Kadın Haberleri 2005

Cevap: Kadın Haberleri 2005

Kadına Şiddet AB'nin Toplumsal Sorunu
Avrupa Kadın Lobisi, Avrupa Komisyonunu ve Konseyini, kadına karşı her türlü şiddetle mücadele etmek için bir Avrupa yasal çerçevesi çizmeye çağırdı. Bu çerçevenin de, göçmen kadınların karşılaştığı birden çok ayrımcılığı içermesi istendi.


---------------------------------

BİA Haber Merkezi
25/11/2005

---------------------------------

BİA (İstanbul) - Avrupa Kadın Lobisi (EWL), 25 Kasım olan "Uluslararası Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesi Günü"nde, Avrupa Birliği (AB) ülkelerini, erkek şiddetiyle karşı karşıya olan göçmen kadınların özellikle zor durumlarını dikkate almaya çağırıyor.

"Avrupa, Göçmen Kadınları Şiddetten Korumak İçin Ne Yapıyor?" başlığıyla Avrupa Kadın Lobisi'nin yayınladığı açıklamada, "Kadınlara karşı şiddet yalnızca bir insan hakları ihlali değil, aynı zamanda AB'deki toplumsal sorunlardan biridir" deniliyor.

"Mücadeleye karşın kadının koşulları iyileşmiyor"

Avrupa Kadın Lobisi, "Aile içi şiddet olarak bilinen kişisel ilişkilerdeki şiddet, kadınların beşte birinden fazlasını etkilerken, ne sınıf ne de kültürel sınır tanıyor" saptamasında bulunurken, sürdürülen mücadelelere karşın, göçmen kadınların koşullarının iyileştirilmediğine dikkat çekiliyor.

Açıklamada, "Kadın örgütlerinin, gerek Avrupa Parlamentosu üyelerinin sürekli taleplerine karşın, hâlâ kadına yönelik şiddetle mücadele edecek bir Avrupa yasası yok. Şiddetin sonuçları, yasal ve toplumsal statülerinde güvenceden yoksun olan göçmen kadınlar için özellikle ağır" denildi.

Avrupa Kadın Lobisi'nin (EWL) Başkanı Kirsti Kolhoff ise "Şiddet durumunda, göçmen kadınlar sınırdışı edilme korkusuyla yardım arayamıyorlar" dedi.

Göçmen kadınların özellikle, aile birleşmesi sırasında sorunlarla karşılaştıklarına işaret edilirken, AB ülkelerinin ailelerin birleştirilmesiyle ilgili yasalarını da iyileştirmesi istendi.

Kadın lobisi açıklamasında, otonom bir oturma izni garantisi sağlayan ailenin, 'Yeniden bir araya gelmesi hakkına dair Avrupa Yönetmeliği'nin iyileştirilmesiyle, şiddetle ilgili gelişme sağlanacağı belirtildi.

Açıklamada, aile içi şiddetle ilgili kadının insan hakkı ihlalleri görülmesine karşın, "Ancak, son tarihi geçirmiş olmalarına karşın, çoğu AB ülkesi bu yönetmeliğin iç hukuka dahil etmiş değil " denildi.

EWL Genel Sekreteri Mary Mc Phail, şiddet gösteren kocalarından ayrılmak isteyen göçmen kadınlara dikkat çekerek, "Bu kadınlara oturma izni verilmesini öngören esnek yaklaşımın benimsenmesi, Avrupa Konseyi'nin tavsiyesidir ve AB ülkeleri bu tavsiyeye uymalıdır" dedi.

EWL, AB üyesi ülkelere bu fırsatı kullanarak göçmen kadınları kişisel ilişkilerdeki şiddetten koruyacak güçlü politikalar geliştirmeye çağırıyor.

EWL Avrupa Komisyonunu ve Konseyi, kadına karşı her türlü şiddetle mücadele etmek için bir Avrupa yasal çerçevesi çizmeye ve bu çerçevenin göçmen kadınların karşılaştığı birden çok ayrımcılığı da içermesine çağrı yapıyor.(AD/EÖ)

* EWL, Avrupa Birliği'ndeki 400'den fazla üye örgütüyle, AB'deki en geniş kadın örgütleri koalisyonu.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Son 5 Yılda 100 Namus/Töre Cinayeti İşlendi
İstanbul Valiliği Kadın Hakları Komisyon Başkanı Yirmibeşoğlu'nun Vali Güler imzasıyla komisyona sunduğu rapor, Emniyet ve Jandarma verilerine dayanıyor. Namus cinayeti nedenlerinden biri erkeğin, kadının duygu ve bedeni üzerinde hak iddiası.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
01/12/2005 Ayşe DURUKAN ayse@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (İstanbul) - İstanbul Valiliği Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Vildan Yirmibeşoğlu'nun TBMM Töre/Namus Cinayetlerini Araştırma Komisyonuna sunduğu raporun özelliği, ilk kez bir Valiliğin, töre/namus cinayetlerine ilişkin hazırlattığı bir rapor olması.

Yirmibeşoğlu'nun hazırladığı raporda, töre ve namus cinayetinden kaçarak İstanbul'a gelenler ile öldürme İstanbul'da uzun süreli yaşayıp da töre ve namus cinayetlerine karışan yok denecek kadar az.

Töre/namus cinayeti: Kadın bedeni üzerinde hak talebi

Yirmibeşoğlu, töre/namus cinayetlerine ilişkin hazırladığı raporda, cinayetlerin nedenleri arasında, ailenin veya erkeğin, kadının duygu ve bedeni üzerinde kendini hak sahibi görmesini gösteriyor.

Komisyona verilen rapora göre, kadınların isteyerek veya istemeyerek karşı cinsle yaşadığı bir ilişkinin de yol açtığı cinayetlerde ailenin ya da erkeğin kendini kanun koyucu, kanun ve yargı yerine koyup kadını yargıladığı belirtiliyor.

Raporda töre/namus cinayetlerinin diğer nedenleri arasında şunlar gösteriliyor:

* Namus veya törel değerler,

* Çevre, toplum baskısı,

* Kadının bir mal, köle gibi veya kirlenmiş bir eşya gibi görülmesi,

* Bilinçli bir cinayetle namus ve şerefin temizleneceği inancı,

* Kadının öldürülmesi ile failin toplum ve çevrede saygınlık kazanacağı inancı.

Kadına şiddet bahanesi: Beklenti ve çıkara aykırı hareket

Rapor, töre/namus cinayetlerinin yanı sıra kadına yönelik şiddetle ilgili de bilgileri içeriyor. Bu bilgilere göre kadına yönelik şiddet uygulayan aile üyelerinin ya da erkeklerin çeşitli bahaneleri söz konusu.

Aile üyelerinden biri veya eş, sevgili, arkadaş, işveren gibi kişiler, benimsedikleri kurallar, beklentiler veya çıkarlarına aykırı saydıkları davranışları bahane ederek; kadınlara fiziksel, duygusal, cinsel ya da ekonomik şiddet uyguluyor.

Rapora göre töre ve namus cinayetlerinde 2005 yılında geçmişe göre bir azalma olduğu gözleniyor. 2004 yılında polis ve jandarma bölgesinde 22 cinayet işlenirken, bu sayı 2005 yılında dokuza düşüyor.

Kadınların yardım başvuruları

İstanbul Valiliği'ne2005 yılı içersinde, 267 kadının yardım başvurusunda bulunduğu belirtiliyor. Kadınların yardım ve sığınma istemelerinin nedenleri şöyle sıralanıyor:

* Namus cinayeti tehdidi

* Namus nedeniyle yaralanma

* Dayak

* Aile içi taciz ve tecavüz

* Psikolojik ve ekonomik şiddet

* İşyerinde taciz

Emniyet Müdürlüğü'nün verileri: 5 yılda 100 cinayet

İstanbul Valiliği'nin Emniyet Müdürlüğü kayıtlarına dayanarak verdiği rakamlara göre, İstanbul'da son beş yılda töre/namus cinayeti nedeniyle işlenen 100 cinayet var. 2000 yılında 18, 2001 yılında 19, 2002 yılında 16, 2003 yılında 24, 2004 yılında 17 ve 2005 yılında altı6 töre/namus cinayeti işleniyor.

2004 yılı içerisinde aile içinde kadın ve çocuklara yönelik, altı İlçede olay meydana gelmezken; 26 İlçedeki 262 olayda 245'i kadın ve 23 'ü çocuk olmak üzere 263 kişi mağdur oluyor.

Jandarma verilerine göre:2 yılda 8 cinayet

Yine İstanbul Valiliği'nin Jandarma Komutanlığı kayıtlarına dayanarak verdiği son iki yılın rakamlarında 8 töre/namus cinayetine rastlanıyor.

2004 yılında beş, 2005 yılında ise üç kadın İstanbul'da namus/töre nedeniyle öldürülmüş. Ayrıca 2005 yılında iki çocuğun ebeveynleri tarafında öldürüldüğü de kayıtlardan anlaşılıyor. (AD)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Dayakçı erkeklerin 3 tipi var

Birsel SANCAR

*Deniz Akkaya'nın sevgilisinden tokat yediğini iddia etmesiyle gündeme gelen
dayakçı erkekler konusuna, Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof.
Dr. Nevzat Tarhan bilimsel bir şekilde yaklaştı. Tarhan, dayakçı erkek
profilini 'modern magandalar', 'teflon adamlar' ve 'depresif dayakçılar'
olarak üçe ayırdı.*

Kadınları döven erkeklerin popüler psikiyatrideki profilini çizen Memory
Center Nöropsikiyatri Merkezi'nden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 'Dayakçı
erkekleri kadınların ayaklarına güller döken modern magandalar, depresif
dayakçılar ve teflon adamlar yani kendi üzülmeyip karşısındakini
çıldırtanlar olarak 3 grupta inceliyoruz' dedi.

Kadına yönelik şiddetin tüm dünyada önemli bir sorun olduğunu belirten Prof.
Tarhan, 'Fransa'da ayda 6 kadın, koca dayağından ölürken, Amerika'da her yıl
1500 kadın eşi tarafından öldürülüyor, 21 bin kadın ise kocası tarafından
dövülüp hastanelik ediliyor' diye konuştu.

*MODERN MAGANDALAR İTAAT BEKLİYOR

*Dayakçı erkekler grubundaki 'modern maganda'ların tarifini yapan Prof.
Tarhan, bu kişilerin özelliklerini şöyle sıraladı: 'Modern magandalar şık
giyinmeye özen gösterir. Kadına yönelik tüm davranışları abartılıdır.
Gittikleri eğlence mekanında kadının başından güller döker, ona pahalı
hediyeler alırlar. Çünkü tüm bunların karşılığında koşulsuz itaat
beklerler.'

İtaat etmeyen kadınların modern magandalar tarafından dövüldüğüne değinen
Prof. Tarhan, 'Kadın kendi kişiliğini ortaya koymaya kalkınca, modern
maganda şiddetli bir öfke krizine tutulur ve kadını döver. Kadın bu öfke ve
bağırış çağırış sırasında 'Seni anlamıyorum, biraz daha yavaş konuş' derse,
öfkenin hızını azaltmış ve onu düşünmeye davet etmiş olur. Çünkü modern
maganda düşünmeden hareket eder' diye konuştu.

*TEFLON ADAM KADINI ÇILDIRTIR

*Prof. Tarhan, popüler psikiyatride 'teflon adam' olarak bilinen kişilik
tipindeki erkeklerin ise 'kendisi yanmaz içindekini yakar' misali beraber
yaşadıkları kişileri çıldırttıklarını söyledi: 'Bu tür erkekler, asla
yaptıklarından ötürü acı çekmez, pişmanlık duymaz, karşı tarafın üzülüp acı
çekmesinden haz alırlar. Şiddet uygulamaktan da çekinmezler.'

Diğer gruptaki depresif dayakçıların aslında sakin yaradılışlı ve şiddetten
uzak olduklarına değinen Prof. Tarhan, 'Bu kişiler aslında çok sakinken,
depresyon nedeniyle çok öfkelenirler ve birlikte yaşadıkları kişilere şiddet
uygularlar. Tedaviden sonra şiddeti keserler' dedi.

*EĞİTİMLİ KİŞİLER YÜKSEK EGODAN DÖVÜYOR

*İyi eğitim aldıkları halde kadınlara şiddet uygulamaktan çekinmeyen
erkeklerin egosunun çok kabarık olduğunu belirten Prof. Tarhan, 'Bu kişiler
aynı zamanda narsisttir. Narsistlerin de eleştiriye tahammülü yoktur. Hemen
öfkeye kapılıp karşılarındakine şiddet uygularlar. İyi üniversiteleri okuyup
çok para kazanan kişi olmakla, kişiliğini eğitip, olumlu ve olumsuz
yönlerinin farkında olan insan olmak farklıdır' diye konuştu.

Hürriyet Gazetesinden 05/12/2005
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Kimya değil nakış öğren...


25/12/2005 Radikal Gazetesi

BETÜL KOTAN

ANKARA - Altındağ Belediyesi'nin yeni evlenenlere dağıttığı 'Nikâh ve Evlilik' kitapçığı 'birbirinden özlü' sözlerle tepki çekerken, temizlik, çamaşır ve dikiş-nakışın kadın için kimya ve fizik öğrenmekten daha yararlı olduğu mesajı da veriyor.
Altındağ Belediyesi, geçen yıl evlenen çiftlere Sağlık Bakanlığı'nca dağıtılan broşürlerle birlikte 'Nikâh ve Evlilik' adlı kendi kitapçığını da dağıttı. Baskısı tükendiği için artık dağıtılmayan kitapçıktan bazı bölümler şöyle:

'Diplomalı Kız' başlığı altında AKP hükümetinin başlattığı 'Haydi Kızlar Okula' kampanyasıyla çelişen şu fıkraya yer veriliyor:
Kız büyük bir sevinçle ve heyecanla babasına diplomasını gösteriyordu:
- "Baba, nasıl diplomam? Kimya, fizik, edebiyat, matematik, felsefe, müzik, resim... Hepsi pekiyi? En iyi notlar benim!"
Babasının cevabı şuydu:
- "Oh oh... Çok memnun oldum kızım! İnşallah yemek pişirmesini, çocuk bakımını, dikiş dikmesini, çamaşır yıkamasını, ev temizliğini iyi bilen bir kocaya düşersin de mutlu olursun!"

"Kadın kendi başına ne gül goncasıdır ne de diken. Koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur."

"Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma!"

"İnsanı vezir de eden rezil de eden kadındır."

"Erkek sel kadın göl" derler. Yani erkek çalışır ve getirir, kadın ise korur ve yerli yerinde kullanır.

"Kızı kendi haline bırakırsan ya davulcuya varır, ya zurnacıya."

"Erkek hissettiği, kadın göründüğü yaştadır."
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Çokeşlilik yasalara meydan okuyor



The Economist dergisi son sayısında Türkiye'deki çokeşliliğe geniş yer verdi. Dergi, yetkililerin kırsal kesimde çokeşliliği görmezden geldiğini yazdı.

The Economist dergisi, çokeşliliğin, aşiret ve dini kuralların ağır bastığı, Kürt kökenli vatandaşların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde yaygın bir gelenek olduğunu vurguladı. Dergi, son sayısında erkeklerdeki çokeşliliği araştırdı. Güçlü çokeşlilik geleneğinin Türkiye'nin bunu suç sayan yasalarına nasıl meydan okuyabildiğini, Diyarbakır'dan izlenimlerle aktaran The Economist, DTP lideri Ahmet Türk'ün de ölen kardeşinin eşini ikinci eş olarak kabul ettiğini yazdı.

Diyarbakır'a bağlı Sarıdal köyünün iki eşli, 13 çocuklu 60 yaşındaki muhtarı Abdülkadir Sümer'in ‘torunlarının sayısını bilmediğini’ aktaran The Economist, Sümer'in bu durumu ‘Görevim, Kürt nüfusunu artırmak’ diye açıkladığını belirtti. Sümer'in kardeşi Süleyman'ın da iki eşi olduğunu vurgulayan dergi, köy imamı Tevekelli Yıldırım'ın ‘Kuran erkeklere dört eşe kadar izin veriyor’ sözlerine de yer verdi. Sümer kardeşlerin, gelenek ve modernitenin bazen birlikte yaşadığı, bazen de çatıştığı bir ülkede yasaları çiğnediğini hatırlatan dergide ‘Kentli Türk kadını ise, Avrupa'nın çoğunda olduğu gibi, sadakatsizliği boşanma nedeni olarak görüyor. Ancak yetkililer, Türkiye'nin 71 milyonluk nüfusunun üçte birine ev sahipliği yapan kırsal kesimde poligamiyi görmezden geliyor’ ifadeleri yer aldı. (SD)




Kaynak: Milliyet, 23 Aralık 2005
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Şiddet sadece dayak değildir, cinayet ise sadece cinayettir!

Cumartesi, 24 Aralık 2005

Sibel Astarcıoğlu soruyor: ‘Şiddet nasıl bir döngüye dönüşebilir? Bahanesi ne olursa olsun kadınların yaşam hakkı ellerinden alınırken ‘ben’ ve ‘biz’, nasıl bu döngünün dışında kalabiliriz?

Uçan Süpürge Haber Merkezi- Bir insan hakları ihlali olan kadına yönelik şiddet; güven içinde yaşama ve kadının kendisini bir birey olarak gerçekleştirmesinin önünde ciddi bir engeldir.

Şiddet sadece dayak değildir. Şiddet fiziksel, ekonomik, psikolojik ve cinsel şiddet gibi farklı biçimlerde tanımlanabilir. Ayrıca günümüzde, kadına karşı şiddeti teşhir ederek haber yapma anlayışından vazgeçemediği için kadınların mağduriyetini kamçılayarak haber yapan medyanın kadınlara uyguladığı şiddeti de farklı bir ‘tür’ olarak tanımlamak gerekir.

Şiddete maruz kalmak farkındalıkla ilgili bir durumdur. Şiddetin nasıl tanımlandığı, bizim şiddeti nasıl tanımladığımız, nasıl algıladığımız ve kendi haklarımızın ne kadar farkında olduğumuz, şiddeti engellemenin önündeki en önemli sorulardır.

‘Vücut bütünlüğüne zarar veren her türlü davranış’ fiziksel şiddet olarak tanımlanır. Ruhsal açıdan kişiye acı ve zarar veren her türlü söz ve davranış psikolojik (duygusal) şiddettir. Ekonomik açıdan gelirinizi, malvarlığınızı ve emeğinizi sömüren her tür davranış ekonomik şiddettir. Cinsel şiddet ise, isteğiniz dışında sizi cinsel ilişkiye zorlamak, cinsel ilişki sırasında size fiziksel ve duygusal açıdan zarar vermek, zorla ters ilişkide bulunmak olarak tanımlanır.

4320 sayılı ‘Ailenin Korunmasına Dair Yasa’da kabul görüldüğü biçimiyle aile içi şiddet ise ‘bir aile bireyinin diğer aile bireylerinden birine fiziksel, sözel, duygusal davranışları kapsayacak şekilde uyguladığı ve bireyin yaralanmasına, sindirilmesine veya duygusal baskı altına alınmasına yol açan fiziki veya herhangi bir şekilde hareket veya muamele’ olarak tanımlanmaktadır.

T.C. Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’nün, 1997 yılında, 4287 görüşme ve 525 hane ile yapılan derinlemesine görüşmeler sonucunda aile içi şiddetin çok yaygın olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu ailelerin yüzde 34’ünde fiziksel şiddete, yüzde 53’ünde sözlü şiddete rastlanmıştır.

Aslında şiddet söz konusu olduğunda araştırmalar ve bulgulardan önce kişi ve kurumların yaptığı şiddet tanımını gözeterek günlük hayatımızda ne kadar çok şiddete uğradığımızı düşünmemiz gerekmektedir. İzlediğimiz dizilerde bu şiddetin nasıl pekişitirildiğine, kadının haberde, sinemada, iş yerinde, sokakta, araba kullanırken ve günlük hayatın her adımında şiddete maruz kaldığına tanık olmakta ve bizzat bu şiddetin mağduru olmaktayız kadınlar olarak.

Aile içi şiddet ve buna gösterilen tahammül, kadının her alanda söz sahibi olmasının ve güçlenmesinin önünde önemli engeller oluşturmaktadır. Türkiye’de kadınların, şiddeti haklı bir muamele olarak görmemesi için ve şiddet için haklı sebep olamayacağı konusunda bilinçlendirilmesi gerekmektedir. Kadına yönelik her türlü şiddet kadının insan haklarının ihlali olarak yorumlanmalıdır.

Kadına yönelik şiddetin -ki bunu şiddet olarak tanımlamanın bu vahşeti ifade etmeyeceğini bile bile- en uç noktası namus adına işlenen cinayetlerdir. Namus, töre, kıskançlık ya da gerekçesi her ne olursa olsun cinayet sadece ‘cinayet’tir. Kıyafetimize, ilişkilerimize, oturup kalkmamıza, kaşımıza gözümüze karışan zihniyet, kontrol edemedikleri ve edemeyecekleri duygularımıza müdahele ettiklerinde kendi vicdanlarını rahatlatabilmek için işledikleri ya da işleyecekleri cinayetlerin savunmasını da ‘namus’, ‘töre’ gibi kavramlarla yapmaktadırlar.

Melek Ulagay Taylan’ın yönetmenliğini yaptığı ve İsveçli fotoğraf sanatçısı Ulla Lemberg’in de çekimlerinde yer aldığı ‘Karanlıkta Diyaloglar’ belgeselini izledikten sonra bir sosyolog olarak günümüz kimlik sorununu takip eden ve yaşadığımız ‘gerçekliği’ sorgulayan bir insan ve bir kadın olarak soruyorum kendime; şiddet nasıl bir döngüye dönüşebilir, ülkemizde ve dünyada bahanesi ne olursa olsun kadınların yaşam hakkı ellerinden alınırken ‘ben’ ve ‘biz’, nasıl bu döngünün dışında kalabiliriz diye.

Belki hepimize düşen görev kendi öz kardeşlerini, kızlarını, sevgililerini ve eşlerini öldürenlerin kurbanları ile göz göze gelmelerini sağlamaktır. Ne şiddetin herhangi bir biçimine ne de bunun en uç noktası cinayetlere sessiz kalınmaması için yazıyorum. Öncelikle medyanın teşhircilik anlayışından arınması ve hem erkeklerin hem kadınların bu konudaki farkındalıklarının arttırılması gerekmektedir. Ayrıca, şiddetin ve cinayetlerin vuku buldukça değil, sürekli kamuoyunun gündeminde tutulması da bize yol almakta yardımcı olacaktır. TBMM Töre ve Namus Cinayetleri Komisyonu çalışmalarının, bu konudaki belgesellerin, akademik çalışmaların, raporların, kampanyaların, bilinçlendirme toplantılarının daha çok kişiyle paylaşılması ve bu utançtan bir an önce kurtulmak dileği ile ben de sizlerle 8 yıldır yürürlükte olan Ailenin Korunmasına Dair Yasa’yı bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Ailenin Korunmasına Dair Yasa, boşanmayı gerektirmiyor, bu sadece özel bir tedbir. Ayrıca ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle Avukatlık hizmetinden yararlanamıyorsanız, Ankara Barosu Adli Yardım Bürosu Avukatlık hizmetinden ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Özellikle, yasa uygulayıcılara da şiddetin sadece fiziksel olmadığını ve kanıtının da sadece Adli Tıp fiziksel şiddet raporu olmadığını anımsatmak isterim. Bu çirkinlikten, bu zihniyetten kurtulmak için cinayete bahanemizin, şiddet kanıtı olarak da mühürlü kağıtlara ihtiyacımızın olmaması gerektiğine inanıyorum.
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Evlilik rehberi Meclis'te



Ankara'da AKP'li Altındağ Belediyesi'nin yeni evli çiftlere dağıttığı ve
içinde "Alacağın kimsenin soyu, sopu ve ailesi iyi olsun, kendisinin de haya (namus) ve takva sahibi (İslam'ın şartlarını yerine getiren,
şeriata uyan), temiz olmasına dikkat et!" gibi sözlerin yer aldığı
"Nikah ve Evlilik Rehberi" Meclis gündeminde.

Ankara'da AKP'li Altındağ Belediyesi'nin yeni evli çiftlere dağıttığı ve
içinde "Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma", "Karını gözünle değil kulağınla seç" gibi ilginç sözlerin yer aldığı "Nikah ve Evlilik Rehberi" Meclis gündeminde.

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Altındağ Belediyesi'nin "Nikah ve Evlilik Rehberi"ni soru önergesiyle Meclis'e taşıdı. Karademir, İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'nun yanıtlaması istemiyle ayrı ayrı verdiği soru önergesinde, "Laik, demokratik ve sosyal hukuk devlet anlayışını kabul etmiş Türkiye Cumhuriyetinde dini kuralların önerilmesi sizce doğru mudur?" diye sordu.

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, Altındağ Belediyesi'nin verdiği ve kadına yönelik aşağılayıcı ifadelerin yer aldığı belirtilen "Evlilik ve Nikah Rehberi" kitapçığını bir soru önergesi ile Meclis gündemine taşıdı.

CHP İzmir Milletvekili Erdal Karademir, TBMM Başkanlığı'na verdiği soru önergeleriyle, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu'ya ve İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya Altındağ Belediyesi'nin "Evlilik ve Nikah Rehberi" adlı kitapçığını sordu. Karademir, kitapçıktaki, "Alacağın kimsenin soyu, sopu ve ailesi iyi olsun, kendisinin de haya (namus) ve takva sahibi (İslam'ın şartlarını yerine getiren, şeriata uyan), temiz olmasına dikkat et! Alacaksan el değmemiş ve senden başka erkek yüzü görmemiş bir aile kızını almaya çalış", "Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at, kapında varsa kaldır at" şeklindeki ifadeleri anımsattı.

Karademir, Çubukçu'ya, laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti
anlayışını kabul etmiş Türkiye Cumhuriyetinde dini kuralları
önerilmesinin doğru olup olmadığını sordu. Karademir, bu kitap
hazırlanırken bakanlıktan görüş alınıp alınmadığı konusunda da bilgi isterken, "Kadından ve aileden sorumlu Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bakanı olarak, Kadını aşağılayan ve kadını ikinci sınıf yurttaş yerine koyan söz konusu kitapçığı hazırlayanlar ve dağıtanlar hakkında suç duyurusunda bulunacak mısınız? Anayasa, Türk Medeni Yasası ve Kadınlara
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne aykırı olduğu
görülen bir kitabın kamu kurumu eli ile dağıtılmasının AB'ye girme
sürecinde Türkiye'yi ne gibi olumsuzluklar beklemektedir?" sorularını yöneltti.

Karademir, İçişleri Bakanı Abdülkedir Aksu'nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde de, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye'de, bir kamu kurumunda, dini kuralların uygulanmasını tavsiye eden bir kitabın hazırlanması ve dağıtılmasının yasal dayanağının ne olduğunu sordu.

Karademir, bu kitapçık hazırlanırken bakanlığa görüş sorulup sorulmadığı konusunda da bilgi isterken, "Dini kuralları tavsiye eden bu kitapla, toplumun bir kesimine mesaj mı verilmek isteniyor?" dedi.

Aksu'ya "Belediye Başkanının evliliğinin, kitapta yazılan kurallara göre gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda kamuoyunu bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz?" diye soran Karademir, Altındağ benzeri uygulamalar yapan başka belediyeler olup olmadığı ve bu belediyelerle ilgili ne gibi işlemler yapıldığı konusunda da bilgi istedi.




KİTAPTAN ÖĞÜTLER

"Alacağın kimsenin soyu, sopu ve ailesi iyi olsun, kendisinin de haya (namus) ve takva sahibi (İslam'ın şartlarını yerine getiren, şeriata uyan), temiz olmasına dikkat et! Alacaksan el değmemiş ve senden başka erkek yüzü görmemiş bir aile kızını almaya çalış", "Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at, kapında varsa kaldır at."

"Evlilikle İlgili Hikmetli Sözler"

"Kadın kendi başına ne gül goncasıdır ne de diken. Koklamasını bilirsen gül, tutmasını bilmezsen diken olur. Kadın vardır çörden, çöpten aş eder, kadın vardır pişmiş aşı taş eder. Kayınvalidene nasıl muamele edersen, gelinin de sana öyle muamele eder. Bekarın parasını it yer, yakasını bit. Ergen gözüyle kız alma, gece gözüyle bez alma. Karını gözünle değil kulağınla seç. Erkek sel, kadın göl derler. Yani erkek çalışır getirir, kadın ise korur ve yerli yerinde kullanır. Erkek hissettiği, kadın göründüğü yaştadır. Kadın herşeyi affeder, fakat asla unutmaz"

Hürriyet İnternet
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

RADİKAL - İSTANBUL - Yıllarca güneş ışığından ve insanlardan uzakta bir
yaşam sürdürmek zorunda bırakılan 35 yaşındaki Zahide Koç'un dramı
Anadolu'nun ücra köşelerinde kadınların yaşadığı eziyetin son örneği
oldu.
Hakkari Yüksekovalı Zahide Koç'un dramı 10 yıl önce halasının oğlu ile
evlendirilmesiyle başladı. Evlendikten bir süre sonra üzerine kuma
getirilen genç kadına evde şiddet uygulandı, ardından da babasının evine
gönderildi. Genç kadının bundan sonraki yaşamı evin arka bölümünde,
ahırın içindeki küçük bir bölmede geçti. Koç, altı yıl boyunca
insanlardan uzak tutuldu, güneş yüzü göremedi.

Baba zorla ikna edildi
Koç'un dramı iki ay önce Özgür Gündem gazetesinde haber olunca Yüksekova
Belediyesi ve bölgedeki kadın örgütleri harekete geçti. Oluşturulan bir
heyet, Büyükçiftlik beldesindeki eve gitti. İlk girişim başarısız oldu.
Baba Asker Koç ikna edilemedi. Heyet bir süre sonra ikinci kez eve
gitti. Baba ikna edildi ve Zahide Koç kurtarıldı.
Heyetteki kadınlardan Nurhan Aslan, gördüğü manzarayı ve sonrasında
yaşananları şöyle anlattı: "Buradaki geleneklere göre, 'kadının
babasının evine bırakılması yadırganıyor, aile şerefi lekelendi' diye
bakılıyor. Babası da onu ahıra kapatmış. Onu almaya gittiğimizde içerisi
karanlıktı. Neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk. Bir köşedeydi. Açtı.
Oradan çıkardık, temizledik ve hastaneye götürdük. Şu anda sadece bize
güveniyor. En azından gülüyor. Hafızasını kaybetmişti ama şimdi kesik
kesik bir şeyler hatırlamaya başladı. Zahide'nin delirmemesi onun ne
kadar güçlü olduğunu gösteriyor."

Başkan: Tarihi bir suç
Yüksekova Belediye Başkanı Mehmet Salih Yıldız da genç kadının
kurtarılması sürecini şöyle anlattı: "İlk gittiğimizde babasını ikna
edemedik. Sonra ikna oldu. Bir köşeye sıkışmıştı. Ayakları çıplaktı.
Titriyordu. Önünde kuru ekmek parçaları vardı. Burada tarihi bir suç
işlendiğini gördüm. 'İnsanlık öldü mü?' diye düşündüm. Kimse bunu
görmemiş miydi? Baskı altında kaldığı için paranoyak bir yapısı var.
Babası da aciz bir insan. Kızına neler yaşattığını düşünemeyecek kadar
cahil bir insan."
Zahide Koç, şimdi psikolojik olarak tedavi altında alınacak, ardından da
sığınmaevinde yaşayacak. Baba Asker Koç ise aynı yerde yaşıyor. Onunla
ilgili kimse suç duyurusunda bulunmadı. Çünkü onun da çaresiz ve aciz
olduğunu düşünüyorlar. Hukukçular ise basındaki haberleri savcılığın
ihbar kabul ederek yeni Türk Ceza Kanunu'nda düzenlenen 'aile
bireylerine eziyet' suçu kapsamında soruşturma başlatılabileceğini
söyledi. Babanın cezai ehliyetinin sorgulanabileceğini belirten
hukukçular, olayla ilgili başka azmettirenler varsa bunların da ortaya
çıkarılması gerektiğini ifade etti.

Radikaş 28.12.2005
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

"Evlilik ve Nikah Rehberi"nin Dağıtımı Durdu
Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'nın başlattığı imza kampanyasına katılan kadın derneklerinin protestosu sonuç verdi. Altındağ Belediye Başkanı Tiryaki, Müdür Kiremitçi'yi görevden aldı; kadını yok sayan "Evlilik ve Nikah Rehberi"nin basımını da durdurdu.

--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
28/12/2005 Ayşe DURUKAN ayse@bianet.org
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Ankara) - Ankara Kadın Dayanışma Vakfı'nın açtığı imza kampanyasına katılan çeşitli kadın örgütlerinin temsilcileri, Altındağ Belediyesi önünde toplanarak, belediye tarafından hazırlanan "Evlilik ve Nikah Rehberi" kitapçığının dağıtılmasını protesto ettiler.

Kadın Dayanışma Vakfı adına Zehra Tosun'un başlattığı imza kampanyasına destek veren "Ankaralı Feministler", "Mor Çatı", "Kadın Eğitim ve İstihdam Derneği" ve "Yaşam Evi" gibi çeşitli kadın sivil toplum kuruluşlarının (STK) temsilcileri adına, Altındağ Belediyesi önünde "Altındağ Belediyesi Nasıl bir Çağa Özlem Duyuyor" başlıklı basın açıklamasını yaptı.

Ayaz: Kadın yok sayılıyor

Kadın Dayanışma Vakfı Genel Sekreteri Nurşen Ayaz, "Evlilik ve Nikah Rehberi" isimli kitapçıkla erkeklere hitap edildiğini ve kadının varlığının yok sayıldığını belirtti.

Kitapçıkta, evlenen çiftlere, "mutluluğa giden yol, kadının erkeğin kölesi olmaktan geçer" görüşünü içeren tavsiyeler bulunduğunu ifade eden Ayaz, basın açıklamasında şunları söyledi:

"Altındağ Belediyesi'nin, bu kitapçıkta yer verdiği 'Anasına bak kızını al, babasına bak oğluna var' ifadesiyle, evliliği kadını bir mal gibi almak-vermek şeklinde algıladığı, 'Erken kalkmayan avrat, söz dinlemeyen evlat, mahmuzla gitmeyen at kapında varsa kaldır at' ifadesiyle, erkeği, kadını ve çocuğu istediğinde kapı dışarı edebilecek bir sahip olarak gördüğü, 'Kadının şamdanı altın olsa mumu dikecek erkektir" ifadesiyle de kadının tek başına bir hiç olarak gördüğü ortadadır.

"Biz kadınlar, belediye başkanının kitapçığın önsözünde 'Çağı yakalamış bir neslin özlemini çekiyoruz' gibi bir ifade kullandıktan sonra, çiftleri mutlu bir evliliğe hazırlamak adı altında, erkeğin istek ve talepleri doğrultusunda oluşan bir evlilik kurumunu onaylamasının ne tür bir çağa özlemin ifadesi olduğunu soruyor ve erkeği kadından üstün kılan, kadının sahibi gibi gören erkek egemen görüşün, insanlara mutluluk reçetesi gibi sunulmasını reddediyoruz."

Belediye: Kitabı Halkla İlişkiler Müdürü Kiremitçi hazırladı

Kadın örgütlerinin açıklamasının ardından, belediyenin bir görevlisi, basına, Altındağ Belediye Başkanı Veysel Tiryaki imzalı bir açıklama dağıttı.

Açıklamada, "kitapçıkla ilgili basında çıkan birtakım olumsuz haberlerin izlendiği" belirtilerek, şöyle denildi:

"Yaklaşık 1 yıl önce belediyemiz Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü görevini yürüten İsmet Kiremitçi tarafından hazırlatılmış ve basımı sağlanmış olan ilgili rehberin, dağıtımına başlatılmasından bir süre sonra, içerik olarak uygun görülmediğinden dağıtımı durdurulmuş ve ilgili müdür görevinden alınmıştır.

"Ancak belediyemize yapılan evlendirme müracaatlarında toplam beş kitaptan oluşan, set halindeki kitapçıkların (Ailem Türkiye, Bir Yastıkta Bir Ömür, Aile Ev Rehberi, Aile Hukuk Rehberi, Sağlık Rehberi ve Yaşadığım Yer) dağıtımı sürdürülmektedir." (AD)
 
Cevap: Kadın Haberleri 2005

Kurul: Yasadaki Kusurlu Eş İbaresi Değişmeli

Diyarbakır Barosu, 4320 Sayılı Ailenin Korunması Yasası'yla ilgili yapmış olduğu araştırmada sorunlara dikkat çekerek, bir öneri paketi sundu. Araştırma, kadına ilişkin şiddetin tekerrürüyle ilgili yasada bir maddenin olmadığını ortaya koydu.



--------------------------------------------------------------------------------
BİA Haber Merkezi
05/01/2006 Ayşe DURUKAN
--------------------------------------------------------------------------------
BİA (Diyarbakır) - Diyarbakır Barosu , 4320 Sayılı Ailenin Korunması Kanunu ile ilgili olarak yapmış olduğu araştırmada önerilerde getiriyor.

"Herkes İçin Adalet" Projesi Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Koordinatörlüğü'nün yaptığı araştırmada önce sorunlara dikkat çekiliyor.

Diyarbakır Barosu Herkes İçin Adalet Projesi Kadın Hakları Koordinatörü Av. Nadide Kurul, sorunun; bölgedeki çatışma ortamı nedeniyle başvuru sayısının azlığına ve kadınların 4320 sayılı yasadan haberdar olmamasına bağladıklarını söylüyor.

Kurul: Başvuru az, çünkü güvenlik mensuplarına güven yok

"Başvuru azlığının diğer bir önemli sebebi de, bölgemizde uzun yıllardan bu yana süren çatışma ortamı nedeniyle güvenlik mensuplarına duyulan güvensizliktir."

Sorunun ikinci nedeni olarak da, mağdurların talepleriyle açılan davaların, karar tarihleri arasındaki uzun süre gösteriliyor. Bu nedenle 4320 Sayılı Aileyi Koruma Yasası'ndan yararlanmak isteyen kadınların şikayetlerinden vazgeçtikleri üzerinde duruluyor. Bu nedenle mağdur kadınların korunamadığı saptamasında bulunuyor.

Tedbir kararları takip edilmiyor

Diyarbakır Barosu'nun araştırmasında çıkan soruna ilişkin başka bir sonuç ta,"Tedbir kararlarının uygulanması takip edilmemesi" oluyor:

"Tedbir kararı alan kadınların bu karara rağmen şiddete maruz kalarak yeniden dava için başvurdukları gözlemlenmektedir. Ayrıca 2. madde gereğince Cumhuriyet Savcılığına gönderilerek koruma kararının takibi, gerekçeli kararların geç yazılması nedeniyle de yapılamamaktadır."

Araştırmada dikkat çekilmek istenen sorunlar

* Tedbir kararı verilebilmesi için fiziksel şiddettin varlığı aranmaktadır. Örneğin psikolojik şiddetin varlığı araştırılmamaktadır. Bazı davalarda tedbir talebi reddedilirken 'tedbir talebinde bulunanın alınan Adli Tıp Raporunda fiziksel bulguların olmaması' gerekçe olarak gösterilmiştir.

* Uygulamada şiddete uğrayanların kadınların, ilk başvuru yaptıkları yer olan karakollarda polislerin olumsuz tavırlarıyla karşılaşmaktadır. Bu da, kadınların bu tedbir mekanizmasını işletmelerinin önündeki engellerden biridir. Özellikle aile içi şiddet mağduru kadınlar başvurdukları Karakollarda 'bunun aile içi bir sorun olduğu ve kendilerinin karışamayacağı' cevaplarını almaktadırlar.

* Aile Mahkemesi'nin olmayışı ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin bu davalara bakması yasanın uygulaması açısından olumsuzluklara sebep olmuştur.

* Diyarbakır'da şiddet mağdurlarını kalabileceği yeterli sayıda sığınma evinin olmaması uygulamada karşılaşılan önemli bir sorundur.

4320 Sayılı Yasa'yla ilgili öneriler

Diyarbakır Barosu'nun araştırmasından çıkan en önemli sorun 'tedbir kararının derhal' verilmemesi, olarak gösteriliyor.

Baro, yasada hakimin tedbirle ilgili istemleri duruşma açarak ya da evrak üzerinde inceleme yaparak inceleyeceğine ilişkin açık bir hüküm bulunmadığına dikkat çekiyor. "Bu nedenle yasaya tedbir başvurularının derhal sonuçlandırılması yönünde hüküm konulmalıdır" önerisinde bulunuyor.

Diyarbakır Barosu'nun önerileri

* Yasanın birinci maddesinin ikinci fıkrası 'kusurlu eş' şeklinde fıkra başlamaktadır. Bazı yasa uygulayıcıları bu sebeple yasanın sadece eşler arasında uygulanacağı yorumunu yaparak aile içindeki diğer bireylerin tedbir taleplerini reddetmektedirler. Bu nedenle yasadaki 'kusurlu eş' ibaresinin değiştirilmesi gerekmektedir.

* Kadınlar evlilikleri sona erse bile eski eşlerinden şiddet görmeye devam etmektedirler. Yasanın sadece evlilik içinde kadınları değil şiddet mağduru tüm kadınları koruması için yasanın 'boşanmış veya ayrılmış olsa bile eşlerden birinin veya çocukların veya aynı çatı altında yaşayan veya daha önce birlikte yaşamış olmalarına rağmen halen ayrı yaşayan aile bireylerini' kapsar şekilde değiştirilmesi gereklidir.

* Yasadaki 'hakim tedbir nafakasına hükmeder' hükmü re'sen olarak düzenlenmelidir.

* Yasanın caydırıcı olabilmesi için hapis cezalarının para cezalarına çevrilerek ertelenemeyeceği konusunda düzenleme yapılmalıdır.

* Yasada aile içi şiddetin tekerrürüne ilişkin olarak özel bir hüküm bulunmamaktadır. Aile içi şiddet olayını sürekli tekrarlayana karşı suçun ağırlaştırılmış şeklinin düzenlenmesi cezanın caydırıcılığı bakımından daha iyi sonuçlar verecektir.

* Karakollarda yaşanan sorunların önlenmesi için polislerin 4320 sy.yasa konusunda bilgilendirilmeleri gerekmektedir. Ayrıca Emniyet Müdürlükleri bünyesinde kadınlarla ilgili uzman bir birimin de oluşturulması gerekmektedir.

* Görevli mahkeme olarak 'Aile Mahkemelerinin' kabul edilmesi ile yapılan olumlu değişikliğin uygulamaya da geçirilmesi gereklidir. 4320 sayılı yasa kapsamındaki olayların Aile Mahkemelerinde görülecek olması 'aile içi şiddetin önlenmesi' açısında olumlu bir katkı sağlayacaktır.

* 4320 sayılı yasa kapsamında yapılan başvuruların az olmasının nedenlerinden biri yasanın bilinmemesidir. Bu yasanın özellikle kadınlar ve de erkekler tarafından bilinmesi amacıyla bilgilendirme toplantıları yapılmalı, kampanyalar düzenlenmelidir. Görsel ve yazılı medya kullanılmalıdır.

* Şiddet mağdurlarını kalabilmeleri için özelde Diyarbakır'da genelde Türkiye'de yeterli sayıda ve kapasitede sığınma evlerinin açılması gereklidir.

* Başvurunun az olmasının bir diğer nedeni de kadınların ekonomik bakımdan daha güçsüz oluşu, toplumsal değerler ve baskılardır. Ayrıca şiddet uygulayanın cezalandırılmayacağına inancın olması ve şiddetin tekrarlanması, dozunun artması da diğer önemli sebeplerdendir. Kadınların çalışma yaşamında daha fazla yer almaları sağlamak, onlar için istihdam alanları açmak gereklidir.

* Türkiye imzaladığı Uluslararası sözleşmeler özellikle Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi ve CEDAW'da yer alan yükümlülüklerini yerine getirmelidir.(AD/EÖ)
 
Geri
Üst