HayaL'in Rap, Hiphop Köşesi...

  • Konbuyu başlatan Konbuyu başlatan HaYaL
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Solup Giden Çiçekler
Ruhunu ve dünyayı silip ezip geçen silahlarla korunan, sınırlarla dolu bir dünyada yaşıyorum. Soruyorum kimin nesidir neyin fesi? Dört bir yanı saran yine korkunun tek sesi, tek nefesi. Çocuklar ağlıyor, bayılıyor kadınlar! Yine hep yere düşen neden gençler oluyor? Soruyorum size; neden üstümüze çöken bu kara bulutlar? Neden düşmanlıklar? Kırılan bu kalemler, neden bu çiçekler hep solup giden? Bu mu mutlu, aydın dünya? Yerin dibine batsın! Ne kendimce fethetmek, ne de kral olup insanlara hükmetmek; tek isteğim geri dönmek. İnsan gibi yaşamak ve de yardımlaşmak sadece bu dünyada, içimdeki tek yürek, tek dilek.
Ruhumu zehirleyip ellerimizi ayıran, amansız bir kavganın içine atanlar, kin ve intikam dolu lanet bir dünya kurdular. Vuran vurana, kıran kırana! Oysa, hepimize yetecek kadar bol su, toprak var bu dünyada. Evet! İnsanız insan; hayvan değil! Medeniyet dedikleri yakıp yıkmak değil. İnsan soyu piyon değil. Sevgi asla uzak değil. Barış önce içinde! Bizler ise, doğayı dışlamakla başladık işe! Kendimizi çirkin ruhsuz evlere, kentin beton yığınına hapsettik Gökyüzünü, toprağın kokusunu unuttuk. Fethe çıkarken koca dünyayı, insan gibi yaşamayı unuttuk, nefes almayı!
İnsanlık ayıbı iki ayrı dünya bu: aç, sefil insanlar, gökten bomba atanlar!
Yeteri kadar düşünmüyoruz; hissetmiyoruz esen rüzgarı, açan çiçekleri, yağan yağmurları, toprak anayı, kuşları, böcekleri ve de birbirimizi. Oysa, bize gereken tek şey değil kaygı: önce sevgi ve saygı. Siyah beyaz, kız erkek... Her birimiz gülen, ağlayan, hayaller kuran. Bizler bir bardak su içmek için, uğruna öldüğümüz toprağımıza gömülmek için bile para vermek zorunda kalan. Yetmez; kandırdılar bizleri ve sizleri! Çıkar için, para pul için, güç için girdik birbirimize! Yalanları beynimizde! Vaatleri çöplükte! Hiç biri özgürlük, mutluluk getirmedi; getirdikleri tek şey cehennemin kendisi insanların efendisi: kan ve gözyaşı. Savaşa karşı olmak kendine yontmak değil; savaş cephelerde solan çiçekler değil! Savaş sokaklarda, savaş evimizde, savaş kendi içimizde. Uyan doğan yeni güne! Üstünde esen bu vahşi bir egonun sergilenen çirkin bir oyunu. Bu vahşi adamlara kanma, amaçları için piyon olma. Sana, duygularına hükmetmeye çalışıyorlar. Bizleri namlunun ucuna sürüyorlar. Aldanma; özgürlüğünden asla vazgeçme. İzin verme ahmakların çıkıp kendilerini kral ilan etmesine. Umutsuzluğa kapılma! Bizler yeni bir dünyayı yaratacak güçteyiz. Bitecek; şiddeti yok ettiğinizde gülecek yüzler!
 
SOKAKLARIN ÇATISI YOKTUR
Maskeler bu hayatın tek geçer yasası. Yüreğinde yarası var olan insan ancak bilir ası pası. Bu şehir, hıyanette tek galip, avına hep musahip. Gerçek niyetini gizleyen parıltılı caddeleri kandırır avını. Adım adım izler korunmasız bedenleri; yakasına yapışır bir çıkmaz sokakta. Gözünü kırpmadan vurur sırtından; satar yine kendini, satar ruhunu, eşini ve dostunu üç kuruşluk çıkar için.
Mazlum edebiyatı döndürenler nanay! Dönüp bakmaz aldırmaz kimse sokaklara; sokaklarda dönen o kirli dolaplara. Oysa, gece cehennem gibi çöker üstüne! Çünkü buz kesen sokaklarda vuran kıran; sokaklarda kapan. Sokaklarda gözü dönmüş sapıklar, sokaklarda evsiz barksız çocuklar; sokaklarda hayatı alınan bu kadınlar.
Nabza göre şerbet verenler, kendi çöplüğünde kendi şarkısını söyleyenler; ‘Gökyüzü mavi’ diye ayak çeken tipi tipler masal anlatırlar uyutmak için beni. Oysa yok; benim boş lafa karnım tok. Kendi kaderimi kendi boynuma astım ben. Yıldıramazlar beni; ben güne tanıklık eden gerçeğin peşinde bir duvar yazıcısı.
Geceyi süpürür hep, gün doğmadan çöpçüler! Yaşanan bu izler silinir karış karış. Tarihin çöplüğüne karışır sokaklar! Bu amaçlar yalan, yaşananlar yalan, yarınlar yalan dolan, gerçek olan; evet, bugün var olan. Solan giden her zaman yarım kalan düşler, yaşanmayan aşklar, ertelenen zevkler, yere düşen umutlar!
Kimi zaman gülüp geçtiğin, kimi zaman batıp gittiğin sokakların çatısı yok. (Barikat)
Çatısız sokak. Gündüz mavi gece siyah. Derinliğin altında oynanan tiyatro dram. Zehir saçtılar gram gram. Belki de benim sıram; belki de senin. Kiminin cehennemi, kiminin cenneti. Cinneti yaşatan sokakların illeti, cani! Geçen giden geceler birbirinden fani. Ani kopan gürültü bozar sükuneti. (Sentez)
Sokakların çatısı yoktur. Bazıları için hayat bolluktur; sokaktaki için yokluktur. Kapanmayan yaralar gözleri aralar, elleri kapar, nasihat neye yarar. Adımı yazdım duvarlarına. Karanlık sokaklarda belki hayaldi yaşamak; belki yalanlara inanmak. Ama acılara katlanmak yaşamaksa bu dünyada, cehennemi tadarak kapıları aralamak, kırmak, gerçeklere inanmak. Nerede kaldı insanca yaşamak? Soruyorum sana kelimelerde ruhuna istila. İntikam vakti çok yakında. Mesajım sana; hayal dünyasında yaşayan kafa. O zaman aman dileme benden; çıkacak can bedenden: Mezarında huzur içinde dinlen; mezarında huzur içinde dinlen.. (Turbo)
Gel kardeşim gel. Çekme kendini geri; bizi anlatan durumlara kapama gözlerini. Çatısız çocuklar ağlar yağmurlar ıslatırken bedenlerini. Elerini kırışıklıklar sarar; gencecik yaşta ağlar. Karalar bağlar gözlerimde umut var. Sakla sakla samanı; gelir zamanı. Görürsün Hanya’yı Konya’yı. İş işten geçmeden, bitmeden; gelecek umutlar sönmeden, ermeden burada. Onlara sıcacık yuvada bir tas çorba vermeden susmaz Maho-b, susmaz Turbo, susmaz Barikat. (Maho-b) Sokak nedir, ne değildir; emin ol iyi bilirim. 35 yıldır sokakta insanlarla birlikteyim. Örümcek beyinlilere, karanlığadır sitemim. Arabeske tavır alır; aydınlığa yönelirim. Yan yana gelirsek güzelleşir dünya bilirim. Gün Gelecek elbet gelecek; bugün ekilen tohumlar yeşerecek. Çek baba başı sen; gün gelecek bütün hayallerimiz gerçekleşecek (Halil-B)
 
PARMAK ÇEKEK
Nice nice çirkin oyunlar; büyük amaçlar; doğrular yalanlar; dostlar ve düşmanlar... Dört duvar arasına gömen beni; elimdeki tek küçük muma bile göz koyan bücürleri silip süpürmek hep istiyorum kuyuya. Her şeye sil baştan yeniden başlamak için unutmak istiyorum. Sifonu bugün çekmeyi unuttuğum gibi yine unutmak istiyorum sürü için yaşamayı. Sadece kendimi olmak bu kısacık hayatta. Kendim için uyumak, kendim için uyanmak, kendim için yürümek, kendim için şarkı söylemek bitene dek. Kendim için dansetmek, kendim için sevişmek istiyorum sadece bu dünyada yalnız kendim için yaşamak.
Mavi, pembe düşlerim şahlanıyor içimde. Bir beyaz martı gibi kanat çırpıyorum şimdi. Gökteki yıldız kadar tek ve hür bir yaşam. Sınır yok, durmak yok, geriye dönüp bakmak yok; yarın ama hiç yok. Bugün sadece bugün yaşanmayı bekleyen yeni güzel oyunlar; yürünmeyi bekleyen bu yeni uzun yolar; dokunmayı bekleyen o yanık diri tenler. Bu ritim, bu müzik, içimdeki bu dans alıp götürür beni yasak kayıp cennete! Sonsuza dek kavrulan bedenim, bu kurşun gibi vuran ritimle sallanır.
Garip ama gerçek; içimde bir koca sevinç. Dert yok, tasa yok, çözmem gereken önümde duran bir sorun yok. Çünkü; İstanbul’un buz kesen boğazına tüm geçmişimi gömdüm. Koca bir gün! Bugün sadece benim. Dokunmayı bekleyen bu bedenler artık benim. Beynimin kapıları sonuna kadar açık, kaçık. Bir küçük beyaz martı gibi özgür bedenim. Gözlerim, şahin gibi kollar avını, yakalar! Bu kışkırtan kokular çeker beni kendine. Doğan yeni güne dek limon gibi sıkılası son damlasına kadar. Ateş gibi yanan tenler çılgın saatlere gebe! Hadi hep birlikte şimdi parmak çekek. Gençlerden korkanlara parmak çekek; Cebimizi soyanlara, parmak çekek; Özgürlükten kaçanlara, parmak çekek. / Rap’imize kayanlara, parmak çekek.
 
BARİKAT
Barikat’ta hakikat, nasihat / jet-jilet sözlerimle; mikrofonda Refleks / Etme pes; tez / sayfalarca dokümanı attım önüne / Karışmasın kafam; düşüncelerimle bize ters; sana ters / insanları hedef aldım sözlerimde / bir iki; bir iki derken işte buradayım; devam edecek buna inançlıyım / kitleleri sömüren bu tip insanlara; işte karşınızda dimdik, dimdik ayaktayım / hep, dedik; bağırdık, çağırdık, söyledik; anlamadın; hiç kafana takmadın / bos beyinler saman yer; sana söylediklerim acaba nereye gider!
Benim adim Yargı; Barikat’tan / Adam olana laf bir kez çıkar ağızdan / Haklinin hakkini almaya geldik / Ezeni ezmeye geldik / Piyasada sosyete, politika son nefeste / Bunların hepsini gel de engelle / milletvekilleri her zaman sıktı; halk bir koyun onlar kavaldı / Onun için Barikat; sonsuza itaat! / Nerede kaldı takat; nerede kaldı fakat / Devam ayni muhabbete, sohbete / Bakin görün simdi kanun nerede / Kanun mu dedin sen; nerede temel haklar / Çocuklar, gençler, engelliler ağlar / ihtiyarlar yalnız; sorunları ciddi / Bu olanlar hepimizin derdi / Ne çocuklar oluyor; ne çocuklar aç / Nefesleri kokmuş; yardim Barikat / Anlattım anlatacağım ben birebir / Mazlumların halini kimler bilebilir?
Barikata selam, Hiphop’a devam! / ‘Güm pat; güm güm pat’ diye atan tüm kalpler benim gibi candır / Yüzü sekli şemalı; boyu posu rengi; kız-erkek, büyük-küçük hiç fark etmez: tümü benim kardeşim, aydın kafanın tümü. / Al sana! / Ayrımcılığa karşı iste Barikat! / iste işte Barikat; iste Barikat’tan benim adim Jonturk / Siyah, beyaz, sari, melez hiç fark etmez / hepsinin kani kıpkırmızı / ister ate olsun, ister inanan; gay, lezbiyen, hetero; zayif, şişman, güzel, çirkin hiç fark etmez / insani insandan, hatta hayvandan bile / ustun tutarak hep, ayıran ve kayıran / rolleri yazan çizen; statü biçen / bu dünyaya sinir koyan / gerçekleri saptıran / kuyruğuna bastım gör ; kaçacak delik ara / Benim adim Jonturk; Barikat’tan / iste Barikat, / iste işte Barikat, iste Barikat; iste sana Barikat / iste Barikat!

Tamam, tamam, tamam; topu senden aldı / Hiphopla aklandım, allandım, pullandım; kelimelerle inandım hep kürsüden hitap edene / Karşı gelip bağıralım / Barikat’ı kuralım önlerine anlasınlar hakikati / Karsı koy sende; insansın / Susarak olmaz; okulla olmaz / Tepki ver, tepki göster / Tepki vermezsen üzerine gelirler / Ben Barikattan adım Pakten / Gerçekleri anladım; isterseniz sayayım: sevgiye aç kalbini; sev dünyayı / Koru doğayı kirletme ruhunu dünyayı kirlettiğin gibi / renkli çiçekler; yeşil ormanlar; artık yapraklar kitaplarda kaldılar / Yeşiller, geri gelecek dediniz / Suları haksızca kirlettiniz / Siz sadece sektörünüzü genişlettiniz / Gökyüzüne ne oldu; yağmurlar asit oldu / Dünya yanıyor, eriyor, bitiyor, tükenip gidiyor / Ben Barikattan adim Pakten / izin veremem; asla kandıramazsınız beni / Hey sen; saman kafalı adam! / Cehaletinle katlettin yeşilliği / iste Barikat; sana Barikat! Barikat! Neye Barikat söyle? Kime Barikat; niçin Barikat? / iste Barikat!
 
BIRAKMA BENİ
Sensiz geçen günlerimin ne tadı var ne tuzu! Yaşıyorum böylece her gün ölerek. İnsanlar içinde mazlum bir çocuk gibi acı çekerek. Duyuyor musun sevgilim; Yalnızım ben; üzgünüm ve de mutsuzum ben. Yaşıyorum böylece her gün ölerek. Yığınlar içinde her günüm kabus gibi geçer yaşamak, için yaşamak! Sevgilim söyle neden bıraktın beni; Yalnızlığa mahkum bir başıma beni? Gözyaşı çölünde gece oldu yine bak, yağmur yağıyor! Ama gezilmez ki sokaklarda sensiz; Yavan ve yalan; yavan ve yalan tüm bu yaşananlar. Boşa geçer günler gözüm karardı; Anlamsızlık kapladı tüm ruhumu; karanlığa çeken beni yiyip bitiren
Mektuplarını okuyorum; mektubun elimde; Gün ve gün yazılmış gözyaşı kokan. Fotoğrafın işte -yaşam kokan sevgilim- elimden düşmez. Söz vermiştim sana ‘umudun ölmez’. Bir çocuk gibi safça güleceğim; hep güleceğim! Hayır, hayır sevgilim; gözyaşım engel buna; gülemem ha! Veremediğim yanıt bir başkası! İşte elimde mektubun: 'Sevgimle mi öldürüyorum seni ben sevgilim; Sevgimle mi boğuyorum seni ben' diyorsun. Gözyaşıma hakim olamıyorum sevgilim; İçim içimi yiyor, daralıyorum ben. 'Gel yanıma sevgilim, sarıl bana' diyen, ‘Seni seviyorum' diye başlayıp giden. Seni seviyorum, seni seviyorum! Duy beni ne olur ‘seni seviyorum ben’ yapayalnız burada, Karanlıkta. Değil bu sevgilim, yaşam bu değil; Yaşam sensiz güzel değil sevgilim.

Sanma sakın göremem buradan sevgilim; Sil gözlerini ne olur dayanamam ben. Sen hep mutlu olmalı, sen hep gülmelisin. Söz vermiştin bana: Güneşli bir günde kaçacaktık çocuklarla uzaklara, ormana! Salacaktık gökyüzüne uçurtmaları biz! Gülecektik hep biz, gülecektik sevgilim. Düşler bozuldu, güller soldu burada. Kırıldı k***** döküldü yaprağım! Hatırla sevgilim, hatırla yağmuru; Sağanak gibi aniden yağan yağmuru. Sarılmıştın bana sen yağmur altında coşup; Bırakmıştık kendimizi...! Ne var, ne yok üstümüzde çıkarıp attık; Saatlerce sevişmiştik o gün yağmur altında! Cennetteydik biz, seninle ormanda, yağmur altında. 'Yaşamak çok, çok güzel' demiştin. Değil sevgilim, değil bir tanem; Sen ölünce sevgilim öldü dünyam; Sevgilim benim de öldü dünyam!
Bırakma beni! Bırakma ne olur sevgilim; sensizliğe, yalnızlığa, gözyaşına Sensiz geçmez bu günler sevgilim; Ben sensizim, ben yalnızım, yalnızım; Ben yalnızım, yalnızım ben, yalnızım!
 
BİRİ TURMUŞ BİRİ PİŞİRMİŞ BİRİ YEMİŞ
Çokça zaman geçti aradan Değişen bir şey yok; her şey aynen Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri yemiş Bunu gören insanlar ‘hani bize’ demiş Biri yitmiş geleceği görememiş Kendini kahraman sanmış ateşe atmış Gelin görün, bakın kim düşmüş bu bataklığa Farkında olmadan girersin bir çıkmaza Seni bu bataklığa itenler kalleş bir maşa Sende onların gözünde olacaksın bir maskot bir kukla Sana da verecekler bol para bir de tabanca Kalleşi de var; suçlu belki de masum inanlar Onları da vuracaksın gözünü kırpmadan teker teker At gözlüğünü takmaya devam edip gölgesinde kalleşlerin Bu yanlışlar yolunda kalıp yaşadıkça sen Sonunda senide vuracaklar kendi silahınla sırtından Bunları böyle gördükçe içim parçalanır Ve dilime aynen şöyle bir nakarat takılır Biri tutmuş, biri pişirmiş, biri yemiş Bunu gören insanlar ‘hani bize’ demiş Biri mecbur kalmış suça ortaklık etmiş Nasıl bir amaca hizmet ettiğini hiç bilememiş Dürüst ve namuslu yaşamak varken Sırf parası ve zengin yaşama hevesiyle Ne hale düştün bak görüyor musun haline Etmeseydin kara kirli zebani tekliflerine Nerede o masumiyetli dürüst insan Artık vazgeçsen de var çıkmaz kirli bir damganSen sen ol, onların yalanlarına kanma Eğer kazanacağın beş kuruş ekmek parası varsa Sende herkes gibi kazan alın terinle hakkınla Yoksa sende gideceksin onlar gibi kuyuya
Biri hepsinin tepesinde bir kalleşmiş Köleleri boş beyinler emirler verirmiş ‘Umurumda değil demiş hiçbir insan; gözümde para’ derler Yoksul aç ve masum insanlara gücü yeter en iyiye Paraya kulluk eden sahte gücün temsilcisi Sen paraya para demeden şan şöhret içinde yaşarken Hakkıdır hakı sömürdüğün insanların ahı Senide bir gün bulacak meleklerin karası Huylu huyundan bu sözlerle vazgeçer mi Elini vicdanına koyup da sözlerimi dinle Dinlemezsen sonucunu, kararını ben bilemem Ama diyebilirim ki ya parmaklık arkası, ya da cehennem Biri kazandığıyla kıtı kıtına yaşamış Yine doğruluk ve dürüstlükten asla şaşmamış Kurtlar sofrasında yiyecek ekmek bulamazken Bir dilim ekmeğe bile göz dikenler varken Acımasız vicdansızlarla savaşmış Çek çek elini çek; sende uzak dur bizden Yoksa kara gölgem üzerinde biter aniden Hani sisler var ya gökyüzünde her yerde İçimde dolan nefes o an ve her an Duygularla savaşırım ben her zaman Yakındır iyi günler; kötü günler elbet geçecek Bu işte burada asla bitmeyecek
 
KOYUN DOLY
Ev okul dedikleri, sınırları çizilmiş ince kırmızı hat! Ey hat; gel git tekdüze sıradan bir dünya. Yıllar gelip geçer böyle, gelip geçer gençlik. Gören göz kör değil; sindirilmiş tek tip kabak tarlasına ekilir tohumlar Marş, marş; haşhaş gibi gençliği öldüren Bu eğitim sistemi beni seni tanımaz buldozer gibi yıkıp-ezer-geçer esrar suyu sıkılmış posa, kupkuru beyinler ruh gibi dolaşır genç ölü bedenler yetiştiren yere göğe sığmaz dedikleri bu okul ne ki söyle bana klonlama merkezi Koyun Dolly; dolu işte önümüzde sağımlık Dolly, ne ki çoban için? Yalan atıp tutar o; sürüden ayrılanı kurtlar kaparmış! Geç bunları! Kaval çalan çoban, bugün değilse yarın kurt değil çoban koyun postu deler, geçer. İyi düşün şimdi söyle; başındaki çoban, kaval çalar tıngır mıngır; niçin kaval çalar? Uyutmak için ha! Söylesene bana şimdi ipler kimin elinde? Sürüden kaçmak mı? Yemezler koçum; yersin sopayı! Rest çekerek ha; hak, hukuk deyerek nereye kadar böyle? ‘Cak, cak, ciyak’ mezbahada verirsin son nefesini sen. Koyun olmadan çoban olmaz hem! Oscar’ı kapan hep, en iyi koyun boyun eğen koyundur. Ver gazı gitsin; en büyük koyun bizim koyun! Yürü; anca gidersin! Enerjimizi emen hep, ev, okul, eğitim! ‘Dırdır, mırdır, hırdır, vır-vır’; yüklüyorlar beynimize beş para etmez bilgi çöpünü hep Kopuk hayattan bu yalanlar üst üste; telkinlerin tümü hep gerçekleri gizler. Dışarıda çalıp kaçan vurup giden bağnazlar; içeride börttü böcek Polyana gözü süsler! Okulda ha yıkanır beyinler; gencecik beyinler ninniyle uyurlar; yıkanır beyinler; gencecik beyinler.
Şimdi sıra evde! Baskı dolu bu dünya bataklıktan beslenir: Bu doğru o yanlış, saçım başım, donuma uzanır eller, kirli kanlı eller; seve seve değil ! Sahibimiz dolu bizim: tanrı, devlet, toplum, ana, baba, akraba; uşaklarıyız biz boyun eğen onlara! Adımları hep aynı: bir ileri iki geri. Bu dünyaya piyon doğurmak ana baba işi!Düşün hele bir; amaç için piyon gitse kime ne yazar? Bencil yaratıklar gençlerden korkarlar; kıskanırlar benimkini; yuh be! Kızlık zarına bile burnunu sokan yobaz çirit atar ortada; gezmek tozmak yok, eğlenmek yok, sevişmek hiç yok. Boyun eğmek çok övgü alır durur; saç baş tek tip ot gibi yaşam. Bu umut öldüren çile biter mi hiç? Gün güne eklenir; beyin yıkama seansları devam eder gider böyle Üniversite; ‘yaşasın özgür mekan’ derken sonsuz bir çöküş Nerede bilim-özgürlük nerede bağımsızlık? Yıllardır bize oynanan yine aynı oyun bu, yine aynı sahne: ‘Sürü ve Çoban’ Papağan gibi öten beyinsiz budalar it gibi ürer, durur, büyür, uyurlar Dünyadan haberi olmayan bu öküzlerle ha aynı ahıra doğduk biz aynı ahırda büyüdük; seve seve değil? Yıllar sonra işlenmiş, törpülenmiş beyinler bizi ezip geçmek için piyasaya sürülür; Tümünü belki ama beni asla ha! Benim adım Jöntük;dimdik ayakta! Şimdi savaş zamanı; doğruya doğru derim ben,yanlışa yanlış! Neşter gibi keskin sözüm, kabus gibi çöker atar, düzer sayar geçerim; kuyunuzu derin kazar, kireç döker yakarım; kürek, kürek toprak atar, tek başıma gömerim! Çektirin gidin şimdi cehennemin dibine dibi dibine! Çalmadan oynar bizim ayılar! Vur davulu, vur, dibine de vur, vur; önümü de hortumlar bizim ayılar! Vur davulu vur, Doly’e de vur,vur! Sağa-sola sapma; kafanı kaldırma; sakın ‘hı’ bile deme; valla, illa salla Koyun
 
YOK YOK
Bırakıp elimden mikrofonu / Gittim yirmimde askere / İçimde bin bir heves ve Şerefle ha / ve son günlerimde kurdum hayalini / Döndüğümde geriye / bir işe kapak atıp çalışacak, / okuyup yazacak, gezip tozacak, / Kültür-sanat,spor,sinema, eğlence / dolu dolu yaşayacaktım ben gençliğimi / Ama nerede? / Nihayet 550 yedim seni / En sonunda döndüm işte ben / Gençliğimden giden 1.5 yıl sonra / Sağanak gibi güçlü, okyanus gibi büyük / Düşler ve hayallerle! / Baktım, gördüm, izledim; ülkem ne hale gelmiş / Bizlere vaat edilenler seraptan ibaretmiş / Para uğruna hırsızlar kollanmış / Hortumcular halkın parasını emmiş; yemiş te gitmiş / İnsanlar bir dilim ekmeğe bile muhtaç düşmüş ha / Çocuklar ağlıyor ha, analar ağlıyor / Hayaller yok olup kül olup gidiyor / Acılar tüm yurdu sarıp sarmalamış; kara bulutlar çökmüş / Haklı mı Haklı Halk ! / Böyle giderse araba duvara toslar, / Hep birden biz batıp gideriz / Yaş oldu 22! Askerden geldiğimde bana değil sadece / Düşlediği hayat bütün gençlere kurşunu indirdi / bam, bam / Kara para; para, para, para, para! / Batsın bu para!/ Çalmak-çırpmak-kara toprağa gömülmek / Yakışmaz hiç kimseye, hiç yakışmaz / Hey siz 550 adam / Vurunca ses vermeyen davul mu / Yoksa sifon sesi mi? / Yaşam güzel bir tat / Alamazsınız bizden al size tokat! / Para uğruna duymaz kulağınız halkın sesini / Parası olanın sesi işte sizin dilinizde? / Ama yürek bu işte; bu yürek işte bizde / Yıkıp sokacağım bir arı gibi sizi ha / İnanmaz kimse size kimse inanmaz / Yalanların tümüne karnımız tok / Yok yok ha; af etmek hiç yok / Çok şey değil istenilen sadece / Bu sadece temel yaşam hakkı / Kaybedeceğimiz hiç bir şey yok / Sizin ise çok! / Gün sizin gününüz bugünüz / Gün bugün batıyor; gün sizinle batıyor. / Yeni gelen gün güneşli bir gün / Yaş oldu 22! / Askerden geldiğimde bana değil sadece / Düşlediği hayat bütün gençlere kurşunu indirdi / Bam, bam! / Kara para; para, para, para, para! / Batsın bu para!!!! / YOK yok deme; çare çok / Var var; sen de bir bilene sor
 
DEMİR ÖKÇE
Nutuk atarak cenneti vadeden sana politikacılar! Güzel gün çığırtkanları bu oyunu satan sana. Bak nutuk çekiyorlar işte yine sana. Em besilin çağrısı bu sözlerine güvendiğin; oyunlarına düşürmek tek amaçları seni beni onu bunu şunu Kurban arıyorlar; dünden hazır uşaklar.Kurban alıyorlar; işte seni beni! Başını ver, ama el verme kan emene; alet olma Binlerce yıldır altın diye sundukları hiçbir sistem mutluluk getirmedi sana; gözyaşıdır savaşlardan geri kalan sana Yine çığlık dolu, dört bir yan bak! Bak; aç sefil bu insanlar aldatılmış! Gözyaşı diz boyu; çığlıklar yükseliyor tufan sökecek; Dünya sonu geldi kaçamazsın; acı gerçekten kaçamazsın.
İçgüdünü dinle oyunun dışına çık sen doğaya aitsin sen doğaya, doğaya.
Bir virüs misali dünyayı kemiren; bile kendisinin kuyusunu kazan yığınlar dolu aramızda gezen senin, benim, içimde. Acı gerçek bu; acı gerçekten kaçamazsın: Gücü yeten yetene dünya düzeni bu; gücü yeten yetene demir ökçe. Dünyayı yöneten, seni beni köle eden demir ökçe! Para ve seraptır uyuşturucuları yalan; Yalan üstüne kurulan dünyayı sarmış dört bir yanı kan emen yarınlarını çalan. Şiddet ve ahlaktır uyuşturucusu yalan; Bu yalan dünyaya destek vereni arama: Yanı başında el ele verdiklerin bile katil; gülücükler dağıtan bile katil; hayvanları öldüren bile katil; topu katil; katil! Eski bu oyun bu oynadığın gerçekte; uykunda oynadığın; kör gör! Üç maymun oyunu bu seni beni yaşatan!Sakın kanma: umut yalandır. Sakın inanma: yaşadığında kuyruklusu Acı çektiren yıkıntının içinde nice kurtaran geldi, el vermeden sattığın. Beklediğin Mehti'de gelmeyecek bir daha. Kesin saracak güneş, özgürce dört yanı; ama değiştiremezsin sen de bu gerçeği. Gün doğmaz sana, bana; bil bunu artık. Aptal olma gör; yüzleş artık Jöntürk'le işte gerçek: Ruhunu yitirmiş bu mekanik dünyada pisliğe doğduk biz, pislikte öleceğiz biz Geriye, geriye ağlamak kalır sana bana düşen; umut ölünce sana bana düşen, sana bana düşen
 
GÜNEŞİN ÇOCUKLARI

Uzun uzun yolları arşınladım; dağ tepe aştım geldim sana; Turkish rap-hiphopla, Barikat’la / Bu ne biçim dünya böyle; kurtlar sofrasında ters gidiyor her şey! / Burada yaşamak aynen kabus gibi valla; yalla! / Canı cehenneme; olmaz olsun böyle dünya / Nerede solucana bile saygı gösteren Tibet nerede? / Tibet’e özgürlük! Kızları sünnet eden Somali’ni al da başına da çal, çal! / ikiyüzlü adi dünya! / Balet değil bu, lanet; lanet dünya bu / Uzaklara hiç bakma; cehennem burada; tam da burada bak! / Al işte gör; mal’a kabus gibi tokat: süt banyosunda tabak kıran kırıklar; açlıktan düşenleri bekler kefensiz mezarlar; ikisi de aynı anda, aynı topraklarda / Görünen o köy bu kılavuz istemez, hiç gerekmez / Karanlığa alkış tutan şakşakçı zübükler / Savaştan pirim yapan tüm dümbükler / Takmaz, bakmaz, aldırmazlar hiç ölüp giden gençlere / Nerede Barikat; Barikat nerede? / Yükselsin Barikat! / Yalanlar yıkılsın; yakılsın, af yok! / Ezilsin sinsi yılanın başı! / Deccal denilen; ama deccal bir değil; kurtlar sofrasında hepsi deccal!
Duyduğun çığlıklardan kaçamazsın hiçbir zaman; çığlıklar çocukların; çocuklar hep kurban! Yeter artık yeter; durun! / Ölümü dondurun; uzak dursun Güneş Ülkesi’nden / Şimdi geriye dönün; geriye! / içi dışı bir olanlar gelin artık Güneş Ülkesi’ne / Ama yok, yok, yok; düşün yakamdan düşün / Açlıktan nefesi kokarken kendi; doğurup cami avlusuna bırakan, sokaklara salanlar / Ortaçağa özlem duyup geriden takılanlar / Dağdan gelip bağdakini kovanlar / Yeşil, yeşil Bursa’mı barbarlar gibi yaşanmaz kılanlar; yakıp yıkanlar / Dağılın lan hadi! / Jonturk, Şeytan Rıdvan gibi ‘tak, tak’ diye ‘tak’ atacak golleri yine / Sıkı durun hadi madi! cehenneme hoş geldin; sefa verdin bana; beni deli etme! / Burası cehennem! Burada melekler bile gırtlağından asılır; mevleviler gibi aynen ‘fır fır’ dönerler; liboşlar ki başımızdan kırk yılda gitmezler! / Habere bak habere: ‘Ay abla, kuşum nerede!’ / O buna asılmış; bu onunla yatmış; Nadide’nin göğüsleri salyaları akıtmış! / Bu ne biçim ana haber bülteni böyle? / Ülkemden haber yok! / Taşar, aşar uçkur hep yakar, ekrandan boğar; / Böyle giderse, bu çocuk ortaya doğar; kin ve nefret kokar! / Mazlumlar hep mazlum; katiller hep katil; çiller hep kişner! / Kamyondan Önce, Kamyondan Sonra; hepsi kuyruklu yalan; her şey yine aynı! / Karşılıksız aşkın, çoluk çocuk, kolu komşunun sapık cellatları; aramızda yaşarken aniden yaşamlara son verirler trafik canavarları! / cehennem aynen burada; umut bir anda biter. / YÖK pişkin; suskun, çok sağımlık inek ister: / Onların arkasına takılanlar hep bir ağızdan 'mööö!' derler!
Hani nerede 60’lar; şimdi kendini satmışlar / Çeşit çeşit insanlar; hepsi toplama! / Biber gazı yemiş gibi suratlar asık burada! / Yüzüne gülüp de arkandan atan burada. / Bindikleri dalı keser; tümü asalak, hırsız, ayrımcı kara kedi; Hepsi burada! / Güzelim yurdu yakıp yıkıp da çöplüğe çevirenler! / Burası zübük tarlası; Cehenem'in ortası! / Cehenneme hoş geldin! / Gel vatandaş gel; hepsi burada gel! / Taş devri de burada; millennim da burada; yazı-kışı, dağı-taşı-ovası da burada; mazlumu da burada, zalimi de burada! / Burası cehennem; buradan çıkış yok! / Yok, oysa burada, tam da burada bir dünya daha var! / Güneş Ülkesi bu; cennetten bir parça! / Bizim dünyamız bu; gökkuşağı yakın; ama size çok uzak! / Güneşin Çocukları kayıp, yitik! / Yok sayılan bir gençlik; yıl 2001 / Onlar bir radikaldi; Zekeriya’yı takmazlar; tanımazlar! Yeraltında yaşarlar. / YÖK, çok iyi bilir; onlar güneşe hasret! / Bir fısıltı bu; kulaktan kulağa yayılır altın anahtar! / Anahtar da bende, tamda yüreğimde! / Bin yıllık kutsal söz: ‘bin defa mazlum olsan bir defa zalim olma!’ / Bu, işte bu; bizim dünyamız bu! / Beynine iyi sok; bu dünya rüya değil!.
 
Geri
Üst