Peygamberlere iman etmek.

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Peygamberlere iman etmek.
Cenabı hak, emir ve yasaklarını halka tebliğ için, insanlar arasından bazı kimseleri seçmiş ve kendilerini peygamberlikle vazifelendirilmiştir.



D91B69C0-926E-4360-B52C-184EFCF66748.jpeg





Bu yüce şahsiyetlere Rasül ve Nebi ünvanı verilmektedir. Bu Kâmil insanlar, mucize ile müeyyed, meleklerle Müşerref, doğru sözlü, kendilerine güven duyulan, Haktan aldığı Emirler’i aynen halka tebliğ eden, son derece zeki ve günahtan uzaktırlar.
Peygamberlerde bulunan Ismet sıfatı, Günaha kudreti varken işlememektir. İslam kelamcıları bu sıfatı, Allahü Teala’nın kulda günah işleyecek kudreti halk etmemesidir diye tarif etmektedirler. Ehl-i Sünnet vel Cemaat mezhebinin bize telkin ettiği pırıl pırıl inanç esaslarından hiçbir Peygamberin itikadî bahislerde veya Allah’ın emir ve yasaklarında bir hükmü inkara kalkışacak küfre sapmadığını, kesinlikle öğrenmiş bulunuyoruz. Bu hususta İslam alimlerinin icmaı ve ittifakı vardır.

İlahi emir ve yasakları ihmal etmekten doğan ve büyük günah adı verilen davranışlardan birini bir peygamberin kasten işlemeyeceği hususunda ehli sünnet âlimleri fikir birliği halindedirler.
Peygamberler unutarak büyük bir günah işlemeye bilfarz yönelecek olsalar, Allahü Teala tarafından vahiy ve ilham yollarından biri ile ikaz edilirler ve o işi teşebbüs etmeden önce ilahi bir esirgeme olarak o yol kendilerine kapatılır. Mücevher ile çakıl taşını ayırt edecek kadar temyiz kabiliyeti bulunan bir müslümanın peygamberlerden bir fert ile sair insanları aynı terazide tartması kesinlikle caiz değildir.
Bazı Peygamberlerde görülen ve Zelle diye isimlendirilen hususlar, yapılmaması, işlenmesinden daha münasip düşecek davranışlar diye tarif edilmektedir. Bu kabilden vaki olan bir işin, Kur’an-ı Kerim’de isyan olarak zikredilmesi, peygamberlik makamının yüceliği ve enbiyanın tertemiz vicdanlarının en küçük hatayı yansıtacak safiyette olmasındandır. Peygamberlerden suduru nakledilen bu kabilden bir iş, haberi ahad ile sabit bulunuyor ise ret olunur. Tevatür derecesine ulaşmış bir rivayetle sabit ise, münasip bir şekilde tevil olunur.
Peygamberimiz hazreti Muhammed’in Hadisi Şerif’lerinde gördüğümüz günde yetmiş veya yüz istiğfarda bulunduğuna dair beyanı, kendilerinden sudur eden bir günah sebebiyle değildir. Zira peygamberlerin istiğfarı günah ile kendilerinin arasına manevi perde çekilmesini niyaz etmekten ibarettir. Günah işlemekten masum bulunan bu yüce zatların mağfiret dilekleri, masumiyetinin devamını ve ilahi rahmetin himayesinde gölgelenmeyi istemektir.
Bir kimsenin günaha teşebbüsü şu sebeplerden doğabilir.
1. Hainlikten 2. Aklının anlayışsız olmasından 3. Bildiği şeyi açıklama cesaretinin olmayışından, 4. Günaha alışkanlığından.

Bu saydığımız şeylerin peygamberlerde bulunmasını düşünmek, tertemiz şeriat hükümlerine, akli ve nakli kaziyyelere aykırı düşer. Enbiya topluluğunda hıyanetin en küçük bir izine tesadüf edilmediği için, Peygamberlik silsilesinin son halkası bulunan Rasülullah’a kendisinin en azılı düşmanları tarafından el-emin ünvanı verilmiştir.
Zatı için özel, tabi olduğu silsile için güzel bir unvan olan bu eminlik, peygamberler arasında hain ve bu yolda hıyanet bulunmayışı sebebiyle verilmiş bulunmaktadır.

Aklı Selime sahip bulunanların hayrette kalacağı seviyede yüksek bir zekaya sahip bulunan enbiyadan bir ferde, Bilmediği için işlemiştir diye bir Günahı isnada kalkışmak, iftiranın en bayağısı olur.

Bildikleri hakikatleri açıklamak, Hak’tan aldığı emirleri halka tebliğ uğrunda şecaat, sabır ve metanet göstermek, enbiya silsilesinin ayrılmaz bir lazımıdır. Bu yolda her türlü zulme uğradıkları halde, bildiğini gizlemememiş, hatta bu uğurda canını feda etmekten bile çekinmemişlerdir.

Günaha alışmak değil, isyana bulaşmaktan bile nefret duyan peygamberler silsilesine günah isnadı, iman nurunu söndürecek derecede vahim bir iftira olur.
Selam ve dua ile.
 
Bu mevzu muşahhas bir kaç örnekle açığa kavuşturmak gerekiyor. Cenab-ı Hak, peygamberlerin ilki ve insan neslinin başlangıcı bulunan Hz Adem’e şöyle hitap etmişti: Ey Adem! Sen, zevcenle birlikte cennete yerleşin, ve ikiniz de dilediğiniz yerden yetin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın. Sonra kendilerine yazık etmişlerden olursunuz. Derken şeytan, onlardan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini kendilerine açıklamak göstermek için ikisine de vesvese verdi ve Rabbiniz size bu ağacı başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız, yahut ölümden azade ve ebedi kalıcılardan bulunacağınız için yani böyle olmayasınız diye, yasak etti dedi.
Birde Onlara, şüphesiz ki ben sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim diye yemin etti. İşte bu suretle ikisini aldatarak o ağaçtan yemeye tenezzül ettirdi. Ağacın meyvesinden tattıkları anda ise, o çirkin yerleri kendilerine açılıverdi ve üzerlerine cennet yaprağından üst üste yamayıp örtmeye başladılar. Rableri de, Ben size bu ağacı yasak etmedim mi? Şeytan size apacık bir düşmandır demedim mi? diye nida etti.
 
Ayeti kerimenin mealinde görüldüğü üzere, şeytan, Hz. Adem’e ve Havva validemize vesvese vererek şu şekilde tuzak hazırladı.
-Rabbiniz sizi şu ağaçtan, ancak melek olacağınız veya cennette ebedi kalacağınızdan dolayı yasakladı.
-Ben size öğüt verenlerden ve hayrınızı dileyenlerdenim. Bu ağaçtan yiyin de cennette kalın.
-Rabbiniz sizin bu ağaca yaklaşmanızı yasakladı, meyvesini yemekten men etmedi, diyerek cüret verdi.

Şeytanın yaptığı fitleme karşısında Cenab-ı Hakk’ın Ey Âdem! Hiç şüphesiz ki bu, senin de zevcenin de düşmanıdır. Bundan dolayı sakın sizi Cennetten çıkarmasın o. Sonra zahmete düşersiniz buyurarak uyarışını unutmuşlardı. Yoksa Allahü Teala’nın emrine muhalefette bulunmayı azmetmiş değillerdi.
 
Unutmaktan dolayı yapılan bir iş, bizim anladığımız manada isyan değil, ancak zelledir. Ebu Bekir b. Furek bu vakada Hz. Adem’e peygamberlik gelmezden önce cereyan ettiğini ifade ve En son yine onu Peygamber olarak seçti de tevbesini kabul etti. Ona doğru yolu gösterdi mealindeki Ayeti delil gösterdi.
Hz. Adem Allah Teala’dan telakki ettiği birkaç Kelime ile Ey Habibimiz! Nefsimize yazık ettik, eğer sen bizi yarğılamaz ve esirgemezsen elbette zarara uğrayanlardan oluruz diye Cenab-ı Hakka niyazda bulundu. Merhametine sınır çekilemeyen Rabbimiz de tevbesini kabul edip onları sonsuz rahmetine eriştirdi.
 
Bu hadisenin neticesinde Hz Adem tevbe kapısının Fatih’i oldu ve zürriyetinden gelecek kimselerden günaha bulaşacak şahıslara aralanmış bulunan bu kapıdan ilticada bulunmanın keyfiyetini öğretti.
Arifi Rabbani ve Kutb-i Semadâni Abdül Vehhapı Şarani; Şayet Hz. Adem O ağacın meyvesinden yemesinin bu hayırlı neticeye varacağını bilmiş oldaydı ağacın tamamını yerdi, demiştir.
Zahir’de isyan diye ifade edilen bu vakıa netice itibariyle ğufrana ve rahmeti Rahman’a vesile oldu. Yüce Rabbimizin Hz. Adem’i yeryüzüne indirmesi, onu yaratamazdan önceki takdiri iktizasıdır. Şöyle ki, Cenab-ı Hak meleklere, Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım buyurmuştu. İşte Hz. Adem bu rütbeye ulaştırılmak için arzın üzerine indirilmiş bulunuyordu. Bu itibarla onun yeryüzüne inmesi, bir azap ve işkence değil, rahmeti ilahiye sebep teşkil etmiştir.
 
Hz Adem den sadır olan Zelle Rabbimizin Ey Adem! Şüphesiz ki bu iblis senin de, zevcenin de düşmanıdır! Tenbihini bir an unutuvermesidir. Bu da bağışlanmış ve kendisine nübüvvet ihsan olunmuştur.
Birde Hz. İbrahim’den örnek verelim. Babil şehrinin putperest halkı, batıl inanç doğrultusunda bir yortu ve şenlik hazırlığı içinde bulunuyordu. Onların toplantısına katılmamaya kararlı bulunan Hz. İbrahim ben hastayım demişti. Halk, gelenekleri olan şenliği icra için şehrin dışına çıktıkları zaman Hz. İbrahim onların tapınaklarına girdi ve elindeki balta ile putları kırıp parçaladı. Sadece en irisini bıraktı ve baltayı da onun boynuna astı.
Halk şehre dönüp durumu görünce Hz. İbrahimin etrafını sardılar ve Bu işi Tanrı’larımıza senmi yaptın diye sordular. Hz İbrahim; belki şu büyük put yapmıştır bu işi. Başlarına gelen durumu onlara sorun diyerek hakimâne ve düşünmeye sevk edici bir cevap verdi. Heyhat ki, bu kararmış dimağların sahipleri, hikmeti anlayacak ve hakikati kavrayacak durumda değillerdi.
 
Hz ibrahimin ben hastayım demesi, asla bir yalan olarak vasıflandırılamaz. İçlerinde yakın akrabasınında bulunduğu bu güruhun hak yolunu bırakıp putlara tapmaları, Hz. İbrahimi üzüntülere gark etmekteydi. Bu itibarla Ben kederimden hastayım takdirinde bir ifade kullanmış oluyordu.
Belki bu işi şu büyük put yapmıştır demesi de kavminin anlayacakları seviyede bir hüccet getirmek içindi. Muhtiddin bin Arabi Hz. İbrahim ile ruhani ve manevi mülakatında, Hz. Halilullaha bu sözün hikmetini ve inceliğini sormuş, İbrahim Aleyhisselam da, Onlar Cenab-ı Hakkın kibriya sıfatının tapmakta oldukları putlarda mevcut olduğu inancında idiler cevabını vermiştir.
 
Bir misalde Hz. Musa’dan vermek istiyoruz. İstikbalin Kelimi delikanlılık çağına ulaşmış bulunuyordu. Bir gün yolda giderken iki şahsın kavga ettiğini gördü. Bunlardan biri Firavun’un tanrılığına inanmış sapkınlardandı. Diğeri ise İsrailoğullarından idi. Mısırlı Şahıs İsrailî olan kişiye işkence yapmakta ve dayak atmakta idi. Bu mağdur ve mazlum kimse Hz. Musa’yı görünce kendisinden yardımcı olmasını istedi. Hz. Musa onun haline acıdı ve kurtarmaya çalışırken Mısırlı’nın göğsüne bir yumruk attı. Eceli gelmiş olacak ki, yumruğu yiyince düştü ve öldü.

Hz. Musa, Bu şeytanın işlerindendir. O hakikat şaşırtıcı apaçık bir düşman. Rabbim ben kendime yazık ettim. Artık beni yarğıla dedi. Bunun üzerine Allah onu yargıladı. Çünkü o çok yargılayıcı çok esirgeyici olanın ta kendisidir. Musa dedi Rabbim. Bana in’am ettiğin şeyler hakkı için artık suçlulara asla arka olmayacağım.
 
Mısırlı kıptınin ölüm hadisesi, Hz. Musa’ya Peygamberlik gelmezden önceki devrete tesadüf etmektedir. Diğer bir hususta Hz. Musa o kimseyi öldürme fikrine asla meyletmemiştir. Bu sebeple eline taş sopa ve benzeri bir şey alıp onunla vurmamış, mağdur şahsı kurtarmak için yumruğu ile itip uzaklaştırmak istemiştir. Müessif neticeyi görüncede Belanı buldun dememiş, Bu şeytanın işlerindendir diyerek üzüntüsünü dile getirmiştir.

Kendisinden sadır olan bu zelleden dolayı Hz. Musa nefsime yazık ettim demesi Allah tarafından emir sadır olmadan bir ölüm hadisesine bulaşmış olmasından kaynaklanıyordu. Bu cihetle Allahü Teala’dan mağfiret diledi ve ilahi affa Nail oldu. Daha sonraki bir zamanda kendisine Peygamberlik verilmesi ulül azm Peygamberler arasına yer alması, müstakil bir şeriat ve Tevrat gibi bir kitabın kendisine indirilmesi, kelimullah olarak seçilmesi gibi meziyetler Onun nezahetini ve Günah kiri ile bir ilgisinin bulunmadığını açığa koyan ilahi bürhanlardır.
 
Geri
Üst