Yitik Aşk(ın) İzinde

M

Misafir

Forum Okuru
Yitik Aşk(ın) İzinde
Yüreğe giden yolları ve patikaları dikenliklere çeviren çağın, yüzyılın, ortamın çocuklarına varmak adına yalnızlaşıyor, beşinci mevsime yönelenlerin düşüne karışıyorum.

Göğünde yıldız olmayan gecelerin içinden kopup gelen mektuplara, zor bir şehirden cevaplar yazıyorum: Onca kirliliğe, gürültüye, bilgi diye sunulan dolgu malzemelerine, yabancılaşmaya, incelmiş duyguların kıpırdanmalarına ketum kalan 'şekil'lere rağmen; kalbin göğü altında ve çekim alanında yaşayan gönüllerle söyleşmek için...

Hayatın çetrefil sokaklarında yorulmuş olarak, asude bir adanın kıyılarında soluklanmak için...

Kalbin çekim alanında kalmak ve yaşanılası bir hayat için.

Kendim için...

Onlar için...

...

Bir annenin sarılışındaki şefkate, sıcaklığa, kendinden vazgeçişe yabancı bir tavrı geliştiren değişimin içinden çok şey geçti.

Kabarık bir liste var elimizde.

Yitiklerin sonrasında oluşan boşluk bizi içine çekiyor.

Düşüyor ve yara alıyoruz.

Üzerimizdeki çatıların altında; geçip gittiğimiz sokaklarda; yıldızsız gecelerin şehrinde; depremlerle dövülen bu ülkede; şurada ve burada.. boşluk duygusu sarıyor bizi.

Acı çekiyoruz; kalabalıkların elma şekerleri ağzımızın tadını bozuyor.

Kitlenin diline sırtlarımızı dönüp gidiyoruz.

Şimdi yoldayız!

Acı çektiğimiz için; kör cehaleti çoğaltan yaygın iletişim diline yabancılaştığımız için, kendi dilimizle konuşmak için...

Ve bu kışkırtıcı yoluculuktan notlar devşiriyoruz.

...

Her kelimesinde ve cümlesinde acı çeken bir gönlün çığlıkları duyulan, uygun adım marş yürüyen kimliksizliğe alışma korkusuyla gerilen ve kendini ırgalayan mektup sahiplerini seviyor ve alkışlıyorum. Ancak insanı kirli ilişkilerin içine hapseden dönüşüme tutulmayanlar bu mektupları yazabilirler.

Bütün o yardım talepleri için tek bir şey söylüyorum:

İnanın iyisiniz, ve çok şeye sahipsiniz!...

Kendinize haksızlık etmeyin!...

Yoğun bir beğeniyle karşılanan, ancak zarfa çalınan göz alıcı boyalardan başka bir şey olmayan kimliklere eklemlenmeyişiniz az şey mi sanki?!

Daha ne yapabilir(sin)iz ki?!

Toplumları 'iyi'ye ayarlamak; dünyayı estetikten öte bir şey olan 'güzel'in içine çekmek; insanları tümden kalpten yana dönüştürmek, yapabileceğimiz bir şey mi?

...

Akıntıya kapılmamak ve yüzü 'iyi'ye dönük 'güzel' bir adada yaşamak adına direnç gerekiyor.

Belki sadece akıntıya karşı kürek çekmek...

Akıntıya karşı kürek çekmekle akıntının yönünü değiştirmeyebiliriz. Ancak bu şekilde davranmakla akıntıyı kabullenir olmaktan kurtuluruz. En azından akıntıya alışmayız!...

Marcel Proust, yedi ciltlik romanında Kayıp Zamanın İzinde yürür. Proust'un ardına düşenler bilir; o ne muhteşem yolculuktur! Yolculuk boyunca, heyecandan heyecana sürükleniyorsunuz.

Proust'un 'kayıp zaman'ından mülhem 'yitik aşk' diyoruz.

Çünkü akıntı aşka ters istikamette akıyor.

Aşkı bu akıntıya kaptırdık gibi. Sanki onu kaybettik!

Şimdilerde 'aşk' diye ortalıkta dolaşan ve aşkın ruhla kavgalı müptezel bir durum, ne ola?!

Evet, bir çok şey gibi aşk da bir yitik!

Şu denilebilir: Aşkı bulmadık ki kaybetmiş olalım!

Her neyse; aşkın açlığını çekiyoruz ya! Şu kesin ki; onun sırrına ermek istiyoruz.

Aşka dair dile yabancı çağın çocukları başka ne yapsın?!

Biz ne yapalım?!

Güvenli bir sığınak arayışı içindeyken; 'Aşk imiş her ne varsa bu âlemde / İlim bir kıyl u kal imiş' diyen Fuzûlî'nin sesini duyuyor, bu sese yürümekten kendimizi alıkoyamıyoruz.

Yitik aşkın izinde, sonu belirsiz bir yolculuğa çıkan Simurg'un(*) merak ve heyecanı içindeyiz.

(*) Simurg, efsanenin büyülü kuşu. Kafdağı'nda yaşıyor. Öbür adı Anka. Simurg aynı zamanda, Farsça'da 'otuz kuş' anlamına geliyor. Anlatıya göre: Simurg'u aramak için yollara düşen kuşlardan, güçlükleri aşabilen otuz tanesi, Kafdağı'na vardıklarında Simurg'u bulamazlar. Oysa, bir de geri dönüp bakarlar ki Simurg kendileriymiş
 
Geri
Üst