çeşitli sual ve cevapları!

*MeleK*

♥Ben Aşık Olduğum Adamın Aşık Olduğu Kadınım♥
çeşitli sual ve cevapları!
Çeşitli sual ve cevaplarSual: İslam’ın beş şartı, ne zaman farz oldu?
CEVAP
Şu zamanlarda oldu:
1- Kelime-i şehadet: Müslümanlığın başlangıcında farz oldu. Beş şarttan ilk farz olan budur.
2- Beş vakit namaz: Hicretten bir yıl önce mirac gecesinde farz oldu.
3- Ramazan-ı şerif orucu: Hicretin ikinci yılında, Şaban ayında farz oldu.
4- Zekat vermek: Orucun farz olduğu yıl, Ramazan ayında farz oldu.
5- Hac: Hicretin dokuzuncu yılında farz oldu.

Sual: Müslümanlık gelmeden önce, o zamanki insanlar, bakamayız diyerek fakirlik sebebiyle çocuklarını öldürüyorlarmış. Kız çocuklarını da diri diri gömüyorlarmış. İslamiyet gelince bu durumu yasaklamış mıdır? Yasaklamışsa bu konudaki âyet ve hadisler nelerdir?
CEVAP
Bu konudaki bir âyet-i kerime meali:
(Çocuklarınızı yoksulluk korkusuyla, geçim endişesiyle öldürmeyin. Onların da, sizin de rızkınızı biz veririz. Onları öldürmek elbette çok büyük bir günahtır.) [İsra 31]

Bir hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Allahü teâlâ, ana babayı üzmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, dilenmeyi haram kıldı. Dedikoduyu, çok sual sormayı ve malı israf etmeyi çirkin buldu.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud]

Sual: İyi insan nasıl olur?
CEVAP
İyi insan olmak için olgun müslüman olmak gerekir. Zaten müslüman, iyi insan demektir. Müslümana mümin de denir. Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Müminler, kurtuluşa ermiştir. Namazlarını huşu içinde kılar, boş şeylerden yüz çevirir, zekatlarını verir, iffetlerini korurlar.) [Müminun 1-5]

([Müminler] büyük günahlardan ve hayasızlıktan sakınır, öfkelenince kusurları bağışlar ve işlerini aralarında istişare ederler.) [Şura 37,38]

Hadis-i şeriflerde de buyuruluyor ki:
(Müslüman, elinden ve dilinden emin olunan kimsedir.) [Buhari]

(Mümin akıllı, basiretli ve uyanıktır. Her işte Allah’ın rızasını gözetir. Acele etmez, ilim sahibidir, haramlardan da kaçar.) [Deylemi]

(Mümin, koku satana benzer. Yanına oturan, beraber gezen veya onunla iş yapan faydasını görür.) [Taberani]

(Mümin ülfet eder. Ülfet etmeyen ve edilmeyende hayır yoktur.) [Beyheki]
(Müminin yanına gelen, güzel bahçeye girmiş gibi ferahlık duyar.) [Deylemi]

(Mümin, kötülemez, müstehcen konuşmaz ve hayasız olmaz.) [Hakim]
(Mümin arı gibidir; konduğu dala zarar vermez. Eseri de güzeldir.) [Beyheki]

(Mümin, uysal bir deve gibi, “Ih” denince, yer sert olsa da çöker.) [Beyheki]
(Mümin sert değildir. Yumuşaklığından dolayı ahmak zannedilir.) [Deylemi] (Mümin geçim ehlidir. Arkadaşına rahatlık verir.) [Dare Kutni]

(Komşusu kötülüğünden emin olmayan, mümin olamaz.) [Buhari]
(Kendin için sevdiğini, başkaları için de sev ki müslüman olasın.) [Harâiti]

Sual: Yabancılar, müslümanlıkta sevginin olmadığını, sevgi hakkında Kur'anda hiçbir âyet bulunmadığını söylüyorlar. Bu hususta bilgi verir misiniz?
CEVAP
Müslümanlık, sevgi, kardeşlik, af, mağfiret ve güzel ahlak dinidir. Kur'an-ı kerim, hadis-i şerifler ve İslam tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur.

Sevgi hakkındaki sayısız âyet-i kerimelerden birkaçı mealen şöyle:
Allahü teâlâ şunları sever:
(İyilik edenleri sever.) [Bekara 195]
(Sabredenleri sever.) [A.İmran 146]

(İhsan edenleri sever.) [A.İmran 134]
(Adalet edenleri sever.) [Maide 42]

[Ey Habibim, Yahudi ve Hıristiyanlara] de ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin, günahlarınızı affetsin! ) [A.İmran 31]

Allahü teâlâ şunları sevmez:
(Zalimleri sevmez.) [A. İmran 57]
(Fesatçıları sevmez.) [Maide 64]

(İsraf edenleri sevmez.) [Enam 141]
(Kibirlenenleri sevmez.) [Nahl 23]
(Çirkin sözün açıklanmasını sevmez.) [Nisa 148]

Hadis-i şeriflerde sevgi

(Kendi için sevdiğini arkadaşı için sevmeyen, mümin olamaz.) [Buhari]

(Allah indinde en sevgili kimseler, ahlakça en güzel olanlardır. Bunlar, başkaları ile ülfet ederler, kendileri ile de kolayca ülfet olunur. Allahü teâlânın sevmediği kimseler ise, laf taşıyanlar, kusur araştıranlar, iki kişinin arasını açanlardır.) [Hatib]

(İyiliği, iyilik edeni sevin! ) [Ebuşşeyh]
(Allah tektir, teke riayet edeni sever.) [Beyheki]

(Allahü teâlâ, komşusuna ve zimmilere zulmedeni sevmez.) [Deylemi]
(Allahü teâlâyı seven haya sahibi olur.) [Ramuz]

(Mümin olmadıkça Cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de mümin olamazsınız.) [Müslim]

(Aşık olup, sevgisini gizleyen ve iffetini muhafaza eden, şehid olarak ölür.) [Hatib]

(Seven sevdiği ile beraberdir.) [Buhari]
(Allahü teâlâ cemildir [güzeldir] cemal sahiplerini sever.) [Müslim]

Hz. Âdem'e secde
Sual: Allah’tan başkasına secde edilmediğine göre, Allahü teâlâ, Hz. Âdem'e secde edilmesini niçin emretmiştir?
CEVAP
Allahü teâlânın Âdem'e secde edin emri, Âdem'e doğru secde edin demektir. Nasıl biz, Kâbe için değil de, Kâbe istikametine secde ediyorsak, melekler de Âdem aleyhisselama doğru secde ettiler. Fakat İblis secde etmedi. Halbuki İblis, daha önce hep secde ederdi. Kendini Hz. Âdem’den üstün gördüğü için ona doğru secde etmedi. (Mektubat-ı Rabbani)

Âdem aleyhisselamdan, İbrahim aleyhisselama kadar, selamlaşma, birbirine secde etmekle olurdu. Sonra, bunun yerine boynuna sarılmakla oldu. Muhammed aleyhisselam zamanında, el ile müsafeha sünnet oldu.

Araplar ve bedeviler
Sual: Tevbe suresinin 97. âyetinde, (A’rabiler [bedeviler] küfür ve nifakta daha beter) deniyor. Bunun açıklaması nasıldır?
CEVAP
Tefsirlerde, A’rab kelimesi, bedevi olarak geçmektedir. Kâdı Beydavi tefsirinde, bu âyetin açıklamasında buyuruluyor ki:
Şehirden uzak, çölde yaşayan bedeviler, küfür ve nifak yönünden şehir halkından daha ileridedir. Bedevilerin şehir medeniyetinden uzak kalışları, kalblerinin kasvetli oluşu, ilim ehli ile az görüşmeleri, kitap ve sünneti az bilmeleri sebebiyle onlar bu duruma düşmüşlerdir.

Bu tefsirin Şeyhzâde haşiyesinde de şöyle buyuruluyor:
Buradaki A’rab kelimesi Arap milleti değildir. A’rab şehir dışında, çölde yaşayan bâdiye halkıdır. (Arabı sevmek imandandır) hadis-i şerifi, A’rabi ile Arabın farklı olduğuna delildir. Zira Arap övülüyor, A’rab ise kötüleniyor. A’rabiler, yani bedeviler, terbiye altına girmek istemeyen, isyankâr ve kalbleri kararmış vahşi kimselerdir. İlim ehli ile görüşmezler, Allah’ın kitabını, Resulullahın kalblere şifa veren sözlerini dinlemezler. Bunlar, elbette sabah akşam ilim ve hikmet ehlinin ve Resulullahın sohbetini dinleyenlerle aynı olamaz. Şehirde yaşayanla bâdiyede yaşayan arasındaki fark, dağda yetişen meyve ile bahçede [tekniğe uygun olarak] yetiştirilen meyveye benzer. (2/448)

Bedevilerin Müslümanları da elbette vardır. Fakat hüküm ekseriyete göre verilir. (Bu âyet-i kerimedeki A’rabilerden maksat, Müslümanların arasında yetişen mürtedler ve münafıklardır. Bunların kâfirlik ve nifakları, diğer kâfirlerden daha şiddetlidir) diyen âlimler de olmuştur.

Sual: İslam huzurlu olmaya yeterli mi?
CEVAP
Elbette.
Yetmez diyen, hâşâ, eksik göndermiş diye Allahü teâlâya kusur isnat etmiş olur. İslam’a tam uyan tam huzurlu olur. İslamiyet, insanların dünya ve ahiret saadetine kavuşmaları için ihsan edilmiştir. Ama insanın itikadda ve amelde noksanı olursa huzursuz olabilir.

Sual: Hıristiyanın mürtedi ile müslümanın mürtedi aynı mıdır?
CEVAP
Hayır, kâfirlerin hepsi bir dinden sayılır.

Sual: Bana İslam dininin gayesini sordular. Bunu nasıl tarif edebiliriz?
CEVAP
Dini, aklı, nesli, bedeni ve malı korumak olarak tarif edilir. Bu beş esasın gayesi de, imanı muhafaza ederek Müslüman olarak ölmektir. Kur’an-ı kerimde mealen (Müslüman olarak can veriniz) buyuruluyor. (Al-i İmran 102)

Sual: Bilmeden İslamiyet’e uygun yaşayan, dünyada faydasını görür mü?
CEVAP
Evet. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, rahat ve saadet menbaı olan dinlerini gönderdi. Dinlerin sonuncusu İslam dinidir. Diğer dinler, kötü insanlar tarafından değiştirildi. Müslüman olsun, kâfir olsun, herhangi bir insan, bilerek veya bilmeyerek İslamiyet’e uygun yaşarsa, dünyada hiç sıkıntı çekmez. Rahat ve neşe içinde yaşar. Avrupa’da ve Amerika’da İslamiyet’e uygun çalışan kâfirler böyledir. Fakat, kâfirlere ahirette hiç sevap ve mükafat verilmez. Böyle çalışan, eğer müslüman ise, ahirette de sonsuz saadete kavuşacaktır.

Sual: Şemsi ve Kameri yıl başlangıcı neye göre oldu?
CEVAP
Peygamber efendimiz 622 yılında Mekke’den Medine şehrine hicret eyledi. Eylül ayının yirminci pazartesi günü, Medine’nin Kuba köyüne geldi. Bu tarih müslümanlar için Şemsi yılbaşı oldu. O yılın Muharrem ayının birinci günü de, Kameri yılbaşı oldu.
 
Geri
Üst