demek böyle birşeymiş!!!!!

DarkAngeL

*MaWinin kankası
Üye
demek böyle birşeymiş!!!!!
İlk nasıl başladı, nasıl yerleşti zihnine, bu merakın içine nasıl düştü hatırlamıyordu. Belki dedesinin ölümüyle sormaya başlamıştı kendi kendine: Acaba nasıl bir şey? Ölüm nasıl bir duygu? İnsan o anda neler hisseder, nasıl bir acıdır bu?
Önce çevresindekilere sordu.
Kimilerininki sadece tahmindi: İnsan sevdiklerinden ayrılıyor, kolay mı?
Kimileri duyduklarını aktarıyordu: Dünyadaki acıların en büyüğüymüş.
Kimileri işin gizemini koruyorlardı: Kimbilir… Yaşayıp göreceğiz.
O ise yaşamadan görmek, bilmek, anlamak, tahminlerin ötesinde bir bilgiye ulaşmak, yaşamış olanlardan duymak istiyordu.
Ölüm döşeğinde olanları araştırarak bu işe koyulmaya karar verdi. Son nefesini vermek üzere olanlara soracaktı, içini kemiren bu soruyu. Onların verecekleri bir cevap olduğundan emindi.
Ancak kolay bir iş değildi doğrusu. Zira yakınları böyle bir sorgulamaya razı değillerdi. “Hiç mi saygın yok acımıza?” diyorlardı en hafifinden. Böyle bir anın büyüsünü, aykırı seslerle bozmaya hiç niyetleri yoktu.
Razı edebildikleri de çıktı. Kimi hastanelerde, kimsesiz, ölümü bekleyen hastalar vardı. Bazısına yetişemedi, bazısına ise ölüm gelmedi bir türlü. Son nefesini yakaladıkları da olmadı değil. Ama onlar da konuşmaktansa kelime-i şahadet getirmeyi tercih ettiler.
Büsbütün başarısız da sayılmazdı bu çabaları. Ölüm anındaki acıya dair olmasa da, ölüm yaklaşınca hissedilenlerle ilgili bilgi kırıntılarına ulaştı.
Birisi, -hayatta hep acı çekmiş, hastalıklardan, sıkıntılardan kurtulamamış birisi- ölümle huzur bulacağını anlatmıştı.
Başka birisi, helalleşmediği dostlarının acısını taşıyordu içinde.
Bir diğeri korkuyordu, çok korkuyordu. Bir gün öleceğini hiç aklına bile getirmemişti. Ölümden çok, ölümden sonrasından korkuyordu.
Ama onu hiçbir cevap tatmin etmedi. Hiçbiri içinde büyüdükçe büyüyen soruyu doyurmadı. Ve başka bir yol denemeye karar verdi.
Ölümlerin evlerden, hastane köşelerinden sokaklara taşındığı, hayatın ölümle iç içe yaşandığı Ortadoğu’ya doğru yol aldı. Irak’ta, Filistin’de, Lübnan’da sorusunu cevaplayacak çok kimse olduğundan emindi.
Ve haksız da çıkmadı. Pek çok gözde ölümle yüzleşti. Kiminde öfke gördü, kiminde intikam. Kiminde ardında bıraktıklarına dair, kiminde ölüm sonrasına hazırlık adına endişeler vardı. Kiminde acı, kiminde huzur, kiminde hayatın yükünden kurtulmuşluk sezdi.
Ama bütün bunlardan, aklında en çok kalan, kulağında en fazla yankılanan şu söz oldu: “Neden ölümün nasılıyla bu kadar ilgilisin de, niçinini hiç sorgulamıyorsun? Neden ölüyorlar diye sormak yerine, nasıl ölüyorlar diye soruyorsun? Ve nasıl sorusunu, hayata değil de, ölüme yöneltiyorsun? Nasıl yaşamalıyım demektense, nasıl ölüyorlar demeyi yeğliyorsun?”
Zaman zaman aklına takılsa da bu bilgece soru, hayatını adadığı soruya cevap aramaktan hiç vazgeçmedi. Bulduğu yarım yamalak cevap, insanın ölümünde neler hissettiğinin, nasıl yaşadığıyla ilgili olduğuydu. Ama o anki acıya bir tarif bulamamıştı. Dahası kendi ölümünde neler hissedeceğine dair elle tutulur bir bilgisi de bulunmuyordu.
Yıllar sonra hasta döşeğinde yatarken, o bilgece soru aklına yeniden geldi, hiç olmadığı kadar yaralayarak. Ve kendi sorusuna bulduğu yarım yamalak cevabı düşündü. O an biri gelip yıllarca cevabını aradığı soruyu sorsa, duygularını nasıl ifade edeceğini bilmiyordu.
Ama o son nefesi verirken, dudaklarından şu söz döküldü:
“Demek böyle bir şeymiş ha…”
 
Ce: demek böyle birşeymiş!!!!!

rica ederimm... güzell ve en iyileri bulmak görevimiz:)))
 
Geri
Üst