Kadın Haberleri 2007

Cevap: Kadın Haberleri 2007

Ayşegül'ün cenazesine kadın örgütleri sahip çıktı

Ferit ASLAN/DİYARBAKIR, (DHA)

DİYARBAKIR'da, 6 Ocak'ta nikahsız eşi Abdurezzak Dikici tarafından tabancayla vurularak öldürülen ve ailesinin sahip çıkmadığı 35 yaşındaki 5 çocuk annesi Ayşegül Alpaslan'ın cenazesine kentteki kadın örgütleri sahip çıktı. Hastane morgundan alınan Ayşegül'ün cenazesi yine kadınlar tarafından omuzlanarak Yeniköy Mezarlığı'nda toprağa verildi. Kadınlar adına konuşan Çağla Demirel, “Ayşegülleri koruyamadığımız için özür diliyoruz. Bundan sonra daha çok çalışacağız” dedi.


Diyarbakır'da, 6 Ocak 2007 tarihinde nikahsız eşi Abdurezzak Dikici tarafından, fuhuş yaptığı iddia edilerek tabancayla vurularak öldürülen 5 çocuk annesi Ayşegül Alpaslan'ın cenazesine hiçbir yakını sahip çıkmadı. Bunun üzerine Diyarbakır'daki kadın örgütleri devreye girerek cenazeyi toprağa vermeye karar verdi. Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne gelen İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi, Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi, Selis, Kardelen Kadın Evi ve Kadın Kooperatifi'ne üye kadınlar, cenazeyi buradan alarak belediyeye ait ambulansla Yeniköy Mezarlığı'na getirdi. Ailesi sahiplenmediği için taşınacak bir fotoğrafı bile bulunmayan Ayşegül Alpaslan'ın cenazesinin bulunduğu ambulansın önüne iki kadın bindi. Yeniköy Mezarlığı'na getirilen cenazeyi ambulanstan yine kadınlar omuzlayarak çıkarttı. Belediye tarafından kimsesizler mezarlığında hazırlanan mezara Ayşegül Alpaslan'ın cenazesini yine kadınlar tabuttan çıkararak mezara kadar indirdi. Cenaze namazı hastanede kılınan Ayşegül Alpaslan için mezarlıkta bazı kadınların gözyaşı döktüğü gözlendi. Cenaze toprağa verildikten sonra belediye imamı ve bazı kadınlar dua okudu.

Defin işleminin tamamlanmasından sonra Ayşegül Alpaslan'ın mezar taşına barışı simgeleyen beyaz tülbent bağlandı ve mezara karanfiller bırakıldı. Kadınlar adına konuşan Kardelen Kadın Evi Sorumlusu Çağla Demirel, “Bugün bir Ayşegül'ü daha kaybettik. Bütün kadın örgütleri adına Ayşegül'den kendisini koruyamadığımız için özür diliyoruz. Başka Ayşegüllerin ölmemesi için daha çok çalışacağız” dedi.

EŞİNDEN ŞİKAYETÇİ OLMUŞTU

Eşi tarafından öldürüldükten sonra cenazesi sahiplenilmeyen Ayşegül Alpaslan'ın 5 çocuğu Çocuk Yuvası'na yerleştirilmişti. Alpaslan'ın, geçen yıl kendisini yaralayan nikahsız eşi Dikici hakkında, “Beni ölümle tehdit ediyor” ve “Her gün işkence yapıyor” diyerek Çermik Savcılığı'na şikayette bulunduğu, ancak bu dosyanın yetkisizlik kararıyla Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı'na gönderildiği ortaya çıkmıştı. Kadın örgütleri ise Ayşügül Alpslan'ın öldürülmesinden sonra, olayı ‘devletin ihmali’ olarak değerlendirmişlerdi.

Polis tarafından yakalanan ve daha sonra tutuklanarak cezaevine konulan Abdurrezak Dikici ise polis ve savcılıkta, eşini fuhuş yaptığı gerekçesiyle öldürdüğünü iddia etmişti.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Son 5 yılda töreye 1806 kadın kurban

28 Ocak 2007Şükrü KÜÇÜKŞAHİN/ANKARA
2789633.jpg
CHP Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’ya yönelttiği bir soru, Türkiye’de töre ve namus cinayetlerinin sanılandan daha fazla işlendiğini ortaya koydu. Son 5 yılda 1806 kadın töre cinayetine kurban gitti. Aynı sürede intihar eden kadın sayısı da 5 bin 375 oldu. Bu rakamlar Türkiye’de, her gün 1 kadının töre cinayetlerine kurban gittiğini gösteriyor.

AİLE ve Kadından Sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, Özlem Çerçioğlu’nun sorusuyla ilgili rakamların kendisine bağlı kurumlarca tutulmadığını belirterek yanıtları Adalet ve İçişleri Bakanlığı verilerine dayandırdığını bildirdi. Çubukçu, son 5 yılda işlenen töre cinayetleri ve intihar eden kadınlarla ilgili rakamları bu nedenle "İçişleri Bakanlığı’nca verilen cevaplar" başlığı altında şöyle aktardı:

"2001-2006 yılları arasında ülkemiz genelinde meydana gelen töre ve namus cinayetleri kapsamında, 1806 cinayet olayının meydana geldiği tespit edilmiştir. Yine aynı dönemde yabancı uyruklular dahil 5 bin 375 kadının intihar ettiği anlaşılmıştır."

TÜRKİYE KARARLI

Çubukçu, Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarına göre polisin görev bölgesinde 2001-2006 arasında gerçekleşen kadın intiharlarının sayısını da ayrıca verdi. Buna göre polis bölgesinde, aynı süre içinde 2 bin 774 kadın intihar etti.

Çubukçu, yanıtında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, BM Genel Kurulu kararları gereği kadınlara karşı aile içi şiddetin ortadan kaldırılması, kadına karşı her türlü şiddetin önlenmesi için devleti acil tedbir almaya zorladığını anımsatırken Türkiye’nin bu sözleşmelere uygun kararlılık gösterdiğini belirtti.

Töre cinayetleri ile ilgili TCK’da yapılan düzenlemelere atıfta bulunan Çubukçu, kadınları biçki-dikiş, el işi ve benzeri kurslarla belli merkezlere çekip, burada bilinçlendirme yoluna gidildiğini aktardı. Çubukçu, kadınlara yönelik bu çalışmalar için yaklaşık 100 toplum merkezi kurulduğunu bildirdi.

Bu sonuç asla kabul edilemez

Soru önergesi sahibi Özlem Çerçioğlu, bakanın verdiği rakamlar karşısında şok geçirdiğini belirterek şunları söyledi: "Bu rakamlara göre ürküten bir tablo ile karşı karşıyayız. Töre ve namus cinayetlerine karşı verildiği söylenen etkili mücadelenin sonucu bu mu? Bu sonuç kabul edilemez. Bu mücadelede birinci görevin devlette olduğu açıktır. Bu nedenle; en başta Bakan Çubukçu olmak üzere, her yetkiliyi kadınla ilgili bu kara tablonun yok edilmesi için daha ciddi ve kararlı mücadeleye çağırıyorum. İntihar olayları üzerinde derin ve gecikmeksizin sosyolojik boyutta incelemeler yapılmalı."
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Hollanda'da kadınlara yer vermeyen partiye devlet yardımı yok...
Hollanda’da, siyasete katılım açısından kadınlarla erkekleri eşit görmeyen ve bu nedenle kadınlara parti içinde siyasi mücadele yollarını kapatan aşırı dinci Reformist Devletçi Parti’ye (SPG) bu yıl da devlet yardımı yapılmayacak.

İçişleri Bakanlığının aldığı karara göre, parti, daha önce verilen mahkeme kararının gereklerini tam olarak yerine getirmeyerek, kadınlarla erkeklere eşit haklar tanımadığı için Hazineden para alamayacak.

Bazı kadın kuruluşlarının açtığı dava üzerine önceki yıl mahkeme, partinin kadınlara da siyaset yolunu açması gerektiğini, bunu yapmadığı takdirde devlet yardımı yapılmamasını kararlaştırmıştı. Bu karar üzerine geçen yıl 800 bin avro devletin para yardımını alamayan parti, mevcut durum değişikliğine giderek, kadınların üye olabilmesini kabul etmiş, ancak parti içinde görev verilmesine yanaşmamıştı.

Programını büyük ölçüde Hristiyan dini esaslarına dayandıran parti, parlamentoda iki milletvekiliyle temsil ediliyor.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Avrupa Parlamentosu'na Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki kadın intiharları ve sorunlarıyla ilgili rapor hazırlamak üzere Batman'a gelen İngiliz kadın hakları savunucuları, Batman Belediye Başkan Yardımcısı Tahir İmret ile görüştü.
2 kişilik İngiliz Bağımsız Avukatlar Heyeti, Belediye Selis Kadın Dayanışma Merkezi yetkilileriyle görüştükten sonra belediyeyi ziyaret etti. Belediye Başkan Yardımcısı Tahir İmret ile makamında görüşen heyette yer alan avukatlar Margret Owen ve Gullian Higgins ile Diyarbakır Kadın Danışma Merkezi Sorumlusu Handan Coşkun, Batman Belediyesi'nin kadınlarla ilgili çalışmaları hakkında bilgi aldı.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

DHA - ERZURUM - Kadınlar haklarına sahip çıkmaya başladı. Son iki ayda üçü Ağrılı, ikisi Erzurumlu beş kadın Erzurum Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'ne başvurarak yardım istedi. "Basında sürekli gündemde tutulan kadına şiddet konusu, kadınları bilinçlendirdi. Artık eşlerini, ailelerini ihbar edip korunma istiyorlar" diyen İl Sosyal Hizmetler Müdürü Kamil Kılıç,
beş kadının da çeşitli illerdeki sığınma evlerine yerleştirildiğini söyledi. Kılıç, Erzurumlu kadınlardan birinin istemediği bir kişiyle evlendirilmek istendiğini, Ağrılı bir kadının boşanmak istediği eşinin ailesince dövüldüğünü, diğer üç kadının da aile içi şiddet gördüğünü anlattı.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

13 yaşındaki kıza ‘modern’ bekaret kemeri işkencesi

MİLLİYET İNTERNET

Kızının 30’lu yaşlardaki erkeklerle cinsel ilişkiye girdiğini öğrenen bir anne kızının seks yapmaması için özel bölgesine piercing yaparak diktirdi.
Florida’da kızının kendinden onlarca yaş büyük erkeklerle seks yaptığını öğrenen bir kadın kızını ‘modern bekaret kemeri’ konusunda uzman bir kadına götürerek orada kızın cinsel organını diktirtti. Olayın polise yansıması üzerine göz altına alınan anne çocuk suistimali suçundan 30 yıl hapis istemiyle yargılanmaya başladı.
13 yaşındaki kızın cinsel organını diken Louisiana’lı 43 yaşındaki Tammy Meredith ise anne aleyhinde şahitlik ederse sadece 1 sene hapis yatacak
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

İsveç’te evlenilecek kadın kıtlığı yaşanıyor

ALİ HAYDAR NERGİS / AÇIK GAZETE İSVEÇ - Bir zamanlar düşleri süsleyen 'sarışın İsveç dilberleri' artık hayal oldu. Metro gazetesine göre özellikle kırsal bölgede evlenilecek kadın bulunamıyor.

--------------------------------------------------------------------------------
4 Ocak 2007


İsveç’te, son yıllarda artan kadına yönelik şiddet ve kadınların kendilerini eğiterek kentlere iş bulmaları nedeniyle kırsal bölgelerinde yaşayan erkekler evlenilecek kadın bulma sıkıntısı yaşıyor.

Köylerde çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan orta ve ileri yaşlardaki İsveç’li erkekler, gazetelere ilanla baş vurarak at, araba ve çiftlik evinde yaşama vaadleriyle evlenecek eş arıyorlar.

İsveç’te günlük olarak yayımlanan ve okuyucuya bedava olarak dağıtılan Metro Gazetesinde yer alan bir habere göre, kırsal kesimde yaşayan erkekler daha çok çiftçiliğe ve hayvancılığa önem verirken, kadınlar okuma ve eğitime ağırlık veriyor.Kentlerde okul bitirerek bir meslek edinen kadınlar buralarda iş de bularak kırsal kesime geri dönmüyor.

İsveç’in daha çok çiftçilikle uğraşan güney bölgelerinde eş bulma zorluğu yaşayan kırsal kesim erkekleri, kendileriyle evlenecek ve köye yerleşecek kadınlara cazip öneriler sunuyorlar. Gazetelere verdikleri ilanlarda, “çiflik evinde yaşama, at veya at arabası ile çiftlikte dolaşma, kapının önündeki gölden her gün balık avlama“ gibi ilginç vaadlerde bulunuyorlar.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

İşyerinde duygusal taciz’ hukuken tanındı

Ankara 8. İş Mahkemesi’nin, işyerinde duygusal taciz anlamına gelen ‘mobbing’i kararında kullanmasıyla birlikte, bu kavram da Türk Hukuk sistemine resmen girmiş oldu.


Yasemin Arpa
NTV-MSNBC
Güncelleme: 05:22 ET 06 Şubat 2007 SalıİSTANBUL - Ankara 8. İş Mahkemesi, ‘mobbing’ kavramını kararında kullanarak Jeoloji Mühendisleri Odası’nı tazminata mahkum etti. Tülin Yıldırım, işyerinde kendisine baskı uygulandığı ve psikolojisinin bozulduğu iddiasıyla Jeoloji Mühendisleri Odası’na karşı açtığı davada, Oda’yı 1000 YTL manevi tazminat ödemeye mahkum ettirdi.


Akademik çevrelerde kullanılan ancak Türk hukuk sisteminde yer almayan ‘mobbing’, işyerinde duygusal taciz anlamına geliyor.

Ankara 8. İş Mahkemesi’nin, Tülin Yıldırım’ın Jeoloji Mühendisleri Odası aleyhine açtığı davanın gerekçeli kararında resmen ‘mobing’ kavramını kullanmasıyla kavram ilk kez yargının alanına girmiş oldu.

GEREKÇELİ KARARDA KULLANILDI
Mahkeme, gerekçeli kararında, işyerinde duygusal taciz nedeniyle istenen manevi tazminat talebinin kabul edildiği belirtildi.

Kararda, amirlerin Tülin Yıldırım’a yüksek sesle bağırarak, iş yapmasını söyledikleri, “Sen bu işi beceremiyorsun” gibi sözlü saldırılara maruz kaldığı belirtilerek küçük düşürüldüğüne yer verildi.

Mahkeme, Yıldırım izindeyken işlerini aksattığı gerekçesi ile disiplin cezası verilmesinini Medeni Kanun’un 2.maddesindeki ‘iyiniyet kaideleri’ne aykırı buldu.

Kararda, “Toplanan delillerden davacıya üstleri tarafından kötü muamele yapılıp aşağılanarak psikolojik taciz uygulandığı, emeğiyle çalışarak kazanan davacı işçinin maddi ve manevi kayba uğratıldığı kanaatine varılmıştır” denildi.

TÜLÜN YILDIRIM DAVAYI KAZANDI
Davayı kazanan Tülün Yıldırım yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Bu dava ile asıl kazandığım şey kendime olan güvenim. Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetimi’nin iki yıl boyunca süren her türlü aşağılamayı içeren baskıları ve beni aslında yetersiz biri gibi gösterme çabalarına rağmen elde ettikleri şey, yenilgidir. Son iki yıldır bana uygulanan baskı ve yıldırma politikalarına karşı açtığım davayı kazandım. Bu davanın iki boyutu vardı; birincisi bana verilmiş olan uyarı ve kınama cezalarının haksız olduğu iddiasıyla iptalinin istenmesi, ikincisi hem bu cezaların kendisinin hem de bana karşı uygulanan baskı politikalarının, dünyada yaygın adıyla ‘mobbing’, olduğu ve bunun için de manevi tazminat istenmesi idi. Mahkeme verilen cezaları iptal ettiği gibi Jeoloji Mühendisleri Odası’nın da bana tazminat ödenmesine hükmetti.”

ODA KARARI MEŞRU BULMADI
1000 YTL tazminat ödemeye mahkum edilen Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu yaptığı bir açıklamayla mobbing iddialarını yalanlayarak, gelişmelerin Oda’yı yıpratmayı amaçladığını söyledi.

Hukuki sürecin bitmediğini, temyize başvuracaklarını söyleyen Oda, “disiplin kurulu uygulamaları dışında” çalışana yönelik bir yaptırım olmadığını belirtti.

Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu, her hukuki olanın meşru olmayacağını ifade etti: “Bu konuda, demokratik kamuoyunda, alınan bazı yargı kararlarıyla ilgili olarak, hukuki mi meşru mu tartışmalarının da varlığını hatırlatmak isteriz.”

OKCAN: HUKUKUMUZ İÇİN OLUMLU BİR KARAR
Avukat Necdet Okcan, 8. İş Mahkemesi’nin kararıyla ilgili olarak şu yorumu yaptı: Yargının ‘mobbing’ kavramını kararlarına alması sevindirici, olumlu bir gelişme. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin bu kararı değerlendirilmesini beklemek gerekir. Yargıtay kararı onarsa, bu karar iç hukukumuzda bir yenilik olarak onaylanmış olacak” dedi.

MOBBİNG’İN TARİHÇESİ
‘Duygusal taciz’ anlamına gelen Mobbing kavramı, ilk olarak 1984’de İsveç’de ‘İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık’ konulu bir raporun içinde Heinz Leymann tarafından ortaya atıldı. İsveç’te 1993’te çıkarılan ‘İşyerinde Kişilerin Mağdur Edilmesi’ adlı kanun, bu alanda dünyadaki ilk örnek.

Yrd. Doç. Dr. Sevda Ergenekon’un ‘mobbing’le ilgili çalışmasında, mobbinge maruz kalanlar ve uygulayanların kişilik özellikleri şöyle sıralanıyor: Duygusal tacize maruz kalanların çoğunluğu üstün özelliklere sahip, zeki, başarı odaklı, yaratıcı, kendisini işine adamış, dürüst, insanlara güvenen, iyi niyetli, politik davranmayan, kurumuna bağlı, işiyle özdeşleşmiş, sosyal hayatta içlerine kapanık olmaya eğilimli, yumuşak başlı, içsel olarak kendine çok saygı duyan ve yetkinlik düzeyleri yüksek kişilerdir.

Özellikle yaratıcılık tarafı gelişmiş olan kişiler, getirdikleri yeni fikirler yüzünden, taşların fazla oynamamasını isteyen gelenekçi eski çalışanlar tarafından tacize uğruyorlar.

MOBBİNGCİNİN KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ
Mobbingci antipatik kişiliklidir: Mobbingciler, genellikle kendi itibarlarını yükseltmek ve ihtirasları uğruna, kötü niyetli ve hileli eylemlere başvurmaktan çekinmezler. Aşırı denetleyici, korkak ve sinirli bir yapıya sahiptirler. Daima güçlü olma isteği içindedirler. Korku ve güvensizliklerini bir başkasına çamur atarak yenmeye çalışırlar. Kendi hasta kişiliklerini saklamak amacıyla diğerlerinin manevi gelişimini önleyecek şekilde güç kullanma eğilimindedirler. Bu nedenle hep ‘günah keçisi’ arayışı içindedirler.

Mobbingci ayrıcalıklı ve vazgeçilmez olduğuna inanır: Mobbingciler, örgüt hiyerarşisinde kendilerinin güç uygulama ayrıcalığına sahip olduklarını düşünürler. Gerilimden beslenirler ve stresli bir örgütsel iklim, en arzu ettikleri doğal çevreyi sağlar. Bunlar, yönetici olamadıkları gibi liderlik vasıfları da yoktur. Örgütte idareci olmak veya idarecilik pozisyonlarını korumak için çırpınıp dururlar.

Mobbingci narsist kişiliğe sahiptir: Mobbing yapan iş arkadaşları, birine daha iyi çalıştığı, daha çok sevildiği için içerleyebilir. Performansları kendilerinden daha iyi ve daha üretken biriyle kıyaslanacağı için, yetenekli olana karşı psikolojik şiddet uygulamayı tek çıkar yol olarak görürler. Bu nedenle, basamakları kendi adımlarıyla çıkmak yerine, yukarıdakini kendi seviyelerine düşürmeye çalışırlar.

Mobbingci düşmanlık yapmaktan kendini alamaz: Mobbingci örgüt hiyerarşisinin neresinde bulunursa bulunsun, başarıya azmetmiş bireylere karşı yıldırma politikası gütmeyi, önemli bir görev olarak görür. Ben merkezci ve egoist insanlar oldukları için, örgütsel etik değerleri hiçe sayar ve örgütsel çıkarları göz ardı ederler. Onlara göre örgüt ve çalışanlar onlar için vardır. Onların çıkarıyla örgütün çıkarı aynı anlama gelir.

Mobbingci, sadist kişiliğe sahiptir: Sadist ruhlu mobbingciler, yaptıkları eziyetten haz duyarlar. Özel ve toplumsal çevrelerinde dışlandıkları için, kurumsal kimliklerini kullanarak, astlarına ve bazen eşit statüdeki insanlara karşı çok saygısız, kaba ve saldırgan davranırlar.

Mobbingci, önyargılı ve duygusaldır: Duygusal taciz uygulayanların davranışlarının rasyonel temeli ve izahı yoktur. Mağdurun şiddete maruz kalması; dinsel, sosyal veya etnik bir nedene dayanabileceği gibi, gösterdiği yüksek bir performans, elde ettiği bir fırsat, beklenmeyen bir terfi veya ödül, mobbingcileri harekete geçirmeye yeter. Hatta onun sevmediği birine benzemek bile kurbana saldırı için bir neden olabilir.

Mobbingci kötü kişiliklidir: Kötü kişilikli mobbingciler için kendilerinin dışındaki herkes, ‘kendiliğinden değersiz’dir.

Mobbingci genellikle çalışkandır: Genellikle çalışkandır; ancak yaptığı her işi abartır, başkalarının işini ise küçümser. Sürekli işlerinin çokluğundan ve zorluğundan bahseder. Psikolojik şiddet uygulayabilmek için kendilerinin olmaması durumunda bu ‘çok zor ve önemli’ işleri yapacak kimsenin olmayacağını düşünürler
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

Güneydoğu'da yaşayan evli kadınlar üzerine yapılan bir araştırmaya göre, kadınların yüzde 80'inin okuma yazması yok. Bazıları yaşadığı şehrin adını bile bilmiyor. Yarısına yakını çocuk yaşta anne olan kadınların yüzde 16'sı berdelle evlendiriliyor. Çoğu şiddete maruz kalıyor. Hatta bazen boğularak, taşlanarak öldürülüyor

Diyarbakır'da köyden mahalleye dönüştürülen 97 yerleşim biriminde evli 472 kadın üzerinde yapılan araştırma, kadınların yüzde 80'inin okuma yazma bilmediğini, yüzde 16'sının berdelle evlendiğini, yüzde 43'ünün de 14-18 yaş arasında doğum yaptığını ortaya çıkardı.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi (DİKASUM) Sosyal Hizmet Uzmanı Halime Sarı Sabuncu, "Araştırmamız sırasında bulunduğu şehrin, köyün, mahallenin adını bile bilmeyen kadınlara rastladık" dedi.
Sabuncu'nun, bekar ve dul kadınları kapsam dışı bırakarak sadece evli kadınlarla yüz yüze görüşerek yaptığı "Kadının Sosyal, Ekonomik Durumu ve Aile İçindeki Yeri" konulu alan araştırmasında, kadınların yüzde 15.8'inin ilkokul, binde 4'ünün ortaokul mezunu olduğu, evli kadınların yüzde 63'ünün herhangi bir sosyal güvencesinin bulunmadığı saptandı.

Yüzde 76'sının nikahı yok
Araştırmada, kadınların yüzde 58'inin görücü usulüyle, yüzde 16'sının "berdel"le evlendikleri belirlendi. Severek evlenenlerin oranı yüzde 21, resmi nikahı olmayanların oranı yüzde 76 çıktı.

Kadınların yüzde 45'inin eşi ve çocuklarının dışında kaynana, kayınpeder, görümce, kayınbirader, evli çocuklar ve eşleri ile birlikte yaşadığı anlaşıldı.

15 yaşın altında evlenenlerin oranı yüzde 30, 16-19 yaş arasında evlenenlerin oranı yüzde 41 çıktı.

14 yaşında anne oluyorlar
Araştırmaya göre, 14-18 yaş arasında ilk doğumlarını yapan kadınların oranı yüzde 43. Yüzde 44'ü 6 ve daha fazla çocuk sahibi.

Kadınların yüzde 36.7'si başlık parası alınarak, yüzde 16'sı berdel yöntemiyle, binde 2'si beşik kertmesi ile evlendirildi.

19 namus cinayeti işlendi
"Yakın çevrenizde töre cinayeti işlendi mi?" sorusuna kadınların yüzde 6.4'ü "evet" yanıtını verdi. Namus nedeniyle öldürülen kadınların sayısı 19 olarak belirlendi.
Öldürülen kadınlar 20-35 yaş grubu arasında yoğunlaşırken, öldürülme nedenleri "sevgilisine kaçma", "tecavüze uğrama", "gizli ilişki", "kıskançlık" ve "sebebi bilinmiyor" diye sıralandı.
Araştırmada, kadınların silahla vurularak, boğularak, damdan atılarak ve taşlanarak öldürüldüğü belirlendi.

'Kız çocuk niye okusun ki!'
"Yakın çevrenizde intihar olayları yaşandı mı?" sorusuna, kadınların yüzde 14'ü "evet" yanıtını verdi. İntiharların kadınlarda 20 yaş ve altında, erkeklerde 25 yaş altında yoğunlaştığı dikkat çekti.

Araştırmaya göre, okula gönderilmeyen kızların oranı yüzde 18, erkeklerin oranı ise yüzde 5. Aileler, kızlarını okula göndermeme nedeni olarak, "okulun olmaması", "okulun uzak olması"babasının izin vermemesi", "kız çocuk olması" ve "maddi sıkıntılar"ı gösterdi.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2007

İşyeri işkenceleri


"17 sene mi?" demişim. Prof. Dr. Dehen Altıner, hayretime gülümseyerek cevap verdi:
"Evet 17 sene!"
17 sene ne yapsa bir insan şaşarsınız?
Dehen Hanım onca zaman boyunca işyerinde psikolojik tacize direndi. Ve sonunda...
Geçen günlerde Dehen Hanım, ki kendisi Marmara Üniversitesi Eczalık Fakültesi'nde bio-kimya profesörüdür, Dekan Prof. Dr. Mürşit Pekin'e kişilik haklarının saldırıya uğradığı gerekçesiyle bir dava açtı ve kazandı. Mahkeme kararıyla sabitlendi:
Suçlanan dekan, davacı Dehen Hanım'ı küçük düşürmüş, zor durumda bırakmış, itibarını zedelemeye çalışmıştı. Manevi tazminat kararı için şartlar oluşmuş ve Dehen Hanım davayı kazanmıştı.
Cumhuriyet'te Oral Çalışlar da yazdı bunu. Çalışlar, konunun YÖK tarafına baktı. YÖK sisteminin üniversitelerdeki sistemi militarize ettiğini, bu emir-komuta ekseninde bilim yapan insanların niteliksiz insanlar tarafından yönetilebildiğini, yönetilemediğini yazdı.
Ben ise meselenin başka bir tarafına bakmak istiyorum. Sizi, beni, bütün çalışan insanları ilgilendiren bir tarafına. "Mobbing" tarafına.

Mobbing ne ola ki?
Yine geçen günlerde bir kitap yayımlandı. Marmara Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Yönetim ve Çalışma Psikolojisi Anabilim Dalı'nda Doçent Pınar Titiz'in kitabının adı şöyle:
"İş Yerinde Psikolojik Taciz (Mobbing)" (Beta Yayınları)
Akademik açıklamasını boş verelim. Çünkü hepimizin hayatına öyle ya da böyle girmiş olan, girmemişse bile nasıl bir şeye benzediğini bilhassa Türkiye koşullarında pekiyi derecede bildiğimiz bir hadise. Şudur:
Çalıştığınız işyerinde üstleriniz veya eşit konumda çalıştığınız insanlar size sistematik olarak gıcıklık yapıyorsa, durmadan asabınızı bozuyorsa, herkes size karşı el ele verip kenetlenmişse, bir sürü insan sizi hayattan bezdirip o ofisten göndermeye çalışıyorsa buna akademi ve hukuk âlemi "mobbing" diyor.
Nicedir Avrupa ülkelerinin hukuk sistemlerine girmiş, dava açmak için yeterli sebep sayılan bir "taciz" şekli. Gözle görünmüyor diye aldanmayın.
Ağlayarak işe gittiğiniz, kimse sizi görmesin diye tuvalete kaçtığınız, siz içeri girince birden susup müstehzi gülen, arkanızdan konuşan ya da topluca sizinle alay eden insanları hatırlayınız. Ne kadar elle tutulurdur aslında o sıkıntı.

İlk prestij davası
Prof. Dehen Altıner, işte bu elle görünmeyen taciz şeklini Türk hukuk sisteminde görünür bir hale getirdi dava açarak ve üstüne üstlük kazanarak. Dehen Hanım, bunun "üniversitelerde açılan ilk prestij davası" olduğunu söylüyor.
Akademik dünyanın o Kafkaesk koridorlarında kim bilir ne hainlikler cirit atıyor oysa? Kim bilir kaç kişi ruhu ezilerek susuyor? Başka işyerlerinde kim bilir kaç insan "Bütün bu psikolojilerimi nasıl kanıtlayayım? Zaten ben de biraz fazla hassasım" diyerek hiç katlanmaması gereken bir mutsuzluğa ve gerilime katlanıyor?
Ah! Her yeni günde "Belki bugün değişir" diye girmek o işyerinin kapısından ve görünmez bir duvara çarparak kırılmak her seferinde. Para kazanmak mecburiyetiyle kendini eze eze...
Tanıklarla ispatlayabildiğiniz sürece işte, artık gözle görünmez bir şey olmayacak insanın insana yaptığı psikolojik eziyet. İnsanlık ilerliyor bir bakıma. İki kişilik ilişkilerde de bir hukuk kuruluyor. Aşkta değil belki şimdilik ama işte hiç değilse, adaletsizliğin çaresine bakılabiliyor...
 
Geri
Üst