Peygamberlerin ve büyük zatların şefaati

  • Konbuyu başlatan İslami Yazar
  • Başlangıç tarihi
İ

İslami Yazar

Forum Okuru
Peygamberlerin ve büyük zatların şefaati
Şefaatin sözlük anlamı; aracılık Bir kimsenin suçunun, günahının bağışlanması ve dileğinin yerine getirilmesi için O kimseyle bir başkası arasında hususiyle de Allah ile kul arasında olan aracılıkdır. Diğer bir tarihte birinin naili af ve ihsan olması için diğeri nezdine iltimas yani tercih edilmesini istemektir.

İstilahi manası ise; kıyamet gününde peygamberlerin de kendilerine izin verilen salih kulların, müminlerin başlanması için Allah katında niyazda bulunması manasına kullanılır.



Peygamberlerin ve büyük zatların şefaati.jpg



Kuranıkerim de Şef' lügat anlamında kullanılan biri dışında 31 yerde geçmekte bunların 13'ünde şefaat biçiminde yer almakta diğer yerlerde fiil ve isim şekliyle tekrar edilmektedir.

Hülasa şefaat: ahiret günü bir kısım günahkar müminlerin affedilmeleri itaatli müminlerin de daha yüksek makamlara ermeleri için peygamber efendimiz ve bazı büyük zatların Allahhü Teala'dan niyaz ve istirham da, istekte bulunmalarıdır. Onlar Allahın izin vermesiyle şefaat ederler.

Şefaat etmek hak mıdır?

Bütün ehli sünnet âlimlerine göre; peygamberlerin, seçilmiş kimselerin ve Kurani kerim, oruç, Kabe'yi muazzama gibi şeairi İslam'ın Büyük günah sahipleri için yapacakları şefaatleri haktır.

Allah'ın lütüf ve Keremiyle İsyan edenlerin, şefaatsiz dahi mağfireti caiz olunca, Şefaat sahibi bir zat'ın şefatına nail olmaları halinde, Allah'ın rahmetine mazhar olunması evleviyetle mümkündür.

Bazı dalalet fırkaları şefaati inkar etseler de, ehlisünnet indinde - teferruat müstesna- Şefaat hakkında ihtilaf olmayıp, o şefaatin olacağına icma gibi kuvvetli bir delil mevcuttur.

Şu dikkat edilmesi icap eden bir husustur ki, bu nimete sahip olan kimseler, bu tasarruflarını çok dikkatli bir şekilde kullanırlar. Allah'ın izni olmadan hangi kimse şefaate cüret edebilir ki.

Şefaati inkar edenlere cevap!

Cenabı hak bakara Suresi 255. ayetinde, kimin haddine ki, onun izni olmaksızın huzurunda şefaat edecek? Ayeti kelimesi buna delalet eder. Allah dilerse, şefaat kapısı açılır ve şefaate izinli olanlar, kendi dilediklerine değil, yine Allah'ın dilediklerine şefaat ederler.

Yunus Suresi üçüncü ayetinde onun izni olmadan hiçbir şefaatçi şefaat edemez buyrulmuştur.

Bu vasatta şu sual akla gelebilir.

Mademki Allah'ın affını dilediği kimse şefaat olunuyor, Niçin Allah affetmeyi murad ettiği kimse için, bir şefaatçiyi vasıta kılıyor?


Ehli sünnetin görüşü, Cenabı Hakk'ın her işinde hikmetler vardır. Şefaatin bir hikmeti de: şefaat edenlerin şanlarını yüceltmek Ve onları mükerrem kılmaktır.

Kıyamet günü, Cenabı hak emaneti olan Kuranıkerim den Levh i mahfuza sorar. Levi mahfuz emaneti İsrafil aleyhisselama teslim ettiğini söyler. Peygamber efendimiz kuruluna davet edilir. Cenabı hak Habibine sorar: ya muhammet Cebrail'in emaneti sana ulaştı mı? Peygamber efendimiz: evet ya Rab! Onu Ümmetime tebliğ ettim. buyurur. Bunun üzerine Cenabı hak: çağırın ümmeti Muhammet'i onlara emanetimden Sual edeceğim, der. Peygamber efendimiz: Ya Rab, Ümmetim zayıf kimselerdir. Senin huzuruna çıkmaya güç yetiremezler. Cenabı hak ey Habibim onları getirmen lazım buyurunca peygamberimiz: bana izin ver Ya Rab! Adem peygambere gideyim. İzin verilir ve Peygamberimiz Adem Aleyhisselam'a gider. Ya Adem! Sen beşerin babası, ben ise nebisiyim. Onlara bir sıkıntı isabet ederse her ikimiz de üzülürüz. Sen ümmetimin günahlarının yarısını bende yarısını yükleneyim de, ümmetimin hepsi sualden kurtulsun. Adem Aleyhisselam şöyle cevap verir. Ya muhammet ben kendi nefsimle meşgulüm buna güç yetiremem. Peygamber efendimiz bu cevabı alınca üzgün bir şekilde Adem peygamberin yanından ayrılıp Arşı alanın altına gelir ve orada secdeye kapanarak ağlamaya başlar. Bu ağlama esnasında Cenabı Hakk'a şöyle yalvarır. Ya Rab! Ben senden ne nefsimi, ne kızım Fatıma'yı ne de torunlarımı istiyorum. Senden ümmetimi istiyorum Ya Rab! Onları bağışla. Bu iltica üzerine Cenabı hak habibine seslenerek, kaldır başını ey Habibim! Ümmetimi affettim ve onları sana verdim, buyururlar. İşte" Ve ileride Rabbin sana atâ edecek, öyle atâ edecek ki sen Rıza'ya ereceksin" Ayeti celilesi bunu müjdeler.


Bu ayeti kerime ve hadisi şeriflerden açıkça anlaşıldığına göre şefaat ancak Allah'ın şefaat etme yetkisi verdiği kimselere izin vermesinden Ve kendisine şefaat edilecek olandan razı olmasından sonra gerçekleşir. Yani şefaatçiler ancak Allah'ın razı olduğuna şefaat ederler.
 
Allahü Teala’nın Peygamberimize şefaat imkanı verdiği; ‘’Geceden de sana ait fazla bir namaz olarak uykudan kalk, Kuran la teheccüt kıl, yakındır ki rabbin seni makamı mahmuda (şefaat makamına) ulaştıra’’ mealindeki İsra süresi 79. Ayetinde beyan edilmiştir.

Makamı Mahmud: Herkesin hamd ile yücelteceği muazzam makam demektir ki, hamdin gerçek anlamının dayanağı olan mutlak yakınlık makamı, yani hadislerle rivayet edildiği üzere Livaül Hamd altında şefaati kübra makamıdır.

Peygamberimizin ahiretteki şefaatine şefaati uzma yani büyük şefaat denir.

Herkesten önce peygamberler, bütün peygamberlerden önce de Peygamber efendimiz (s.a.v.) şefaat eder.

Çünkü Hadis Şerifte: her peygamberin ümmetine yapacağı bir duaları vardır. o duaları yaptılar ve icabet olunup kabul buyuruldu. Ben de duamı ümmetime şefaat etmek için ahirete bıraktım’’ buyurmuştur.
 
Yine Ebu zerden rivayet olunan hadisi şerifte Rasülullah şöyle buyurmuştur:

Bana 5 şey verildi ki, onlar benden önceki peygambere verilmedi;

- Yeryüzü bana ve bütün ümmetime pak ve mescit kılındı

- Ganimetler bana helal kılındı. Benden önce hiçbir peygambere helal kılınmamıştır.

- Bir aylık mesafedeki düşmanların kalbine korku vermekle yardım olundum

- Kızıl, siyah ve her cins ırktan insanlara peygamber olarak gönderildim.

- Bana şefaat verildi. Şefaatim ümmetimden Allah’a şirk koşmayan herkese nasip olacaktır.

Ve yine diğer bir hadisinde: şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir, buyurmuştur.

Şefaat sadece bundan ibaret değildir. Peygamber Efendimiz ’in daha başka şefaatleri de vardır. Rasülullah’ın şefaatini istemek diğer peygamberlerin ve selefi salihinin sünnetidir. Rasülullah efendimiz dünyayı şereflendirmeden önce, dünyayı şereflendirmesinden sonra, berzah hayatında (ahirete irtihalinden sonra kıyamete kadar) ve ahirette ondan şefaat talep edilmiştir, edilmektedir, edilecektir.
 
Ha. Adem aleyhisselam cennette yasaklanan şeyi unutarak yedikten sonra yeryüzüne indirilince, " yarabbi senden Muhammed hakkı için beni bağışlamanı istiyorum diye dua etti. Allahu Teala, Ya Adem Henüz yaratmadığım halde Muhammet'i sen nasıl bildin diye sordu.

Ya Rabbi sen beni kudretinle yaratıp bana ruh verdiğinde başımı kaldırdım. Arş-ı âlânın ayaklarında " La ilahe illallâh Muhammedün Rasulullâh" yazıldığını gördüm. Bildim ki İsminin yanına ancak mahlûkatından sana en sevgili olanın ismini koyarsın.

Allah'u Teala da: " doğru söyledin ya Âdem muhakkak o mahlukatımdan; melekler insanlar ve cinlerden bana en sevimlisidir. Sen onun hakkı için benden bağışlanmanı istedin. Seni mağfiret eyledim. Eğer Muhammet olmasaydı seni yaratmazdım. O senin Zürriyetinden gelen peygamberlerin sonuncusudur.

Ayrıca Allahu Teala Şefaat yetkisini diğer peygamberlere, meleklere, âlimlere, şehitlere, Salih müminlere, Kuran'a, çocuklara ve cennet ehlinden uygun gördüğü bazı kimselere de verecek, onlar da yakınlarına şefaat edeceklerdir.


Çünkü Hadiste: kişiye denilir, ey falan kalk! Şefaat et. Oda kalkıp bir Kabil'e veya bir aile veya bir- iki kişi için ameli nispetinde şefaat eder.

Yine başka bir Hadiste: kıyamet günü peygamberler, sonra âlimler ve sonrada şehitler şefaat edecekler.
 
Geri
Üst