Münzevice...

Aklıma gelen bir başka örnek de şu kapalılık-açıklık bunalımı... Kapalılar üzerindeki zulmü zaten biliyoruz bahsetmek istediğim o değil, açıklık... Açıklıktan kastım gerçekten "açık" olanlar... Vücudunu sergileyenler... Özgürlüktür değil mi? Özgürce yaşamak... Dilediğini giymek...
İnancım buna hayır diyor ama inaçlarımızı kenara koyarak düşünmek istiyorum. Bir kadın kendini sergilediğinde acaba başkalarının özgürlüğünü kısıtlar mı? Erkeklerin zaaflarını düşünürsek evet kısıtlanıyorlar. Çünkü zina yapmak istemeyen erkeklerin zihinlerini meşgul edecek hal ve davranışlar onları zaaflarının esiri haline getirebiliyor. Yani birinin özgürlüğü bir başkasının esareti olabiliyor. Hiçbir kadın, sevdiğinin, eşinin başka bir kadının vücudunu seyretmesine tahammül edemez. Bir erkek de sevdiğinin, eşinin vücuduna kendisi gibi bakılmasına katlanamaz. Ki arada gerçekten sevgi ve kutsiyet varsa...
Hasıl kelam, bir kadın özgürlük adı altında başkalarının gözünü ve zihnini tutsak ediyorsa ben buna özgürlük diyemem. Hak yemek derim. Başkalarının hakkına tecavüz derim. Günaha teşvik etmek, günaha davetiye çıkarmak derim.
Tekrar diyorum ki bahsettiğim kesinlikle "başörtü" değil. Zira bende örtülü değilim. Demek istediğim şey ölçü... Ölçülü özgürlük...
 
Zaaflara esir olmak...
Örneğin, beğenilme duygusu kadının en büyük zaaflarındandır. Bu tutku uğruna zaman zaman içinde rahat etmediğimiz kılıklara girmemiz, sürekli kendimizle uğraşmamız, kendimizi beğenmeyip başkalarını kıskanmamız mümkün... Bu zaafı dengede tutmak da sanırım bizim sınavlarımızdan. Din öğretilerinin zaafları terbiye etmeye yönelik olması, zaman zaman kısıtlayıcı bir esaret olarak nitelendirilse de aslında din öğretileri, zaaflarımızın esiri olmamızı engellemeyi amaçlıyor. Biliriz ki zaaflar, -yani bunu dini bir kavramla ifade edecek olursak nefis- terbiye edilmesi neredeyse mümkün olmayan ve asla doymayan bir varlıktır ve kişinin karanlık tarafıdır. Nefis sınırsız özgürlük ister, dengesiz ve bencildir. Bu yüzden kişinin sürekli kendini sorgulaması, tartması ve kendiyle yüzleşerek dengeyi bulmaya çalışması gerekmektedir.
 
nfk.jpg
 
onsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum, ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.

Karanlığı gördüm, korktum.

Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi…

Ağladım.


Yaşamayı öğrendim.

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu; Aradaki bölümün ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.


Zamanı öğ...rendim.

Yarıştım onunla…

Zamanla yarışılamayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim…


İnsanı öğrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu…

Sonrada her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.


Sevmeyi öğrendim.

Sonra güvenmeyi…

Sonrada güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu, sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.


İnsan tenini öğrendim.

Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu…

Sonrada ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.


Evreni öğrendim.

Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.

Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.


Ekmeği öğrendim.

Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini…

Sonrada ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.


Okumayı öğrendim.

Kendime yazıyı öğrettim sonra…

Ve bir süre sonra yazı kendimi öğretti bana.


Gitmeyi öğrendim.

Sonra dayanamayıp dönmeyi…

Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi…


Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta…

Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.

Sonrada asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.


Düşünmeyi öğrendim.

Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.

Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.


Namusun önemini öğrendim evde…

Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu; Gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.


Gerçeği öğrendim birgün…

Ve gerçeğin acı olduğunu…

Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar hayatada lezzet kattığını öğrendim.


Her canlının ölümü tadacağını, ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.

Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim.

Olur ya…

Kalp durur…

Akıl unutur…

Ben dostlarımı ruhumla severim.

O ne durur, ne de unutur…

Mevlana
 
Geri
Üst