özet
Bilinç kavramı, genelde psişik kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılmakta ve psikolojik bir olgu olarak görülmektedir. Oysa, bilincin toplumsal bir boyuta sahip olduğu, toplumsal süreçte oluşan ve toplumsallığa içkin bir farkındalık adası olduğu çoğu zaman göz ardı edilir. Bu yazıda, bilinç olgusunun sosyolojik bir görüngüye sahip olduğuna dikkat çekilmektedir.
Anahtar kelimeler: bilinç, bireysel bilinç, toplumsal bilinç, modern bilinç
Abstract
The concept of consciousness generally use to as synonymous with the concept of psychic. At the same time this concept has been studied as a psychological phenomenon. Whereas the consciousness has always a social dimension and it occurs in social process and it is a focus of awareness related the social reality. And this reality is generally not considered in social dimension. in this study we tried to approach to sociological dimension of consciousness phenomenon.
aaa words: consciousness, individual consciousness, social consciousness, modern consciousness
Giriş
Bilinç, genel olarak, “insanın nesnel dünyayı ve kendi kişisel varlığını anlamasına etkin biçimde katılan zihinsel süreçlerin toplamı (Frolog vd., l997:59) olarak tanımlanır. Bir başka deyişle bilinç, kişinin etrafında olan bitenleri fark etmesini sağlayan, gerçekliğin farkına varma yetisi olarak görülebilir. Bilinç hem bireysel, hem de toplumsal dünyanın gerçeğine vakıf olma, onu hissetme, katılma ve onu değiştirmenin aracıdır.
Bu yönüyle bilinç, yalnızca insana özgü bir realitedir. Bireyin hem kendisinin hem de dış dünyanın bütünlüklü bilgisine ulaşmasını sağladığından bilincin bireysel (psikolojik) ve toplumsal (sosyolojik) olmak üzere iki temel boyutu bulunmaktadır.
Mc Dougall’a göre, “her toplumun bir kolektif zihni/bilinci vardır”. Toplum, zihinsel birlik etrafında örgütlenmiş bir yapıdır. Bireyin bilinci, zihinsel ya da amaçlı güçlerin bir arada bulunduğu bir sistemi andırır. Bu sistemi biçimlendiren toplumun ortak zihnidir. Bir başka deyişle, "toplum kişinin zihni, kişinin zihni ise toplumun zihnidir. Bu grup zihni, o gruptaki kişinin zihni dışında veya onun üstünde bir zihniyet değildir. Bu zihinsel birlik sistemi, grubu oluşturan üyelerin sosyalleşmiş zihinleri arasındaki birlikteliktir"(Arkonaç, l993: 4).
Bilinç kavramının anlam çerçevesinin genişliğinden dolayı farklı disiplinler ve kuramsal yaklaşımlar bu kavrama farklı perspektifler getirmişlerdir. Psikolojide, psikiyatride, tıpta, antropoloji, sosyoloji ve felsefede farklı yaklaşımlara rastlamaktayız.
Bu yazıda, genelde psişik bir fenomen olarak görülen bilinç kavramının, toplumsal içerimine, toplumsallık eklemli oluşumuna ve toplumsal dünyada bilincin ne tür bir sosyolojik görüngü oluşturduğuna ana hatlarıyla değinilmektedir.
Psikolojik Açıdan Bilinç
Bilinç kavramı, çoğu kez, "psişik" kavramı ile eş anlamlı olarak kullanılır. Psikolojik bağlamda bilinç, öz itibariyle, "algı ve bilgilerin anlıkta duru ve aydınlık olarak izlenme süreci" olarak tanımlanır (Enç, l974: l9).
Bilinci psikolojik bir realite olarak gören Wundt, insanlarda iki aşamalı bilinç olduğundan söz eder. Bunlar, "bilinç odağı" (bilincin en parlak noktası) ile "bilinç alanı" ndan (açık olmayan bazı duyum ve duygular) oluşurlar (Bruno, l982: 56).
James, bireysel yaşamın özü niteliğindeki insan bilincinin bir süreç niteliğinde olmadığını savunur ve onu düşünce ve subjektif yaşamın sürüklendiği bir kaynak olarak niteler. Ona göre, bilincin temel özelliği, kişiyi kendi varlığının farkındalığına sahip kılmasıdır (Zijderveld,l985: 39).
Psikolog G.T. Ladd ise bilinci öz itibariyle, “uyanık olduğumuz zaman ne isek o, yani farkında olma hali” (Shaffer, l991: 26) olarak tanımlamaktadır. Bu çerçevede, bilinç, bir tür uyanıklık durumu, olan bitenlere tanık olma, onları algılama, duyumsama, müdahalede bulunma şuurudur.
Psikolojide ve psikiyatride bilinç olgusuna ilişkin tekil bir bakış mevcut değildir. Aksine, farklı yaklaşımlar bu konuda değişik perspektiflere sahiptirler. Bilinç kavramına psikolojik yaklaşımlar içerisinde merkezi yer veren ise yalnızca psikoanalitik ekoldür denebilir.
S.Freud'un psikoanalitik kuramında, zihinsel süreçler derinlikli bir yapılanma gösterirler. Bilincin belirli zihinsel katmanları vardır. Zihinsel süreçlerin en derininde bilinçdışı yer alır. "bilinçdışında yerleşmiş olan istek, dürtü, anı ve yaşantılar sözle ifade edilemezler, kısmen sanat ürünlerinde kendilerini açığa vurabilirler. Zihnin biliçdışı katmanında tam bir kaos hakimdir, hiçbir mantık ve kural geçerli değildir. (...) Bilinçdışının bilince en yakın olan bölümünde yerleşmiş anı ve yaşantılar ise bilinçli çabayla veya bazı zamanlar kendiliklerinden farkedilebilir hale gelirler. Bu zihin katmanına bilinçaltı adı verilir ve bilinçdışından kısmen farkedilebilir olmasıyla ayrılır. Bilinçaltı kavramı, gündelik dilde yanlış olarak çok sıklıkla bilinçdışı yerine kullanılmaktadır. Bilinç ise bütünüyle farkına varılan süreçlerin yer aldığı zihnin en üst fakat en küçük katmanıdır, aysbergin görünen kısmıdır. Psikoanalize göre psikolojik bilinçlilik için uyanıklık ve farkında olma yeterli değildir. Zihinsel süreçlerin gerçeğe uygun, neden-sonuç ve yer, zaman bağlantılarını da gözeten mantıklı işlemler olmaları gereklidir" (Göka, l990:206-207).
Sosyolojik Açıdan Bilinç
Sosyolojide bilinç olgusu, bireyin topluluk içinde yaşıyor olmasından kaynaklanan sosyal boyutunu ifade eder. Sosyolojik kuramda bilinç, özellikle toplumsal bilinç, toplumsal yaşamı, varoluş süreçlerini anlamak için oldukça işlevsel bir kullanıma sahiptir.
Bilincin sosyolojik boyutu, onun somuta indirgenebilen ve daha çok toplumsal düzlemdeki algısıyla ilişkilidir. Düşünsel, eylemsel ve insani tüm edimlerimiz bir bakıma sahip olduğumuz bilinç evrenini referans alır. İç ve dış dünyaya ilişkin algılama ve yorumlama çerçevemiz büyük ölçüde bireysel ve toplumsal temelli bilinç formlarının etkisi altındadır.
Erichorn vd.(l985:278), bilincin, tümüyle insana özgü bir gerçeklik olduğunu ve bireyin tüm kavrayıcı etkinlik biçimlerini kapsadığını ileri sürmektedirler. Onlara göre bilinç, "nesnel gerçekliğin toplumsal belirlenimli düşünsel yansımasını bize gösterir".
K.Manheim, İdeoloji ve Ütopya'da bilince toplumsal bir içerik yükleyerek, insan bilincini kendi toplumsal varlığının belirlediğini ileri sürer. Aksine insanların varlığını bilinçlerinin belirlemediğini savunur (Erichorn vd. l985:99).
Ozankaya da, Toplumbilim Terimleri Sözlüğü'nde, bilinci, sosyolojik bir gerçeklik olarak ele alır. Ona göre bilinç, "insanın çalışma süreci içinde, eş deyişle toplumsal ilişkiler süreci içinde nesnel çevresini ve kişisel varoluşunu anlamasını sağlayan düşünsel süreçlerin tümüdür" (l984: 21). Burada bilinç, bireyin tüm varoluşunu sağlayan ve onun hayatını anlamlandıran duyarlılık biçimlerini ve düşünsel süreçlerini kapsar.
Yine, Hamilton da, bilincin toplumsal boyutuna vurgu yapmaktadır. Ona göre, bilinç, her şeyden önce toplumsal olanın yani toplumsal yaşamın bir ürünüdür ve toplumun ortak zihinsel süreçlerinin bileşkesidir. Düşünce ve dil nasıl toplumsal süreç içerisinde oluşuyorsa bilinç de toplum üyelerinin ortak düşünme, davranma ve bakış açılarının genel ifadesidir. Bilinci oluşturan en temel dinamik toplumsal koşullar ve toplumsal yaşam deneyimleridir. Bilinç sosyal ilişkilerin evrimiyle yakından bağlantılıdır. Bilinci oluşturan öğelerle bilinç arasında etki-tepki ilişkisi bulunmaktadır. Hem bilinç toplumu biçimlendirmekte hem de toplum ve toplumsal koşullar bilinci belirlemekte ve yönlendirmektedir (Oskay, 1983:224).
Oskay (l983:225)’a göre, sosyolojik ele alındığında 'bilinç' açısından öncelikle toplumsal yaşam ve bu yaşamın işleyiş biçimleri, nitelikleri ve değişen toplumsal koşullar önem taşımaktadır. Bilinç, bu koşulların kesiştiği noktada oluşur.
Sosyolojik açıdan bilinç, toplumsal yaşama ilişkin farkındalıklarımız ve bundan hareketle oluşan duyarlılıklarımızı ifade eder. Toplumun içinden bakmak, algılamak, düşünmek ve tepkiler vermek vs. toplum bilincini içselleştirdiğimiz anlamına gelir. Toplumsallaşma sürecinde, bireyler toplumun geçerli değer ve norm sistemlerini tanıma, kabullenme ona uygun hareket etmenin yollarını öğrenirler. Bu süreçle birlikte, bireyler ortak bir algılama ve duruş keşfetme imkanı bulurlar ve toplumsallığa içkin ortak coşku, heyecan ve korkular edinirler. Toplumsal bilinç, genel anlamda toplumsallığa ilişkin kuşatıcı bir farkındalık zemini keşfetme anlamı taşır. Bu yönüyle toplumsal bilinç, tek tek bireylerin bilincinden farklı bir gerçekliktir. Bu bilinç, bireyselliğin üstünde, ortak idealler ve heyecanlar paylaşma, toplum penceresinden bakma anlamı taşır.
Toplumsal bilinci, ayrı bir gerçeklik, birey bilinci üzerinde bir realite olarak gören değişik düşünürler vardır. Bunlar arasında, A.Comte nin pozitivizt kuramını, Roberty’nin neo-pozitivist kuramı ve Espinas, İzoulet, Draghicesco, Cooley vb. düşünürlerinin fikirlerini, Durkheim ve izleyenlerinin fikirlerini, Gumplowicz ile Oppenheimer ve formalist ekolün temsilcilerini bu düzlemde sayabiliriz (Kösemihal, l989: 148).
Bireysel ve Toplumsal Bilinç
Bireysel Bilinç
İnsan bilinci son derece karmaşık ve birbiri içine geçmiş iki tür bilince ayrılmıştır. Bunlar bireysel ve toplumsal bilinç olarak isimlendirilebilir. Bu iki bilinç türünü birbirinden ayırdedebilmemize yarayan bazı nitelikler bulunmaktadır. Bireysel ya da psikolojik dediğimiz bilincin temeli organizmaya dayanmaktadır. Doğuşla elde edilmiş olan niteliklerce tanımlanabilir. Bu bilinç olayları her zaman ve bütün bireylerde aynıdır ve değişmez. Oysa toplumsal bilinç görelidir ve toplumdan topluma değişir. Doğuştan değil sonradan kazanılmış niteliklerce tanımlanabilir. Bilim teknik, ahlak, değer hukuk, dil din vs. gibi değerler zamanla ve toplumdan topluma değişen nitelik gösterirler ve tüm bunlar bireysel ve toplumsal bilinci farklı biçimlerde oluştururlar.
Bireysel bilinç, “her kişinin özel evreni diye adlandırdığımız alanı kapsar: kişinin mizacının veya karakterinin çizgileri, kişisel deneyimleri, kalıtımı ve bilinci tek ve benzersiz bir varlık yapar” (Sayın, l985: 8).
Bireysel bilincimiz analiz edildiğinde, dış dünyaya yönelik duygular, düşünceler, fantaziler ve fikirlerin bir bileşkesini görürüz. Ancak kişisel bilinç evrenimizin hiç bir zaman “dış nesnel gerçekliği" olduğu gibi yansıttığı ileri sürülemez. Çünkü bireysel algılamalar ve yargılar her zaman dış dünyayı nesnel olduğu gibi vermekten uzaktır. Kişisel bilinç bireyin varlığını sürdürme amacına dayalı olarak nesnelerin kontrolü, uyaranlara karşı duyarlılık ve diğerlerinden ayırma şeklinde kendisini gösterir. Bilincimiz varlığımızı sürdürmemiz için inşa ettiğimiz bir olgu olduğunun farkında olduğumuz durumlarda söz konusu bilincin olası bilinçlerden yalnızca biri olduğunu farketmiş oluruz. Bilincin kişisel bir inşa olması durumunda herkes "inşa biçimini" değiştirmek suretiyle bilinç yapısını de değiştirebilir (Ornstein, l990: 30-31).
Bireysel bilinçlerin farklılığından söz eden Ornstein'e (l990:3l) göre, her insanın bireysel tarihi farlıdır. Her insanın belli bir aile geçmişi, eğitimi, mesleği, ilgi ve hobileri vardır. Bunlar bireysel bilincimizdeki şekillenmeleri derinden etkiler. Bilinç formasyonunun biçimlenmesinde söz konusu bireysel tarihin önemli yeri vardır. Bilinç söz konusu bireysel tarihin koşullarında oluşur ve gelişir.